24 Kasım 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
D E N İ Z A R A Ş T I R M A L A R I "Ayvalık'tan dünyaya yeni bir deniz yosunu türü" ıı C elal Bayar Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölümü Hidrobiyoloji Anabilim Dalı Oğretim Üyelerinden Prof.Dr. Mehmet Öztürk ile Doç.Dr. Ergün Taşkın ve University of Michigan Herbarium'dan Prof. Michael J. Wynne, Ayvalık'tan (Ege Denizi, Türkiye) dün- ya için ilk kez tanunladıklan bir deniz yo- sunu ile ilgili rrujkale Nova Hedwigia der- gisinin 2010 sayısında yayımlandı. Cylindrocsupus kuckuckii E. Taskin, M.J. Wynne & M. Oztürk (Phaeophyceae = Kahverengi algler) adını verdikleri deniz yo- sununun 4-6 mnı. çapında, (îval şekilde ve kah- verengimsi renkte oldujjunu belirtmişlerdir. Ayrıca aynı makale içerisinde Streblonema collinsiiE. Taskin, M.J. Wynne & M. Öztürk türünii de yenidcn adlandırdılar. Prof. Dr. Mehmet Öztürk ve Doç. Dr. Ergün Taşkın Türkiye'nin deniz algleri çeşitliliği bakımından zengin olduğunu ve Akdeniz ülkeleri arasında ilk sı- ralarda bulundujjunu ifade ederek ülkemizin deniz alg- leri zenginliğini ortaya koymak için daha çok ayrıntı- lı çalışmalara ihriyaç duyulduğunu belirttiler. Araştırmacılar ayrıca deniz alglerinin ekonomik yön- den çok önemli olduklarını; tıp, eczacılık, gıda, biyo- Prof.Dr. Mehmet Öztürk Doç.Dr. Ergün Taşkın I I il yakıt alanında çok kullanıl- dığını, CBU Hidrobiyoloji Anabilim Dalı olarak da hem taksonomik hem de bu alanda çahşmalar ve projeler yürütülmekte olduğunu be- lirtiyor. Özellikle Türkiye ve Kuzey Kıbrıs kıyılarında ya- yılış gösteren alglerden an- timikrobiyal etkili olanların belirlenmesine yönelik yü- rütülen çalışmalarda elde edilen ümitvar sonuçlarla hazırlanan ulusal ve ulus- lararası boyutta makale ve bildirilerle katkıda bulun- duklarını belirtiyorlar. Prof. Dr. Mehmet Oztürk ve Doç. Dr. Ergün Taşkın, 2009 yılında kabul edi- len ve 9 Doğu Akdeniz ülkesinden 20 araştırıcının yer aldıgı bir diğer projenin partneri olarak da, CBU öğ- retim elemanı Dr. Evrim Taşkın ile Dogu Akdeniz kah- verengi alg türlerinin antimikrobiyal etkilerinin ta- ranmasına yönelik işbirliği gerçekleştirileceğini ve bu kapsamlı çalışma ile dünya çapında kayda değer veri- lerin elde edileceğini bildiriyor. Cylindrocarpus kuckuckii Nihayet kendimize ait bir dinozor kitabı Dinozor Kitabı, yazan ve resimleyen MOmtazAnkan, NTV Yayınları, Istanbul, 192 aa. ISBN 978-605-5813-36-9,35 71 Ingiliz Cuvier'si diye bilinen Sir Richard 0wen (1804-1892) 1842 yılında dinozor (eskı Yunancadan dei- nos-korkunç; sauros-kertenkele) kelimesini yarattığın- dan beri, bu kelimenin betimlediği hayvanlar her yaş- tan insanın hayalini meşgul etmişlerdir. Dinozor kitap- ları çok satar, filmlerigişe rekorları kırar. Tüm dünya- da dinozorlann fosillerini sergileyen müzeler ziyaretçi- lerle dolup taşar. Bu manzara bütün uygar ülk&lerde aşa- ğı yukarı aynıdır. Uygarlığa yeni katılmakîa olan ülke- lerde de dinozor araştırmaları, dinozor yayınları, dino- zor filmleri hep cazibe merkezidir. Türkiye'nin ise yakın zamana kadar ne dinozor araş- tırması, ne dinozor kitabı, ne dinozor filmi ne de dino- zorlannı sergileyeceği bir müzesi vardı. Bunun bir ne- deni olarak Türkiye'nin dinozorlann yaşadığı Ikinci Zaman (Mesozoyik) esnasında hemen sürekli deniz al- tnda bulunmuş olması gösterilebilir. Dinozoriar kara hay- vanlarıdır, dolayısıyla Türkiye'de dinozor aramak bey- hudedir... Ama bu tamamen doğru değil, ülkemizde Ikinci Zaman'a ait karasal çökeller de var: Türkiye'nin kuzey kesimlerinde bir Bürnük, bir Kelkit Formasyonu içerisinde bal gibi dinozor fosili ümit edilebilir. Ancak Türkiye'nin gerçek fakirliği IkinciZamanın ka- rasal formasyonlannda değildir: Türkiye entelektüel ola- rak dinozorlan bilmez. Düşününüz ki bu ülkede biyolo- jik evrimi reddeden zır cahiller Milli Eğitim Bakanı ola- bilmişlerdir. Bu dehşet verici durum Mümtaz Ankan'ın canına tak demiş olmalı ki, kıymetli karikatüristimiz kol- ları sıvayıp bir Dinozor kitabı yazmış. Hem de ne kitap. Okudukça kendisinin bu konudaki birikimi beni hayret- ten hayrete taşıdı. Türkiye'dekijeologlann yüz- de doksandan fazlasmın, Mümtaz Beyile di- nozoriar konusunda başedebileceğini san- mıyorum. Mümtaz Bey birpopüler kitap içe- risinde okuyucusuna hem çok kısa bir yer tarihisunuyor, hem paleontolojibilimini ta- nıtıyor, hem omurgalı fosilleri nasıl topla- nır anlatıyor, hem de pek çok dinozoru ta- nıtıyor. Bunun yanında dinozorlarla uğraşmış (ve hâlâ uğraşan) meşhurpaleontologların kısa biyografileri, dün- yada ziyaretçilerin dinozorsergilerisunan müzelerin lis- tesi, kısa ama öğretici bir bibliyografı okuyucunun di- nozoriar hakkındaki tüm sorularına, basit ve kısa ama doğru cevaplar sağlıyor. Bu kitabı yayımlayan NTV yayınları ve paleontolo- ji serisine editörolan Nuran (Sarıca) Filoreau, Mümtaz Bey'e bu imkânı vererek, özellikle çocuklarımıza büyük iyiliklerde bulundular. Birtarafta Harun Yahya zırvalık- ları, diğer tarafta Milli Eğitim Bakanlığı kitaplarında ken- dilerine öğretilen yaradılış saçmalığı arasında giderek ilkelleşen yavrularımıza, Mümtaz Bey'in kitabı bir ışık, bir can simididir. Diğer yayınevleri NTV'yi izlemeli, jeoloji, paleontoloji, coğrafya, biyoloji konusunda ben- zer kitaplann oluşmasına katkıda bulunmalılar. Mesela benim jeolog olmamda Arkın Kitabevi'nin çıkardığı Gökkuşağı serisindeki Italyancadan tercüme Coğrafya cildinin büyük katkısı olmuştur. Mümtaz Ankan'ın dinozor kitabını alınız: Çocuklarınıza okutunuz ve kendiniz de okuyunuz. Yer ta- rihinin eşsiz güzellikleriiçinde çıkacağına birgezinti, dün- yamızın bugünkü güzelliklerine bambaşka gözlerle bakmanıza, onlardan eskisinden olduğundan çok daha fazla zevk almanıza sbep olacaktır. Düşününüz ki Mümtaz Bey biraz daha gecikseydi, Türkiye'nin ilk di- nozor kitabı, belki de bu kavramın ortaya çıkmasından iki asır sonra yazılacak olabilirdi. Matbaayı da bir Macar sayesinde iki asır sonra alabilmiştik ya. Mümtaz Bey sayesinde galiba arayı kapatıyoruzl A. M. C. Şengör AYLAK BİLGİ Tahir M. Ceylan tah1rmceylan®gma11. com Günümüz insanını tanımlayan özelliklerden birinin dürtü- sellik olduğunu söyleyebiliriz. Sabahlara kadar uyumayan gençler, birden parlayan yaşlılar, gözü dışanda adamlar, şiddet düşkünü çocuklar... Olgunluğu Gecikmiş Toplumlar Tabloyu açıklamakta herbilim insanının kendi disipliniyle ilgili elbet- te bir cevabı vardır: ekonomik yetersizlikler, ailenin çökmesi, manevi ya- pının kaybı, içimizdeki toplumsal denetim ögelerinin yıkılması ve daha ni- celeri... Hepsine "evet" desem de, psikofelsefenin söyleyeceklerine de izni- nizle yer açmak istiyorum. Benlik psikolojisinin kuruculanndan Hartmann, yıllarönce çocuğun uzun bakımının olgunlaşmayı geciktirdiğini söylemişti. Elli yıl önce evet etrafımızda uzun yıllar anne baba desteği almış çocuk- su yetişkinler vardı. Bugünse çocuklara bakıcı bakıyor ve suyu bile on- lara, yarı köle haline gelmiş bu bakıcılar taşıyor. 0 yüzden, çocukluğunu sorun çözmeden geçirmiş insanlar bugün Hartmann zamanmdan iki kat daha geri durumdadır. Ben bugünün toplumlarına olgunlaşmamış anla- mında "ham toplumlar" diyorum. Diğer taraftan Hartmann bize "Bolk'un gecikme ilkam'nden bahseder. Bolk'un derin sezgiye dayanan ilkesine göre, bir kişiye ait farklı işlevle- rin, farklı gelişme hızlarına sahip olması, kişide ve doğal olarak toplum- da çatışmalara yol açar. Mesela karşı cins ilişkisinde yeterince olgunlaştığı halde, sosyalso- rumluluk almakta yetersiz kalan ya da kendine disiplin uygulamakta zor- lanan birisinin otoriteyle ve toplumla ilişkilerinde başı ağrıyacak, bera- berliklerini evlilikle sonlandırmaktan geri duracaktır. Çünkü evlilik, özel- likle çocuklar söz konusu olduğunda iç/dış bütünsel bir uyumu zorunlu kı- lar. Bu aynısıyla, ferklı yoğunluktaki metallerden kısım kısım yapılıp ya- pışünlmış bir disk fırlabldığında nasıl yalpa alıp, bir o yana, bir bu yana doğ- ru yörüngeden şaşarsa, benliğin farklı işlevleri de farklı zamanlarda ol- gunlaşarak kîşiyi, alacağı doğru istikametten şaşırtır. Çocuğun köleleşmiş bir bakıcıyla, karşılaştığı bütün sorunları, irade ve eyleme koyma güçlerinin altındaki benlik mekanizmalarını geliştirip sağ- lamlaştırmadan kalakaldığını düşünelim. Bu çocuğun erişkin döneminde ağırnevrotik çatışmalarla örselenip, olağan gelişim yörüngesinden sav- rulması ve depresyon, alkol, uyuşturucu ile karşı karşıya kalması kaçınılmaz olur. Insan son derece yumuşak, zedelenebilir bir ruhsal yapıda doğar. Sonra küçük küçük, giderek daha büyük yaralanmalara maruz kalarak ruh- salsavunmalarını güçlendirir, benliğinigelen darbeleri emebilecek şekilde derinleştirir. Amaç budurzaten, nesne yaralar, insan da o yarayı almak için doğar. Yoksa rahmin içinden hiç çıkmadan, baldan tatlı, baltadan ağır uykusuna devam eder giderdi. Çocuklar için mesela, psikologlar arasında konuşulan tipik bir örnek vardır. Bebeklikten henûz çıkmış olanlar, düşüp kafalarını vurduklannda, yerinde duracaklarına, gidip kafalannı tekrar tekrar duvara vururlar. Pek çok yazar bu durumu, işlev "alışürması" ve "zorlantılı tekrar" diyerek açık- lasa da, teorik temeli bulmak için daha geniş bir çerçeveye ihtiyaç var- dır: Kontrol etme gûdûsü. Çocukta nesneleri kontrol tutkusu en başından itibaren vardır ve ya- şam boyu kaybolmaz. Bizim öğreneceğimizse yaşamda, nesneleri en eko- nomik biçimde nasıl kontrol edeceğimizdir. Üç yaşındaki çocuk kafasını tekrar tekrar vurarak kendini acıya duyarsızlaştınrken, aslında nesneyi ken- dine karşı etkisizleştirip kontrol etmiş olur. Buna karşılık erişkin yaşta ki- şi düşmemeyi öğrenerek, ağrı kesici kullanarak maliyeti ucuzlatmanın yo- luna bakar. Anneyle uzun süre kalan ya da bakıcı köleleştiren çocuklar, nesneler tarafından yeterli yara almadıklan için, sonraki yaşlarda nesneleri ekonomik biçimde kontrol edemezler. Örneğin arabalarının lastiği patla- dığında lastik değiştiremedikleri için çekici çağırırlar, her olayın buna ben- zer sonuçlar yarattığını düşünürsek, kayıp devasa boyutlara ulaşır. Her zaman böyledir; savaşta deneyimsiz beden düşkün birruh yaratırken, de- neyimli birisi de aşkın bir ruhun sahibi olur. Bugünün toplumunda aşkın bir ruh aramak giderek anlamsızlaşıyor. 0 yüzden doğruyu arayış ve ahlaki kusursuzluk konusunda oluştura- madığımız örnekler, kişileri bir ufuk daralmasına sokarak, hemen doy- mak isteyen içgüdülerin kucağına atıyor.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear