25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B 21 AĞUSTOS 2009 CUMA CUMHURİYET SAYFA KÜLTÜR 17kultur@cumhuriyet.com.tr T ürkiye’den birkaç gün uzaklaşõp, o sü- re boyunca gazete okumamak, haber dinlememek, dönüşte çok ciddi trav- malara yol açabiliyor. Bana da öyle oldu. İtalya’da iki opera festi- valine gitmiştim. Dönüşte uçakta tüm gazete- leri kucağõma aldõğõmda, sanki hiç gitmemiş gi- biydim. Aynõ haberleri, aynõ yorumlarõ oku- yordum. DEĞİŞEN VE DEĞİŞMEYEN Yok.. haksõzlõk etmeyeyim, değişen bir şey- ler vardõ elbet! Örneğin, gitmeden önce hükümetin “Kürt Açılımı” diye lanse ettiği olayõn en azõndan içeriğini dönüşümde öğrenirim diyordum ama yanõlmõşõm. “Açılım” açõklanmamõştõ ama ad ve tanõm değişmiş “Demokratik açılım” olmuştu. (Aman Zeynep dikkat! Açõlõmõn içeriğini so- ran, barõş karşõtõ, savaş yanlõsõ ilan ediliyor. Kürt vatandaşlara karşõ sürdürülen ayrõmcõlõğa, 30 yõl- dõr her fõrsatta karşõ çõksan da yoksa sen kanõn durmasõndan yana değil misin diye sorarlar ada- ma! Tamam konuyu değiştiriyorum!) Değişen: Ergenekon davasõnda yeni bir id- dianame.. 3.’sünün işleri daha da karõştõrmasõ… Değişmeyenlerin başõnda tutukluluğun devamõ, yani yargõ kararõ olmadan cezanõn sürdürül- mesiydi! Rastlantõ bu ya, uçakta on gün aradan sonra bakabildiğim Cumhuriyet’te tam da o gün Mustafa Balbay, ender yazabildiği yazõlarõnõn birini yazmõştõ. Ve herkesin bildiği, Hilmi Özkök ve Bülent Arınç’õn “evet biliyorduk, haberdardık” dedikleri darbe girişimi için “Pe- ki onlar tanık, ben niye sanık, üstelik tutuklu sanık?” diye muhteşem bir soru soruyordu… Başbakan habire “demokratik açılım” de- dikçe ben işte ha bire Mustafa Balbay’õ, Prof. Mehmet Haberal’õ, Doğu Perinçek’i, ölüme terk edilen Güler Zere’yi düşünüyordum. Başbakan “Demokratik açılım” dedikçe, ben üniversite harçlarõnõ protesto eden öğrencilere karşõ aynõ Başbakan’õn kükremesini, o gençlerin yediği dayağõ düşünüyordum… (Aman Zeynep dikkat! Başbakan’a laf yok! Başbakan’õ eleştirenlerin başõ beladan kurtul- muyor! Yaşasõn Başbakan “demokrasi” dedi diye göbek atarsan “yükselirsin”! Tamam konuyu değiştiriyorum.) Velhasõl değişen ve değişmeyenlere bakõnca en çok şunu fark ettim: Yolculuğa çõkmadan ön- ce “Açılım” düşüncesiyle daha umutluydum. Dönüşümde 17 Ağustos depreminden daha bi- le ciddi bir fay kõrõklõğõyla toplum daha da ay- rõşmõş, ayõrõmcõlõk, Kürt ve Türk milliyetçili- ği, õrkçõlõk, etnikçilik daha da artmõştõ. “Açılım” ile “Ayırım” arasõnda birkaç harf farkõ var. Ay- nõ zamanda korkunç bir uçurum… YALANLAR, ALDATMALAR Geçen hafta sizlerle Pesaro’daki Rossini Festivali’ni paylaşmõştõm.. İtalya’da izlediğim ikinci festival Macerata’daki Sferisterio Ope- ra Festivali’ydi. 16. yüzyõldan kalma bu dağ kasabasõnda 45 yõldõr yapõlõyor festival. Pier Luigi Pizzi yö- netiyor. (İstanbul Festivali izleyicileri onu İs- tanbul’da Aya İrini’de sahnelediği “Beyazid” operasõndan anõmsayacaklar.) Her yõl belli bir tema çerçevesinde eserler seçiliyor.. Her yõl sap- tanan farklõ tema çevresinde üç yeni opera pro- düksiyonu, sayõsõz konser ve konferans yer alõ- yor. Bu yõlõn temasõ “Düş kırıklıkları”ydõ. Seçilen üç opera Don Giovanni, “Madam Butterfly” ve “La Traviata” idi. Son ikisini izleyebildim. “La Traviata”da tüm esere egemen olan o tut- ku, o müthiş aşk ortalarda görünmüyordu. Sanki yoktu. O nedenle geçelim… “Madam Butterfly” ise dört dörtlüktü. Daniele Callegari’in yönetiminde Marche Orkestrasõ’nõn ve Marche Vincenzo Bellini Ko- rosu’nun yorumladõğõ eseri, Pier Luigi Pizzi sahneye koymuş, sahne ve giysi tasarõmõnõ yap- mõştõ. Macerata’nõn özelliği başka hiçbir yerdeki- ne benzemeyen bir arenaya sahip olmasõ. 1800’lerden kalma, spor amaçlõ (yüksek düz bir duvara karşõ oynanan bir top oyunu ve boğa gü- reşleri için) kullanõlan bu arena, 1921’de ope- ra temsillerine açõlmõş. Açõlmõş ama, bu yarõm elips biçimindeki (90x36 metre) ve neredeyse 90 metre enindeki sahneyi kullanmak başlõ ba- şõna bir sorun olmuş! Mimar kökenli tasarõm- cõ ve yönetmen Pizzi, sorunu Butterfly’õn evi- ni dev sahnenin ortasõna yerleştirip, sahnenin geri kalan çok geniş alanlarõnõ Çin bahçeleri, ha- vuzlarõ olarak kullanõp, korolarõ bu alanlara ya- yarak çözmüş. Orkestra ve koronun mükem- melliği İtalyan solistlerin ustalõğõyla taçlanõ- yordu. Kendini çoktan kanõtlamõş soprano Alessandra Capici, Butterfly rolünde duru bir su, kusursuz bir põrlantaydõ. Pizzi’nin yoruma kattõğõ bir farklõ boyut çok ilginçti: Butterfly ve âşõk olduğu, umut- la beklediği, yõllarca beklediği Amerikalõ deniz subayõ Pinkerton, (Massimiliano Pisapia), acõklõ sona ilerlerken ikisi de gençliklerini anõmsõyor ve geçmiş iki dansçõyla sahnede “canlanıyor”, aryalara ve müziğe eşlik ederek romantizmi daha da yüceltiyordu. Bir de ayrõntõ: Belki 40 kadar “Madam Butterfly” izlemişimdir. İlk kez son sahnede Butterfly’õn sõrtõ izleyiciye dönük hara kiri yaptõğõna tanõk oldum. Veeee olağanüstü et- kileyiciydi! Tema düş kõrõklõğõydõ. Ama elbet düş kõrõk- lõğõna uğrayanlar hep kadõnlardõ. Mozart (Don Giovanni), Verdi (La Traviata) ve Puccini (Ma- dam Butterfly) günümüzde yaşasalardõ, ka- dõnlara söylenen yalanlarõ, aldatmalarõ mõ se- çip opera bestelerlerdi.. yoksa güncel haberle- ri mi seçerlerdi?.. Örneğin: “Maldivler’de zi- na yapan kadına 150 kırbaç cezası…”, ya da “Malezya’da bira içen kadına 15 kırbaç”… Neyse konuyu saptõrmayalõm… zeynep@zeyneporal.com İtalya’da izlediğim ikinci festival Macerata’daki Sferisterio Opera Festivali’ydi Düşkõrõklõklarõ...Faykõrõklarõ... KEDİ GÖZÜ VECDİ SAYAR Orkestra Cumhuriyet’in dünkü Kitap Eki’nde Celal Üster, 2009 başında, Haydn’ın ölümünün iki yüzüncü yılı nedeniyle Viyana Senfoni Orkestrası’nın seslendirdiği bir senfo- niden söz ediyordu. Orkestra üyelerinin, parçanın so- nuna doğru birer birer sahneyi terk ettiği “Veda Sen- fonisi”nin öyküsünü okurken, aramızdan sessizce ayrılan dostlar geldi aklıma. Bir “Veda Senfonisi” çalınıyor sanki son günlerde. Önce, yönetmen arkadaşımız Ersin Pertan’ı yitirdik. Ardından, sinemamızın görüntü ustalarından Salih Di- kişçi’yi, bir gün sonra da sevgili arkadaşımız Aykut Oray’ı... Sahneden teker teker ayrılan orkestra üyele- ri gibi... Daha geçenlerde buluşmuştuk Aykut’la. Antalya Film Festivali’ni nasıl da heyecanla bekliyordu. Dört yıldır festivali uzaktan izlemişti o da, benim gibi. Geçmiş fes- tivallerin hatalarından sevaplarından söz açtık. Halk- la kucaklaşan, ama popülizm tuzağına da düşmeyen bir festival özlüyorduk ikimiz de... Yeşilçam’ın ustala- rına bir saygı sunuşu olarak planlanan Açılış ve Onur Ödülleri gecelerine kimler katılabilir diye düşündük. Yi- tirdiğimiz ustaları andık... Hiç aklıma gelir miydi, Fes- tival’de onu da anacağımız... Aykut’un o gün anlattığı yaşanmış bir fıkra aklımdan çıkmıyor son günlerde... Kenan Evren ile karşılaşıyorlar bir gün Marmaris sokaklarında. Evren kollarını açıp Ay- kut’a “Ooo... Katil, nasılsın bakalım...” diyor. Aykut’un cevabı kısa ve net: “Aman efendim, estağfurullah!” Işıklar içinde yat, Aykut kardeşim... Orkestra ile başladık, Orkestra ile devam edelim... Topkapı Sarayı dış avlusunda düzenlenen “Ulusal Genç- lik Senfoni Orkestrası” konseri, Ayla Erduran’ın ra- hatsızlığı nedeniyle geniş yer buldu medyamızda. Bu kadar çok sayıda medya mensubunun konsere gelmiş olması bir rastlantı değildi elbette. Bir gazetenin kış- kırtmaları sonucu olay çıkabileceği endişesini taşıyordu herkes. Konser çıkışı, televizyoncu arkadaşlar “Ayla Ha- nım’ın rahatsızlığının nedeni bu geceki konsere ilişkin tartışmalar, tehditler olabilir mi?” diye sordular... Ne- den olmuş olabilir mi, bilinmez elbette, ama ‘Avrupa Kültür Başkenti’ İstanbul’da Saray bahçesinde konser yapılır mı, “Hıristiyan müziği” çalınır mı tartışmasının ya- pılıyor olması bile başlı başına bir utanç nedeni değil mi? Basınımızın bu ‘tehdit’ karşısında büyük bir duyar- lılık göstermesi güzeldi. Ama, aynı duyarlılığın konse- rin kendisine de gösterilmesini beklemek hakkımız de- ğil mi?.. Tehditler olmasa, kamuoyu nasıl tanıyacaktı bu güzel orkestrayı? Türkiye’nin tüm konservatuvarlarından seçilen 93 gencin oluşturduğu ‘Ulusal Gençlik Senfoni Orkestra- sı’nın mimarı Cem Mansur’un 2007 yılından bu yana sürdürdüğü çabaların sonucunu gördük o gece. Pro- fesyonel bir orkestra vardı karşımızda ve bizlere bü- yülü bir gece yaşattılar, Saray’ın o huzurlu ortamında... Gerek Cem Mansur’un, gerekse Hakan Erdoğan’ın inatlarına teşekkür borçluyuz. Cem, bir röportajında “klasik müziği, bir arada ya- şamayı öğreten bir tür barış gücü” olarak gördüğünü söylemiş. Katılmamak elde değil. Aynı anda seslendirilen farklı notalardan mükemmel bir uyuma (armoni) ulaşmanın belki de en güzel örneği, çok sesli müzik... Siyasal gündemin en sıcak maddesi “Kürt sorunu” (ya da Demokratikleşme sorunu) konusunda sanatçı- larımızın sessiz kalmayıp, görüşlerini ifade etmelerini sevinçle karşılıyorum. Toplumu bir orkestra olarak ka- bul edersek, bu orkestranın en güzel tınılarını sanat- çıların çıkartmasından daha doğal ne olabilir? Yaşar Kemal’in, Zülfü Livaneli’nin, Sezen Aksu’nun çıkış- larının çoksesliliği hazmetmiş uygar bir toplum olma mücadelemize ciddi katkıları olacak hiç kuşkusuz. Hem orkestrayız deyip, hem de teksesliliği savun- maya devam edemeyiz artık... vecdisayar@yahoo.com “Gazetenizin 25/05/2009 tarihli sayısının 17. sayfasında yer alan “YASAKLI EĞLENCE” isimli ya- zıda Önder Uyanık isimli kişinin asılsız beyanlarına yer verilmiştir. Asılsız yazı da Valiliğimizce Çankı- rı genelinde içki yasağı getirilerek Özbek köyünde düzenlenen piknik eğlencesinde, pikniğe katılanların araçlarında içki araması yapıldığı ve içki içilmesinin güvenlik güçlerince engellendiği iddiası tamamen asıl- sızdır. Şabanözü İlçe Jandarma Ko- mutanlığı’nın talebi ve Şabanözü Sulh Ceza Mahkemesi’nin 2009/25 D. İş sayılı kararı ile tehlikenin ve suç işlenmesinin önlenmesi amacı ile gücünü yasalardan alan kolluk kuv- vetleri bölgedeki kavşak noktasında kimlik kontrolü yapmıştır. Alkol maddesi arama veya el koyma gibi hiçbir işlem yapılmamıştır. Söz ko- nusu yazı tamamen hayal ürünü olup valiliğimize ve güvenlik güçle- rimize atılan büyük bir iftiradır.” Çankırı Valisi DÜZELTME VE CEVAP Kültür Servisi - Bursa Büyükşehir Be- lediyesi’nce 14 - 22 Kasõm tarihle- ri arasõnda dördüncüsü yapõ- lacak ‘Uluslararasõ Bursa İpek Yolu Film Festiva- li’nde 10 Türk filmi Altõn Karagöz için yarõşacak. Türk sinemasõna dikkat çekmek için düzenlenen, 10 filmin yarõşacağõ ‘Ulu- sal Altõn Karagöz Uzun Metraj Film Yarõşmasõ’nda, ön jürinin seçtiği filmler ana jüri tarafõndan ‘En İyi Film’, ‘En İyi Yönetmen’, ‘En İyi Senaryo’, ‘En İyi Kadõn Oyuncu’ ve ‘En İyi Erkek Oyuncu’ dallarõnda değer- lendirilecek. 2009 yõlõ yapõmõ veya 2009 yõlõ Eser İşletme Bel- gesi almõş olan filmlerin başvuru yapabileceği ‘Ulusal Altõn Karagöz Uzun Metraj Yarõşmasõ’ için son başvuru tarihi 10 Ekim 2009. Ön elemeden geçen filmler 20 Ekim Sa- lõ günü katõlõmcõlara ve ba- sõna duyurulacak. AltınKaragöz Ödüllerisahiplerini bekliyor Madam Butterfly OTEL ve APARTSIFIR TURUNÇ - - - Tüm Odalarda Çift Çanak_Dijital Receiver_Uydu TV www.diplomathotel.com.tr 252-476 7145 veya 537-825 7979 -
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle