Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Cumhuriyet 29 Ekim 1993 0ZELEK1 70.YIL 7
DOĞAN NADt
1960 sonraa Türk siyasal hayatıProf. Dr.
ERStN KALAYCIOĞLU
1960 yılındaki küçük rütbeli subay
darbesinden sonra hazırlanan 1%1
Anayasası ile, Türk siyasal hayatı-
nda yeni bir dönem açıldı. Ancak,
1960 sonrasında siyasal hayatı etki-
sinde tutan en önemli toplumsal-
siyasal olgular. daha önceki dönem-
den devTahnan toplumsal hareketli-
lik ve demokratikleşraeydi. 1961
Anayasası'nın özellikle demokratik-
leşme üzerinde önemli etkileri olmuş-
tur. Yine de, kentleşme, sanayileşme,
kitlesel haberleşmenin yaygınlaş-
ması. ulaştırma olanaklannın geliş-
mesıyle nüfusun akışkanlığının (sey-
yaliyetinın) artması, okur-yazarlığın
yükselmesıyle geleneksel ilişkilerin,
inançlann ve beklentilerin aşınması
olarak ifade edebileceğimiz toplum-
sal hareketlilik, Türkıye'deki top-
lumsal ve siyasal yapıyı, 1960'larda
da hızla değiştirmiştir. Toplumsal
hareketlilik. Türkıye'de derin tarih-
sel kökleri olan ve cumhuriyetin ılk
yıllannda bûrokratlar, milletvekille-
ri ve aydınlardan oluşan türdeş ve
devrimci "merkez"le onun karşısı-
ndaki. büyük ölçüde köylü ve eşraf-
tan oluşan ve türdeşhkten uzak "ke-
nar" arasındaki ilişkıleri de altüst et-
miştir. Kenar. 1960'larda da, 1950'-
den beri sûregelen demokratikleşme
olanaklannı da kullanarak sadece
kentlere değil. merkeze de nüfuz etti.
Böylece türdeş ve tekdüze merkez,
özellikle 1980"lerdeki asken hareket-
teh sonra ve onun da yardımıyla Ke-
malist/lslamcı, liberal/muhafazakar,
devletçi/serbest piyasacı vd. gruplar-
la bezenerek çok parçalı bir hal
almıştır. Merkez-kenar ilişkileri
ağırlıklı siyaset, 1980'lerde yerini
daha çok çeşıtlenen çıkarlar arası-
ndaki ilişkilerle. geleneksel ve ilkel
(primordial) değerler ve kimlik
duygulan arasındaki çatışma ve sür-
tüşmelere bırakü.
1961 Anayasası, demokratik ha-
yatın zorunlu kıldığı temeller üzerin-
deki anlaşmalan gerçekleştiremedi.
1960-80 arasında Türkıye'yı uzun
süre yöneten Adalet Partisi ve onun
Uderi, 1961 Anayasası'nın gayri meş-
ru olduğunu hem defaten ilan etmiş,
hem de bu meşru olarak kabul etme-
diği anayasa ve rejimle Türkiye'yi yö-
netmiştir. Böylece, 1960 darbesinin
kapattığı Demokrat Parti'yi destek-
leyenlenn ve o siyasal geleneğin mi-
rasçılannm 1961 Anayasası'nı be-
nimsemeleri temin edilemeymce,
yenı demokratik rejım bir meşruluk
bunalımıyla karşılaşmıştır. 1960'lar-
da Türkiye İşçi Partisı. Milli Nizam
Partisi, sonralan Milb Selamet Parti-
sı ve Milliyetçi Hareket Partisi kuru-
lup siyaset sahnesinde yerlerinı aldı-
klannda, bu partılenn Türk siyasal
hayatında rolleri olup olamayacağı;
eğer varsa, bunlann iktıdara gelme-
leri sonucunda rejimin niteliğinin
değişıp değişmeyeceği gibi sorulara
bir de Cumhuriyet Halk Partisi'nin
"Orta'nın Solu" ve düzen değişikliği
öneren programı eklenince, siyasal
hayata katılmanın nasıl belirleneceği
ve bunun siyasal iktidar üzerindeki
etkilenne ilişkin anlaşmazlıklar, bir
bunalıma dönüşmüştür. Nihayet,
büyük partilerdeki anlaşmazhklann
yeni ve daha ufak partiler doğması
suretiyle çözümlemesi yolu Demok-
ratik Parti'nin kunılmasıyla ıyioe
açılınca, hükümet istikran da tehli-
keye girmiştir. Bu arada bir de öğren-
ci hareketleri ortaya çıkıp yaygınlaşı-
nca. siyasal istikrarsızlık iyice belir-
ginleşti.
Bu bunalımın kendı müdahaleleri-
ni gerektirdiğini düşünen askerlerin
verdiği muhtıra ile 1971'de demokra-
tik süreç yine bir kesintiye uğradı.
1973 ve 1977'de yapılan seçimler sa-
dece istikrarsız koalisyon hükümet-
lerine yol açtı ve sûregelen meşruluk
ve katıhm bunahmlanna çare yine
bulunamadı. Anti-sıstem partilerden
MSP ve MHP'nin iktidar ortağı ol-
malan ne düzen değişikliği, ne de de-
mokratik istikrar sağlayamayınca.
tiği karmaşık bir görüntü arz etmek-
tedir. Bu nedenle, onun Osmanlı"-
daki biçimiyle patrimonyalizmden
daha farklı olduğunu düşünerek,
Türk siyasal sistemine neo-patri-
monyal bir nitelik atfedebiliriz. Bu
yapı özellikle 1980-83 döneminde,
öncelikle tek bir liderin merkezi ve
pederşahi yönetimi altmda, siyasal
otoriteye, "Tûrk klare geteneğinde-
kF' güçlü, üstün, hayırsever, tatlı-
sert, kişisel ve öznel (subjektif) gele-
neksel otorite görüntüsü verdi. Bura-
da karizmadan çok "milli" gelenek
ve görenelcler ön plana çıktığı içın sul-
tani tip özellikleri ağır basan bir pat-
rimonyal otorite biçimi ile karşılaşı-
yoruz.
Bu yönetim üslubu, yasal-ussal
esaslara göre oluşturulan bürokratik
yapıya nüfuz ederek sürmüştür.
Islama kesim saygın bir yere kavu-
şurken, toplumsal hayatta da bu ke-
simin etkisinin yaygınlaşması teşvik
edilmiştir. Buna paralel olarak
Islam'ın. siyasal otoriteye ve lidere
sadakat ve itaatin temelinı oluştura-
cak biçimde kullanılmasına özen gös-
terilmiştir. Devlet başkanlannın bir
müftüyü aratmayacak yorumlarla
halka doğru yolu göstermeye başla-
malan, bir yenilik olarak cumhuriyet
tarihine girmiştir. Din ve ahlak ders-
lerinin anayasal bir kural haline
gelmesiyle neo-patrimonyal tablo ta-
mamlanmıştır. İlginç olanı. halka
İslam ve itaat telkın edilirken, "aydı-
nlara" da Atatükçülük ve itaat telkin
edilmesidir. Böylece zayıflayan mer-
kez-kenar ağırlıklı siyasal yapı adeta
yeniden. fakat Osmanlı benzeri bir
biçimde ortaya konulmaya baş-
siyasal bunalım yine derinleşti. Bu
kez, artan siyasal terör günde 30 ci-
vannda kişinin ölmesine neden oldu.
Siyasal sistemde. özellikle TBBM'de
görülen kilitlenmeyi çözmek yine as-
kere düştü. 12 Eyİül 1980 harekeüy-
le, bu kez üç yıl süren bir askeri dö-
nem yaşandı.
1980-1983 askeri rejimi ve 1982
Anayasası ile 1961 Anayasası'nın
yanlışlıklanmn düzeltilmesi amacı
güdülünce ortaya, "kamın ve nizam"
arayışına özgürlükleri feda eden bir
anayasa ve rejim çıktı. Türkiye. 1980
sonrasında da siyasetin (devletin)
ekonomiden (piyasadan) daha önce
geldiği ve ona egemen olduğu bir ge-
leneksel'patrimonyal siyasal yapı-
dadır. Ancak bu yapı. modemlik ve
gelenekselliğin birbirine kanştığı; li-
yakatle kayırmanın, globalleşmeyle
kabileleşmenin. kentleşmeyle kırsal
kültürün yaygınlaşmasımn ıç içe geç-
Kamu bürokrasisi, görüntü itibariyle
yasal-ussal yapısıru sürdürürken,
terfi ve atamalardan iş takibine ka-
dar ilişkiler, üstün lidere ve etrafı-
ndaki seçkinlere kişisel bağhlık ve sa-
dakat, hemşehrilik, akrabalık gibi
"geleneksd" ölçütlere bağlanmıştır.
Bu arada, "Merkez"in azalan iti-
bannı iade etmek için adeta bir dev-
let fetişizmi başlamıştır. 1982 Anaya-
sası da milli egemenliğin yanı sıra bir
devlet egemenliği ihdas etmiştir. Bu
anayasayla, mUli egemenliğin kul-
lanılması yetkisi yalnızca TBMM'ne
değil diğer devlet organlanna da ve-
rilmiştir. Cumhurbaşkanının yetkile-
rinin 1982 Anayasasfnda arttın-
lması da aynı görüntünün bir diğer
uzantısını oluşturmaktadır.
Nihayet. 1980'den sonra devlet
katında siyaseten itimada şayan ol-
manın bir unsuru da İslamabk halini
almıştır. Kamu bürokrasisinde
lanmıştır. Nihayet, devletin tarikat-
larla işbirliği içine gırdiği 1980'li
yıllar ile patrimonyal lider tiplerin-
den olan II. Abdülhamid'in Nakşi-
bendiliği. Rüfaibği ve Ticanibği
İstanbul'a ithal edişi veya yaygı-
nlaştırmak suretiyle siyasal itaat tc-
mini arayışı arasındaki benzerliğe
dikkat çekmek isterim. Bu nedenle-
dir ki, İ980"lerde egemen olan neo-
patrimonyabzme. lider ve yakın çev-
resi ağırlıklı, şahsi, modern bürokra-
tik yapı içinde geleneksel normlarla
yönetim stibnin, II. Abdülhamid'in
yönetim üslubu ile benzeşmesi do-
layısıyla "Neo-Hamidiyeııizm" admı
uygun görmek mümkündür. Nite-
kim. 1982 Anayasasfyla bu rejim,
Duverger'in bir tabirini kullanarak
bebrtirsek, seçilmış bir krala, daha
doğrusu padişaha sahip olmuştur.
Rahmetli Cumhurbaşkanı ÖzaPın ve
7. Cumhurbaşkanı Kenan Evren'in
Başkanbk rejimi önerileri. siyasal
yapımızdaki Neo-Hamidiyen bu esp-
riye mantiken son derece de uygun-
dur. Neo-Hamidiyenizm'Ie çok par-
tili ve çoğulcu bir yapıya geçiş çaba-
lannın zorluklarla karşılaşması ve il-
ginç görüntülerin ortaya çıkması do-
ğaldır. Ömeğın. ülkeye demokrasi ge-
tireceği ümidiyle desteklenen bir lide-
re "Baba" denen tek ülke Türkiye'-
dir. Hanım başbakanın "ana şefltati"
ile vatandaşlannı kucakladığı ender
demokrasilerden birisı de Türkiye"-
dedır.
Ancak, 1983 sonrasında karşıky-
lan görüntü aynntılarda farklı otea
bile, özde 1960-80 arasındaki gıiş-
melere benzemektedir. 1983"ten bcri
yapılan tüm genel seçimlerin adıl ve
hakça olmadığı. seçime sokulmayan
veya muhalefette olan tüm liderler ve
partilerce ılan edilmiştir. Eski parti-
lerin hepsi kapatıldığı içın yeni parti-
ler kurulurken. yasaklı olan eski li-
derler de yeni partilerinin başında
1980'lerde siyaset sahnesine dönmüş-
tür. "Merkez"in partisi olan CHP ta-
rihe kanşınca, siyasal parti sistemi
iyice anlaşılması zor bir hal almıştır.
1970'lerde bölünmüş olan oylar daha
da bölününce, yüzde 10 ulusal baraj
ve bir sürü seçim bölgesi barajına
karşın 1991 seçimlennden sonra, çok
korkulan koalisyon hükümetleri dö-
nemi yine açılmıştır. 1987 sonrasında
da TBMM'nin ve hükümetlerin meş-
ruluğu, temel tartışma konusu haline
gebnıştir. Özelbkle 1989 yerel seçim-
lerinden sonra iyice doruğa ulaşan
meşruluk bunalımı, 1991 seçimlerini
ANAP'ın kaybetmesiyle bir mıktar
geri plana itılirken, hakça olmadığı
genel kabul gören seçim sistemi şim-
dilik unutulmuştur. Ama. bu kez de
yeni bir siyasal katılma sorunu doğ-
muştur. Bir yanda Kürt sorununu te-
mel konu haline getiren bir partinin
TBMM'de varlığı, öbür yanda. anti-
sistem bir yeni Islama parti olarak
Refah Partisi'nin meydan okuması,
yeni siyasal katılmanın boyutlan
hakkındaki tartışmalan gündeme
getirmişür. Üstelik. toplumsal hare-
ketlilik iyice artarak sürdüğünden,
1980 öncesinde olduğu gibi meşruluk
ve katılma sorunlan ile toplumsal
hareketlilik birleşerek, mahşerin üç
atbsı gibi, Türk siyasal hayatmı yine
istikrarsızkğa doğru sürüklemeye
başlamıştır. Ancak. 1960-80 döne-
minden farkh olarak terör sonınu-
nun daha çok bölgesel bir nitelik gös-
termesine karşın. siyasal seçkinlerin
iyice içine batmış olduklan bir yol-
suzluk olgusu ortaya çıkmıştır. De-
mokratik rejim ve onun kurumlannı
derinden yaralayabilecek ve yurttaş-
lann demokrasiye ve siyasal seçkin-
lere olan güvenlerini sarsacak olan
yaygın yolsuzluk, otoriter yöntem-
lerle temiz bir dönem yaratmak için
özlem doğurmaya da yarayabılecek-
tir. Öyle görülüyor ki. Neo- Hamidi-
yen siyasal yapı ve uygulamalar da is-
tikrar ve demokrasiyi gerçekleştir-
meye yeterb olamayacak. Acaba
Türkiye, demokratik bir yapıyı gebş-
tirmek için geleneksel sınırlannı ne
zaman aşmaya başlayacaktır? Bu so-
runun yanıtı, belki de 1995'ten daha
geç olmayacak gibi görünen yeni bir
erken genel seçimde saklıdır, ama
bugünkü siyasal ortamda değil.
Bir Seçim FantezisiMemlekette iki çeşit aday tipi var. Biri eskiden mebus-
muş da tekrar seçilmek istiyor. öteki yep yeni, tabir ca-
izse çiçeğı burnunda. Birincilerin kendılerine has bir alı-
şkanlıkiarı, aşağı yukarı bir nevi itiyadları var. Bu köyle-
ri 1950de de gezmişler. Aradan dört sene geçmiş ol-
masma rağmen, evvelden niyetli olduklan için, bazı si-
maları, bazı şeyleri, bazı eksiklikleri unutmamışlar Hat-
ta, yalnız unutmamışlar değil de, daha doğrusu ezber-
lemişler.
Bunlar için iş nisbeten kolay. Köy kahvesinin, ekseri-
ye topal iskemleciğine üstü kapalı padişah semerıne
yerleşircesine, bir rahatlıkla oturuyorlar. Gelen kahve-
ye "Bu ne bu? Bal gibi olmuş" yahut giden ayrana
"Amma da tuzsuz şey ha" gibilerinden en masum bir sı-
temde dahi bulunmamayı biliyorlar. Ne ikram edılirse
"tevkalade" deyip, lafı kısa tarafından "saded"e getırı-
yorlar.
Sadet? Malum. Şöyle bir yarenlik edıp etrafı kollamak.
- Ali dayı senin hasta öküz ne oldu, yahu?
- Hangi hasta öküz bey?
- Canım hani arka ayağının üst kısmında bir yara
açıldıydı da bir türlü kapanmak bilmiyordu.
- Haa o mu? O öleli dört sene oldu bey. Sonra bir tane
daha aldık. O da üç sene evvel sizlere ömür öldü. Allaha
şükür, şimdiki iyidir.
- Oh, oh.. Ne yaparsın hayat bu. ûlen ölüyor kalan kalı-
yor.
Orada bulunan vatandaşlar bu derin felsefeye pek akıl
erdiremezler ama "mebus bey herhatde bir büyük ke-
lam etmiştir" diye maruz görürler.
Lafa devam:
- Veli baba, senin çocuğun mektep işi ne oldu Alla-
haşkına?
- Beyefendi çocuğun binbir müşkülle mektebe kaydını
yapJuuMc. Okudu bitirdi. Epeydir Nahiye müdürü beye-
fendinin orada katiplik gibi bir şey yapıyor.
- ©h, oh Allah afiyet versin. Dünya böyledir işte. Kimı
köyde çalışır kimi katiplik eder.
Köytü vatandaşlar bu ikinci felse1ey\ de kavrayamaz-
lar ve bu sefer "Ne kanşık işlere kafa yormuş" dıye
adaylanna adeta acıyarak bakarlar. Tecrübelı aday
bunu hısseder. Kendine göre ortaya biraz "kuvvei ma-
neviye" vermeğe kalkar:
- Ama önünde sonunda kâtip de karnı açıkınca köylü-
nün ekmeğinı yer.
Bu Cumhurreisinden başlayarak arada bir köye uğra-
yan belediye kamyonunun şoförüne kadar, memlekette
hatta dünyada mevcut, bilumum "kâtip"lerın yaşamak
için köylüye muhtaç olmaları, vatandaşın gögsünü haklı
bir gururla doldurur. Hep bir ağızdan:
- Sa ol, var ol, ömrüne bereket!..
Kabilinden mukabil tesellilerde bulunurlar. Bu minval
üzere bir müddet daha lakırdı edilır. Yalnız. tecrübeli
aday tek söylıyeceğı esaslı sözü ayrıhrken, hemen son
dakikada ağzından çıkarır:
- Göreyim sizi. önümüzde seçim var. Reyınizi Halkkı-
rat partısıne vermeği unutmayın.
Dedim ya, tecrübeli aday için ış nisbeten kolaydır. Fa-
kat yenılerin, yanı acemilerin hali bir ayrı âlem. Bunlar
köye, gelinlık kız gibi, mahcup, çekingen, sıkılgan bir
tavırla girerler. Kahveye grrip oturmazlar da sığınırlar,
adeta korka korka laf açmağa başlarlar.
- Arkadaşlar, nasıl? Bu yıl ekin iyi mi?
- İyi ama burada ekin pek yoktur. Biz çokluk pamuk is-
liyoruz.
- Neyse o da o demektir.
Köylü bunu pek anlıyamaz. Susmayı tercih eder. Belki
bu zoraki sükutu bozmak maksadiyle, düştüğü sürçü li-
sanı izaha lüzum görür:
- Anavatan toprağında ne biterse ekındır.
Laf bu hale gelince etrafındakiler artık dayanamaz
olurlar. İçlerınden bir alaycı çıkar. O civarda nasılsa boy
vermış üç dört kavak ağacını gösterir.
- Bunlar da mı ekin?
Bizim aday azbuçuk bozulur ve bahsi kapar:
- Onların boyu uzun. Toprakta ne biterse ekin dedik
ama boyu kısa olacak. Mamafih ehemmiyeti yok. Sizin
pamuklar iyi ya, siz ona bakın.
Velhasıl bu seçim konuşmaları Anadolu köylerinde
böylece sürüp gidiyor. 1950 seçımi kahramanlarından
biri, istanbul'a evine döndüğü zaman karısı hayret et-
miş:
- Nasıl oldu da seçildin?
Yenı mebusun cevabı:
- Dinle de anlatayım: Sen 30 senelik karımı öptüğüm-
den daha fazla, şu son 30 günde, tanımadığım, bılmedı-
ğim, saçlı sakallı yüz öptüm ve seçildim.
Hakikat de böyle. Ah... O tanımadık, bilmedık fakat da-
ıma iyi kalbli ve güleryüzlu Türk köylüsü. Düşündüğünü
söylemiyen, söylemedığini düşünen ve her şeyi kendisı-
ne nasihat verenden hiç şüphesiz çok daha iyi bilen sev-
gili vatandaş.
(Cumhuriyet-13 Nisan 1954)
Ali Ulvi Ersoy
19401ı yıllann öğretmeni...
tikacılar ne yaptık? Onun ıdeal
ve prensiplenne sadık kaldık mı?
Inkılap bınasını tamamladık mı?
Esefle söylemek lazım gebr ki. yır-
mi beş yıldan ben gerçek Ata-
türkçüiuk prensıplerinın gelışü-
rümesi ve yerleştırilraesi yerine,
heykeller yapılması. biistler dikil-
mesi. sosyal \e ıktisadı özü olma-
yan Atatürk nutuklan venlmesi
öoem kazanmıştır Böylece Ata-
türk büstleriyle, heykellenyle.
bajTam ve matem gunleriyle.
Anıt Kabir zıyaretleriyle. güya
unutulmamış, fakat Atatürkçülü-
ğün özü sıbnme dönemıne gınl-
raıştır.
O>sa bugûn milli varlığımız
Dakımından büyük tehhkelerle de
karşı karşıya bulunuyonız. Bu
tehlıkeler birçok alanlara girmış
olan zıtlaşmalar. ikilikler. açık
veya gizli mücadelelerde görül-
mektedır 'Aydm-cahiT, yeniden
alevlendinlmek ıstenen 'Smmi-
Ale«" 23Üaşmalan ve "mflliyetçi-
komönist' mücadelesı yetmıvor-
muş gibi, şimdi birde 'Tnrk-Kürt'
zıtlaşması yaratılmak ve bu va-
tan, içınden çökertılmek isteni-
yor. (...) Biz eskiden ben şu kana-
ati taşımakta, Atatürkçûlüğün
ilerisini. memlekette sosyal adale-
tın gerçekleşmesınde görmekte-
\ız.
(29 Ekim 1963)
Devrimci Hukuk
İlkeleri
Hukuk kurallan, artık toplu-
mun ihtiyaçlanna ve hiçbır ayn-
calık gözetilmeksizın. bütün
halkın çıkarına hızmet edici nıte-
lıkte olmadıkça, sosyal devrimlere
yönelmedikçe. kamu yaranna ön
planda tutmadıkça, kendınden
beklenen görevi yerine getiremez
ve toplumda huzursuzluklann ar-
kası alınamaz.
(29 Ekim 1969)
Lider ve Ekip Sorunu
Cumhuriyet'in ılanından beri
tam 47 yıl geride kaldı Cumhun-
yet, ulusal egemenliğin anayasal
belgesi olan 20 Ocak 1921 günlü
"Teşkilad Esasiye Kamnu"nda
kuçük bir degışikbk yapılarak ku-
rulmuştu. Bu yasanın Mecüs'te
görüşülmesı sırasında haftalarca
süren en önemli ve tartışmalı top-
lanülan hemen hiç kaçırmadan iz-
ledım. En çok tarüşmaya yol açan
konulardan birisı, cumhurbaş-
kanının görev ve yctlalerine ilişkin
madde olmuştu.
Genç ve ateşlı hatıp ve devnmci
ınsan Mahmut Esat Bozkurt'un
coş,kulu konuşmalannda adı be-
lirtilmemekJe birhkte, Cumhur-
başkanı Mustafa Kemal Paşa'nın
bu yasa ile diktatörlük yetkilerine
sahip olmasından kuşkulamldığı
açıkça belli oluyordu.
Atatürk bu göriişmelerdeki ko-
nusmaalara hiç gücenmemiş ve
ilen sürülen düşüncelerden ab-
nmamıştı. O kadar ahnmamıştı
kı, gerek Fethi Bey (Okyar). gerek
İsmet Paşa (Inönü) kabinelerinde
Mahmut Esat Bozkurt'un adalet
bakanı olarak yer almasına karşı
koymamış, ülkede laik tüze (hu-
kuk) devrimının gerekJeştıribTiesı
ışinı bu genç ve ateşli devnmciye
bırakmıştı.
(29 Ekim 1970)
Atatürkçülüğü Ezmek
Cumhunyetımizin 49. yılını bi-
Urdığı ve 50. yılına ayak basüğı
gün. cumhunyetin bir niteliği üze-
rinde durmak istıyoruz.
Atatürk "Cumhoiyet fazflettir"
derken, Türkiye bakımından, doğ-
ruyu söylemiştir. Boyle bir devlette
yönetia durumunda bulunanlar,
her devlet işınde "kamo yararf'nı
göz önünde bulundurmayı hiç
unutmamak zorundadırlar Ger-
çek anlammda Cumhuriyet işte bu-
nun için bir "fazilet" düzenıdır.
O>sa bugün Türkıye'de de "vatan
ve milletin setameti", "halkın mut-
lıduğu" parolalan arkasmda ters
yöne doğru gidiş görübnektedir.
Atatürk: "Benim için bir taraf-
taıiık tardır. O da Cumhuriyet ta-
raftarbğı; fikri. ictimai inkılap ta-
raftarlığ)'' demişti. Biz şımdı ülke-
mizde bu sözdekı "Cumhurijet ta-
raftarbğı'"nı alıvor. "fikri ve içti-
mai inkılap" vanı "düşünsel ve sos-
yal detTİm taraftarlığı''nı ezmek ıs-
tiyoruz. "Atatürk"ü baştacı eder-
ken "Atatürkçülüp" ezmek de-
mek olmaz mı bu?
(29 Ekim 1972)
50. Yü ve tlk Meclis
Cumhuriyetimizin ellina yılına
ulaştık. ulusumuza kutlu ve mutlu
olsun.
Elli yıl demek, tarih içinde,
yanm yüzyılbk bir zaman bınmi
demektir. Dürbünü bu zaman bın-
mi boyunca geriye doğru çevirerek
Cumhuriyet'm kurulnuş >ıllannın
aynntılannı seçmeye çahşırken, ilk
Türkiye Büyük Millet Mecüsi'nın
bu tarihsel oluşumdakı yerini.
kimlik ve niteliğmı bebrtmek gere-
kır. Çünkü o Mecbs obnasaydı.
Cumhuriyet kurulabibr miydı?
Ben daha da ilen gıderek şovle dı-
yeceğım: İlk Meclis'in. ulusal
yazgımn sorumlulugunu ejlemb
olarak yüklenmesı ve bütün kamu
işlerinde ulusal egemenbği dünya-
ya ılan etmesı. Tıirkıyede Cumhu-
nyet'ın daha o zaman adı soylen-
meden. ilan edilmiş olduğunu gös-
termez mi?
(29 Ekim 1973)
Düşün Özgürlüğü ve
Yazı Yaşamı
Cumhunyetimızın 51. yüını kut-
luyoruz. Bu vesile ile Cumhuriyet
dönemındeki siyasal onamla ya-
zarhk ve düşün yaşamı arasındaki
ilişkıye kuşbakışı göz atmak istiyo-
rum.
Bugün. ülkemızde demokrasi
yöntemı oturma sancılan ıçinde-
dir. ama oturacaktır. Çünkü va-
tandaş. özellikle 1961 Anayasası'-
nın getirdiğı özgürlük havası içinde
az da olsa bilinçlenmişür
Bu bılina yok etmek içın uygu-
lanacak şiddet ve baskı tedbirleri
mutlaka gen teper. 1971-1973 de-
nemesi bunu gösterdi. Jnsanlar öl-
dürülebıbr, ama düşün öldürüle-
mez çünkü.
Düşünle savaşmanm en etkib
araa, kelepçe, zından, ışkence.
sehpa, gazete kapatmak. kıtap top-
latmak veya yakmak degıl; akla.
mantığa. bibme dayanan "karşı
dûşünce"dir Bugüne degin kaç kez
yazmışımdır: Eğer düşün; zulüm
ve dehşet sabnakla öldürulebilsey-
dı. ınsan kafasındakı akıl ışığı. en-
gizısyon mahkemelennın bekçıbk
yaptığı ortaçağ andanlannın kalın
duvuriannı yanp çıkamazdı.
Tarihe bahnız: Düşün özgürlü-
günü yok eden veya kısıtlayan re-
jımler. arkalannda düşünsel ve
sosyal bir anarşı boşluğu bıraka-
rak. mutlaka ynkılmışlardır
Yıkıbnışlardır ama. olanlar halk-
lara ve ülkelere olmuştur.
(29 Ekûn 1974)
Niçin Atatürk
Cumhuriyeti
Cumhuriyetimizin 60. yılma
enştik. Yeryüzünde birçok de%le-
tin adı "cnmmıriyeftir. Zaman za-
man "Atatürk Cumhuriyeti" dedı-
ğimız bızım Cumhunyetımızin
"öbürierinden ne aynrnı var" dıye
düşünenler olabıbr.
Bunu somut olarak yarutlamak
ıçin Bınnci Dunya Savaşı sonunda
Osmanb Imparatorluğu ile birlikte
dağılan Avsturya-Macaristan
lmparatorluu'nu ele alalım: Os-
manlı Imparatorluğu'ndan aynlan
halklar kendı topraklannda nasıl
ayn ayn devletler kurmuşlarsa ve
ımparatorluğun gövdesi olan Ana-
dolu'da Türk bırlığıne dayalı yeni
Türkiye Cumhunyeti kurulmuşsa,
Avusturya-Macaristan tmpara-
torluğu'ndan aynlan halklann
yeni devletler oluşturmasmdan
sonra genye kalan Alman kökenli
AvusturyaLlar da bugünkü Avus-
turya Cumhunyeti'ni kurmuş-
lardır. Dıştan bakılınca her ıki
cumhuriyetin doğuşu benzerbk
gösterir. Ama içten ıncelenince şu
iki büyük aynm hemen göze çar-
par 1) Avusturya Cumhuriyeti,
devletlerarası anüaşmalarla masa
üzerinde kurulduğu halde. Turkıye
Cumhuriyeti üç buçuk yıl süren çe-
tın bir bağımsızbk savaşı sonunda
kurulmuştur 2) Bugünkü Avus-
turya Cumhuriyetrmn devrimci
karakteri olmadığı halde. Türkiye
Cumhuriyetı'nin mayası, özyapısı
devnmcidir. Çünkü Avusturya
Cumhuriyetı'nin iç yapısında, ya-
salannda. gelenek ve göreneklerin-
de, toplumsal kurumlannda, hu-
kuk ile dın arasındaki ib'şkılerinde
imparatorluk dönemıne göre bü-
yük bir aynm bulunmadığı halde,
Atatürk Cumhunyeti'nin ıç yapısı-
nda. yasalannda ve öteki toplum-
sal kurumlannda. hukukla din
arasındaki ıüşkilennde, Osmanb
dönemine göre çok büyük aynm ve
degişimler vardır. Bu cumhuriye-
tin sonmlannın çözüm yönteminde
bilım ve akılabk: devlet yönetımın-
de laiklik: her konuda çağdaşbğa
yönebk bir devnmcilik ve ulusçu-
luk ruhu yatar. Cumhunyetımıze
ıleria Türk aydınlannın "Atatük
Cmnhuriyeti" dcmesının nedenı
işte budur.
(29 Ekim 1983)
Kemalizm
Suç mu Oldu?
"SömûriUeo Atatürk ve Aatürk-
çülük" kıtabmın yazan Asım As-
lan, dısıpbn kurulu karan ile devlet
memurluğundan çıkanbr...
(Evet, artık Atatürk'ü savunan-
lan savunma dönemi baş-
lamıştır.)
(29 Ekim 1987) 1990Tann genci Velidedeoğlu..