Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Cumhuriyet 29 Ekim 1993 ÖZELEK1 70.YIL
Türk dış politikası üzerine bir analiz
İSMAİL SOYSAL
Em. Büyûkelçi
Cumhuriyet'in kuruluşun-
dan günûmüze dek dış pob-
tikamız üzerinde dünyanın de-
ğişken güç dengelerini göz
önünde tutarak şöyle bir analiz
yapılabilir:
•;=•• Türkiye. Kurtuluş Sa-
| r "t vaşı sona erdiğinden
S / ben hiçbir sa>aşa sürfik-
:- lenroemişrir. Böyle bir
durum Osma'nb devletinin 600
yıllık yaşammda görülmüş bir
şey değildir. Banş ve istikrar
bakımından övünülecek bu ol-
gunun kaynağını Türkiye Cum-
huriyeti'nin milli sınırlar içinde
kurulmuş bulunmasında ve ku-
rucu Atatürk
1
ün yeni kuşaklara
bıraktığ) dinamik, ama banşçı
poliükaya bağlı kahnmasmda
aramak doğru olur.
Gerçi Tûrkıye 195O'de BM
bayrağı altında Kore Savaşı'na
katılrruş, 1974"te Kjbns'ta as-
kersel müdahalede bulunmuş
ve son 5-6 yıldır da terörist Kürt
PKK eylemlenne karşı smır
dışına uzanan "acak Ldeme~
(hot pursuit) harekâtlan
yaprruştır. Ancak bunlann hiç-
biri gerçek savaş sayılamaz.
Çünkü birincisi uluslararası
toplu güvenliğin bir gereği ola-
rak BM karan uyannca, ikinci-
si ENOSlS'i gerçekleştirmek ve
Türkleri azınljk durumuna geti-
rip ezmek üzere gjnşilen bir dar-
beye karşı Garanli Antlaşması'-
nın verdiği yetkiye dayanılarak,
sonuncusu da önceleri Irak hü-
kümeiinin izniyle. 1991'den
sonra ise Kuzey Irak'ta otorite
boşluğu ortaya çıktığı zaman
yapılrruştır.
2
Türkiye karşılaştığı
uluslararası uyuşmazu-
klan banşçı yollardan
çözmesini bilmiş ve ahde
vefa geleneğini sürdürmuştür.
Ortaya çıkan ilk ülkesel uyuş-
mazlık 1924-1926'da Musul so-
runu olmuştur. Mondros Mü-
tarekesi'nden beri tngilizlerin
işgalinde bulunan Irak'ın bu ke-
simini geri alabilmek ıçin önce
ikili, sonra Milletler Cemiyeti
çerçevesinde görüşmeler yolu
sonuç vermeyince, Misak-ı Mil-
b sırurlan içindeki bu bölgeyi
geri alabilmek için Türkjye"nin
Ingiltere ile savaşa girişmesi ge-
rekiyordu kı o zamanki zor ko-
şullarda Atatürk daha ileri git-
mek istememiş, kimi ödünler
karşıhğında Musul'u bırakmayı
yeğlemiştir. Bu banşçı çözüm.
Türkiye'nin ıleride bölgede
karşılâşabileceği sorunlann or-
tadan kalkması bakımından.
kanınuzca yararb olmuşrur.
1936'da Boğazlar sorunu,
Boğazlar bölgesinin yeniden as-
kerleştirilmesi ve geçiş rejimi
denetiminin Türkiye'ye bırakı-
lması istemiyle ortaya atılmıştı.
Sorun Mpntrö Konferansı'nda,
o sırada İtalya"run Doğu Akde-
nız'deki tehditlerinin yarattığı
bir konjonktürde. hem îngiltere
ve Fransa'nın hem de Sovyetler
Bırlığj'nın Türkıye'yi destekle-
meleri üzerine banşçı yoldan
çözümlenmıştir
1936-1939 yıllannda Hatay
sorunu da Avrupa'da Hhkr'in
yarattığı gerginlik içinde Fran-
sa'nın Ankara karşısında fazla
ileri gıdemeyeceğini anlaması
üzerine gene banşçı yoldan çö-
züme ka\-uşturulmuş, Hatay
Türkıye'ye bağlanmıştır.
1959-1960 döneminde Zürih
ve Londra antlaşmalanyla
Kıbns sorunu Türkiye'nin ve
Kıbns Türklerirun meşru hak-
lannı koruyacak biçimde
banşçı bir çözüme kavuşturul-
muştur. Ama birkaç yıl sonra
Rumlann Türklere saldınlan
üzerine kurulan düzen bozul-
muştur. Atina 1974'te ENOSİS
amaçlı bir darbeyi tezgahlayı-
nca Türkiye haklı bir askersel
müdahalede bulunmuştur.
Türkiye jeo-politik
5 konumu gereği ulusla-
rarası ılişkilerdeki deği-
şikliklere çok du-
yarlıdır. O nedenle stratejik
alanda her zaman dengeleri gö-
zeten bir politıka ızlemiştir.
Ashnda Türk diplomasisinde
kuvvetler dengesi içinde yer
alma politikasımn geçmişi 3.
Selim donemine kadar uzanır.
Cumhuriyet dönemine bak-
tığımızda. Ankara 1930'larda
Batı ile ilişkilerini geliştirinceye
dek Sovyetler Birliği'ne dayan-
mak. güvenceyi orada aramak
zorunda kalniıştır. Ama 1935
yıknda. özellikle Akdeniz'de
Italya'ya karşı İngiltere ile siva-
sal işbirliğj içine gırmekle, yeni
bir denge kurmuştur. O zaman-
dan sonra Ankara. Sovyetler ve
İngiltere arasında eşit uzaklıkta
bir politıka ızlemiş, bu arada
Almanya'nın Avnıpa'da ortaya
koyduğu tehlike artınca ingilte-
re %e Fransa ile 1939'da üçliii it-
tıfakı yapmıştır. 1941'de Al-
rnanva ile bir saldırmazhk paktı
imzafamakla savaşın dışında kala-
bılmek başansını göstermıştır. Bu
başanda tsmet tnönû başrolü oy-
namıştır.
Savaştan sonra Türkiye. Sovyet
tehdıtleri karşısında ABD'nra des-
teğra sağlamışur. 1952"de NATO'-
>a gırdıkten sonra da ABD ile ışbir-
İığı ıcınde, bolgesınde bir güven ve
ıstikrar unsuru olarak kalmıştır.
Dengeleri gözetme polıtıkasında
şunu da hemen belirtehm kı ulusla-
rarası ilışkılerde, genellikle cepheler
arasında gergjnlik dönemlerinde
Türkıve'nın onemı artmakta, yu-
muşama dönemlennde ise azal-
maktadır
, Türkiye'nin önemlı jeo-
A stratejik konumu ona, bü-
**t yük devletlerle ılişkilenn-
* de. bir yandan ya-
Bugûn Sonuli'de Birkşmiş Milletler Komutanhğını yapan Türk askeri yurtdışına ilk kez 1950lerde çıkti ve Kore'ye gitti.
rar sağlarken. öte yandan so-
rumluluklar, tehlikeler getir-
mektedır. Komünizmın çökme-
siyle ortaya çıkan tablo bu
gerçeği gözler önüne daha çok
yaklaştırmıştır. Sanıldığı gıbi
Rus tehlikesinin azalması Tür-
kiye'yi daha az aranılır bir dev-
let durumuna getirmiş değil.
tersi olmuştur. Önce 1990-1991
Körfez Savaşı, arkasından Yu-
goslavya iç savaşı ve Kafkas-
lardakı çaüşrnaİar. özellikle
Batılılann gözünde Türkiye'yi
bölgede istikrann korunması,
aynca demokrasi ve pazar eko-
nomisi ile komşulanna örnek
olabilecek bir devlet konumuna
getirmişür. Ama aynı olaylar
Türkıye'nin önüne birçok zor ve
külfetli sorunlar koymuştur.
çağdaş uygarlığın değerlerine
saygıh olmak da böyledır.
Herhalde Türkiye jeopolitik
konumu gereği küçük bir devlet
olarak kalamaz. Bugün eriştiğı
gibi büyük olmasa da orta çaplı,
bölgesel nıteliğe sahip bir devlet
olmalıdır ki, hem kendı varlı-
ğını korusun hem de bölge
banşının istikrannda söz sahibı
olsun.
_. Türkiye'nin 1930'lann
y C ortalanndan bugüne
\J değin güttüğü Batı
yanhsı politıkanın ge-
rekçelerini düşündüğümüz za-
man. akla önce bir gmence
arayışının gelmesi normaldir.
1921-1935 döneminde Sovyet
destek ve yardımından sonra 57
senedır Türkıve'nin Batfdan.
olarak Türkiye, kalkınmanın
yolunun sermaye ve teknoloji-
den geçtiğinin bılinci içinde.
Atatürk döneminde önce Rus-
lann Anadolu'da kimi fabrika-
lar kurması. daha sonra da tngi-
lizlerin kurduğu Karabük de-
mir çelik sanayii ve Almanya'-
nın kredıleri gibı ister isteme7
sınırb kalan birkaç ekonomik
destekten sonra 1950'lerden
başlayarak Batı'nın ekonomik
ve teknik yardımlanndan geniş
ölçüde yararlanmıştır. Kuşku-
suz bunlann her zaman siyasal
faturalan olmuştur. Bir iki ör-
nek vermek gerekirse Türkiye.
1947'de Filistin'in. BM'nin
Araplarla Israil arasında bölün-
Hatay'm Türkiye Cumhuriyetine katılmasına ilişkin tarihi anlaşmanın imza töreni...
Herhalde Türkiye güçlü ol-
mak zorundadır. Bu gerçeği
Batılı dostlanrruza iyi anlatabil-
meliyız. Batıda "çok da güçle-
nirse Osmank gibi gene istilacı
olw" imajını silmeyiz. "MisakH
Milli" ilkesini koruyup
sınırlanmız içinde güçlenmeli-
yiz.
Türkiye gibi nazik bir konu-
ma sahip devletin, bırbirleriyle
rekabet içindeki "büyükler"in
birdenbire kendisinin sırtından
bir anlaşmaya varmalanndan
kaygılanması doğaldır. Bu gibi
durumlar karşısında Türk hü-
kümetlerince dış politikada ola-
bildiğince çeşitlendınne yoluna
gidilmesi, yani başkaca devlet-
ler de ilişkilerin gehştirilmesi ge-
rekmektedir. Nitekim 1964'te
Johnson mektubundan sonra
Türkiye bir yandan Moskova
ile ilişkilerini düzeltmeye. öte
yandan da Kıbns sorununda
hiç değilse BM'de destek aravişı
içinde, Arap ülkeleriyle daha
yakın ilişkiler kurmaya
çahşmıştır. Bugünkü Türk hü-
kümeti, 1992'de ABD'nin Ku-
zey Irak'ta, ileride Kürt devietı-
ne dönüşebılecek bir siyasal olu-
şumu desteklemesi olasıbğı üze-
rine. kasım ayında Ankara'da
îran ve Suriye ile birlikte, böyle
bir değişimin kabul edilmeyece-
ğini açıklayan yerinde bir tutum
içine girmekten çekinmemişür.
Bu tutumun ABD'de tedırgin-
lik yaratması doğaldı.
Türkiye her zaman
5 banşçı bir poiirJka güt-
müştür. Hiçbir ülkenin
toprağında gözü ol-
mamıştır. Ancak Atatürk'ün
"yurtta sulh. cihanda sulh" pa-
rolası, her ne pahasına olursa
olsun banş isteği anlamına gel-
mez. Türkiye'nin olası bir
saldınyı caydırmak ve banşı
korumak için güçlü bir ordu bu-
lundunnaya ve zamanında itti-
faklar yapmaya çalışması do-
ğaldır. Onemli bir nokta da şu-
dur ki Türkiye gibi nazık ve teh-
likeli bir bölgede yaşayan devle-
tin hem düşmanlannı caydıra-
bılmek, hem de dostlannı yanı-
nda tutabilmek için kimi "strate-
jik" kozlan olmahdır. Boğazlar
bunlann başında gelir. Batı-
Doğu arasındaki yollar. ortak
hava üsleri, hatta "çekiç gûç"
gibi düzenlemeler, Türkiye'den
kaynaklanan sınır aşan akarsu-
lar böyledır. Bağlı olduğumuz
>.*? • """TV
Viakarios, Ingiliz uçağı ile Ada'dan ayrıldı
k t £ 3 - » c » C « C ı
ıgiltere. Yunanistan dan
jarbecileri çekmesini istedi
~jznur~*\ EceTiı: Grubyelıov progıojımu7
r^^rZr^^.»^ "r; - ^ ; -^' ~.-^; <w
_;
KIBIİİSTV
\E(,\\ i:\IF
İDAKE
SAMLMVLH
ılsıs
<wtr»<ts<ı/
> - HıMt
. . UU,r .
İKnbcnin E»T«tlm
Türkiye, Kıbns Türkleri'nin can güvenliği için bir harekata
hazırlanıvor ve 20 Tcmmuz 1974'de Adaya çıkıyordu.
özellikle ABD'den güvence ve
yardım sağladığı bir gerçektir.
Türkıye'nin bu gerçeğe ek ola-
rak Batı ile yakjn ılişkiler ara-
masının ıki nedeni daha vardır:
Binnasi, hareket noktasmı
1839 Tanzimat'a dek götürebi-
leceğimız Batı uygarlığına ayak
uydurma sürecıdir kı Atatürk'-
ten ben Baü'nın hukuk sistemı-
ni, devlet biçimini. değerler sis-
temini ve özellikle laik düzenini
paylaşmak. 2. Dünya Savaşı
sonrasında da bu yolun son aşa-
masında demokrasi ve insan
haklannı benimseyerek Batı ile
bütünleşmek olmuştur.
İkincisi, geri kalmış bir ülke
mesi karanna Araplar gibi
olumsuz oy vermiş iken ABD
ile ilişkilen gelişince. ona ayak
uydurmak ıçın 1950'de İsrail'i
tanımak zorunda kalmıştır.
Bunun gibı Türkiye'de ka-
muoyu 1954-1960 Ceza>ir Kur-
tuluş Savaşı'nı alkışlarken, hü-
kümet BM'de alınan kararlarda
daha çok Fransa lehine oy kul-
lanmıştır.
Çünkü Fransa bir NATO
müttefiki olmanm ötesinde. o
sırada OECD devletlerinin
"Türkiye'ye yardım konsorsiyu-
mu" çerçevesinde önemlı eko-
nomik yardımlar yapıyordu.
7
Türkiye, dünya banşı ve
güvenliğinin korunması
konusunda 1923-1939
döneminde Milletler
Cemiyeti Konseyfnin 1945'ten
sonra da Birkşmiş Milletler
Güvenhk Konseyı'nın kararla-
nnı genel olarak yenne getır-
miştir: 1935'te İtalya'nın Habe-
şıstan'a saldınsı üzenne ekono-
mik yaptınm kararlannı uygu-
lamış: 195O'de Kore Savaşı'na
bir tugayla katılmış, 1991 Ağus-
tosu'nda Irak'ın Kuveyt'e
saldınsı üzerine ambargo ka-
rarlanna tam olarak uvmuş,
1991-1992 yıllannda Sırbıstan'-
ın Slovenva. Hırvatıstan \e
Bosna-Hersek'e saldınlan üze-
rine uygulanan ambargo \e bu-
nun askersel denetimi konusun-
da kararlılık göstermiş. son ola-
rak da 1992 aralığında kaos ve
açlık içine düşen Somali'de
halkın korunması ile ilgili BM
kararlan uyannca oraya asker
göndermiştir.
Türkiye 1974'te Kıbns'a
yapüğı müdahale üzerine BM
Güvenlik Konseyi'nin aldığı
karara karşın kuvvetlenni ada-
dan çekmemiştir. Hükümet bu
tutumunu güvenli bir banş sağ-
lanmadan adadaki kuvvetlen-
nin çekılmesinin vahim sonuç-
lar doğurabileceği gerekçesine
dayandırmıştır. Bu, haklı bir tu-
tumdur.
İdeoloji, din ve siyasal
re|mlerin Türk dış poli-
tikasına etkileri konu-
sunda şunlar belirtılebi-
lir:
Türkiye'de aşın sol ve aşın
sağ, panturanist ya da faşizm
yanhlan iktidan hiçbir zaman
ele geçırememiştir.
Türkiye 1946 seçimlerivle
çok partili bir rejıme kavuşmuş-
tur. Zaten 1924 yıundan beri
sahip olduğu laik kültürü geliş-
tirince. özgür düşünce tabanı az
çok oluşmuştu. Ama gene de
gerçek bir demokrasi düzeni
için çok paftıh bir düzen yeterli
değıldı. Aynca hukukun üstün-
lüğü, yargımn bağımsızlığı.
basın özgürlüğü ve insan hak-
lan gibi alanlarda hamleler ya-
parak demokrasi sürecinın hı-
zlandınlması gerekiyordu. Bu
süreç yavaş yavaş ilerleyecekti.
Gerçi Türkiye'nin Â\Tupa
Konseyi'ne hatta NATO'ya gır-
mesi çok zor olmamıştı. Çünkü
ülkenin stratejik önemi bunu
kolaylaştırmıştı. Ama Avrupa
ile AT çerçevesinde bütünleş-
mek için demokrasi kültürünun
ve kurumlannın yeterli bir dü-
zeye çıkması gereği, Batı çe\re-
lerinde kimi kez kültür ve dıni
farklı bir ülkenin ATye gir-
mesinın önlenmesinin bahanesi
olarak ileri sürülüyordu.
Herhalde Türkiye AT ile bü-
tünleşme amaanı dış politi-
kasımn önemli bir hedefî
saydığı için demokrasi ve insan
haklan sürecıni hızlandırmak
zorunda kalıyordu. Başka de-
yişle Batılılann ıstekleri onun iç
politikasını da etkihyor.
Türkiye'nin 1969'da tslam
Konferansı Örgütü'ne onun ya-
sasını imzalamaksızın ve alına-
cak kararlan kendi anayasası
(laıklik) ve dış politikasına
(NATO, İsrail ile ilışkıleri) uy-
duğu ölçüde kabul edebileceğinı
açıklayarak da olsa katılması
Baııda önceleri bir duraksama
uyandırmıştı. Buna karşılık
1992'de Sırplann Müslüman
Boşnaklara uyguladığı
so>kınm ve bu olgu karşısında
Batı'nın umursamazlığı ve aynı
yıl Almanya'da Yeni Nazilenn
Türklere karşı vahşi saldınlan
din farkı gözetme bakımından
kendilerinin nasıl çıfte standart
içinde olduklannı göstermiştı.
Bu arada 1992-1993 Bosna-
Hersek iç savaşında Sırplann
Müslümanlara karşı insanlık
dışı saldınlan Türk kamuovu-
nu ve dolayısıyla Türk dış po-
litikasıru etkılemeye başlamıştı.
Çünkü Türkiye Osmanlı'nın
bıraktığı mirasın koruyucusu
olmaktan kaçınamazdı. Görü-
lüyor ki laik Türkiye, istesin ıs-
temesin, uluslararası ilişkilerde
Hıristivan dünyanın din farkı
gözetmesi karşısında buna tepki
göstermek zorunda idi. Bu tep-
kiyi Batının ürettiği "tnsan
Haklan" silahıyla göstermesi
anlamhydı.
9
Türkiye kendi sosyal
(laiklik) ya da siyasal
(demokrasi) düzenini
doğusundaki ülkelere
(İslam dünyası) benimsetmek
için hiçbir zaman resmi bir ha-
rekette bulunmamış. propa-
gandaya girişmemıştir. Başka
deyişle Türk hükümetleri ideo-
loji ve siyaset ihraç etmemiş.
kendini model göstermemıştir.
Hatta bu tutumunu Atatürk'-
ten beri, kimi komşulannın ko-
mümzm, köktendincilik ya da
terorizmi Türkiye'de yayma
kampanyalanna karşın
sürdürmüştür. Hatta 70 yıldır
hiçbir zaman bir komşusunun
içişlerine kanşmamış, onlara
karşı terorizmi ya da başkaca
yıkıcı bir eylemi desteklememiş
ve bir basın kampanyasına bile
önayak olmamıştır.
Türk dipkHnasisinin
7 / | niteliği dış poütikanın
j[ \J başansında kuşkusuz
önemlı bir unsurdur.
Diplomasimizde, belki milli
özelliğimizin de etkisiyle, genel-
likle "pragmatik" tutum ege-
men olmuştur. Dogmalann ya
da önyargılann etkisi çok azdir.
Buna karşılık zaman zaman bir
devletin hoşuna gıtmek için ace-
le ve aşın jestlere kapıldığımız
görülmektedir. Örneğin yeni bir
devletin tanınması ıçin önce
öbür ilgili devletlerin tutumunu
yoklamak gerekirken, acele
davranışlar olmuştur. (1961'-
den beri Mısır ile Birleşik Arap
Devletı içinde yer alan Suriye'-
nin, bu birlikten aynlma karan
üzerine. onu derhal tanı-
mamızın Mısır'ın sert tepkisini
çekmesı, Filistin devletini -ki
gerçek devlet olmak için henüz
ülke egemenliği yoktu- ilk tanı-
yan hükümet olmanm Araplan
bile şaşırtması, kimi toplantılar
ıçın padişahlık döneminden
kalma gerektiğinden fazla har-
camalar yapılması alışkanlığı
bizd çağdaşlık ve rasyonellikten
uzaklaştırmaktadır. Bununla
birlikte. son zamanlarda örne-
ğin Türkiye'nin bir süre bekle-
dikten sonra Yugoslavya'dan
kopan yeni devletleri aynı gün
(5 Şubat 1992'de) tanıması gibi
daha rasyonel tutumlara da
tanık olmaktayız.
Diplomaside her zaman güler
yüzlü olmak, alttan almak ge-
rekmez. Kimi kez muhatabımız
bir süper devletin temsilcisi de
olsa. eğer haklı olduğumuza
inaruyorsak, kararlılık içinde
kesin bir anlatımia. görüşümü-
zü ona iletmeliyiz. Eziklik için-
de. ipi kopanrsak zorluklar
çıkar, kaygısına kapılarak ve
elimizdeki kozlan unutarak
gevşek davTanmak bize çok şey
kaybettirir. Durmadan gızlıce
ya da açıkça Türkiye'ye kötülük
eden bir komşumuz ıçin "bunu
siz dosrumuzdan beklemezdik"
ya da "bu tututnunuz bizi üzdü"
gibi duygusal sözlen artık unut-
malıyız. Saygılı, ama vakarlı
olursak etkinhk kazanınz. Hat-
ta gereğinde biraz somurtmak
da kapıyı kapayıp gitmek de
dıplomasidir.
Dışışlennde 1955 >ihnda bir
"Enformasyon Dairesi" (sözcü-
lük) kurulması kuşkusuz basın
ile yararb bir bağlantı olmuştur.
Ancak bu dairenın başlattığı
aylık "bülten'' yayınlannın
sonradan durması yazarlar ve
araştırmacılar için düş kınklığı
yaratmıştır. Bugün uygar dün-
yada süreb bir yayın yapmayan
belki tek dışişleri bizimkidir.
Bunun gibi dışişleri arşivinin
hala düzenlenmemiş obnası.
araştırmaalan, hatta bizzat Ba-
kanlık servislerini geçmışteki
gerçeklerle bağ kurmak olana-
ğından yoksun bırakmaktadır.
Demokrasi hem Tür-
/ 1 kiye'yı Batı'ya daha
Jt JL
<
'°'
C
yaklaştırmış. hem
de Türk diplomasisi-
ne kamuoyunun katılımını güç-
lendırmiştir: 193O'lu yıllann or-
talanndan beri dış politikasını
Batılılarla uyum içinde yürüten
Türkıye'nin 1946 yılında de-
mokrasi sürecini başlatması
kuşkusuz onun Batı dünya-
sındaki saygınlığını arttırdığmı,
dolayısıyla ona stratejik nitelik-
te yeni bir avantaj sağladığını
unutmamak gerekir. Bu olgu-
nun Türkiye'yi zamanla AT'ye
entegre ettirecek önemb bir öğe
olduğu söylenebibr. Basın ve te-
levizyon artık dış politikayı
eleştirebilmekte, hatta sorunla-
ra çözüm yollan önermektedir.
Bunun en bebrgin göstergesi
Kıbns, Bosna ve Azerbaycan
sprunlannda ortaya çıkmıştır.
Öte yandan eskiden olduğu gibi
dış politika ile ilgili her şey sır
değildir. 1. Dünya Savaşı son-
rasında Başkan Wibon'un
"Open dipknnacy" isteği belki
de hiçbir zaman gercekteşmeye-
cektir, ama gizlibk çok azalmış.
ya da kısa ömürlü olmuştur.
Dış politikada arastı-
1 " ^ rmalann özendirilme-
_£ y\ si. büimsel seminerler
düzenlenmesi çok ya-
rarlı olmaktadır Bunun ıçin Batı-
da olduğu gibı btzde de araşürma
merkezlen kurulmaya başlanmıştır.
1965te Isunbulda İktısadı Kalkı-
nma Vakfı. 1978de Ankara'da Dış
Politıka Enstıtüsu. 1980"de Istan-
bul'da SİSAV \e 1984"te bugunkü
adıyla "Ortadoğu te Balkan Incele-
meİeri Vıkfi" kurulmuştur Bu ara-
da gene lslanbul'da kurulan TÜ-
SES, Mülkıyelıler Bırlıği. AYBAY
ve Tanh Vakıflan, çalışmalannda
dış politıkaya da yer vermektedır-
K.T Devlelın desıcUemesı gcrekır.
YUNUS NADI
Boğazlap ve Dünya Banşı
Montreux Konferansı, dün Boğazlara verilecek
yeni rejimi tayin eden mukavelenin tümünü görü-
şerek esas itibariyle işini bitirmiştir. Konferansa
katılan delegeler, bugün nisbeten az bir zamanda,
çok tartışmalı bir işi nihayet en iyi şekillerine bağ-
lamış olmak kanaatinden gelen bir kalb rahatıyla,
güzel bir tatil günü geçirecekler ve yarın akşam ye-
ni mukaveleyi şenlikle, şetaretle imza etmeğe hazı-
rlanacaklardır. Bu eser onların kendi eseridir, onu
severek ve sevinerek imza edeceklerdir. Bu yeni
rejimle devletler Boğazlarda sulhü bozabilecek bir
zayıflık sebebıni ortadan kaldırmış ve böylelikle
dünyanın bu tarafında belki bütün Avrupa'yı içine
alan hizmeti görmüş oluyorlar. Barışın zayıflıkla
değil, ancak kuvvetle tutulabileceği son zaman-
ların yeni yeni delilleriyle bir kere daha ve kesin
olarak sabit olmuş bulunuyor
Çanakkale'ye verilmesi hazirlanan yeni rejimde,
fazilet ve medeniyet vardır. Insanlığın kendisi üze-
rine en büyük idealini kurduğu Milletler Cemiyeti
bile kaba kuvvetlerin taşkınlıklarından adeta iflas
etti denilecek çok fena bir duruma düşmüş olduktan
sonra Boğazlara ait haklı isteğimiz üzerinde niha-
yet devletlerin müsbet bir ittifak vücude getirmiş ol-
maları kırılan umutları tamir eden bir hamle gibi te-
lakki olunabilir. Bu son milletlerarası belgesinde,
barışa hizmet fikrinin bir açık iyi niyeti vardır da
onun için. Boğazlar rejimi en doğru ve en haklı ola-
rak ancak böyle bir değişiklikle ıslah olunabilirdi.
Dediğimiz gibi artık yeterli bir açıklıkla bir kere
daha anlaşılmıştır ki banşı ayakta tutabilmek için
dahi hayale değil, hakikate, yani kuvvete dayan-
mak lazımdır.
özellikle içinde bulunduğumuz devirde herhangi
bir milletin emniyeti savaş ve barışın başlıca unsu-
rudur. Ve yalnız o millete ait savaş ve barışın değil,
milletlerarası savaş ve barışın. Çanakkale ve Kara-
deniz Boğazları herkesten ve herşeyden evvel Tür-
kiye'nin güvenliğiyle ilgili en hassas noktalarıdır.
Bu güvenliğin o çok hassas noktalarda az çok eksik
olması Türkiye'den başlayarak dünya barışını
karıştıracak bir zayıflık sebebi teşkil ederdi. Savaş
zayıf noktalara hücum heves ve ihtiraslarından do-
ğan bir hastalıktır. Dayanıklı vücutlara mikropların
hiçbir etki yapamadıkları fizyolojik bir hakikattir.
Çarpışmaya ve kavgaya imkan vermeyen kuvvetli
durumlar barışın direnme gücünü teşkil eder.
Yalnız biz değil, dünya rahat etmek için Boğazlar
tahkim edilmeliydi. Biz Türkler orada barışa bekçi-
lik edeceğiz.
Gerçekte meselenin yalnız Türkiye bakımından
bizim milli mefaatlerimize böyle uygun düşmekten
ibaret bir tek cephesi yoktur. Boğazlar Türkiye'yi
Avrupa'ya bağlayan ve devrimci Türkiye Cumhuri-
yetini Avrupalı milletler ailesi içine katan çok
önemli köprübaşlarıdır. Boğazları muhkem ve em-
niyetli bir vaziyete koymakla hem Türkiye Cumhuri-
yetinin insanlık tarihine ilave ettiği parlak varlığa
layık olduğu kıymet verilmiş, hem bu kadar canlı bir
barış eser ve unsuruna hürmet gösterilmiş olurdu.
Boğazlarla ilgili olan yalnız biz Türkler değiliz.
Şimdi mesele halledilmiş olduktan sonra daha açık
söylemekte beis görmeyiz ki, onlarda Türkiye'den
sonra Karadeniz'de kıyıları bulunan devletlerin de
kuvvetli •ilgfleri vardır. Türkiye'ye nisbetle ikinci de-
recede bi^e olsa Boğazlar onlar için de her halde ve
;her ihtimale karşı daima güvenlik içinde bulunmak
lazım gelen geçit noktalarıdır. Nihayet bu geçitler
dünya ticareti bakımından bütün dünya milletleri
hesabına daima emın durumda bulunmalıdır.
Bütün bu emniyetleri Boğazların hakimi olan Tür-
kiye Cumhuriyeti sağlayabilirdi. Fazla olarak kendi
hayati emniyetinden dolayı Türkiye Cumhuriyeti'-
nin buna başka türlüsü düşünülemiyecek bir mec-
buriyeti de vardı. Biz üstümüze düşen bu görevi ge-
rektiği gibi yerine getirebileceğimiz konusunda
komşu dostlarımızdan başlıyarak bütün dünyaya
inanç ve güven vermiş bulunuyoruz. Boğazlara ve-
rilmesi hazırlanan yeni rejim, Yakın Doğu'da ve
hatta bütün Doğu'da mevcut ve büyük banşçı kütle-
yi alabildiğine kuvvetlendirmiş bulunmaktadır.
Balkan Paktı'na henüz dahil olmamakla beraber
Bulgaristan bile Boğazlar meselesinde haklı tarafı
tutan dostça açık bir durum göstermekte tereddüt
etmemiştir. Yeni Boğazlar rejimiyle orta Avrupaya
ve belki daha ilerilerine kadar etkili bir banş duru-
mu sağlamış devletler bu eserleriyle her zaman
iftihar etmeğe hak kazanmış bulunuyorlar.
(Cumhuriyet-19Temmuz 1936)
Atatürk Kurtuluş
Savaşı'nda
Sana borçluyuz ta derinden!
Çünkü yurdumuzu sen kurtardın
Hasta. yorgun düşmüştük.
Yaralanmızı iyıce sardm.
Yiğittin. inanç doluydun. yapıcıydın.
Sanatkardın, denızler kadar engin;
Kimsenin görmediğini görürdü
Sevgiyle bakan gözlerin.
Dedin ki: Bu millet. bu büyük millet
Yüzyıllar boyunca geri kalmış:
Bu yurt. bu güzel yurt. bızım yurdumuz
Her yanından yaralar almış.
Dedin ki: Bir güzel savaşmalı
Kurmak için yeniden:
Bılgiyle. inançla. coşkunlukla
"Öğün. çabş, güven!"
Sana borçluyuz ta derinden!
Işığısın bu yurdun.
Dilımizi. ulusallığımızı öğrettin bize,
Çünkü Cumhuriyetimizi sen kurdun.
Hürriyetı sen yaydın içimize,
Halkçıyız dedin halk içinden,
İnançta hür yetiştirdın bizi.
Sana borçluyuz ta derinden!
Devrimlerle yüceltti. çok yüceltti.
Bu milleti temiz ellerin.
Sana borçluyuz ta derinden
En büyüğü Mustafa Kemal'lerin!
Davullar zurnalar döğende
Biz seni hatırlanz!
Binip trene gezende
Biz seni hatırlanz!
Önce adını öğrenir çocuklanmız
Eli kalem tutup yazanda.
Binler yasa, yurdumuza hizmeti büyük
Kemal Paşa! Ölümsüz insan! Şanlı Atatürk!
CAHİT KÜLEBİ