04 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

4 C haberler BİR BAKIMA SERVER TANİLLİ umhuriyet’e gittim. İlhan Selçuk serbest kalınca gazeteye dönmüştü. Ben de, herkes gibi ziyarete gidiyordum. Gördüğüm, gençyaşlı, kadınerkek kafileler Cumhuriyet’e koşuyordu. Onu bir anlığına görmek, mümkünse dileklerini üç beş söze sığdırmak mutluluk idi. Ben de bu mutluluğu tattım... İlhan Ağabeyi, olağanüstü bir zindelik içinde buldum. Yetti bana... Ve eve döndüm... ? Ne var ki gider ve dönerken, sokakta gördüğüm, bir telaş, çehrelerde bir gerilim; ülke savaşa girmiş gibi kaygılara batmış insanlar... Şairin dediği gibi, “Hava kurşun gibi ağır”... Hayır, ülkemiz çok şükür, savaşa girmiş değil ve girmeyecek. Ama bütün ülkeyi eline geçirmiş bu kutuplaşma, bu gerilim ve parçalanma nedir ve nereden geliyor? Buyurunuz, Melih Aşık’ın, 23 Mart günlü Milliyet’te “Açık Pencere”den hassas makinesiyle çektiği şu “Büyük Fotoğraf”ı! Ülkemiz, iki tatsız kutuplaşmayı aynı anda yaşıyor: Güneydoğu’da “etnik ayrışma”nın yanı sıra yurt çapında “dinsel kutuplaşma”. Büyük fotoğrafta, bir başka ve çok temelli bölünme, “işbirlikçiulusalcı bölünmesi”... İşbirlikçi yerine daha kibarca “küreselci, neoliberal, muhafazakâr” gibi deyimler de kullanılıyor. Siyasetteki geleneksel sağsol çekişmesi, yerini, günümüzde Batı ile işbirliği yapanlar Batı’ya karşı bağımsız duruşu savunanlar tartışmasına bırakmış durumda. Tartışma ise, giderek ulusalcıları tepeleme operasyonuna dönüşüyor. Bu operasyonu, tepede de ABD ve AB destekliyor. Batı’nın insan hakları, demokrasi, hukuk adına söyledikleri, birer “çifte standart” şaheseridir. 4 NİSAN 2008 CUMA Yazar Molla Demirel’e göre, genç kuşak çok çalışmak zorunda ‘Türkçeyi korumak gerek’ İmdat ULUSOY BREMEN Çalışmalarını Almanya’nın Münster kentinde sürdüren yazar Molla Demirel, Türkçenin Avrupa’daki varlığıyla, hem kendisine hem de Batı dillerine yeni boyutlar kazandırdığına dikkat çekti. Şiirden fotoğrafa, eleştiriden radyoculuğa kadar uzanan geniş bir alanda ürünler veren Demirel, sorularımızı yanıtladı. CUMHURİYET Şiir ve öykülerinizde nelere ağırlık veriyorsunuz? Neden? MOLLA DEMİREL Bu sorunuza izin verirseniz Fakir Baykurt Hocamın benim için yazdığı şu cümleler yanıt versin: “Molla’nın şiirleri gibi konuşmalarına da doğa sevgisi, barış tutkusu egemendir. Şakır gibi insanın insanla kardeşliğini söyler. Yurt özleminden sürekli yandığı için de bakarsınız sözcüklerle insanın yüreğine değen çığlıklar atar. 0 benim gibi ‘sevi’ demez, ‘aşk’ der. Ona göre aşk‚ ‘Yüreğin ilk görüşte duygulanması’dır. Dikkat edelim, göz değil, yürektir onda gören. Ona göre aşk, ‘çlçülü konuşmaktır sevgilinin yanında.’ Hem de, ‘halkın neferi olmak’tır. Kısacası Molla barışa, doğaya, özgürlüğe ve yeniliğe sevdalıdır.” Şair ve yazarlar günümüzde daha güzel bir dünya için toplumsal açıdan neler yapabilirler? Ya da böyle bir görevleri olmalı mı? Yakınlarda yitirdiğimiz şiir eleştirmeni Mehmet H. Doğan bir yazısında, “Şiir savaşa karşıdır” demişti. Bence de gerek edebiyat alanları gerekse diğer sanat alanlarındaki insanın görevi, işi, barışı, sevgiyi savunmaktır. Sanat, sürekli geleceğe yönelik olmalı ve insana, toplumların yoluna ışık tutan yeni fikirler, imgeler yaratmayı amaçlamalı. Yönetenlerin, eskiyenlerin, çürüyenlerin ve varlıklının, zalimin karşısında cesaretle durabilmelidir. Zaten bunu becerenler kalıcı oluyor. Eğer yalın bir gözle bakarsak, klasiklerin hepsi bu cesareti, bu titiz çalışmayı gösterenlerdir. RHAN PAMUK NEDEN NOBEL ÖDÜLÜ ALDI? Yurtdışında hem Fakir Baykurt hem de Can Yücel’i yakından tanıştınız. Bu iki ismin yurtdışındaki insanlarımızın kültürel yaşamına katkıları ve gelecek kuşaklara bıraktıkları yapıtları ve anlayışları konusunda görüşleri nelerdi? Ne Fakir Hoca’nın ne de Can Yücel’in çalışmalarını, dostluklarımızı, anılarımızı birkaç sayfaya sığdırmak mümkün değil. Ancak şunu unutmamalıyız: Can Yücel sadece Shakespeare’i Türkçeye çevirmekle, Türk edebiyatına, tiyatro, sinema ve müzik sahnesine ışık tutmakla kalmamıştır. O sürekli dünya edebiyatındaki, sanatındaki gelişmeleri izleyerek, araştırarak, kopmadığı Kazak zarım. Ben hep sorarım gençlere “Cüzdanınızda bir lira mı olmasını istersiniz yoksa iki lira mı?” diye. Gençler, çocuklar hep birlikte “İki lira” diye bağırırlar. Evet iki liradan biri velilerinizin anadilidir. İkincisi bu yaşadığınız ülkenin dilidir. Bu örnek, bir insan kaç lisan bilirse, iş hayatında genel yaşamında diğerleriyle yarışmada o kadar çok şansa sahip olduğunu anlatmak içindir. Onu anlatırım. Siyasetçiler sıkışmadan hiçbir şey vermez. Dünyanın her yerinde politikacılar seçilmeleri için iş görürler. Onları sıkıştırmadan haklar alamazsınız. Bunu becermek için de yaşamın her alanında söz sahibi olmaya çalışmak gerekiyor. Bence çokkültürlü, çok dilli olmamız, bulunduğumuz bu sanayi ülkelerinde büyük bir şanstır. Bunu genç kuşaklara kavratırsak, buradaki insanımızın geleceği de ona göre daha güzel olur. Türkçenin de burada yaşaması ve görkemle gelişen bir geleceği olur. Ayrıca gelişen bilim, kültür ve sanat kanallarının Türkiye’ye gününde akmasının da zemini yaratılmış olur. DEBİYAT, DİL VE KÜLTÜR İŞİDİR Okullarda çeşitli okumalara ve söyleşilere katılıyorsunuz. Almanya’daki Türkiye kökenli gençlerin edebiyata, kitaplara ve okumaya karşı ilgileri konusunda izlenimler topluyorsunuz. Türkiye’den buraya göç eden veya burada doğup büyüyen birçok yazarşair çalışmalarını ve yaşamlarını Almanya’da sürdürüyor. Bunların buradaki göçmen insanımızın yaşamına yansıması ne durumda? Edebiyat, dil ve kültür işidir. Bilim adamları sürekli edebiyat ve sanat adamlarının yeni fikirlerinden, imgelerinden yararlanarak icatlara imza atarlar. Yani bilim adamına yeni araştırma alanlarına teşvik eder ve ışık tutarlar. Bugün halen Türkiye’de 40 tan fazla dil ve kültür birlikte yaşıyor; o topraklar üzerinde bugüne kadar Batı medeniyetlerine ışık tutan onlarca farklı medeniyetler yaşamış. Bizim aydınlarımız, edebiyat ve sanat adamlarımız bu kültürü doğru kullanır, bu yaşadıkları ülkelerin kültürleriyle birleştirirlerse hem yerlilerden hem de burada yaşayan başka ülkelerden gelen insanların daha zengin ortak kültürü ortaya çıkar. Bakın burada Almanca yazıp isim yapan Türkiye kökenli insanlar Anadolu halkının motiflerini Alman edebiyatına,sinemasına, tiyatrosuna ve müziğine taşıdıkları için oldukça başarılı oldular. Türkçe yazanlar da bu ülkelerin motiflerini Türk edebiyatı ve diğer görsel sanatlara taşıyorlar. Her iki ülkenin de bu alanlarda gelişmesine katkıda bulunuyorlar. Bunu hem Türkiye’nin hem de Türkiyelilerin yoğun olduğu ülkelerin kavraması ve yararlarını doğru değerlendirmesi gerekir. Hava Kurşun Gibi Ağır... O çok demokrat Batı, demokrasi yerine din devleti kurulmasını bile görmezden gelmiştir; bugün de bu tavrını sürdürüyor... ? AKP de bundan yararlandı, yararlanıyor. Onu kurdurup palazlandıran da ABD ve AB oldu. Bu, iliklerine kadar bir dinci, bir İslamcı olan AKP, “muhafazakâr liberal” etiketiyle yerine oturup yerleşti; Türkiye’yi soyup soydurmanın yanı sıra, “laik ve demokrat” Cumhuriyete bir başka gelecek hazırlıyor şimdi. Yaptıkları, ayağına da dolaşmıştır. Bir altı yıl boyunca, özellikle de geçen yıl yaptıkları, önüne, Anayasa Mahkemesi’nde bir kapatma davasını çıkarmıştır. Parti de ona karşı bir savunmaya hazırlanma yerine, yeni bir oyuna hazırlanıyor: Anayasayı değiştirip davayı savuşturacak, partilerin kapatılmasına da yeni bir düzen getirilecekmiş. Bu mümkün olacak mı, olmayacak mı bir yana, bir yeniliğin de arkasına takılmışlar: Partilerin kapatılması, sadece şiddete sapmaları halinde olacaktır. Nedir bu? Şu: İktidara gelen bir parti, elini kolunu sallayarak laik Cumhuriyetin mezarını kazacaktır. Batı’da çağdaş düşünce de böyleymiş! Türkiye’de laiklik, Batı’nın çoktan yaşayıp aştığı bir ortamda hayata doğdu ve ister istemez korundu. Şimdi, düşmanlarının ayağa kalktığı bir zamanda, “Batı’da böyle” diye konuşmak, olsa olsa, laik Cumhuriyete düşmanlıktır. Zaten, “liberal demokrasi”, “piyasa ekonomisi” falan derken takke düşüyor... Ne var ki, sahtekârlığın pazarı kapanmıştır. AKP’ye karşı açılan dava sürecek ve sonucunu verecektir. Bu dava, anayasa yargımızın onurudur... C Molla Demirel Kimdir? 1948 yılında Akçadağ’da doğdu. Ortaöğrenimini Malatya’da tamamladıktan sonra Diyarbakır Eğitim Enstitüsü’nde edebiyat eğitimi gördü. 1972’de geldiği Almanya’da meslek yüksek okulu sosyal danışmanlık bölümünü bitirdi. Münster kentinde yerel bir radyo atölyesinde yayın pedagogu ve sosyal danışman olarak çalışıyor. Molla Demirel, edebiyat uğraşının yanı sıra, yaşadığı toplumda gözlemlediği ilginç şeyleri konu edindiği fotoğraflarını içeren sergiler de açıyor. Şiirleri ve değişik konulardaki yazıları, birçok Avrupa ülkesi ve Türkiye’de çeşitli kitap, gazete ve dergilerde yayımlandı. Abdal, Fuzuli, Dadaloğlu, Köroğlu, Pir Sultan zincirinin çağdaş, modern halkası olarak bir geleneği sürdüren şairlerin içinde en görkemlilerden biri olmuştur. Bu düşüncesiyle Avrupa’da yaşayan edebiyat ve diğer sanat alanlarına eğilim gösteren, sempati duyanları da etkilemekle kalmamış, bu alana daha şevkle sarılmamıza Fakir Baykurt ve Asım Bezirci ile birlikte teşvik ettiler. Birçok alanda doğrudan eğittiler. Fakir Baykurt’a gelince: O, yeni Türkiye Cumhuriyeti’nin yeni Türkçe ve edebiyatına, Hasan Ali Yücel ve İsmail Tonguç’tan aldığı ışıkla sürekli gelişen yapıya harç taşıyan, bilgiyi kentten köye, kentin ve köylerin ücra köşelerine değil her eve taşıyan biri oldu. Orhan Pamuk neden Nobel Ödülü aldı? Geçmiş yüzyıllardan çıkarak günümüzden geçerek geleceğe mesajlar yollayan, ışık tutan cümleler eserinde bulundurduğu için. Oysa Fakir Baykurt bunu hemen hemen her eserinde daha ayakları yere basar bir şekilde işledi. Hem de sosyal tabaka ayrımı yapmadan söylersem her insanın anlayacağı sade bir halk dili kullanarak eserler verdi. Bugün Avrupa üniversitelerinde edebiyat araştırmacıları ve eleştirmenleri tartışmalarında boşuna “Fakir Baykurt çağdaş Tolstoy’dur” demiyor. O, başta Almanya’da yaşayan 2 milyon 700 bin insanımız olmak üzere, AB ülkelerinde yaşayan 5 milyondan fazla insanın Türkçeyi korumalarının ve bu ülkenin her alandaki bilgi birikimlerini kültür edebiyat ve sanat yoluyla Türkiye’ye aktarılmasının kanallarını açmaya çalıştı; bu alanda büyük zorluklara katlandı. Aynı zamanda Türkiye’deki askeri darbelere, sıkıyönetim ve siyasi iktidarlara karşı yurtdışında tüm Türkiye halkının, aydınlarının sesi olmaya çalıştı. Burada yetenekli gençleri yaşamın her alanında etkili olmalarının önemini kavratmak için çocuklarla gençlerle aydınlarla dergiler çıkardı, toplantılar yaptı. Bunun önemini kavratmaya çalıştı. Bugün Almanya ve diğer AB ülkelerinde başta yazın ve sanat alanları olmak üzere her alanda var olanların büyük kesimi Fakir Baykurt Hoca’nın çalışmalarının eseridir. Elbette ben de onlardan biriyim. Yurtdışındaki göçmenlerin eşit hakları dayalı birlikte yaşam konusunda sanat ve kültür yönünden daha neler yapılmalı? Nasıl bir yol izlenmeli? Sık sık okullara davet edilen bir ya E O TRT’nin ‘yeni’ yüzleri ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) AKP iktidarının sesi haline gelen TRT’de birçok program dinci basın kurumlarında görev yapan ve Fethullah Gülen cemaatine yakın isimler tarafından hazırlanıp sunuluyor. Programcılar arasında, Fethullah Gülen’in şiirlerini ve metinlerini seslendirenlerin yanı sıra daha önce Samanyolu ve Kanal 7 gibi televizyonlarda görev yapan isimler de yer alıyor. AKP iktidarının hazırladığı yasa tasarı’yla yapısını baştan sona değiştirmeyi planladığı TRT’de, programların içeriği ve sunucuları da hızla değişiyor. Bu programlardan bazıları ve sunucuları şöyle: Enine Boyuna: TRT1’de Cuma günleri 23.05’te yayımlanan programı Siyaset Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı Yöneticisi Dr. İbrahim Kalın sunuyor. Kalın aynı zamanda Zaman ve Today’s Zaman gazetelerinde yazıyor. SenSiz Olmaz/ Olur mu? Çarşamba günleri 21.55’te TRT 1’de canlı olarak ekrana gelen programda bir dönem polis akademisi dekan yardımcılığı görevini yürüten Dr. Önder Aytaç, konuklarla sohbet ediyor. Aytaç, Polis Akademisi’nden 4 öğretim üyesi ile birlikte hazırladığı Türkiye Güvenlik Sektörü ve Demokratik Gözetim adlı raporla tepki çekmişti. Ezber Bozan: Daha önce Zaman ve Yeni Şafak gazetelerinde köşe yazan Tamer Korkmaz tarafından hazırlanan program, salı günleri TRT 1’de saat 22.55’te yayımlanıyor. Felsefe Konuşmaları: Programda Prof. Dr. Teoman Duralı belirlenen bir konu üzerinde konuşuyor. Teoman Duralı’nın yazıları Yeni Şafak ve Zaman gazetelerinde yayımlanıyor. Rengâhenk: İlker Gültekin tarafından hazırlanan program TRT2’de hafta içi her gün saat 20.30’da yayımlanıyor. Gültekin, Fethullah Gülen’in yazdığı metinleri seslendiriyor. Gündeme Dair: TRT1’de pazartesi günleri saat 13.30’da yayımlanıyor. Gazeteci Emre Aköz ve AKP’li Özlem Türköne’nin eşi Mümtazer Türköne tarafından sunuluyor. Şenlik Var: Program daha önce Samanyolu TV’de Maceracı adlı programı hazırlayan Murat Yeni tarafından sunuluyor. Bedirhan Gökçe ile Gecenin Kıyısında: Çarşamba günleri TRT 1’de yayımlanan programı, daha önce Kanal 7’de program yapan Bedirhan Gökçe sunuyor. Gökçe, Fethullah Gülen’in şiirlerini de seslendiriyor. Vakit’e ‘hedef gösterme’ cezası İstanbul Haber Servisi Anadolu’da Vakit gazetesi sahibi Nuri Aykon ile sorumlu yazı işleri müdürü Harun Aksoy “TSK’de görev yapan bazı generalleri terör örgütlerine hedef gösterdikleri iddiasıyla” yargılandıkları davadan ötürü 20’şer bin YTL adli para cezasına çarptırıldı. İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki duruşmaya, tutuksuz sanıklar Nuri Aykon ve Harun Aksoy katılmazken, sanıkların avukatı Ali Pacci ise duruşmada hazır bulundu. Duruşmada esas hakkındaki savunmasını yapan Pacci, gazeteci olan müvekkillerinin eleştiri yapmak ve haber verme hakkını kullandıklarını belirterek beraatlarını istedi. Savunmaları dinleyen mahkeme heyeti, Aykon ile Aksoy’u, “terörle mücadelede görev alan kişileri terör örgütlerine hedef göstermek” suçundan ayrı ayrı 20’şer bin YTL adli para cezasına çarptırdı. Yargılama aşamasında esas hakkındaki mütalaasını veren Cumhuriyet Savcısı Celal Kara, gazetenin 28 Şubat 2006 tarihli sayısında yer alan bir haberde, terörle mücadele kapsamında TSK’de görev almış İsmail Hakkı Karadayı, Çevik Bir, Güven Erkaya, Teoman Koman, Erol Özkasnak ve Osman Özbek gibi üst düzey generallerin isimleri ve fotoğraflarına yer verildiğini bildirmişti. Haberde Bülent Ecevit, Mesut Yılmaz, Yekta Güngör Özden, Vural Savaş ve Kemal Gürüz’ün de isimlerine ve fotoğraflarına yer verildiğini belirten savcı, bu kişilerin faaliyetlerinden bahsedilerek terör örgütlerine hedef gösterildiklerini savunmuştu. arti kapatma davasıyla ilgili bir şeyler yazmaya oturduğumuzda karşımıza şu soru geliyor: AKP’nin kapatılması sorunları çözecek mi? Bazılarına göre çözecek. Çünkü AKP’nin rejimi değiştirip laikliği ortadan kaldıracağına inanıyorlar ve bu nedenle her yolun denenmesini kendilerince haklı görüyorlar. O zaman da ekonomi, AB, iç siyasi gerginlik gibi gelişmeler onlar açısından ikinci planda kalıyor. AKP’nin kapatılmasıyla sorunların çözülmeyeceğine inananların sayısı da az değil. AKP’ye oy verenleri ve AKP’yi destekleyenleri kastetmiyorum. Onlar zaten oy verdikleri partinin laikliğe aykırı bir davranış içinde bulunmadığına inanıyorlar. Bu davanın da bir komplo olduğunu düşünüyorlar. Burada AKP’li olmayan, AKP’ye oy vermemiş, ancak bu kapatma davasıyla işlerin daha da zorlaştığına inananlardan söz ediyorum. Onların kaygılarından. Onlar Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın da CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’ın da siyaseti gerdiğini düşünüyorlar ve onların tutumlarından yakınıyorlar. Parti kapatmayı engelleyecek formülün AKPCHP mutabakatından çıkabileceğine, çıkması gerektiğine inanıyorlar. Bu ne kadar gerçekçi bir talep, bunu söylemek kolay değil. Çünkü şu anda iki liderin parti kapatmayı zorlaştıran bir çözüm konusunda bir masaya oturup uzlaşma P SIFIR NOKTASI ORAL ÇALIŞLAR ‘Ne Olacak Bu Türkiye’nin Hali?’ getiriyorlar. O zaman “uzlaşma” nasıl mümkün olacak? Örneğin bir bildiri ile sürece “uzlaşma” yönünde katkıda bulunmak isteyen sivil toplum örgütleri ne yapacaklar? Onların açıklamalarında “parti kapatma”ya karşı oldukları da ifade ediliyordu, hukuka saygı da. Bu nasıl ortalanacak? Yani parti kapatma zorlaştırılırken, yargı sürecinin işlemesine de saygılı davranmak hangi formülle kendisini gösterecek? Bunu bilmiyoruz. Çünkü sonuç olarak parti kapatmanın zorlaştırılması anayasa değişikliğini gerektiriyor. Burada da bir “uzlaşma” ortada görünmüyor. Bazı çevrelere göre böyle bir değişiklik Anayasa Mahkemesi tarafından geri çevrilir. Onlar, dava sürerken böyle bir yola başvurmanın anayasaya aykırı olduğunu belirtiyorlar. AKP’liler ise anayasa değişikliği dışında bir formülün kendilerince kalmadığı ya niyetli olduklarını gösteren bir işaret görünmüyor. Kaldı ki Deniz Baykal da AKP’nin kapatılması gerektiğini düşünenlere yakın bir yerde duruyor. Her ne kadar “Parti kapatılmasına gönlüm razı olmasa da” diyorsa da AKP’nin laiklik karşıtı bir çizginin sürdürücüsü olduğunu ifade ediyor. ??? “Uzlaşma” sözcüğünü hepimiz kullanıyoruz. Herkesin “uzlaşma” sözcüğüne yüklediği anlam farklı. Bazı görüşlere göre “uzlaşma” Anayasa Mahkemesi’nin vereceği karara uymak, mahkemenin kararını beklemek. Bazı görüşlere göre ise Anayasa Mahkemesi’nin vereceği karar belli. Onlar, 367 tartışmasındaki tutumundan, davayı açma kararından ve başka çok sayıda örnekten yola çıkarak, mahkemenin hukuki olmaktan çok siyasi bir karar vereceğini düşünüyorlar. Buna da güvenmek mümkün değildir diyerek duygularını dile inancıyla hazırlıklarını yapıyorlar. AKP bu konuda hangi adımı atarsa atsın belirsizlik ortadan kalkmayacak. Çünkü CHP, bu tür değişikliklerin tümü için Anayasa Mahkemesi’ne gideceğini açıkladı. ??? Şimdilik bir orta yol gözükmüyor. Ancak sürecin bu şekilde yürümesi de son derece gergin bir ortam yaratıyor. Yani bekleyelim görelim diyecek bir noktada olmadığımız anlaşılıyor. Ben her zamanki iyimserliğim içinde, sonunda bir çözüm üretilir, iktidarla muhalefet birlikte bir orta noktada uzlaşırlar diye düşünüyorum. Böyle diyorum da şu anda böyle bir duruma ilişkin en küçük bir belirti göremiyorum. Birkaç gündür “Ne olacak bu solun hali?” diye başlayan yazılar yazdım, okurlarımın bu konudaki düşüncelerini köşeme aldım. Hâlâ elektronik mektuplar gelmeye devam ediyor. Onları biriktiriyorum. Ancak görünen o ki artık soru “Ne olacak bu solun hali?” olmanın da ötesine geçmiş durumda. Şimdi, “Ne olacak bu Türkiye’nin hali?” sorusunu soruyor ve bu soruya bir cevap bulmakta güçlük çekiyoruz. Gerçekten “Ne olacak bu Türkiye’nin hali?”... Gelişmeler endişe verici. Süreç belirsizliğini koruyor... oralcalislar?cumhuriyet.com.tr Kanaltürk ekibine polis engeli İstanbul Haber Servisi Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın çocuklarına ait Üsküdar’daki arazide imar ve kat hakkının yüzde 100 oranında arttırılmasına olanak sağlayan İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi kararlarını haberleştirmek amacıyla çekim yapan Kanaltürk ekibi ve CHP Büyükşehir Belediye Meclis üyesi Hüseyin Sağ, polis tarafından alıkonuldu. Polis, haber kasedine el koymak istedi. Kanaltürk muhabiri Hamdi Çiçek ve kameraman Mevlüt Aydoğan ile CHP Belediye Meclis üyesi Hüseyin Sağ, çekim yapmak amacıyla Başbakan Erdoğan’ın kardeşi Mustafa Erdoğan ve oğlu Bilal Erdoğan’a ait Kısıklı’daki villaların önüne gitti. Çekimden önce ekibin yanına gelerek kimliklerini alan polisler, çekimin ardından ekibi villaların bulunduğu sitedeki polis noktasında alıkoydu. Polislerle Kanaltürk ekibi arasında, çekilen kayıtların silinmesi konusunda uzun süre tartışma yaşandı. Kayıtları vermeyen ekip, yaklaşık 1 saat polis noktasında tutulmalarının ardından serbest bırakıldı. Söz konusu arazide bulunan Başbakan Erdoğan’ın iki oğlunun 25 Ağustos 2006’da Üsküdar’da 1 trilyona satın aldığı arsa ve villa için İBB’nin “özel kararlar” aldığı ve Çamlıca sit alanı kapsamına girdiği için kısıtlı imar hakkına sahip 5 bin 20 metrekarelik arazide, imar ve kat hakkının yüzde 100 arttırıldığın ortaya çıkmıştı.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle