25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Dlnçer Sezginden Sır Cecesi1 Benim anayasam aşktır!Bir Dinçer Sezgin kitabı daha geçîyor elime. Türkçenin en güzel kul- lanımlarını öykülerinde bulduğum yazar Dinçer Sezgin'in bir kitabı; Sır Cecesi. llgiyle okuyo- rum. Onun dilini tanı- yorum artık, biliyorum öteki kitaplarından. Olayları didik di- dik eden tarzını, aynntıcılığını, ha- yatla dalga geçen mizahını, sivri eleştirilerini bir kılıfa büründürme- den okurun önüne koyuverişini... a Gönül ÇATALCAU "lnsan öyküleriyle var. Geleceğe öyküleriyle uzamyor. Geçmi- şi de öykülerinde sakh. İnsanın var olduğu heryerde, her ortatn- da, herzamanda siirnasd varsa öykü de vardır. Öyküyü besleyen , de öyküye esas kaynakhk eden de insandır." - Dinçer Sezgin I -w- y estirmeden gitmek gibi bir özelliği yok l>^ Dinçer Sezgin'in. Uzun uzun anlatıyor, l ^ k düğüm düğüm çözüyor olaylan. Size ken- J L jk. di hayatınızı sorgulatıyor hiç fark ettirme- den. Size sizi düşündürüyor. Kahraman bir çocuksa onun gözünden anne babanızı, yetişkinse çocuğu- nuzu sorguluyorsunuz. Hayatlan gözünüzün önün- den akıtıyor yazar, siz kendinize uygun yerlerde so- luklamp oralarda dinleniyorsunuz. Sekiz öykü yer alıyor kitapta. Hayatın içinden sekiz ke- sit. Kayıp bir günün hikâyesi epeyce düşündürüyor beni. "Evvelki Gün" adlı öykü geçen günlerimi sorgulatıyor; anımsayamadığım günlerimi. Kayberriğim, bulmadığım zaman dilimlerimi. "Bir yaşamı bütünleyen parçacıklar tam olarak bir ara- da değilse, gerçekten azalıyordu insan. Adımlannın arası kısalıyordu sözgelimi. 22 santim ise, birden 15 santime filan iniveriyordu kanşının uzunluğu. Kulaklan daha az duyuyor, gözleri daha az görüyor, sözcüklerindeki harfler Cönül Çatalcalı ve Dlnçer Sezgin... azalıyor, hatta sözcükleri bir- birinin üstüne biniyormuş gibi oluyordu. Bü- yük harfler do- ğal büyüklükle- rini yitiriyor, adeta küçük harflerden ayırt edilmez bir gö- rünüme dönü- şüyorlardı. Böy- le olunca da se- sinin ayarını, sözcüklerinin anlatmak iste- dikleri anlama göre yapamı- yor, 'evet' der- ken 'hayır' ya da 'hayır' derken 'evet' diyormuş gibi bir etki bırakıyordu konuştuğu insanın üzerinde." Bu satırla- n okurken en ağır öykülerinde bile ince bir mizah yakala- dığım Dinçer Sezgin'in yine o gülümseten anlatımını, il- ginç benzetmelerini buluyorum. însanın azalmasını anlat- maya devam ediyor yazar, o anlatukça fark ediyorsunuz ki her kötü olay sizin varlığınızdan bir parçayı götürmüş- tür. Bunu biliyorsunuz, bu azalmayı, ama onun bir tüm- cesiyle yeniden düşünüyorsunuz. "Yoksa evvelki günüm bu tümcenin içine karışıp mavi- liğe doğru uçup gitmiş miydi?" Bu azalmanın bir hafifleme mi olduğunu düşünüyorsu- nuz bu kez. Bunun, insanın kendi kendine geliştirdiği bir savunma içgüdüsü olup olmadığını ve daha pek çok şeyi. Sözcüklerin gücüne atıf yapıyor yazar, bazen hiç dü- şünmeden ağzımızdan çıkanlann önemine değiniyor "Yeni Bir Zaman Dikiyordu" adlı öyküde. Herkesin ko- nuştuğu, ama yalnızca "konuştuğu" bir dünyada "yalnız- ca sizin için konuşan, sizi sağaltmak için konuşan" insa- .mn varlığınıönemsiyor. lnsangerçekliğiniyakalıyoröy- ' ^cülerde Dinçer Sezgin; insan kimliğini, hem de her ke- simden. Dul kadınlann hayatlannın zorluklarını öyle gü- zel anlatıyor ki... Çıplakor onlar Sezgin'e göre, çoğu kez çocuklanyla örterler bedenlerini, onlann arkasına sakla- nır. "Hani bazı adamlar vardır, onlann yakalannı hiç rozet- siz göremezsiniz. Rozet, onlann tamamlayıcısı gibidir. Sözgelimi 'Hasan' dendiği zaman, hemen yakasındaki 'Ormancılar Cemiyeti'nin rozeti gelir aklınıza.. Hatta ro- zetsiz olduğunda Hasan Bey'i tanıyamayacağınızı filan düşünürsünüz..." tümceleriyle de başka bir gerçeğin altı- nı çiziyor. Bu öyle bir gerçek ki, çevrenizde binlerce ör- neği dolaşıyor, amirlik yapıyor, ahkâm kesiyor, yasalar koyuyor, uyguluyor. Rozetlerinin yanı sıra, varoluşlan başkalanyla da derinden ilintilidir kimilerinin; onlarsız olamaz, onlara yaslanmadan ayakta duramaz hatta görü- nür bile değildir. Bu gerçeklikleri çok çarpıa biçimde ya- kalamış ve "Sen Benim Neyimdin Anne?" adlı öykünün içeriğine sindirmiş Sezgin. insanın gücünü görüyoruz bazı öykülerde, o oranda da güçsüzlüğünü, ölümlü yanını. Gücü sorgulatıyor bize "Helen" adlı öyküde Sezgin. Güç nedir? Bütün dünyayı tek bir tuşla yok edebilecek biri mi; yoksa onun bir bö- cek karşısındaki acizliği mi daha gerçek? Bazı öykülerde mizahın sınırlarını zorluyor. Güldürür- ken resmi tarihle, gizli ve gerçek tarihi karşdaştırtıyor okura. Görünenin ardını deşeliyor. Dünyanın kocaman bir yanılsama olduğu izlenimine kapılıyorsunuz, okuduk- larınızın okuduklannızdan, gördüklerinizin gördükleri- nizden ibaret olmadığını. Kavuşamayan âşıklar, sevgisiz evlilikler, aşksız cinsellikler de irdeleniyor. Bir dönem öyküsü de var. Olaylı yıllar, büyük olasılıkla 70'ler, insanlann kaçtıklan, arandıklan, saklandıklan, ev- lerinin didik didik edildiği, düşünce suçlusu olarak yargı- landıklan yıllar da kaleminin ucundan geçiyor Sezgin'in. Bu dönemlerdeki ilişkiler, kullanılmışlıklar, bunlann di- lin ucuna getirip bıraktığı tortulu sözler ve belki pişman- lıklar... "Bu tümce ağır bir tümceydi. Bütün sözcükleri birer birer kopanp attım. Geriye sözcüksüz boş bir çerçeve kaldı. O boş çerçeve de yakışmazdı bana, onu da söküp atttm beynimden" diyen ve insanın unutmaya eğilimli yanlanna değinen yazar, çevremizdeki pek çok insanın fotoğrafını da çekiyor bu dönem öyküsüyle. Dinçer Sez- gin albümünün daha da varsıllaştığını görüyorum bu ki- tapta. Anayasada değişikliklerinin konuşulup.tarüşıldığı hatta tartışıl-ama-dığı toz duman içindeki şu günlerde, "Benim Anayasam Aşktır!" diyen bir yazann, aşkla yazan bir ya- zarın bu kitabı önemli bence. Insandan uzaklaşüğımız şu günlerde, insana dokunan öyküleri okumak önemli. • Sır Gecesi/ Dinçer Sezgin/Kırmızı Yayınlan/179 s. Hüner Tuncerden Osmanlı Devleti ve BüyükCüçler (1815-1878)' OSMANLI DEVUİTİ I VI : BOYÜKCOÇL» Tarih tekerrür etmesin! Hüner Tuncer, osmanlı Dev- leti ve Büyük Cüçler (1815- I878r\e gençlere ve onları yönetenlere seslenerek ger- çekleri hatırlatıyor. 1 Erendiz ATASÜ w , • ^ t'saneler bir avuç doğruyla Sll I ı bir çuvaJ yanlışın harmanlan- I • masıyla doğar çoğu kez, ya ^ J**" dilden dile dolaştıkça bu hale gelir. Ersaneler, önemli, yararb ve tehlikelidir, duruma göre. lçinde hiç doğruluk payı olmayan söylenti, ,» efsane değil yalan olur, birçok kişiyi kandıramaz. lçinde boşluklar bulun- masa, insanlara çekici gelmez, zira bu boş- luklardır, hayal gücünü kışkırtan ve kişiye cazip gelen. Efsaneler öğreticidir, çiinkü S AY F A 18 insanlann neye duygusal ihtiyaç- lan olduğunu ele verir. Nicedir Türkiye'de, genç insan- lar arasında bir Osmanlı efsanesi sürüp gidiyor. Bir tarihsel döne- min hayranları elbette olabilir ama gençli- ğin bir bölümünün geçmişe özenmesi ya da özendirilmesi bambaşka bir olgudur. Özenenlere bakıyorum, çoğu aile tarihçe- sinde Osmanlı devletinin askeri ya da sivil çehresine dair birinci elden bilgi ve anı bu- lunmayan kökenlerden geliyor; belki de hayranlıkları bu bilgi ve anı eksikliğinden doğuyor.Osmanlı devleti hakkında gerçek- leri öğremek isteyenlerin başvurabilecekle- ri değerli kaynaklardan biri de Hüner Tuncer'in yenilerde yayımlanan Osmanh Devleti ve Büyük Güçler (1815-1878) adlı yapıtı. Yapıtta; 19. yüzyılda "ulusçuluk" il- kesinden etkilenerek, Osmanlı'ya başkal- dıran Sırp (1804) ve Yunanlıların (1821- 1829) ayaklanmalan; yine Osmanlı'ya kar- şı gerçekleştirilen Mehmet Ali Ayaklanma- sı (1831-1841); Osmanlı ve dünya tarihin- de çok önemli bir yeri olan Kınm Savaşı (1853-1856); Tanzimat (1839) ve Islahat (1856) fermanları ile bu fermanlann ya- yımlanma gerekçeleri, Eflak ve Boğdan olaylan (1856-1866), Sırbistan ile Karadağ ayaklanmalan (1856-1867), Girit Ayaklan- ması (1866-1869), Bulgar Ayaklanması (1867), Hersek Ayaklanması (1875), "Genç OsmanMar" ve Meşrutiyet (1876) ve Osmanlı-Rus Savaşı (1877-1878) ile Berlin Antlaşması (1878) bölümleri aynn- tılanyla yer alıyor. Batıhlann, Doğu Sorunu diye adlandır- dıkları meselenin özü, güçsüz düşmüş Os- manlı'nın elindeki enerji topraklannı ve buralara, yani Ortadoğu'ya giden yollan, imparatorluk aşamasına gelmiş Avrupalı büyük devletlerin ele geçirme tasavvuru ve mücadelesidir. Bu oyunda Osmanlı'nın tek şansı, imparatorluklar arası rekabetten yararlanarak, soncul ve kesin çöküşten ön- ceki ayakta sallanma sürecini uzatabilmek- ten ibarettir. Bir paylaşım satrancından başka bir şey olmayan bu hesapların diplo- masi diline yansıyışı, Osmanlı'nın gayn Müslim tebasına iyi davranmadığı savıdır. Bu sava yaslanarak, gayrı müslimlerin hak koruyuculuğuna soyunmuş büyük devlet- ler (Osmanlıcasıyla Düvel-i Muazzama) Osmanlı'nın içişlerine kasabalara varınca- ya kadar, üstelik uluslararası hukuku çiğ- neyerek müdahele etmektedir! 19. yüzyılın uluslararası ana meselelerinden biri olan Doğu Sorunu ile günümüzün Büyük Orta- doğu Projesi, dönemin Batılı güçlerinin müdahaleciliğiyle, günümüzün neoliberal batısının tutumu arasındaki benzerlikler dikkatten kaçabilecek gibi değildir. Öyle sanıyorum ki, Osmanlı ve Büyük Güçler (1815-1878) araştırmasını yayımla- yan Hüner Tuncer'in amacı da hem genç- leri, hem de gençlerin ham hayallerle oya- lanmasını kısmen teşvik eden, tarih bügile- ri konusunda insanı ister istemez kuşkuya düşüren kimi günümüz yöneticilerini uyarmaktır. Yazar şöyle diyor: "Tarihin yi- nelenmesini istemiyor ve Batılı Güçlerin, ülkemiz topraklanna bir kez daha arala- nnda paylaşılması öngörülen "ganimet" olarak bakmasını arzulamıyorsak, o zaman "Doğu Sorunu"nun geçmişte Batılı devlet- lerce ne anlama geldiğini çok iyi algılama- mız ve tarihte düşmüş olduğumuz yanılgı- lara ve yanlışlıklara bir kez daha düşme- memiz gerekir diye düşünüyorum." Uyanalım ki tarih tekerrürü etmesin! • Osmanlı Devleti ve Büyük Güçler (1815-1878)/ Hüner Tuncer/ Kaynak Ya- yınlan/224 s. C U M H U R İ Y E T K İ T A P SAYI 1 0 4 3
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear