23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
ÖZELEK1 70.YIL Cumhuriyet 29Ekiml993 Dış pazardarekabet gücüvar mı? Prof. Dr. YAKUP KEPENEK Cumhuriyet'in geçen 70 yıhnın ekonomik geliş- melerinin özetlenmesi seçmeci davranmayı zorunlu kıhyor. Bu nedenle yazıda. üretiın olanaklannın ge- ntştemesini esas alan bir yaklaşım izlenecektir. Üre- rim olanaklannın genişlemesı de kaçınılmaz olarak sermaye ve işgücünün evrimini iç ve dış. ekonomik, siyasal ve toplumsal gelişmeler bileşkesinde incele- meyi getirir. Amaçlanan, geçmışin devingenliğin- den geleceğin ana doğrultularını yakalayacak bir genel çerçevedir. Cumhunyetin devir aldığı, yalnızca uzun yıllar sürcn savaşİann sonucu olan yıkım ve ilkel üretim teknolojisi değildir; uluslararası sermayenin at oy- nattığı ve dışa bağımlılığın egemen olduğu bir eko- nomik yapıdır. Kuruluş yıllannın ana sorunu top- lumun değişık kesimleri arasında dayamşmayı sağ- lamak ve çok büyük özveri ve bedel karşılîğında sağlanan "siyasal bağımsızlığı ekonomik bağunsızu- Ida taçkndırmaktır." Ulusal Kurtuluş, ekonomik kurtuluşla tamam- lanmadıkça kalıa olamaz. Bımu sağlamanın yolu da yerli sanayii kurmak ve gebştirmekten geçmektedir. Kuruluş yıllannın kesinlikle egemen olan ekonomik görüşü sanayileş- medir. Ancak bunun yasal ve kurumsal temeîi ön- cehkle oluşturulmalıydı. Atatürk devrimleri olarak nitelenen dönuşümler aynı zamanda sanayileşme sıçramasının dayanaklandır, de- nilebilir. Gerçekten, yaşamda "tek yol gösteriri olarak bflim ve teknoloji- yi" alan ve Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi'nin on yûzüne kazınmış bulunan sözler. cumhu- riyetin düşûnsel dayanaklannı özetler. Kamu yönetiminin, ekono- mik, siyasal ve toplumsal tüm ilişkilerin düzenlenmesinde din kurallannın bir yana bırakılması, özûnde ekonomik gelişmenin alt- yapısını oluşturur. Birleştirilmiş çağdaş eğitim, yalnız işgücünün niteliğini geliştirmez, aynı za- manda ekonomik, toplumsal ve siyasal gelişmelerin de tek daya- nağıdır. İzmir tktisat Kongresi Lozan Banş görüşmelerinin kesintiye uğradığı bir sırada Şu- bat 1923't£ toplanan lzmir Ikti- sat Kongresi yalnız tüocar, çiftçı, sanayici ve işçi kesimlerinin eko- nomik ve toplumsal gelişme için somut önenlerinı sergjlemelerine olanak vermekle kalmıyordu. Ekonomik gelişmenin "ulusakı" nitelikte olması gerektiğini de özenle vurguluyordu. Yabana sermaye, ancak yerli sermaye ile eşit koşullarda gelebilirdi. Cumhuriyeün ilk on yılı, eko- nomik onanm ve kurumlann oluşturulması dönemidir. Ya- banalann elinde bulunan demir- yollannın millileştirilmesi, tütün rejisinin ve âşar vergisinin kaldın- Iması. karasulannda ulaşım (ka- • botaj) hakkının elde edilmesini, Sümerbank'm öncüsü olan Sana- yi ve Maadin Bankası ve Sanayi- in Teşviki Yasası'njn çıkanlması izledi. Türkiye Iş Bankası'nın kuruluşu bir bakıma kamu-özel sermaye işbirüğinin ilk somut ör- neğiydi. Ekonomik ve toplumsal verilere olan gereksinim Devlet lstatistik Enstitüsü'nün o yıllarda genel müdürlük olarak kurulmasım gerektirdi. Cumhuriyet yöneti- minin çok önemli ekonomi politikası yaklaşımı, kamu malıyesı kuramında altın ilke denılen kurala uymasıdır. Buna göre devlet bütçesi açık vermeme- liydı. Gerçekten de kuruluş yıllanndan başlayarak yaklaşık ceyrek yüzyıl, büyük bunalıma, devletçilik uygulamasına ve II. Dünya Savaşı koşullanna karşın, 1950'yedek denk bütçe yaklaşımı sürdürül- müştür. Amaçlanan, enflasyona yol açmayacak kararb bir ekonomik ortamdır. Benzer bir durum para politikasında görülmek- tedir. Cumhuriyet hükümeü 1930'da Merkez Ban- kası'nı kurmuştur ve savaş yülanna dek dolaşımda- ki para miktannı kararh bir düzeyde tutmuş, eko- nomiye para pompalama yoluna gitmemiştir. Ger- çekte uygulanan denk bütçe politikası ve dış denge anlayışı da bu politikanın izlenmesinde yardımcı olmuştur. tzlenen ekonomi politikalan Cumhuriyetin ilk on yıhnın göreli olarak "übend" sayılması sonucu- nu vermiştir. Bununla birlikte tek partiye dayalı si- yasal ortam. devleti, belirleyici bir konumda tut- muştur, denilebilir. Cumhuriyet kendi gümrüklen- ni özgürce saptama olanağını elde ettiği 1929'da kapitalist dünya büyük bunalımla karşılaşır. Ülke, başta pamuk olmak üzere tanm ürünlerinin dı- şsatımında büyük güçlüklerle karşılaşır. Bunun doğal sonu- cu, o yıîlarda tamamına yakını dışabmla sağlanan şeker ve dokuma gibi temel tüketim ürünlerinin dışabmında doğan güçlüklerdir. Öbür yönde bu- nalımdan etkilenmeyen ve planlı bir yaklaşımla hızlı bir sanayileşme gerçekleştiren Sovyetler Bırliği vardır. Bu ortamda ve Çok ayrmtdı teknik çalışmalardan sonra ülke "devletçilik" uygulama- sına geçmiştir. Türkiye, üretti- ği hammaddeleri işleyerek te- mel tüketim ve kağıt. çimento, demir-çelik gibi yaşamsal ara ürünteri üreten sanayi kurmuş- tur. Ana amaç bu ürünleri ye- terli ölçüde yerli üreterek dışa bağmtlıbğı ortadan kaklırmak ya da Kadro'da Şevket Sürey- ya'tun (Aydemir) vurguladığı gibi bu ürünlerde 'İstiklal" sağlamakür. Dışalım yerine yerli üretim biçiminde sanayi- leşme denilen bu yaklaşım ile Türkiye daha sonraki yıllarda siyasal bağımsızlıklanna ka- vuşan ülkelere örnek olmuş ya da öncülük etmiştir. Burada iki noktanın altı çizilmelidir. Bunlardan bi- rincisi. devletçi sanayileşmenin. dış ticaret ve bütçe acığı verilmeden gerçekleştirilmiş olduğudur. Ülke birikmiş döviz kaynaklan, bunlan tamamlayan kamu gelir ve gkJerlerinin arttınlması vu buna bağlı parasal geoişlenje, ekooomide, ticari sennayeye da- yalı bir büyük döoüşümü başlaüıuştır. Süreç, savaş koşuDannda birikimini arttıran ve 1946'da çok parti- li siyasal yaşama geçümesiyle etkisini arttıraıı yerli ticari sermavenin öztanlerine uygundur. Dönüşüm, denüryolu poötikasınm bir yana bırakı- larak karayoüannın ana ulaşım aracı yapılması tflrn dengesiz bir ulaşım anlavtşı, traktörün tanm kesüni- ne hızla girişi ve bunlan izkyen kendikşme fırb- nasıyla iç pazann genişlemesinin ve sonraki yıllann ekonomik. siyasal ve tophımsal gelişroeterinin giriş kapısı özelliği taşımaktadır. Çözülen yalnız geteoek- sd kapalı kırsal yapı değildir, tekçi siyasal yapıdır ve bu durum toplumsal tstem ve beklentileri çok yoğun bir biçünde yüksettmektedir. 1950lerin Demokrat Parti yönetiminin bu top- hımsal istem datgasma ekonomik yanıtı, kamu eko- nomik kunıluşlannı özel kesime satacağı sözleriyle yönetime gelmesıne karşm bunun tam tersi bir poli- tika izlemek zorunda kalmasıdır. Devletçi sanayi- leşme sonucu iç talebı karşılayacak ölçüde yerli üre- tilen ünlü üç beyaz, un. şeker ve dokuma aruk ar- tan talebi karşılayamaz olmuştur. Ek olarak, kağıt, çimento ve demir-çelik ürünlerinde çok aşın arz ye- tersızlikleri yaşanmaktadır. Dış alım güçlükleri or- tamında yönetim bu ürünlerin yerli üretimine yö- nelir. Kamu tktisadi Teşebbüsleri (KfT) yeniden lan ve 1963'te ortak üye olunan Avrupa (ekono- mik) Topluluğu'na 1995'te "tam ûye" olunması belirleyici amaç konumuna yükselmiştir. Bu ama- ca ulaşılması için Türkiye sanayiinin makine ya- pan makineler ya da yatınm mallan üretimine yö- nelmesi gerekmektedir. Özel bir yasal düzenle- meyle kamu girişimi biçiminde kurulan ve kısaca "SAN"b kuruluşlar olarak adlandınlan girişimler bunu sağlamaya yöneliktir. Ancak ekonomi 1970'li yıllann ortalannda üç dışsal etkenle sarsdır ve sonra da ağır bunalıma sürüklenir. Dış etkenler. ham petrol fiyatlanmn 1974 OPEC tarafından hızla artünlması, Kıbns sorunu ve ülkenin yoğun ekonomik ilişki içinde bulunduğu ülkelerde enflasyon ve işsizliğin birlik- te yaşandığı ekonomik bunalımdır. IMF önerileri doğrultusunda 1978 ve 1979'da alınan istikrar ön- lemleri de yeterli olmaz, yoğunlaşan siyasal bu- nalımla birlikte yaşanan dış ödeme güçlükleri ve enflasyon, 1980 askeri tnüdahalesiyle sonuçlanır. Gerçekte 1980'de başlayan yalnız baskıcı bir si- yasal yapı değildir; bununla özdeşleşen ve dışa acı- bnacı olarak nitelenen ekonomi politikasıdır. Dış açılmaa ekonomi pohtikasının ana amaa, ekono- minin öncelikle dış ödeme güçlüklerinden kurtul- masıdır. Ek olarak fiyat kararlılığı sağlanırsa bu da iyi olur. Ekonomi, 1980 sonrasmda, özellikle sendikal hak ve özgürlüklerin önce tümüyle yasaklandığı. 1988'de yeni istikrar politikalannın yürüjiüğe konması da kamu geür-gider dengesini sağlayamadı. sanayikşmenin itki gücü yapılır. Gerçekten 1950"h yıllar özel sermaye birikimine doğrudan KİT katkıîannın başlangıcıdır. KÎT özel sermaye fle ortaklıklar kunnaya bu dönemde baş- lamıştır. Özel kesime düşük fiyatla girdi sağlama ya da ürün vererek ticaret kârlannı devir yöntemlerine ek olarak, ortakhk kurarak sermaye birikimine katkı yolu açılmıştır. Yüzlerce ömeği içinde Türkiye Şeker'in Tat Konserve'ye, TEK'ın Çanakkale Seramik'e, Maki- na Kimya'nın Tofaş ve Devlet Malzeme Ofısi'nin Arçelik'e ortak edilmeleri, belirtilebilir. Demokrat Parti yönetimi, savaş sonrasında ABD ve Dünya Bankası çevrelerinin önerdiği, demir- çelik, ağır kimya, kağıt ve petro-kimya tesisleri kurulmaması yönündeki önenlere büyük ölçüde bağlı kalmış ve iç pazann genişlemesine koşut bir sanayileşmeyi de sürdürmeye çakşmışür. Ancak dönemin ikinci yansında ağırlaşan dış ödeme güçlükleri, piyasa dengesizliklen ve fiyat arüşlan, devalüasyona gidil- mesini ve IMF'nin istikrar önlemlerinin uygulan- masını gerektirmiştir. Demokrat Parti yönetiminin toplumsal istemler karşısındaki "siyasal' 1 yanıü ise tümüyle olumsuz- dur. Çok partili yaşamın gereği olarak demokrasi- nin güçlenmesi, başta işçiler olmak üzere emeğiyle geçinenlerin sendikal özgürlüklerinin temel hak ve özgürlüklerin genişlemesi ge- rekirken bunun tam tersi yapılır. Hükümet, ekonomik geüşme-denıokratikleşme iki- lemi vannışcasına, bunlardan birindyi yeğler. Ekonomik bunahmın ağırlaşmasıyla bir- leşen siyasal baskı ortamı cumhuriyetin ilk askeri mü- dahalesi sonucunu verir. Ekonomik ve siyasal bu- nalımdan çıkış, ekonomide planlı gelişme yaklaşımı siya- sette de daha demokratik bir ortamdır. Türkiye 196O'lı yıllara gel- diğinde, sanayileşmede temel tüketim ürünlerinin yerli üre- timini gerçekleştirmiştir. Gündem, yerli üretime dayalı sanayileşmenin ikinci aşa- masını gerçekleştirmek; oto- mobil, buzdolabı. çamaşır makinesi ve TV alıası gibi dayanıklı tüketim ürünleri- nin yerli üretimini sağla- maktır. Bu işlevi önceleri. bu ürünleri dışandan getiren özel sermaye üstlenir. Ya- bana sermayeyi ve KİTi de yanına alan özel ticari sermayenin dış rekabet karşısında "konman" bir ortamda sanayi üretimine yönelmesi sağlanır. Sanayileşme sürecinde KTTin işlevi, Sovyet kredikrinden de yararlanarak petro- Döviz Kuru (TUS) Dolar kuru/ Yıllar alış/yıl sonu 1923-1945 (ortalaması) 1946-1959 (sabitkur) 1960-1970 (ortalaması) 1971-1975 (ortalaması) 1976-1979 (ortalaması) 1980 1981 1982 1983 1984 1985 1986 1987 1988 1989 1990 1991 1992 1.55 2.80 8.01 14.47 23.53 89.25 132.30 184.90 280.00 442.50 574.00 755.90 1018.35 1813.02 2311.37 2927.13 5074.83 8555.85 Kaynak: (1980 öocts) DİE. laatatik Gösttr- frler, 1923-1990, s 290-91 i 1980 sonrası) T C Metkez Bankası, C( Aykk Bûhen 199311,5.80. sonra da bir ölçüde sağlandığı bir ortamda ve yo- ğun parasal desteklerle dışsatımını arttırarak dış ödeme sorununa çözüm arayışına gırmiştir. An- cak geçen on yıb aşkın sürede dış borçlann dört katından fazla artmasına karşın ekonomik istik- rar sağlanmıştır, denilemez. Tam tersine, 1988'de yenı bır istikrar politika- lan kümesinin yürürlüğe konmuş olması da, özel- likle kamu geür gider dengesinin sağlanmasına yetmemiştir. Sermaye üretimden kaçıyor Ilgjnç nokta. üretim olanaklannın, 1980 son- rasında önceki dönemlere oranla çok daha sınırb bir ölçüde genışlediğıdir. Tanm, sanayi ve enerji gjbi üretim sektörlerine yapılan yatınmlar toplam yatınmlann 1980'lere dek yansından fazlasını oluşturmaktaydı, bu oran 1980 sonrasında sürek- li azalarak %35'lere düşmüştür. Özetle, sermaye üretimden kaçmaktadff. Başta döviz dahil para ticareti olmak üzere taşı- nmaz mal ve borsa işlemleri ekonominin parasal- laşmasını hızlandırmıştır. Kısaca, ekonominin te- mel sorunu, sermaye kaynaklannın üretim alanlanna yöneltilmesidir. Türkiye ekonomisi, 1990'b yıllarda, 1980 önce- sinin en önemb sorunİanndan biri olan enflasyo- nu, bu kez "süreklilik" kazanmış bulunan niteli- ğıyle ve çok daha yüksek oranıyla, yaşıyor. Ger- çekten ekonomi, 1950'lerin ikinci yansuıda yüda ortalama %25 enflasyona dayanamadı ve bunab- ma sürüklendi, 1980 öncesinde bunabmın en ağır olduğu üç yıbn yılhk enflasyon oranı da orta- lama %46.5'tir; aynı oran 1990-93 üç yüı için yılda %56. 6'dır. Kısaca, uygulanan ekonomi pohti- kası enflasyona yenik düşmüş- tür. Enflasyo- nun nedenlen, ulusal gelirin %10-15'i do- layında bulunan kamu kesimi acıklan ve izle- nen para pohti- kasıdır. Gerçek- ten dolaşımdaki para miktan 1970'te 12 milyar liradan 1980'de 218 milyara ve 1990'da da 11.4 trilyona yükselmiş bulunuyordu, son üç yüda da bunun yaklaşık beş katına tı- rmanıyor. Ekonominin dış ödeme sorununa çözümü de bu politikalar sonucu olarak o dönemde daha son- kimya, alûminyum, demir-cehk gibi ara mallann dış borçlanma ve yüksek faiz uygulamasına da- ~>v; ~~ ,„»,„„ "«™>Miin, Lo^o^o^ h-rf.u." ~~r. ,-,~,;m;^; .,„—»ı^., y a ] j ^ s u r e l i y a b a n c l (5,03^) paranın ekonomiye girişidir. 1980 sonrasında dış pazara çok yüksek oranb parasal devlet desteğiyle açılan sanayi, ken- disini teknolojiye dayab rekabete hazırbyor, deni- lemez. Asbnda 1980 sonrasının ekonomi politi- kasında sanayileşme tümüyle piyasa koşullannın yaratacağı yaünm dürtülenne bağh olarak gebşe- cektir beklentisi ya da görüşü geçerlidır. Ancak KİTin "özeUeştirme" düşüncesiyle sanayi yatın- mlannı neredeyse tümüyle durdurmasmın da katkısıyla sanayiin gelişmesi ekonominin günde- rakı on yıllann "sfirekliliV kazanan hastahğı" enf- lasyon olgusuyla ve dış ödeme guçlüğü ile karşılaş- mamıştır. îkincisi de genel kanının tersine, devletçi- liğin özel kesime karşı olmadığıdır Uygulamayı Ekonomi Bakanı olarak yürüten Celal Bayar'ın de- yimiyle kamu sanayii özel girişimleri beslemış. on- lann "süt anası" oimustur. Ekooomi, II. Dünya Savaşı'nuı sanayileşmeye ge- tirdiği kesintiyi. savaş sonrasında çok farklı bir nite- liksel değ^ûnle birlikte sürdürmüştür. ABD'nin dış yardım ve kredileri, önceki yıllarda üretimini yapmaktır. Ekonomi 1960'b yıllarda sendikal haklann işler- lik kazandığı bir ortamda hızb bir büyüme gösterir- se de iç ve özelbkle "haşhaş" sorunu gibi dış etmen- ler ünlü demokrasi-ekonomik gelişme ikilemini ye- niden gündeme getirir ve 1971 *de yeni bir askeri müdahale ile bu kez hak ve özgürlüklerin sını- rlandınlması yoluna gidibr. Türkiye'nin ekonomi pobtıkalannı simgeleyen hızla sanayileşme özlemi 1970'b yıllarda yeni bir ni- tebğe bürünür. Daha 1950'lerin sonunda başvuru- minden çıkmış bulunuyor. Öte yönden Türkiye 1995'in sonunda Avrupa Topluluğu ile gümrük birb'ği yapacaktır ve sanayiin bu çerçevede gelece- ğı günceldir. Türkiye ekonomisinin en önemb sorunu üre- tim olanaklannı genişletmedeki geldiği tıkanma noktasıdır. Dünyadaki gebşmeler. So\7etler Bir- liği'nin dağılmasından sonra üç odaklı bir ileri teknolojiye dayab rekabeti ortaya çıkarmıştır. Bu odaklar, ABD, Japonya'nın başım çektiği Pasifık yöresi ve Avrupa Topluluğu'dur. Türkıye'nin se- çimi bellidir ve bu Avrupa'dır. Ancak sorun bu- nun ötesindedir. Türkiye 1950 sonrasından başlayarak ve özel- bkle 1980 sonrasında, eğitimınin nıtebğinde ger- çek bir yıkım yaşıyor. Çökertilen eğitim yapısı ve en başta yıkılmış bulunan üniversite yapısıyla iş- gücünün niteliğini yükseltmede ve ileri teknoloji- leri -bırakahm bunlann yerü üreümini bir yana- doğru dürüst alması ve uyarlaması da güçleşecek birgebşmegösteriyor. Cumhuriyetin, 1990'larda, Abnan faşizminden kaçan bilim adamlanyla oluşturduğu çağdaş üniversite, 12 Eylül general- lerinin binlerce öğretim üyesinin uzaklaştınbnası ya da aynlmasına yol acan uygulamalanyla, çö- kertilmiştir. Türkiye'nin öncelikle nitelikle işgücü sorununa çözüm bulması gerekiyor. Ülkeyi yö- netenler yerli teknik kadrolara, uzmanlara gü- vensizlikten kurtulmabdır. Cumhuriyet yönetiminin çok önemli ekonomi politikası yaklaşımı, kamu maliyesi kuramında altın ilke denilen kurala uymasıdır. Buna göre devlet bütçesi açık vermemeliydi. Gerçekten de kuruluş yıllanndan başlayarak yaklaşık çeyrek yüzyıl, büyük bunalıma, devletçilik uygulamasına ve II. Dünya Savaşı koşullanna karşın, 1950'yedek denk bütçe yaklaşımı sürdürülmüştür. Amaçlanan, enflasyona yol açmayacak kararlı bir ekonomik ortamdır. Türkiye ekonomisinin geür bölüşümü sendikal haklar üzerindeki baskılann da bir sonucu ola- rak, çok eşitsiz bir durumdadır. Ömeğin 1978'de toplam ulusal gebrden tanm yaklaşık %27, ücret- b ve maaşblar Vo35 ve sermaye kesimi %38 pay almaktaydı. Bu pa\lar 1980'lerin sonlannda tanmm %16, ücret ve maaşlar %14 ve sermaye geürleri %70 bıçimindedir. Daha da önemlisi Türkiye. serma- ye gebrlerinden vergi almıyor. faız gebrlerine o ol0 bir vergi uygulanıyor, asgan ücret ise %25 oranında vergilendiriliyor. Gelirin özel sennayeye aktanlması ve sermaye- nin geneOikle vergi dışı hrtulması. yatınm yapı- unasmı sağlamnor. Sabit semıaye \atinmlan reel olarak va a/alıyor. > a da çok sınırlı bir arnş göste- riyor. Yatınmlann durmuş olması. çözümü, eko- nomi potitikasını yapanlann gündemine hiçbir za- man giremeyen işsiziik sorununun daha da ağı- rlaşmasına neden oluyor, en yetkili ağızlar, iş ıste- yen her beş kişiden biri işsizdır diyorlar. Ekonominin gelecek sorunu Genelde kamu yönetimi; eğitim, sağbk ve gü- venük gibi temel hizmetleri yapacak etkınlikten çok uzaktır. Ancak etkinh'ğin ötesinde bir sorun var, o da Türkiye'nin çağdaş, ekonomik kuralla- ra göre işleyen bir vergi düzenine sahip ol- madığıdır. Türkiye'de ulusal gelirin yaklaşık %22'si vergi olarak almıyor, Avrupa Topluluğu ortalaması ise bunun iki katı, yani %44 dolayı- ndadır. Özetle Türkiye vergi yapısını öncebkle dü- zeltmek duru- mundadır. Kamu yöne- timine Üişkin son bir nokta- ya değinibneb- dir. lstatistik Enstitüsü'nün neredeyse Cumhunyetle yaşıt obnasına karşın. ûlke- raizde ekonomi- ye ilişkin veri- ler, özellikle is- tihdam verfleri, düzenliveguyen verici bir biçim- de toplanmıyor. oysa günümüz- de özebkle ayhk, üç aybk işsiziik oran- lannı ekonomik durumun bir göstergesi olarak almayan anlayiş, kesinlikle çağdışı kalmış sayılır. Ekonominin geleceği sorunu. Türkiye insanının üretim süreclerine kahlma biçimiyle açıklık kaza- nacaktır. Türkiye, özel mülkiyet-kamu mülkiyeti gibi tarnşmaların ötesinde, sermaye kaynaklannı ileri teknoiop kullanarak dış pazarlarda rekabet edebilir üretim yapan süreçlerini nasü vakalayabi- leceğini karaıiaşdnnaudır. Tartışılması gereken ana soru budur ve pkacak sonuca göre öncelikle verilecek ürünler ya da sektörler bebrlenecektir. Bu tür bir gelişme süreci, çağın gerektirdıği hak ve özgürlüklerin egemen kılınması. kurumlann de- mokratik işleyişe ve etkinliğe kavuşturulması ve in- sangücünün niteliksel gelişmesine öncelik verilme- siyte sağlanabib'r. Cumhuriyetin ekonomik gebş- me özü de budur. Yıllar 1950 1960 1970 1980 1983 1984 1985 1986 1987 1988 1989 1990 1991 1992 DPT: Yabancı sermaye (milyon $) İzinverilen yabancı sermaye 1 10 88 97 103 271 235 364 655 821 1.512 1.861 1967 1.820 Fiilen gelen yabancı sermaye (net) 5 24 58 18 46 113 99 125 106 354 663 713 783 779 Ekonomik \e Sosyal Gelişmeler. 1950-1992 s. 26 ŞEVKET SÜREYYA AYDEMİR Cihan Biriktiriyor Tasarruf davası bir milli dava oldu. Şimdi en kuvvetli milletler, ençokbinktirenmilletlerdirveençokbiriktiren milletler de, gene, en kuvvetli milletlerdir. Kuvvetli ol- mak istiyorsak biriktirelim: Umumi harbin, insanları hesapsızlığa ve sefalete alıştırdığını söylerler. Doğru Değildir. Umumi harpten sonra insanlar, daha tutumlu ve daha hesaplı oldular. Ispat edelim: Bir zamanlar ortalama bir Amerikalı servet sahibi için iyi yaşamak demek, çok para sarf edebilmek demekti. O zamanlar şöyle hikayeler işitirdik: İki zengin Amerikalı, Paris'te bir otelde kalmışlar. Otelden ayrılırlarken he- saplarını görmüşler. Birinin borcu diğerinden az çıkmış. Fakat borcu az çıkan adam bu vaziyeti kendisi için bir eksiklik saymış ve "Arkadaşımdan daha az para harca- maya tahammûl edemem. Borcumu Hd kat olarak ode- yeoeğim" demiş. Bu hikaye belli ber efsanedir; fakat harpten evvelki Amerikalıların para harcamaya karşı olan iptilası esa- sen herkesçe malumdur. Bu devirde Amerikan banka ve tasarruf kasalarında halkın yaptığı küçük tasarruf miktan ancak; 6.181.000.000 dolardır. Halbuki 1926'da bu miktar; 16.395.000.000 dolar olmuştur. Harpten sonra yalnız ilk mekteplerde yapılan tasarruf propagandası neticesi olarak 1919-1920 ders yılı zarfı- nda Amerikalı çocukların tasarrui sandıklarına yatırdı- kları para: 2.800.000 doları bulmuştur. Şu halde yeni Amerika eski Amerika'ya nazaran daha hesaplı ve tutumludur. Fakat bu hal yalnız Amerika'ya mahsus bir hal değil- dir. Sovyet Rusya halkının 1923te tasarruf kasalarına yatırdıkları küçük tasarrufat yekünü 11.500.000 ruble ol- duğu halde bu miktar 1926'da 115.000.000 rubleye baliğ olmuştur. Şu halde Sovyet vatandaşı gittikçe hesaplı- laşıyor. Çünkü memleketin menfaati hesaplı ve tutumlu olmaktadır. Diğer bir yerden misal alalım: Avustralya'da harpten evvel, yani 1913'te tasarruf teş- kilatlarına yatırılmış küçük tasarrufat miktarı; 80.000.000 sterlinden bu miktar 1926'da 194.400.000, yani bizim paramızla 1.950.000.000 liraya baliğ olmuş- tur. Halbuki Avustralya'nın nüfusu harpten evvel 4.872.000 ve harpten sonra 6.111.000 kişiden ibaretti. Nüfus başına bizim paramızla 325 lira biriktirilmiş demektir. Hülasa: Cihan biriktiriyor. Cihan gittikçe daha tutumlu ve daha hesaplı oluyor. Harpten sonra milletlerin he- saplarını şaşırdıkları ve kendilerini akıntıya kaptırdıkları hikayeleri doğru değildir. Bilakis; harpten evvel bir şah- si ve ailevi emniyet meselesi olan tasarruf davası, harp- ten sonra bir milli kudret ve hayatiyet meselesi oldu. Memleketimizegelince; bizim küçük tasarrufatyekun- larımızda, bütün diğer iktisadi işlerimiz gibi cihan istatis- tik neşriyatına aksetmiyor. Fakat bu yekunlar elde mev- cut perakende malumata nazaran bizi cihan müvacehe- sine çıkaramayacak kadar azdır. Emniyet Sandığı ile diger bankalarımızdaki küçüktev- diat yekunu ancak 13.000.000 lira etrafındadır. Yani nü- fus başına tasarruf edilmiş yalnız bir liramız var. Halbuki, yalnız kötü gramofon plaklarıyle ecnebi içki- lerine ve lüks mensucat emtiasına verdiğimiz paraları tasarruf etsek bu yekunu bir sene içinde hatın sayılır bir dereceye çıkarabiliriz. Vatandaş biriktir. Çünkü biriktirmekzarureti vardır. (Cumhurtyet-12 Aralık 1930) AliUlvi Ersoy SAKARYA TOPRAGI Yendim bir bozkır ordusuyla Dudaklan yalama köylü askerlerimle Ve haziran gülünü Üsküdar'da bırakmış Harbiyeli teğmenlerimle Ağustos yangınını emperyalizmin Ardımda kağnı tekeri güneş Önümde bozbulanık ağıt Sakarya suyu. İZMİR TOPRAĞI Ordular! Bağımsızlık Ordulan! Yuvarlayın koca kalesini Afyonkarahisann İzmir'in önlerine Ve ovıın yalçın kayalara İzmir denizine karşı En güzel sözümü benim: '/Ya bağımsızlık! Ya ölüm!" İşte başmsızlık Çeker gider gemiler. Işte ölüm Bağımsızlık bahçesinde gül ağacı yiğitler! ULUSAL TOPRAKLAR Türkceden bir güldür Gelincik ve buğday Beşiği türkünün Gömütü ağıdırı Ve bir köylü cigarasında Malatya-Kurtalan treni Bucak müdürlüğündeki solgun bayrak Ve köy okulunda öğretmen: Kemal Atatürk Ulusal toprak! CE^miN ATUF KANSU
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle