22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
6EYLÜL 1990 CUMHURİYET/17 HAVA DURUMU TÜRKIYE'DE BUGÜN Meteorolop Genel Mûdûfiûğû'nden ahnan bügtye göre yurdun kuzeybat hesânteri parç* bulutlu. Trakya, Mar marfran dogusu, baü ve orta Karade- niz le Iç fcadolu'nun kuzey baua yaj- mur w yer yar sajanak yaflışlı, djjer yeder az bulutlu ve aç* geçecek. HA- VA SICAKLIĞI: Dogu bölgeterimede biraz artacak. Batida dnefltf bir deji- şiklik olmayacak. RÛZGAR: Kuzey ve doju yönlenlen hafîf arasıra orta kuv- vette esecek. Oemzterimizde Karade- niz ve Marmaratia yıkta ve karayel. Ege'de gûnbabsı ve karayel. Akdeniz- de günbaûs» ve todostarı 3-5 kuvve- tinöe. saatte 10-21 deniz mii hıda esecek. Oenîz mutetM dalgata. daiga yÛksaUOİ Û5-1 metre g&IÜŞIUJthOl 10 km. yafitş anmda 3-5 km. olaeak. Van GMû'nde hava u bu- lutlu ve aç* geçecek. Rûzgar gûney ve ban yönlerden hafif ota- rak esecek. Göl kûçûk dalgalı görûş uzaMtf 10-15 km. doiayın- da bukınacak. Adana Mapazarı Mryaman Afyon ACn Ankara Amaltya AntaJya Artvın *dm Balıtesr BUectk Rngöl attıs Boiu Bursa ÇanaMale Conım DenM A 33° 19° Diyartıakır Y 26°15°&*nK A 34° 17° Erancan A Z7° 16° Erzurum A 21° 6°EsH5etw Y 2e»10°Gaa«*p A 31° Z1° Gaouı 29° 13° ItMaraş 25° 10° Mersm 20° 3°MuJla 26°10°Muş 3 6 » N j J A 31° 19° Gümüştıane A A 22° 11° Hattâfi A 32°17°lsparta A 28°11°lsOnW Y 26° 10° fanir A 30°13°K*s A 29° 13° Kasomonu Y Y 23° 9°Kays«ri Y 29° 13° Kırktareü A 77° UPton/l Y 23° PKiahp A 30° 17° Matatp 23"17°0n)u 22° 8 ° « s 29" 15° Samsun 30°11°S8rt 2fl°18°Sinop 31»17°Sn«s 20° 5°Wm*ıO 23° 8°lral]BXi 26° 8°Tuncet 28° 13° Uşak 27">11°van 28°1T > Ya!çat 29° 13° Zonguktak A 31° 16° A 32° 17" A 30°22° A 30° 17° A 30° 14° A 26° 9° Y 23° 16° A 22°1«° Y 23° « ° A 34°2(P Y 21° 15° A 2*" 8° Y 28° 16° A 23» 17° A 29» 14° A 29° 13° A 26° 13° Y 2S° 9° Y 19° 13° : aç* •yajmurtu /?l A-aç* B-buMu G-gûne^i K-kirlı S-sst Y-yaOmuriu BULMACA SOLDAN SAĞA: 1/ Konu olarak Çin dili ve edebiyatını ele alan füoloji. 2/ Ha- wai adalarında kulla- nılan, gitara benzer dört telli bir çalgı. 3/ Deride sinirler boyun- ca birtakım ağrılı fis- kelerin dökülmesiyle belıren hastalık... Ya- nağın alt kısmı. 4/ Küçük mağara... Sod- yumun simgesi... İspanya'da Bask böl- gesinın bağımsızlığı için savaşım veren giz- li örgüt. 5/ Ballalama. 6/ Kemiklerin iç boşluklanru dolduran yağlı madde... Tüy, kıl. 7/ tslamlıktan önce Kâbe"de duran üç puttan biri... Ördek. 8/ Hin- distan'da mihrace eşine verilen ad. 9/ Ağacı koyu kahverengiye ya da siyaha boyamada kullanılan beyaz ve billur- su toz. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Türk müziğinde bileşik bir makam. 2/ Ortadokslarda tahta pano üzerine yapılmış her türlü dinsel resme verilen ad... Güney Amerika'da ya- şayan bir yiik hayvanı. 3/ Arap abecesinde bir harf... Hint müziği- ne özgü telli bir çalgı. 4/ tmkân... Alan ölçüsü hektann kısa yazılı- şı. 5/ Bir harfımizin okunuşu... Su... Sazın en kalm ses veren teli. 6/ Ispanyolların sevinç ünlemi... Denizayısı da denilen bir fok tü- rü. 7/ Hafıf mavimsi olan postu kürk yakası ve manto yapımında kullanılan memeli bir hayvan... Judo vekaratedeki en üst derecele- re verilen ad. 8/ Seyrek dokunmuş bir tür kumaş. 9/ Maun da de- nilen büyük bir orman ağacı... îlkel benlik. 60 YIL ONCE Cumhuriyet Hadiselerin tafsilatı 6 EYLÜL 1930 İzmır Halk Fırkası önünde Fethi Bey lehine yapılan nümayiş devam ederken Halk Fırkası azasından Sabri B. ahaliye "namussuzlar" diyince halk binaya hücuma başladı: Camlar. pencereler kınldı, bir kaza mutemedinin başı yarıldı. Polis, jandarma ve Vali hâdise mahalline geldi. Halk, "Anadolu" matbaasına doğru akmağa başladı. Ben bir az evvel Anadolu malbaasından çıkarak "kahrolsun Haydar Rüştü" tarzındaki birinci nümayiş hakkındaki telgrafı vermeğe gitmiştim. Beni müteakip gelen "Son posta" muharrirlerinden Ekrem ve "Vakit" muharriri Halûk Beyler matbaada mahsur kaldılar. Avdetimde ikinci köşeden ileri geçemedim. Birinci hûcumda silah atıldı. muhasara hattı genişledi. Bcyni parçalanan bir çocuğu Fethi Beye getirdiler. - Fethi Bey! Al emanetini dediler. Fethi Bey çok müteheyyiç ve müteessirdi. Balkondan: - Arkadaşlar yapmayın. Cumhuriyeti seviyorsanız. muvaffakiyetimi istiyorsanız dağılınız. sakin olunuz" diye halkı teskine çalıştı. Matbaa önündeki halkın dağılmasını rica etmeğe gitmek üzere iken tezahürün mürettep olduğu zannından çekinerek vaz geçti. Muhasaracılar üç partiye ayrılmışlardı. Yerlerini muhafaza ederek "kana, kan istiyoruz" diye bağınyorlardı. Jandarma. polis müfrezelerini takiben kıtaatı askeriye etrafı sardı. Ekrem ve Halûk Beyler saklandıklan matbaa tavanından merdivenle yanındaki üzüm imalathanesine inerek arkadan kaçmağa muvaffak oldular. Sükûnet avdet ediyor. Vali ve kumandan. vâsi tertibat aldılar. Haydar Rûştü B., ocakta muhafaza edildi. Halk Fırkası da muhafaza altındadır. Vali Paşa Fethi Beye telefonla hâdisenin bastınldığını, müteselli olmasını söyledi. Fethi B. arkadaşlanle hususî surette görüşüyor. Münakalât tevakkufa uğramamıştır. "Anadolu" gazetesinden Nuri Beye yeni fırka aleyhinde yazmayacağına dair yemin ettirmişlerdir. ikinci hücumda büyük taşlarla matbaa binasına hücum ederek tahribat başladı. Muhafazaya memur polis ile askerin tehdidi fayda vermedi. Halk heyecan içinde "yaşasın Fethi Bey" diye bağınyordu. Kalabalık arasında seİciz yaşında çocuklar, mektep talebeleri de vardı. İnzibata memur olanların "yaklaşmayınız" diye verdiği emre itaat edilmemiş. jandarmalar havaya ateş etmek mecburiyetinde kalmışlardır. Halk taş atmakta devam ediyordu. Bir polisin başı yanlınca komiser muavir»i halka ateş açtı. 12 yaşında bir çocuk vuruldu ve öldü. Yedi yarah vardır. Bu ölüm halkı biraz korkuttu. Mamafih halk mukabeleye başladı. Ceman 15 yarah vardır. Heyecan hafifliyor. Fethi B., mevki kumandanının ricası üzerine nutku yann söylememeğı vadetti. Erteği gün söylemesi muhtemeldir. 30 YIL ÖNCE Cumhuriyet Barolar 6 EYLÜL 1960 Çıkarılan son kanunlar karşısında yeni bir şekle sokulması düşünülmekte olan "Avukatlar Kanunu" ile ilgili olarak İstanbul Barosu İdare Kurulu üçer gün ara ile devamlı toplantılar yapmaktadır. Beşinci toplantısını yapan Baro İdare Kuruİununun. öğrendiğimize göre. dünkü gündeminde de "Yassıada"da bulunan düşüklerin davasını alıp almama" mevzuu yer almıştır. Ancak dün kendileriyle görüştüğümüz ilgililer, bu hususta henüz kati bir karar almadıklarını ve alındığı takdirde ayrıca açıklanacağını bildirmişlerdir. Türkiye"de mevcut bütün barolann "tek bir teşkilât haline getirilmesi" için de gerek Barolarca ve gerekse Adalet Bakanlığıncaçalışmalarabaşlanıldığı.buarada öğrenilmiştir. GEÇEN YIL BUGUN Cumhuriyet Greve dur 6 EYLÜL 1989 İskenderun ve Karabük demir çelik fabrikalannda yaklaşık 20 bin işçinin 125 gündür sürdürdüğü grev dün Ankara 5. İş Mahkemesi tarafından "ihtiyati tedbir" karanyla durduruldu. Mahkeme. konuyla ilgili davaya 18 eylüldebakacak. Türkiye Demir Çelik İşletmeleri Genel Müdürlüğü. Ankara 5. İş Mahkemesi'ne başvurarak grevin durdurulmasını istedi. Mahkeme, 2822 sayılı Toplu İş Sözleşmesi Grev ve Lokavt Yasası'nın 47. maddesine dayanarak 125. gününü dolduran demir-çclik grevi hakkında ihtiyati tedbir karan verdi. • Belgrad r> V ^ - \ DÜNYA'DA BUGÜN Kahire • A 34° Leningrad londra Madrid Mitano Montrnl VlOSİIM Mûnlı Osk) PMİS Prag Ryad Roma Sofya Sam Imus Varşora venedik vlyana Y Y A A B Y A A Y B B A A Y A A A B A A W>shington A Zûnh A WP 22° 33° 29° 21° 10» 23? 28° ie° 20° 19° «° 30° 22» 35° 30° 33° 20° 27° 19° 27° 25° 'Balıkçı'sız Bodnım Bir başkalaşım, bir değişim sürecindeyiz. Her nedense bu karmaşadan yararlananlar buna gelişim diyorlar; gelişiyoruz diyorlar. Bakalım nerelere kadar sürüp gidecek? "Cevat Şakir Kabaağaç'ı bilir misiniz?" "BU- mem, caddesi var ama kendisini lanımam." Bod- ram'un kentsoylusu azalıyor, >"aşayanlann geç- mişle ilgisi siliniyor. Merak bu ya, mezanna gider- ken Gümbet'in hemen girişinde sorarsanız "Ha- likarnas Balıkçısı nerede )-atıyor?" "Buranın ya- banasıyım, layıda sorfçüier var, befld bilirier, Sa- hUdebalıkkalmadıgındanbalıliçıdakalrnadı.ol- saydı belki tanırlardı" cevabını alırsınız çoğunlukla. Sürgüne gönderildiği cennet Bodrum'u, Ba- lıkçı'nın kitaplarından tanıdık önce. Sonra, Cumhuriyet'in sayfalannda tararna kalemiy- le yaptığı desenleriyle bezediği yazılarıyla... Balıkçı sağ olmalıydı şimdi; iri gövdesine uy- gun gür sesiyle "merhaba" deseydi tarudı- ğa tanımadıgına. Sorabilseydik Bodrum'u Bodrum yapana; günümüz ortamında Hali- karnas Balıkçısı olmak ister miydi? Eleştiri- lerini ya da söyeyeceklerini bilmek için falcı-kâhin olmaya gerek yok. Kültürlüsü- kültürsüzü görüyordur herhalde. Ne var ki gör- düğıi halde görmezlikten gelenler, görmeyenler çoğunlukta. Kentin eski sakinleri, yaslılan, dü- şünürleri ne düşünüyorlar, ne diyorlar merak ko- nusu doğrusu. Bir başkalaşım, bir değişim sürecindeyiz. Her nedense bu karmaşadan yararlananlar buna ge- lişim diyorlar; gelişiyoruz diyorlar. Bakahm ne- relere kadar sürüp gidecek? Limanda, kıyı doldurulmuş; boydan boya ya- yalara açümış; yeni palmiyeler dikilmişti. Sonra kahveler falan derken; sürekü pazarcüann işga- line uğramıştı. Satıcüar dışarlıklıydı; kentin es- nafı değüdi. Işportacılar da yoğurüaşınca, birkaç kez ele alınıp duzenlendi. Yeni işlerlik verilirken biraalar, dönercüer çoğunluğu ele geçirdi. Şim- dilerde arabesk müzikle lahmacunu beraberinde bulabiliyorsunuz. Bütün bunlar geüpgecene hiz- met veriyor diye artık sabitleşti. Eh ne de okabe- lediyeye gelir sağlıyor, çpğunluk da istiyorsa et- raf curcunaymış ne beis!.. Bodrum'un çevresi de çok farklı değil, oralar da nasibini almakta bu değişim sürecinden. Köy- lerin yakınlannda dağa taşa bakıyorsunuz "mü- badü Rumlardan" kalma setler, istinat duvarla- n, tepelere doğru yükselen bağ-bahçelerin sınıı duvarlan, tanm içineskiden nelerin yapıldığının delilleri. Günümüzde buralar yeni yapılaşmala- ra açümış. Bu deyiş aslında yanlış, sıkış tepiş bi- na yığınlan demek daha doğru. Inşaatlann taşı- ma suyu ile sürdurüldüğünü görüyor, bir kez da- ha şasıyorsunuz. Dağlar tepeler, zeytinlikler^nan- dalin bahçeleri, kayalar, yamaçlar her yer serbest Nereye kadar, nerede hudutlanacak, nerede du- racak? Eskiden tanm vebağ-bahçe içinel emeği ile yapılan setlemeler, sitelere, kooperatiflere, yeni villalara yer açmak üzere yok ediüyor. Yeni yapı- lar, besin gereksinimine ait yerlereyerleşirken ya- kın çevrelerden gelen yiyecek içecek traiîği aksa- üyor. Açılan yollar yetmiyor. ölümcül kazalar ço- ğalıyor. Bu kısır döngü, kuşkusuz, sadece Bod- rum'un sorunu değil. Kıyüardaki binalara koşut, kumsallarda kırk milletten insan sere serpe denizegiriyor. Kimi tan- galı, kimi üsUüz. Bunlara bakıp yülar önce Ba- hkçı'nın, denize çıplak giren Erkek Aj-şe'sini anımsıyorsunuz, hatta anyorsunuz. Eskiyi ara- ma, eskiye özlem değil; moda, nostalji de değil. Yozlaşmaya parmak basmak, yol-yöntem araş- tırmak-irdelemek. Çoğalmanın sonucu yabana- laşma ıçindeyiz; bilmedik, tanımadık yerlerdeyiz sanki. Büyük kentlerden kaçanlann gerekceleri, yakın gelecekte burada da gerçekleşirse hiç şaş- mamalı. Bu yıl kalabalığı az. Esnaf eskitatlı kâr- lan hayal ederken sokaklarda rahat yürümenin tadına vanyorsunuz. Bunlan düşünerek Baükçı'nın mezannadoğru yokuşu çıkıyorsunuz. Tepeyevardığınızda, hatır- ladığınız manzarayla karşılaşıp rahat soluklana- cağırazı düşlüyorsnnuz bir an... Heyhat, işte eleş- tirdiğuıiz bir ortam: Beyaz badanalı yeni evler, ev- lerarasındabakımsız biralan. Beyazbadanalı taş yığınları altındaki mezan bumuydu? "Hey Ko- ca Balıkçı, neıeterdesin?" ALPASLAN KOYUNLU Y. Müh. Mimar Uliısal Marşınıız ve Gerçekler Acı olan gerçek şudur ki Atatürk adına, onun ilke ve devrimleri adına, çağdaşlık adına, uygarlık adına, kısaca cumhuriyet ruhu adına bugün ne varsa korumayı gerektirir bir konuma getirilmiştir. İstiklal Marşımızın sözlerinin, özellikle bes- tesinin değiştirilmesi yolunda açılan tartışma- da ileri süriilen ve geçmişte benzerlerine tanık olduğumuz resmi ya da gayriresmi önerilerle görüşler, Körfez krizi gibi Türkiye'nin günde- mini baştan sona dolduran önemli sorunlann yanı sıra ayrı bir gündem maddesi biçiminde şu günlerde yeni boyutlar kazanıypr. Değişti- rilmesi yolunda görüş beyan eden ilgililere ge- rekçe oluşturabilecek açıklamalar, geçmiş dö- nemlerde hangi nedenlere dayandırılıyor ise bugün de hemen hemen aynı. Bu cümleden marşın, kısaca "söz-mdodi" veya "güfte- b«ste" uvuşumu olarak tanımlayabileceğimiz 'prozodi' yanılgılan ile dolu oluşu, gerek tek- nik ve gerekse müzikalite açısmdan belirli bir yetkinlik düzeyinden yoksun bulunuşu, ses aralıklannın uyumsuzluğu, kurgusal olarak vokal icradan çok enstrümantal icraya yatkm oluşu gibi savlar ileri süriilüyor. Daha çok me- lodik yapıya yönelik bu savların yanı sıra, güf- tenin de artık eskidıği, bu nedenle günümüz kuşağının anlayabileceği bir şiir diline gerek- sinme duyulduğu, esasen marşa konu olan şi- irin bestelenmeye uygun nitelikler taşımadığı yolundaki görüşler ağırlık kazanıyor. Şimdi tanı (teşhis) doğru da sağıtım (teda- vi) için yapüması gereken ne? İlk bakışta ko- laymış gibi göriinen bu •değişürme' işinin na- sıl ve ne gibi sonuçlar doğurabileceğini veya ne tür engellerle karşı karşıya geleceğini de pe- şinen hesaba katmak gerekir. Hemen değiş- melidir diyenler, işin hukuksal yönünü unu- tur görünüyorlar. Bizce bu yolda düşünülme- yen bir engel var. Anayasamn Genel Esaslar başbğı altındaki birinci kısmmda milli mar- şuı "İstiklal Marşı" olduğu hüküm alüna alın- mış.tır (madde: 3/11). Anayasanın "Degiştiril- meyecek Hiikümler" başlığı alundaki 4. mad- desinde ise "..aiçiıncü maddesi hükümleri"ııin değiştirilemeyeceği ve değiştirilmesinin teklif edilemeyeceği vurgulanmıştır. Hükümlerinin değiştirilmesi diğer yasal düzenlemelerden ay- ncahklı olarak belirli prosedüre bağlanmış bu- lunan anayasamn; devletin şeklini, bütünlü- ğünü, dilini, bayrağıru, başkentini ve cumhu- riyetin niteliklerini düzenleyen maddeleri ara- sında, ulusal marşı da boylelikle hukuksal gü- venceye alınmak istenmiştir. Diyelim ki bu engel aşüdı. Eğer aynı şiir, yine güfte olarak kullanılacak ise yeni oluş- turulacak çoksesli bir bestenin de benzer eleş- tirileri beraberinde getirmeyeceğine kim gü- vence verebilir? Kuraldır, her yenilik, bilinme- yenlerini de birlikte getirir. Yok eğer 'dtgçtirme 1 özel bir maksatla düşünülüyor da şiir hamasi bir ezgi ile mehter marşı edasına büründürül- mek isteniyorsa, bu geriye gidişin -hangi ge- rekçe aJtında olursa olsun- savunulur yanı ne olacaktır? Bizim kuşkumuz biraz bu yönde- dir. Bu ikinci varsayımın ince hesapları yapı- lıyor gibi gelmektedir. Zira aa olan gerçek şu- dur ki Atatürk adına, onun ilke ve devrimleri adına, çağdaşlık adına, uygarlık adına, kısa- ca cumhuriyet ruhu adına bugün ne varsa ko- rumayı gerektirir bir konuma getirilmiştir. Ulusal marşımızın eleştiriye açık yönlerinin, yalnız yapısal ve kurgusal özelliklerinden kay- naklanmadığı, yorum ve icra biçiminin de bunda etkili olduğu genelde onay gören bir gerçek. Bugün ülkemizde son derece ileri dü- zeylerde bulunan bestecimiz, yorumcumuz ve müzik eğitimcimiz var. 15.8.1990 günlü Cnm- huriyet'te bunlardan birinin," otuz beş yılhk müzik eğitimcisi Sayın Hikmel Günsel'in öne- rilerini okuduk. Değerli eğitimci, uygulanacak yeni bir yorum biçimi ile teknik yönden be- lirli kurallara da uyma koşulu ile örneğin mar- şın esas tonalitesi olan 'sol minör' yerine 'mi rtıinör' tonunda söyletilmesi ile veya büyük aralıklann ufak nota değişiklikleriyle küçül- tülmesiyle ve 80 metronom sayısıyla eserin ger- çek melodik dinamizmine kavuşabileceğini be- lirtmektedir. Tartışmarun bu yola kanalize edilmesı daha başka çözüm yollanrun da gün- deme gelmesini sağlayacaktır. tleri süriilen ek- siklik ve hataların tümünün değilse bile pek çoğunun belirli koşullarla reformist bir içerikle giderilme olanağı varken daha büyük sorun- lar yaratabilecek 'değişürme' yoluna gidilme- si akılcı ve kökten çözümcü bir yol gibi gö- rünmüyor. Hele böyle bir yol bir de çağdışı veya ideolojik yansımalara neden olacaksa.. Av. HALUK ÇAĞDAŞ Sıvas Eğitiııı Vurguneulugu Özellikle 12 Eylül'le öğrenci kitlesinin sesinin kısıldığı (daha doğrusu kıstırıldığı) bir baskı döneminde özel okul ve dersanelerin yaygınlaşması dikkat cekicidir. Her şeyden önce bu yazıyı hazırlarken çok zorlandığımı belirtmek isterim. Zor'anmaya ne- den olan en büyük etken çarpık bir düzende her şeyin korkunç derecede yozlaşarak kokuş- raası. Çocuk yetiştiren bir baba olarak; çocuğumun gelecekte iyi bir eğitimden geçemeyeceği kay- gısı her baba gibi beni düşündürüyor. Düşün- celerim sinir sistemimi altüst ediyor. Bu açıdan bu yazıda bazı eksiklikler ve araştumadan uzak yanlışlar taşıyabilir. Ve biraz da dağınık olabi- lir. Yine de yazmama engel olamadım. Türkiye Cumhuriyeti Anayasalan'ndan hiç- bir zaman cıkmayan eğitimde eşitlik ilkesi, yal- nız anayasada kalmaktadır. Bugün giderek bir tecimsel kesim (sektör) haline gelen eğitim sis- temi, eğitimdeki yozlaşmanın tek nedenidîr. özel okullann ve dersanelerin yoğunlaşma- sı, beraberinde eğitimdeki yozlaşmayı da getir- miştir. Köy Enstitülerinin kuruluşunun 50. yılında gazete ve dergjlerde Köy Enstitülerine ilişkin ya- zılan özlemli bir duyguyla okuduk. Bugün de- vam etseydi, birçok öğrenci eğitim sistemine tepki olarak okulu terk etmeyecekti. Ve toplu- ma daha yararh insanlar yetişecekti. Bu anlam- da Köy Enstitüleri gibi okullar her zaman in- sanlarımızın düşlediği okullar olmuştur. Sarurım eğitimdeki yozlaşma, Köy Enstitü- lerinin kapatılması ile başladı. Kurtuluş Sava- şı sonrası palazlanan bir avuç sermaye kesimi- ne son 30-40 yü içinde devlet sırtından palaz- lanan sermaye kesimi eklendi. Osmanlı İmparatorluğu'ndan gelen bir aşağılık komp- leksi ile yabancı dil öğrenme vs. gibi nedenler- le kunılan özel okullar, sermaye sınıfının güç- lenmesiyle çığ gibi büyümeye devam etmekte- dir. Hem de devletin desteği ile sırf sermaye sı- nıfının çocuğu okusun diye. Devlet gerek eğitim sistemiyle, gerekse özel destekle ve kredilerle bu özel okul ve dersane- lerin yoğunlaşmasını sağlarruşür. özellikle ÜSS ile yüksek öğrenimdeki sektörleşmenin çarkı- nı döndürmektedir. Ve özel okul ve dersanele- ri Milli Eğitime takviye olarak göstermektedir- ler. özel okullar MiÛi Eğitimin admı kullan- makta ve oraya bağlı olarak çahşmaktadır. Özellikle 12 Eylül'le öğrenci kitlesinin sesi- nin kısıldığı (daha doğrusu kıstırıldığı) bir baskı döneminde özel okul ve dersanelerin yaygınlaş- ması dikkat cekicidir. Yüksek öğrenimde YÖK'ün kurulmasıyla öğ- renim iyice yozlaşmış ve eğitim yok olacak dü- zeye getirilmistir. özerklikten yoksun bir öğ- renim kurumunda eğitimin bilimsel duzeyde ol- ması beklenemez. 12 Eylül'ün baskı rejimi ile birlikte özel okul- lar aldı yürüdü. Başta BlLKENTler kurulmuş, paralı okullar ve dersaneler yaygınlaştınlmış- ür. Son günlerde bütün üniversitelerin paralı ya- pılmaya çalışmalarmm ardında yaian özel okul ve dersanelerin yüksek öğrenim yapma yolla- nnı açma çabasıdır. Amaç parası olan zengin çocuklanrun okuması, fakir işçi ve emekçi ço- cuklannın üniversitede okumamasıdır. Eğer okursa akıllannca üniversiteler birer komünist yuvasına dönüşür. Amaç toplumun en büinçli ve en aydın ve en duyarlı hatta zaman zaman topluma önderlik eden öğrenci kitlesinin sesi- ni kesmek. 12 Eylül sonrası YÖK ile bu yapıl- mıştır, bugün devam etmektedir. Bunun içindir ki; kentlerin en işlek semtle- rinde, kiralann en astronomik caddelerinde yüzlerce dersane ve özel okul açılmaya başlan- mıştır. Ankara'nın 100. \il seınünde bir lise bu- lunmazken (İnşaat halinde bir tane yapılıyor) iki tane özel lise bir tane Ukokul bulunmakta- dn-. Ve her gün bir canavar gibi büyüyerek eği- tim vurgunculan yarauhrken eğitim de yozlaş- maktadır. Bu özel okul ve dersaneler genelde parası ola- na hizmet ederken ÜSS sınavlan ve okullarda yozlaşan eğitinıe paralel olarak dar gelirli in- sanlardan da kendine müşteri çekmektedir. Bin- bir fedakârlıkla çocuklarını buradaki kurslara gönderen aileler vardır. öğrenci okulda kaldı- ğı derse, okulda dersine giden öğretmene kur- sa gittiği örneklere dahi rastlanmaktadır. Böy- lesi eğitim ve öğretim ne kadar sağlıklı olabilir? Mabmnt Karakuş 9 Eylül'ü Mçin Kutluyoruz? 9 eylül, emperyaüst güçlerin ülkemize si- lah zoruyla girme eylemine "dnr" deyip, ut- ku kazandığımız mutlu bir gündür. Ancak emperyalistler de artık akıllandı. Eskisi gibi topla, tüfekle, kavgayla gelmiyor. Bir ülke- yi gözüne kestirmişse, o ülkenin ekonomisi- ne takıyor vantuzlarını ve nazlanarak çağn bekliyor: "geleyim mi gelmiyeyim mi?" di- ye... Sonunda: "Eh. hadi gelelim hatınnız var." diye Missonri'lerini yolluyor.. Aman ne hazırlıklardı o günlerde. Misso- uri geliyor diye biz, nerelerimizi, neylerimi- zi ak pak etmedik... Missouri geldi oturdu, bir daha da kalkmadı. Biz bu Kurtuluş Savaşı'nı niçin yapmış- tıkki?... Bunu, şimdi 60milyonluk koca bir ülke, yedisinden yetmişine, sokaktaki işsiz gezen gencinden. kahve köşesinde, ekmek parası için istiklal madalyasını satışa çıka- ran emekli gaziye, parasızlıktan kendini sa- tan insana kadar herkes soruyor: "Biz Do- kuz Eylül'ü niçin kutluyoruz2" 1920'lerde boğazı kirleten düşman zırhh- lanna gidecekler derken bu günleri hayal et- mcmiştik herhal? 1938'lerde altın çağını yaşayan, o büyük devrimcinin görkemli günlerinde, dünya- nın gelişmişlikte, üçüncülüğe gelen bu ülke, bu günleri mi görecekti? Evet biz Dokuz Eylül'ü niçin kutluyo- ruz.? Arapça ezanı, imam-hatip okullannın yurda yaydığı bağnazlar ordusunu, pıtırak gibi türeyen Kuran kurslannı, şartlandınl- mış genç kızlann sıkma başlanm ihya et- mek için mi? TBMM'de köşeye sıkışınca: "Siz isterse- niz hilafeti bile getirebflirsiniz" diye yalva- ran, hukukçular için: "Karacübbeüler" yen başbakanlar için mi TenkU'e yeltenen cumhurbaşkanlan mı icinmi? 1960'lardan beri her 10 yılda birihtilal ya- Syoruz. Sonuncusu da hepsine tüy dikti. yleysesoruyoruz: "Biz 1920'lerdeki Kuva- yı Milliye'yi niye yarattık, niçin öldük. öl- dfirdük? JDünyanın ilk Kurtuluş Savaşı'nı yapmanın oournnu taşıyan bizler bugûnleri görmek için mi kutluyoruz 9 Eylülü?... Sizbakmayınbukaramsartabloya... Ben yine de geleceğin ışıkh günlerini görüyo- rum. Atatürk öyle bir bina kurmuş ki kann- calar. ağaç kurtlan, küçük insanlar, kemır- genler saldırsa da yıkmaya, yıktırmaya ça- lışsadabaşaramaz. ZEKİ BÜYt KTANIR Emekli öğretroen ANKARA NOTLARI MJSTAFA EKMEKÇI Ağlamaca... Müjdat Gezen, Çankaya'da Alba'da gece gösterilerinde, ge- lenleri kırıp geçiriyordu. Açık saçık fıkralara bayanlar gülüyor- lardı çokluk. Müjdat, Komikleri sayıyordu: —Kel Hasan, Ismail Dümbüllü, Yıldtnm Akbulutl Cenk Koray, çanak tutuyordu: —Yıldırım Akbulut komik değil ki! —Onun da durumu komik! Uzaktan kumandalı... Mizah sözcüğü yerine, 'gülmece'yi kullanıyoruz, gülmece tut- tu. 'Gülmece'nin karşıtı olarak, 'ağlamaca' diyorum. Ağlamaca, Anadolu'da kullanılır. 'Güleriz ağlanacak halimize' var ya, ağla- maca öyle. Müjdat Gezen'leri, Savaş Büke, Memduh Tekelioğ- lu, birlikte izledik. Torbalı'nın 2. Güz Etkinlikleri, bugün başlıyor. Ertan Ünver söy- ledi, orada Halil Efe'yle tanışacağım. Halil Efe, Torbalı'nın gül- mece ustalarından. 'Ermo' yani Arabacı Ramazan'ı, onun çanak tutucuları Ercan Hepdurmaz'ı, marangoz Merih Biter'i, Halil Efe1 nin çanak tutucusu Osman Ekici'yi, Utku Taşkın'ı Torbalı'nın 'Mis Doyum Sandviç'çisi Muharrem Yoldaşı, domuz avcılarını, Be- şikçioğlu'nun 'misket' üzümlerini yakından tanımıştım. 'Kayma- kam Bey', Vahittin Günay (Ertuğrul Günay'la bir ilgileri yok, ad benzerlîği), ne hoş adam. Vahittin Bey, kimileyin 'kaymakam', ki- mileyin de 'savcı' oluyor. Bu ünleri seviyor. Bir gün İzmir'den Tbr- balı'ya otobüste gelen bir yolcu, Vahittin Bey'le karşılaşıyor. Vahittin Bey'e soruyor: —Ne iş yapıyorsunuz? —Torbalı'nın kaymakamıyım! —Çok memnun oldum efendim! —Ben de! Adam, ertesi günü kaymakamlığa gidiyor; varınca görüyor ki, kaymakamlıkta oturan kişi, bir gün önce tanıştığı kaymakam değil. Adam, bir günde de kıyıma uğrayamaz ki canım. Kaymakama durumu söylüyor: —Efendim, dün otobüste gelirken bir beyie tanıştım, bana kay- makam olduğunu söyledi! —Ha, der kaymakam, o bizim terzi Vahittin! Çarşı içinde dük- kânı var. Giderseniz görürsünüz. Torbalı'da herkes ona 'Kayma- kam Bey'der. Çok tatlı adamdır... Vahittin Bey, çok güzel giyinir, 'Kaymakam Bey' olduğunda. Kim kaymakam, kim değil şaşırır kalırsınız! Dikili Kaymakamı Hayati Soylu, Dikili'den neden uzaklaştırt- lıp Yozgat'a sürüldü bakalım? Hayati Soylu, Dikili'ye geleli üç yıl bile olmamıştı. Kurallara, ölçülere göre beş yıl Dikili'de kalması gerekiyordu. Dikili şenliklerini benimsemiş, korumuş, iyelenmişti (sahiplenmişti). Bu, gerici yöneticilerin hoşuna gitmedi mi ne? Bir Kaymakam Hayati Soylu değil, Dikili Emniyet Amiri Çetin Yıldız da kıyıma uğradı. O da Sıvas'ın Şarkışlası'nı boyladı. Belli ki ık- tidar şenliklerden hoşlanmıyor... Torbalı'nın 'Güz Etkinlikleri 1 , hep 'gülmece'yle ilgili. Torbalı şen- likleri tuttu, daha da tutacak, öyle görünüyor... • * • Kuzey Kıbns Türk Cumhuriyeti ana muhalefet partisi başkanı Özker Özgür'le, Cumhuriyetçi Türk Partisi Dış İlişkiler Yazmanı Fadıl Çağda, Ankara'dan aynlmadan Meclis Başkanı Kaya Er- dem'le, Başbakan Yardımcısı Mehmet Keçeciler'le de görüştü- ler. Meclis Başkanı Kaya Erdem'e, Kıbns'ta demokrasiye aykırı durumları anlattılar. Özker Özgür, şöyle dedi özetle: —Kıbns'ta yasama organında bir bunalım yaşanmaktadır. Ve bu bunalım, buradan, Türkiye'den kaynaklanmaktadır. Seçim ya- sasından gelmektedir. Türkiye'nin karışmasından kaynaklanmak- tadır. Devlet radyo ve televizyonu TFTT, seçim yasakları sırasında, doğrudan bize dönük yayın yapmıştır. Aynca, Güvenlik Kuvvet- leri Komutanı Generel Sayın Ali Yalçın, buradan gönderilen göç- menlerin ileri gelenlerni karargâhına çağırdı, onları yönlendirdi. Onlara baskı yaptı. Bu bunalım meydana geldi Kuzey Kıbns Türk Cumhuriyeti'nde. Siz, TBMM'nin başkanısınız. O bakımdan, bu durumu size de aktarmakta yarar gördük. 'kıbrıslılar, Kaya Erdem'in konuyu yakından bilmediği izleni- mini edindiler. Kaya Erdem, "Aydınlatıldım, geldiğiniz için mem- nun oldum" dedi. Birgirişimde bulunup bulunmama konusunda. sessiz kalmayı yeğledi. Meclis Başkanı olarak tarafsız görünme- mekten çekiniyor gibiydi. Görüşme 45 dakika sürmüştü. Kaya Erdem'e konuşma sırasında şöyle demişlerdi: "Biz, muhalefet olarak Kıbns'ta, TC devletinin yıllardır savunduğu iki eşit halka dayalı, iki kesimli, Türkiye'nin garantörlüğünde, Federal Kıbns' tezini savunuyoruz. Bu tez, TC'nin tezidir. Yıllardır hükümetler gelip gitmekte, ama bu degişmemektedir. Biz de bunu savun- duğumuza göfe Ankara'daki ANAP iktidarı, neden iktidara gi- den yolda önumüzü tıkamıştır? Yoksa, açıklanan politika dışında, bizim bilmediğimiz başka gizli bir politika mı vardır?" Bunu ıs- rarla, Kaya Erdem'e de Başbakan Yardımcısı Keçeciler'e de sor- muşlardı. "Hayır, politikada bir değişiklik yok" diyorlardı ikisi de. Ûyteyse, neden Kıbns'taki muhalefetin önü tıkanmak isteniyor- du? Keçeciler'e, Kıbrıslılar, "Seçimlerimize açıktan müdahale edilmişttr ve bu müdahale ANAP'tan kaynaklanmaktadır" dedi- ler açık açık. Özker Özgür, Keçeciler'e: "Biz sizi, size şikâyet edi- yoruz. Kıbns'ta demokrasi derin biçimde yaralanmıştır. Yara kanamaktadır. Bu böyle devam edemez. Seçimler yenilenirse, bunahma bir çıkış yolu, bir kapı aralanmış olur" dedi. Erdem'e de Keçeciler'e de ayrı ayrı birer Kıbns dosyası verdi. Keçeciler, konu ile yakından ilgileneceğini, konuyu Başbakan Akbuluf la birlikte ele alacağını söyledi. Keçeciler: —'Daima, bir sorun olduğunda, gelip bizimle görüşün" dedi. Özker Özgür, konuyu uluslararası alana taşımayı düşündük- lerini, ama buna da gönüllerinin razı olmadığını söyleyince; Ke- çeciler, "Kol kırılır yen içinde" dedi... • * * Dursun Akçam'ın oğlu Cahit Akçam, Ankara'da Asiye Belova- cıklı'yla evlendi. Dursun, yıllardır yurtdışında sürgün. Çocuğu- nun düğününe gelememenin acısı nasıl anlatılabilir? 12 Eylül günlerinde, yakınlarının cenazelerine gelemeyenleri, ülkesinde ölmek isteyip de cenazesi gelenleri bilmiyor muyuz? Akçam'ların nikâh töreninde, Eğit-Der Genel Başkanlığı'na se- çilen Mustafa Gazalcı, Eğitim-İş Başkanı Niyazi Altunya, savun- man Veli Devecioğlu, Ibrahim Tezan, Mehdi Bektaş, Zeki Tavşancıl, ozan Ali Yüce, Aylin-Varlık Özmenek, Kamil Ateşoğul- ları, Köy Enstitülüler, öğretmenler göze çarpıyorlardı. 12 Eylül'ün 10. yılı yaklaşıyor. Şunun şurasında bir hafta kal- dı. Bu, faşizmin 10. yılıdır. 11 eylüi, Şili darbesinin, 12 Eylül Türki- ye'de faşist darbenin yıldönümü Faşist Şili diktatörünün, demokrat Salvador Allende'yi, öldürttüğünün üzerinden kaç yıl geçti? Allende için şimdi tören yapılacakmış. 12 Eylül'ün, 12 Mart'ın öldürdükleri için de törenler yapılır, anıtlar dikilir bir gün. Hep ağlanacak değil ya, gülünür bir gün... • • • Hacı Korkut Bey'in, Suudi Arabistan'da işleri, Mekke'de evi var; Hacı TÖ'nün, eski yakın adamlarından Şarık Tara'nın ise, işleri Irak'taydı. Saddam'ın Kuveyt'e girmesinden sonra Tara'nın işle- ri az biraz bozuldu mu ne? Hacı KÖ'nün işleri ise Kral Fahd'ın iki dudağının arasında mı? Kutsal çölde olen yüzlerce Türk ha- cisı için "Nasıl olsa, bir başka yerde öleceklerdi" diyen Kral, Su- udi Arabistan'ın başı sıkışınca, Hacı KÖ've ne diyordur bilmem? —Ağabey'ine söyle de bize biraz asker göndersin! Kutsal top- raklar kâfir askerleriyle doldu! Sizinkilerin de bulunması, duru- mu kurtarır belki. Hem Kore'ye de asker yollamamış mıydınız? Hem sizin yaygın sözünüz bile var, hani: Alavere, dalavere...' di- ye başlar. Hani, Kürtlerle ilgili canım. Gelecekler, hem sizin Mek- ke'deki köşkü de beklemiş olurlar. ÎNGİLÎZCE'yi DİL BİLİM'de yaşayarak öğrenin. • Her seviyeye herkese sınıflar • Uzman öğretim kadrosu • Milli Eğitimden sertifıka • Herkese uygun taksitlerle DİL BÎLÎM Soğütlüejme Comi karjısı, Kodıköy TEI: 348 01 71-346 19 47
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle