25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
< _J U J » Vi net ediyorum" içerik ve anlamında bir yetkilendirme yapmaz. Bu nedcnle, olası tehlikelerin getirdiği risk- lere ilişkin kararlar tamamlayıct mekanizmalar ge- rcktirir. ISDR bu amaçla katılımlı bir karar ortammın ge- liştirilmesini özendirmek üzere, yönetim temsilcileri yanı sıra üniversiteler, meslck kuruluşlan, diger STKlar, iş ve sanayi çevreleri, medya ve diğer ilgili ke- simlcrin temsil edildiği 'platformlar' oluşturulmasını öngörüyor. Bu bir anlamda sorumluluğun paylaşıl- masıdır. İki yılda bir toplanan uluslararası bir plaıform yanı sıra, ISDR, ulusal/kentsel/yerel düzeylerde plat- fonnların kurulmasına destek veriyor. Günümüzde 50'den fazla iilke platfonnlarını oluşturdu. Türkiye'ye ilişkin gözlem, sunuş ve tespitler bu top- lantıda ne yazık ki bir başarı tablosu oluşturmadı. Merkezi yönetim, bu alanda 'kolaylaştırıcı' bir yakla- şım geliştiremediği gibi, gerek Istanbul Büyükşehir Belediyesi, gerekse ilçe belediyelerinin, 'risk azaltma yaklaşımı' uygulamalanndan uzak kaldıkları görüldü. 1999'da "artık hiçbirşey eskisi gibi olmayacak" savıy- la yola çnkıhp da, 1999 + 10'da bunun neden başarı- lamadığı irdelenmelidir. TÜRKİYE'NİN YANLIŞLARI Türkiye kentleri derin risk havuzlarıdır. Bu durum, tarihsel bir miras olan yerleşimlerin tehlikeli coğraf- yalarda yer alması nedeniyle ve hızlı kentleşme ve üs- tünkörü betonarme yapılaşmanın bir ürünüdür. Kentlerimizde riskleri artıran etkenler say- makla tüken- mez. Bu yalnız- ca kaçak ve dayanıksız ya- pılaşmadan kaynaklanmaz. Yetersiz açık alanlar, gelişi- güzel altyapı şebekeleri, yüksek yoğun- luklar, tehlikeli komşuluklar, acil durumlarda başvu- rulacak tesislerin dayanıkstzlığı ve yanlış konumlan- maları, denetimsiz sanayi gibi doğrudan fiziki düzen- lemeleri ilgilendirir. Yönetsel yetersizlikler ve toplumsal edilgenlik, ka- lıtsal hastalıklardır. Çevre kirletme, çöpü ve suyu dön- üştürememe; ekosisteme duyarsızlıkların getirdiği sel- ler; ormanlann, sulak alanlartn ve kıyıların doğal ya- pılarının kaybedilmesi, gelecek nesillere karşı işlenen suçlardır. Rant güdülnündeki süreçlere teslim olmuş geliş- meleri kalkınma olarak tanımlama dar görüşlülüğü ile Türkiye, tek seferlik kazanımlar uğrunda ve bir mi- rasyedi düşüncesizliği ile ekosistemlerini hızla kay- betmekte, bir kez daha yoksullaşmakta. Bu durumu ile Türkiye, risk azaltma çalışmalarına en fazla gerek' sinme duyan bir ülkedir. Kentlerimizde neredeyse bir asır önceden kalma bir imar sistemi anlayışı sürüyor. Kent planlamasının ekonomik/sosyal/fiziki boyutların entegre edildiği bir güncel yönetim biçimi ile bağdaştırılması gerektiği, afet- lere ilişkin girişimlerde ise toplum kesimlerinin katı- lımı gündeme bile gelmiyor. Kentlerimizin çirkinliğini konsolide etmek pahasına, yapı güçlendirmeyi yay- gınlaştırmak isteyen 'lobi'ler, alınan önlemlere karşın zorluklarla karşılaşmakta. Oysa 'toplu yenilemeler', çev- re düzensizliklerini gideımek yanında, yerel katılım ve ölçek ekonomilerinin üstünlüğüne sahiptir. YANLIŞLARIN TEMELİNDE YATAN Risk azaltma konularında yol gösteren Ulusal Deprem Konseyi hiçbir neden gösterilmeksizin kapa- tıldı (2007). Bu nedenle yeni politikanm sahibi bu- lunmuyor. Afet sonrası etkinliklerde görevli ve ayrı Bakanlıklara bağh üç Genel Müdürlük (Afetler, TAY, Sivil Savunma), yasa ile birleştirildi (29.5.2009). Yıllardır dile getirilen bir gereksinme olmasına karşın, uluslararast taahhütler gözetilmeksizin yapılan bu gi- rişimde amacın siyasi kadrolaşma olduğu endişesi doğmaktadır. Üçyanlışın toplamı bir doğru etmediği gibi, üç afet sonrası uzmanı kurumun birleşiminden de bir risk uz- manı doğmaz. Türkiye'nin yanhşlarının temelinde, afet sonra- sı etkinliklerde uzmanlaşmış kurum ve kadroların, risk azaltma çalışmalannı da yerine getirebilecekleri var- sayımı yatmaktadır. Afet sonrası etkinliklere kilitlenEN Türkiye, arama-kurtarma, çadır-battaniye politikala- rı ile ISDR raporunun belirttiği yönde yol alamaz. Evrensel bilimin gereği, kentsel risklerin azaltılması ko- nusunun sahibi geleneksel afetçiler değil, Türkiye'de olsa olsa yine Baymdırlık ve îskan Bakanlığı'nın Teknik Araştırma ve Uygulama (BİB-TAU) Genel Müdürlü'ğü'dür. TAU, mevcut düzenlemelere göre kent planlaması çalışmalarının bir üst yetkilisi ve afetlere ilişkin ön- lemler almakla yükümlü bir yönetim birimidir. Planlara bağh olarak platformlann örgütlenmesinin yürütülmesi de bu birimde olmalı. Platformlann amacı, kent planlarının hazırlanmasında, risk taşıyan kesimlerin söz sahibi kılınmasıdır. Yoksa, geleneksel anlayışla plat- formlar ancak yönetim temsilcilerinden oluşturulur. YENİ UZMANLIKLAR GEREKLİ Bir başka saplantı, afetlerin yalnızca yapılarla il- gili olduğu anlayışıdır. Oysa kentsel risk azaltma ça- lışmalarının kapsamı, kentte çok yönlü ve etkileşim- li fiziki/sosyal/ekonomik sistemleri ilgilendirir. Bu nedenle 'yapı denetimi' afet önlemede yetersiz kalır. Sürdürülen uygulamalar kendi güçlü 'lobi'lerini ge- liştirmiştir. Yeni bir politika ve uygulamaya geçilme- si ya direnişje, ya da "o işi de biz yaparız" Kişotluğu ile karşılaşmakta. Oysa yeni yaklaşım, başka nitelikte bilgi ve uz- manlıklar gerektiriyor. Kentsel risk azaltma ve çok yön- lü kent yönetimi konularında yetkinlik kent plancı- larındadır. Plancıların, gerek katılımlı süreçleri yön- lendirmede, gerekse karmaşık kentsel sistemlerin iş- leyişlerindeki olasılıkları görmede profesyonel bece- rileri vardır. BİB tarafından 2009 başlarında gerçek- leştirilen 'Kentleşme Şurası'nda bu yetkinlik konusunun dile getirilmesi üzerine kimi afetçiler, plancıları mes- lek ayrımcılığı yapmak ve hatta 'şövenlik' ile karala- dı. Oysa 'şövenlik', özgün anlamıyla, raf ömrünü doldunnuş söylem ve görüşleri savunma saplantısıdır. Türkiye'nin bir başka yanlışı, risk azaltma uygulama- larında öz kaynaklarmı harekete geçirme ve geliştir- me çabaları yerine, yabancı kuruluşlara teslim ol- masıdır. İstanbul'da yürütülmekte olan kimi büyük büt- çeli uygulamalar da bu niteliktedir. Bütçelerinin bü- yüklüğüne karşın elde edilen sonuçlar, yapılması ge- rekenlcr yanında hemen hiç düzeyindedir. Risk azaltınada bu kaynaklarla 'başka hangi kay- naklar harekete geçirilebilir' konusunu araştırmak ye- rine, eldeki kaynağın en kısa sürede tüketilmesi amaçlanıyor. Türkiye bu yöntemle borçlandırılıyor, ön- celiklerin belirlenmesi platformlara değil, yabancı uz- manlara ya da ehliyetsiz kimselere bırakılıyor, sonuç- lar saydamhktan ve denetimden uzak tutuluyor. Ne mi yapılmalıydı? İstanbul Deprem Master Planı'nda (2003) açıklanan 'risk sektörleri' temelin- de toplumu harekete geçirecek bir seferberlik yaratıl- malı, tanımlı projelerin önemli bir bölümü tamam- lanmış olmalıydı. 1999 + 20'de, büyük yıkımı görmeden yaşarsak, yi- ne aynı yakınmaları mı yapacağız? 000F OFF LINE Tanoi Türkoğlu (tanolturkogiu@Gmai 1.com) Devlet, özel şirketler teknolojik imkânlan vatandaşa sıfır maliyetle sunabileceklermi? Bunun için başka ülkelerin ARGEbütçelerine dolaylı katkı sağlama rolünden iilke ola- rak bizi kurtarabilecekler mi? 3GYetmez4G0lsun! Ûçüncü Nesilmobililetişim teknolojisi3G nihayet ülkemizde de dev- reye girdi. 36 dediğimizde aklımıza ilk ne geliyor? Birbirimizle görüntü- lü görüşme yapabiliriz. OlağanOstü gereksinim duyduğumuz (!) bu ek- siklik de böylece giderilmiş oldu. Ülke olarak bilgi toplumu yolunda önemli bir aşamayı daha geçmiş olduk... Gerçekte ise durum nedir? Daha önce çok yavaş yapmakta olduğumuz ve hayatımıza değer katan hangi süreci hızlandırdık ve böylece ne gibi avantajları yakaladık? Teknoloji tüketimindeki önemli bir olgu da fayda maliyet analizini gerçekçi bir şekilde yapabilmektir. Evet3G'nin devlete, GSM opera- îörlerine ya da 3G uyumlu telefon markalarına, reklam-alanlara önem- li katkıları oldu. Devlet daha bir yıl öncesinde lisans bedellerini peşin tahsil ederek alacağını aldı. Operatörler bunun bedelini son kullanıcı olan müşterilerine yeni 3G fiyat tarifeleh olarak yansıttı. Daha ilk gün- den. Keza telefon şirketleri de 3G'yi yeni model cep telefonlarını sata- bilmek için kullanmaya başladı. Reklam-alanların durumunu anlatma- ya gerek yok. Hergün gazete, radyo ve televizyonlarda bunu somut olarak görûyoruz. Son kullanıcı olarak bize kalan ise, bu işe para yatırmış olanların yatınm ve işletim maliyetlerini karşılamak. Bol bol 36 kullanalım. Birbirimizle sadece görüntülü görüşmeler yapalım... Bu bakış, tekno- loji döşmanlığı olarak yorumlanabilir. Ancak altı çizilmek istenen şu: Bu maliyetin gerisinde son kullanıcılara ne gibi faydalar sunulmakta? Elimizdeki teknolojinin sunduğu imkânlann tümünö olmasa bile önem- li bir kısmını kullanma gereği duymuyorsak o teknolojiyi ihtiyacımız da yok demektir. Evlerimizde yüksek çözünürlüklü (HD) televizyonlar var. Peki kaçımız bu imkândan istifade edecek HD kalitesinde yayın yapan kanallan ya da kanal paketlerini almış durumdayız? Belki de evinde HD televizyon olan pek çok kişi normal kalitede izlediği yayınları HD kali- tesinde izlediğini sanıyor hâlâ. Dekoder cihazlarının da HD ile uyumlu olması gerektiğinin farkında bile değil. Bankalarımız son modelATM cihazı alma konusunda birbiriile ya- nşta. Bu cihazları üreten fabrikalardan birine en yakın kasabada daha hâlâ yirmi otuz yıl önce çıkan ve iki satır ekranı olan ATM cihazlarının kullanıldığını görseler tepkilerine olurdu? Başbakanımız 4G'nin de müjdesini verdi. Inşallah zamanı geldiğin- de 46'ye de geçmek bu hükümete nasip olacakmış. Hayırlısı olsun. 36'de 14 -15 Mb düzeyinde olan bir hız kapasitesinin 100 Mb seviye- sine çıkaran dördüncü kuşak altyapısı sayesinde tüm cep telefonu kul- lanıcılan (Hayır, sadece 4G ile uyumlu cihazı olanlar} inşallah bu saye- de cep telefonlarının kocaman (!) ekranlarından maç yayınlarını canlı ve üstelik HD kalitesinde alacak. Bu önemli eksiğimizin bir an önce ka- patılması gerekir! Peki tüm bunlar marjina! fayda ise, 3G ya da 4G'nin asılfaydasıne? Neden 36'ye ya da 4G'ye gegmeliyiz? Bu soru sorulduğu zaman bize özgürce internete girme imkânlan sağlayan devlet, operatörler, tele- fon şirketleri, reklam-alanlar sessizce birbirine bakıp ötekinin cevap vermesini bekleyecektir. Gerçekten nedir asıl faydası bu işin? Özgör intemet! Haniyoutube.com'a, wordpress.com'a ve daha yüzlerce web sitesine erişimin yasalmarifetlerle engellendiğişu internete... Kimikan- dırıyoruz? Bugün ülkemizde 3G uyumlu telefona sahip olan ya da ola- cak olan kullanıcılann en çok yüzde 10'u 3G'nin sunduğu hızlı internet erişimini gündelik hayatında eğlence dışındaki konularda bir fark ya- ratabilmek için kullanıyor olacak. Devlet, teknoloji şirketleri eğer taş üstüne taş keymak istiyorlarsa bu imkânlan vatandaşa vergi, tarife ya da başka bir marifet olmadan doğrudan ya da dolaylı sıfır maliyetle sunabilecekler mi? Bunun için başka ülkelerin ARGE bütçelerine dolaylı katkı sağlama rolünden ülke olarak bizikurtarabilecekler mi? Efendim; cevabınızı duyamadım?...
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle