18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Kültür Ulusal Kimliğin Doğal ve Vazgeçilmez Bileşenleri 'Ulusal Kimlik', ortalığı bulandıranların yüzeysel olarak başarılı oldukları bir 'desinfor- mation' alanı. Bu alandaki balonları patlatmak gerek... Türkleşme birtür Batılılaşmadır. Yani kendimizi Hıristiyan Batıh'nın bizi gördüğü gibi görmeye başla- maktır. Batılı, gerçi Türkü Hıristiyan-Müslüman karşıtlığı içinde gördü, fakat Türk'ü hiçbir zaman Arap ve Iranlının statüsüne de çıkarmadı. Doğan Kuban B ugün Türkiye'de yaşayan köylü ya da kentli, oku- muş ya da okumamış insanların kimliklerini ta- nımlayan üç değişik nitelikli tarih dönemi var- dır. Ve bunların reddedilmesi insanını anasını, baba- sını reddetmesi kadar olanaksız ve anlamsızdır. Türk toplumu bir varlık olarak yaşayacaksa ancak bu üç ta- rihi bileşenin varlığı ile kendini tanımlayabilir. Fakat Türkiye'de cahil bir toplum kesimi, yüzeysel politik ideoloji savunucuları, futbolcu partililer büyük bir cesaretle, kendi dillerini, dinlerini, ve özgürlükle- rini kötüleyen sözler söyleyebiliyorlar. Bunlar varlığı yadsınamaz. Göz ardı da edilmemelidir. Hatta kö- tülemenin de yararı yok. Çünkü tarihçilerin, poli- tikacıların, dilcilerin, ede- biyatçıların ya da bilim insanlarının söylemlerini yarım yamalak yansıtan bu yargılar, çoğu kez ger- çekleri saptırıcı olsalar da, kültürün yaşamakta olan bileşenleridir. Türkiye'de Kürtler, Çerkezler, Lazlar, Gürcüler, Boşnaklar ve diğer Balkan göçmenleri, Rumlar, Ermeniler, Süryaniler, Araplar dil bağlamın- da, kendilerini değişik kategorilere soksalar bile, Türkiye'de yaşayan toplumu tanımlayan derin tarihi kimlik oluşumlarırun dışında kalmaları söz konusu de- ğildir. Çünkü ortaçağdan bu yana birlikte yaşayan bir karmaşık Anadolu toplumu var. DİL VE ÜÇ AŞAMA Birinci tarihi aşama Türk dilli insan toplumları- nın, Anadolu'ya dışarıdan gelmeleridir. Kimlik, temelde, konuşulan dille tanımlanır. Bu ise herkesin bildiği gi- bi, Türkler Müslüman olmadan biliıien uzun bir tarih dönemine yayılıyor. Hyung-Nu'lar, Çin'de Wei süla- lesini kuran To'palar, Göktürkler, Uygurlar, Kumanlar, Kazaklar, Peçenekler, Guzlar, Karahanlılar, Gazneliler ve Selçuklular, çeşitli Türkmen boyları İslamlığı ka- bullerinden önce tarihi kimlikleri belli ve Türk dilli top- lumlardır. Türkiye'de birtakım insanlar bunlara referans Cumhuriyet eğitiminin Osmanlı tarîhini dışladığı bir yalandan ibarettir. Ama Osmanlı'nın Türk'ü dışla- ması bir gerçektir. llk Cumhuriyet döneminde Mustafa Kemal'in Türkta- rihini ön plana koyması bir Batılılaşma adımı idi. vermeyi ırkçılık sayan garip tutumlar sergiliyorlar. Bu budala bir tutumdur. Türkçe her dil gibi, 9. yüzyılda iki bin beş yüz knr alarvda konuşulan değişik kökenli top- lumlara empoze edilmiş, bir çok diyalekt içeren bir dil- dir. Fakat bu dilde diyalektler arasındaki fark, İngiltere adasında 'Old Norse' ile eski İngilizce arasındaki fark- tan daha azdır. Türkçe, Farsça ve Arapça kültürel bir sözlük de alarak zenginleşmiştir. Danların, Vikinglerin, Saksonların, Nomanların İngiltere'nin oluşumunda, Lombardların Kuzey İtalya'da, Vizigotların İspanya'da, Vikinglerin Rusya'daki kuru- cu konumunun yadsınması olanaksızdır. Bugünkü Yunanlıları daha çok Slav olduğunu söylerseniz bunu Yunanlılara kabul ettirmek zor olabilir. lslam'ın Arap değil, din değiştirmiş Arap olmayanlardan oluştuğunu söylemek de yadsınabilir. İçeriksiz ya da gerçeklerden soyutlanmış yargıları bir yana bırakırsanız, Türkiye'nin insanlannı Türk dili ve Müslüman dininin birleştirmiş olduğunu kabul edersiniz. İkinci aşama olan Selçuklu ve Osmanlı Müslüman- Türk tarihidir. Müslüman vurgulu bu tarihin yazı di- li Osmanlı saray çevresinin Osmanlıca denilen espe- rantodur. Okuma yazma bilmeyen halkı dışlayarak, bi- limi Arapça, edebiyatı Farsça ve Arapça yaparak oku- muş yüzde 5'lik bir elit sınıfın dilidir. Bu Türkçeyi yok etmemiş, halk içinde kalmış, canlanmak için 19. yüz- yılın ikinci yarısını beklemiştir. Üçüncü aşama Cumhuriyet döneminde toplumun çağdaşa katılma sürecidir. Büyük bir hızla kendine ge- len dil, bugünkü aşamada her çağdaş kavramı ifade ede- cek kadar zenginleşmiştir. Bugünkü dilin zenginliğini anlamak için günümüz tarihçilerinin, romancılarının, şairlerinin, bilim insanlarının yazdıklanyla Osmanlı dö- neminde yazılmış herhangi bir (metni) karşılaştırmak yeterlidir. Bu aşamada halkın diline mal olmuş Farsça ve Arapça sözcükleri yok etmenin anlamı da yoktur. Çağdaş dünya dillerinde saflaşma sorunu aşılmıştır. Yeni kavramları anlatma sorunu daha ağırlıklıdır. Türkiye'nin politikacılan, Mustafa Kemal dışında, bu yarışta yaya kaldılar. İçlerinde bilinçli dil savaşçı- sı yok. Fakat Türk halkı İslam dünyasının en önde ge- len toplumu olduğunu kanıtladıysa bunu Türkçe yap- mıştır. Bu onun bütün olumsuz koşullarda İslam kül- tür ortamınm öncüsü olma potansiyelini de gosteri- yor. Eğer Müslüman ülkeler köle olmayacak bir geleneğe sahiplerse kendi dilleriyle çağ- daşlaşacaklar. Dil dışında yine bir ayırıcı öğe olarak Türkiye düşmanları tarafından kurcalanan Türk- Osmanlı ikilemi var. Bu tam bir yalandır. Bin atlı akınlarda çocuklar gibi şcndik. Bin atlı o gün dev gibi bir orduyu yendik. Bize bunu öyünerek okuttular. Lisede tarih hoca- larımızın, edebiyat hocalarımızın anlatmaktan bık- madıkları tarih Osmanlı tarihiydi. Kimi yazarların cum- huriyetin dışladığmı söylediği Osmanlı tarihini biz Türk tarihi olarak okuduk. Kuşe kâğıda basılmış o ciltli ta- rih kitapları kitaplıklarda vardır. Cumhuriyet eğiti- minin Osmanlı tarihini dışladığı bir yalandan ibarettir. Ama Osmanlı'nın Türk'ü dışlaması bir gerçektir. llk cumhuriyet döneminde Mustafa Kemal'in Türk tari- hini ön plana koyması bir Batılılaşma adımı idi. Çünkü Batılı (Hıristiyan olarak alınız!) Osmanlıyı hep Türk olarak bildi. Ama Müslüman temsilcisi olduğu- nu da unutmadı. Ben 20. yüzyıhn ikinci yarısında dünyanın her kö- şesinde Türk olduğumu söylediğim zaman aynı zamanda Müslüman olarak algılanıyorum. Akıncılar seferde Sırp ya da Almanlarla savaşırken, Slavlar ve Almanlar da Türklerle savaşıyorlardı. Cezayirli korsanlar İtalyan kı- yılarını vurdukları zaman İtalyanlar 'mamma, 1 Turchi' diyerek çocuklarına sarılıyorlardı. Avrupalıların Anadolu'dan Asya'ya sürmek istedikleri Müslümanlar değil, Türklerdi! Evde babamdan kalan kitaplar arasında 'La Turquie Agonisante' (Can Çekişen Türkiye) di- ye bir kitap hâlâ duruyor. Nedense Osmanlı Türk'ü dışlayacak kadar Türk'e yabancılaşmasına karşın, Türk olmaktan kurtulama- nuştı. Ve milliyetçi ressamlarımızın ellerinde kılıçlar- la resimledikleri palabıyıklı atlılar Türk sipahileriydi. 16. Yüzyılda 60-70.000 çıkan sipahi ordusu 17. yüzyılda birkaç bine indiği zaman Osmanlı Avrupa'da gücünü yitirdi. Devşirme yeniçeri ordusu da giderek eşkiyaya dönüştü. Türkleşme bir tür Batılılaşmadır. Yani kendimizi Hıristiyan Batılı'nın bizi gördüğü gibi görmeye başla- maktır. Batılı, gerçi Türkü Hıristiyan-Müslüman kar- şıtlığı içinde gördü, fakat Türk'ü hiçbir zaman Arap ve Iranlının statüsüne de çıkarmadı. Bütün İslam'ı da Arap gibi görmekten hiçbir zaman tam vazgeçmedi. Bizi Türk olarak, Semitik Arap ve Hint-Avrupalı İranlı ile hiç kanştırmadı. Fakat kültür olarak da Türk dilli herhangi bir şeyi, belki de bulamadığı için, îslam kültürü içine entegre etmedi. Bu Hıristiyan Avrupalı yorumunda Müslüman- Hıristiyan karşıtlığı içinde hedef olan, İslam kültürü bağ- lamında ise varolmayan bir Türk var. Bizim allameler işte bu noktada ulusa doyurucu bir açıklama borçlular. Uluslararası Eczacılık Federasyonu (FIP) Kongresi bu yıl İstanbul'da Dünyada ilaç ve eczacılık alanında söz sahibi olan, sektöre yön veren ve eczacılık mesleğinin gelişimi için çaba gösteren meslek örgütlerinin üyesi olduğu Uluslararası Eczacılık Federasyonu'nun, her yıl dünyanın başka bir ülkesinde düzenlediği kongre, Türk Eczacıları Birliği'nin ev sahipliğinde Eylül ayında Türkiye'de gerçekleşiyor. FIP bu çalışmalarını 68 yıldan beri gerçekleştirdiği yıllık kongrelerde üye kuruluşlarıyla tartışıp kararlaştırıyor. Bu kongrelerin ellincisi 1990'da İstanbul'da yapılmıştı. 19 yıl aradan sonra bu yıl 69 uncu kongre yine ülkemizde, TEB in ev sahipliğinde 3 - 8 Eylül 2009 tarihlerinde, Istanbul Lütfi Kırdar Kongre Merkezinde gerçekleştirilecek. Kongrenin ana teması 'İlaç Kullanımında Sonuçların Sorumluluklarına Hazır mıyız?' olarak saptandı. Tayfıın Akgül
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle