16 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
M Y BC MYBC 17 EK M 2010 / SAYI 1282 5 B ir sorun, türban çevresinde koparılan şamatada görüldüğü gibi, böylesine hararetle tartışılmaktaysa, sonucunda şu ya da bu biçimde önemli bir şeyler bekleniyor demektir. Türbanı savunanların beklentisi ne olabilir? ddia edildiği gibi, slam dininin bir buyruğunun ve aynı zamanda da kadın özgürlüğüne duyulan saygının bir gereğinin yerine getirilmesi mi? Geçenlerde bir arkadaş ilginç bir şey söyledi: Dünyada hiç erkek kalmasa, kadınların da başlarını örtmelerine gerek kalmayacak demektir... Bu saptamaya yanlış diyebilir miyiz? Gerçekten de kadınlar saçlarını erkek bakışlarından saklamak için örttüklerine göre, bunun özgürlükle nasıl bir ilgisi olabilir? Örtünmek (ve özdeşi olan gizlenmek, korunmak, sakınmak vb.) gibi kavramlarla, her şeyden önce açıklık, cesaret, özgüven gibi kavramları içermesi gereken özgürlük kavramı arasında, birbirinin zıddı olmak dışında ne gibi bir ilişki bulunabilir? Örtünmenin din buyruğu olduğu konusuna gelince… Kutsal olduğu kabul edilen kitaplardaki her anlama çekilebilecek sözler üzerinde sonu gelmez tartışmalara girecek değilim. Fakat bir din buyruğu, eğer gerçekten din buyruğu ise, neden sadece tek bir cinsi kapsasın? Kadınlar için ayrı, erkekler için ayrı din buyruğu olabilir mi? Görüldüğü gibi, kadının başını örtme zorunluluğu, eğer böyle bir buyruk söz konusu ise, çağa uygun olup olmayışı bir yana, kendi içinde de birden fazla mantık hatası içeriyor... Tabii, yine herhangi bir dinsel inancı, her iki cins için geçerli olması gereken bir inanç değil de, erkek egemen bir inanış olarak görmüyorsak... *** Yatışmış gibi görünen türban tartışması bir kez daha alevlendi ve görünüşe göre yeni mevziler kazandı. Bunda yeni CHP yönetiminin olumsuz bir katkısı olmuş mudur? Geçen hafta “Üniversite Konseyleri Derneği” bir bildiri yayımladı. Bildirinin giriş cümlelerinde, referandumdan sonra türban tartışmasının, akademinin (üniversitelerin) gündemine bu kez CHP’nin katkılarıyla girdiği belirtiliyor. Bu saptamaya yanlıştır denebilir mi? Seçimler öncesinde kara çarşaflı kadınlara CHP rozeti takılmasını çok fazla yadırgayıp eleştirenlerden biri değildim. Söz konusu olan kişiler eninde sonunda halk insanlarıydı ve bu olayın gerçekleştiği alan da resmi anlamda kamusal alan değildi. Türbanın üniversitelere girmesi ise farklı bir olgudur. Şimdi üniversitelerde serbest bırakılmış görünen bu “üniforma”nın üniversite öncesi eğitim kurumlarında ve üniversite sonrası çalışılacak kamu kurumlarında da serbest olması gerektiği dile getirilmeye başlandı bile ve bu iddia kendi içinde ne yazık ki tutarlıdır. Bu iddia sahiplerinden, onlara üniversite alanı teslim edildikten sonra, başka kurumlar için birtakım “güvence”ler istemek, sonuçsuz kalmaya mahkum bir çabadır. *** Türbancılar (daha açık ve ikircimsiz adıyla laiklik karşıtı, siyasal slamcı çevreler) üniversite mevzisini gerçekten kazandılar mı? Yukarıda andığım bildiriye dönelim. Akademisyenler çok doğru ve yerinde olarak, bizi türbanlı öğrenciyle karşı karşıya getirmek isteyen YÖK tuzağına düşmeyeceğiz demekteler. Fakat yapılması gereken daha doğru ve haklı bir girişimin önünde de engel bulunmuyor. Bu, YÖK’ün bir yazısını fırsat bilerek üniversitelerde türban yasağının kaldırılması yönündeki uygulamalara, akademisyen dernekleri öncülüğünde iptal davaları açılmasıdır. Unutmayalım ki bir savaşımda kazanmak için, haklı ya da bilgili olmak kadar ve bazen daha da çok, tutarlı ve kararlı olmak önemlidir... G [email protected] Türban ve ötesi ATAOL BEHRAMOĞLU mtiyaz Sahibi: Cumhuriyet Vakfı adına Orhan Erinç Genel Yayın Yönetmeni: brahim Yıldız Yayın Yönetmeni: Ayşe Yıldırım Görsel Yönetmen: Aynur Çolak Sorumlu Müdür: Miyase lknur Yayımlayan: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ dare Merkezi: Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sok. No: 2 34381 Şişli / stanbul (0212) 343 72 74 (20 hat) Reklam Genel Müdürü: Özlem Ayden Genel Müdür Yardımcısı: Nazende Pal Reklam Koordinatörleri: Hakan Çankaya / Neşe Yazıcı Rezervasyon Yönetmeni: Onur Tunalı (0212) 251 98 74 / 75 / 343 72 74 (554555) Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt / stanbul Cumhuriyet gazetesinin parasız pazar ekidir. Yerel süreli yayın. [email protected] Serdar Dündar, stanbul’a ilk gittiğinde 16’sındaydı. Heyecanlıydı. Koca şehir kim bilir ne eğlenceliydi. Oysa ne koca şehri görebildi, ne de eğlenebildi. Haftanın yedi günü 12 saat çalışmaktan başka şeye vakti olmadı. Köydeki 78 boğaz onun ve aynı işte çalışan abisinin eline bakıyordu. Dört yıl kot taşladı. 2005’te askere gitti. Askerliğini bitirmeye 1.5 ay kala nefes darlığı çekmeye başladı. 3.5 yıldır çalışamıyor. Üç yıldır evden bile çıkamıyor. Oksijen makinesi olmasa geceyi atlatamayacak. Yine de kendinden çok eşi ve yedi aylık çocuğu için endişe ediyor. G emsettin Fırat, 84 doğumlu. Evli, üç çocuk babası. Çocukken gittiği stanbul’dan döndüğünde silikozis hastasıydı. Şimdi gecelerini oksijen tüpüyle geçirebiliyor ancak. Babasının ona verdiği iki göz oda olmasa kalacak yeri bile yok. Dört gözlü evde, iki aile geçiniyor. Sofraya konan yemeği 85 yaşındaki babası, beşon koyununu otlatarak kazanıyor. Tek isteği, ölmeden çocuklarının açıkta kalmayacağını bilmek. G Yirmi beşinde Hasan Dündar. Dokuz kardeşin en büyüğü olunca ailenin yükünü sırtlamak ona düştü. Oysa okumayı çok istiyordu. 13 yaşındayken, 1997’de başladığı kot taşlama işini 2004’te bıraktı. Akciğerlerdeki çökme nedeniyle ameliyat oldu. Silikozis olduğunu da böyle öğrendi. Üç yıldır evde. Bir yıllık evli. Özürlü maaşıyla geçiniyor. Oksijen tüpü olmadan geçirdiği bir gece bile yok. Umut mu? Hayaller mi? “Hayatınız bir makineye bağlıyken ne umudunuz oluyor, ne hayaliniz” diyor. G A dım Mahmut Oral. 20 yaşındayım. Şimdilik ayaktayım. Tadını çıkarıyorum, köy meydanında geçiriyorum günlerimi. Arada öksürük tutuyor, sırtım ağrıyor. Bir gün bu yataklardan birinde olacağımı biliyorum. Her insan gibi hayallerimiz vardı. Evlenecek, yuva kuracaktık. Şimdiyse, iki sene sonra öleceğiz zaten, bir de evlenip kadını, çoluk çocuğu mağdur etmeyelim, diyoruz. Artık ne umuda, ne hayale sahibiz. Her günle ölüme yaklaşıyoruz. Tedavi olsa tesellimiz olurdu... Biz artık kendimiz için çare aramıyoruz. Sadaka da istemiyoruz. Devlet bize hakkımızı versin hepimiz ölmeden önce, sadece bunu istiyoruz. G Nefes almak zor işmiş Çocuklarım açıkta kalmasın yeter Hayal ve umut bizden uzak Oksijen tüpsüz gece geçiremiyorum HASAN DÜNDAR SERDAR DÜNDAR MAHMUT ORAL ŞEMSETT N FIRAT Ş
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle