Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
ÖZELEK1 70.YIL Cumhuriyet 29Ekiml993
NADIR NADI
Özlenen Ruh
Egemenlik ulusundur, diyoruz. Bu söz"HaklmlyetmH-
letindir" biçimiyle ilk kez Birinci Büyük Millet Meclisi
Başkanlık kürsünün arkasına asıldığı sırada, egemenlik
henüz ulusun değildi. Düşman, yurdumuzun bağrına
hançerini saplamıştı. Ülkemizin önemli bölgeleri yedi
düvel tarafından işgale uğramıştı. Saraya bağlı çevre-
lerden "Padişahım çok yaşa" sesleri yansıyordu. Bu
seslere tempo tutanlar, egemenliği kişiliğinde top-
ladığmı vehmettıkleri padışahın yabancı güçler elinde
bir kukla haline düşürüldüğünü halktan saklama çabası
içinde idiler.
"Haklmtyet mlltetindir" yazısını Millet Meclisi Baş-
kanlık kürsüsünün arkasına astıran Mustafa Kemal, ol-
mus-bitmiş bir gerçeği dile getirmediğini elbette biliyor,
bir özlemin gerçekleşmesi uğruna savaşıyordu.
Egemenlik ulusun olmalı idi, egemenlik ulusun ola-
caktı.
Nasıl başarılacaktı bu iş?
llkin düşmanı yenecek, yurt topraklarını yabancı çiz-
mesi altında ezilmekten kurtaracaktık. Sonra egemenli-
ğe sahip çıkan sanayi ve onu ayakta tutmaya yarayan
kuruluşları baştan aşağı yıkacaktık. Daha sonra ulus
egemenliğinin vazgeçilmez şartı olan çağdaş uygarlık
düzeyine doğru yola çıkacaktık.
Topsuz, topraksız, dikensiz çalısız, rahat bir yol değil-
di bu yol. Yüzyıllar boyu ihmal edilmiş, yarı sömürge ha-
linde inim inim inletilmiş halkı eğitmek, onu köstekleyen
sosyal ve ekonomik zincirleri koparmak, ona kendı öz
gücünün tadını tattırabilmek için gerekli atılımlara giriş-
mek gerekiyordu.
Beş yılda, on yılda, on beş yılda tamamlanır iş değildi
bu. Türkiye'nin gerikalmışlıktan kurtulması, cağımız ko-
şullarına ayak uydurabilmesi, ancak devrimci ilkeleri
benimseyen halka dönük iktidarlarla adım adım gerçek-
lesebilirdi.
Kle yazık ki, Atatürk'ün ölümü üzerine, heleçok partili
yaşama geçeli beri biz devrim yolundan saptık. Bir ara
duraladık ve arkasından gerisın geriye gittikce artan bir
hızla yuvarlanmaya başladık.
Atatürk'ün önderliği altında devrinin sol eğilimlileri
arasında sayılan ülkemiz, bugün sağa doğru koşuşan
partilerin bir yarış alanı haline gelmiştir. DP, CHP'nin
sağında yer almıştı. Millet Partisi DP'nin, Adalet Partisi
Millet Partisi'nin de sağına kaydı. Şimdi ise yeni kurulan
Milli Nizam Partisi Genel Başkanı Sayın Erbakan, Ada-
let Partisi'nin sola kaydığmı iddia etmekte ve boş
kaldığını varsaydığı sağ kanadı ışletme amacıyla ortaya
atıldığını söylemektedir.
Partilerimizin genel durumuna şöyle bir baktğımız
zaman, bunları sağ ayakları üzerinde seksek oynayan
çocuklara benzetmemezlik edemeyiz.
Kimi politikacılarımız hesabına belki pek yararlı olan
bu oyunun, yurt çıkarları açısmdan hiç de iç açıcı ol-
madığını görmemeye imkan var mıdır?
Ve bu oyun hep "Egemenllk ulusundur" parolası üze-
rine döndürülmek istenmektedir.
1920 yılında Mustafa Kemal'in kutsal bir ülkü olarak
dört elle sartldığı o temiz düşünce, bugün ticaret firma-
larının reklam sioganı gibi anlamını yitirmiş; halka yü-
rekten bağlı, halkı yükseltici değil, halktan uzak, halkı
kandırıcı bir niteliğe bürünür olmuştur. Buna 1946 ruhu
diyenler belki haklıdırlar.
Ama neden saklayalım, biz 1920 ruhunun özlemini çe-
k
'
y O r U Z
(Cumhuriyet- 28 Ocak 1970)
26 Ağustos Gecesinde Saatlar
îki Otuzdan Beş Otuza Kadar
Saat: 2.30
Kocatepe yanık ve ihtiyar bir bayırdır,
ne ağaç, ne kuş sesi,
ne toprak kokusu vardır.
Gündüz güneşin,
gece yıldızlann altında kayalardır.
Ve şimdı gece olduğu içın
ve dünya karanhkta daha bizim,
daha yakın.
daha küçük kaldığı için
ve bu vakitlerde topraktan ve yürekten
evimize, aşkımıza ve kendimize dair
sesler geldiği için
kayaJıklarda şayak kalpakh nöbetçı
okşayarak gülümseyen bıyığını
seyrediyordu Kocatepe'den
dünyanın en yıldızlı karanhğını.
Düşman üç saatlik yerdedir
ve Hıdırlık-tepesi olmasa
Afyonkarahisar şehrinin ışıkJan gözûkecek.
Kuzeydoğuda Güzelim-dağlan
ve dağlarda tek tek
ateşler yanıyor.
Ovada Akarçay bir pınltı halinde
ve şayak kalpaklı nöbetçinin hayalinde
Şimdi yalnız sulann yaptığı bir yolculuk var:
Akarçay belki bir akar su.
belki bir ırmak.
belki küçücük bir nehirdir.
Akarçay Dereboğaa'nda değirmenleri çevirip
ve kılçıksız yılan balıklanyla
Yedişehitler kayasının gölgesine girip çıkar.
Ve kocaman çiçekleri eflatun
kırmızı
beyaz
ve saplan bir, bir buçuk adam boyundaki
haşhaşlann arasından akar
Ve Afyon önünde
Altıgözler köprüsünün altından
gündoğuya dönerek
ve Konya tren hattma rastlayıp yolda
Büyûkçobanlar köyünü solda
ve Kızılkilise'yi sağda bırakıp, gıder.
Düşündü birdenbire kayalardaki adam
kaynaklan ve yollan düşman elinde kalan bütün nehirleri.
Kim bilir onlar ne kadar büyük,
ne kadar uzundular?
Birçoğunun adım bilmıyordu.
yalnız, Yunan'dan önce ve Seferberlik'ten evvel
Selimşahlar çiftliğinde ırgatlık ederken Manisa'da
geçerdi Gediz'in sulannı başı dönerek.
Dağlarda tek
tek
ateşler yanıyordu.
Ve yıldızlar öyle ışıltıh, öyle ferahülar ki
şayak kalpaklı adam
nasıl ve ne zaman geleceğini bilmeden
güzel, rahat günlere inanıyordu
ve gülen bıyıklanyla duruyordu ki mavzerinin yanında,
birdenbire beş adım sağında onu gördü.
Paşalar onun arkasındaydılar.
O, saati sordu
Paşalar: "Üç", dediler.
Sanşın bir kurda benziyordu.
Ve mavi gözlen çakmak çakmaktı.
Yürüdü uçurumun başına kadar,
cğildi, durdu.
Bıraksalar Ince. uzun bacaklan üstünde yaylanarak
ve karanlıkta akan bir yıldız gibi kayarak
Kocatepe'den Afyon ovasına atbyacaktı.
NÂZIM HİKMET
Prof. Dr.TOKTAMlŞ ATEŞ
ötrendkrin 190-
rariar. "HocanT derler, "fes yeri-
ne şapka giyilmesi devrim midirT"
"Yazmn değistirilerek Arap alfa-
besi yerine Latin esasına dayanan
Tflrk atfabesinin alınması ncdcn
devrim sayisaı?"
Devrimi elde silah, devleti ele
geçırmek olarak tanımlarsak,
bunlann hiçbiri devrim değildir.
Hatta devrimi doğru ta-
nımJadığımız zaman biie, bunlan
devrim tanımı çerçevesine sok-
makta zorlanınz. Türa bu husus-
lan açıklayabilmek için öncelikle
devrimi doğru bir biçimde tanı-
mlamak, ardından da Tûrk Dev-
rimi'nın özellikleri üzerinde dur-
mak gerekir. Ancak ondan sonra
Türk Devrimi'nin ve Türkiye
Cumhuriyeti'nin yetmiş yılük
macerası anlaşdabiîir.
Devrim, bir toplumda eko-
nomik ve siyasal yararlanma ola-
naklannın, toplumun geniş. ke-
simleri yaranna hızla değişi-
midir. Siyasal alandaki degişim
derken kastettiğimiz, "siyasal
kabtımdakT artış. ekonomik
alandaki degişim derken kastetti-
ğimiz, "gdir paylaşonımn" geniş
kitleler yaranna değişımı ve top-
lumdaki "ekonomik fırsat eşitliği-
niıı" yaygınlaşmasıdır.
Toplumdaki hızlı degişim, eğer
geniş kitlelerin yaranna değil, za-
ranna olursa; buna "karşı dev-
rim", ya da "reaksiyooer devrim"
denr. örneğin bir rejira değfcjikli-
ği soaucımda özgürlökler kısıtla-
nabflir, siyasal katriım zom soku-
labtlir, ekonomik alanda getir
riagılımı bozıdabilir, gene ekono-
mik alanda fırsat eşittiğini orta-
dan kaldıncı önlemler alınabflir,
VS-, VS.
Her devrim flıtflalle, yari kanla
ofanaz. Şimdflerde "hidayete enli-
ği" için fDozoflaşan eski bir soku
yazar, bir zamanlar "Biftek ve
devrim kansız oimazn
diye aüp
tutardı ama, siz bakmayın.
Kansız devrimler de vaıdır.
Kanlı olan şey "ürtüaJdir'' ve bu
kavram genellıkle devrim kav-
ramıyla kanştınlır. thtilal, ya da
ayaklanma, bir grubun devleti ele
geçırmek için isyan etmesidir. Bu
grup askeri bir cunta olabılir, bir
kent halkı olabilir, bir sınıf olabi-
lir, etnik bir grup otobüir, bir böl-
ge halkı olabilir, dinsel bir grup
olabilir vs., vs.. Ama başanlı olan
her ihtilal güişimi devrime yol aç-
maz. Kimi zaman karşı devrim
ortaya çıkabilir, kimi zaman da
sadece bir "tıükümet darbesi" ger-
çekleşir.
Hükümet darbesi, toplumdaki
ekonomik ve siyasal yapıya hiç
dokunulmadan. yönetimin farkh
bir grubun eline gecmesidir. ör-
neğin bir cunta yönetimi, temel
ıHşlcilere dokunmadan iktidan
ele geçirirse, bır hükümet darbesi
sözkonusudur.
Devrimlerin ardında genellikle yeni oluşan, ya
da yeniden güçlenerek tarih sahnesine çıkan sınıflar
vardır. Yani devrimleri genellikle sınıflar yapar.
Yeni bir sınıf, yeni taleplerin ortaya çıkması de-
mektir. Yeni taleplerin ortaya çıkması ise eski düze-
nin bozulması ve yeniden bicimlenmesi demektir.
Eğer eski düzen bu yeni talepleri karşılayabilirse,
ya da karşılama esnekliğıni gösterebilirse; herhangi
bir patlama gerekmeksizin, yeni bir düzen oluşur.
Eğer bu oluşum kısa bir sürede gerçekleşirse, bir
devrim olmuş olur. Ama çoğu kez, eski düzen yeni
talepleri yarutlayamaz. O zaman ihtilaller, ayak-
lanmalar, zorlamalar başlar. Basunlması güç pat-
lamalar ortaya çıkar. Bu süreç, ihtilal sürecidir.
Türk pevrimi'ni bu tanımlamalar çerçevesinde
değerlendirmek mümkün degildir. Zaten Türkiye'-
de Bau'da örneklerini gördüğümüz türden bir sınıf
yapısı da olmamıştır. Ve bu nedenle Türk Devnmi
kendine özgü bir devrim türüdür ve kendi türiinün
ilk örneğidir.
Yetmişyıldadevrimler
Gerçekten Türk Devrimi denıldiği zaman an-
laşılması gereken şey: toplumdaki tüm ulusal güç-
lerin biraraya gelerek yaptıklan bir anti-emperya-
list savaş ve bu savaş kazanıldıktan sonra, yukan-
dan aşağı devrimlerle, modenı bir devletin oluş-
turulmasıdır.
Türk Devrimi"ndekı temej çelişki, 19. yüzyıl
sonrasında Bau'da yaygın bir biçimde gördüğü-
müz emek-sermaye çeİişkisı değil; ulusal güçler -
emperyalizm çelişkisidir. Ve bu niteliğiyle Türk
Devrimi modeü, Milli Demokratik Devrim mode-
linin de öncüsüdür.
Zaten Türk Devrimi"nin başka türlü olması da
mümkün değildi. Zira bıraz yukanda da vurgu-
lamış olduğumuz üzere: o günlerin Türk toplu-
munda, Batılıanlamıyla sınıflaroluşmamıştı. Aynı
olguya, özellikle 2. Dünya Savaşı'ndan sonra
bağımsızlık mücadelesi veren eski sömürgelerde
rastlanacaktır. Ve nasıl Che Guevara'nın resimlen
bir zamanlar bizim gençlerimian odalannı süsler-
se. Mustafa Kemal'in resimlen de. bu ülkelerin
gençlerinin odalannı süslerdi.
Çok anahatlanyla venneye çabalamanuza
karşın. oldukça uzun süren bu kuramsal açıkla-
malanmızdan sonra Türk Devrimini tanımlar-
sak: "Türk De>Tİmi, teokratik yapılı bir monarşi-
den, halk egemenliğine day anmaya çalışan laik bir
cumburiyete ve o monarşinin kullarından, laik
ciHnhuriyetin vatandaşlanna geciş"ur
tşte Türk Devrimi budur. "Kul"dan ">atan-
daş"a geçiştir. Alfabe, şapka. medeni kanun, di-
ğer yasalar. zaman ölçüleri, uzunluk ölçülerinin
değişimi vs., vs. hep bu devrimin unsurlandır.
Bunlar vatandaşın oluşma sürecinin parçalandır.
Vatandaş... Bir insanın ulaşmak isteyebileceği
en ileri noktadır. Tanımlarsak; "\'aşadığı toplum-
da yasalar önünde eşh, hak ve sorumluluklan gene
nesnel yasalarla ve eşitlik içinde belirlenen özgür
insan"dır, vatandaş. Ve Türkiye Cumhuriy etı va-
tandaşını oluşturmuştur.
Bugün 70. yıldönümünü kutladığımız Türkiye
Cumhuriyeti'nin 29 Ekim 1923'teilanından son- •
ra girişilen tüm çabalar (ki, bun-
lara devrimler diyoruz), bu "va-
tandaş"ı oluşturmak içindir.
Hilafetin kaldınlması, Din
îşleri Bakanlığı'mn ve Vakıflar
Bakanhğı'nın kapatılması, Eği-
timin Birhği Yasası, Belü Un-
vanlann Kullanılmasının Ya-
sakJanması Hakkmdaki Yasa,
Medeni Kanun, metrik ölçü bi-
rimlerinin alınması. Hafta sonu
tatilinin pazar günü olarak dü-
zenlenmesini sağlayan yasa, tak-
vimin değişimi. Türk Dil Kuru-
mu'nun kurulması, Türk Tarih
Kurumu'nun kurulması vs, vs.
hep bu, "vatandaş oluşturma" ça-
balanrun parçalandır.
Mustafa Kemal'in kaleme al-
dığı ve Afet Inan adıyla yayım-
lattığı "Vatandaşbk Bilgisi'* ki-
tabına bugün bir göz atarsak;
adeta çırpınırcasına bir çabayla,
bu bilincin verilmeye çaüşıldığını
görürüz. Ama yüzyülarca "kul"
zihriiyeti içinde yaşayan insan-
lann bambaşka bir bilince dö-
nüştürülmesi kolay olmamışür.
1924 Anayasası "ulus egemen-
_" " tartışümaz bir belgesidir.
Fakat gerek Atatürk'ün yaşadığı
dönemde ve gerekse ölümünden
sonra 1946'ya dek, uygu-
landığım söylemek pek mümkün
degildir. Gerçekten, iki kez çok
partili yaşam deneyimi yapılmış
ve ne Terakkiperver Cumhuriyet
Fırkası, ne de Serbest Fırka de-
neyimlerinde başan sağlamak
mümkün olmuştur.
1924 Anayasası çağına göre
ileri bir anayasaydı ama. çoğun-
luk iradesi karşısında azınlık
haklanna güvence getircmemiş-
ti. Zaten DP iktidannın bu ana-
yasaya dayanarak coğunluk ira-
desini "coğunluk tahakkümû"ne
çevirmesi, 27 mayıs devrimini
hazırlayan temel etkenlerin başı-
nda geleceıctır.
Atatürk'ün ölümünden sonra
Türkiye'de oldukça baskıcı bir
"MiIB ŞeP dönemi yaşandı. An-
cak o günlerin Avrupası'na
baktığımız zaman, genellikle
otoriter rejimlerin egemen ol-
duklannı görüyoruz. Ve zaten
Atatürk zamanında oluştunıla-
mayan özgürlükçü demokrasi-
nin, 2. Dünya Savaşı koşullan
altında kuruknasıru beklemek de
mümkün değildi.
Savaş sonrasında ufak-tefek
sancılarla da olsa, çok partili ya-
şama geçildi. Türk Devrimi top-
lumun en ufak hücrelerine kadar
nüfuz etmişti ama, bu dönemde
belirli çevrelere şirin görünmek
arzusuyla, devrimden odün veril-
meye başlandı.
Demokrat Parti kuşkusuz
Atatürkçü bir parti idi. Başta Ce-
lal Bayar olmak üzere, kuru-
culannın Atatûrk'e olan bağlı-
lıklanndan ve Türk Devrimi'ne
sahip çıkma duygulanndan kuş-
ku duymak mümkün değildi.
Ama daha önceki çok partiü ya-
şam dencyimlennde görüJen şey burada da ortaya
çıktı ve devrim karşıtı kimi güçler. Demokrat Par-
ti'yi çevrelediler. Garip bir "intikam duygusu"
içindeki DP de bir anlamda bunlan kucakiadı.
1961 Anayasası Türk demokrasisi için büyük
bir asamadır. özgüriüklerin önündeki tüm engel-
ler kaldınlmış ve demokrasiye büyük bir ivme ka-
zandınlmıştır. Ancak "sosyal gefişme ekooomik
gelişrnenin önüne geçinee", bu dengesizhk 12 Mart
hükümet darbesini getirdi. özgürlükler budandı.
1970-1980 arası, bir yandan hızlı bir dönüşüm, bir
yandan da bir sorunlar yumağıdır. Petrol şoku,
Kıbns çıkarması. ambargo, terör vb. olaylar Tür-
kiye'yi hızla 12 Eylül'e getirdi. 12 Eylül'de çok
yanlış politikalar izlendi. Toplumdaki çaüşmalan
engellemek umuduyla dine ve tarikatlara inanı-
lmaz ödünler verildı. Hem de Atatürkçülük adı-
na. Ve bunlann sonunda, hem Atarürkçülük
ucuzlar ve anlam değiştirirken, hem de içinden
çıkılması zor sorunlann tohumlan atılmış oldu.
Bugün, o günlerde ekilenleri biçiyoruz.
Mustafa Kemal'inegemenlikanlayışıvedemokrasi
Dr. ALEV COŞKUN
Egemenlik devlet kudretinin bir niteliğidir. fç
hukukta en üstün siyasal kudreti, uluslararası hu-
kukta ise, bağımsız bir gücü belirtir.
Ortaçağda devletin varlığı mutlak krallıkta gö-
rülmüştür. Devlet üe krallık aynı kişilikte birleş-
mişti. Egemenlik, tek, asli, bölünmez hukuki bir
kudret olan krala aitti.
Fransız thtilali ve özellikle J.J. Rousseau'nun et-
kisiyle, bu mutlak egemenlik görüşü yerini 'milli
egemenlik' görüşüne bırakmıştır. Fransız fhtilali
ile egemenüğin kaynağı gökten yere indirilmiştir;
ilahi olmaktan çıkanlmış. insana ve akla ait bir
kavrama dönüşmüştür. Mutlak iktidann, mutlak
siyasal gücün kraldan millete intikaliyle 'milli ege-
menlik' teorisi ortaya çıkmıştır.
Eski Türklerde egemenliğin kökeni tanndan
gelmektedir. Hunlar, kendi imparatoruna
'tannnın oğlu' derlerdi. Kutsal egemenlik hakkına
sahip olup, mutlak ve sınırsız yetkilerle donatılmı-
şlardı.
Osmanlılar egemenliğin bir soyda, hükümdar
aılesinın bir uzvunda toplanmasını, tannnın emri
ile gerçekleştirildiği ınananda idiler. Bu durum.
haüfeliğin kabulü ile değişmiştir. Eskiden han, ha-
kan, hünkar, sultan, padişah gibi anılan Osmanh-
lar, Hilafetin elde edilmesiyle, Yavuz Suttan Seöm'-
den itibaren (1517) Peygamber'in yer yüzündeki
vekili, tüm Müslümanlann ruhani reisi olan bir ki-
şiliğe dönüşmüştür.
Gerek kişiliği, gerek taç ve tahü, her türlü teca-
vüzden uzak tutulan padişah, yetkilerinin gerçek
sahibi ve onlann esas kaynağı olarak karşılanan
Allah'a karşı sorumlu bulunmaktaydı.
Devlet, teokratik bir nitelik taşımaktadır.
Mustafa Kemal ve MUB Egemenlik
Mustafa Kemal'ın çağın gidışini ve Fransız Ihti-
lali'nin getirdiği gelişmeleri çok iyi özümlediğini
anlıyoruz.
Egemenliğin padişaha değil, kayıtsız şartsız ve
doğrudan doğruya Türk milletine ait olduğu fıkn-
ni Uk ortaya atan ve gerçekleştiren Atatürk olmuş-
tur.
Mustafa Kemal, bu konu ile ilgili ilk açık-
lamasını, Samsun'dan, sadrazama gönderdiği 22
Mayıs 1919 tanhlı raporda belirtmiştir:
"MiDet, milli hakûniyet esasını ve Türk milliyet-
çfliğiııi kabul ermiştir. Bunun için çalışacakhr."
Böylece ilk kez. milli egemenlik teorisi, resmi bir
belgede dile getirilmekte, milli egemenlik millet
için bir hedef olarak gösterilmektedir. Mustafa
Kemal, bu raporu ile aslında , saltanata karşı gel-
mektedir.
21-22 Hazıran 1919'-
da ünlü Amasya Ta-
mimi'nde 'Miltetin is-
tiklalini yine milletin
azim ve karan kurtara-
caktır" diyordu. Bu ta-
mim. tstanbul hükü-
metine ve padişaha bir
başkaldındır. Milli
egemenlik ilkesınin ilk
kez ortaya atıldığının
vesikasıdır.
'Milli egemenlik il-
kesi, Erzurum ve Sıvas
kongrelerinin karar-
lannda etkili oldu. Bu
iki kongre "EgemenK-
ğjn kayıtsız şartsız mil-
lete ait" olduğu ku-
ralının temel taşlannı
oluşturmuştur.
Erzurum Kongresi'-
nde. Mısak-ı Mılli'nin
(milli hudutlar) ilk to-
humlan atılmıştır.
tşte Erzurum Kong-
resı'nde kabul edilen
önemb ılkeler:
• Milli hudutlar iceri-
sinde vatan bir bütün-
dür. Onun kısımları bir-
birinden aynlamaz.
•Milli bir hükümet kunılacaktır.
• Kuvayi Milliy e'vi amil ve milli iradeyi (egemenliği)
hakim kılmak esastır.
Sıvas Kongresı tüm bu kavramlan onaylayan
çok önemli bir kongredir. Artık seçilmiş bir temsil
heveti de vardır.
îngjliz Amirah Roberck'in Sıvas Kongresı'nden
hemen sonra Londra'da Başbakan Lord Gurzon'a
gönde rdiği rapor "millı egemenlik' kavramı açısı-
ndan çok ilgınçtır.
Amiral Roberck raporunda, Anadolu'da geliş-
meye başlayan milli harekeun, millete dayanmış ol-
masını, mıllı egemenliğine ve ileride bağımsız bir
Cumhuriyefe yönelmiş olduğunu açıklamıştır.
Şöyle diyor, Ingiliz Amiral:
"Alınan bütün haberlere göre, milli hareket,
Anadolu'da müstakil bir cumhuriyete
doğru gelişmektedir... (İstanbul'daki)
hükümetin emri artık \apılmaıtıaktadır."
23 Ekim 1920de Ankara'da Buyük Millet Mecli-
si açıldı. Meclis yasama ve yürütme yetkılerinı ken-
disınde topladı. Böylece adı açıklanmayan fakat
"biçimi bakjmından ulusal egemenüğe dayanan
Cumhuriyet niteliği taşı-
yan yeni bir devlet kurul-
muş ohıyordu".
Atatürk bu durumu
Nutuk'da da belirtmiş-
tir
"Efendiler, bu esaslara
dayalı olan bir hüküme-
tin anlamı açıktır. Böyle
bir hükümet, milli ege-
menlik esasana dayalı
halk hükümetidir, Cum-
huriyet'tir."
Ulusal Kurtuluş Sa-
vaşı zaferle sona ennce,
Atatürk artık Cumhuri-
yet'i ilan edebilirdi. 29
Ekim 1923'te, akşam
saat 18.45'te Büyük Mil-
let Meclisi orurumu
açıldı. Anayasa değişık-
liğine dair Ânayasa Ko-
misyonu Başkanı Yunus
Nadi Bey açıklamalarda
bulundu. Sonunda Mec-
lis "Türkiye devietinin
hfikümet şeklinin Cum-
huriyet" olmasına karar
verdi. Saltanat ve halife-
lik kaldınlmıştı.
Cumhuriyetin kurul-
masına kadar gecen süre
içindeki aşamalan Ata-
türk bir konuşmasında şöyle özetler
"Devlet idaresini, Cumhuriyetten bahsetmeksi-
zin, milli egemenlik esasları içerisinde, her an Cum-
huriyete doğru yürüyen şekilde temerküz ettirmeğe
çaüşıvorduk" demiştir.
Eşi olmayan devrim
600 yıllık Saltanatın ve haüfeliğin kaldınlması,
Türk tarihinde eşi olmayan en derin, en anlamlı
devrimi ortaya koyuyordu. Böylece ımparatorluk
dönemi kapanıyor. Türk milletinin tarihi başlıyor-
du.
Bugünlerde Atatürk'ün bu devrimleri yapar-
ken. neden çoğulcu demokrasinin gereklerini yeri-
ne getirmediği soruluyor. Atatürk çağdaşlaşma
akımıru başlatmıştı ama, bunlan tek partiye daya-
narak "diktatörce" yapmıştı. 1923 yılında tek par-
tili demokrasiyi başlatmadığı için Atatürk zor-
baymış.. faşist yöntemler u> gulayan bir zahmmiş.
Bugünlerde baa kalemler bu fikırlen ılenye sü-
rer oldular.
Hem de solcu olduklanna bakmadan. şeriatçı-
larla aym çizgiye düşerek bu olumsuzluğu sürdü-
rüyorlar.
1923'lerin şartlannı hiç düşünmeden, ya da o
günleri hiç irdelemeden sırf Atatûrk'e çatabilmek
için bu yargıda bulunuyorlar.
tlhan Selçuk bu gibi moda dönekler için onlan-
da kırmadan şöyle yazdı.
"Eski camlar bardak oidu, eski Marksist-Leni-
nist -haydi dönek detneyelim- ruhsal yıkunuı en-
kazında başka kuram ohıştunnaya çabahyor, ama
bu kez devrim değil, demokrasi bahanesiyİe..."
Bu gibilere en güzel cevabı günümüzün çok
ünlü ve en yetkili siyaset bilimcisi, Maurice Du-
vergerveriyor.
Dilimize Prof.Ergun Özbudun gibi bir siyaset
bilimcisi tarafından kazandmlan "Siyasi Parti-
ler" adb yapıtında Duverger Tek Parti ve Demok-
rasi bölümünde bu konulan irdeliyor.
TekparticUik demokrasiyi tıkamadı
Duverger: Tek partilenn genellikle totaliter
partiler olduğunu, gerek felsefeleri gerek yapılan
bakımından bu yargımn her ülke için geçerli ol-
madığını söylüyor.
Duverger'e göre "Bunun en iyi ömeğini 1923-
1946'y a kadar Türkiye'de tek parti olarak faaliyet
göstermiş bulunan CHP sağlar."
Mustafa Kemal'in devnmının özünün ve öde-
vinin. "Orta Doğu uluslannm modemkşmeterini
önleyen basbca engele, yani şeriatçdığa karşı möca-
dele ederek Türkiye'yi batıülaştuınak olduğunu"
belirtiyor.
Duverger'e göre Atatürk'ün yarattığı Anayasa-
da "Egemenlik kayıtsız şartsız utusundur" ilkesiyle
faşist rejimlerde her gün rastlanan otorite söyle-
minın yenni, Kemalist Türkiye'de demokrasi söy-
lcmı almıştır. Bu da tam olarak siyasal demokrasi-
nin ilkelerini içerrnektedir.
Atatürk'ün liderliğindeki tek particilik, tekelci-
liğe dayanarak liberal demokrasiyi tıkamamıştır.
Hatta Mustafa Kemal sahip olduğu güçten ra-
hatsızlık duymuştur. Çeşitli firsatlarla bu tekele
son vermeğe çalışmıştır.
Duverger'e göre "bu olgu tek başma bile derin
bir anlam taşımaktadır". Hıtlcr Almanyasında ya
da Mussolini İtalyası'nda böyle bir şey düşünüle-
mezdi.
1924'de Terakki Perver Partisi'nin kuruluşu,
1930'da Fethi Okyar'm Serbest Fu-kası kurulmaa
kayda değer gelişmeler olarak vurgulanmaktadır.
Ilhan Selçuk'un yineleyerek yazdığı gibi aydı-
nlanma felsefesini yok sayarak insanlık tarihi an-
laşılamaz. Türkiye'nin geçirdiği evrelerde anlaşı-
lamaz. Atatürk'ün aydınlık devrimi özümsen-
mezse ne sosyalist olunabilir ne de demokrat...