24 Nisan 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 15 HAZİRAN1990 Gülmek ve Ağlamak MELİH CEVDET ANDAY îki üç yıl oluyor, bir Çehov oyunu dolayısıyle, "Bu oyunlar nasıl oynanmalı? Komedya gibi mi, dramgibi mi?" diye tartışılmışlı. Moskova'da fn- gilizce basılan bir güniük gazecede, bu konu ile il- gili, Vladimir Lakshin imzalı bir yaa okumuştum. Bay Lakshin, büyük filosof Spinoza'mn "Gülmek değil, ağlamak deği), fakat anlamak" sözünü ör- nek getirerek şöyle diyordu: "Çehov da yaşam ve yazgı karşısında ne güler, ne ağlar, anlamağa çalı- şır." Yeni dilimizde "Komedya" için "güldürü" denmesi birçok karışıklığa yol açtı, gülmek için gi- diyoruz komedyaiara ve daha da kötusü "traged- ya" karşılığı olarak "ağjatı" sozcüğünü tutturmağa çalışıyoruz. Oysa tragedya ağJatmaz, tragedyada ağlanmaz. Tragedya maskesı, komedya maskesi- ne benzer. Gülmenin ağlamaya dönüşmesi olayı- na kadınlarda çok rastlanır. tkisinde de gözyaşı var- dır. Demokritos gulerek çıkarmış her sabah evinden, bu yüzden ona "gülen filosof" derlermiş; Herak- leitos ise ağlayarak başlarmış gününe, ona da bu yüzden "ağlayan filosoF' adını takmışlar. Mon- taigne, "Gülmek elbette ağlamaktan yeğdir" diyor, ama burada işin tersine döndüğünü de söylüyor: Ilk bakışta gülen insanı iyimser, ağlayanı karam- sar saymak doğru gibi görunüyorsa da, yukarda adı geçen "gülen filosof gerçekte karamsar bir du- şünürdü, insanhktan umudunu kesmişti, bu yüz- den de işi gülmeğe vurmuştu; böylece, "Siz insan- oğluna güvenin bakalım, insanlığın ilerleyeceğini söyleyin dunnadan, gulüp geçiyorum sirin bu iyim- serliğinize.." Herakleitos ise insan ve toplum ko- nusunda iyimser olduğu için "Neden hâlâ bu kö- tülük, bu gerilik, bu dar kafalılık!" denniş gibi ag- lıyordu. Charles Chaplin, şöyle anlatır Şarlo'yu: "Onu doğururken bir yergi yaratmaktı dileğim. Baston onuru deyımliyordu, bıyık kurumluluktu, potinler de ölümlu dünya kaygılarının çekilmezliğini belir- tiyordu." Bunlan okuyunca insanın aglayacağı geür nerdeyse. Brejnef'in suratından düşen bin parça idi; fakat şu fıkradaki sOzJerine gülmeyin de göreyim sizi: "Leonid Iliç Brejnef (bilindiği gibi uiç, Lenin'in küçük adıdır) parti sekreteri olduğu günlerde, par- tinin ileri gelenleri yanına gitmişler: — Stalin'e büyük önder, Hrusçefe büyük yol- daş diyorduk, size ne diyelim? diye sormuşlar. Brejnef boynunu bükmüş: — fliç deyin sadece, olsun gitsin, demiş. Büyük bilim adamlannuzdan birinin, tiyatro ko- nusunda tam bir yetke olan Metin And'ın, Metis Yayınlan arasında geçen yıl basılan "Türkiye'de ttalyan Sahnesi- Italyan Sahnesinde Türkiye" ad- lı ilginç yapıtını başucumdan eksik etmiyorum. Okurlanma bu yapıttan söz etmeme sık sık fırsat çıkacak sanjrım. Ben bu yazımda onun sadece bir bölümüne, II. Abdülhamid'in "OtheUo"yu seyre- derken ağladığını anlatan bölümüne değineceğim. "Yıldız Sarayı üzerine en canlı, ilginç bilgiieri orada gösterimler vermiş olan ünlü ttalyan sahne sanatçısı Emesto Rossi'nin (1827-1896) anıJarında buluyoruz. Rossi tstanbul'a geldiğinde sansüre sunduğu on oyundan, Hamlet'in, Macbetb'in, Knd Lear'in, Lo- uis XI'in ve Neron'un oynanmasına izin verilme- mişti. Oysa halkın ilgisini en çok çekecek oyunlan bunlardı. Rossi kendine iki büyük yardımcı buluyor, bun- lardan biri doğru sözlü, akıÛı bir Ermeni genci olan empresario Billoryan, ötekisi Beyoglu Belediye Baş- kanı Black Bey. Türk uyruğu olan bu ikincisi, ka- fası Batılı bir kişidir. önce Kuzey Amerika, sonra İngiltere'de Türk elçisi olarak bulunmuştu. Onun ve Italyan Elçisi'nin aracüıgı ile Rossi, o sırada Sul- tan'ın mabeyincisi olan Münir Paşa ve Sultan'ın sırdası olan llyas Bey ile tanısıyor. tlyas Bey, Rossi'nin birkaç gösterimine geliyor. OtbeDo ile Veoedik Taciri'ni seyrettikten sonra Ros- si ve arkadaşlarını kutluyor. Sultan'a da onu bir çok kez övdükten sonra, bir gün yanına gelip şun- lan söylüyor: "Imparatorun, Haremi'nin ve Saray ilişkinlerinin önünde gösterim vermek üzere Saray'a gelmek ister misiniz? Sultan'a birkaç kez sizi an- lattım, sizi görmeği, seyretmeği çok istiyor. tmpa- rator şimdiye kadar ne bir trajedi, ne de bir dram sanatçısı gördü. Şu Fransızlann soytanlıktan baş- ka gösterim verdiJcleri yok. Sultarumız ise bunlar- dan bıktı usandı artık. Sultan'ın isteği Sarah Berahardt'ı görmekti, an- cak bu sanatçı öylesine aşın isteklerde bulundu ki, Padisahımız bezerek onu görmekten vazgeçti. Oy- sa ileri sürdüğü koşulları ileri sürmeseydi, Sulta- nınuz ona istediğinden daha çoğunu verirdi. Fakat pazarlığa girişınek Sultan'ın onuruna dokundu. Toplulugunuzla birlikte Saray'da gösterim vermek için ne istersiniz?" tlyas Bey'in böyle açık yüreklilikle Sarah Bern- hardt olayını anlatıjını övgü ve ilgiyle dinledikten sonra Rossi şöyle cevap veriyor: "Bu anlattıklan- ruzdan sonra hiçbir şey istemiyorum. Isteğim yal- nızca Sultan'ın önünde bir gösterim sunabilme onu- runa erismektir..." Oynanacak oyun Othello'dur. tlyas Bey, ne olur ne olmaz bir de güldürü hazırlamalarını ister Ros- si'den. "Rossi, Saray'da gösterimini vermeden önce, içinde türlü karşıt duygu ve ddşunce çarpışıyor. Bel- ki ltalyanca tek kelime bilmeyen Sultan karşısın- da nasıl davranacaktır?" "Bu konuda tlyas Bey, Rossi'ye korkmamasını soylüyor, çünkü iyi ttalyanca ve Fransızca bilen Münir Paşa'nın bütün sabah boyunca Padişah'la bir odaya kapanarak ona eseri en küçük ayrıntıla- nna kadar anlattığını, kaldı ki Sultan'm da biraz ttalyanca anladığını belirtiyor." "Besinci perdede Desdemona'nın ölümü ve Ot- hello'nun kendisini öldürmesinden sonra Padişah'- ın gözleri yasarmıstır. Bunu yanında oturan her- kes görmüştür. Gösterimden sonra Baş Mabeyin- ci, Rossi'ye Övgülerini gönderiyor, bir de güldürü seyretmek istediğini söylüyor. tlyas Bey'in öğüdü- ne uyarak Sulüvan'ın ikinci perdesini oynayan Ros- si bu başarısı ile övünmekte ve gece Saray'dan ay- nlırken şöyle duşünmektedir: 'Bak hele, bir Sul- tan'ı aynı günde hem ağlattım, hem güldürdüm.' Ağlamak ve gülmek... Yazgımıan birbirinden ayrılmaz iki parçası. ARADABIR REZAN ÖZGER Ayukat-İstanbulBarosu Yönetim Kurulu Üyesi İnsana Konulan Engel Düşûnce önüne konulan engellerden söz edildi mi, tartışma genellikle polilik düşüncelerin özgürlüğü çemberine sıkıştırılı- yor. İnsan haklarının en üst düzeyde ihlallerini yaşayan bir ülke- de, tartışmaya en uçlardan başlamak bir anlamda olağan sayı- labilir. Ancak engelin asıl anlamını ve amacın gerçekte neye yö- nelik olduğunu gözden uzak tutmamak gerekir. Özellikte, düşün- ce önüne engeller koyup yürütenlerce, politik düşünceler üze- rindeki engellerin tartışma platformuna çekilerek aşındırılması, sonuçta da bu engellerin kaldırılması için somut bir gırişimde bulunulmaması, bu anlamda dikkat çekicidir. Bunun nedeni ise dûşünce önüne konulan engellerin, aslında insana ve gelişme- ye set çekmesidir. Bu engeller sayesinde, düşünceleri tutuklan- mış, sorgulamayan, yaratıcı ve üretken olmayan insan ortaya çık- maktadır. Kuşkusuz böyle insanlardan oluşmuş toplumun yöne- tilmesi çok kolaydır. Konuya biraz farklı bir boyuttan yaklaşalım ve bir an için göz- ferimizi evrenin sonsuzluğuna doğru kaldırıp düş gücümüzû kul- lanarak kısa bir yolculuk yapalım Göreceklerimiz düş gücümü- zü zorlayacaktır. Gündelik yaşamımızda kullandığımız sayılarla anlatamayacağımız çoklukta kütleler, yıldızlar, güneşler, galak- siler... Bilemeyeceğimiz sayıda ve çeşitlilikie canlılık ve yaşam. Ve biz, Samanyolu galaksisinin bir ucunda, küçük bir güneş sis- teminin içinde, üzerinde bilebildiğimiz türde canlının yaşadığı tek gezegendeyiz. Bir yanımızda makro dünya, öte yanımızda mikro dünya, insanın düş gücü ile bile zor ulaşabildiği büyük- lükte ve çeşitlilikte. Kısaca bize göre sonsuz. Biz insanlar, sınırları belli bir dünyada yaşadığımız, biyolojik yapımız gereği kavrayabildiğimiz nesneleri sınırları ile algıladı- ğımız için sonsuzluk tanımlanması güç bir olgu. Sonsuzluğu hep bif sonla, sınırla belki de bu yüzden çizmek ıstemiş insanoğlu. Geçmişte dünyayı tepsı yapıp yıldızları da bir kapağa dizerek tep- sinin üzerine kapatmış düşüncesınde. Ama bugün özgür düşûn- celi insan, sonsuzluğu sorguluyor, araştınyor, yeni buluşlar pe- şinde koşuyor, evrenin bulmacasını adım adım çözmeye çalışı- -yor. V^r olduğu süre içinde, insanın kendisine yaptığı en büyük kötülük, düşüncelerini sınırlamak, engellemek, hayal gücüne, yaratma yeteneğine set çekmek olmuştur. Bu yüzden kendini, dünyayı ve evreni tanımada yüzlerce yıl kaybetmiştir. Yine insa- mn en yararlı eylemi de kuşkusuz zekâsını, düşüncelerini ve düş gücünü serbest bırakarak yaratıcılığının emrine sunmuş olma- sıdır. İnsanlık tarihi boyunca insanltğa ivme katan, ışık tutan, bi- limin gelişip serpilmesini sağlayan, insanlığın hizmetine yepye- ni bilgiler sunan buluşlar, özgür kafaların, insan zekâsının, düş gücü zenginliğinin ürünleridir. İnsan düşûncesini ve düş gücü- nü tutukladınız mı insana özgü zekâ ve yaratıcılık da orada bi- ter. Bu tutuklamayı ne adına yaparsanız yapın, sonuç insanlığa yöneltilmiş bir büyük haksızlıktır, suçtur. insanları belirli kalıplar içine sokar, belirti sınırlar içinde sıkış- tırır ve düşüncelerini tutuklarsanız, alacağınız sonuç belki bir süre için yönetilmesı kolay bir toplum olacaktır. Düşünmeyen, sorgulamayan, yaratıcılığı engellenmiş insanlardan oluşmuş bir toplum. Tarihte bu yol, bu model pek çok kereler denenmiştir. Ama hep bir şey unutulmuştur: insanın yapısı! Düşünmeye, ya- ratmaya koşullu ofuşu ve bu yoldaki enerjisi! İnsan belirli bir me- kânda, belirli bir zaman dilimi içinde düşünmekten, yaratmak- tan, hayai etmekten alıkonulabilir Irmağın önüne set çekmek gibi bir süre, öylece olduğu gibi tutulabilir. Ama bu bir süre bile in- sanlığa, bugün ve yannlar için gerçekten haksızlıktır. Çekilen set, insanın değerinin yadsınmasıdır. Çünkü insan ancak özgür ol- duğunda, özgürce düşünüp yarattığında güzeldir, değerlidir. Belli dönemlerde yönetimler, özgürlüklerden, düşünceden, ya- ratıcılıktan korkmuşlardır. Bu korku, aslında kendinden korkmak- tır, kendine güvenmemektir, kendine ve insana saygılı olmamaktır. KBndine saygısı, seygisi ve güveni olan insan, neden farklı olan- dan korksun ki? Farklılıkların insan düşûncesini zenginleştirdi- ği, yine farklılıkların insanlığın ortak dogrularını yarattığı gerçek değil mi? Demokrasi, farklı düşüncelerin bir arada olduğu, bir- likte yaşanıp doğrulara birlikte ulasılan, sonuçlarından birlikte yararianılan bir yaşam ve giderek bir yönetim biçimi değil mi? Bu soruların yanıtları evetse, demokrasinin var olduğu yerde, dü- şünce önünde engel olmaması olağan olandır. Çağımız uzay çağı, düşünmenin ve yaratmanın üst boyutlar- da gerçekleştiği bir çağ. Sonsuz evrende insan, tanıma ve ög- renme gezisine çıkmış, kendisi için en güzel geleceği arıyor. Bu arayış ve gelişme, insan yapısının en önemli özelliklerindendir, aynca insanın en doğal, en birincil hakkı olan yaşam hakkının aynlmaz bir parçasıdır. Bu doğal hakkın gerçekleştirilebilmesi- nin ve insanın buluşlarını kendi hizmetine sunabilmesinin teme- linde özgür insan, Özgür düşünce yatar. Böylesi ufku geniş bir arayış süreci içinde, düşünceye engeller konulması, düşünce- nin tutuklanması çağdışı kalma isteğinin göstergesidir. Düşün- mek, söytemek, keştetmek, uygulamak, sürekli araştırmakla in- san, yaratıcılığını ortaya koyar, kendini geliştirir. Çağımızın insanı düşünmekle, gelişmekle, insanlığa her an- lamda katkıda bulunmakla yükümlüdür. İnsanın bu yükümlülû- ğünü gerçekleştirebilmesi için ise zorunlu olarak farklı düşün- celer yan yana yaşayacaktır. Çünkü gerçek hiçbir zaman tek bir düşüncenin sınırları içinde değildir, olamaz da. Asıl olan insa- nın değeridir. Bilimin gelişmesiyle insanın, insan olma süreci için- de, evrende kendine en uygun, en güzel olan yeri bulma sava- şıdır. İnsanın yaşamın anlamı üzerine verdiği kavgadır. Dünyayı ve evreni tüm boyutlarıyla kavrama savaşıdır ve bu uğraşın so- nuçlarını insanlık yararına kullanma arayışıdır. Bu kadar farklı ve kapsamlı bir arayış ve uğraş içinde, ancak farklı düşüncele- rin katkısı ile insanlık ortak dogrularını yaratabılecektir. Çağdaş insanın düşünmek ve yaratmakla yükümlü oluşu, düşüncenin ve insanın önündeki tüm engellerin kaldırılmasının ana gerek- çesidir. DUYURU Rüzgârlı Sok. 7/24, Ulus-Ankara adresinde, kısa adı EûİTİM-İŞ olan Eğitim İşkolu Karnu Görevlileri Sendıkası kurulmuştur. İlgililere duyurulur. Tel: 310 78 74 Rftşvet ve Yobıızluklarda Müfettişler Hangi dönemde olursa olsun, rüşvet ve yolsuzluklarla içtenlikle savaş vermek isteyen bir yönetimin bu yoldaki içtenliğinin en belirgin işareti, müfettişlere verdiği önem ye teftiş müessesesine bakış açısıdır. Açık ve dürüstçe görevini yapan müfettişe sonuna kadar sahip çıkılan bir yönetim anlayışıyla aşılamayacak hiç bir engel yoktur!.. BURHAN ÖZBEY SEKA Başmüfettişi Ülkemizde bugün için yasanan en büyük toplumsal rahatsızhklardan biri kamu kesi- mindeki rüşvet ve yolsuzluklardır. Hemen he- men her gün, basında bu tür iddialan içeren haber ve yorumlar yer almaktadır. Bunların ne ölçüde doğru olduğu kamuovunca tam ola- rak biiinememektedir. Zira ortaya atılan sav- larda, suçlanan kişi ve kunıluşlarca herhangi bir açıklama ve savutuna yapılmadığından rüşvet ve yolsuzluk iddialannın üzerindeki giz de hiç bir zaman kaJkmarnaktadır. Halkın bü- yük bir bölümü de bu haberler karşısında ül- kenin geleceği konusunda karamsarlığa kapıl- makta ve hak-hukuk, adalet gibi kavramlara olan inancını yitirmektedir. Gelecege umutla bakamamak, bugününü acı ve çaresizlik içe- risinde geçiren bireyler için yeni arayışlara gir- menin, kendi işini kendi usullerine göre hal- letme düşüncesi ve davranışını getirmektedir. Görevme olan inancını kaybetmek, yasa ve yö- netmelikleri boslamak, kolay köşe dönücülük, hakkından fazlasını istemek, sadece kişisel çı- karı için çaba göstermek, erdem sayılan ma- nevi değerlere hiç önem vermemek, yağcıJık, dalkavukluk, iki yüzlülüğü yaşam felsefesi ha- line getirmek gibi olgular; bu karamsarljk ve umutsuzluğun ürilnü olarak, toplumda gide- rek artan şekilde karşımıza çıkmaktadır. Ibplumlan umut ve yaşam sevinci ile ayakta tutan öğeler; konulmuş olan kuraJJarın tüm toplum bireylerine eşitçe uygulanması, hak- hukuk ilkelerine son derece önem venlerek, başanda, çabsanın ödüllendirilmesi; suçta, suçlunun cezalandınlmasıdır. Denetim, doğrunun ve yanlışın saptanma- sı, suçsuz ve suçlunun belirlenmesi için veri- len bir uğraştır. Kamu kuruluşlannda yapılan denetim işlevi de devlctin hak ve çıkarlannın korunması, devletin verdiği olanaklarla göre- vini kötüye kullanan ve bu yolda yasadışı iş- lemlerle kişisel çıkar sağlayan, devleti maddi ya da manevi anlamda zarara sokanların or- taya çıkarılmasıdır. Yapılan işlerin doğruluğunu ve başanlı ol- duğunu, usullere uygun denetim süzgecinden geçirmeden iddia edemez ve hiç kimseyi inan- dıramazsınız. tyi niyetin, açık yürekliliğin gös- tergesi, her türlü denetime açık olmak, nes- nel ölçülere dayalı denetimden kaçmamak ve ılrkmemektir. tyi yapılan bir denetim ve bu denetimden alınan sonuçlara aynen katılmak ve denetimin vardığı karara saygılı olmak, de- mokratik esaslara dayah bir yönetim anlayı- şmın en belirgin işaretidir. Topluraumuzda büyük karamsaıiık yaratan riişvet ve yolsuzluk söylentikrinin gerçek sek- liyle ortaj-a çıkanlmasının tek yolu, nesnel ve kararlı bir denetimdir. Yasal güvencelerle ko- runmuş, çeşitli baskı ve tehditlerden anndı- nlnıış, yaptığı işin anlamına deger verilmiş bir müfettişin, rüşvet ve yolsuzluk olayı ile ilgili bir işte çaresiz kalması ve sonuca gidememe- si düsünâlernez. Bu nedenle, müfettişlerin rahat ve istenilen anlamda görev yapmalannın önkoşulu, özlük haklan ile bağlı oldukları yönetim adına tef- tiş yapmamasıdır. Tayini, terfîi ve çoluğunun çocuğunun geleceği iki dudak arasına bırakıl- mış bir müfettişin ne derece başarıh olabile- ceği; rüşvet, yolsuzluk, hayali ihracat olayla- nnda ne ölçüde sonuca gidebüeceği her zaman tartışmaya açıkür. Bağlı olduğu yönetici ile ay- m paraJeJde düşünmeyen yöneticinin istedigi gibi değil de vicdanının emrettiği şekilde ra- por veren bir müfettişe, başmdaki yönetici, ne derece duygulanna kapılmadan ve nesnel gözle bakabilir? Müfettişlerin yüuk teftiş turnelerinde, gidi- len yerlerde aileleri ve çoluk çocuklan ile ta- til yapmaJarı ve etiiye sütlüye kanşmadan alt- lanna verilen arabalarla unutulmaz yaz gün- leri geçirmeierine ışık yakan bir zihniyetle tef- tiş müessesesine yaklaşılırsa ve müfettişler bu yönde yönlendirilirse, tabii ki birçok gerçeğin gizler altında kalacağı da doğaldır. Müfettiş, hiç bir zaman "N- yapayım, bu kadar uğrastım, çalıştım, sonunda ben kötü oldum! Yine de gerçekler karanlıkta kaldı! Madem öyle; nij-e ben amirimle ve öbür çalı- şanlarla kötü olayım! Alırım paramı bakarım rahatıma. Zaten bu meslekte çalışmadan ge- zer tozarsan hiç başın ağrımaz. Esasen kim- senin de 'sen teftiş yerinde ne yapıyorsun' di- ye sorduğu yok" gibi bir düşünceye ve davra- nışa getirilmemeli, itilmemelidir. Mflfettişlik mesleği için, "fıncancı katırlannı ürkütmez- sen bu meslekte uzun süre kalabilirsin" gibi felsefeler üretilmemeli ve mesleğe yeni başla-^ yan genç müfettişlere böylesi duygular aşılan- mamalıdır. Hangi dönemde olursa olsun, rüşvet ve yol- suzluklarla içtenlikle savaş vermek isteyen bir yönetimin bu yoldaki içtenliğinin en belirgin işareti, müfettişlere verdiği önem ve teftiş mü- (Arkast 19. Sayfoda) !£> Vestel mini müzik setleri... Vestel midi müzik S setleri... Şimdi inamlmaz Vestel taksitleriyle... Aşağıdaki tabloyu inceleyin. Dilediğiniz modeli seçin. Peşinatı size en yakın Vestel Yetkili Satıcısı'na yatınn. Vestel'inizi bütçenize en uygun taksitlerle ve sabit fiyat garantisiyle hemen alın. Hemen dinlemeye başlaym." ELSesin güzelliğine bakın!.. Vaoov!.. VESTH. bit A PoHr PKk lntamrton.1 PLC kunıhifudur. | l.Seçenek MtNİMÛZİK^TLERt TMF~l300MımMüakSeti TSR-712MiniMuzıkSetı TWS-6!62Mım Müzik Seti TPE-6902Mım Müzik Seti TSR-8090 Mini Müzık Setı TW-720Mini Müzik. Seti TWP-8IO2Mim Müzık Seti AS-W7Mim Müzık Seti MİDİMÜZİKSETLERt Akai Compact Dısc Player Mıdi47MuzikSetıKabinlı Mtdı47S Müzık Setı Kabınlı Midi 85Muzik Seti Kabinli Midi250MuzıkSetı Kabınlı Midi 150 VK Müzık Setı Kabınlı Midi 270 UK Müzık Setı Kabınii Pesinat (TL) 50.000 80.000 80 000 80 000 80.000 80 00(1 90.000 90.000 170.000 180.000 180.000 250 000 250 000 250 000 350 000 ÖTaksit (TL) 30.000 60.000 68 000 67.000 99.000 77.000 115 000 128.000 Toptara Fiyat (KDVdahil) 230.000 440.000 488.000 482.000 674.000 542.000 780.000 858.000 191.000 206.000 223.000 321.000 263.000 237.000 367.000 1.316.000 1.416.000 1.518.000 2 176.000 1 828.000 1.672.000 2.552.000 2.Seçenek lOTaksil (TL) 21.000 41.000 46.000 45.000 67.000 51.000 77.000 85.000 128.000 138.000 149.000 214 000 176.000 159.000 246.(100 Toplan Fiyat (KDVdahil) 260.000 490.000 540 000 530 000 750.000 590.000 860.000 940.000 1.450.000 1.560.000 1.670.000 2.390.000 2.010.000 1.840.000 2.810.000 M Bıtkampan\a T Ç Merkez Bankası'nm23 I 1986tarıh ve 18997sayılıResmıCazele'deyavmlananteblığineuvgundıır. PENCERE Yurayuş... 'Abide-i Hürriyet" caddesinde "Düşünceye Özgürtük YDrüyüşû" var bugün... Şişli'de "Hürriyet-i Ebediye" tepesinde 31 Mart sehitleri için bir anıt yükselir; mermer ayaklığının üstünde orada yatanlann adları yazılıdır; ama, "zamane" anlayışıyla bir tartışma da açıla- bilir: — 37 Mart olayının içyüzü nedir? Hareket Ordusu'nun basbr- dığı ayaklanma irtica mıdır? \bksa bu askeri eytem, halkın özgür- lüklerini mi çiğnedi? Tarihsel olaylarm özüne değil biçimine bakıldıkça bu tûr so- rular tartışılacak... Bizim çocukluğumuzda Şişli meydanına bakan 43'üncü ilko- kul vardı; orada öğrenciyken arkadaşlarla ılkbahar günleri sık sık Hürriyet-i Ebediye tepesine koşar, avarelik ederdik. Çevre kır gazinoları ve kahveleriyle doluydu; ne hürriyet düşünürdûk ne mürriyet, ortalık vemyeşildi.. Şair ve yazarlar bugün Hürriyet tepesinden başlayarak Abide-i Hürriyet caddesinde "Düşünceye Ozgüıiük" yürüyüşü yapacak- lar; cezaevlerinde yatan gazetecileri anacaklar; Türkiye Vazar- lar Sendikası ile PEN Yazariar Derneği eyleme katılıyor; sanırım yürüyüş çok kalabalık olmayacak; ama, yürüyenlerin kimlikleri eylemin anlamını vurgulayacak... • Yurdumuzun hapishanelerinde 34 gazeteci yatıyor; toplam 2700 yıla mahkûm... Özgürlüğe gönül vermiş bir toplumda, bu olgu, kitleleri hop oturtur hop kaldırır. Çoğu 141 ve 142'nci maddelerden içeride yatan gazetecıler 24 gün süren açlık grevi yaptılar. Basın —-Cum- huriyet dışında— bu eyleme yeterince önem verdi mi? Siyasal partilerimizin tutumları ne otdu? İçerideki gazetecıler diyorlar ki: — Bizler yazı işleri müdürieriyiz. Bizim gazeteciliğimiz mah- keme kararianyla da sabit. Yüzierce yıl cezayı gazeteciyiz diye bize verdiler. Yazı işleri müdürierinin 10 yıl hapiste olmasj büyük basın için haber değil, açlık grevi yapmarnız ise küçük bir haber. (2000'e Doğru, sayı 22) İçerideki meslektaşların açıklamasını okurken "büyük basın" deyişinin altını çizdim.. Ne demek büyük basın? Büyük olmanın koşulu nedir? Para mı, sermaye mi, satış mı? Yoksa fikir özgürtûkleri yolundaki sorumunu bilinçle benimse- yerek yayın yapmak mı? Sosyalist dergilerin yazı işleri müdürlerini büyük basın gaze- teciden saymıyor mu? Peki, gazeteci nasıl olunur? Bir derginin yazı işleri müdürü, o dergide çıkan bir yazıdan ötürü mahkeme- de yargılanıyor, sonra yüzlerce yıl hapse mahkûm ediliyor, içeri atılıyor. Sosyalist bir dergide çalıştığı için gazeteci sayılmayacak mı? Çoğunlukla "ekonomik liberalizm"e gönül vermiş anaç gaze- telerde çalısan dostların, "liberal" kimliğine layık olabilmeleri için bu soru üzerinde düşünmeleri gerekiyor. • Abide-i Hürriyet caddesinde "Düşünceye özgürlûk" yürüyü- şü var bugün... Kimler yürûyecekler? Yazarlar. Şairler.. Öyle bir ülkede yaşıyoruz ki emekçinin hakkını aydınlar, ga- zetecinin özgürlüğünü de şairler ve yazarlar düşünüyor. Bizim demokrasinin tersliği de burada yatıyor değil mi? Meslek kuru- luşlarımız, mımar, mühendis, tabip odaları demokrasiyi ve öz- gürlüklerı siyasal partilerden daha çok dert edinmiyorlar mı? Bir ülkede 34 gazeteci toplam 2700 yıl hapis cezasıyla içeri- de yatıyorsa, o ülke uygar dünyanın yüzüne nasıl bakabilir? Bu durumun utanrını duyumsamıyorsak çağdaş insan sayıtabilir miyiz? Yazıya ek: İstanbul Valiliği dün akşama doğru yürüyüşü erte- ledi; daha açıkçası yasakladı. Toplam 2700 yıla mahkûm 34 ga- zeteci 10 yıldan beri içeride yatıyor. 10 yıl sonra şairler ve yazar- lar "düşüncü özgürlüğü" için yürüyüş yapmak istiyorlar; ama vali yasaklıyor. Türkiye'deki göstermelik demokrasi böyledir. Bakalım "büyûk basın" bu haberi nasıl verecek? İlhan Setçuk TEŞEKKÜR Eşim, babamız, ağabeyimiz, amcamız, dayımız, kayınbiraderimiz, kardeşimiz ve eniştemiz Emekli Emlak Bankası Müdürlerinden ŞÜKRÜ ÖZEN 11 Haziran 1990 gecesi Tanrının rahmetine kavuşmuştur. öncelikie, acımızı paylaşan Emlak Bankası personeli olmak üzere Çorlu Şifa Hastanesi doktor ve çalışanlarına, aynca tüm dost ve akrabalarımıza en içten teşekkürlerimizi bildiririz. AİLESİ ADINA ABDULLAH YAZICI ACI KAYBIMIZ Dayanmak ona düştü onun acısına ağlamak bize seninle daha çok konuşuruz. Bö>ie birbirimizden uzak. Böyle kendi kendimize. Eşim, babamız ALİKEMACimizi yitirdik. Anısı önünde saygıyla eğiliyonız. ADIGÜZEL AİLESİ DUYURU İsmail Beşikçi ile diğer tüm politik tutuklu ve hükümlülerin serbest bırakılması için 16 Haziran Cumartesi saat 11.00'de Sirkeci Postanesi'nden Adalet Bakanlığı'na telgraflar çekilecektir. Dayanışma kampanyası Yürûtme Kurulu adına Av Sertıat Bucak. Av AZekt Okçuoğlu, Av Eren Keskıa Na- zıf Kalelı, Enver Sezgın • SİYASİ DERGİ • Doklorculuk Üzerine • Melih Pekdemir Eleştirisi » Emek Eleştirisi • Çelik Bilgin'e Birkaç Söz • Dünün Sosyalistleri, B u g ü n ü n F e m i n i s t l e r i • Finans, Kapitalin Yapın Oulunca v m Dpıracut Otrtyrtr 12. sayı cıktı. Bayilerde
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle