16 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
M Y BC MYBC 17 EK M 2010 / SAYI 1282 3 Araba kullanırken, spor yaparken, seyahat ederken, ütü ya da yemek yaparken kitap okumak daha doğrusu dinlemek ister misiniz? Yurtdışında çok yaygın olarak kullanılan bir kitap okuma şekli olan “audio book” yani “sesli kitap” dinlemek isteyenlere bu imkânı Türkiye’de de SesleKitap sunuyor. Ünlü tiyatro sanatçısı Mehmet Atay’ın (sağda) yorumu ve sanat yönetmenliğinde Ankara’da yayın hayatına başlayan SesleKitap, kısa zamanda yeni bir okuma alışkanlığını, yani kitap dinleme alışkanlığını kazandırmayı amaçlıyor. SesleKitap’ların tümü, profesyonel sanatçılar tarafından seslendiriliyor. Peki, SesleKitap nedir? Edebi ya da edebi olmayan bir yazılı metnin, aslında hiçbir değişiklik yapmadan bir yorumcu, okuyucu tarafından profesyonel stüdyo ortamında seslendirilerek kaydedilmesi ve gerek duyuluyorsa dinlenerek takibini kolaylaştırmak amacıyla müzik ve efekt gibi unsurlarla da desteklenerek CD, MP3 çalar ya da internet gibi medyalarda, kitabın okuyucuya sunulmuş halidir. Toplum olarak az okuduğumuzu biliyoruz. Kitap dinlemek deyince de bu eylemin sadece görme engellilerin ihtiyacı olabileceği gibi bir önyargımız var. Araştırmalarda, “Kitap okumanıza engel olan nedir” sorusuna hemen verilen cevap basit: Zamanım yok! şte SesleKitap, kitap okumak isteyenler için bu zamansızlık sorununu ortadan kaldırıyor. Büyük şehirlerde işe ya da okula giderken yolda harcadığınız zamanı SesleKitap okuyarak değerlendirdiğinizi düşünün. Bir saatlik yolculukta ortalama 40 sayfa kitap okumak mümkün. Yani 10 günde 400 sayfalık bir kitabı okuyabilirsiniz. Üstelik direksiyon başında olan siz olsanız bile. Seslekitap.com adresinde, üye olarak SesleKitap satın alabilirsiniz. ndirdiğiniz kitapları CD, MP3 çalar, iPod, mobil telefon gibi medyalara aktarıp dilediğiniz yerde dinleyebilirsiniz. Bu hizmet ile yayıncılık alanında bir ilke imza atan SesleKitap, yayın kataloğunu hızla genişletiyor. Şu anda Türkiye’de yapılan sesli kitap kayıtları, Milli Kütüphane bünyesindeki Konuşan Kitaplık, Altı Nokta Körler Derneği ve Beyazıt Halk Kütüphanesi’nde ve Boğaziçi Getem kütüphanelerinde bulunuyor. Bunların tamamına yakını amatör ve gönüllüler tarafından seslendirilmekte. Bu kitaplara sadece görme engelli vatandaşlar ulaşabiliyor. Yani sıradan vatandaşlar, görme engeli olmayan kişiler, isteseler de bu kitaplara ulaşamıyor. Bu hukuken de mümkün değil, çünkü telif hakları devreye giriyor. SesleKitap tüm bunlara çözüm getiriyor, okul öncesi kitaplardan, Türk ve Dünya klasiklerine kadar geniş bir yelpazede yayınlarını sürdürüyor. Eğitim sektörüne de katkıda bulunmak amacıyla iddialı projelerle dinleyici karşısına çıkmaya hazırlanıyor. G S amsun ve Gaziantep’te yaşanan olaylarla birlikte tasarı halinde olan Sporda Şiddet Yasası’nın bir an önce çıkması için baskılar artmaya başladı. Konu hakkında spor camiasından hemen herkes fikir beyan etti. Ancak belki de tek fikri sorulmayanlar yasanın direkt muhatabı taraftarlardı. 2006’da Fenerbahçe tribünlerinde faaliyete geçen Vamos Bien grubu, diğer renkdaşlarıyla ortak kareografilerle Şükrü Saraçoğlu Stadı’nda “okul tarafı” olarak bilinen tribünde takıma destek veriyor. Ancak geçen sezonun son haftasındaki Trabzonspor maçının ardından çıkan olaylar ve verilen cezalar sonrası başlayan süreçte başka bir faaliyet alanı da belirlemişler: Sporda şiddet yasasıyla ilgili taraftarların da beklentilerini ortaya çıkaracak bir atölye çalışması. Grup üyelerinden Tevfik Giray Tayyar ufak yaşlardan itibaren bakkal harçlıklarından biriktirdiği paralarla gizlice maçlara gitmeye başlamış. Sonrasında babası “Hadi gel maça götüreyim” dediğinde, ilk kez maça gitmiş gibi numara yapmak zorunda bile kalmış. Kendisini ve Vamos Bien’i “modern futbola karşı örgütlenmiş grupların en saf örneğiyiz” diyerek tanımlıyor. Ancak birazdan okuyacağınız gibi taraftarlık sırf maça gidip takımı desteklemekten ibaret değil. Bırakalım o anlatsın… Sporda şiddet yasasıyla ilgili çalışmaya nasıl başladınız? Sporda şiddet yasası manifestomuzun karşısında yer alan bir anlayış. Bizler grup olarak tribünde ve yaşamda şiddete karşı insanlarız. Fakat bu yasayla sorumluluğun büyük kısmı taraftarların omuzlarına yıkılarak şiddet ortamının oluşmasında rol alan emniyet, medya, kulüp yöneticileri göz ardı ediliyor. Taraftarlar bu ortamın yaratılmasında ne kadar etkiliyse diğer bileşenlerin de o kadar etkisi var. nternet üzerinden yapılan açıklamalarda grubunuz baskılardan şikâyetçi. Taraftar grupları üzerinde her zaman bir baskı var. Tüm gruplar en nihayetinde taraftarın örgütlü olduğu sivil yapılar. çlerinde her tür anlayışın olduğu bu yapılara önce emniyet sonra da kulüpler tarafından hâkim olunmak isteniyor. Grup olarak emniyet, kulüp, federasyon, UEFA, medya yani futbolla ilgilenen herkesten gördüğümüz bir baskı var. Yasa tasarısında ne gibi değişiklikler yapılmasını istiyorsunuz? Bu yasa taraftarları statlardan uzaklaştıracak. Sorunun bir tarafı olarak gösterilirken, muhatap olarak alınmayacağız. Hakkımızda karar alınacak ama bizim söyleyecek sözümüz olmayacak. Öncelikle bizler bu yasayla, temsil edilmek istiyoruz. l güvenlik kurullarında bir ilin valisinden, medya mensubuna kadar herkes temsil edilirken, bizlere hiçbir şekilde söz hakkı tanınmıyor. Spor için gerçekten uzmanlaşmış ve taraftar psikolojisinden anlayan görevlilerin bu yasayı uygulaması gerekiyor. Gasp masası görevlilerine “spor polisi” diye yelek giydirince sorun çözülmüyor maalesef. Yeni yasada suç farz edilen olay ile verilen ceza arasında bir ölçü olmasını istiyoruz. Sahaya girip teknik direktör bıçaklayan kişiye verilen ceza, bir arbede esnasında polisin rastgele topladığı adamın cezasının iki katıysa adaletten bahsedemezsiniz. Öncelikli hedefimiz kendimizi bu duruma göre yapılandırmak. Zaten 3 grup; Vamos Bien, Grup CK, 1907 Ünifeb, baştan beri beraber hareket ediyoruz. Diğer Fenerbahçe taraftar gruplarının yaklaşımları da olumlu. Bir taraftar grubu olarak polislerin taraftara bakışını ve çıkan olaylardaki rolünü nasıl yorumluyorsunuz? Emniyetle yapılan bir toplantıda benzer bir şey ifade etmiştik. Emniyet taraftarı potansiyel suçlu olarak gördüğü için her daim şiddetle yaklaşıyor ve ufacık olaylar büyüyor. Sonunda “tribün terörü” olarak taraftarlara fatura çıkıyor. Toplantıdaki yetkili de bunun “olmazsa olmaz” olduğunu söylemişti. “Emniyetin bakışına göre herkes potansiyel suçludur” deyince zaten anlattığımız her şey boşa gitmişti. Genel bakış bu olunca tribünler her daim şiddete gebe kalıyor. Güvenlikten sorumlu olanlar çoğu olayda çözücü olmaktan uzak ve bunda da destek bulabiliyorlar. Medya sağ olsun suçlu yaratmakta başarılı olduğu ve buna da karşı çıkacak bir makam ya da mecramız olmadığı için zemin zaten hazır. Maçlarda görsel amaçlı kullanılan pankart, sopalı pankart ya da konfeti gibi malzemeleri tribüne sokmakta ne kadar sıkıntı yaşıyorsunuz. Saydıklarınız, tribündekilerin tıpkı varlıkları, sesleri gibi bu oyuna dahil olma araçlarından biri. Aslında bunları yasaklamak, sansürlemek oyunun öznelerinden birini pasifize etmek, renksizleştirmek. 70’ler ve 80’ler herkesin bayrağını kolunun altına alıp maçlara gittiği yıllarmış, şimdi bırakın pankartı, çocuğunuza aldığınız bayrağı bile maça sokamıyorsunuz. Mesela Ankara’da tribüne pankart asmak imkânsız. Pek çok statta gereksiz ve saçma yasaklarla bu tip zararsız görsel malzemeler engelleniyor. Günler geceler boyu emek harcadığımız ve desteğimizi belirten bir pankart, iki dudak hareketiyle çöpe gidebiliyor. Temel amaç bu gruplaşmaları dağıtmak olduğu için bu tip malzemeler de potansiyel olarak suç aletleri olarak algılanabiliyor. 2003’ten beri yürütülen, taraftar gruplarını sindirme operasyonu olduğu açık. Burada nasıl bir süreç işledi? Bu süreç tamamen emniyet ve kulüplerin işbirliği ile yapılandırıldı. Bir taraftan bu gruplar suç örgütleri olarak lanse edilirken diğer taraftan statlarda modernizasyon çalışmaları ile taraftarlar stata giremez hale geldi. Yüksek kombine ve bilet fiyatlarıyla ve sürekli hale gelen cezalarla bu süreç sonunda içeri girebilen taraftar sayısı oldukça azaldı. Bu sindirme kademe kademe yayılıyor. G [email protected] Taraftarlara karşı yapılan baskılar Türkiye’ye özgü değil. Avrupa’daki pek çok ülkede de benzer örgütlenmeler yaşanıyor. Bu sezona özgü iki gelişme ilgi çekiciydi. lki 2006’da CataniaPalermo maçından sonra talyan tribün gruplarını kontrol altına almak için çıkarılan “taraftar kartı” uygulamasına gösterilen direnişti. Bu sezonla birlikte taraftar kartı olmayanlar deplasman maçlarında kendi takımlarına ayrılan tirbünden bilet alamayacaklardı. Milan, Juventus gibi büyük kulüpler kart uygulamasını kabul etti. Ancak Fgiorentina, Sampdoria ve Roma gibi pek çok büyük taraftar kitlesi rakip takım tribünlerinden bilet alarak maçları takip etmeye başladı. Bu taraftarlar kendi tribünlerindeki pankartları kaldırarak ortak bir “kartsız taraftarlar” pankartı asmaya başladılar. Bir başka örnekse Avusturya’dan; taraftarlık kültürü hızlı bir yükselişte olan Avusturya’da maçlarda meşale yakılmasının yasaklanması üzerine “meşale yakmak suç değildir” kampanya başlatıldı. Yanıcı maddelerin belli standartlarda yakılması ve bunun için yasal zemin oluşması için çalışma yapılıyor. Bu kampanya ayrıca kulüpleri yanıcı madde içeren stat görüntülerini futbolu pazarlamak için kullanırken bunu yapanların cezalandırılmasına ses çıkarmamakla suçluyor. G Şiddet sırf taraftarın eseri mi? Yakın bir gelecekte çıkması beklenen yasayla birlikte statların huzura kavuşacağı öngörülüyor. Herkes yasanın içeriği hakkında konuşurken taraftarlara pek söz verilmiyor. Fenerbahçe tribünlerinden Vamos Bien grubu yasayla ilgili taraftar isteklerini duyurmak için bir çalışma başlattı. Araba kullanırken kitap okumak! DEN Z ÜLKÜTEK N Taraftarlara göre polisin de olaylarda rolü var... (GaziantepsporBursaspor maçından) Tevfik Giray Tayyar. Fotoğraf: VEDAT ARIK Avrapa’dakiler
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle