23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
Teksaslõ, zengin mi zengin, parasõnõn haddi hesabõ sayõlmaz petrol varyemezleriyle aynõ uçakta olmak kõsmetmiş; kõrk yõl düşünsem akla gelmezdi. Bir süre evvel, ABD’nin Şikago’sundan Kanada’nõn Alberta Eyaleti’ndeki Edmonton kentine uçuşa hazõrlanan jet uçağõnda onlarõ gördük: Teksaslõ petrolcüler... Hacõağa kõlõklõ bir sürü kapitalist girişimci! Şu sõralarda petrol için kara toprağõn derinliğini didikleyen Teksaslõlarõn yeni hevesi Alberta’dõr. Gazeteci-yazar Naomi Klein’in The Nation adlõ dergide yazdõğõ gibi, Amerika’nõn ümidi artõk Alberta’nõn kumlu toprağõndadõr. (18.06.2007, sayõ 284-25) Alberta toprağõnda bulunan yüksek oktanlõ petrol, kuyusu kazõlmadan elde edilir, hemen ele gelir. Yüzeydeki kumlu satõh işlenmek üzere toplanõr. Kum ocağõ gibi alanlarda, toprak mõ kum mu belli olmayan bu değerli Allah vergisi şey, aklanõr paklanõr, temizlenir, işte bundan petrol çõkar. Öyle böyle değildir: Alberta’yõ Kanada’da birinci sõrada olmak bir yana, dünyanõn en gelişmiş ülkesi yapacak kadar değerli petrol vardõr bu kumlu toprakta... Ve, Teksaslõ petrolcüler, dünyanõn enerji hokkabazlarõ, Washington’daki eski yandaşlarõnõ razõ ederek girdikleri Irak savaşõnõn ürküten bilançosuna bir omuz silkip, şimdi kuzeye yönelmiştir: Kanada’ya, ABD’nin arka bahçesi olan bu dev ülkeye... Ne olmuştur, söyleyelim: Kuyudan çõkan petrolü arabalarõn deposuna benzin olarak boşaltmanõn maliyeti varil başõna eskiden 23 dolar iken, Alberta’nõn kolay temizlenen kumundan çõkan petrolde maliyet 15 dolara çekilmiştir. Bu açõk üstünlük Alberta’nõn yõldõzõnõ yükseltmiştir. Varsõn, çevrecilerin itirazlarõ sürsün: Kanada ormanlarõnda toprak yapõsõ değiştiği için kuşlar böcekler oradan kaçsõn, ağaçlar köksüz kalsõn, beslenme zinciri bozulsun; ne gam, Teksaslõ petrole susamõştõr. Eski Başkan George W.Bush, “Amerikalı benzine susamıştır” dememiş miydi? Şikagao O’Hare Havalimanõ’ndaki uçak, Teksaslõ petrolcülerin Kanada’da boş zaman olunca geyik avlayacaklarõndan beraberlerinde getirdikleri tüfekleri uçak bagajõna konulurken çõkan sõkõntõlar nedeniyle geç havalandõ. Uçağõn altõnda, bagajda silahlar, koltuklarda kovboy şapkalõ petrolcülerle üç saatlik yolculuk aransa bulunmaz; film gibi... “Batıya Göç”, “Altına Hücum” gibi Charlton Heston tarzõ Hollywood filmlerinin kõrmalõ ve pompalõ tüfekleriyle 3 saatlik bir uçuş, inanõlõr gibi değildir. Havalimanlarõnda bebeklerin biberonlardaki sütü terörist malzeme diye çöpe döken güvenlik önlemleri Dallas şapkalõ ve tüfekli seyahate güven duymaktadõr. Naomi Klein’in yazdõğõ gibi Irak’ta petrol için boşuna savaştõğõnõ anlayan Amerikan yönetimi, petrolcüleri Alberta’ya göndermeye heveslidir. Büyük petrol şirketleri uçsuz bucaksõz Alberta’nõn ormanlarõnõ şu aralarda kesmekte, petrolü tulumba tatlõsõ gibi emmiş kumlu alanlarõ açõğa çõkarmakta, oralarda petrol kentleri kurmaktadõr. Batõlõ petrol şirketleri onbinlerce işçinin çalõşacağõ uydu kentleri çoktan inşa etmiştir, oralara kendi özel havayollarõyla insanlarõ getirip götürmeye başlamõş, bu amaçla her biri kendisine özel havalimanõ bile yapmõştõr. Duyun da inanmayõn, yõlda işlenebilecek kadar 3 trilyon varil petrol Alberta’nõn killi- kumlu toprağõna karõşmõş, orada beklemektedir; gönder buldozeri, kepçeyi, topla ve yõka: Al sana Ajda Pekkan’õn canõm petrolü... Üstelik ne Sünni direnişi var, ne Şii ayaklanmasõ, ne de İslamcõ terörist... Burasõ ABD’nin arka bahçesidir... “Bağdat’ı almanın hayali Bağdat’tan daha güzelmiş” diyen Osmanlõ padişahõ IV. Murat gibi, Irak’ta 5 bin gencini kaybeden Amerika biraz gecikerek Alberta’nõn farkõna şimdi varõyor. Uçakta, Teksaslõ petrolcü koltuk arkadaşõm bana nereden olduğumu soruyor, Türkiye’den, İstanbul’dan diyorum. “Irak’a yakınsınız, orada petrol var mı?” diye ekliyor. İştahlõ kerata! İyi ki yok, “Yok diyorum, bizde yoklar arasında başta gelir petrol...” Yüzünü buruşturuyor, hostesin ikram ettiği şampanyayõ yudumluyor, ben seviniyorum: İyi ki benim ülkemde petrol yok... Alberta’da var ama.. Üç saat sonra Edmonton havalimanõnda uçakta bir telaş, bir telaş: Tabakhaneye petrol yetiştiriliyor sanki... Teksaslõlardan birinin tüfeği bagaja nasõl olduysa sõkõşmõş, ne tüfek oradan çõkabiliyor ne de bagaj kapağõ açõlabiliyor. Onlar tüfek ve bagajla debelenirken ben Türkiye’de petrol merakõnda kalmõş yol arkadaşõmla vedalaşõp, uçağõ terk ediyorum... Koridordan geçerken, gözüm First Class’da koltuklara bõrakõlmõş Financial Times, Wall Street Journal gibi kapitalizmin gazetelerinde, The Economist gibi dergilerde kalõyor... Benim petrolüm de onlar işte, n’aparsõnõz: Bedava sirke baldan tatlõdõr ya... msenol34@yahoo.com CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 28 MART 2010 PAZAR 10 PAZAR YAZILARI dishab@cumhuriyet.com.tr Kucağõnda, düz sarõ saçlarõ gözlerine kadar uzamõş, iki yaşõnda, kendi gibi boncuk bakõşlõ bir oğlan vardõ. Üç yaşlarõndaki yine kendi gibi boncuk bakõşlõ kõz çocuğu eteğini çekiştirirken laf olsun diye sordum: “İki tane mi?” Hayõr, dedi mahcup gülümseyerek, Amerika’nõn Teksaslõ aksanõyla “8 tane aslında”. Tam o sõrada masanõn etrafõnda toplanmõş çocuklar doğum günü şarkõsõnõ söylemeye başladõlar. Yanlõş duydum herhalde, dedim yanõma tesadüfen düşmüş bu ufak tefek genç kadõna... “Kaç tane dedin?” “Sekiz, sekiz çocuğum var.” Gözlerimin bir an şaşkõnlõkla açõldõğõnõ hissedip utandõm ama, utanmazca sordum yine de. Bir yandan da kafamdan hesaplar yapõyordum... Hepsi aynõ anne babadan mõ? (Üçer tanesi ilk eşlerinden olmalõ. İki tane de ortak evlilikten! Eder sekiz... Eh o zaman olabilir “8”...) Genç kadõnõ hayalimde evlendirip, boşandõrõp, tekrar evlendirirken bu devirde toplam sekiz çocuk sahibi olmanõn da sõrrõnõ çözdüğümü sanõyordum ki... konuştu Christina; “Ben sadece bunu, onu ve şurada masanın öbür ucunda ayakta duran küçük kızı doğurdum. Diğer beş tanesini daha önce evlat edinmiştik.” O andan aklõmda kalan, sadece ağzõmõ bir karõş açõk bõrakan şaşkõnlõğõm oldu. Bu cevabõn üzerine neler gevelediğimi hiç hatõrlayamõyorum. Daha sonra birçok kez karşõlaştõk Christina’yla. Yakõnda aileye katõlacak dokuzuncu çocuğunu dünyaya getirmeye hazõrlanõyordu. Kõsacõk, ayaküstü sohbetlerde hikâyenin geri kalan kõsmõ tamamlandõ. Evlendikleri ilk yõllar bebekleri olmamõş. Evlat edinmeye karar vermişler. ABD’de karşõlõksõz kalan girişimleri yüzünden tam ümitsizliğe kapõlacakken, o sõralar ekonomik sõkõntõda olan Rusya’da bakõma muhtaç birçok çocuk olduğunu ve oradan evlat edinebileceklerini öğrenmişler. Uzun araştõrmalardan sonra yõllõk izinlerini alõp iki kişilik mutluluklarõnõ çoğaltmak ümidiyle Rusya’ya uçmuşlar. Önceleri iki kardeş bulmakmõş niyetleri. Ama dolaştõklarõ yetimhanelerden birinde en küçüğü 1, en büyüğü 11 yaşõnda birbirine sõmsõkõ bağlõ beş erkek kardeşle karşõlaşmõşlar. Genç kadõnla her karşõlaşmamõzda bir parçasõnõ dinliyorum hikâyenin. “O kadar tatlı çocuklardı ki, onları birbirinden ayırmak, içlerinden birinden vazgeçmek mümkün olmadı bizim için” diye anlatõrken, göz bebeklerinde titreşip duran hüzün müdür, mutluluk mudur çözmeye çalõşõyorum. Çocuklarõ Rusya’da bõrakõp Amerika’ya döndükten sonra işlemlerin tamamlanmasõ için gereken süreyi beklerken karõ koca birlikte Rusça kursuna gitmeye başlamõşlar. Bir yandan da gece gündüz uğraşõp öz ana babalarõ tarafõndan terk edilen beş çocuklarõnõ alõp getirebilecekleri, tüm acõlarõnõ unutturabilecekleri benzersiz bir yuva kurmuşlar. Başka bir karşõlaşmamõzda, “En büyük Amerika’da çalışmaya başladı, ikinci oğlum üniversitede okuyor” diyor kocasõ. “Oğlum” derken duyduğu gururla omuzlarõ dikleşiyor. Haklõ diyorum içimden, öylesine haklõ ki Amerika’da çalõşan Rus asõllõ oğluyla gurur duymakta. Kocaman bir arabayla gelip gidiyorlar okula. Evdeki altõ çocuk dört gözle bekledikleri yeni kardeşlerini karnõnda taşõyan annelerinin gözünün içine bakõyor. Birbirine su damlasõ gibi benzeyen iri yapõlõ hafif çekik gözlü abiler, küçük kardeşlerini sõrtlarõnda, kucaklarõnda taşõyor. En küçükleri Colby, uzun bacaklarõn arasõnda bir parmak çocuk gibi koşturup duruyor. Dokuzuncu bebek yoldayken soruyorum Christina’ya “Herhalde bu son olur değil mi?” Boynundaki haçõ elinde tutarak yanõtlõyor dalgõn: “Tanrı’nın bizim için ne hazırladığını nereden bilebiliriz?” cimenbaturalp@skynet.be Barselona, 21-25 Nisan günlerinde kitapseverleri buluşturan “Aziz Jordi Şenliği. Kitaplar ve Güller” adlõ etkinliğe ev sahipliği yapacak. Her yõl nisan ayõnda kitap tutkunlarõnõ Katalonya’nõn başkentinde buluşturan şenliğe bu yõl İtalya’dan 20 bin kitapsever katõlõyor. İtalyanlar, Civitavecchia limanõndan demir alacak olan Grimaldi Lines’in gemisi ile gidecekler Barselona’ya. 20 saat süren İtalya-İspanya deniz yolculuğu boyunca edebiyat gemisi ile yolculuk etmeyi tercih edenler, gece-gündüz kitaplardan konuşacak. İspanya’daki şenlik 21 Nisan’da başlayacak olsa da İtalyan kitapseverler, edebiyat gemisi Barcellona Cruise’da õsõnõyorlar kitap bayramõna. Gemideki edebi şenlik, kitap tanõtõmlarõ, edebiyat-sinema ilişkisine õşõk tutan film gösterimleri, gemide seyahat eden yazarlarla sohbet ve kitap sergilerine ziyaret gibi 20 saatlik yolculuğun keyifle geçmesini sağlayacak bir dizi etkinlikle destekleniyor. İçeriğinde kitap dünyasõndan haberler ve kitap tanõtõmlarõna yer veren Leggere Tutti dergisi işbirliği ile düzenlenen bu edebi yolculuk Katalonya başkenti Barselona’da noktalanõyor. İtalya’dan demir alan gemi Barselona limanõna ulaştõğõ zaman şenlik karada devam ediyor. Şenliğin doruk noktasi 23 Nisan, çünkü Dünya Kitap Günü ile kesişen bu özel günde İspanyollar Aziz Jordi şenliğini gerçek bir bayrama dönüştürüyor. Kent, güller ve kitaplara teslim olurken Barselona’nõn merkezindeki kafelerde İspanyol edebiyatõnõn tanõnan yazar ve şairleri Avrupa’nõn dört bir köşesinden gelen kitap tutkunlarõna edebi sürprizler hazõrlõyor. Yõllar önce Dali’nin vurguladõğõ gibi Barselona, şehre ayak basan her turiste evinde yaşõyor hissi veren bir kent. Konuksever Barselona’da güller ve kitaplarõn birbirine karõştõğõ okurlarõn yazarlarla buluştuğu, neredeyse 24 saat kitabõn konuşulduğu Aziz Jordi şenliği edebiyat dünyasõna Akdeniz’in batõ kanadõndan farklõ bir pencere açõyor. aslikayabal@hotmail.com Ruslarla Amerikalõlar o evde kardeş Güller,kitaplarveedebiyatgemisi İsveç’in ‘soykõrõm’ dönüşü İsveç Parlamentosu 11 Mart oturumunda, 1915-1922 arasõndaki olaylarõn soykõrõm olduğu kararõnõ verdi. İsveçli parlamenterlere göre, o yõllar arasõnda Anadolu’da Ermeniler, Asuriler, Süryaniler, Keldaniler, Pontus Rumlarõ soykõrõma uğratõldõ. Taslağõ yazan hõzõnõ alamamõş olmamalõ ki, bu kadarla yetinmeyip, Anadolu’daki tüm Hõristiyanlarõn soykõrõma uğratõldõğõnõ ekleyivermiş. Üstelik Kurtuluş Savaşõ’nõ da dahil ederek. Belki de listenin kabarõklõğõ hoşuna gitti İsveçli parlamenterlerin. 2008’de benzer tasarõya “Hayır” diyen 97 milletvekilinin bu kez “Evet” diyerek birden soykõrõmcõ kesilmelerinin bir izahõ olmalõ... Neyse, gelişmeyi herkes biliyor ama bilinmeyen bazõ ilginç noktalar da var. Bir musibet bin nasihatten evladõr, derler. Uluslararasõ ilişkilerde dostluğa ne kadar güvenilebileceğini göstermesi bakõmõndan tanõk olduğumuz olayõ aktaralõm: TBMM Dõşişleri Komisyonu üyeleri, 11 Şubat’ta İsveç Parlamentosu Dõşişleri Komisyonu’nu ziyaret ettiler. Heyet Başkanõ Murat Mercan’a, görüşmede nelerin konuşulduğunu sorduk. İsveçliler Kõbrõs’taki gelişmeleri, reform çalõşmalarõnõn nasõl gittiğini merak ediyorlarmõş. Görüşme samimi bir havada geçmiş. İsveçli milletvekilleri Türkiye’nin AB üyeliğine tam destek verdiklerini bir kez daha hatõrlatmõşlar. Murat Mercan’a sorduk: “Soykırım tasarısı hakkında neler söylediler?” (*) Murat Mercan şaşõrdõ. Öyle bir şey olmadõğõnõ söyledi. Sosyal demokratlarõn kongre kararõ olduğunu hatõrlattõk. Mercan kendinden çok emindi. Bir parti kararõnõn İsveç Parlamentosu’ndan geçme olasõlõğõ olmadõğõnõ söyledi. Tekrar sorduk: “Size tasarıdan söz ettiler mi?” Murat Mercan’õn huzuru kaçtõ. İsveçli komisyon başkanõna baktõ. Biz de döndük ve Göran Lennmarker’e sorduk: “Konuklara soykırım tasarısından söz etmediniz mi?” Türkiye’nin dostu Göran Lennmarker’in de huzuru kaçtõ. “Öneri var ama parlamentodan geçmez” dedi. Ne zaman ele alacaklarõnõ sorduk. Mart ayõnõn ilk yarõsõnda komisyonda, hemen ardõndan da genel kurulda ele alõnacağõnõ söyledi. Türk delegasyonu durumun ciddiyetini kavrayõnca, öğleden sonraki bütün görüşmelerde bu konuyu ele aldõ. Sosyal demokratlarõn komisyon üyesi ve partinin dõş politika sözcüsü Urban Ahlin, konuklara bu kez durumun ciddi olduğunu anlatmaya çalõştõ. Akşam karşõlaştõğõmõzda Murat Mercan’õn ilk sözü “Haklıymışsınız” oldu. Ama gene de tasarõnõn parlamentodan geçebileceğine ihtimal vermiyordu. Ama görüntü yanõltõcõydõ. Oylama günü sağ ve sol kanattan eşit sayõda milletvekili oylamaya katõlmadõ. Bir bağõmsõz ve sağ kanattan üç milletvekili sol kanatla birlikte davranõnca soykõrõm tasarõsõ bir oy farkla geçiverdi. Bu durumda Türkiye dostu olduğunu söyleyen İsveç’in Dõşişleri Bakanõ Carl Bildt’in açõklõk getirmesi gereken bir nokta var. Kendi partilerinden oylamaya katõlmayan 20 milletvekilini, oturuma sokmadõlar mõ, sokamadõlar mõ? Türkiye dostu Göran Lennmarker de oylama günü Erivan’da ortaya çõktõ. Ermeni haber ajansõnõn haberine göre İsveçli politikacõ Erivan’da “Orada olsaydım evet oyu kullanırdım” demiş. Güler misiniz, ağlar mõsõnõz? “Tarihe bakıldığında, Batılı-Avrupalı ülkeler bu topraklarda yaşanan halkların var olan ilişkilerini yok eden temel unsur oldular. Bunun sorumluluğunu da bugüne kadar hiç üstlenmediler. Ermeni sorunu, uluslararası arenanın, politikanın sofrasında meze oldu.” Bunu Hrant Dink Fransõz televizyonuna demecinde söylemiş. Genç gazeteci arkadaşõm Evrim Coşar hatõrlattõ ve tamamladõ: “İsveç Parlamentosu da bu mezenin tadına baktı.” Başka söze gerek yok. (*) “Türk heyetine soykõrõm sürprizi”, Cumhuriyet 12.02.2010, s. 12. osman.ikiz@tele2.se BRÜKSEL ÇİMEN TURUNÇ BATURALP MİLANO ASLI KAYABAL STOCKHOLM OSMAN İKİZ BağdatzamparasõşimdiAlberta’yaâşõk ALBERTA MAHMUT ŞENOL
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear