23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
OOOF OFF LINE Tanol Türkoğlu (tanoiturkogluSgman .com) MlYsürecinde "M"üşteri olarak yerini almış olan birey Web 2.0 ile birlikte "S"osyalleşme sürecine yenik düşecek gibi. SlYhaline gelmiş birsüreçte bireyden çok onun "sos- yalleşme" özelliği ve sonuçları önem kazanacak. Müşteri Zararlısı Olma; Sosyalleş Müşterillişkileri Yönetimi (MİY, CRM) bazlı teknolojik yatırımlar ve bunlann getiri olarak geri dönüşii iş dünyasında rüştünü ispat edememiş bir olgudur. Bu biraz da işin kapsamının nerede başlayıp nerede bit- mesi gerektiğini tam tanımlayamamakla ilgili. Akdenizliliğimizin ver- diğiaCBİecHiksağolsun butûrsüreçlerde sonuca adım adım ulaşmayı başarı kriteri olarak benımsemekte güçlük çekeriz. Başkalannın ay- lar ya da yıllarca süren çal/şmaları sonucunda ulaştıkları sonuçları biz bir günde elde etmek isteriz ("Neyse parası vereliml"). Yine de özellikle perakende ve bankacılıksektörö bu alanda önem- li gelişmelerkaydetmiştir. Perakendeciliktekı sepet analizi ya da ban- kacılık sektöründeki çarpraz satış ya da ek satış kampanyalan özün- de analitik MİY çalışmalarının sonucuna dayanır. VVebZOile karşımıza çıkan dijitaldünyanın sosyalleşmesinin MİY süreçlerine de "bulaşması" ise kaçınılmazdı. Nitekim Martayı içinde ABD menşeiliAltimeter Group'un MİY ile ilgili yayınlamış olduğu ye- nibirraporbu alanda yaşanmakta olan devrimsel dönüşümün tespit edilmesi açısından öncü bir çalışma niteliğinde. Bu alandaki genel te- mayülden farklı olarak rapora internetten "ücretsiz" olarak erişmek mümkün. Rapor özde MlYsörecinin sosyalleşmekte olduğunun altını çiziyor. -\- Bir başka deyişle sMlYevresine girmiş durumdayız. Sosyal Müşteri llişkileri Yönetimi. Hatta rapor daha da ileri giderek, gelecekte bunun "MlTi Sosyalleştir" sürecinden geçerek SlYhaline geleceğine işa- ret ediyor. Yani Sosyal llişkiler Yönetimi. MlYsürecinde "M"üşteriolarak yerini almış olan birey Web 2.0 ile birlikte "S"osyalleşme sürecine yenik düşecek gibi. SlYhaline gelmiş birsüreçte bireyden çok onun "sosyalleşme" özelliği ve sonuçları önem kazanacak. Gündelik hayatta bu ne anlama gelmekte? Basit. Bunca "akade- mik" ya da "havalı" görünen açıklamalar özde bireyin bir ürün ya da hizmet alırken vereceği karann dijital ortamdaki sosyalleşmesi so- nucunda şekilleneceği anlamma geliyor. Hani eskiler hastalandıkla- rında hangi ilacı alacaklarını sözüne itimat ettikleri akraba, arkadaş çevresine sorarak belirlerdi ya şimdi onların torunları hangisini ala- yım diye bir sonraki cep telefonunu seçerken Facebook ya da MSN'de tanışmış olduğu, dünyanın öbürucunda yaşayan, "dünya gö- züyle"yüzyüze bile gelmemiş oldukları "arkadaşlarının" tavsiyeleri- ni dikkate alarak karar verecek. MİY dünyası daha birey ile hizmet sunan kurum arasındaki ilişki- lerin belirlenmesi, yönlendirilmesi, proaktif faaliyetlerde bulunulma- sı süreçlerinde yerleşmiş bir olgu haline gelmeden karşımıza bir de dünyanın dört bir yanından yapılacak bombardıman çıktı. Bazı öncüler farklı bir yol seçerek, dünyanın dört bir yanındaki ar- kadaş kitlesinin birparçası olmayı ve bireylere "bunu al, bu iyidir"me- sajını bilinçli olarak vermeyistandardlaştırmaya çabalamakta. Bu etik sınırın hemen bu yanında duranlar ise doğrudan bu sürece girmek ye- rine bu ortamlarda konunun konuşulması, tartışılması, değerlendiril- mesi, malzeme haline getirilmesi amaçlı faaliyetlerde bulunuyor. Ancak bunlar belli ki pek fayda etmeyecek süreçler. Bireyin özgür birşekilde daha önce aynı yoldan geçmiş birilerini bulup ona danışarak hareket etmesi, amacı o ürünü satmak olan yetkili birine sorarak ka- rar vermesinden daha sağlıklı görünüyor. Tabii yaşı tutmayan dijital göçmenlerin aklına derhal şu soru ge- lecektir "Pekisosyal ağlarda "kanaatönderi"pozisyonunda yön gös- terici olacakbireylerin objektijyorum yapacağını kim garantiediyor?" Cevap: Hiçkimsel Bu cevabı idrak edenler, yaşı tutmasa da 20 ya- şının altındakilere verilen madalyayı kendisine de yakıştırabilir: "Ben de ruhen bir dijitalyeriiyim" diyebilir. (httpj/mm.altimetergroup.com) CD m o NOROLOJI DEJAVU: Ben Bu Anı Daha Önce Yaşamıştım! Çoğumuz bazen gördüğümüz bir insanı daha önceden tamdığımızı veya gittiğimiz bir yerde önceden bulunduğumuzu zanneder ve bunu nereden çıkardığımızı uzun uzun dü- şünürüz. Genellikle de sorumuzun yanıtını bilemez, sonunda "bir yerden tanıyorum ama neyse" der geçeriz. Işte bu bizim üstünde durmadığımız so- ru, sinirbilimcilerin yıllardır hakkında araştırmalar yaptığı "dejavu" kavramının ta kendisidir. Buğu Usanma Koban D ejâ vu sözcüğü, Fransızca "daha önceden gö- rültnüş" anlamına gelen ve durunıu tam olarak ifade etmesi sebebiyle tüm dünyada bu şekliyle kulknılan bir terim. Biraz daha açacak olursak deja- vu, yaşanan bir olayı yeniden yaşama veya görülen bir yer ya da kişiyi önceden görmüş olma hissidir. Aslına bakarsanız dejavu genel başlığı altında 3 farklı tip yeniden görme söz konusu olabiliyor. Bunlardan en sık kaışüaşdanı "de"jâ vecu" yani "da- ha önce yaşanmış". Örneğin bir sohbet esnasında kar- şınızdakinin verdiği cevap, yüzündeki ifade size çok ta- nıdık gelebiliyor ve size "Ben bu anı daha önce yaşa- mıştım sanki!" dedirtebiliyor. Ikinci tip, duyulardan bağımsız, tamamen mental bir durum olan "de'jâ senti". Anlamı "daha önce his- sedilmiş". Bunda da bir olay karşıstnda -daha önce ya- şadığınız başka bir olayla bağdaştırmaksızın- içinizde uyanan his size çok tanıdık gelebiliyor. Son tip ise ol- dukça nadir görülen ve olayın parapsiko- lojik yanını kuvvet- lendiren "dejâ visi- te" yani "daha önce gidilmiş". Burada da kişi, örneğin daha ön- ce hiç gitmediği bir alışveriş merkezinde tuvaletin nerede ol- duğunu eliyle koymuş gibi bilebiliyor. Bu son tip, ha- len üzerinde en az çaltşılmış ve hakkında en az bilgi- ye sahip olduğumuz dejavu şekli. 6. HİS Mİ, HAFIZA HATASIMI? Peki, neden bu his bazılarımızın başına rahatsız edi- ci derecede sık gelirken bazılarımız bu olayı hiç yaşa- mıyor? Bu bir 6. His ya da dogaüstü güçörneği mi, yok- sa tamamen beyin fonksiyonlarıyla ilgili, bilimsel olarak açıklanabilen bir durum mu? Birçok kişi bunun Hinduızm, Budizm gibi inanış- larda var olan samsara (yeniden doğma) kavramıyla il- gili olduğunu düşünüyor. Fakat bilim adamlarına gö- re durum hiç de öyle değil. Dejavunun oluşum mekanizması ile ilgili şimdiye dek öne sürülmüş birkaç farklı teori var. Bunlardan ilki, beynin sağ ve sol yarımkürelerin- deki bilgi aktarımı sırasında oluşan gecikmenin, aynı şeyi iki kez algılamaya yol açması. Bir diğer teoriye gö- re ise dejavu, bir şeyi gördüğümüz anda sağ ya da sol gözden gelen uyarıda, saniyenin binde biri kadar da ol- sa bir gecikme meydana geldiğinde, beyin iki ayn sin- ya! alıyor ve bu da aynı şeyi iki kez görmüş hissi yara- tıyor. Fakat bu iddia 2006 yılında yapılmış bir çalış- mada, kör bir kişinin dokunma, koku ve işitme duyu- larıyla ilgili dejavu yaşadığının kanıtlanmasının ar- dından geçerliliğini yitirmeye başladı, çünkü bu olay için görme yolarının çalışmasının şart olmadığı gös- terilmiş oldu (O'Connor AR, Moulin C). Normalpat- terns of deja experience in a healthy, blind male: Challenging optical pathway delay theory. Brain and Cognition. 62(3):246-9, 2006). ıppocampus NEOKORTEKS VE HAFIZA BİRBIRİYLE ÇATIŞIYOR! 2007 yılında yapıl- mış bir araştırmada ise, dunımun tamamen bey- nin tanıma ve hafıza bölümünün çalışmasıy- la bağlantılı olduğu be- lirtiliyor (McHugh T], Jones MW, Quinn JJ, Balthasar N, Coppari R, Elmquist ]K, Lowell BB, FanselowMS, WilsonMA, TonegawaS. Dentategyrus NMDA receptors mediate rapidpattem separarıon in the hippocampal network. Science. 317(5834):94- 9,2007) • İste bu son teori şu an en çok kabul gören verileri içeriyor. Araştırmaya göre dejavu mekanizması ile beyin- deki tanıma mekanizması birbiriyle yakından ilişkili. Tanıma mekanizması içinde iki farklı işleyiş şekli var: Hatırlama ve aşina olma. Hatırlama olduğunda, geç- mişle o anın bağlantısını hemen kurabiliyoruz. Örneğin markette bize tanıdık gelen adamı daha önce otobüs- te gördüğümüzü hemen çıkarıveriyoruz. Ama aşina ol- duğumuz kişiyi nereden tanıdığımızı bir türlü bula- mıyoruz. Beyinde hipokampus Lsimli hafıza merkezinde, özel- likle anlık hafızadan sorumlu bölge olan dentat girus, gördüğümüz ya da yaşadığımız bir şeyi bilgisayar gibi kaydediyor. Bunu yaparken de onu görsel, işitsel, za- mansal ve daha birçok modele ayırıyor. Böylece men- tal bir harita çıkarılmış oluyor ve gelen yeni veriler bu haritada yerlcrine yerleşjyor. "Pattern separation" denen ve belli bir gen saye- sinde çalışan bu sistemin içinde bazen çok benzeyen fakat aynı olmayan parçalar üst üste gelebiliyor ve bu çakışma bir tür bulanıklığa sebep oluyor. İşte bu bu- lanıklık dejavuya yol açıyor. Dolayısıyla hipokampu- sumuz "sen bunu daha önce gördün" derken neokor- teksimiz "hayır, görmedin" diyor. Ve bu çatışma de- javunun birçok kişi tarafından garip ve rahatsız edici bir his olarak algılanmasına sebep oluyor. Dejavunun ayrtca yaşlanma ve birtakım hastalık- larla da ilişkili olduğu biliniyor. Örneğin Alzheimer has- talığındii dentat girus hücrelerinde hasar ve azalma mey- dana geldiğinden, haritalama işleminde sorun oluyor ve algılarda daha çok parça çakışarak, daha sık ya- şanmışlık duygusu meydana getiriyor. Bunun dışında temporal lob (hafıza ve işitme merkezi) epilepsilerin- de de nöbetin geleceğini işaret eden belirtilerin olduğu "aura" evresinde dejavular görülebiliyor. Kısacası, hafızanın yan etkisi olarak da adlandı- rabileceğimiz dejavu hakkındaki araştırmalarda son yıl- larda kat edilen yol sayesinde, konuya bilimsel açıdan yaklaşım gitgide önem ve güven kazanıyor. Bu yolda aydınlanan her mekanizma aynı zamanda hafıza ve ta- nıma ile ilgili hastalıklann tedavisi için de yeni fikir- ler doğmasını sağlıyor.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle