24 Kasım 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Prof. Dr. NAİL YILMAZ Mesleklerin uzmanları vardır. Yani mesleğin en iyileri. Bu aşamaya ulaşmak için eskiden insanlar öğrendiklerini yaşayarak, görerek, gezerek vs öğrenirlerdi. Şimdi bu görevi daha hızlı ve kısaltarak okullar üstlendi. Bizim çocukluğumuzda da edebiyat veya kompozisyon öğretmenleri hangisinin doğru olduğunu anlayabilmek için sınıfı ikiye böler ve yarıştırırlardı. “Çok okuyan mı, çok gezen mi” çok bilir. Sanırım günlük performans ve hazırlık neticeyi belirlerdi. Genelde de berabere kalınırdı. Hangisinin doğru olup olmadığını bugüne çekip, seviyeyi yükseltirsek ve o zaman tartışırsak netice ne olur? Hemen her meslekte en iyinin çok az olduğunu görüyoruz. İyiler azınlıkta ancak yol gösterici ve karar vericiler. Uzmanlık düzeyine erişmek için halk ne yapıyor. Kendisi; eğitimli, kısıtlı eğitimli veya eğitimsiz olsun, çocukları için uğraşısı bu hedefe ulaşma yönünde... İmkânı olanlar da olmayanlar da, kısıtlı olanlar da eğitim almak istiyor. Alabildiği kadar alıyor. Ancak en iyisini, en verimlisini, en mutlu edecek olanını veya istediği-hayal ettiğini alabiliyor mu? Açalım bakalım! Nasıl oluyor: Yılda yaklaşık 1.5 milyon kişi üniversite sınavlarına giriyor. Asgari beş bin kişi istediği yere girmekte... Mezun olduğunda bu oran 1500 kişiye kadar indirgenmekte. Mutlu olarak ürettiğiniz oran binde bir. Bin kişide bir kişi. Bu tabloyu sosyologlar açsın. Mesleğini isteyerek seçebilen, uygulayabilen oran binde bir. Genellersek mutlu insan oranı binde bir. Mutsuz, motivasyonsuz, sevgisiz, yararsız, kararsız toplum. Bu yapıdan sağlıklı nesil nasıl çıkacak. Demokrasi dışı, birbirine saygısı olmayan unsurlar devreye girecek ve istediklerini yapacaklardır. Yalancı, riyakâr, kirli, sahtekâr, mutsuz insanlar topluluğu... Bunlar organize olacaklar, çeteler kurulacak. Darbe çetesi, cemaat çetesi, çıkar çetesi, medya çetesi.. Hayata; mutlu, bilgili, demokrat, barışsever olarak pazarlanıyorsunuz. Barış ve demokrasiden yana, başkalarının hayatına müdahale etmeme, özgürlükten yana diye profesyonelleşiyorsunuz. Cumhuriyet ve laiklikten yana diye özelleşiyorsunuz. Teorik olarak her şey yolunda. Ancak pratikte sınıfta kalıyorsunuz. Kompleksli, fesat, paylaşmayan, beraber olmayan, hedefi belirsiz bir toplum oluyoruz. Çok önemli konularda bile anlaşamıyoruz. Doksan yıllık Cumhuriyetimizde ilk ve tek birliği Atatürk sağladı. Hem daha cahil, daha yoksul ve daha kozmopolit bir toplumu birleştirerek. Hepsine değerini vererek. Şimdi bile kendisine köylü denildiğinde yanlış bir savunma ile boş bir kelime olarak algılayan köylüye “Sen toplumun efendisisin” diyerek ona gerçek değerini vermiş ve motive etmiştir. Ondan sonra gelenler çoğunluklarına bakarak bölmüşlerdir. Benim köylüm, esnafım diyerek 25 yıl oyalayanlar. Orta direğim deyip 15 yıl oyalayanlar. Dindarım deyip kandıranlar.. Ve her ortamdan nemalanan fırsatçılar. Yeteneklilik kamuoyunun önünde zaman içinde notunu alıyor. Kamuoyunun önünde en çok kimler var. Siyasetçiler. Onların en yeteneklileri kaç tane. Bir elin parmakları kadar. Bunu,1950 seçimlerinden bu yana yapılan seçimleri gözlediğimizde anlıyoruz. Dört parti tek başına iktidar olmuş. Demokrat, Adalet, Anavatan ve AKP... Bu partiler iki veya iki buçuk dönemlik sürelerle iktidarda kalmışlar. Ufukta yeni bir partinin geleceği şekilleniyor gibi. Yeni karenin içine kimler girecek, kamuoyu yoklamaları ipuçları veriyor. Bakılırsa parlamentoda olanların hiçbirisi. Ancak iktidar partisinin teorikte sosyal demokrat partilerinin yapması gereken ve oldukça geniş bir yelpazeye hizmet sunan bazı hizmetleri bu erimeyi yavaşlatacaktır. Bu alanlardan ilki sağlık hizmetleri ki sadece hizmeti alana artısı olmakla beraber yüksek oy sağlamıştır. Yeni tam gün yasası da bunun cilası olacaktır. Diğeri de ben de bir gazeteden aldım. Türkiye de 9.5 milyon yeşil kart varmış. Bunu en azından ikiyle çarpsak 19 milyon kişi yapar. Yaklaşık o kadar oy yapar. Bu da tek başına iktidar demektir. Bu kadar kişiye hizmet demektir. Aldığı vergiyi ihtiyaç sahiplerine dağıtıyor demektir. Ters açıdan yorumlarsak bu kadar aç demektir. Bu da kötü yönetim demektir. Bu durumda tarafları ikna etmek teferruatlarda saklı demektir. CMYB C M Y B DÜZ ÇİZGİ ÜMİT ZİLELİ Balyoz Bahane, Kumpas Şahane!.. Balyoz darbe planı da ömrünü tamamladı… Ama kumpas sürüyor!.. “Islak imza” komedisini ya da “Bülent Arınç’a suikast” gülünçlü tiyatrosunu izlediğimizde yaşadıklarımızın neredeyse kopyasını yaşıyoruz!.. The Taraf, 20 Ocak günü “Fatih Camii bombalanacaktı” manşetiyle çıktığında, “dur bakalım, yanaşma takımı hangi konuları, neredeyse aynı sözcüklerle öne çıkaracak, sonunda Tayyip Bey neler söyleyecek” diye düşündüğümü anımsıyorum!.. Her defasında olduğu gibi yine yanılmadım!.. Yanaşma medyanın, ruhları kirlenmiş, kiralık kalemleri birkaç gün “balyoz palavrası” üzerine kalem salladıktan sonra sadede geldiler; önce korkunç EMASYA planı ortaya atıldı.. Yani, 1997 yılında zamanın İçişleri Bakanı Murat Başesgioğlu (şimdi AKP’li) ile Genelkurmay Başkanlığı arasında imzalanan “Emniyet Asayiş Yardımlaşma Protokolü!” Neydi bu protokol? Terör ve bölücü faaliyetler, irticai eylemler ve bunların kalkışmaya dönüşmesi, dış odakların bundan yararlanarak yıkıcı güçleri devreye sokması olasılığı göz önüne alınarak yapılan bu protokole göre, askeri birliklerin, bu türden hareketlere karşı gerektiğinde vali ve kaymakamın onayını beklemeden anında müdahalede bulunması öngörülüyordu.. Yanaşma medyaya göre bu protokol darbelerin önünü açıyordu ve hemen lağvedilmeliydi!.. Aslında ortada garip bir durum vardı; sonuçta bu bir protokoldü ve iktidar Genelkurmay’la görüşür, iptal eder, olur biterdi.. Demek ki asıl amaç bu değildi!.. Birkaç gün içinde o da ortaya çıktı. Tayyip Bey, karşısına “gazetecilerini” alıp “televizyonuna” çıktı, önce “EMASYA ortadan kaldırılacak” dedi… Sonra asıl amacı açıklayıverdi: - Milli Güvenlik Siyaset Belgesi değişecek!.. Tayyip Bey, gazetecisinin “Milli Güvenlik Siyaset Belgesi’nde sizin de mensubu olduğunuz siyaset akımı ve şahsınızı içeren vatandaş kitlesinin ‘iç düşman, tehdit’ olarak yorumlanabileceği şeklinde ifadeler vardı” yollu şahane pasına bakın nasıl yanıt verdi: - Belgenin tümü tüyler ürpertici bir tablo ortaya koyuyor… Bu yıl siyaset belgesi yeniden ele alınacak… Endişeleri tamamen ortadan kaldırmaya yönelik adımları atmakta hükümetimiz kararlıdır… Tayyip Bey’in tüylerini ürperten ve değiştirilecek olan şey son derece açık: İrtica tehdidi!.. Anayasa Mahkemesi tarafından “irticai eylemlerin odak noktası olduğu” kesinlikle saptanmış iktidar partisinin başkanı, irticai eylem tehdidini Mili Güvenlik Siyaset Belgesi’nden silip atacağını ilan ediyor, çok gülünçlü değil mi!.. Tayyip Bey, anayasanın da değişeceği müjdesini şu sözlerle duyurdu aynı programda: “İş yargıçların dudakları arasına sıkışırsa durumumuz çok kötü!..” Şu sözler de demokrasi şampiyonu Başbakan’a ait: - Asıl iktidar, asıl yargı bana göre halktır.. Bu durumda can sıkıcı yargıya da gerek yoktur, derdest edersin, biter gider!.. Amaçlanan da zaten budur!.. Amacını bu denli ortaya koyan bir iktidar karşısında “dilleri kulaklarına kaçan, gözleri körleşen tıynetsiz güruha” da bir çift lafım olacak: - Dinci faşizme giden bu süreci alçakça yalanlarınızla saklayamayacaksınız… Bir Yurtsevere Mektup (XLVI) Sevgili kardeşim Balbay, yine karmakarışık, gerilimi bol, toz duman günlerden geçiyoruz. Bu yılın ne denli yaşamsal öneme sahip olduğu her geçen gün biraz daha iyi anlaşılıyor. TEKEL işçilerinin 50 günü de geride bırakan mücadelesi, giderek halkın acılarını ve isteklerini yüksek sesle dile getirdiği bir toplumsal mücadeleye dönüştü. Sen bu satırları okurken her kesimden binlerce kişi Saraçhane Meydanı’nda 1 günlük genel greve destek için buluşmuş olacak. Ve biliyorum ki hiçbir “paslaşma” bu yükselen gücü kırmaya yetmeyecek. Eskişehir’den, Tire’den, Ankara’dan binlerce kucak dolusu sevgi yolladılar, iletiyorum… Seni ve tüm yurtseverleri, dışarıdaki milyonlar adına, bir yurtseverin tüm gücü, kararlılığı, öfkesi ve özlemiyle kucaklıyorum. e-posta: umitzileli@gmail.com Uzmanlaşma KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu@mynet.com 4 ŞUBAT 2010 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA 15 İşçiler uyarı grevinde. Aynı zamanda uyarı görevinde! Sıfır Hüseyin Erdoğan: “Komşularımızla sıfır sorun oluşturalım derken, vatandaşımızla bin sorun yaşıyoruz. Sen çok problemli yaşa Davutoğlu!” Vesayet Soner Ata: “Recep, yargı vesayetinden şikâyet etmiş. Şu yargı olmasa memleketi ne güzel idare edecek.” Tersleniş Ferhan Uygur: “Recep’in aylık televizyon konuşmasının adı ‘Ulusa Tersleniş’ olsun!” Lanet Ahmet Önen: “Merhametin suç olduğu AKP lügatinde lanet de mükafattır!” YağmurDeniz EMASYA’yı sakız gibi uzatmak İÇİŞLERİ Bakanlığı ile Genelkurmay Başkanlığı oturmuş bir protokol imzalamış: Kısaca EMASYA denilen Emniyet Asayiş Yardımlaşma protokolü ile beklenmedik bir anda büyük bir toplumsal olay başgösterirse, bölgedeki komutana, olaya doğrudan müdahale etme yetkisi verilmiş. Protokolü imzalayan dönemin ANAP’lı İçişleri Bakanı Murat Başeskioğlu bir süre sonra AKP’ye transfer olmuş. Protokol gizli değil. Çankaya’daki AKP’li Abdullah’ın kurduğu hükümetin de Recep’in hükümetlerinin de protokolden haberi var. Protokol bugüne dek uygulanmamış; herhangi bir olay karşısında askeri birlikler kendi başına sokağa çıkmamış. Ama Recep takmış durumda; “kalkacak” diyor. Elini tutan mı var? Protokolü yürürlükten kaldırmak için anayasa değişikliği gerekmiyor, yasa değişikliğine gerek yok, genelge yayınlanmayacak, yönetmelik hazırlanmayacak. Ne yapılacak? Taraflar protokolü yürürlükten kaldırdıklarına ilişkin yeni bir protokol imzalayacak. İçişleri Bakanı Hacı Beşir ile Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ Başbakan’a bağlı. Recep “imzalayın” diyecek, protokol yürürlükten kalkacak. Ama Recep’in amacı başka, suyu bulandırıp darbe havası yaratmak! Nazi Almanyası’nda papaz Martin Niemöller’in günlüğünden: “Önce sosyalistleri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü ben sosyalist değildim. Sonra sendikacıları topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü sendikacı değildim. Sonra Yahudileri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü Yahudi değildim. Sonra beni almaya geldiler; benim için sesini çıkaracak kimse kalmamıştı.” AĞUSTOS böceği ile karıncanın öyküsünü bilirsiniz. Fabl ustası La Fontaine’in bu klasik öyküsünü günümüze uyarlamışlar. Bir okurumuz da internet ortamında “mağdur edebiyatı”na uyarlanan şekliyle öyküyü göndermiş: Karınca bütün yaz çalışır evini, yiyeceklerini hazır eder. Ağustos böceği de yan gelir yatar ve karıncayla alay eder; vur patlasın, çal oynasın yazı geçirir. Ve kış gelir. Karınca sıcacık yuvasında karnı tok bir şekilde kışı geçirmeye hazırlanırken Ağustos böceği bir basın toplantısı düzenleyerek, “Etrafta onca aç ve üşüyen varken, karıncalar nasıl bir vurdumduymazlıkla sıcacık yuvalarında yaşayabiliyorlar” diye olayı kamuoyunun vicdanına sunar. Neredeyse bütün televizyon kanalları ve birçok gazete zavallı açlıktan titreyen ve açıktaki Ağustos böceği ile karnı tok sırtı pek karıncanın fotoğraflarını yan yana yayımlayarak akademisyenleri, uzman köşe yazarlarını ve siyasetçileri tartışmaya davet eder. Türkiye olayın şokunu yaşamaktadır. Nerededir bu devlet? Kart Siviller’in eşgüdümünde kurulan Yeşil Böcekleri Koruma Platformu’ndan temsilciler hükümete yakınlığıyla bilinen medyayı dolaşırlar. Vakit, Zaman, Yeni Şafak, Star, Sabah, Taraf, Radikal, Türkiye gazeteleri ile Samanyolu, S Haber, TRT, Kanal 24, Kanal 7, atv, Kanal Türk, Ülke tv, tv Net, Bugün tv, Cnn Türk, Haber Türk, ntv, Tgrt Haber, Mehtap tv, Ses tv, Kanal a televizyonlarına giderek 30 yıl ile 87 yıl arası değişen sürelerde çektikleri sefaletin tek nedeninin sırf yeşil renkli olmalarından kaynaklandığını anlatırlar. Dünyanın en meşhur adaylığından sonra Nobel alan yazarın öncülüğünde demokrasi âşığı aydınlar bir bildiri yayımlayarak olayı protesto eder ve Türkiye’yi kınar. Konu Bakanlar Kurulu’nun gündemine gelir. Toplantıdan sonra Başbakan, bütün televizyon kanallarının naklen yayını ile açıklama yapar: “Daha önceki hükümetler tarafından bunca yıldır sorunları göz ardı edilen değerli Ağustos böceği kardeşlerimizin bundan böyle huzur ve refah içinde yaşamaları için gereken yapılacaktır.” İktidar yandaşı medyanın da desteği ile gereken yapılır ve karınca canını kurtarmak için çareyi yurtdışına kaçmakta bulur! Ağustos böceği, karıncanın el konan evine yerleştirilir ve kışı refah içinde geçirir. Mağdur SESSİZ SEDASIZ (!) HARBİ SEMİH POROY HAYVANLAR İSMAİL GÜLGEÇ BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ “Bızbız” da de- nilen ve davula sol elle vurulan ince değnek. 2/ Avuç içi... Bir yayõn etki- si altõnda bulunan ve bir akõşkanõn akõ- şõnõ düzenlemek için kullanõlan ka- pama elemanõ. 3/ Basketbolda çem- beri tutan çarpma tahtasõ... İnce talaş. 4/ Plaket. 5/ Sõk gözlü ağ... Kadõn erkek birlikte oy- nanan bir halk oyunu. 6/ Notada durak işareti... As- ya’da bir õrmak... İskam- bilde bir kâğõt. 7/ Ege yö- resine özgü bir halk oyu- nu. 8/ Bir kadeh içki... “Aptal, sersem” anlamõn- da argo sözcük. 9/ Bitkisel kökenli bir yiyecek ya da içeceğin damakta algõlanan hoş kokusu... Çanakkale’nin bir ilçesi. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Vatanõ Orta Amerika olan bir meyve ağacõ... Uzaklõk işareti. 2/ Atmosferin, yeryüzünden 80 km. yükseklikte baş- layan son tabakasõ. 3/ Yiğit, kahraman... Yankõ. 4/ Güzel sanat... Siper, hendek. 5/ Duman lekesi... “Efelek” de de- nilen ve yapraklarõ sebze olarak kullanõlan bitki. 6/ Sõvas kentinde, Anadolu Selçuklularõndan kalma ünlü medrese. 7/ “Altınkökü” de denilen kusturucu bir kök... İngiliz uzun- luk ölçüsü birimi. 8/ Ender, seyrek... Eski Mõsõr’da güneş tanrõsõ... Şaşma belirten bir ünlem. 9/ Elde edilecek sonuç için alõnan önlem ve yürütülen işlemlerin tümü. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 M E Ş İ H A T A E S İ N İ R İ S L E P İ S K A İ E M T R İ K O N E M A D E R İ G A F R O İ P İ P İ E O J E Ç Ö L E M E R İ K N E K İ R N A 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear