Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
6EYLÜL 1990 CUMHURİYET/17
HAVA DURUMU TÜRKIYE'DE BUGÜN
Meteorolop Genel Mûdûfiûğû'nden
ahnan bügtye göre yurdun kuzeybat
hesânteri parç* bulutlu. Trakya, Mar
marfran dogusu, baü ve orta Karade-
niz le Iç fcadolu'nun kuzey baua yaj-
mur w yer yar sajanak yaflışlı, djjer
yeder az bulutlu ve aç* geçecek. HA-
VA SICAKLIĞI: Dogu bölgeterimede
biraz artacak. Batida dnefltf bir deji-
şiklik olmayacak. RÛZGAR: Kuzey ve
doju yönlenlen hafîf arasıra orta kuv-
vette esecek. Oemzterimizde Karade-
niz ve Marmaratia yıkta ve karayel.
Ege'de gûnbabsı ve karayel. Akdeniz-
de günbaûs» ve todostarı 3-5 kuvve-
tinöe. saatte 10-21 deniz mii hıda
esecek. Oenîz mutetM dalgata. daiga
yÛksaUOİ Û5-1 metre g&IÜŞIUJthOl
10 km. yafitş anmda 3-5 km. olaeak. Van GMû'nde hava u bu-
lutlu ve aç* geçecek. Rûzgar gûney ve ban yönlerden hafif ota-
rak esecek. Göl kûçûk dalgalı görûş uzaMtf 10-15 km. doiayın-
da bukınacak.
Adana
Mapazarı
Mryaman
Afyon
ACn
Ankara
Amaltya
AntaJya
Artvın
*dm
Balıtesr
BUectk
Rngöl
attıs
Boiu
Bursa
ÇanaMale
Conım
DenM
A 33° 19° Diyartıakır
Y 26°15°&*nK
A 34° 17° Erancan
A Z7° 16° Erzurum
A 21° 6°EsH5etw
Y 2e»10°Gaa«*p
A 31° Z1° Gaouı
29° 13° ItMaraş
25° 10° Mersm
20° 3°MuJla
26°10°Muş
3 6 » N j J
A 31° 19° Gümüştıane A
A 22° 11° Hattâfi
A 32°17°lsparta
A 28°11°lsOnW
Y 26° 10° fanir
A 30°13°K*s
A 29° 13° Kasomonu Y
Y 23° 9°Kays«ri
Y 29° 13° Kırktareü
A 77° UPton/l
Y 23° PKiahp
A 30° 17° Matatp
23"17°0n)u
22° 8 ° « s
29" 15° Samsun
30°11°S8rt
2fl°18°Sinop
31»17°Sn«s
20° 5°Wm*ıO
23° 8°lral]BXi
26° 8°Tuncet
28° 13° Uşak
27">11°van
28°1T
>
Ya!çat
29° 13° Zonguktak
A 31° 16°
A 32° 17"
A 30°22°
A 30° 17°
A 30° 14°
A 26° 9°
Y 23° 16°
A 22°1«°
Y 23° « °
A 34°2(P
Y 21° 15°
A 2*" 8°
Y 28° 16°
A 23» 17°
A 29» 14°
A 29° 13°
A 26° 13°
Y 2S° 9°
Y 19° 13°
: aç* •yajmurtu /?l A-aç* B-buMu G-gûne^i K-kirlı S-sst Y-yaOmuriu
BULMACA
SOLDAN SAĞA:
1/ Konu olarak Çin
dili ve edebiyatını ele
alan füoloji. 2/ Ha-
wai adalarında kulla-
nılan, gitara benzer
dört telli bir çalgı. 3/
Deride sinirler boyun-
ca birtakım ağrılı fis-
kelerin dökülmesiyle
belıren hastalık... Ya-
nağın alt kısmı. 4/
Küçük mağara... Sod-
yumun simgesi...
İspanya'da Bask böl-
gesinın bağımsızlığı
için savaşım veren giz-
li örgüt. 5/ Ballalama. 6/ Kemiklerin
iç boşluklanru dolduran yağlı madde...
Tüy, kıl. 7/ tslamlıktan önce Kâbe"de
duran üç puttan biri... Ördek. 8/ Hin-
distan'da mihrace eşine verilen ad. 9/
Ağacı koyu kahverengiye ya da siyaha
boyamada kullanılan beyaz ve billur-
su toz.
YUKARIDAN AŞAĞIYA:
1/ Türk müziğinde bileşik bir makam.
2/ Ortadokslarda tahta pano üzerine
yapılmış her türlü dinsel resme verilen ad... Güney Amerika'da ya-
şayan bir yiik hayvanı. 3/ Arap abecesinde bir harf... Hint müziği-
ne özgü telli bir çalgı. 4/ tmkân... Alan ölçüsü hektann kısa yazılı-
şı. 5/ Bir harfımizin okunuşu... Su... Sazın en kalm ses veren teli.
6/ Ispanyolların sevinç ünlemi... Denizayısı da denilen bir fok tü-
rü. 7/ Hafıf mavimsi olan postu kürk yakası ve manto yapımında
kullanılan memeli bir hayvan... Judo vekaratedeki en üst derecele-
re verilen ad. 8/ Seyrek dokunmuş bir tür kumaş. 9/ Maun da de-
nilen büyük bir orman ağacı... îlkel benlik.
60 YIL ONCE Cumhuriyet
Hadiselerin tafsilatı
6 EYLÜL 1930
İzmır Halk Fırkası önünde Fethi Bey lehine yapılan
nümayiş devam ederken Halk Fırkası azasından Sabri B.
ahaliye "namussuzlar" diyince halk binaya hücuma
başladı: Camlar. pencereler kınldı, bir kaza mutemedinin
başı yarıldı. Polis, jandarma ve Vali hâdise mahalline geldi.
Halk, "Anadolu" matbaasına doğru akmağa başladı.
Ben bir az evvel Anadolu malbaasından çıkarak
"kahrolsun Haydar Rüştü" tarzındaki birinci nümayiş
hakkındaki telgrafı vermeğe gitmiştim. Beni müteakip
gelen "Son posta" muharrirlerinden Ekrem ve "Vakit"
muharriri Halûk Beyler matbaada mahsur kaldılar.
Avdetimde ikinci köşeden ileri geçemedim. Birinci
hûcumda silah atıldı. muhasara hattı genişledi. Bcyni
parçalanan bir çocuğu Fethi Beye getirdiler.
- Fethi Bey! Al emanetini dediler.
Fethi Bey çok müteheyyiç ve müteessirdi. Balkondan:
- Arkadaşlar yapmayın. Cumhuriyeti
seviyorsanız. muvaffakiyetimi
istiyorsanız dağılınız. sakin olunuz"
diye halkı teskine çalıştı. Matbaa
önündeki halkın dağılmasını rica
etmeğe gitmek üzere iken tezahürün
mürettep olduğu zannından
çekinerek vaz geçti. Muhasaracılar üç
partiye ayrılmışlardı. Yerlerini
muhafaza ederek "kana, kan
istiyoruz" diye bağınyorlardı.
Jandarma. polis müfrezelerini takiben
kıtaatı askeriye etrafı sardı. Ekrem ve
Halûk Beyler saklandıklan matbaa tavanından merdivenle
yanındaki üzüm imalathanesine inerek arkadan kaçmağa
muvaffak oldular. Sükûnet avdet ediyor.
Vali ve kumandan. vâsi tertibat aldılar. Haydar Rûştü B.,
ocakta muhafaza edildi. Halk Fırkası da muhafaza
altındadır. Vali Paşa Fethi Beye telefonla hâdisenin
bastınldığını, müteselli olmasını söyledi.
Fethi B. arkadaşlanle hususî surette görüşüyor.
Münakalât tevakkufa uğramamıştır. "Anadolu"
gazetesinden Nuri Beye yeni fırka aleyhinde
yazmayacağına dair yemin ettirmişlerdir.
ikinci hücumda büyük taşlarla matbaa binasına hücum
ederek tahribat başladı. Muhafazaya memur polis ile
askerin tehdidi fayda vermedi.
Halk heyecan içinde "yaşasın Fethi Bey" diye bağınyordu.
Kalabalık arasında seİciz yaşında çocuklar, mektep
talebeleri de vardı.
İnzibata memur olanların "yaklaşmayınız" diye verdiği
emre itaat edilmemiş. jandarmalar havaya ateş etmek
mecburiyetinde kalmışlardır. Halk taş atmakta devam
ediyordu. Bir polisin başı yanlınca komiser muavir»i halka
ateş açtı. 12 yaşında bir çocuk vuruldu ve öldü. Yedi yarah
vardır. Bu ölüm halkı biraz korkuttu. Mamafih halk
mukabeleye başladı. Ceman 15 yarah vardır. Heyecan
hafifliyor.
Fethi B., mevki kumandanının ricası üzerine nutku yann
söylememeğı vadetti. Erteği gün söylemesi muhtemeldir.
30 YIL ÖNCE Cumhuriyet
Barolar
6 EYLÜL 1960
Çıkarılan son kanunlar karşısında yeni bir şekle sokulması
düşünülmekte olan "Avukatlar Kanunu" ile ilgili olarak
İstanbul Barosu İdare Kurulu üçer gün ara ile devamlı
toplantılar yapmaktadır. Beşinci toplantısını yapan Baro
İdare Kuruİununun. öğrendiğimize göre. dünkü
gündeminde de "Yassıada"da bulunan düşüklerin davasını
alıp almama" mevzuu yer almıştır. Ancak dün kendileriyle
görüştüğümüz ilgililer, bu hususta henüz kati bir karar
almadıklarını ve alındığı takdirde ayrıca açıklanacağını
bildirmişlerdir.
Türkiye"de mevcut bütün barolann "tek bir teşkilât haline
getirilmesi" için de gerek Barolarca ve gerekse Adalet
Bakanlığıncaçalışmalarabaşlanıldığı.buarada
öğrenilmiştir.
GEÇEN YIL BUGUN Cumhuriyet
Greve dur
6 EYLÜL 1989
İskenderun ve Karabük demir çelik fabrikalannda
yaklaşık 20 bin işçinin 125 gündür sürdürdüğü grev dün
Ankara 5. İş Mahkemesi tarafından "ihtiyati tedbir"
karanyla durduruldu. Mahkeme. konuyla ilgili davaya 18
eylüldebakacak.
Türkiye Demir Çelik İşletmeleri Genel Müdürlüğü.
Ankara 5. İş Mahkemesi'ne başvurarak grevin
durdurulmasını istedi. Mahkeme, 2822 sayılı Toplu İş
Sözleşmesi Grev ve Lokavt Yasası'nın 47. maddesine
dayanarak 125. gününü dolduran demir-çclik grevi
hakkında ihtiyati tedbir karan verdi.
• Belgrad r> V
^ - \
DÜNYA'DA BUGÜN
Kahire •
A 34°
Leningrad
londra
Madrid
Mitano
Montrnl
VlOSİIM
Mûnlı
Osk)
PMİS
Prag
Ryad
Roma
Sofya
Sam
Imus
Varşora
venedik
vlyana
Y
Y
A
A
B
Y
A
A
Y
B
B
A
A
Y
A
A
A
B
A
A
W>shington A
Zûnh A
WP
22°
33°
29°
21°
10»
23?
28°
ie°
20°
19°
«°
30°
22»
35°
30°
33°
20°
27°
19°
27°
25°
'Balıkçı'sız Bodnım
Bir başkalaşım, bir değişim sürecindeyiz. Her nedense bu
karmaşadan yararlananlar buna gelişim diyorlar; gelişiyoruz
diyorlar. Bakalım nerelere kadar sürüp gidecek?
"Cevat Şakir Kabaağaç'ı bilir misiniz?" "BU-
mem, caddesi var ama kendisini lanımam." Bod-
ram'un kentsoylusu azalıyor, >"aşayanlann geç-
mişle ilgisi siliniyor. Merak bu ya, mezanna gider-
ken Gümbet'in hemen girişinde sorarsanız "Ha-
likarnas Balıkçısı nerede )-atıyor?" "Buranın ya-
banasıyım, layıda sorfçüier var, befld bilirier, Sa-
hUdebalıkkalmadıgındanbalıliçıdakalrnadı.ol-
saydı belki tanırlardı" cevabını alırsınız
çoğunlukla.
Sürgüne gönderildiği cennet Bodrum'u, Ba-
lıkçı'nın kitaplarından tanıdık önce. Sonra,
Cumhuriyet'in sayfalannda tararna kalemiy-
le yaptığı desenleriyle bezediği yazılarıyla...
Balıkçı sağ olmalıydı şimdi; iri gövdesine uy-
gun gür sesiyle "merhaba" deseydi tarudı-
ğa tanımadıgına. Sorabilseydik Bodrum'u
Bodrum yapana; günümüz ortamında Hali-
karnas Balıkçısı olmak ister miydi? Eleştiri-
lerini ya da söyeyeceklerini bilmek için
falcı-kâhin olmaya gerek yok. Kültürlüsü-
kültürsüzü görüyordur herhalde. Ne var ki gör-
düğıi halde görmezlikten gelenler, görmeyenler
çoğunlukta. Kentin eski sakinleri, yaslılan, dü-
şünürleri ne düşünüyorlar, ne diyorlar merak ko-
nusu doğrusu.
Bir başkalaşım, bir değişim sürecindeyiz. Her
nedense bu karmaşadan yararlananlar buna ge-
lişim diyorlar; gelişiyoruz diyorlar. Bakahm ne-
relere kadar sürüp gidecek?
Limanda, kıyı doldurulmuş; boydan boya ya-
yalara açümış; yeni palmiyeler dikilmişti. Sonra
kahveler falan derken; sürekü pazarcüann işga-
line uğramıştı. Satıcüar dışarlıklıydı; kentin es-
nafı değüdi. Işportacılar da yoğurüaşınca, birkaç
kez ele alınıp duzenlendi. Yeni işlerlik verilirken
biraalar, dönercüer çoğunluğu ele geçirdi. Şim-
dilerde arabesk müzikle lahmacunu beraberinde
bulabiliyorsunuz. Bütün bunlar geüpgecene hiz-
met veriyor diye artık sabitleşti. Eh ne de okabe-
lediyeye gelir sağlıyor, çpğunluk da istiyorsa et-
raf curcunaymış ne beis!..
Bodrum'un çevresi de çok farklı değil, oralar
da nasibini almakta bu değişim sürecinden. Köy-
lerin yakınlannda dağa taşa bakıyorsunuz "mü-
badü Rumlardan" kalma setler, istinat duvarla-
n, tepelere doğru yükselen bağ-bahçelerin sınıı
duvarlan, tanm içineskiden nelerin yapıldığının
delilleri. Günümüzde buralar yeni yapılaşmala-
ra açümış. Bu deyiş aslında yanlış, sıkış tepiş bi-
na yığınlan demek daha doğru. Inşaatlann taşı-
ma suyu ile sürdurüldüğünü görüyor, bir kez da-
ha şasıyorsunuz. Dağlar tepeler, zeytinlikler^nan-
dalin bahçeleri, kayalar, yamaçlar her yer serbest
Nereye kadar, nerede hudutlanacak, nerede du-
racak? Eskiden tanm vebağ-bahçe içinel emeği
ile yapılan setlemeler, sitelere, kooperatiflere, yeni
villalara yer açmak üzere yok ediüyor. Yeni yapı-
lar, besin gereksinimine ait yerlereyerleşirken ya-
kın çevrelerden gelen yiyecek içecek traiîği aksa-
üyor. Açılan yollar yetmiyor. ölümcül kazalar ço-
ğalıyor. Bu kısır döngü, kuşkusuz, sadece Bod-
rum'un sorunu değil.
Kıyüardaki binalara koşut, kumsallarda kırk
milletten insan sere serpe denizegiriyor. Kimi tan-
galı, kimi üsUüz. Bunlara bakıp yülar önce Ba-
hkçı'nın, denize çıplak giren Erkek Aj-şe'sini
anımsıyorsunuz, hatta anyorsunuz. Eskiyi ara-
ma, eskiye özlem değil; moda, nostalji de değil.
Yozlaşmaya parmak basmak, yol-yöntem araş-
tırmak-irdelemek. Çoğalmanın sonucu yabana-
laşma ıçindeyiz; bilmedik, tanımadık yerlerdeyiz
sanki. Büyük kentlerden kaçanlann gerekceleri,
yakın gelecekte burada da gerçekleşirse hiç şaş-
mamalı. Bu yıl kalabalığı az. Esnaf eskitatlı kâr-
lan hayal ederken sokaklarda rahat yürümenin
tadına vanyorsunuz.
Bunlan düşünerek Baükçı'nın mezannadoğru
yokuşu çıkıyorsunuz. Tepeyevardığınızda, hatır-
ladığınız manzarayla karşılaşıp rahat soluklana-
cağırazı düşlüyorsnnuz bir an... Heyhat, işte eleş-
tirdiğuıiz bir ortam: Beyaz badanalı yeni evler, ev-
lerarasındabakımsız biralan. Beyazbadanalı taş
yığınları altındaki mezan bumuydu? "Hey Ko-
ca Balıkçı, neıeterdesin?"
ALPASLAN KOYUNLU
Y. Müh. Mimar
Uliısal Marşınıız ve Gerçekler
Acı olan gerçek şudur ki Atatürk adına, onun ilke ve
devrimleri adına, çağdaşlık adına, uygarlık adına, kısaca
cumhuriyet ruhu adına bugün ne varsa korumayı gerektirir bir
konuma getirilmiştir.
İstiklal Marşımızın sözlerinin, özellikle bes-
tesinin değiştirilmesi yolunda açılan tartışma-
da ileri süriilen ve geçmişte benzerlerine tanık
olduğumuz resmi ya da gayriresmi önerilerle
görüşler, Körfez krizi gibi Türkiye'nin günde-
mini baştan sona dolduran önemli sorunlann
yanı sıra ayrı bir gündem maddesi biçiminde
şu günlerde yeni boyutlar kazanıypr. Değişti-
rilmesi yolunda görüş beyan eden ilgililere ge-
rekçe oluşturabilecek açıklamalar, geçmiş dö-
nemlerde hangi nedenlere dayandırılıyor ise
bugün de hemen hemen aynı. Bu cümleden
marşın, kısaca "söz-mdodi" veya "güfte-
b«ste" uvuşumu olarak tanımlayabileceğimiz
'prozodi' yanılgılan ile dolu oluşu, gerek tek-
nik ve gerekse müzikalite açısmdan belirli bir
yetkinlik düzeyinden yoksun bulunuşu, ses
aralıklannın uyumsuzluğu, kurgusal olarak
vokal icradan çok enstrümantal icraya yatkm
oluşu gibi savlar ileri süriilüyor. Daha çok me-
lodik yapıya yönelik bu savların yanı sıra, güf-
tenin de artık eskidıği, bu nedenle günümüz
kuşağının anlayabileceği bir şiir diline gerek-
sinme duyulduğu, esasen marşa konu olan şi-
irin bestelenmeye uygun nitelikler taşımadığı
yolundaki görüşler ağırlık kazanıyor.
Şimdi tanı (teşhis) doğru da sağıtım (teda-
vi) için yapüması gereken ne? İlk bakışta ko-
laymış gibi göriinen bu •değişürme' işinin na-
sıl ve ne gibi sonuçlar doğurabileceğini veya
ne tür engellerle karşı karşıya geleceğini de pe-
şinen hesaba katmak gerekir. Hemen değiş-
melidir diyenler, işin hukuksal yönünü unu-
tur görünüyorlar. Bizce bu yolda düşünülme-
yen bir engel var. Anayasamn Genel Esaslar
başbğı altındaki birinci kısmmda milli mar-
şuı "İstiklal Marşı" olduğu hüküm alüna alın-
mış.tır (madde: 3/11). Anayasanın "Degiştiril-
meyecek Hiikümler" başlığı alundaki 4. mad-
desinde ise "..aiçiıncü maddesi hükümleri"ııin
değiştirilemeyeceği ve değiştirilmesinin teklif
edilemeyeceği vurgulanmıştır. Hükümlerinin
değiştirilmesi diğer yasal düzenlemelerden ay-
ncahklı olarak belirli prosedüre bağlanmış bu-
lunan anayasamn; devletin şeklini, bütünlü-
ğünü, dilini, bayrağıru, başkentini ve cumhu-
riyetin niteliklerini düzenleyen maddeleri ara-
sında, ulusal marşı da boylelikle hukuksal gü-
venceye alınmak istenmiştir.
Diyelim ki bu engel aşüdı. Eğer aynı şiir,
yine güfte olarak kullanılacak ise yeni oluş-
turulacak çoksesli bir bestenin de benzer eleş-
tirileri beraberinde getirmeyeceğine kim gü-
vence verebilir? Kuraldır, her yenilik, bilinme-
yenlerini de birlikte getirir. Yok eğer 'dtgçtirme
1
özel bir maksatla düşünülüyor da şiir hamasi
bir ezgi ile mehter marşı edasına büründürül-
mek isteniyorsa, bu geriye gidişin -hangi ge-
rekçe aJtında olursa olsun- savunulur yanı ne
olacaktır? Bizim kuşkumuz biraz bu yönde-
dir. Bu ikinci varsayımın ince hesapları yapı-
lıyor gibi gelmektedir. Zira aa olan gerçek şu-
dur ki Atatürk adına, onun ilke ve devrimleri
adına, çağdaşlık adına, uygarlık adına, kısa-
ca cumhuriyet ruhu adına bugün ne varsa ko-
rumayı gerektirir bir konuma getirilmiştir.
Ulusal marşımızın eleştiriye açık yönlerinin,
yalnız yapısal ve kurgusal özelliklerinden kay-
naklanmadığı, yorum ve icra biçiminin de
bunda etkili olduğu genelde onay gören bir
gerçek. Bugün ülkemizde son derece ileri dü-
zeylerde bulunan bestecimiz, yorumcumuz ve
müzik eğitimcimiz var. 15.8.1990 günlü Cnm-
huriyet'te bunlardan birinin," otuz beş yılhk
müzik eğitimcisi Sayın Hikmel Günsel'in öne-
rilerini okuduk. Değerli eğitimci, uygulanacak
yeni bir yorum biçimi ile teknik yönden be-
lirli kurallara da uyma koşulu ile örneğin mar-
şın esas tonalitesi olan 'sol minör' yerine 'mi
rtıinör' tonunda söyletilmesi ile veya büyük
aralıklann ufak nota değişiklikleriyle küçül-
tülmesiyle ve 80 metronom sayısıyla eserin ger-
çek melodik dinamizmine kavuşabileceğini be-
lirtmektedir. Tartışmarun bu yola kanalize
edilmesı daha başka çözüm yollanrun da gün-
deme gelmesini sağlayacaktır. tleri süriilen ek-
siklik ve hataların tümünün değilse bile pek
çoğunun belirli koşullarla reformist bir içerikle
giderilme olanağı varken daha büyük sorun-
lar yaratabilecek 'değişürme' yoluna gidilme-
si akılcı ve kökten çözümcü bir yol gibi gö-
rünmüyor. Hele böyle bir yol bir de çağdışı
veya ideolojik yansımalara neden olacaksa..
Av. HALUK ÇAĞDAŞ
Sıvas
Eğitiııı Vurguneulugu
Özellikle 12 Eylül'le öğrenci kitlesinin sesinin kısıldığı (daha
doğrusu kıstırıldığı) bir baskı döneminde özel okul ve
dersanelerin yaygınlaşması dikkat cekicidir.
Her şeyden önce bu yazıyı hazırlarken çok
zorlandığımı belirtmek isterim. Zor'anmaya ne-
den olan en büyük etken çarpık bir düzende
her şeyin korkunç derecede yozlaşarak kokuş-
raası.
Çocuk yetiştiren bir baba olarak; çocuğumun
gelecekte iyi bir eğitimden geçemeyeceği kay-
gısı her baba gibi beni düşündürüyor. Düşün-
celerim sinir sistemimi altüst ediyor. Bu açıdan
bu yazıda bazı eksiklikler ve araştumadan uzak
yanlışlar taşıyabilir. Ve biraz da dağınık olabi-
lir. Yine de yazmama engel olamadım.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasalan'ndan hiç-
bir zaman cıkmayan eğitimde eşitlik ilkesi, yal-
nız anayasada kalmaktadır. Bugün giderek bir
tecimsel kesim (sektör) haline gelen eğitim sis-
temi, eğitimdeki yozlaşmanın tek nedenidîr.
özel okullann ve dersanelerin yoğunlaşma-
sı, beraberinde eğitimdeki yozlaşmayı da getir-
miştir.
Köy Enstitülerinin kuruluşunun 50. yılında
gazete ve dergjlerde Köy Enstitülerine ilişkin ya-
zılan özlemli bir duyguyla okuduk. Bugün de-
vam etseydi, birçok öğrenci eğitim sistemine
tepki olarak okulu terk etmeyecekti. Ve toplu-
ma daha yararh insanlar yetişecekti. Bu anlam-
da Köy Enstitüleri gibi okullar her zaman in-
sanlarımızın düşlediği okullar olmuştur.
Sarurım eğitimdeki yozlaşma, Köy Enstitü-
lerinin kapatılması ile başladı. Kurtuluş Sava-
şı sonrası palazlanan bir avuç sermaye kesimi-
ne son 30-40 yü içinde devlet sırtından palaz-
lanan sermaye kesimi eklendi. Osmanlı
İmparatorluğu'ndan gelen bir aşağılık komp-
leksi ile yabancı dil öğrenme vs. gibi nedenler-
le kunılan özel okullar, sermaye sınıfının güç-
lenmesiyle çığ gibi büyümeye devam etmekte-
dir. Hem de devletin desteği ile sırf sermaye sı-
nıfının çocuğu okusun diye.
Devlet gerek eğitim sistemiyle, gerekse özel
destekle ve kredilerle bu özel okul ve dersane-
lerin yoğunlaşmasını sağlarruşür. özellikle ÜSS
ile yüksek öğrenimdeki sektörleşmenin çarkı-
nı döndürmektedir. Ve özel okul ve dersanele-
ri Milli Eğitime takviye olarak göstermektedir-
ler. özel okullar MiÛi Eğitimin admı kullan-
makta ve oraya bağlı olarak çahşmaktadır.
Özellikle 12 Eylül'le öğrenci kitlesinin sesi-
nin kısıldığı (daha doğrusu kıstırıldığı) bir baskı
döneminde özel okul ve dersanelerin yaygınlaş-
ması dikkat cekicidir.
Yüksek öğrenimde YÖK'ün kurulmasıyla öğ-
renim iyice yozlaşmış ve eğitim yok olacak dü-
zeye getirilmistir. özerklikten yoksun bir öğ-
renim kurumunda eğitimin bilimsel duzeyde ol-
ması beklenemez.
12 Eylül'ün baskı rejimi ile birlikte özel okul-
lar aldı yürüdü. Başta BlLKENTler kurulmuş,
paralı okullar ve dersaneler yaygınlaştınlmış-
ür. Son günlerde bütün üniversitelerin paralı ya-
pılmaya çalışmalarmm ardında yaian özel okul
ve dersanelerin yüksek öğrenim yapma yolla-
nnı açma çabasıdır. Amaç parası olan zengin
çocuklanrun okuması, fakir işçi ve emekçi ço-
cuklannın üniversitede okumamasıdır. Eğer
okursa akıllannca üniversiteler birer komünist
yuvasına dönüşür. Amaç toplumun en büinçli
ve en aydın ve en duyarlı hatta zaman zaman
topluma önderlik eden öğrenci kitlesinin sesi-
ni kesmek. 12 Eylül sonrası YÖK ile bu yapıl-
mıştır, bugün devam etmektedir.
Bunun içindir ki; kentlerin en işlek semtle-
rinde, kiralann en astronomik caddelerinde
yüzlerce dersane ve özel okul açılmaya başlan-
mıştır. Ankara'nın 100. \il seınünde bir lise bu-
lunmazken (İnşaat halinde bir tane yapılıyor)
iki tane özel lise bir tane Ukokul bulunmakta-
dn-. Ve her gün bir canavar gibi büyüyerek eği-
tim vurgunculan yarauhrken eğitim de yozlaş-
maktadır.
Bu özel okul ve dersaneler genelde parası ola-
na hizmet ederken ÜSS sınavlan ve okullarda
yozlaşan eğitinıe paralel olarak dar gelirli in-
sanlardan da kendine müşteri çekmektedir. Bin-
bir fedakârlıkla çocuklarını buradaki kurslara
gönderen aileler vardır. öğrenci okulda kaldı-
ğı derse, okulda dersine giden öğretmene kur-
sa gittiği örneklere dahi rastlanmaktadır. Böy-
lesi eğitim ve öğretim ne kadar sağlıklı olabilir?
Mabmnt Karakuş
9 Eylül'ü Mçin Kutluyoruz?
9 eylül, emperyaüst güçlerin ülkemize si-
lah zoruyla girme eylemine "dnr" deyip, ut-
ku kazandığımız mutlu bir gündür. Ancak
emperyalistler de artık akıllandı. Eskisi gibi
topla, tüfekle, kavgayla gelmiyor. Bir ülke-
yi gözüne kestirmişse, o ülkenin ekonomisi-
ne takıyor vantuzlarını ve nazlanarak çağn
bekliyor: "geleyim mi gelmiyeyim mi?" di-
ye... Sonunda: "Eh. hadi gelelim hatınnız
var." diye Missonri'lerini yolluyor..
Aman ne hazırlıklardı o günlerde. Misso-
uri geliyor diye biz, nerelerimizi, neylerimi-
zi ak pak etmedik... Missouri geldi oturdu,
bir daha da kalkmadı.
Biz bu Kurtuluş Savaşı'nı niçin yapmış-
tıkki?... Bunu, şimdi 60milyonluk koca bir
ülke, yedisinden yetmişine, sokaktaki işsiz
gezen gencinden. kahve köşesinde, ekmek
parası için istiklal madalyasını satışa çıka-
ran emekli gaziye, parasızlıktan kendini sa-
tan insana kadar herkes soruyor: "Biz Do-
kuz Eylül'ü niçin kutluyoruz2"
1920'lerde boğazı kirleten düşman zırhh-
lanna gidecekler derken bu günleri hayal et-
mcmiştik herhal?
1938'lerde altın çağını yaşayan, o büyük
devrimcinin görkemli günlerinde, dünya-
nın gelişmişlikte, üçüncülüğe gelen bu ülke,
bu günleri mi görecekti?
Evet biz Dokuz Eylül'ü niçin kutluyo-
ruz.?
Arapça ezanı, imam-hatip okullannın
yurda yaydığı bağnazlar ordusunu, pıtırak
gibi türeyen Kuran kurslannı, şartlandınl-
mış genç kızlann sıkma başlanm ihya et-
mek için mi?
TBMM'de köşeye sıkışınca: "Siz isterse-
niz hilafeti bile getirebflirsiniz" diye yalva-
ran, hukukçular için: "Karacübbeüler"
yen başbakanlar için mi
TenkU'e yeltenen cumhurbaşkanlan mı
icinmi?
1960'lardan beri her 10 yılda birihtilal ya-
Syoruz. Sonuncusu da hepsine tüy dikti.
yleysesoruyoruz: "Biz 1920'lerdeki Kuva-
yı Milliye'yi niye yarattık, niçin öldük. öl-
dfirdük? JDünyanın ilk Kurtuluş Savaşı'nı
yapmanın oournnu taşıyan bizler bugûnleri
görmek için mi kutluyoruz 9 Eylülü?...
Sizbakmayınbukaramsartabloya... Ben
yine de geleceğin ışıkh günlerini görüyo-
rum. Atatürk öyle bir bina kurmuş ki kann-
calar. ağaç kurtlan, küçük insanlar, kemır-
genler saldırsa da yıkmaya, yıktırmaya ça-
lışsadabaşaramaz.
ZEKİ BÜYt KTANIR
Emekli öğretroen
ANKARA NOTLARI
MJSTAFA EKMEKÇI
Ağlamaca...
Müjdat Gezen, Çankaya'da Alba'da gece gösterilerinde, ge-
lenleri kırıp geçiriyordu. Açık saçık fıkralara bayanlar gülüyor-
lardı çokluk. Müjdat, Komikleri sayıyordu:
—Kel Hasan, Ismail Dümbüllü, Yıldtnm Akbulutl
Cenk Koray, çanak tutuyordu:
—Yıldırım Akbulut komik değil ki!
—Onun da durumu komik! Uzaktan kumandalı...
Mizah sözcüğü yerine, 'gülmece'yi kullanıyoruz, gülmece tut-
tu. 'Gülmece'nin karşıtı olarak, 'ağlamaca' diyorum. Ağlamaca,
Anadolu'da kullanılır. 'Güleriz ağlanacak halimize' var ya, ağla-
maca öyle. Müjdat Gezen'leri, Savaş Büke, Memduh Tekelioğ-
lu, birlikte izledik.
Torbalı'nın 2. Güz Etkinlikleri, bugün başlıyor. Ertan Ünver söy-
ledi, orada Halil Efe'yle tanışacağım. Halil Efe, Torbalı'nın gül-
mece ustalarından. 'Ermo' yani Arabacı Ramazan'ı, onun çanak
tutucuları Ercan Hepdurmaz'ı, marangoz Merih Biter'i, Halil Efe1
nin çanak tutucusu Osman Ekici'yi, Utku Taşkın'ı Torbalı'nın 'Mis
Doyum Sandviç'çisi Muharrem Yoldaşı, domuz avcılarını, Be-
şikçioğlu'nun 'misket' üzümlerini yakından tanımıştım. 'Kayma-
kam Bey', Vahittin Günay (Ertuğrul Günay'la bir ilgileri yok, ad
benzerlîği), ne hoş adam. Vahittin Bey, kimileyin 'kaymakam', ki-
mileyin de 'savcı' oluyor. Bu ünleri seviyor. Bir gün İzmir'den Tbr-
balı'ya otobüste gelen bir yolcu, Vahittin Bey'le karşılaşıyor.
Vahittin Bey'e soruyor:
—Ne iş yapıyorsunuz?
—Torbalı'nın kaymakamıyım!
—Çok memnun oldum efendim!
—Ben de!
Adam, ertesi günü kaymakamlığa gidiyor; varınca görüyor ki,
kaymakamlıkta oturan kişi, bir gün önce tanıştığı kaymakam değil.
Adam, bir günde de kıyıma uğrayamaz ki canım. Kaymakama
durumu söylüyor:
—Efendim, dün otobüste gelirken bir beyie tanıştım, bana kay-
makam olduğunu söyledi!
—Ha, der kaymakam, o bizim terzi Vahittin! Çarşı içinde dük-
kânı var. Giderseniz görürsünüz. Torbalı'da herkes ona 'Kayma-
kam Bey'der. Çok tatlı adamdır...
Vahittin Bey, çok güzel giyinir, 'Kaymakam Bey' olduğunda.
Kim kaymakam, kim değil şaşırır kalırsınız!
Dikili Kaymakamı Hayati Soylu, Dikili'den neden uzaklaştırt-
lıp Yozgat'a sürüldü bakalım? Hayati Soylu, Dikili'ye geleli üç yıl
bile olmamıştı. Kurallara, ölçülere göre beş yıl Dikili'de kalması
gerekiyordu. Dikili şenliklerini benimsemiş, korumuş, iyelenmişti
(sahiplenmişti). Bu, gerici yöneticilerin hoşuna gitmedi mi ne?
Bir Kaymakam Hayati Soylu değil, Dikili Emniyet Amiri Çetin Yıldız
da kıyıma uğradı. O da Sıvas'ın Şarkışlası'nı boyladı. Belli ki ık-
tidar şenliklerden hoşlanmıyor...
Torbalı'nın 'Güz Etkinlikleri
1
, hep 'gülmece'yle ilgili. Torbalı şen-
likleri tuttu, daha da tutacak, öyle görünüyor...
• * •
Kuzey Kıbns Türk Cumhuriyeti ana muhalefet partisi başkanı
Özker Özgür'le, Cumhuriyetçi Türk Partisi Dış İlişkiler Yazmanı
Fadıl Çağda, Ankara'dan aynlmadan Meclis Başkanı Kaya Er-
dem'le, Başbakan Yardımcısı Mehmet Keçeciler'le de görüştü-
ler. Meclis Başkanı Kaya Erdem'e, Kıbns'ta demokrasiye aykırı
durumları anlattılar. Özker Özgür, şöyle dedi özetle:
—Kıbns'ta yasama organında bir bunalım yaşanmaktadır. Ve
bu bunalım, buradan, Türkiye'den kaynaklanmaktadır. Seçim ya-
sasından gelmektedir. Türkiye'nin karışmasından kaynaklanmak-
tadır. Devlet radyo ve televizyonu TFTT, seçim yasakları sırasında,
doğrudan bize dönük yayın yapmıştır. Aynca, Güvenlik Kuvvet-
leri Komutanı Generel Sayın Ali Yalçın, buradan gönderilen göç-
menlerin ileri gelenlerni karargâhına çağırdı, onları yönlendirdi.
Onlara baskı yaptı. Bu bunalım meydana geldi Kuzey Kıbns Türk
Cumhuriyeti'nde. Siz, TBMM'nin başkanısınız. O bakımdan, bu
durumu size de aktarmakta yarar gördük.
'kıbrıslılar, Kaya Erdem'in konuyu yakından bilmediği izleni-
mini edindiler. Kaya Erdem, "Aydınlatıldım, geldiğiniz için mem-
nun oldum" dedi. Birgirişimde bulunup bulunmama konusunda.
sessiz kalmayı yeğledi. Meclis Başkanı olarak tarafsız görünme-
mekten çekiniyor gibiydi. Görüşme 45 dakika sürmüştü. Kaya
Erdem'e konuşma sırasında şöyle demişlerdi: "Biz, muhalefet
olarak Kıbns'ta, TC devletinin yıllardır savunduğu iki eşit halka
dayalı, iki kesimli, Türkiye'nin garantörlüğünde, Federal Kıbns'
tezini savunuyoruz. Bu tez, TC'nin tezidir. Yıllardır hükümetler
gelip gitmekte, ama bu degişmemektedir. Biz de bunu savun-
duğumuza göfe Ankara'daki ANAP iktidarı, neden iktidara gi-
den yolda önumüzü tıkamıştır? Yoksa, açıklanan politika dışında,
bizim bilmediğimiz başka gizli bir politika mı vardır?" Bunu ıs-
rarla, Kaya Erdem'e de Başbakan Yardımcısı Keçeciler'e de sor-
muşlardı. "Hayır, politikada bir değişiklik yok" diyorlardı ikisi de.
Ûyteyse, neden Kıbns'taki muhalefetin önü tıkanmak isteniyor-
du? Keçeciler'e, Kıbrıslılar, "Seçimlerimize açıktan müdahale
edilmişttr ve bu müdahale ANAP'tan kaynaklanmaktadır" dedi-
ler açık açık. Özker Özgür, Keçeciler'e: "Biz sizi, size şikâyet edi-
yoruz. Kıbns'ta demokrasi derin biçimde yaralanmıştır. Yara
kanamaktadır. Bu böyle devam edemez. Seçimler yenilenirse,
bunahma bir çıkış yolu, bir kapı aralanmış olur" dedi. Erdem'e
de Keçeciler'e de ayrı ayrı birer Kıbns dosyası verdi. Keçeciler,
konu ile yakından ilgileneceğini, konuyu Başbakan Akbuluf la
birlikte ele alacağını söyledi. Keçeciler:
—'Daima, bir sorun olduğunda, gelip bizimle görüşün" dedi.
Özker Özgür, konuyu uluslararası alana taşımayı düşündük-
lerini, ama buna da gönüllerinin razı olmadığını söyleyince; Ke-
çeciler, "Kol kırılır yen içinde" dedi...
• * *
Dursun Akçam'ın oğlu Cahit Akçam, Ankara'da Asiye Belova-
cıklı'yla evlendi. Dursun, yıllardır yurtdışında sürgün. Çocuğu-
nun düğününe gelememenin acısı nasıl anlatılabilir? 12 Eylül
günlerinde, yakınlarının cenazelerine gelemeyenleri, ülkesinde
ölmek isteyip de cenazesi gelenleri bilmiyor muyuz?
Akçam'ların nikâh töreninde, Eğit-Der Genel Başkanlığı'na se-
çilen Mustafa Gazalcı, Eğitim-İş Başkanı Niyazi Altunya, savun-
man Veli Devecioğlu, Ibrahim Tezan, Mehdi Bektaş, Zeki
Tavşancıl, ozan Ali Yüce, Aylin-Varlık Özmenek, Kamil Ateşoğul-
ları, Köy Enstitülüler, öğretmenler göze çarpıyorlardı.
12 Eylül'ün 10. yılı yaklaşıyor. Şunun şurasında bir hafta kal-
dı. Bu, faşizmin 10. yılıdır. 11 eylüi, Şili darbesinin, 12 Eylül Türki-
ye'de faşist darbenin yıldönümü Faşist Şili diktatörünün,
demokrat Salvador Allende'yi, öldürttüğünün üzerinden kaç yıl
geçti? Allende için şimdi tören yapılacakmış. 12 Eylül'ün, 12
Mart'ın öldürdükleri için de törenler yapılır, anıtlar dikilir bir gün.
Hep ağlanacak değil ya, gülünür bir gün...
• • •
Hacı Korkut Bey'in, Suudi Arabistan'da işleri, Mekke'de evi var;
Hacı TÖ'nün, eski yakın adamlarından Şarık Tara'nın ise, işleri
Irak'taydı. Saddam'ın Kuveyt'e girmesinden sonra Tara'nın işle-
ri az biraz bozuldu mu ne? Hacı KÖ'nün işleri ise Kral Fahd'ın
iki dudağının arasında mı? Kutsal çölde olen yüzlerce Türk ha-
cisı için "Nasıl olsa, bir başka yerde öleceklerdi" diyen Kral, Su-
udi Arabistan'ın başı sıkışınca, Hacı KÖ've ne diyordur bilmem?
—Ağabey'ine söyle de bize biraz asker göndersin! Kutsal top-
raklar kâfir askerleriyle doldu! Sizinkilerin de bulunması, duru-
mu kurtarır belki. Hem Kore'ye de asker yollamamış mıydınız?
Hem sizin yaygın sözünüz bile var, hani: Alavere, dalavere...' di-
ye başlar. Hani, Kürtlerle ilgili canım. Gelecekler, hem sizin Mek-
ke'deki köşkü de beklemiş olurlar.
ÎNGİLÎZCE'yi
DİL BİLİM'de
yaşayarak öğrenin.
• Her seviyeye herkese sınıflar
• Uzman öğretim kadrosu
• Milli Eğitimden sertifıka
• Herkese uygun taksitlerle
DİL BÎLÎM
Soğütlüejme Comi karjısı, Kodıköy
TEI: 348 01 71-346 19 47