28 Kasım 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 5 MART 2010 CUMA 18 KÜLTÜR ODAK NOKTASI AHMET CEMAL Neden Okumak? Nasıl Okutmak? “Okumak” ve “okutmak”, somut anlamları üzerinde yeterince düşünmeksizin soyuta taşıdığımız sözcükler arasında bence ilk sırada yer alıyor. Çocuklarımıza ve gençlerimize -ne yazık ki çoğu zaman göstermelik düzeyini aşmayan!- tavırlarla sesleniyoruz: “Okuyun! Mutlaka okumalısınız?” Öte yandan -ne yazık ki, yine çoğu zaman göstermelik düzeyini aşmayan- çabalarla, onları okutmaya çalışıyoruz. Peki ama, neden okusunlar? Üstelik neden mutlaka! Gerçek anlamda okumuş ve okumakta olanların mutsuzluğunun ağırlığı altında ezilen bir ortamda, mutsuzlar ordusuna katılmakta gecikmesinler diye mi? “Oku da adam ol!” Nerede? Egemen değerler sistemine göre adam olabilmenin en temel koşulunun doğru dürüst okumama olduğu bir ortamda mı? Şurası kesin ki, gençlerimizi mutlaka okumaları yönünde uyarmak için harcadığımız çabanın yüzde birini bile onlara neden okumaları gerektiğini doğru anlatabilmek için harcamıyoruz. Nobel Edebiyat Ödülü sahibi Alman yazarı Hermann Hesse (1877-1962), 1927’de yazdığı “Bir Dünya Edebiyatı Kitaplığı” başlıklı yazısına şu cümlelerle başlıyor: “Gerçek eğitim, herhangi bir amaçla görülen eğitim değildir; gerçek eğitim, yetkinliğe ulaşma yönündeki her çaba gibi, anlamını kendi içinde taşır. Bedensel güce, çevikliğe ve güzelliğe yönelik çabanın nasıl bizi örneğin zengin, ünlü ya da iktidar sahibi kılmak gibi kesin bir amacı yoksa, nasıl bizi daha bir neşeyle, mutlulukla, daha yüksek düzeyde bir kendine güven ve sağlıklı olma duygusuyla doldurarak yaşama isteğimizi ve kendimize güvenimizi arttırması nedeniyle amacını kendi içinde taşıyorsa, ‘eğitim’e, başka deyişle tinsel ve ruhsal yetkinliğe yönelik çaba da kimi sınırlı amaçlara götürecek zahmetli bir yol olmayıp bilincimizin mutluluk ve güç verici bir genişlemesi, yaşama ve mutluluğa kavuşabilme olanaklarımızın zenginleşmesi niteliğindedir. İşte bu yüzden gerçek eğitim, tıpkı beden eğitimi gibi, aynı zamanda hem doyumdur hem de itici güçtür, her noktada hedefine varır, ama hiçbir yerde mola vermez, sonsuzlukta bir yolculuktur, evrendeki ortak kanat çırpışların parçasıdır, zaman-dışılığa katılmadır. Hedefi, ayrı ayrı yeteneklerin ve edimlerin yoğunlaştırılması değildir; bu eğitim, hayatımıza bir anlam verme, geçmişi yorumlama, gelecek bağlamında korkusuzca hazır bekleme konusunda bize yardımcı olur…” Bu alıntıdaki “gerçek anlamda eğitim” söyleminin yerine “gerçek anlamda okuma” söylemini geçirdiğimizde, kişiyi “okur” kılan okuma eyleminin nasıl bir nitelik taşıması gerektiği kolayca anlaşılır. Tıpkı gerçek eğitim gibi, kişiyi okur olmaya götüren gerçek anlamdaki okuma eylemi de yalnızca belli hedeflerle sınırlanamayacak kadar geniş kapsamlıdır ya da öyle olmak zorundadır; çünkü okumanın bu türü, insanın dünyaya ve yaşama yönelik genel nitelikteki merakının, zamanla içinde filizlendirdiği: “Bilmek zorundayım!” inadının bir ürünü ve aracıdır. Başka deyişle, kendini “okurluk katına” eriştirebilmiş olan insan, artık içinde bulunduğu zaman parçasında yaşamayı o zamanı anlamadıkça ve bu amaçla da yeterince okuyup kendini eğitmedikçe yaşamak saymayan insandır. Ve o insanın kendi zamanına kadar uzanan dünya edebiyatına, daha önceki bütün yaşanmışların bir özeti gözüyle bakıp kendi bulunduğu yerin açıklayıcısı sayması hem son derece doğal hem de gereklidir. Okumalarını, birer “okur” olmalarını istediğimiz gençlerde, onları eğitmek adına belli kutucuklara kapatmak yerine, dünyaya ve yaşama yönelik genel bir merak uyandırabiliyor muyuz? Hamlet’in deyişiyle: “İşte, soru bu!” acem20@hotmail.com kultur@cumhuriyet.com.tr CMYB C M Y B N e zamandõr dünyanõn mimari şahe- serlerinden biri olduğunu duydu- ğum, okuduğum Doha’daki İslam Eserleri Müzesi’ni görebilmek için yanõp tutuşuyordum. Bundan bir süre önce Katar Ha- vayollarõ’yla Uzakdoğu’ya yolculuk ederken Doha’da uçak transferi sõrasõnda 24 saati aş- mamak koşuluyla konaklayabileceğimi öğ- renince aradõğõm fõrsatõ yakalamõş oldum. Birkaç saatlik Doha seferimde İslam Eser- leri Müzesi’nden başka bir şey görmedim ama sadece o müzeyi görmek bile Doha’ya gitmek için yeter de fazlasõyla artar bir nedendi. YAPI DEĞİL SANKİ HEYKEL Katar’õn başkenti Doha’da beni önce kor- kunç şiddetli bir kum fõrtõnasõ karşõladõ. Göz gözü görmüyordu. Yer, gök ve yerle gök ara- sõnda kalan her yer, her şey kum rengindey- di. Yine de müzeye yaklaşõrken o toz duman arasõnda bile denizin ortasõndaymõş gibi du- ran yapõnõn güneş õşõklarõnõ yakalayõp parla- dõğõnõ görebiliyordum. Karşõmda duran, bir ya- põdan çok dev bir heykele benziyordu. 2008 Aralõk’ta açõlan Doha İslam Eserleri Müzesi, dünya ustalarõndan Çin asõllõ Ame- rikalõ mimar Leoh Min Pei’nin eseriydi. (Kõ- saca I.M. Pei diye bilinir.) Onu, dünyanõn dört bir yanõndaki ünlü yapõlarõndan, bu yapõlarõn fotoğraflarõndan tanõyabilirsiniz. Örneğin, Paris’deki Louvre Müzesi’nin orta yerinde- ki Cam Piramit; Hong Kong’da, Bank of Chi- na için yaptõğõ “Masal Kulesi”; Washing- ton’daki Ulusal Galeri, Boston’daki Kennedy Kütüphanesi… Sadece bu yapõlarla bile ka- zanmadõğõ ödül kalmamõş! Bugün 91 yaşõn- da! Ayrõntõlara girmeden söylemem gerekirse, I. M. Pei’nin en büyük özelliği modern mi- mariyi yerel kültürle ve çevreyle sonsuz bir uyum içinde uygulamasõ… Katar Şeyhi, Müze için I. M. Pei’yi seçti- ğinde, mimar, ilk iş olarak İslam ülkelerini do- laşmõş ardõndan yer seçimini değiştirmiş. İleride herhangi bir yapõlanma, herhangi bir çevre düzeni, eserini bozmasõn diye, kõyõdan 60 metre ileride yapay bir ada kurdurmuş; mü- zeyi bu adaya oturtmuş. Yapõyõ dalgalardan korumak için de hilal biçiminde bir dalgakõ- ran yerleştirmiş. İşte kõyõdan, iki yanõ görkemli palmiyeler- le bezeli yolda o adacõğa, müzeye doğru iler- lerken sanki bir ayine, bir törene katõlmõş gi- bi hissediyordum. O boz bulanõk çöl renkle- ri içinde ileride bir vaha beni bekliyordu. O vahanõn ortasõnda yükselen taş kitle, o deva- sa “heykel”in kõrõk, köşeli yüzlerce (binler- ce?) yüzeyinden õşõk yansõyordu. İSLAM DÜNYASININ ONURU Müzeden içeri girdim. Gözlerim daha çok kamaştõ. Dõşarõdan taş kütle gibi görünen ya- põnõn içi õşõğa teslim olmuştu. Yapõ, ortada- ki dev bir avlunun çevresinde 5 kat yükseli- yordu. En tepede õşõk yansõtan parçalardan oluşmuş çelik bir kubbe, aşağõ inerken silin- dir sekizgene, sekizgen karelere, kareler üç- genlere dönüşüyordu… Ve bu geometrik şe- killer akõl almaz õşõk ve gölge oyunlarõna yer veriyordu. I. M. Pei, aradõğõ “İslamın Özü”nü, Kahire’deki İbni Tulun Camii’nden ve avlusundaki 13. yüzyõldan kalma şadõr- vandan esinlenmiş… (Anlatmayõ sürdürürsem, sayfalar yetmeyecek….) İçeride sadece mimariye, õşõk ve gölge oyunlarõna, boşluğu saran malzemeye, geo- metriye, mekânõn büyüsüne kapõlõyorsunuz. Sergilenen eserlerle büyülenmeniz içinse, katlardan içeri, yarõ loş ve küçük bölümlere girmeniz gerek. Orada da yok yok. Parayõ bas- tõrõp en değerli koleksiyonlarõ almõşlar. 7. yüz- yõlla 19. yüzyõl arasõndaki el yazmalarõ, se- ramik, metal, cam, fildişi, ahşap, dokuma, de- ğerli taş koleksiyonlarõ… Bizden İznik’ler göz kamaştõrõcõ… Hafta içi bir gün ve müze tõklõm tõklõm, yer- li ve yabancõ ziyaretçi dolu. Giriş ücretsiz… Dünya, Doha’ya akõn ediyor bu müzeyi gör- mek için. Bu durum beni şaşõrtõnca, beni gez- diren yetkili, “Ne de olsa burası İslam dünyasının onuru” dedi… Bu söz içime iş- ledi. ÇAĞRIŞIMLAR Yedi yõldõr İslamlõğõyla övünen bir hükü- met yönetiyor benim ülkemi. Hem de öyle bir övünme ve diklenme ki bu, milleti her ama her konuda ikiye ayõrmõş, taraf kõlmõş durumda- lar... Dünyaya, Türkiye’yi, benim ülkemi “Ilımlı İslam” yaftasõyla tescillendirme işi- ni başardõlar! Hani nerede “İslam dünyası- nın onuru” diyebilecekleri bir icraat? Bir ya- põ, bir taş üzerine taş koyma? Yaptõlar da ben mi bilmiyorum? Kara çar- şaf ve şalvarõn çoğalmasõ, demokrasi ve öz- gürlük diye kadõnlarõn, kõzlarõn kapanmasõ, imam hatip ya da Kuran kurslarõ ya da bir- birinden çirkin müteahhit işi camilerden söz etmiyorum. Yalnõz İslama değil, bir ülkeye, bir kente, uygarlõğa onur veren yapõlarõmõz nerede? Benim bildiğim bunlar hâlâ Osmanlõ’dan kalma. Türkiye’nin hangi yanõna giderseniz gidin, bugün en korkunç, en gariban, en hil- kat garibesi yapõlar, devlete ait yapõlar değil mi? Kimi zaman bir müze koca bir toplumu dö- nüştürebilir. Doha’daki müzeyi gezen bir insanõn kötülük, hõrsõzlõk yapabileceğini, başkasõnõn hakkõnõ yiyebileceğini, şiddete başvurabileceğini düşünmüyorum. zeynep@zeyneporal.com Faks: 0212. 257 16 50 Katar’daki ‘İslam Eserleri Müzesi’ ders alõnacak bir örnek Doha’dakimücevher... Kültür Servisi - Türkiye ve Fransa’nõn Dõşişleri ve Kültür bakanlõklarõ himaye- sinde, İKSV ve CulturesFrance işbirliğiyle gerçekleştirilen et- kinlikleri çerçevesindeki “Ada ve Düşlem” (Fantasy & Island) başlõklõ sergi dün Korsika ada- sõnda yer alan Korsika Bölgesi Güncel Sanat Merke- zi’nde açõldõ. Korsika Bölgesi Güncel Sa- nat Merkezi ile İKSV işbirliğinde düzenlenen ve kü- ratörlüğünü Adnan Yıldız, Fransa’da Türkiye Mevsimi Gör- sel Sanatlar Artistik Ko- ordinatörü Çelenk Bafra ile Korsika Bölgesi Güncel Sanat Merkezi Direktörü An- ne Alessandri’nin üstlendiği sergi, hem fiziki ve coğrafi bir alan hem de bir metafor olarak “ada” kavramõnõn üzerinde yoğunlaşõyor. Türkiye’den Aslı Çavuşoğlu, Can Al- tay, Leyla Gediz, Şener Öz- men ve Cengiz Tekin’in de aralarõnda bulunduğu 14 sanatçõnõn çalõşmalarõ- nõn yer aldõğõ sergi, 31 Mayõs’a dek açõk ola- cak. Fransõz filozof Jean Luc Nancy’nin metinleriyle katkõda bulunduğu sergi ka- taloğu ise nisan ayõnda çõkacak. Sanatçõ-yazar Şener Özmen’in metni, Aslõ Çavuşoğlu’nun adalar üs- tüne sanatsal araştõrmasõ ve fo- toğrafçõ Serkan Taycan’õn Korsika’dan getireceği görsel- lerin de yer aldõğõ sergi katalo- ğunun tasarõmõ Başar Önal’a ait. (www.saisondelaturquie.fr; www.iksv.org) FRANSA’DA TÜRKİYE MEVSİMİ Kültür Servisi - Piyanist ve besteci Fazıl Say, Bir- leşik Arap Emirlikleri’nin başkenti Abu Dabi’de düzenlenen Al Ain Klasik Müzik Festivali’nde bu- gün izleyici karşõsõna çõ- kacak. “Abu Dabi Kla- sik” tarafõndan düzenle- nen Al Ain Klasik Müzik Festivali’nde sahneye çõ- kacak olan Say, konserde kendi eserlerinin yanõ sõ- ra George Gershwin’in solo piyano ve caz or- kestralarõ için bestelediği “Rhapsody in Blue” ad- lõ eserini yorumlayacak. Konserde Fazõl Say’a, şef Daniel Harding yö- netimindeki Mahler Oda Orkestrasõ eşlik ede- cek. 1898 yõlõnda yapõlan ve “Arap Körfezi’nin Bahçesi” olarak adlandõrõlan Al Jahili Kale- si’nde düzenlenen festival, Doğulu ve Batõlõ mü- zisyenlerin buluşma noktasõ kabul ediliyor. Fazõl Say Abu Dabi’de‘Ada ve Düşler’ 14 sanatçının çalışmalarının yer aldığı sergi, 31 Mayıs’a dek açık olacak. (Leyla Gediz’in sergide yer alan yapıtı). Askeri kimliğimi kaybettim. Hükümsüzdür. Sedat Eser
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle