22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
8 NİSAN 2010 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA KÜLTÜR 17kultur@cumhuriyet.com.tr CMYB C M Y B M imarlar Odasõ İstanbul Büyük- kent Şubesi’nce düzenlenen “Geleneksel Mimarinin Şai- ri: Nail V. Çakırhan” sergisi 1 Mayõs’a kadar sürecek... Çakırhan’õn 100. doğum yõlõ nedeniy- le Mimar Melih Güneş’in küratörlüğün- de İstanbul Kültür Forumu’yla birlikte ha- zõrlanan sergi, Reha Günay’õn fotoğraf- larõ eşliğinde, yapõlarõnõ, mektuplarõnõ, mimarlõk eskizlerini, özel eşyalarõnõ ve Nâ- zım Hikmet, Attilâ İlhan, Can Yücel, İl- han Selçuk gibi arkadaşlarõnõn şiirlerini ve yazõlarõnõ içeriyor... Yaklaşõk 70 yõlõ “cumhuriyetin ar- keoloğu” ve hocalarõn hocasõ eşi Prof. Ha- let Çambel’le sevgi yoldaşlõğõ içinde ge- çen efsanevi bir yaşam, 11 Ekim 2008’de 98 yaşõndayken noktalanmõştõ. Ülkemiz kõ- yõlarõnõn, İlhan Selçuk’un deyimiyle an- cak bir “devrimci”nin başarabileceği mi- mari direnişle “betonlaşmayan tek bel- de”sinde, Gökova Körfezi’ndeki orman- la denizi birlikte kucaklayan Akyaka’da ya- tõyor... 100. yaş etkinliği ise Yaşar Kemal, Ara Güler, Muazzez İlmiye Çığ gibi “asırlık kültür savaşımı” tanõklarõnõn da katõlõ- mõyla 2 Nisan’da yapõldõ. Şube Başkanõ Deniz İncedayı dedi ki; “Onun tarihe ve mimarlık kültürüne katkısı 100 yılla da sınırlı değildir, sonsuzdur...” Çakõrhan’õn 97’de Enis Rıza’ya yaşa- mõnõ anlatõrken çekilen filmde söyledikleri de özetle şuydu: “Kültür kuşaktan ku- şağa yaratılır; kuşaktan kuşağa sahip- lenerek geliştirilir...” ANILAR, ANIMSANANLAR... Muğla’dan da kutlama mesajlarõ ve çi- çekler gönderilen etkinlikte tiyatro sa- natçõmõz Zeliha Berksoy, hapishaneden yazdõğõ mektuplarõnõ “Canım Halet’çi- ğim” kitabõndan okudu; Rasih Nuri İle- ri, 30’lardaki “Komünist Parti” üyeliği- ni ve Nâzõm’la dostluğunu anlattõ; Nursel Duruel röportajlarõndan bölümler aktardõ; Akyaka’yõ bezeyen otelindeki Çakõrhan imzasõyla övünen Hamdi Yücel Gürsoy da 30 yõllõk beraberliklerini paylaştõ... Anõlar anõlarõ izledikçe, Çakõrhan’a kar- şõ kimi “talihsiz tutum”larõ da anõmsa- madan edemedik. 1983’te Ağa Han Mimarlõk Ödülü’nü al- dõğõnda, İstanbul’daki törene katõlan Cum- hurbaşkanõ Kenan Evren’e mektup ya- zarak “elini sıkacağınız kişi mimar de- ğil, komünisttir; basit bir köy evine ödül vermek mimarlığımızı küçümse- mektir” gibilerden “ihbar”(!)larda bulu- nanlar, ne yazõk ki “mimar”dõlar... Aynõ türden mimarlar, Mimarlar Odasõ İstanbul Şubesi’nde 92’de Çelik Güler- soy’la birlikte Nail Çakõrhan’a sunduğu- muz “Mimarlığa Katkı Ödülü”müzü de kõnamõşlar; odanõn mimar olmayanlara mimarlõk ödülü veremeyeceğini yazmõş- lardõ... Ne var ki yine o mimarlar, 2005’te İstanbul’daki UIA Dünya Mimarlõk Kon- gresi’nde “Uluslararası Altın Madalya Ödülü”nün, Çakõrhan gibi “diplomasız- alaylı” Japon mimar Tadao Ando’ya ve- rilmesini ise ayakta alkõşlamõşlardõ... Ando ülkesinin üniversitelerinde ders bi- le verirken Türkiye’de mimarlõk fakülte- lerinin adeta yok saydõklarõ; Muğla Üni- versitesi’nin bir söyleşiye bile davet et- mediği Çakõrhan’õn “Yapı Sanatında Yarım Yüzyıl: Geleneksel Mimarinin Şiiri” kitabõnda deniyordu ki; “...Geleneksel mimariyi korumak yet- mez, yaşatmak gerek, sürekli kılmak ge- rek... çünkü geleneksel mimariyi tek ör- nek olarak sakladığınız zaman, insa- noğlunu ve toplumu tutuculuğa, mu- hafazakârlığa götürür. İlerlemeye gö- türmez. Ancak geleneksel mimariyi bir yaşam kaynağı, bir esin kaynağı, bu top- rakların uygarlık değerleri olarak yeni yapılarda da yaşatmaya başladığımız za- man, devrimciliğimiz başlıyor demek- tir...” (Ege Yayõnlarõ-2005) Akyaka Belediye Meclisi, işte bu bilinçle bezenen beldedeki evine ulaşan so- kağa yõllar önce adõnõ vermişti… 2008’de- ki Cumhuriyet Bayramõ’nda, yani ölü- münden sonra verilen “Muğla Valiliği Hizmet Ödülü” ise memleketinin “ge- cikmiş vefa”sõnõ simgeliyor. Muğla Belediye Meclisi ise Çakõrhan’õn “ödül parası”yla restore edip kente ar- mağan ettiği Konakaltõ Kültür Merke- zi’ndeki “Nail Çakırhan Salonu”nda toplandõğõ için yõllardõr “imar planı ta- dilatı” yapmõyor olmalõ; tarihsel dokuyu yaşatõyor.. ÇOCUKLARLA BULUŞUYOR Arkeoloji ve Sanat Yayõnlarõ, bu bilin- cin çocuklarda da filizlenebilmesi için “Nail Çakırhan Evleri Boyama Kita- bı”nõ yayõmladõ. Akyaka’yõ bezeyen “yö- resel ve çevreyle uyumlu” yapõlarõn in- ce ve zarif ayrõntõlarõnõ içeren resimlerini Yıldız Cıbıroğlu çizdi. Tüm çocuklarõmõza armağan edilebilmesi için kültürel değer- lerimize duyarlõ herkesin ilgisini bekledi- ğimiz kitaptaki “Bir Rüya Gibi” başlõk- lõ sunuştan bir bölümü aynen aktarõyorum: “Eğer rüyanızda masmavi denizin, masmavi gökyüzüyle birlikte yemyeşil ormanlarla kucaklaştığı bir ‘cennet’i gö- rürseniz, orası Gökova Körfezi’dir... Eğer aynı güzellik içinde dünyanın en güzel evlerini, bahçelerini, çiçeklerini ve şırıl şırıl akan berrak sularını, denize dik kavuşan dağların eteğinde görürseniz, orası da Akyaka köyüdür. Akyaka, işte o ‘cennet’ kimliğini ya- şatıyor... hiçbir kıyı yerleşmemizde gö- remediğimiz bu büyük başarının öncü- sü ve emektarı, şair ve mimar Nail Ça- kõrhan’dı... Önce ‘kendi evi’ni, doğal çevre içinde adeta alçakgönüllü ve gös- terişsiz bir ‘orman çiçeği’ gibi tasarladı... Gökova’nın tüm güzellikleriyle mü- kemmel bir uyum gösterdiği için de 1983’te Ağa Han Mimarlık Ödülü’nü al- dı...” (Arkeoloji ve Sanat Yayõnlarõ: Tel: 0212 293 0378 / www.arkeolojisanat.com) ‘Geleneksel mimarinin şairi’ yaşama ve çevreye ‘devrimci bağlõlõğõn’ simgesi... Nail Çakõrhan’la nice 100 yõllara 1-Yüzyõlõn arkadaşlõğõ: Halet Çambel ve Muazzez İlmiye Çõğ, Çakõrhan’õn 100. yaş etkinliğinde... 2- Çocuklar için Boyama Kitabõ’ndan bir Çakõrhan Evi.. 3- Nail Vahdeti Çakõrhan (1910-2008) ESİNTİLER ZEYNEP ORAL Şoklardan Şok Beğenin... Uluslararası İstanbul Film Festivali müthiş coşkusu, çarpıcı, şaşırtıcı, olağanüstü, sıradan ve görkemli filmleriyle… İnsanı büyüleyen, şaşırtan, gülümseten, kahreden, öfkelendiren, isyana teşvik eden, bilgilendiren, insanın filmleriyle… Antidepresan “ilaç”larıyla, mayınlı alanları, bağımsızlık ve özgürlük savaşlarıyla… Anılarla beslenen, umutlarla desteklenen, tartışmalarla zenginleşen sohbetlerle… Ama en çok, en çok, sokaklara taşan her yaştan “gençlerin” tam bir şölen havasını yaşamaları ve yaşatmalarıyla sürüyor… Elimden geldiğince , “normal” zamanlarda izleme olanağı bulamayacağım filmleri izlemeye çalışıyorum… “Şok Doktrini” bunlardan biriydi. Ancak NTV Belgesel Kuşağı’nda yer alan “Şok Doktrini”ne geçmeden önce, festival filmlerini izlerken yaşadığım bir başka şoka değinmeden edemem! ‘Yaşasın Faşizm!’ şoku Festivalde bu yıl Onur Ödülü’nü alan Marco Bellocchio’nun “Yenmek” (Vincere) adlı filmini izliyorduk… Atlas Sineması’ndaydık. Gündüz seansıydı… Film üzerine bir iki tümce: Opera tavrını, epik yöntemi ve usta sinema dilini bir araya getirdiği bu filmde (“sinemasal opera” mı demeli?) yönetmen, Mussollini’nin gençliğinden diktatörlüğe yükselişini tarihsel süreç içinde ele alıyor. Ama bir hayat hikâyesinden çok, faşizmin (Vatikan’a da dahil olmak üzere) , millete nasıl kabul ettirildiğini, faşizmin toplumsal ve bireysel yıkıcılığını ortaya koyuyor. Şimdi gelelim yaşadığım şoka: Filmin bir yerinde, perdede faşist gençler bir ara “yaşasın faşizm” diye slogan atıp marşlar söylüyor, faşizme övgüler düzüyorlar. O anda salondan, iki ayrı köşeden, alkış yükseldi! Çok kısa ama herkesin duyabileceği, duyduğu bir alkış! Kanım dondu! Kanımız dondu. Perdede bir genç, “yaşasın faşizm” diyordu, salondaki alkışlıyordu. Sözün bittiği yerdi. ‘Şok Doktrini’ Kanadalı yazar ve eylemci Naomi Klein’ın son yıllarda adından fazlasıyla söz ettiren kitabı “The Shock Doctrine” (Şok Doktrini) kitabından yola çıkan bu belgeselin yönetmeni Michael Winterbottom… Keşke, keşke herkes izleyebilse bu filmi. Naomi Klein’ın “Şok Doktrini”ni, en kalın hatlarıyla özetlemem gerekirse şöyle: Psikiyatride, hastaları “iyileştirmek için” kullanılan şok terapisi (ki sonradan bunun iyileştirmeye değil, travmaya yol açtığı görüldü), 50’lerde işkence için, tutukluları konuşturmak için kullanıldı. CIA bu yöntemi geliştirdi. Hâlâ da kullanılıyor. Guantanamo’yu düşünün… Amaç, kişinin gerçekle ilişkisini kesmek, belleği yok etmek, kişiliği silmek ve belleğe yeni bilgiler, istenilen bilgileri yüklemek… Naomi Klein’a göre toplumlara da şok yaşatarak, istenilen politikalar uygulanabilir. Nitekim Friedman öncülüğünde “Chicago Okulu” görüşlerini, yani “serbest ekonomi”, kapitalist ekonomi politiğini hayata geçirmek, yaymak için ABD sık sık bu yönteme başvurdu. Şili, Allende’nin devrilmesi, Pinochet’nin kanlı darbesi en açık seçik örnek… Savaş, doğal afet, darbe, terörist saldırılar… Sıradan insanlar bunlarla boğuşurken (kolektif şoku yaşarken), her şey mubah… Milleti şoka sok, istediğin politikayı uygula! Her şok, her felaket, büyük şirketleri daha zengin, yoksulu daha yoksul kılıyor! Naomi Klein’ın deyişiyle “Felaket / Facia Kapitalizmi”… Şili’den, Irak’a, Haiti’ye… Kendinize Türkiye’nin şu sıralarda yaşadığımız yargı ve adalet şokunu, işsizlik şokunu, vicdan şokunu anımsatın… Ve bu çarpıcı belgeseli ne yapıp yapın, mutlaka görün! zeynep@zeyneporal.com faks: 0212. 257 16 50 Çin, Bob Dylan’ı yalanladı Kültür Servisi - Dünya basõnõ, iki gün önce Çin Halk Cumhuriyeti’nin ünlü ozan Bob Dylan’õn Pekin ve Şanghay kentlerinde vereceği konserleri yasakladõğõnõ, Dylan’õn da Güney Kore, Çin Halk Cumhuriyeti, Japonya ve Tayvan’õ da kapsayacak Asya turnesini iptal ettiğini duyurmuştu. Dün kõsa bir açõklama yapan Çin Halk Cumhuriyeti Dõşişleri Bakanlõğõ, yasaklamanõn ticari bir hareket olduğunu, siyasetle ilgisi bulunmadõğõnõ söylerken; Dylan’õn menajeri ise Şanghay ile Pekin konserlerinin yasaklanmasõnõn ardõndan diğer Asya konserlerinin de anlamõ kalmadõğõnõ düşünerek organizasyonun iptaline gittiklerini söyledi. Corin Redgrave yaşamını yitirdi Kültür Servisi - İngiliz oyuncu Corin Redgrave, 70 yaşõnda hayatõnõ kaybetti. Tiyatro ve beyazperdede birçok oyunda rol alan Corin Redgrave, “Her Devrin Adamõ” (A Man for All Seasons), “Dört Nikâh Bir Cenaze” (Four Weddings and a Funeral) filmlerindeki rolleriyle de beğenilmişti. Kõz kardeşleri Vanessa ve Lynn ile birlikte İngiltere’nin ünlü Redgrave ailesinin üçüncü kuşak oyuncularõndan Corin Redgrave, bir süre önce Irak savaşõnõ protesto etmiş ve ABD’nin Guantanamo Körfezi’ndeki askeri üssünde terör zanlõlarõnõ tuttuğu gözaltõ tesisinin kapatõlmasõ kampanyalarõna katõlmõş ve siyasi muhalifleri desteklemişti. Mısır, Firavun mirasının peşinde Kültür Servisi - “Mõsõr Antikçağ Kalõntõlarõ Yüksek Konseyi” (Egypt’s Supreme Council of Antiquities), Mõsõr’dan çalõnan ve yabancõ ülkelerde sergilenen antik hazinelerinin peşine düştü. Konsey, Kahire’de iki gün sürecek konferansla, firavunlara ait eserlerin izini bulup bunlarõn Mõsõr’a iade edilmesini sağlamayõ amaçlõyor. Minik Serçe’nin İstanbul’u taşıyan eli ELÇİN POYRAZLAR W ashington yakõnlarõn- daki Strathmore Mü- zik Merkezi’nin ka- põsõnõn önü tõklõm tõklõm. Bir pop müziği konserinden çok düğün ha- vasõ var. Süslü giysileriyle içeriye acele acele giren insanlarõn kahka- halarõ ve tatlõ telaşõ... Yaklaşõk 1800 kişi aynõ sanatçõyõ görmek ve dinlemek için burada.; Türk pop müziğinin tartõşmasõz en çarpõcõ ismi Sezen Aksu’yu. Konserin başlamasõna çok az var. Salon kararõp, müzisyenler yerini alõnca alkõş güçlü bir tufana dönüşüyor. Önce dünyaca ünlü pi- yanist-besteci Fahir Atakoğlu’nu dinliyoruz. İkinci şarkõ başlayõnca yan kapõdan sessizce, hõnzõr bir kedi gibi gülümseyerek giriyor sahneye Aksu. Gülümseyerek baş- lõyor söylemeye. “Geri Dön” isimli şarkõsõnõ Aksu ile birlikte tüm salon tek ağõz olmuş bağõra bağõra söylüyor. Ardõndan “İstan- bul İstanbul olalı” ve “Yarim İs- tanbul” geliyor. Sezen Aksu sõk sõk ara verip ko- nuşuyor, şakalar yapõyor. Bir ara izleyenlerden birisi İzmir şarkõsõ istiyor. Aksu, önce hazõrladõklarõ repertuvarõ bitirmeleri gerektiğini sonra “sınırları zorlayacakları- nı” söylüyor. “Allah’ın Amerika- sı’nda koyulmuş sınırları dele- ceklerini” anlatõyor. “Bana güve- nin, o yasakları deleriz” diyor. Tam o anda dinleyicilerden biri “ben güvenmiyorum” diye bağõ- rõyor. Gerilim yaşanõyor. Salon o anda o dinleyicinin daha fazla ko- nuşmasõnõ engellemek için alkõş yağmuruna tutuluyor. Ardõndan “Kalbim Ege’de Kal- dı”, “Sen Ağlama”, “Hadi Ba- kalım” gibi şarkõlar geliyor. Sa- natçõya eşlik eden müzisyenler; piyanoda Fahir Atakoğlu, vurmalõ çalgõlarda Mustafa Zeki Boztüy, klarinette Göksun Çavdar, çello- da Özer Arkun, gitar ve udda Fa- tik Ahıskalı, davulda Jarrod Cagwin ve kontrbasta Eric Van Der Westen ve arka vokallerde Nurcan Eren harikalar yaratõyor. Konserin sonundayõz. “Buraya gelip biraz sırtınızı sıvazlayabil- diysem ne mutlu bana” diyor Sezen Aksu. Alkõştan inleyen sa- londan sõrtõmda ‘Minik Serçe’nin eli, kafamda İstanbul, ağõr ağõr çõ- kõyorum. 2 1 3 Sezen Aksu ABD turnesine Washington konseriyle başladı. Fotograf:UmutÇolak
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle