17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 11 ARALIK 2009 CUMA 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER AÇI MÜMTAZ SOYSAL Devlet Olamayış PENCERE Oflu Süleyman ve Sol... Oflu Süleyman hışımla gelip ranzada yanıma oturdu: - Abi, dedi, elimden bir kaza çıkacak... 12 Mart döneminde Maltepe Tutukevi’ndeyiz; ünlü sabıkalı kabadayı Oflu Süleyman’ı solcuların koğuşuna vermişler; “kabadayı“, rahmetli Basri Dede, Şevki Erencan gibi sosyalistlerle birlikte yaşayacak... Ne demek bu?.. Rahmetli Ecevit’in deyişine göre her şey hakça olacak, dışardan meyve, tatlı, yoğurt, falan filan geldi mi paylaşılacak... Oflu’ya büyük kâseyle yoğurt gelmiş, ama, Basri Dede diyor ki: - Paylaşılacak!.. Süleyman’ı yatıştırdım; sabıkalı öfkelenmişti; barut gibiydi... Dedim ki: - Kardeşim Oflu, solculuk böyledir, biri yer biri bakar, kıyamet bundan kopar; dünya düzeni de sol olacak... Ne keyif!.. Dünya düzenini koğuştaki düzene çevirdik mi, bu iş tamamdı... Ecevit’i kaybedişimiz üzerine solculuk tartışmaları başladı, sömürüye ve emperyalizme karşı hep birlikte değil miyiz?.. Dünya düzeni, hem de bizim coğrafyamızdan başlayarak yine foslamış ve kanlanmış olduğuna göre ‘Karaoğlan’ nedeniyle her kafadan bir ses çıkması doğal... Ancak bu arada Karaoğlan’ın Kıbrıs’ı elden gitti, gidiyor... AB başımıza iş açıyor... Ülkemizdeki katıksız AB yandaşları diyorlar ki: “- AB yolunda ilerlerken bir tren kazasına uğramayalım!..” Neden “tren kazası“ diyorlar?.. Otomobil var.. Otobüs var.. Uçak var.. Kaza eski bir deyişle “türlü çeşitli” dir... Oflu Süleyman’ın elinden ne kazası çıkacaktı?.. Kaza bize vız gelir... Hem ne kazalar yaşadı insanlık, yine de trafik devam ediyor, çoğu zaman engellense de akıyor... Ne yöne doğru?.. Eskiden bir tarihsel gerçek öykü sık sık anlatılırdı: Sol siyasada ilk kez Fransız Meclisi’nde gündeme girdi. 28 Ağustos 1789 günlü oturumda, Kralın vetosuna karşı çıkmak üzere, başkana göre salonun sol tarafında oturan milletvekilleri için bu deyiş kullanıldı... Sol o günden bu yana sürekli değişti ve gelişti... Tarihsel doğrultuda insanlık sola doğru gitmek zorundadır... Ecevit’in ölümüyle solun gündeme girmesi de doğal... Küreselleşme yoğunlaştıkça, insanlar solunu sağını öğrenecek... Arada sırada solda sağda kazalar olsa da gidiş yönümüz insanın insanlaşması doğrultusundadır... Ecevit bu süreçte bir tek ömür... Bir tek hayat... Daha nice insanın yaşamı bu yolda harcanacak, yücelecek ya da dökülecek ve aşağılanacak... Oflu Süleyman solu bir türlü öğrenemedi... Gün gelecek öğrenen öğrenecek... İsmet Paşa ‘nın dediği gibi: - Yeni bir dünya kurulur... Türkiye orada yerini bulur!.. (9 Kasım 2006 tarihli yazısı) G elişmemişlik, bir baş- kasõnõn yönlendirmesi olmadan, kişinin kendi aklõnõ kullanamamasõ- dõr. Eğer bunun nedeni akõl yoksunluğu değil, bir başkasõnõn güdümü olmadan aklõ kullanma ka- rarlõlõğõ ve cesaretinin yokluğuysa, o halde bu gelişmemişliğin sorumlusu kişinin kendisidir. Ülkemizde, bazõ bireyler, yaşamsal öneme sahip alan- larda bile, en büyük erdem olarak ka- bul edilmesi gereken aklõnõ kullan- ma sorumluluğunu yerine getirme- mektedirler. Bununla yetinilmeyip bu önemli sorumluluk başka/başkalarõ- na yüklenmektedir. Ancak, aklõn sõ- nõrsõz bir güce sahip olduğunu göz önünde bulundurduğumuzda, so- rumluluğu kullanmamak, hem bi- reysel hem de toplumsal sorunlarõn ortaya çõkmasõnda kaçõnõlmaz olarak görülmelidir. Yine akõldõşõ bilgilere başvurulmasõ, benzer sonuçlarõ do- ğurmaktadõr. Dini bilgilerden yararlanma Ülkemizde, akõl ve bilimin üretti- ği bilgi dõşõnda, geçerliliği ve güve- nilirliği her zaman mümkün olmayan geleneksel bilgi türlerinden günde- lik ve dini bilgilerden yararlanma, gittikçe artmaktadõr. Bu tür bir yak- laşõm, önyargõlarõn, batõl inançlarõn ve daha yeni sorunlarõn çözümüne katkõ bir yana, görüş ufuklarõnõn daralmasõna yol açabilmektedir. Tabii ki, böyle bir durum, bireysel ve toplumsal gereksinmeyi karşõla- yan din olgusunu, kendi çõkarlarõ doğrultusunda yorumlayan bazõ ki- şi/kişilerin işine gelmektedir. Çünkü, sistem açõsõndan sağlõklõ ve etkili ol- mayan bu tür bilgilerin var olma- sõndan kendileri memnun görün- mektedirler. Ancak, aydõnlõk top- lumlarõn vurguladõklarõ bilgi türü deneyciliktir. Bu bilgi türü, akõlcõ dü- şüncenin sonucu olarak değerlendi- rilmektedir. Bu tür bilgi arasõnda bi- limsel bilginin yeri ve önemi tartõ- şõlmaz. Ancak gelin görün ki bilim- sel bilginin elde edilmesi açõsõndan yapõlan çalõşmalarda Türkiye’nin yeri pek de iç açõcõ değildir. Türki- ye’de 2000 yõlõ itibarõyla araştõrma- geliştirme harcamalarõ 1.283 milyon dolar, harcamalarõn gayri safi yurti- çi hasõlaya (GSYİH) oranõ yüzde 6.4’tür. 2000 göstergelerine göre, araştõrma-geliştirme harcamalarõnõ gerçekleştiren sektörlerin başõnda yüzde 60.4 ile yükseköğretim kesi- mi gelmekte, bunun ticari kesim (yüzde 33.4) ve kamu kesimi (yüz- de 6.2) izlemektedir. Sanayileşmiş ül- kelerde, araştõrma-geliştirme harca- malarõnõn, GSYİH’ye oranõn yüzde 2-2.5 dolayõnda olduğu göz önüne alõnõrsa, bu amaçla yeterli kaynak ay- rõldõğõ söylenemez (http://www.turk- cebilgi.com 31.11.2009). Bireylerde, öz farkõndalõk/öz bilinç yaratma, Türkiye’deki aydõnlanma açõsõndan önem taşõmaktadõr. Ül- kemizde bu durumu yaratmak için eğitim felsefesinin gözden geçiril- mesi ve uygun eğitim ortamlarõnõn sağlanmasõ karşõmõza bir zorunluluk olarak çõkmaktadõr. Bilinçlilik ya- ratma açõsõndan önemli bir diğer konu, basõlõ yayõndõr. İstatistiki bil- gilerin sonuçlarõ, ülkemiz açõsõndan pek de iç açõcõ olmadõğõnõ göster- mektedir. (http:///www.istatistik- ler.net/izleme.thtml 19.11.2009). Bazõ istatistiklere göz atacak olursak; ülkemizde dergi okuma oranõ yüzde 4, kitap okuma oranõ yüzde 4.5, ga- zete okuma oranõ yüzde 22, radyo dinleme oranõ yüzde 25, televizyon izleme oranõ yüzde 94. Ülkemizde, yukarõda kitap okumaya ilişkin ve- rilen istatistikler bilgi, bilinç yarat- mak açõsõndan ilginç olarak değer- lendirilmelidir. Yine, yarõnõmõzõ emanet edeceğimiz çocuklarõmõzõn kitap okuma alõşkanlõğõnõn istenen düzeyde olmamasõ endişelendirme- lidir. Yukarõda, istatistiki bilgisi verilen televizyon izleme oranõ ayrõca ele alõnmasõ gereken konularõn başõnda gelmektedir. Genel anlamda, reyting kaygõsõyla hazõrlanan programlarõn niteliğinin, değil bilinçlenmeyi sağ- lamak, olumsuz etki yaratmasõ ka- çõnõlmazdõr. Türkiye İstatistik Ens- titüsü’nün yaptõğõ çalõşmaya göre; ço- cuklarõmõzõn yüzde 82’sinin istedi- ği zaman televizyon seyredebilece- ğini ortaya koymaktadõr. Çocuklarõn okullar yerine, genel olarak nitelik- siz programlarla eğitilmesi, bilinç açõsõndan kabul edilir bir durum de- ğildir. (http:// www. haber3.com. 19.11.2009). Sorumluluk siyasi erkte Türkiye’de kutlanmaya başlanan Türk Dil Bayramõ için Bağõmsõz Eğitimciler Sendikasõ’nõn araştõr- ma-geliştirme raporuna göre, ço- cuklarõmõz 35 ülke arasõnda 28. sõ- rada yer almaktadõr. Aydõnlanma çaba gerektirmektedir. Burada en bü- yük sorumluluk, siyasi erki elinde bu- lunduranlardadõr. Toplumsal yapõyõ oluşturan kurumlarda düzeltmelere gitme ve kurumlar arasõ işbirliğinin Aydõnlanmanõn Neresindeyiz? Hasan GÜNEŞ Öğretim Görevlisi Türkiye daha çok toplumsal ve bireysel sorunlarla karşõlaşacaktõr. Ancak; bu duruma dur demek yöneticisiyle, yurttaşõyla hepimizin temel sorumluluğu olmalõdõr. Yeter ki, daha aydõnlõk Türkiye için aklõmõzõ kullanalõm.SEÇİLMİŞLER - ATANMIŞLAR saçmalayışında yeni bir olay daha yaşanmış Washington’da. Devlet kavramı konusunda hiç öğrenimi ya da düşünce çabası olmayanlar, devlet makamlarına gelip kısa bir deneyimle bu kavramı öğrendiklerini sanınca ve kollarını sıvayarak çevreye emirler yağdırmaya başlayınca, ister istemez yanlıştan yanlışa sürüklenir ve devleti de rezil ederler. Yanlışlar saymakla bitmez. En başta, bu seçilmiş- atanmış ikilemiyle yaratılan saçmalık vardır. Neymiş, atanmışlar seçilmişlere tabiymiş ve bütün dünyada demokrasinin temel kuralı buymuş. Sanki bütün dünyayı biliyorlarmış ve siyaset-bürokrasi ilişkileri konusunun “künhüne varmışlar”, sorunun özüne kafa yoran binlerce toplumbilimcinin ötesinde sonuçlara erişmişler gibi, müthiş bir kesinlikle konuşur bu inancın sahipleri. Böyle olduğu için de “ekibimle çalışacağım” diyerek müsteşardan başlayıp en uçtaki görevlilere, hatta hademelere kadar varan ayıklamalara, değiştirmelere, yeni atamalara kalkışırlar. Bilmezler ve düşünmezler ki, doğru dürüst bir devlet sisteminde doğru dürüst atanmış olanlar da çeşitli sınavlardan, sınamalardan, elemelerden ve yıllar süren deneyimlerden geçerek bir çeşit “seçilmişlik” kazanmışlardır. Üç- beş yılda bir ve değişik yollardan oluşturulmuş aday listeleriyle yapılmış seçimlerden gelenler ile bürokratik süzülüşle belirli mevkilerde bulunanlar arasında geçerlilik ya da demokratiklik değerlendirmesi yapmak, her iki yanda da “doğru dürüstlük” ölçütünün ne olduğuna bağlıdır. Dolayısıyla, bu gibi konularda seçilmişlerin çoğunluğunda görülen kesinlikle konuşmak kadar yanlış bir tutum olamaz. Doğru olan, aklı başında bir seçilmişin siyasal sorumluluğunu taşıdığı bürokratik malzemeden akıllıca yararlanmayı bilmesidir. Öyle anlaşılıyor ki, belediye yönetmekten devlet yönetimine sıçramış olanlarda böyle bir bilgelik kolay kolay oluşmuyor galiba. Doğru dürüst devlette, gerçek “baş başalık” ve mutlak “kişisel sır” olmaz. Baş başalıkta güvenilir bir bürokratın hazır bulunup not tutması ya da yabancıyla baş başa konuşan siyasinin, konuşma sonrasında hemen yine güvenilir bir bürokrata konuşulanları not ettirtmesi gerekir. Sır, artık devlet sırrıdır ve onun güvencesini “devlet hizmeti” süzgecinden gelen “güvenilir bürokrat” oluşturur. Kısacası, büyükelçilik yabana atılacak bir unvan değildir ve yılların devlet hizmetinden süzülerek gelen bir büyükelçi ne yapmış ve nasıl davranmışsa, çok büyük olasılıkla doğru yapmış ya da doğru davranmış sayılır. Aynı varsayım, elbet seçilerek gelen ve “devlet adamı” denen kişi için de geçerli olabilmeli. Sorun, devletin bu varsayımları doğrulamaktan uzaklaşmakta olmasıdır. [email protected] sağlanmasõ en önemli so- rumluluklar arasõnda yer almaktadõr. Ayrõca, bireysel boyu- tuyla bakõldõğõnda da bir- takõm sorumluluk vardõr. Başta bireylerin, aklõnõ kullanma özgürlüğünü kullanmaya istekli olma- sõ en önemli etkenler ara- sõndadõr. Özgürlüğü kul- lanmak, bu yöndeki so- rumluluklarõ taşõma bi- linci ile mümkündür. Ge- nel olarak değerlendiril- me yapõldõğõnda, Ata- türk’ün başlattõğõ aydõn- lanma hareketinin iste- nen düzeye ulaşmadõğõ görülmektedir. Aydõn- lanmayõ sağlayacak uy- gun eğitim felsefesi ve ortamlarõ istenen düzey- de değildir. Yine, aydõn- lanmanõn önkoşullarõn- dan birisi olan ve akõlcõ- lõğa vurgu yapan deney- sel bilgi veya bilimsel bilgiye verilen önemin, araştõrmalara ayrõlan kay- nak ve araştõrmalarõn so- nuçlarõndan yararlanma açõsõndan bakõldõğõnda pek de yeterli olmadõğõ görülmektedir. Aydõn- lanmanõn gerektirdiği öz bilinç/farkõndalõk yarat- mada önemli yeri olan ki- tap vb. okuma alõşkanlõ- ğõ beklenen oranda ol- madõğõ gibi, diğer ülke- lerin de çok gerisindeyiz. Aydõnlanmayõ hem bi- reysel hem de toplumsal boyutuyla ele aldõğõmõz- da zafiyetlerimizin oldu- ğu açõkça görülmektedir. Özellikle, toplumsal ya- põyõ oluşturan kurumlarõn işleyişinde ve aralarõn- daki ilişkilerde kopuk- luk bu zafiyetler arasõnda en önemlileridir. Kuşku- suz, bu durumun sorum- lularõnõn başõnda, siyasi erki elinde bulunduranlar gelmektedir. Bireysel boyutuyla baktõğõmõzda, yurttaşla- rõmõzõn genel anlamda, aydõnlanmanõn temeli olan aklõnõ kullanma so- rumluluğunu üstlenme- diği gibi, bunu başkala- rõna yükleyebilmektedir- ler. Sonuçta, Türkiye da- ha çok toplumsal ve bi- reysel sorunlarla karşõ- laşacaktõr. Ancak; bu du- ruma dur demek yöneti- cisiyle, yurttaşõyla hepi- mizin temel sorumluluğu olmalõdõr. Yeter ki, daha aydõnlõk Türkiye için ak- lõmõzõ kullanalõm. Çağ- daş, daha aydõnlõk Tür- kiye Cumhuriyeti için herkes el ele vererek bu sorunun üstesinden gele- bilecektir.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle