19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
19 ARALIK 2010 PAZAR CUMHUR YET SAYFA 19 Ama dinozorların bile yumurtladığı düşünülürse, yeryüzünde insandan önce yumurta vardı ve protesto tarihindeki yeri, kuşkusuz insanlık tarihi kadar eski. Daha doğrusu, “düşünen insanlık” tarihi demeliyiz. Çünkü düşünmeyen insanlık da öfkelenir, ama öfkesini dengelemez, dolayısıyla protesto etmeyi bilmezdi. Kızdığına önce hırlar, kaçıramadığına da saldırırdı. Vahşi insanın ilk silahı, dişleriydi. Kaba güçle yere yıktığı hasmını önce ısırır, sonra da parçalayıp çiğ çiğ yerdi. İnsanın düşünebildiği, eline silah olarak iri bir kütük alması ve ateş yakabilmesiyle anlaşıldı. Hayvanlardan farklılaşması da savunmak ya da saldırmak için kullandığı birinci araç kütük ve yendiği düşmanı artık çiğ değil de, pişirerek yemesiyle başladı. Yedikçe akıllandı, akıllandıkça daha ince düşündü ve öfkelerini dizginlemeyi, hoşnutsuzluğunu zarar vermeyecek yöntemlerle ifadeyi öğrendi. Saldırmadan protestoyu icat etti ve öfkelendiklerine yumurta atmaya koyuldu! Başka bir deyişle, bugün dünyada ve Türkiye’de politikacılara çiğ yumurta atan öğrenciler, öfkesini zarar vermemek amacıyla dengeleyen, saldırmak yerine protesto etmeyi “düşünen” insanlardır. Oysa yumurta atan öğrencilere tekme tokat girişen, coplarla, gözyaşartıcı bombalarla saldıran olarak çiğ yumurta, ilk Protesto aracıkez ne zaman ve nerede kullanıldı, bilmiyoruz... RÖVEŞATA MİNE G. KIRIKKANAT Külahlı Demokrasi Silahlı Demokrasi Fotoğraf: DAN EL COLAGROSS kendi kafasında. Türkiye’nin ergeç mutlaka AB üyeliğine ortak inancımızdan dolayı, bugüne değin ayrı bir yere koyuyordum Sayın Bağış’ı. Demek ki ceketinin yakası kadar demokratmış. Demek ki bir yumurta sarısı niyetini bozar, cilasını dökermiş. Demek ki AB bir Türkiye amacı değil, AKP aracıymış, ölçüsüz öfkesiyle içini dışa vuran Sayın Egemen Bağış için de... Yoksa hangi gerçek demokrat, AB değerlerini gerçekten paylaşan hangi AB yandaşı, Türkiye’nin geleceği demek olan gençleri “ceketimin yakasını kirlettiler” diye iki yıl hapisle yargılatır? Gerçekten AB üyeliğine hazırlanan hangi ülkede gençler, “parasız eğitim istiyoruz” pankartı açtılar diye 14 aydır tutukludur? Hangisinde gazeteciler, yazarlar, öğretim görevlileri ne ile suçlandıklarını bilemeden üç yıldır “tutuklu” yargılanırlar? AB üyeliği için çalışan hangi hükümet, AKP’nin çıkarmaya hazırlandığı silah yasasını Meclis’ten geçirebilir, gençliğini 18 yaşından öteye silah lobilerinin iştahına terk eder? Bir yandan yumurta atan gençleri hapse tıkacaksın, öte yandan her birine beş silah taşıma izni vereceksin. Nasıl bir demokrasi bu? Silahlı ya da külahlı, ama kuşkusuz AB demokrasisi değil. Sakın “demokratik” bir iç savaş hazırlanıyor ve kurşun atan “demokrasi” galiplerine gül atılacak olmasın? [email protected] www.minekirikkanat.com Politikada, aptallardan alınan iktidar, çapsızlara terk edilir. GEORGES CLEMENCE AU PANO DENİZ KAVUKÇUOĞLU Kış Görüntüleri Bu yazıyı Ravensburg’dan yazıyorum. Ravensburg, Bodensee Gölü’ne 40 km uzaklıkta, İtalyaİsviçre sınırının birleştiği bölgeye yakın, 44 bin nüfuslu şirin bir kent. II. Dünya Savaşı’nda bombalanmadığından tarihsel dokusu ortaçağlardan bugüne hiç bozulmadan gelmiş. Dünyaya adını “Ravensburger Spiele” diye bilinen kızmabirader, amiral battı gibi salon oyunlarının üretim merkezi olarak duyurmuş. Kentin ikinci bir özelliği de ‘uygulamalı yüksekokul’a ev sahipliği yapıyor olması. Okulun özgün adı “Duale Hochschule”, “çiftli” olarak çevrilebilir, bu belki daha da doğru olur, fakat ben anlaşılabilir olması açısından şimdilik “uygulamalı” sözcüğünü kullanıyorum. Öğrencileri; 13 yıllık lise eğitiminden sonra “yeni meslekler”e ilgi duyan gençler. Burada sanat yönetimi, spor tesisleri yönetimi, kongre organizasyonu, fuar yapım teknikleri, fuarcılık vb. alanlarda öğrenim görüyorlar. Bizim de burada bulunuş nedenimiz TÜYAP ve Kültür Üniversitesi işbirliğiyle projelendirilme aşamasında olan Yüksek Fuarcılık Eğitimi’ne ilişkin olarak Ravensburg’lu dostlarımızla düşünce alışverişi yapmak. Almanya bu yıl şiddetli bir kış geçiriyor. Ravensburg’da da sürekli kar yağıyor, ısı 3 ile 7 arasında değişiyor. Çevre bembeyaz. Onca kara karşın nasıl oluyorsa yollar hiç kapanmıyor, hiç kaza olmuyor. İnsanlar günlük yaşantılarını alışıldık biçimde sürdürüyorlar. Almanlar Noel’i çok önemserler. Tüm Alman kentlerinde olduğu gibi burada da, merkezde bir “Noel pazarı” kurulmuş, küçük kulübeciklerde el işi ürünler, Noel ağacı süsleri, hediyelik eşya satılıyor. En çok rağbet görenler ise sıcak şarap ile yöresel kurabiyelerin satıldığı kulübeler. Mağazalar ise dolup taşıyor, insanlar Noel’i yeni giysilerle kutlamak istiyorlar. Telaşlı görüntüler bizdeki bayram öncesi alışveriş koşuşturmalarını andırıyor. Katolik ya da Protestan olsun inançlı bir Almanın en büyük düşü Noel’i kar altında kutlamaktır. Ne var ki çoğu yıllar kar Noel’den sonra gelir; bu yıl ise farklı, bu farklılık insanları mutlu etmiş, kar 24 Aralık akşamına kadar kesilmesin diye dua ediyorlar. Kaldığım otelin 700 yıllık bir geçmişi var. Hemen yakınındaki tarihsel gözetleme kulesinin bekçilerine konut olarak inşa edilmiş. 1640 yılında üzerine bir kat daha çıkılmış, 18. yüzyılda ise bir kat daha çıkılarak altında ahırı, fırını, bakkalı, şarap evi bulunan bir hana, 1891 yılında da alt katında enfes yöre yemeklerinin sunulduğu bir lokantası olan şirin bir otele dönüşmüş. Lokantanın yemekleri gerçekten nefis, şarapları da. Odam otelin arka cephesinde, bir avluya bakıyor. Avlu çam ağaçlarıyla çevrili, aralarından yine ağaçlarla kaplı bir tepe görünüyor. Avlu, yandaki evlerin damları, ağaçların dalları karla kaplı, bembeyaz. Penceremi açıyorum, odaya zıpkın gibi sert, ama tertemiz bir hava doluyor. Birazdan Stuttgart’a doğru trenle yola çıkacağız. İki saatlik yol. Oradan da uçakla ver elini İstanbul. Hayat eski rayına oturacak. Evime varınca ilk işim televizyonu açmak, CHP Kurultayı’nda ne olup bitti, öğrenmeye çalışacağım. Umut işte. [email protected] www.denizkavukcuogluyazilari.blogspot.com polislerin, düşüncesi gelişmediği için öfkesi dengesiz ilkel insanlığın “evrim görmemiş” kalıtlarını taşıdığı söylenebilir. Eğer yumurta atmak şiddetse, ölçülü bir şiddet olduğu içindir ki protesto kapsamında değerlendirilir. Ama ölçülü şiddete ölçüsüz şiddetle müdahaleye, vahşet denir. Türkiye’de bu vahşeti uygulayanların, tarih öncesinden bu yana geçirdikleri tek evrimin, giysilerinin hayvan postlarından robokop kılıklarına, silahlarının da kütükten copa dönüşmesi ve yeni aksesuvarlarla çeşitlenmesinden ibarettir. Peki, bu şiddet skalasında, yumurta yiyenlerin konumu nedir? Üstüne yumurta atılan politikacının öfkesi, atan gençlerin zaten vahşice dövülmesiyle yatışmayıp, onları 2 yıl hapis istemiyle yargılatması, hangi kategoriye girmektedir? Düşünen insanın ölçülü şiddet kategorisine mi, yoksa ilkel insanın ölçüsüz vahşet güdüsüne mi? AB’den Sorumlu Devlet Bakanı ve Başmüzakereci olarak gerçekten canla başla çalışan Sayın Egemen Bağış, beni bu konuda hem şaşırttı, hem de düş kırıklığına uğrattı. Demek ki Türkiye’yi taşımaya çalıştığı AB’nin ne demokrasi ölçüsünü, ne de hoşgörüsünü taşıyormuş inema başta, tüm sanatçı ve severlerin sabit uğrağı olup Çiçek Bar* diye bilinen Sinema Severler Derneği, yıllardır biri bitip öteki başlayan ikinci baharlarından birini yaşıyor, yaşatıyor. Gelmiş geçmiş tüm düşün, yazın ve sanat insanlarının her birinden mutlaka bir anı, bir kahkaha, bir iz (benimkileri de...) taşıyan Çiçek Bar da, çarşamba ve cuma geceleri iki genç sanatçının müziğiyle şenleniyor. Müzik, çarşamba geceleri Atilla Demircioğlu’nun olağanüstü sesi, Fransızcası ve gitarıyla, “şanson”lar tadında akıyor damarlarda. Cuma geceleri, bence Türk müziğinde son yılların en güçlü hançeresi, Atakan’ın pürüzsüz sesiyle titretiyor, belleği ortak yüreğimizi. Atilla Demircioğlu, bir kafada iki zekâ taşıyan yeteneklerden. Gündüz Galatasaray Üniversitesi’nde öğretim üyesi, doçent doktor, gece unutulmaz Fransızca şansonların kadife sesi. Atakan, Türk müziğinin damarlarındaki taze kan. Hepimizin bildiği şarkıları yepyeni, özgün bir üslupla yorumluyor. Besteleri de var. Zaten “Hatırla Sevgili” dizisi için söylediği “Yaralı Kalbim” şarkısını da kuşkusuz dinlemişsinizdir. *Sıraselviler Billurcu Sok. No. 25 Taksim. Tel. (0212) 244 24 82 S ÇED KÖŞESİ OKTAY EKİNCİ HAYVANLAR İSMAİL GÜLGEÇ Çambel’e ve Özgüç’e 2010 Yılı Büyük Ödülü Haberi okuduğumda deyimin tam anlamıyla yüreğimize su serpildi; göğsümüz kabardıkça kabardı; çünkü deniyordu ki; “Kültür ve Turizm Bakanlığı 2010 yılı KültürSanat Büyük Ödülü’ne, Türkiye’nin ilk arkeologlarından Prof. Dr. Halet Çambel ile Prof. Dr. Nimet Özgüç layık görüldü.” Gerekçesi de aynen şöyleydi; “Bakanlık, ödül sahiplerini belirlerken; arkeoloji alanında önemli gelişme ve değişimlerin yaşandığı 20’nci yy’dan günümüze, özverili ve kararlı birer bilim insanı kimliği ile gerçekleştirdikleri araştırma, inceleme, kazı ve değerlendirmeleri sonucu eriştikleri birikimleri ile arkeoloji dünyasında saygın yerleri olan, akademik çalışmaları ve başarıları ile Anadolu kültür ve uygarlıklarının öğrenim yaşlarına geldiğinde Ulu Önder’in isteği üzerine arkeoloji eğitimi için yurtdışına gider... Türkiye’yi temsilen katıldığı eskrim yarışmalarında da ödül üzerine ödül kazanır… İlerleyen yıllarda Hitler’in resmi tanışma davetini, “Cumhurbaşkanımız Atatürk’ün böyle bir talimatı yok” diyerek geri çeviren Halet’in, Hollanda Kraliyeti Prens Claus Ödülü (2005), Truva Kültür Sanat Özel Ödülü (2003), Osmaniye Valiliği Üstün Hizmet Ödülü (2003) ve 2 kez aldığı Adana Rotary Kulübü Hizmet Ödülü’nün yanı sıra, Berlin’deki Alman Arkeoloji Enstitüsü Asil Üyeliği ile yine Alman Tübingen Üniversitesi Şeref Doktorası (2004) bulunuyor. Hocaların hocası bilim kadınımızın şu anda nerede ne yaptığını merak ediyorsanız, 94 yaşında bir “cumhuriyet kızı” olarak Karatepe’deki kazıların başında görevini aksatmadan sürdürüyor... KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK ‘ G ’ N O K T A S I [email protected] Anadolu sevdalısı Adapazarı’nda 1916’da doğan Prof. Dr. Nimet Özgüç ise 1996 yılından beri TÜBA Şeref Çambel ve Özgüç. Üyesi… Araştırma alanı olan “Önasya dünyaya tanıtılmasında ve ye Arkeolojisi”nde özellikle “Anani nesillere aktarılmasında dolu”yu irdeleyen Özgüç, 1980 önemli katkılar sağlayan ve ar yılından beri “College de Frankeolojiye adanmış ömrün birer ce G. Bude Madalyası” sahibi. simgesi olarak araştırma ve inArkeolog Tahsin Özgüç ile evcelemelere konu olan yaşamla li olan Nimet Hanım 1940’ta rı göz önünde bulundurdu.” Ankara Dil ve TarihCoğrafya Aynı yılda doğan, aynı alanda Fakültesi’nde eğitimini tamamçalışan bu iki bilim kadınımızın layıp asistan oldu. Doçentliğibirbirlerini yakından izledikleri nin ardından 1948’de profesörnin en anlamlı kanıtı; Nimet Öz lüğe yükseldi. 1962’de Acemgüç’ün “Kanis Karumu’nda höyük’te başlattığı kazıyla çok bulunmuş olan eski Assur üs önemli, bir Hitit merkezini ortalubunda iki silindir mühür. ya çıkardı ve 62 yıldır devam Karatepe’deki ışık. Halet Çam eden Kültepe kazılarındaki çabel’e sunulan yazılar” adlı ya lışmalarında ‘Kültepe mühür yını.. ve mühür baskıları’nı araştırdı... İki “bilge”mizi, bize ve inAlman Arkeolojisi Enstitüsü sanlığa kazandırdıklarıyla kut Asli Üyesi (1979), Amerika Arsuyoruz... keoloji Enstitüsü Yabancı Şeref Üyesi (1994), Türk Tarih KuCumhuriyet kızı rumu Şeref Üyesi (1995) unOsmaniye’nin Kadirli ilçe vanları da bulunan Nimet Özsindeki Karatepe’de bulunan güç’ün uluslararası arkeoloji yaHitit yerleşmesinde 50 yılı aş yınları arasında yer alan makalekındır süren arkeolojik kazıları leri ve kitapları yabancı dillerde “kesintisiz” yöneten Halet Çam sayısız baskı yaptı... bel, Ağa Han Mimarlık ÖdüBu iki yüce duayenimize uluslü’nü alan Nail Çakırhan’ın da ça saygımızı simgeleyen ödüllehayat arkadaşı... rini ve ödül gerekçelerini oluştuAtatürk’ün yakın dostların ran özverili, üretken, yurtsever yadan, ataşemiz Hasan Cemil şamlarını ayakta alkışlıyoruz. Bey’in (Çambel) kızı olan Halet, 1916’da Paris’te doğar; yüksek [email protected] ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI [email protected] BULMACA SEDAT YAŞAYAN HARBİ SEMİH POROY UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK [email protected] SOLDAN SAĞA: 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Avustralya’da yaşayan yerli bir 1 halk. 2/ Genel 2 likle polyester ya da fiberglas 3 tan yapılan ga 4 zete satış kabi 5 ni... İpek ve bitkisel elyaf karı 6 şımından doku 7 nan bir tür ku 8 maş. 3/ Verme, ödeme... Pem 9 bemsi turuncu renk. 4/ 1 2 3 4 5 6 7 8 9 Satranca benzer bir E oyun... İnsan bedeni 1 T O R N A D O D Ü D E N çevresindeki manyetik 2 O B A alan. 5/ Mevki, ma 3 R A S T I K M E T O Y T İ K kam... İnatçı. 6/ “Top 4 N rağa olmuş nazik 5 A D I Y A M A N tenleri / Söylemekten 6 D Ü K M İ M O kalmış tatlı dilleri” 7 O D T AMP ON (Yunus Emre)... İlgi 8 EM İ N O D A eki. 7/ Nişasta ve pek 9 E N E K ON A T mezle yapılan bir tür tatlı... Hava ve gaz akımları oluşturmakta kullanılan aygıt. 8/ Deniz giysisi... En küçük sosyolojik birim. 9/ Kuzey Amerika’da yaşamış kızılderili bir halk. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Çoğunlukla spor karşılaşmalarında seyircileri coşturan kimse... Gözleri görmeyen. 2/ Dalgalı akımlı elektrik motor ya da dinamolarında devinimli bölüme verilen ad... Bir aracı tutmaya yarayan bölüm. 3/ Bir tür kalın ve kaba kumaş... Moritanya’nın para birimi. 4/ Japon lirik dramı... Türkiye’de seri üretimi yapılan ilk otomobil. 5/ Kenar süsü... Bir nota. 6/ Su geçirmez kumaştan yapılan bir tür spor ceket... Yemek. 7/ Gemilerin yükleme boşaltma yaptıkları doğal ya da yapay sığınak... Satrançta bir taş. 8/ Telefon sözü... Bilecen. 9/ Nâzım Hikmet’in soyadı... Boyaların inceltilmesinde kullanılan kimyasal bileşimlerin genel adı. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle