26 Nisan 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/16 DIŞ HABERLER 9 HAZtRAN 1990 KIRGIZİSTAN-ÖZBEKİSTAN Sınırda olağanüstü durumÖzbekistan Cumhurbaşkanı îslam Kerimov, SSCB Devlet Başkanı MihaiJ Gorbaçov'dan askeri müdahalede bulunmasını istedi. Özbeklerin silahlanarak Kırgızİstan'a geçmek istedikleri haber veriliyor. Dış Haberter Servisi — Sovyetler Birli- |i'nin Kırguistan Cumhuriyeti'nde özbek- Kırgız çadşmaları devam ederken, Özbekis- tan'da da durumun gerginleştiği bildiriliyor. özbekistan'ın Kırgızistan ile olan sınırında dün olağanüstü durum ilan edildi. Kırgızis- tan smınna yakın kentlerde silahlanan öz- beklerin, sırunn ötesine geçerek çatışmaya katılmak için haarlandıklan bildirildi. öz- bekistan Cumhurbaşkanı Islam Kerimov, Sovyetler Birliği Devlet Başkanı Mihail S. Gorbaçov'a bir mesaj göndererek, askeri müdahale istedi. Sovyet resmi haber ajansı TASS, Kırgı- zistan'daki özbek - Kırgız catışmalaraun ar- dından, özbekistan'uı da gerginleşmeye baş- ladığını duyurdu. TASS'ın haberinde, catış- malann meydana geldiği Oş kentine gide- rek çatışmaya katılmak isteyen 15 bin Öz- bek'in, silahlanarak sınırı geçmeye çalıştı- ğı bildirildi. Haberde, taş, sopa ve silahlar- la donanmış olan Özbeklerin, sınırı geçme- sinin, Özbek yetkililer tarafmdan güçlükle engellendiği ifade edildi. Interfaks Ajansı ise Oş bölgesindeki çatışmalardan kaçarak Taşkent'e giden bazı Özbeklerin, özbekis- tan Başbakanı Şuknruilah Mirsaidov'la gö- rüştüklerini duyurdu. Interfaks'ın haberi- ne göre, bu özbekler, Başbakan Ntirsaidov 1 dan, özbek kıyımına son verilmesi için sı- nınn açılmasını ve özbeklerin "kardeşleri- ni savunmak için" Kırgızİstan'a gitmesine izin verilmesini istediler. Özbekistan Cumhurbaşkanı tslam Keri- mov, cumhuriyetin Kırgızistan'a yakın olan Andijan kenti ve çevresinde olağanüstü du- rum ilan etti. Kerimov, Sovyetler Birliği Devlet Başkanı Mihaii S. Gorbaçov'a bir mesaj göndererek, özbek müliyetçilerin yal- nızca Andijan'da değil, Fergana vadisiyle Namangan bölgesinde de ayaklanmalar başlattıklannı belirtti, Durumun, "açık bir Özbek - Kırgız savaşına dönüşme" tehlike- si gösterdiğini vurgulayan Kerimov, duru- mun kontrol altına alınmasının ancak "Töm ülkeden sağlanacak bir yardımla ve Savunma Bakanlığı'nın işe ei koymasıyla" mümkün olabileceğini kaydetti. TÜRKDIŞ POLtTtKASI Dışişleri'nde iç politika gölgesi YASEMİN ÇONGAR SEMİH İDİZ ANKARA — Cumhuriyetin kuruluşun- dan bu yana Ankara'nın yüzünü döndüğü Batı dünyası büyük siyasi değişimler geçi- rirken, Türk dış politikası bu hareketli sü- rece ayak uydurabiliyor mu? 1980'lerin ilk döneminde 12 Eylül rejiminin kaçınılmaz kıldığı "içe kapanıklık" son yıllarda terk edilirken, bir çok başkent gibi Ankara'yı da hazırlıksız yakalayan ve soğuk savaşı fiilen sona erdiren Doğu Avrupa'daki gelişmeler karşısmda gerekli dinamizmin gösterildiği tartışılabilir. Türk siyasi yaşamının gelenek- sel içe dönüklüğü, Avrupa'da artık ulusal sınırlann kalkıp ortak gelecegjn tartışılmaya başladığı bir dönemde halen devam ediyor. Bu gelenek içinde, uluslararası ilişkilerin yü- rütülmesinden sorumlu Dışişleri Bakanlığı yıllardır izlediği "lemkinli" politikalarla başta 'Çankaya' olmak üzere siyasi çevre- ler tarafından empoze edilmeye çalışılan "daha esnek" yaklaşımlar arasında kendi- ne yeni bir yol çizmeye uğraşıyor. Bu "dışarıdan miidahaieler" özellikle Turgut tjzal'ın önce basbakanlığı \e daha sonra cumhurbaşkanlığı döneminde yoğun- laştı. 'Ekonominin patronluğu'nu başından beri kimseye bırakmayan Cumhurbaşkanı Özal, yoğun dış temasları sırasında ortaya çıkan ve D/şişleri Bakanlığı'nın geleneksel üslubu ile farkhhk gösteren tavırlanyla gi- derek dış politikada etkinleşti. Ancak Türkiye'nin "ekonomideki liberallesmesini" alkışlayan ABD ve Batı Avrupa aralarında olmak üzere bir çok ül- ke, gerek hükürnetler bazında, gerek çeşitli uluslararası kurumlar aracılığı ile Türkiye^ deki siyasi liberalizm eksikiiğini gündem- de tutuyor. Cumhurbaşkanı özal'ın yabancı diplo- matlar tarafından "müheodis pragmatizmi" olarak adlandırılan ve Türk dış politikası- nın geleneksel çizgisinden ayrılan bazı yak- laşımlarının temelinde yatan ana unsurla- rın şunlar olduğu gözleniyor: biçimde Arap iilkelerine yönelik, özellikle ekonomik amaçlı bazı adımlar alılırken bir yandan dışişlerinin geleneklerine uygua bir biçimde bölgesel sorunlardan uzak du- nılması. — Yııııanistan'la yine iç poiitikaya dönük hesaplarla aslında "içeriksiz" olan bir di- yaiog surecinin başlatılmasıyla sıcak çalış- ma olasılığının asgari>e indirilmesi. — "Mili Dava" sayılan Kıbns'la "pratik" yaklaşımiarla yeni çözüm yolları- nın aranması. Ancak tüm bu yaklaşımlann, Türkiye- Türkiye'nin 'ekonomideki liberalleşmesini' alkışlayan ABD ve Batı Avrupa başta olmak üzere birçok ülke, gerek hükümetler bazında, gerek uluslararası kurumlar aracıJığıyla Türkiye'deki 'siyasi liberalizm' eksikiiğini gündemde tutuyor. — Türkiye'nin savaş sonrasında en yakın müttefiki sayılan ABD ile ilişkilerin "ner ne pahasına olursa" bozulmaması. — Avrupa entegrasyonunun başlıca olu- şumlarının daba çok iç politikada "propaganda" kaygılanyla sürdürulmesi. — Anti komünizm gelenegi içinde '80 ön- cesi hükiimetlerin sıkı ilişkiye girmekten çe- kindigi Sovyetler Birliği ile ekonomik çıkar- ları öne çıkaron bir yakınlaşmanın iki ülke arasındaki köklii siyasi farklılıklara ragmen başlatılması. — "Türk-lsJam senlezi" ile uyunılu bir nin dış itibarını arttırmakta ve sorunları çözmekte fazla etkili olmadığı somut oiay- larlagörülüyor. Dış politikada bu çerçeve- de atılan bir çok adımın daha çok "vitrin mantığına" dayandığı insan hakları alanın- da Batı'dan yöneltilen eleştirilere yanıt ola- rak imzalanan sözleşmelerin uygulamada değişikliklere yol açmamasıyla da kanıtlan- dı. Doğu ile ilişkilerde de beklenen canlılık bir türlü sağlanamadı. 12 Eylül'ün yarattığı yalnızlığı kırmak için mücadete veren Dışişleri Bakanlığı bir yan- dan bu "dış müdahaleler", diğer yandan dunyadaki değişime ayak uydurmak çaba- sı nedeniyle zor günler yaşıyor. Zorlukla- rın başında büyük çabalarla saptanan "dengeli" politikalann etkin siyasi çevreler- den gelen bazı açıklamalarla alt - üst olması ve bu "akortsuz" açiklamaların daha son- ra duzeltilmesi çabasına girilmesi geliyor. Dışişleri Bakanı Aü Bozer'in bir siire önce gazetecilerle yaptığı ufuk turuna göre dışiş- lerinin bugün günderninde bulunan en önemli konuların büyük atılımlar ve yara- tıcılık gerektirdiği gözleniyor. Bozer'in kendi yorumuna göre bu konular şöyle sıra- İanıyor: — AGİK stireci sayesinde ülkelerin iç işi olmaktan çıkan insan haklan konusuna, azınlık sorununun da eklenmesi Türkiye') i de güç dururnda bıraktı. Bu ortamda Dı- şişleri Bakanlığı gıine>doğu sorununu ulus- lararası plalformlarda anlatmak ve terorizm ile insan haklan arasındaki aynmı belirgin- leştirnıek çabasını veriyor. — Veni bir sekil kazanan Avrupa Birliği anlayışı banşçı bir istikrann sürekli giiven- cesi olarak demokrasiyi kabul ediyor. Tiirki ye de bu alandaki sivasal degerlerini Avru- pa ile ortak diizeye getirmekten kârlı çıka- cakiır. — Ortadogu'daki buzursuzluklar eninde sonunda Avrupa'ya yansıyaeakdr. Konumu- nun özelliği nedeniyle bundan en çok rahat- sız olacak ülke Türkiye'dir. — Avrupa'daki yeni dengelerde Balkan ülkelerinin çok büyük rol oynayacagı dü- şunülüyor. Türkiye'nin Doğu Avrupa ile olan farihsel bağlannı yeni ohısumfarda ya- pıcı rol oynamak için kullanması isteniyor. AVRUPA KONSEYİ Türkiye'ye karşı ılımlı yaklaşım FATİH M. YILMAZ Avrupa Konseyi, Türkiye'deki insan hak- lan ihlalleri ve azınlıklar sorunlarına ılımlı ^klaşıyor. Konsey Genel Sekreteri Cathe- rine LaJumiere'njn, bu konularda Türkiye > >i hedef alan açıklamalardan kaçınması, Av- rupa ülkelerinin Türkiye'ye karşı bir "yumuşama" havasına girdikleri şeklinde nitelendiriliyor. Lalumiere, tstanbul'da ya- pılan Avrupa Konseyi Adalet Bakanları Toplantısı sırasında yalnızca "kişisel görüşü" olduğunu beürterek Türkiye'nin, halkının layık olduğu imaja sahip olmadı- ğını söyledi. Avrupa Konseyi Adalet Bakanları Kon- feransı'nın üç gün süren toplantıian süre- since, Genel Sekreter Lalumiere, Türkiye ile ilgili oiumsuz bir mesaj vermekten özellik- le kaçındı. Toplantıyı izleyen gazetecilerin, "Türkiye'de insan haklan ihlal ediliyor. Konseyin bu konudaki tavn nedir?" şeklin- deki sorularım, "diplomatik" bir dille ge- çiştiren Lalumiere, Turkiye'yi doğrudan he- def alan açıklamalar yapmadı. Konferansın perşembe günü sonuçlanan son gününde iki basın toplantısı düzenle- yen Genel Sekreter Lalumiere, bu toplantı- larda "illegal deiegasyon" skandalı başta ol- mak üzere Türkiye ile ilgili çeşitli soruları yanıtladı. Lalumiere, bir gazetecinin "Türld- ye'de insan haklan ihlal ediliyor. Hapisha- neler fikir suçlulan ile dolu" şeklindeki so- rusuna şu karşılığı verdi: "Türkiye'deki insan haklan çok sık duy- dugum bir konu. Ancak Türkiye, Avrupa aiiesine aittir. Kendisi de bunu temenni el- mektedir. Gerçi Avrupa ile Türkiye arasın- da kültürel alanda ve din konusunda fark- hlıklar vardır, ancak biz bunun Avrupa için zenginlik kaynağı oluşturduğunu düşünü- yoruz. Türkiye'nin Avrupa'da kalmasını te- menni ediyomz ve Türkiye'nin, insan hak- lan, özgüıiükler, çoğulcu demokrasi konu- lannı, Avrupa Konseyi'nin içinde kaiarak daha iyi öğreneceğini düşunüyoruz." Lalumiere, insan haklan ihlallerine iliş- kin şikâyetlerin de yerinde görülmesini ve bu konuda Türkiye'nin iç sorunlarımn da dikkate alınması gerektiğini söyleyerek ga- zetecileri 'şaşırttı.' Avrupa Konseyi Genel Sekreteri Lalumiere, Konsey'in ihlaller ko- nusunda kjr ya da kayıtsız olmadığını da vurguladı ve sözlerini şöyle sürdürdü: "Tnrkiye'deki bazı hapishaneler, Konsey- in oluşturdugu bir komisyon tarafından in- celenecektır. sonucu beklemek lazun. An- cak kişisel göriişüm olarak şunu söyleyebi- lirim ki Türkiye, halkının layık olduğu ima- ja sahip değil. İmajın çok önemli oldugu- nu düsünüyorum." Gazetecilerin ısrarlı sorulanna karşın Türkiye'nin azınlıklar sorunu konusunda da "fazla bir $ey" söylemeyen Lalumiere, bu konuda yalnızca "Aanhklar konasnnda bir tanım vapmak zor. İşe tutkular kansınca, bazı vakalarda azınlık sözunu bile eâeme- yiz. Ben, var olan ateşi köriiklemek isterni- yonım. Benim ülkeoıde de, Korsika'da bu tür eylemler oiayor" dedi. MOSKOVA Thatcher, Gorbaçov'la goruştu MOSKOVA (AA) — Ingiltere Başbaka- nı Margaret Thatcher. dün Moskova'da gö- rüştüğü SSCB Devlet Başkanı Mihaii Gor- baçov'u birleşik Almanya'mn NATO üyeli- ğinin Sovyetler Birliği için bir tehdit oluş- turmayacağına ikna etmeye çalıştı. Mihaii Gorbaçov, ThatcherTa birlikte dü- zenlediği basın toplantısında, yaptıklan gö- rüşmelerde, birleşik Alman devletinin, Av- rupa'nın yeni güvenh'k yapısında üstleneceği rol konusunda, "yeni baa düşünceler iire- tildiğini" ve bu düşünceler üzerinde 2 artı 4 Forumu'na katılan tarafların görüş alış- verişini sürdürmeleri gerektiğini bildirdi. Ancak Gorbaçov, "sonına yaklaşınunı değistirmemis olduğunu" söylemesine kar- şın, birleşerek Almanya'mn NATO üyeliği- ne kesinlikJe karşı çıkacaklarını da söyle- medi. Basın toplantısında Ingiltere Başbakanı Margaret Thatcher, NATO ve Varşova Pak- tı'nın bir arada, Avrupa'da yeni güvenlik lcu- rumu oluşturabileceği olasılığını "şimdilik görmediğini" ve "var olan yapıları kullanmak" gerektiğini kaydederken, Baş- kan Gorbaçov, bu konuda ümitli olduğu- nu bildirdi. HABERLERİN DEVAMI DemireHe demokrasi üzerine bîr söyleşi GENCAY ŞAYLAN ANKARA —DVP Genel Baş- kanı Sükyman Demlrel, Türki- ye'nin önce Çankaya sorununu halletmesi gerektiğini söyledi. De- mirel, demokrasi için anayasa de- ğişikliğinin gerekli olduğunu belirterek "Eğer millel bize ana- yasayı degiştirecek bir çogunluk verirse hemen işe koyulacağız, böyle bir çoğunluğumuz olmazsa başka partilerle bir arada degişik- liğe yöneleceğiz" dedi. DYP lideri, 'demokrasi' üzeri- ne yönelttiğimiz soruları şöyle ya- nıtladı: — Türkiye 1946 yılından beri bir demokrasi deneyimi yaşıyor ve yirminci yüzyıl koşullannda yaşa- nan bn deneyi, özellikle geçen za- manı küçumsemek mümkün de- gil. Sayın Demirel siz bu deneyi- mi nasıl değerlendiriyorsunuz, siz- ce neden.bir türlü demokrasiyi yerleslirmeve başanlı olamıyonız ve sistem yozlaşıyor? DEMİREL — Demokrasiyi yerleştirmede büyük sıkıntılanmız var. Bu sıkıntılara bakıp Avrupa 1 da bile bu iş üç yiiz yılda yapıla- bildi, bizde nasıl kırk beş yılda yerleşir diye bir netice çıkmaz; böyle bir netice çıkanlmamalı. Ki- şiler zaman zaman karamsar ola- bflir, ama doğruyu bulmak gerek. Bana göre doğru, bu işi şimdiye kadar yaparnadığımızdır. Bundan hiç yapamayacağız sonucu çık- maz. Hiç kimse şimdiye kadar ya- şadığımız tecriibelere bakıp bu halkla, bu devlet üe demokrasi ya- pdamaz diye bir sonuca varma- malı. Biz, bu halk ve bu devlet ile demokrasiyi yapacağız. Unsurlar var. Halk var, devlet var, bir de de- mokrasi var. Bizim devletimiz de- mokrasiyi taşıyamamıştır. — Efendim askeri rnüdahaJcleri mi kaslediyorsunuz? DEMİREL — Sadece darbeje- ri kastetmiyorunı. Demokrasiyi yozlaştıran sadece darbeler değil- İerdir. Devletin kurumlan, kanun- lar, kuraJlar bu yükü taşıyama- mıştır; çünkü biz, onları bu yükü taşıyacak hale getirememişiz. Ba- km sesli düsünüyorum ve ulul em- reitaat duygusunun da demokra- siyi yerleştirmek açısmdan sorun yarattığmı söyleyebiliyorum. Tek partili cumhuriyetin kurallan ve kurumlan ile demokrasi yapma- ya kalkışmışız, yirmi iki yıl süren tek parti döneminin kurum ve ku- rallarını kırk beş yıl içinde temiz- leyememişizdir. Tek partili döne- min okullannda okuyup geien ku- şaklara demokrasiyi, çok partili- liği anlatmak fevkalade zor ol- muştur. Bu kuşaklar demokrasi olsun demiştir, ama genel oy an- layışını bir türlü kabul etmemiş- lerdir. Bu, bir tarihsel anlayıştır. Bu, anlayış içinde halk da devlet için vardır düşüncesi hâkim ol- muştur. Belki Kurtuluş Savaşı da devletin milletten önemli olduğu düşüncesinin güçlenmesine yol aç- mıstır. Çok partili sistemde mil- letin devleti vardır, tek partide ise devletin milleti vardır. Bu gerçek- leri bugün de anlamış değiliz; eli nasırlı, kasket giyen insanın dev- let idaresinde söz sahibi olmasını kabullenemiyoruz. Cahil oy ço- ğunluğu düşüncesi ile demokrasi- nin özu olan genel oy nasıl bağ- daşır? Eğer ülkenin aydınlarının büyük bir bölümü genel oya da- yalı kurumlann iradesinin yok edilmesini alkışlamışsa orada de- mokrasi olamaz demektir. Halkın bunda bir kusuru yoktur. — Efendim aydınlann hiçbir yerde ayncalıklanndan gönüllü olarak vazgeçmesi mümkün olma- mıstir. Bao'da detnokrasiye eii na- sırlılar sahip çıkmış. sistemi onlar gelistirmişlerdir. Galiba bizde ek- sik olan şeylerden biri de bu de- ğil mi? DEMİREL — Halkın suçu yoktur. Demokrasinin işleyebilme- si için bir postüla vardır, "çoğun- lak aldanmaz" diye. Bu postüla- ıun ışleyebilmesi için halkın bilgi- lenmesi lazım, ancak o zaman re- jime, demokrasiye sahip çıkar, yok edilmesine izin vermez. Bu bizde olmadı. — Acaba bunda Islami deger- lerin, örneğin ulul emre itaat duy- gusunun rolü var raı? DEMİREL — Hayır sadece bu- na bağlı netice çıkanlamaz. Ben- ce sorun, devlet ile milletin karşı karşıya kalması ve devleti ele ge- çirenlerin milleti korkutmasıdır. Bunun sonunda da rejim dejene- rasyona uğramaktadır. 1990 Tür- kiyesi rejim açısmdan 1950 Tür- kiyesi'nden geridir. Şunu da ilave edeyim, I990Türkiyesi 1961 Tür- kiye'sinden de çok geridedir. — Bana göre sozünü ettiginiz regrasyonun nedeni devletin de- mokratiklesmetnesi mi olnyor? DEMİREL — Evet. Devletin kurumları demokrasiyi taşıyacak güce erişmemis ve bu kurumlann hiçbiri demokrasiye sahip çıkma- mıştır. Çıkabilir miydi ya da çık- malı rruvdı taruşmasına gjrmek is- temiyorum. Ama bu durumu gö- ren halk, rejime karşı yabancılaş- mıştır. Şimdi bu yabancılaşmayı yok etmek gerekiyor, biz bunu üçüncü kez yapıyoruz. Sizi temin ederim her seferinde zorluk artı- yor. — Peid neden böyle oinyor, de- mokratik birikim ve deneyimin artması sonucu kolaylasması ge- rekmez miydi? DEMİREL — Zorlaşma, dev- let gücunü eline geçirenlerin bu gücü vatandaşa karşı uygularken çifte standart kullanmasından do- ğuyor. 60 müdahalesi, halkın bir kısmına başka diğer kısmına baş- ka baktı. 71 halka hemen hemen hiçbir şey demedi. 80 ise halkın bazı kesimlerine yumuşak bak- mış, bazı kesimlerin ise kökünü oymuştur. Gelenler, 'bizim parla- mentoya diyecek bir şeyimiz yok ama günde 20-25 kişi ölüyor on- dan geldik' demişlerdir. Halbuki kimse onlara parlamentoyu ka- patmadan şu işi çözmeliydin diye- memiştir. Bir süre sonra parla- mentoya, parlamenterlere sözüm yok diyenler onlara veryansın et- meye başlamışlardır. Sonra yeni partiler kurulurken birtaklm tat- bikatlara girmişlerdir. Hangi dü- şüncenin karşısındalar, hangi dü- şüncenin yanındaiar aniaşılama- mıştır. Müdahale edenler başlan- gıçta savunduklarından, sonra vaz geçmiflerdir. Yairuz çalışan kesım, işçileir, memurlar, köylüler, emek- liler çok ezilmişlerdir. Orta sınıf diye bir şey bırakılmamıslır. Za- ten kişi başına 1.000 dolann altın- da geliri olan bir üikede demok- rasi yapmak çok zordur. Bir de bu işler yapılınca sıkıntı çok arttnış- tır. Devlet, soyut bir kavramdır; devleti işletenlerle devlet somut haie gelir. O halde devleti işleten- lerin ehil olması gerekir. Ben dev- leti kötü işletenlere karşı çıkıyo- rum, halka da devlete küsmryin, devleti kötü işletenlere karşı çıkm diyorum. Bu yapılraadan rejinıi yürütmek mümkün olmaz. — Efendim kurumlann işleme- diğinden söz ettiniz. O halde bu kurnfflign işler hale getinnek için birtakım önlemler, politikalar dii- şünüyor olmalısınız. Kurumlann başında anayasa geliyor. Türkiye 45 yıldır aynı zamanda bir anaya- sa bunalımı yaşıyor. Siz de 1961 Anayasası'na karşı bir tavır almış- tınız, 1982 Anayasası'ndan ise kimse memnun değil. Anayasa konusunda ne yapmayı düşünü- yorsunuz? DEMİREL — Anayasa çok önemli bir müessese, anayasa buT nalımından çıkmak için usulüne uygun biçimde anayasa yapmak gerek. Anayasanın yapılış şekli içeriğinden önemlL Kurtuluş Sa- vaşı'nın, hakları ödenmez kahra- man kumandanlan Türkiye Cum- huriyeti devletini kurarken bazı sorunlar çıkmış, Şimdi burada ba- zı eleştiriler yöneltmek, onların ebediyete kadar sürecek büyük- lüklerini inkâr anlamma gelmiyor. Başta büyük Atatürk olmak üze- re arkadaşları ile devleti kurarken otoriter bir yapı öngörmüşlerdir. O zamanın devlet imajı bunda et- kili olmuştur, belki de o şartlar- da yapılması gereken de budur. TBMM'den geçirilen Teşkilatı Esasiye Kanunu, bana göre yapı- lış yönünden 1876 Kanuni Esasi- si'ne benzemektedir. 1961 Anaya- sası yapıhrken bir Kurucu Meclis vardır, ama kesin kararı, yöneti- mi elinde tutan askeri komite ver- miştir. Kurucu Meclis'te de mille- tin yansı temsil edilmemiştir. Son- ra yapılan referandumda anayasa- nın aleyhinde-Iehinde konuşmak serbest bırakılmıştır. O şartJarda aleyhte konuşmak kolay değildir, ama şakır şakır konuşanlar çık- mıştır. Bana göıe o zaman bir korku atmosferi hâkim olmasay- dı, "bu anayasa kabul edilmezse Yassıada'dakiler asılacak" diye bir ipotek konmasaydı o zaman refe- randumda çok önemli bir demok- ratik merhale aşılabilirdi. Bizim halkın bin senelik tarihi içinde ge- liştirdiği bir kendini korunıa ge- leneği var, 'önce bu fınına geçsin, sonra ne oluyor bakarım' diyor. Türkiye'deki anayasa oylamaları budur. Ayrıca menfi oy verme alışkanlığı yok, menfi oy boşa gi- diyor diye düşünüyor. Halbuki za- man zaman, demokrasinin işleme- si için menfi oy çok önem kaza- nabiliyor. — Efendim acaba bizim top- lumda bireysel karşı çıkma, pro- teslo etme, sesiai yüksdtme gele- negi yok mudur demek istiyorsu- nuz? DEMtREL — Böyle bir gele- nek yok. Toplu demokratik karşı koyma da yok. 1980 sonrası ikti- darı elde tutanlar, kendilerini ib- ra etmek için 1980 öncesi anarşi- yi kullanarak toplu, demokratik karşı koyma tutumunu öldürraüş- lerdir. Bugün, arkasında halk des- teği kalmayan iktidar iş başında kalamaz diyorsunuz, ama bunu ortaya koyamıyorsunuz. Ortaya koymanın yolu gösteridir, gösteri hakkının kullarulmasıdır. Bundan daha aziz bir hak yok, ama kul- lanmaya kalktığmız zaman anar- şiyi körüklemekle suçlanıyorsu- nuz, bu yaygara çok kullanılıyor. Halk şaşırıp kalıyor, neyin doğru olduğunu bir türlü kestiremiyor. Ben "Vollar yiirnmekie asınmaz" derken bu hakkın azızliğini kast ediyordum. Kime karşı yürünü- yordu? Bana karşı yürüyorlardı. Bırakın yürüsünler, bu anarşi de- ğildir. Biz gösteri ile anarşiyi ka- nştırdık, devlet gücünün kullanı- lışı buna yol açtı. Yine anayasaya dönelim. 1961 Anayasası icraya karşı hassastı, bu tabir benim de- ğil, rahmetli Muammer Aksoy'un- dur. Meclis, yetkilerini kullana- maz hale gelmişti. 1982 Anayasası da icrayı öyle bir güçlendirdi ki Meclis devre dışı kaldı; kanun çı- karmada, icrayı denetimde, vergi koymada artık Meclis devre dışı. TRT ile halkın öğrenme hakkı da devre dışı bırakıldı. 1982 Anaya- sası sadece yapısı ile değil kulla- nılışı ile de y^ıni bugünkü siyasi heyet ehyle rejimin adamakıllı çar- pıtılmasına yol açtı. Söyler misi- niz dünyanın neresinde yıllarca Meclis'ten geçirilmeyen kanun kuvvetinde kararname ile ülke yö- netiliyor? 1982 Anayasası'nın Turkiye'yi getirdiği nokta budur. — Siz deneyimli bir politikacı ve bir parti lıderı olarak ne oneri- yorsnnuz? DEMtREL — Biz secime gider- ken bir anayasa (asarısı önerece- ğiz. Bu bir VVeimar anayasası ol- mayacak, işleyen bir sistem öne- receğiz. tnsan Haklan Konvansi- yonu ve Helsinki Şartı bu taslağın temeli olacak. Eğer halk bize des- tek verirse ve Meclis'te uzlaşma sağlarsak Türkiye cumhuriyeti ye- ni bir anayasaya sahip olacak. — Efendim uygun görürseniz bu noklayı biraz daha somuf ha- ie gedrelün. Önümüzdeki yıl ya da en geç 1992 yılında seçim olacak ve diyelim ki siz bu seçimler so- nucu iktidar oldunuz. Sayın cum- hurbaşkanı da sizi hükümet kur- makla görevlendirdi. Ne olacak, nasıl bir tutum takınacaksımz? DEMİREL — Bakın, bizim bi- rincı meselemiz hükümet değil, hükümet olma da değil. Türkiye, önce Çankaya sorununu halletrae- lidir, yoksa rejimi işletmek müm- kön olmayacaktır. Yani Çankaya, anayasadan önce gelir. — Peki bu sorunu da çözmek için bir anayasa değişikJiği gerek- miyor mu? DYP IİDERİ, SEMRA OZAL^IN ^ADAYUĞINr DEĞERLENDİRDİ: Karşımıza dişli rakip çıkarıntç Politika Servisi — DYP Ge- nel Başkanı Süleyman Demirel, Semra Özal'ın başbakan adaylığı konusunu değerlendirirken, "Sa- ym Özal ne yaptı ki Bayan Özal ne yapacak? Karşımıza dişli rakip çıkann" dedi. Demirel, "siyaseti bırakmasım" öneren işadamlan- na karşılık, "O kişinin o kadar gii- cü >arsa çıksm ortaya. Herkes bil- diği yoldan gitsin, biz yolumuzdan gideceğiz" şeklinde konuştu. DYP lideri Süleyman Demirel, Jzmir'den tstanbul'a gelişinde Atatürk Havaümanı'nda gazeteci- lerin çeşitli sorularını yanıtladı. Demirel, DYP'nin, mayıs ayında yapılan bir kamuoyu araştırması- na göre, yüzde 29'la birinci parti, ANAP'm da yüzde 15 ile sonun- cu durumunda bulunduğunu söy- ledi. 51 beldedeki seçimlerde, ik- tidar partisinin devlet gücunü kul- landığını öne süren Demirel, bir soru üzerine, "Türldye'de suçiana- cak tek bir şey var. Secimi bu ha- le getirenleri suçlayacaksın. Onun dışında ne suçlusu arayacaksın" dedi. Semra Özal'ın ANAP Genel Başkanlığı'na adaylığı konusunda sorulan bir soruyu da yanıtlayan DYP lideri Demirel şöyle dedi: "Semra Özal'ın genel başkanlı- ğa aday olması halinde ne olur, bi- NtKÂH TANIKLlGl YAPTI — Demirel dün, Türkiye Ziraat Odalan Biriiği Başkanı Osman Özbek'in oglu llhan Özbek'in nikâh tanıklığını yaptı. llhan Özbek ile isadamı Şükrü tnan'ın kızı Handan tnan'ın Beyoğ- lu Evlendirme Dairesi'ndeki nikâhında işadamı Vebbi Koç da, Demirel ile birlikte şahitiik yaptı. Demirel nikâh salonunda bir çocuga. sınıfını geçtigi için 50 bin lira para verdi. (Fotoğraf: Süleyman Sanlar) lemeyiz. Bu üikede herkesin siya- set hakkı vardır. Partisi seçerse, gnıbu seçerse, ülke de gelenek ve görenekleri doğrultusunda içine sindirirse, Türldye'de her şey olur. Bu bizim sorunumuz değil. Ancak Sayın Özal ne yaptı ki Bayan Özal ne yapacak? Özal, memleketin ca- nına okumuş, kaçmış, Çankaya- ya sığınmış. Karşımıza dişli rakip çıkann." Demirel, Inonü'nun "erken secimi surekli giindemde tulmamak gerektiği" yolundaki sözlerinin hatırlatılması üzerine de "Erken secime yanaşmıyorsa, akla. '14 aydır, neden erken seçim lafını yaptın? 26 Mart seçimleri, 51 yerde yapılan seçimlerle silin- di mi? Bunun üzerine bir bardak su içilsin mi?' gibi sornlar gelebiJir" karşılığını verdi. Süleyman Demirel, "sine-i millete" dönme konusunda soru- lan bir başka soruya karşılık da "Millete gideceksin, ancak millet bıçak gibi olacak. Eğer millet, 'Ne duruyorsun orda, gelin buraya' derse, gidersin. Ancak. şimdi sine- i millete dönersen kaybolur gider- sin. Mezar taşınız bile çıkmaz or- taya. Biz Türkiye'de kamuoyu an- yoruz, hiç kiraseyi isyana teşvik ediyor değiliz" dedi. DEMtREL — Evet, tabii, bir anayasa değişikliği gerekiyor. Bu, bizim genel projemiz içindedir, bunu yapamazsak genel projemi- n de gerçekleştiremeyiz. Bu, Tür- kiye'nin ayıbıdır. Bakın, kamuo- yu önünde meşnıluk sağlamak için her gün şu ya da bu dernek Çankaya'va çıkıyor ve sonra bu TV'de haber oluyor. Meşnıluk ka- nıtlama girişimi çok yönlü cereyan ediyor. Hükümeti bırakmamak, hfikümeti cebinde Çankaya'ya gö- türmek bir başka sorun. Oradaki adam taraflı olunca rejimde bir boşluk doğuyor. Eğer millet bize anayasayı değiştirecek bir çoğun- luk verirse hemen işe koyulacağız, böyle bir çoğunluğumuz olmazsa başka partilerle bir arada değişik- liğe yöneleceğiz. Sanıyorum SHP de böyle bir yaklaşım içinde oldu- ğunu beyan etti. — Efendim yapılacak genel se- çim sonunda sayılar şu ya da bu olabilir, ama önemli nokta anaya- sa yapımında uzlasmadır. Bu na- sıl saglanacak? DEMİREL — Uzlaşma şart ve biz bunu arayacağız. Anayasa taslağunızda öngördüğümüz esas- lan çok gem'ş bir tartışmaya aca- cağız. Secilen Medis'in bir kuru- cu meclis gibi çalışmasıru sağlaya- cağız ve buradan çıkan taslağı re- feranduma sunacağız. — Yani secilecek parlamento- nun kurucu meclis gibi çalışması bir parti iktidannı ya da hüküme- tini ikinci plana düşürecek dene- bilir mi? DEMİREL — Evet, bu mesele odur. Bu meselenin sahibi iktidar- daki parti değildir. Eğer bu me- selenin sahibi sadece iktidardaki parti olursa geçmişteki askeri ko- mitelerden farkı kalmaz. Sanıyo- rum başkalan da bizim gibi dü- şünecektir. Tabii motamot bir ay- nılık olmaz, ama anayasa mesele- sine başka türlü yaklasmak müm- kün değildir. Yeni anayasa tasla- ğı, halkın önünde, üniversitelerle, hukuk otoriteleri ile meslek kuru- luşlarıyla ve raeydanlarda halkla tamşılmahdır. Ondan sonra da re- feranduma gitmek gereklidir. — Yanılmıyorsam son konoş- malanmzdan birinde "önce kafa- lanmızdaki yasaklan kaldıralım" diye bir ifade kullanmıstınız. Bn sözünüz ile neyi kastetmiştiniz, gerçekten toplum olarak yasakçı bir kafa >'apısına mı sabibiz? DEMİREL — Kafalardaki ya- sakiar, yasakçı zihniyetin, anor- mal kargaşa döneminin eserleri- dir. Ülke>i idare edenler, kolay idare için şu yasak, bu yasak de- mişlerdir. Yasakçüık idareye sin- miştir. Ben bu sözü sürgün karar- namesi için söylemıştim. Bir ınsa- nı bölgeden çıkaracaksınız, git şu- rada otur diyeceksiniz. Bu yanlış- tır; Olağanüstü Hal Kanunu bu yetkiyi veriyor diyorlar, ama bu, yanlışı ortadan kaldırmıyor. Ne zaman bir işe çare anyorlarsa he- men yasak koyuyorlar. Işte yasak- çı kafa budur. Her şeye yasak ko- yacaksınız, sonra Avrupa demok- rasisi yapıyoruz diyeceksiniz. tşte biz bu yasakçılık ile mücadele edi- yoruz. Hazırlayacağımız anayasa- da, ileri Batı demokrasilerinde in- sardann sahip oldukları bütün haklara benim insanlarım da sa- hip olacak. — Efendim güncel olduğu için açalım izin verirseniz. Ornefin devlet memuıiannm, öğretmenle- rin sendikalaşma hakkı olacak mı? DEMtREL — Evet. İleri de- mokrasilerde ne varsa burada da olacak, ILO standartlan tam ola- rak uygulanacak. Bu arada yargı bağımsızlığırun çok önemli oldu- ğunu söylemek istiyorum. Ben hu- kukçu değilim, ama hak arayıcı- sıyım. Hak arayıcısı olmak için hukukçu olmak gerekmiyor. Bir üikede en önemli şey adalettir, adalet için yargı bağımsız olmalı- dır. Keşke 1960 sonrasında Yassı- ada mahkemesi kurulmasaydı, yargı askeri yönetime kanştırüma- saydı, askeri yönetim, askeri mah- kemede yargılayabilirdi ya da Js- tiklal Mahkemelerine benzer bir şey kurabilirdi. Yargı bağımsızlı- ğmı yitirmemek gerek. Bence yar- < gı, toplumsal mukavelenin birin- ci maddesidir. Bağımsız yargı ol- mazsa ne hür ne de demokratik devleti kurmak mümkün otur. — Efendim söyleşimizin sonu- na geliyoruz. Demokrasinin gele- cegi konusunda gercekten iyimser oldugunuzu soyleyebiiir misiaiz? DEMİREL — Demokrasi ol- masa birisi mutlaka onu kesfeder- di diyorlar. Doğrudur, insarun ya- ratıcıüğmı tam olarak ortaya çıka- rabilen tek rejimdir. Ama bunun için önce millet egemenliğini, milli idareyi kabul edeceksiniz. Duver- ger'in çok sevdiğim bir sözü var, "Bir üikede demokrasi olmama- sından çok korkolmamalı, korkn- lacak şey demokrasinin olmadıgı yerde demokrasi iddiasında bulunulmasıdır" diyor. Bir yerde demokrasi yoksa uğraşılır. de- • mokrasi yapılır. Biz bu işi yapa- cağız, miUetimizde bir kusur yok- tur diye söze başlamıştım. Biz de- mokrasiyi yapacağız, halk olarak yapacağız, halk demokrasiye sa- hip çıkacak. Bizim bütün sıkıntı- lanmız "neme lazımcılıktan", "Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın" diye düşünmekten çıkı- • yor. Tatbikatı vardır yoktur tartış- ması başka bir şeydir, ama bizim halkımızın itaatkârlığı sadece ls- lamiyete bağlanamaz. Evet 'ulul emre itaat edin' deniyor, ama bir de 'nin kun' deniyor. Yani sizden olana itaat edin deniyor, başka bir yerde adaletle yönetene itaat edin deniyor ve zalimlere itaat etmeyin deniyor. Makyavel, dört yüz yıl önce "Osmanlı toprağını zapt et- mek zor, ama zapt edince yönet- mek kolaydır, Frausa'yı zapt et- mek kolay, ama yönetmek zordur" diyor. Yani MakyaveL Os- manlı'da başı koparttın mı yöne- tim kolaylaşır, ama çoğulcu yapısı nedeni ile Fransa'yı yönetmek zor- dur diyor. Bizim yapacağımız şey- lerden biri devleti küçüitmek ola- caktır, vatandaşa inisiyatif vermek olacaktır. Birind projemiz anaya- sadır, ikinci projemiz devleti ye- niden düzenlemektir. Üçüncü pro- jemiz ekonomidir.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle