23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B GÖRÜŞ AHMET TAN Tüylü Notlar… “Yasama”nın iki temel görevinden biri “yasa çıkarmak”, öteki de “denetlemek”tir. Meclis yasa çıkaracak. Hükümet de çıkmış yasaların nasıl uygulandığını denetleyecek. Dünyada parlamenter sistem böyle işliyor. Demokrasi böyle yürüyor. Milletvekilleri güvenoyu verdikleri (veya vermedikleri) “hükümet”in icraatını ve “devlet”in gidişatını, birkaç biçimde denetleyebiliyorlar. “Araştırma önergesi” ve “soru önergesi”yle bir de “genel görüşme açılma önergesi” ve “gensoru” ile.. Ama bunların hepsine ancak başbakan izin verdiği ölçüde izin var. Başbakan yürütmenin başı. Yasamanın başı.. Ve milletçe tanık olduğumuz üzere her şeyin başı! Soru önergelerine kızıyor. Yanıt bile vermiyor. Araştırma önergelerine ise Allah’ı var, arada bir izin veriyor. Çünkü arada bir “araştırma komisyonu” kurmakta-kurdurmakta yarar var. Çünkü, bu komisyonun başkanı da üyelerinin üçte ikisi de nasıl olsa, AKP’lilerden oluşmak zorunda. AKP’li milletvekillerinin de meşgul edilmeye ihtiyacı var. Yoksa yanlış yollara sapanlar olabiliyor. Denetlemenin en kesin, en keskin tek yolu var: “Gensoru.” Gensoru’yu duyunca Başbakan’ın tersi dönüyor… Tüyleri diken diken oluyor. Henüz “Ne lan bu!.. Yalama yaptınız bu işi” demedi. Daha doğrusu bu sözün ikinci yarısını çoktan dedi de… Herhalde birinci yarısını alenen söylemedi. Aslında, “Ne lan bu!” halkımızın en çok kullandığı bir hayret nidası. Ama bu nida, muhterem Başbakanımızın nerdeyse 5 vakit, ama özellikle de salı günleri bol bol hitabet mezesi olarak kullandığı “öfke”yi de içinde barındırıyor. Sıra elbette halkımıza da gelecek. Henüz açıkça ve topluca yürekten bir “Ne lan bu!” demeye sıra gelmedi. Çünkü ne zaman, ne için, nerede diyeceğine karar veremedi? Eğer fırsat verilirse “Referandum” en ideal zaman! İçinde milletin günlük dertlerine merhem olacak, en küçük bir cümle bile geçmeyen anayasa değişiklik bohçası halkoyuna sunulunca milyonlardan yükselecek “Ne lan bu!” sedası sandıklarda yankılanacaktır. (Sayın okur, aslında çok affedersiniz, bir yazının içinde “lan” sözcüğü geçmesi illa gerekiyorsa, bunun için küçük bir özür parantezi açıp destur demek eski bir düsturdur. Ama bu destursuzluk içtihadını Sayın Başbakanımız, Mersinli çiftçi yurttaşımıza attığı fırçayla bizzat açtı ve yerleştirdi. Şimdi bu gazetenin mütevazı bir yazarı olarak Sayın Başbakan’dan daha terbiyeli olmak gibi yükümlüğümüz herhalde olamaz. Kaldı ki böyle bir iyi aile çocuğu görüntüsü Sayın Başbakanımıza da dolaylı bir saldırı oluşturabilecektir.) TBMM’de denetlemeye izin yok. Ama öteki temel işlevi olan “yasa çıkarmakta” üstüne yok. Yasa üretmekte, imal etmekte sessiz sedasız dünya rekorları kırıyor. Nerdeyse sekiz yıldır, fason yasa imalatı yapan bir fabrika gibi çalışıyor. Hızını alamıyor, bu kez de anayasa imalatına geçiyor. Daha önce bir iki kez parça başı değişiklikler yapıldı. Çaktırmadan, parlamenter sistem başkanlık sistemine doğru dümen kırdı. Şimdi hedefte demokrasinin üç ayağının oturduğu temellerden en köklü olanı yargı var. Sırayı bozacak olan halkımızın önüne konulacak anayasa bohçasına ve sandığa bakıp bakıp.. Başbakanımız gibi “Ne lan bu!” Demesidir. Dedi dedi. Demezse kendi bilir… MERİÇ VELİDEDEOĞLU Kıyılara yakın yaşayanlar, denizle alış-verişi olanlar, “martı”ların kıyıların egemeni olduğunu bilirler. Ne ki, son yıllarda martılar çok kızgınlar; çığlık çığlığa uçuyorlar; öfkeli öfkeli kıyılarda dolaşıyorlar. Haklılar; kıyılar “kir”lendikçe yiyecek bulmaları zorlaşıyor. Ama martıları ürkütüp çileden çıkaran bu değil. Dahası “ak” tüylerinin “kir”li bir renge dönüşmesini de pek önemsemiyorlar. Sanırım, onların keyfini kaçıran “egemenlik”lerinin, dolaysiyle “sahip”lendikleri alanların kısıtlanıp daralması. Çünkü denizde karabataklarla, yelkovan kuşlarıyla, karada kuzgunlarla çevrelerinin sıkıca sarılmasının ayrımındalar. Bu durum “martı”yı öfkelendiriyor; “ses”ini daha da kötü yapıyor; durgun bakışları iyice kararıyor, tıpkı “haksız”lığını bilmesine karşın öfkelenip kendinden geçen “insan”lar gibi. Gerçekten de “AKP” iktidarının “sorumlu”larının “öfke”yle konuştuklarında, gitgide kızgın “martı çığlığı”na dönüşen “ses”lerini, karardıkça kararan bakışlarını, hemen hemen her gün TV’lerde duyuyoruz, izliyoruz. İçlerinde bu benzetmeye en uygun düşeni de sanırım Başbakan Erdoğan. Geçenlerde de, “BBC”de atmış bu kızgın “martı çığlığı”nı, “Yüz bin Ermeni’yi gönderirim ha!” diyerek. Bu çığlığın TV’leri çınlattığı akşamın ertesi günü, biz “simgesel eylemciler”, Cumhuriyet’in bahçesinde eylem yaparken, “Başbakan söylediğini duymalı!” uyarısını içeren pankartlar taşıyorduk. “Üç” sözcükle “durum”u anlatan bu sloganla Başbakan’a seslendiğimiz sırada, “Meclis” kürsüsünde de yeni bir “martı çığlığı” atılıyormuş. Bülent Arınç, “18 Mart”ı anıyormuş; yaklaşık 20 dakikalık bu anma süresinde Arınç, “Çanakkale Zaferi”yle ilgili her konuya değinmiş, bir tek “Atatürk” dışında... Gündemde “18 Mart Çanakkale Zaferi” olacak ve gündem konuşmasını yapan “kişi”, bu başarıyı sağlayan, bu zaferde en büyük payı olan “komutan”ı, Mustafa Kemal’i anmayacak hem de O’nun yarattığı “Türkiye Cumhuriyeti Devleti”nin bir “bakan”ı olarak ve üstelik de O’nun oluşturduğu “Türkiye Büyük Millet Meclisi”nde... Bunun, tarihte bir eşi görülmüş müdür? Ayrıca Arınç, “CHP”li milletvekillerinin “uyarı”sını da “beşuş” bir yüzle dinleyecek, o “martı çığlığı”ndaki “gaf”ını gidermeyi aklından geçirmeyecektir. Bilindiği gibi, Çanakkale’de yaşamını yitirmiş “Anzaklar”ın torunu olan gençler, zaman zaman dedelerini ziyaret için Türkiye’ye gelirler. “18 Mart”ta, Anafartalar’da gündoğumunu izleyip, o gün olanları dedeleriyle birlikte yaşarken, “Mustafa Kemal”in de orada olduğunun bilincindedirler; dahası bu topraklarda “yatan” dedelerini O’nun kucakladığını da bildiklerinden içleri rahattır. Çanakkale’de, Anzaklar’la ve ötekilerle “95 yıl”dır birlikte yatan şehitlerimizin birinin torunu olarak, Arınç’ın bu tutumunu şiddetle kınıyorum. “57. Alay”dan er Afiyetullah, tüm arkadaşları gibi, o da “can”ını, “Size savaşmayı değil ölmeyi emrediyorum!” diyen “komutan”ı Mustafa Kemal’e adeta bağışlamıştı; onlar için “komutan”larının anlamı buydu... Çanakkale’de savaşan emperyalist ülke askerlerinin: “Türkler geziye gidiyorlar gibiydi!” demelerinin nedeninde, bu olağanüstü “bağlı”lığın payı büyüktür sanırım. Dolaysiyle, 95 yıl sonra TC’nin bir “bakanı”nın, şehitlerimizin bu inanışını hiçe sayma “saygısız”lığının bizleri ne denli üzeceğini, “özellik”le Bülent Arınç’ın “çok iyi” bilmesi gerekirdi. Çünkü bir süre önce, pek çok internet sitesinde “Bülent Arınç”ın, “1923 Devrimi”nin genç subay öğretmeni “Kubilay”ın başının kesildiği Menemen İsyanı’nın önderi, “Nakşibendi Şeyhi Derviş Mehmet”in özbeöz “torunu” olduğunu yazdıklarında -ki bunu yazmayı hâlâ sürdürüyorlar- ne denli üzüldüğünü unutmamalıydı. Her ne kadar “Çanakkale Şehitleri”mizin torunlarının üzüntüsüyle, “torun” Arınç’ın üzüntüsü aynı kefeye “konulamaz”sa da... “Çanakkale Şehitleri”, “TC”nin Devlet Bakanı Arınç’tan “Türkiye Büyük Millet Meclisi”nde “özür” dilemesini bekliyor! Bilmem anlatabildim mi? Not: “Simgesel Eylem”i artık “Duruşma İzleme Eylemi” olarak Silivri’de buluşup sürdüreceğiz. Öfkeli Martı Çığlıkları! m.velidedeoglu@hotmail.com SAYFA CUMHURİYET 26 MART 2010 CUMA 14 AKP, yargıya çalım atıyor. Recep ise Başbuğ’la paslaşıyor! Cenaze Ulvi Oğuz: “ABD ve İsveç’ten geri çağrılan büyükelçilerin yerine imam gönderilsin; dış politikanın cenaze namazı kıldırılsın!” Son Tarık Emre: “Recep’in anayasa paketi, kuyuya atılan en son taş olur mu acaba?” Devlet Hilmi Kayıhan: “Benim bakanım, benim vatandaşım, benim hükümetim diyen Recep, anayasa değişikliğinden sonra ‘ben devletim’ derse sakın şaşırmayın!” YağmurDeniz Recep’in paketi ve 2023 hesabı! ANAYASA değişikliğindeki temel amacın ne olduğunu biliyoruz: Laiklik karşıtı eylemlerden sabıkalı iktidar partisi AKP, yargı erkini ele geçirmeye ve yargıyı hükümetin bir organı haline getirmeye çalışıyor. Anayasa Mahkemesi’nin üye yapısını, çalışma düzenini değiştirmek, Yargıtay Cumhuriyet Savcısından siyasi parti kapatma davası açma yetkisini alıp bunu yasama organındaki milletvekillerine devretmek... Bütün bunlar, sabıkalı bir siyasi partinin hem kendini korumaya hem de yolsuzluklarla malul hükümet üyelerini Yüce Divan’dan kurtarmaya yönelik nafile çabaları. Fakat bu girişimin hedefe ulaşma olasılığı da var... İşte o zaman AKP’nin görünen amacının ötesindeki gizli amacı da ortaya çıkacak. Emekli Tuğgeneral Ali Er, önemli bir ayrıntıya dikkati çekiyor: “Anayasa Mahkemesi’nin yapısını değiştirirken yeni üyeleri beş yıllığına değil de neden 12 yıllığına seçmek istiyorlar? Bu yıl her türlü yasal düzenlemeyi hallettikten sonra istedikleri yeni Anayasa Mahkemesini 2011 yılında kurmuş olacaklar. 2011 yılında atanacak üyeler 2023 yılına kadar kendilerine verilen her ‘görev’i yerine getirecek. Cumhuriyet’in 100. kuruluş yılı olan 2023’te ilke ve devrimleriyle birlikte Atatürk’ün adı bile ortadan kaldırılmış olacak!” Nazi Almanyası’nda papaz Martin Niemöller’in günlüğünden: “Önce sosyalistleri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü ben sosyalist değildim. Sonra sendikacıları topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü sendikacı değildim. Sonra Yahudileri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü Yahudi değildim. Sonra beni almaya geldiler; benim için sesini çıkaracak kimse kalmamıştı.” RECEP’İN paketi ile Avrupa Birliği’ne mi gireceğiz; hayır! Bilakis, Recep’in paketi ile bırakın Avrupa Birliği’ne üye olmayı, üyesi olduğumuz Avrupa Konseyi’nin anayasal konulardaki danışma organı Venedik Komisyonu’nun kapısının önünden bile geçemeyiz! Çünkü “Venedik Kriterleri” içerik bütünlüğü olmayan anayasa değişiklikleri halkoyuna götürülecekse, maddelerin ayrı ayrı oylanmasını öngörüyor. Recep ise elmalarla armutlara birlikte oy verilmesini istiyor. Avrupa Birliği’nin, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nda Adalet Bakanının ve müsteşarın bulunmasının yargı bağımsızlığına gölge düşürdüğüne ilişkin eleştirilerine karşılık Recep’in paketi ile yüksek kurulun hükümete bağlı bir organ haline getirilmek istenmesi de başka bir çelişki. Recep’in paketinin, Türkiye’nin Avrupa Birliği üyeliğine katkı değil zarar verir nitelikte olduğu anlaşılıyor. Hükümet borazanları zaten yalan da olsa Recep’in paketinin Türkiye’yi Avrupa Birliği’ne biraz daha yatkınlaştıracağı konusunda bir laf etmiyor! Birkaç gün sonra Ankara’ya gelmesi beklenen Almanya Başbakanının, Türkiye’nin Avrupa Birliği üyeliği için “imtiyazlı ortaklık” konusunun geçerli olduğunu açıklaması bu hükümetle Avrupa’nın ham hayal olduğunu göstermeye yetiyor! Recep’in paketiyle Anayasa Mahkemesi’nin hükümete bağlanmak istemesi ise Türkiye’nin Avrupa Birliği bir yana, demokrasiden nasibini almamış Arap Birliği’ne bile giremeyeceğinin sinyalini veriyor. 1950’li yılların sonuna doğru Demokrat Parti iktidarı demokrasinin kuvvetler ayrılığı ilkesini göz ardı ederek yasama organını yargı organına dönüştürmüş ve Meclis’te “Tahkikat Komisyonu” kurarak “hüküm” vermeye başlamıştı. Ancak, tek partili sisteme göre hazırlanmış 1924 Anayasası’nda kuvvetler ayrılığını açıkça vurgulayan bir madde veya yoldan çıkan iktidarı uyaracak bağımsız bir organ yoktu. Demokrat Parti, inatla bildiğini okudu ve 27 Mayıs 1960’da duvara tosladı! Anayasa Mahkemesi, işte bu deneyimin sonunda 1961 Anayasası ile kurulmuştu. Recep’in paketi ile hem Meclis’te kurulacak bir komisyona temyizi olmayan yargı yetkisi veriliyor hem de Anayasa Mahkemesi, hükümete bağımlı hale getiriliyor. Ne demeli, kendi toslayan ağlamaz! Tos SESSİZ SEDASIZ (!) KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ k_urgenc@yahoo.com HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu@mynet.com HAYVANLAR İSMAİL GÜLGEÇ BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Canlõ bir orga- nizmanõn oluştur- duğu, ona özel ren- gini veren kimyasal madde. 2/ İzmir’in bir ilçesi... Eski Mõ- sõr’da güneş tanrõsõ. 3/ Batõ Avrupa’da bir õrmak... Sert buğdaydan elde edilen, iri taneli un. 4/ Anket. 5/ “Hara- mi var diye korku verirler/Benim --- yüklü kervanõm mõ var”(Kara- caoğlan)... Kuru soğuk. 6/ Yaşamsal sõvõ... “O” adõlõnõn yönelme durumu. 7/ Eski Türklerde gök tan- rõsõ... Böreği, çiçeği, tera- zisi vardõr. 8/ Bir nota... Arap abecesiyle yazõlan bir yazõ türü. 9/ Dünyanõn ilk nükleer denizaltõsõnõn adõ. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Maddenin ya da enerjinin en küçük parçasõ. 2/ Bir bağ- laç... Genellikle eşeklere vurulan bir tür eyer. 3/ Uzak- doğu’da yetişen ve yorgunluk giderici, cinsel gücü arttõ- rõcõ özellikleri olan otsu bir bitki. 4/ Fas’õn plaka imi... İl- kel bir silah... Avustralya’da yaşayan bir cins devekuşu. 5/ Arõlarõn çõkardõğõ bir tür salgõ... Dürüst, iyi ahlaklõ. 6/ Erzurum’un bir ilçesi... İlgi eki. 7/ “Egzama” da denilen deri hastalõğõ. 8/ Dileme, dilek... “Siz toprak altõnda --- kök- lerimizsiniz/Yatarsõnõz al kanlar içinde”(Nâzõm Hikmet). 9/ Azarlama, serzeniş... Duman lekesi. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 K U R Ş U N L U U R A R A İ Y E R A S T K R A K Ş T A K I R O U R K A S T N N A K I S O T O L İ R T O T E M U Y A R T E H İ E K O N O M İ K 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle