Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
ÖZELEK1 70.YIL Cumhuriyet 29Ekiml993
Dış pazardarekabet gücüvar mı?
Prof. Dr. YAKUP KEPENEK
Cumhuriyet'in geçen 70 yıhnın ekonomik geliş-
melerinin özetlenmesi seçmeci davranmayı zorunlu
kıhyor. Bu nedenle yazıda. üretiın olanaklannın ge-
ntştemesini esas alan bir yaklaşım izlenecektir. Üre-
rim olanaklannın genişlemesı de kaçınılmaz olarak
sermaye ve işgücünün evrimini iç ve dış. ekonomik,
siyasal ve toplumsal gelişmeler bileşkesinde incele-
meyi getirir. Amaçlanan, geçmışin devingenliğin-
den geleceğin ana doğrultularını yakalayacak bir
genel çerçevedir.
Cumhunyetin devir aldığı, yalnızca uzun yıllar
sürcn savaşİann sonucu olan yıkım ve ilkel üretim
teknolojisi değildir; uluslararası sermayenin at oy-
nattığı ve dışa bağımlılığın egemen olduğu bir eko-
nomik yapıdır. Kuruluş yıllannın ana sorunu top-
lumun değişık kesimleri arasında dayamşmayı sağ-
lamak ve çok büyük özveri ve bedel karşılîğında
sağlanan "siyasal bağımsızlığı ekonomik bağunsızu-
Ida taçkndırmaktır."
Ulusal Kurtuluş, ekonomik kurtuluşla tamam-
lanmadıkça kalıa olamaz.
Bımu sağlamanın yolu da yerli sanayii kurmak
ve gebştirmekten geçmektedir. Kuruluş yıllannın
kesinlikle egemen olan ekonomik görüşü sanayileş-
medir. Ancak bunun yasal ve kurumsal temeîi ön-
cehkle oluşturulmalıydı. Atatürk devrimleri olarak
nitelenen dönuşümler aynı zamanda sanayileşme
sıçramasının dayanaklandır, de-
nilebilir.
Gerçekten, yaşamda "tek yol
gösteriri olarak bflim ve teknoloji-
yi" alan ve Dil ve Tarih Coğrafya
Fakültesi'nin on yûzüne
kazınmış bulunan sözler. cumhu-
riyetin düşûnsel dayanaklannı
özetler.
Kamu yönetiminin, ekono-
mik, siyasal ve toplumsal tüm
ilişkilerin düzenlenmesinde din
kurallannın bir yana bırakılması,
özûnde ekonomik gelişmenin alt-
yapısını oluşturur. Birleştirilmiş
çağdaş eğitim, yalnız işgücünün
niteliğini geliştirmez, aynı za-
manda ekonomik, toplumsal ve
siyasal gelişmelerin de tek daya-
nağıdır.
İzmir tktisat Kongresi
Lozan Banş görüşmelerinin
kesintiye uğradığı bir sırada Şu-
bat 1923't£ toplanan lzmir Ikti-
sat Kongresi yalnız tüocar, çiftçı,
sanayici ve işçi kesimlerinin eko-
nomik ve toplumsal gelişme için
somut önenlerinı sergjlemelerine
olanak vermekle kalmıyordu.
Ekonomik gelişmenin "ulusakı"
nitelikte olması gerektiğini de
özenle vurguluyordu. Yabana
sermaye, ancak yerli sermaye ile
eşit koşullarda gelebilirdi.
Cumhuriyeün ilk on yılı, eko-
nomik onanm ve kurumlann
oluşturulması dönemidir. Ya-
banalann elinde bulunan demir-
yollannın millileştirilmesi, tütün
rejisinin ve âşar vergisinin kaldın-
Iması. karasulannda ulaşım (ka-
• botaj) hakkının elde edilmesini,
Sümerbank'm öncüsü olan Sana-
yi ve Maadin Bankası ve Sanayi-
in Teşviki Yasası'njn çıkanlması
izledi. Türkiye Iş Bankası'nın
kuruluşu bir bakıma kamu-özel
sermaye işbirüğinin ilk somut ör-
neğiydi. Ekonomik ve toplumsal
verilere olan gereksinim Devlet
lstatistik Enstitüsü'nün o yıllarda genel müdürlük
olarak kurulmasım gerektirdi. Cumhuriyet yöneti-
minin çok önemli ekonomi politikası yaklaşımı,
kamu malıyesı kuramında altın ilke denılen kurala
uymasıdır. Buna göre devlet bütçesi açık vermeme-
liydı. Gerçekten de kuruluş yıllanndan başlayarak
yaklaşık ceyrek yüzyıl, büyük bunalıma, devletçilik
uygulamasına ve II. Dünya Savaşı koşullanna
karşın, 1950'yedek denk bütçe yaklaşımı sürdürül-
müştür. Amaçlanan, enflasyona yol açmayacak
kararb bir ekonomik ortamdır.
Benzer bir durum para politikasında görülmek-
tedir. Cumhuriyet hükümeü 1930'da Merkez Ban-
kası'nı kurmuştur ve savaş yülanna dek dolaşımda-
ki para miktannı kararh bir düzeyde tutmuş, eko-
nomiye para pompalama yoluna gitmemiştir. Ger-
çekte uygulanan denk bütçe politikası ve dış denge
anlayışı da bu politikanın izlenmesinde yardımcı
olmuştur.
tzlenen ekonomi politikalan Cumhuriyetin ilk
on yıhnın göreli olarak "übend" sayılması sonucu-
nu vermiştir. Bununla birlikte tek partiye dayalı si-
yasal ortam. devleti, belirleyici bir konumda tut-
muştur, denilebilir. Cumhuriyet kendi gümrüklen-
ni özgürce saptama olanağını elde ettiği 1929'da
kapitalist dünya büyük bunalımla karşılaşır. Ülke,
başta pamuk olmak üzere tanm ürünlerinin dı-
şsatımında büyük güçlüklerle
karşılaşır. Bunun doğal sonu-
cu, o yıîlarda tamamına yakını
dışabmla sağlanan şeker ve
dokuma gibi temel tüketim
ürünlerinin dışabmında doğan
güçlüklerdir. Öbür yönde bu-
nalımdan etkilenmeyen ve
planlı bir yaklaşımla hızlı bir
sanayileşme gerçekleştiren
Sovyetler Bırliği vardır.
Bu ortamda ve Çok ayrmtdı
teknik çalışmalardan sonra
ülke "devletçilik" uygulama-
sına geçmiştir. Türkiye, üretti-
ği hammaddeleri işleyerek te-
mel tüketim ve kağıt. çimento,
demir-çelik gibi yaşamsal ara
ürünteri üreten sanayi kurmuş-
tur. Ana amaç bu ürünleri ye-
terli ölçüde yerli üreterek dışa
bağmtlıbğı ortadan kaklırmak
ya da Kadro'da Şevket Sürey-
ya'tun (Aydemir) vurguladığı
gibi bu ürünlerde 'İstiklal"
sağlamakür. Dışalım yerine
yerli üretim biçiminde sanayi-
leşme denilen bu yaklaşım ile
Türkiye daha sonraki yıllarda
siyasal bağımsızlıklanna ka-
vuşan ülkelere örnek olmuş ya da öncülük etmiştir.
Burada iki noktanın altı çizilmelidir. Bunlardan bi-
rincisi. devletçi sanayileşmenin. dış ticaret ve bütçe
acığı verilmeden gerçekleştirilmiş olduğudur. Ülke
birikmiş döviz kaynaklan, bunlan tamamlayan
kamu gelir ve gkJerlerinin arttınlması vu buna bağlı
parasal geoişlenje, ekooomide, ticari sennayeye da-
yalı bir büyük döoüşümü başlaüıuştır. Süreç, savaş
koşuDannda birikimini arttıran ve 1946'da çok parti-
li siyasal yaşama geçümesiyle etkisini arttıraıı yerli
ticari sermavenin öztanlerine uygundur.
Dönüşüm, denüryolu poötikasınm bir yana bırakı-
larak karayoüannın ana ulaşım aracı yapılması tflrn
dengesiz bir ulaşım anlavtşı, traktörün tanm kesüni-
ne hızla girişi ve bunlan izkyen kendikşme fırb-
nasıyla iç pazann genişlemesinin ve sonraki yıllann
ekonomik. siyasal ve tophımsal gelişroeterinin giriş
kapısı özelliği taşımaktadır. Çözülen yalnız geteoek-
sd kapalı kırsal yapı değildir, tekçi siyasal yapıdır ve
bu durum toplumsal tstem ve beklentileri çok yoğun
bir biçünde yüksettmektedir.
1950lerin Demokrat Parti yönetiminin bu top-
hımsal istem datgasma ekonomik yanıtı, kamu eko-
nomik kunıluşlannı özel kesime satacağı sözleriyle
yönetime gelmesıne karşm bunun tam tersi bir poli-
tika izlemek zorunda kalmasıdır. Devletçi sanayi-
leşme sonucu iç talebı karşılayacak ölçüde yerli üre-
tilen ünlü üç beyaz, un. şeker ve dokuma aruk ar-
tan talebi karşılayamaz olmuştur. Ek olarak, kağıt,
çimento ve demir-çelik ürünlerinde çok aşın arz ye-
tersızlikleri yaşanmaktadır. Dış alım güçlükleri or-
tamında yönetim bu ürünlerin yerli üretimine yö-
nelir. Kamu tktisadi Teşebbüsleri (KfT) yeniden
lan ve 1963'te ortak üye olunan Avrupa (ekono-
mik) Topluluğu'na 1995'te "tam ûye" olunması
belirleyici amaç konumuna yükselmiştir. Bu ama-
ca ulaşılması için Türkiye sanayiinin makine ya-
pan makineler ya da yatınm mallan üretimine yö-
nelmesi gerekmektedir. Özel bir yasal düzenle-
meyle kamu girişimi biçiminde kurulan ve kısaca
"SAN"b kuruluşlar olarak adlandınlan girişimler
bunu sağlamaya yöneliktir.
Ancak ekonomi 1970'li yıllann ortalannda üç
dışsal etkenle sarsdır ve sonra da ağır bunalıma
sürüklenir. Dış etkenler. ham petrol fiyatlanmn
1974 OPEC tarafından hızla artünlması, Kıbns
sorunu ve ülkenin yoğun ekonomik ilişki içinde
bulunduğu ülkelerde enflasyon ve işsizliğin birlik-
te yaşandığı ekonomik bunalımdır. IMF önerileri
doğrultusunda 1978 ve 1979'da alınan istikrar ön-
lemleri de yeterli olmaz, yoğunlaşan siyasal bu-
nalımla birlikte yaşanan dış ödeme güçlükleri ve
enflasyon, 1980 askeri tnüdahalesiyle sonuçlanır.
Gerçekte 1980'de başlayan yalnız baskıcı bir si-
yasal yapı değildir; bununla özdeşleşen ve dışa acı-
bnacı olarak nitelenen ekonomi politikasıdır. Dış
açılmaa ekonomi pohtikasının ana amaa, ekono-
minin öncelikle dış ödeme güçlüklerinden kurtul-
masıdır. Ek olarak fiyat kararlılığı sağlanırsa bu
da iyi olur.
Ekonomi, 1980 sonrasmda, özellikle sendikal
hak ve özgürlüklerin önce tümüyle yasaklandığı.
1988'de yeni istikrar politikalannın yürüjiüğe konması da kamu geür-gider dengesini sağlayamadı.
sanayikşmenin itki gücü yapılır.
Gerçekten 1950"h yıllar özel sermaye birikimine
doğrudan KİT katkıîannın başlangıcıdır. KÎT özel
sermaye fle ortaklıklar kunnaya bu dönemde baş-
lamıştır. Özel kesime düşük fiyatla girdi sağlama ya
da ürün vererek ticaret kârlannı devir yöntemlerine
ek olarak, ortakhk kurarak sermaye birikimine
katkı yolu açılmıştır.
Yüzlerce ömeği içinde Türkiye Şeker'in Tat
Konserve'ye, TEK'ın Çanakkale Seramik'e, Maki-
na Kimya'nın Tofaş ve Devlet Malzeme Ofısi'nin
Arçelik'e ortak edilmeleri, belirtilebilir. Demokrat
Parti yönetimi, savaş sonrasında ABD ve Dünya
Bankası çevrelerinin önerdiği, demir- çelik, ağır
kimya, kağıt ve petro-kimya tesisleri kurulmaması
yönündeki önenlere büyük ölçüde bağlı kalmış ve
iç pazann genişlemesine koşut bir sanayileşmeyi de
sürdürmeye çakşmışür. Ancak dönemin ikinci
yansında ağırlaşan dış ödeme güçlükleri, piyasa
dengesizliklen ve fiyat arüşlan, devalüasyona gidil-
mesini ve IMF'nin istikrar önlemlerinin uygulan-
masını gerektirmiştir.
Demokrat Parti yönetiminin toplumsal istemler
karşısındaki "siyasal'
1
yanıü ise tümüyle olumsuz-
dur. Çok partili yaşamın gereği olarak demokrasi-
nin güçlenmesi, başta işçiler olmak üzere emeğiyle
geçinenlerin sendikal özgürlüklerinin temel hak ve
özgürlüklerin genişlemesi ge-
rekirken bunun tam tersi
yapılır. Hükümet, ekonomik
geüşme-denıokratikleşme iki-
lemi vannışcasına, bunlardan
birindyi yeğler. Ekonomik
bunahmın ağırlaşmasıyla bir-
leşen siyasal baskı ortamı
cumhuriyetin ilk askeri mü-
dahalesi sonucunu verir.
Ekonomik ve siyasal bu-
nalımdan çıkış, ekonomide
planlı gelişme yaklaşımı siya-
sette de daha demokratik bir
ortamdır.
Türkiye 196O'lı yıllara gel-
diğinde, sanayileşmede temel
tüketim ürünlerinin yerli üre-
timini gerçekleştirmiştir.
Gündem, yerli üretime dayalı
sanayileşmenin ikinci aşa-
masını gerçekleştirmek; oto-
mobil, buzdolabı. çamaşır
makinesi ve TV alıası gibi
dayanıklı tüketim ürünleri-
nin yerli üretimini sağla-
maktır. Bu işlevi önceleri. bu
ürünleri dışandan getiren
özel sermaye üstlenir. Ya-
bana sermayeyi ve KİTi de
yanına alan özel ticari sermayenin dış rekabet
karşısında "konman" bir ortamda sanayi üretimine
yönelmesi sağlanır. Sanayileşme sürecinde KTTin
işlevi, Sovyet kredikrinden de yararlanarak petro-
Döviz Kuru (TUS)
Dolar kuru/
Yıllar alış/yıl sonu
1923-1945 (ortalaması)
1946-1959 (sabitkur)
1960-1970 (ortalaması)
1971-1975 (ortalaması)
1976-1979 (ortalaması)
1980
1981
1982
1983
1984
1985
1986
1987
1988
1989
1990
1991
1992
1.55
2.80
8.01
14.47
23.53
89.25
132.30
184.90
280.00
442.50
574.00
755.90
1018.35
1813.02
2311.37
2927.13
5074.83
8555.85
Kaynak: (1980 öocts) DİE. laatatik Gösttr-
frler, 1923-1990, s 290-91
i 1980 sonrası) T C Metkez Bankası, C( Aykk
Bûhen 199311,5.80.
sonra da bir ölçüde sağlandığı bir ortamda ve yo-
ğun parasal desteklerle dışsatımını arttırarak dış
ödeme sorununa çözüm arayışına gırmiştir. An-
cak geçen on yıb aşkın sürede dış borçlann dört
katından fazla artmasına karşın ekonomik istik-
rar sağlanmıştır, denilemez.
Tam tersine, 1988'de yenı bır istikrar politika-
lan kümesinin yürürlüğe konmuş olması da, özel-
likle kamu geür gider dengesinin sağlanmasına
yetmemiştir.
Sermaye üretimden kaçıyor
Ilgjnç nokta. üretim olanaklannın, 1980 son-
rasında önceki dönemlere oranla çok daha sınırb
bir ölçüde genışlediğıdir. Tanm, sanayi ve enerji
gjbi üretim sektörlerine yapılan yatınmlar toplam
yatınmlann 1980'lere dek yansından fazlasını
oluşturmaktaydı, bu oran 1980 sonrasında sürek-
li azalarak %35'lere düşmüştür. Özetle, sermaye
üretimden kaçmaktadff.
Başta döviz dahil para ticareti olmak üzere taşı-
nmaz mal ve borsa işlemleri ekonominin parasal-
laşmasını hızlandırmıştır. Kısaca, ekonominin te-
mel sorunu, sermaye kaynaklannın üretim
alanlanna yöneltilmesidir.
Türkiye ekonomisi, 1990'b yıllarda, 1980 önce-
sinin en önemb sorunİanndan biri olan enflasyo-
nu, bu kez "süreklilik" kazanmış bulunan niteli-
ğıyle ve çok daha yüksek oranıyla, yaşıyor. Ger-
çekten ekonomi, 1950'lerin ikinci yansuıda yüda
ortalama %25 enflasyona dayanamadı ve bunab-
ma sürüklendi, 1980 öncesinde bunabmın en ağır
olduğu üç yıbn
yılhk enflasyon
oranı da orta-
lama %46.5'tir;
aynı oran
1990-93 üç yüı
için yılda %56.
6'dır. Kısaca,
uygulanan
ekonomi pohti-
kası enflasyona
yenik düşmüş-
tür. Enflasyo-
nun nedenlen,
ulusal gelirin
%10-15'i do-
layında bulunan
kamu kesimi
acıklan ve izle-
nen para pohti-
kasıdır. Gerçek-
ten dolaşımdaki
para miktan
1970'te 12 milyar liradan 1980'de 218 milyara ve
1990'da da 11.4 trilyona yükselmiş bulunuyordu,
son üç yüda da bunun yaklaşık beş katına tı-
rmanıyor.
Ekonominin dış ödeme sorununa çözümü de
bu politikalar sonucu olarak o dönemde daha son- kimya, alûminyum, demir-cehk gibi ara mallann dış borçlanma ve yüksek faiz uygulamasına da-
~>v; ~~ ,„»,„„ "«™>Miin, Lo^o^o^ h-rf.u." ~~r. ,-,~,;m;^; .,„—»ı^., y a ] j ^ s u r e l i y a b a n c l (5,03^) paranın ekonomiye
girişidir. 1980 sonrasında dış pazara çok yüksek
oranb parasal devlet desteğiyle açılan sanayi, ken-
disini teknolojiye dayab rekabete hazırbyor, deni-
lemez. Asbnda 1980 sonrasının ekonomi politi-
kasında sanayileşme tümüyle piyasa koşullannın
yaratacağı yaünm dürtülenne bağh olarak gebşe-
cektir beklentisi ya da görüşü geçerlidır. Ancak
KİTin "özeUeştirme" düşüncesiyle sanayi yatın-
mlannı neredeyse tümüyle durdurmasmın da
katkısıyla sanayiin gelişmesi ekonominin günde-
rakı on yıllann "sfirekliliV kazanan hastahğı" enf-
lasyon olgusuyla ve dış ödeme guçlüğü ile karşılaş-
mamıştır. îkincisi de genel kanının tersine, devletçi-
liğin özel kesime karşı olmadığıdır Uygulamayı
Ekonomi Bakanı olarak yürüten Celal Bayar'ın de-
yimiyle kamu sanayii özel girişimleri beslemış. on-
lann "süt anası" oimustur.
Ekooomi, II. Dünya Savaşı'nuı sanayileşmeye ge-
tirdiği kesintiyi. savaş sonrasında çok farklı bir nite-
liksel değ^ûnle birlikte sürdürmüştür.
ABD'nin dış yardım ve kredileri, önceki yıllarda
üretimini yapmaktır.
Ekonomi 1960'b yıllarda sendikal haklann işler-
lik kazandığı bir ortamda hızb bir büyüme gösterir-
se de iç ve özelbkle "haşhaş" sorunu gibi dış etmen-
ler ünlü demokrasi-ekonomik gelişme ikilemini ye-
niden gündeme getirir ve 1971 *de yeni bir askeri
müdahale ile bu kez hak ve özgürlüklerin sını-
rlandınlması yoluna gidibr.
Türkiye'nin ekonomi pobtıkalannı simgeleyen
hızla sanayileşme özlemi 1970'b yıllarda yeni bir ni-
tebğe bürünür. Daha 1950'lerin sonunda başvuru-
minden çıkmış bulunuyor. Öte yönden Türkiye
1995'in sonunda Avrupa Topluluğu ile gümrük
birb'ği yapacaktır ve sanayiin bu çerçevede gelece-
ğı günceldir.
Türkiye ekonomisinin en önemb sorunu üre-
tim olanaklannı genişletmedeki geldiği tıkanma
noktasıdır. Dünyadaki gebşmeler. So\7etler Bir-
liği'nin dağılmasından sonra üç odaklı bir ileri
teknolojiye dayab rekabeti ortaya çıkarmıştır. Bu
odaklar, ABD, Japonya'nın başım çektiği Pasifık
yöresi ve Avrupa Topluluğu'dur. Türkıye'nin se-
çimi bellidir ve bu Avrupa'dır. Ancak sorun bu-
nun ötesindedir.
Türkiye 1950 sonrasından başlayarak ve özel-
bkle 1980 sonrasında, eğitimınin nıtebğinde ger-
çek bir yıkım yaşıyor. Çökertilen eğitim yapısı ve
en başta yıkılmış bulunan üniversite yapısıyla iş-
gücünün niteliğini yükseltmede ve ileri teknoloji-
leri -bırakahm bunlann yerü üreümini bir yana-
doğru dürüst alması ve uyarlaması da güçleşecek
birgebşmegösteriyor. Cumhuriyetin, 1990'larda,
Abnan faşizminden kaçan bilim adamlanyla
oluşturduğu çağdaş üniversite, 12 Eylül general-
lerinin binlerce öğretim üyesinin uzaklaştınbnası
ya da aynlmasına yol acan uygulamalanyla, çö-
kertilmiştir. Türkiye'nin öncelikle nitelikle işgücü
sorununa çözüm bulması gerekiyor. Ülkeyi yö-
netenler yerli teknik kadrolara, uzmanlara gü-
vensizlikten kurtulmabdır.
Cumhuriyet
yönetiminin
çok önemli
ekonomi politikası
yaklaşımı, kamu
maliyesi kuramında
altın ilke denilen
kurala uymasıdır.
Buna göre devlet
bütçesi açık
vermemeliydi.
Gerçekten de
kuruluş yıllanndan
başlayarak yaklaşık
çeyrek yüzyıl,
büyük bunalıma,
devletçilik
uygulamasına ve
II. Dünya Savaşı
koşullanna karşın,
1950'yedek denk
bütçe yaklaşımı
sürdürülmüştür.
Amaçlanan,
enflasyona yol
açmayacak kararlı
bir ekonomik
ortamdır.
Türkiye ekonomisinin geür bölüşümü sendikal
haklar üzerindeki baskılann da bir sonucu ola-
rak, çok eşitsiz bir durumdadır. Ömeğin 1978'de
toplam ulusal gebrden tanm yaklaşık %27, ücret-
b ve maaşblar Vo35 ve sermaye kesimi %38 pay
almaktaydı.
Bu pa\lar 1980'lerin sonlannda tanmm %16,
ücret ve maaşlar %14 ve sermaye geürleri %70
bıçimindedir. Daha da önemlisi Türkiye. serma-
ye gebrlerinden vergi almıyor. faız gebrlerine
o
ol0 bir vergi uygulanıyor, asgan ücret ise %25
oranında vergilendiriliyor.
Gelirin özel sennayeye aktanlması ve sermaye-
nin geneOikle vergi dışı hrtulması. yatınm yapı-
unasmı sağlamnor. Sabit semıaye \atinmlan reel
olarak va a/alıyor. > a da çok sınırlı bir arnş göste-
riyor. Yatınmlann durmuş olması. çözümü, eko-
nomi potitikasını yapanlann gündemine hiçbir za-
man giremeyen işsiziik sorununun daha da ağı-
rlaşmasına neden oluyor, en yetkili ağızlar, iş ıste-
yen her beş kişiden biri işsizdır diyorlar.
Ekonominin gelecek sorunu
Genelde kamu yönetimi; eğitim, sağbk ve gü-
venük gibi temel hizmetleri yapacak etkınlikten
çok uzaktır. Ancak etkinh'ğin ötesinde bir sorun
var, o da Türkiye'nin çağdaş, ekonomik kuralla-
ra göre işleyen bir vergi düzenine sahip ol-
madığıdır. Türkiye'de ulusal gelirin yaklaşık
%22'si vergi olarak almıyor, Avrupa Topluluğu
ortalaması ise bunun iki katı, yani %44 dolayı-
ndadır. Özetle Türkiye vergi yapısını öncebkle dü-
zeltmek duru-
mundadır.
Kamu yöne-
timine Üişkin
son bir nokta-
ya değinibneb-
dir. lstatistik
Enstitüsü'nün
neredeyse
Cumhunyetle
yaşıt obnasına
karşın. ûlke-
raizde ekonomi-
ye ilişkin veri-
ler, özellikle is-
tihdam verfleri,
düzenliveguyen
verici bir biçim-
de toplanmıyor.
oysa günümüz-
de özebkle
ayhk, üç aybk
işsiziik oran-
lannı ekonomik durumun bir göstergesi olarak
almayan anlayiş, kesinlikle çağdışı kalmış sayılır.
Ekonominin geleceği sorunu. Türkiye insanının
üretim süreclerine kahlma biçimiyle açıklık kaza-
nacaktır. Türkiye, özel mülkiyet-kamu mülkiyeti
gibi tarnşmaların ötesinde, sermaye kaynaklannı
ileri teknoiop kullanarak dış pazarlarda rekabet
edebilir üretim yapan süreçlerini nasü vakalayabi-
leceğini karaıiaşdnnaudır. Tartışılması gereken
ana soru budur ve pkacak sonuca göre öncelikle
verilecek ürünler ya da sektörler bebrlenecektir.
Bu tür bir gelişme süreci, çağın gerektirdıği hak ve
özgürlüklerin egemen kılınması. kurumlann de-
mokratik işleyişe ve etkinliğe kavuşturulması ve in-
sangücünün niteliksel gelişmesine öncelik verilme-
siyte sağlanabib'r. Cumhuriyetin ekonomik gebş-
me özü de budur.
Yıllar
1950
1960
1970
1980
1983
1984
1985
1986
1987
1988
1989
1990
1991
1992
DPT:
Yabancı sermaye (milyon $)
İzinverilen
yabancı sermaye
1
10
88
97
103
271
235
364
655
821
1.512
1.861
1967
1.820
Fiilen gelen yabancı
sermaye (net)
5
24
58
18
46
113
99
125
106
354
663
713
783
779
Ekonomik \e Sosyal Gelişmeler. 1950-1992 s. 26
ŞEVKET SÜREYYA AYDEMİR
Cihan Biriktiriyor
Tasarruf davası bir milli dava oldu. Şimdi en kuvvetli
milletler, ençokbinktirenmilletlerdirveençokbiriktiren
milletler de, gene, en kuvvetli milletlerdir. Kuvvetli ol-
mak istiyorsak biriktirelim:
Umumi harbin, insanları hesapsızlığa ve sefalete
alıştırdığını söylerler. Doğru Değildir. Umumi harpten
sonra insanlar, daha tutumlu ve daha hesaplı oldular.
Ispat edelim:
Bir zamanlar ortalama bir Amerikalı servet sahibi için
iyi yaşamak demek, çok para sarf edebilmek demekti. O
zamanlar şöyle hikayeler işitirdik: İki zengin Amerikalı,
Paris'te bir otelde kalmışlar. Otelden ayrılırlarken he-
saplarını görmüşler. Birinin borcu diğerinden az çıkmış.
Fakat borcu az çıkan adam bu vaziyeti kendisi için bir
eksiklik saymış ve "Arkadaşımdan daha az para harca-
maya tahammûl edemem. Borcumu Hd kat olarak ode-
yeoeğim" demiş.
Bu hikaye belli ber efsanedir; fakat harpten evvelki
Amerikalıların para harcamaya karşı olan iptilası esa-
sen herkesçe malumdur.
Bu devirde Amerikan banka ve tasarruf kasalarında
halkın yaptığı küçük tasarruf miktan ancak;
6.181.000.000 dolardır.
Halbuki 1926'da bu miktar;
16.395.000.000 dolar olmuştur.
Harpten sonra yalnız ilk mekteplerde yapılan tasarruf
propagandası neticesi olarak 1919-1920 ders yılı zarfı-
nda Amerikalı çocukların tasarrui sandıklarına yatırdı-
kları para:
2.800.000 doları bulmuştur.
Şu halde yeni Amerika eski Amerika'ya nazaran daha
hesaplı ve tutumludur.
Fakat bu hal yalnız Amerika'ya mahsus bir hal değil-
dir.
Sovyet Rusya halkının 1923te tasarruf kasalarına
yatırdıkları küçük tasarrufat yekünü 11.500.000 ruble ol-
duğu halde bu miktar 1926'da 115.000.000 rubleye baliğ
olmuştur. Şu halde Sovyet vatandaşı gittikçe hesaplı-
laşıyor. Çünkü memleketin menfaati hesaplı ve tutumlu
olmaktadır.
Diğer bir yerden misal alalım:
Avustralya'da harpten evvel, yani 1913'te tasarruf teş-
kilatlarına yatırılmış küçük tasarrufat miktarı;
80.000.000 sterlinden bu miktar 1926'da 194.400.000,
yani bizim paramızla 1.950.000.000 liraya baliğ olmuş-
tur.
Halbuki Avustralya'nın nüfusu harpten evvel 4.872.000
ve harpten sonra 6.111.000 kişiden ibaretti. Nüfus başına
bizim paramızla 325 lira biriktirilmiş demektir.
Hülasa: Cihan biriktiriyor. Cihan gittikçe daha tutumlu
ve daha hesaplı oluyor. Harpten sonra milletlerin he-
saplarını şaşırdıkları ve kendilerini akıntıya kaptırdıkları
hikayeleri doğru değildir. Bilakis; harpten evvel bir şah-
si ve ailevi emniyet meselesi olan tasarruf davası, harp-
ten sonra bir milli kudret ve hayatiyet meselesi oldu.
Memleketimizegelince; bizim küçük tasarrufatyekun-
larımızda, bütün diğer iktisadi işlerimiz gibi cihan istatis-
tik neşriyatına aksetmiyor. Fakat bu yekunlar elde mev-
cut perakende malumata nazaran bizi cihan müvacehe-
sine çıkaramayacak kadar azdır.
Emniyet Sandığı ile diger bankalarımızdaki küçüktev-
diat yekunu ancak 13.000.000 lira etrafındadır. Yani nü-
fus başına tasarruf edilmiş yalnız bir liramız var.
Halbuki, yalnız kötü gramofon plaklarıyle ecnebi içki-
lerine ve lüks mensucat emtiasına verdiğimiz paraları
tasarruf etsek bu yekunu bir sene içinde hatın sayılır bir
dereceye çıkarabiliriz.
Vatandaş biriktir. Çünkü biriktirmekzarureti vardır.
(Cumhurtyet-12 Aralık 1930)
AliUlvi
Ersoy
SAKARYA TOPRAGI
Yendim bir bozkır ordusuyla
Dudaklan yalama köylü askerlerimle
Ve haziran gülünü Üsküdar'da bırakmış
Harbiyeli teğmenlerimle
Ağustos yangınını emperyalizmin
Ardımda kağnı tekeri güneş
Önümde bozbulanık ağıt Sakarya suyu.
İZMİR TOPRAĞI
Ordular! Bağımsızlık Ordulan!
Yuvarlayın koca kalesini Afyonkarahisann
İzmir'in önlerine
Ve ovıın yalçın kayalara
İzmir denizine karşı
En güzel sözümü benim:
'/Ya bağımsızlık! Ya ölüm!"
İşte başmsızlık
Çeker gider gemiler.
Işte ölüm
Bağımsızlık bahçesinde gül ağacı yiğitler!
ULUSAL TOPRAKLAR
Türkceden bir güldür
Gelincik ve buğday
Beşiği türkünün
Gömütü ağıdırı
Ve bir köylü cigarasında
Malatya-Kurtalan treni
Bucak müdürlüğündeki solgun bayrak
Ve köy okulunda öğretmen: Kemal Atatürk
Ulusal toprak! CE^miN ATUF KANSU