03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

10 Sadr’dan geri adım Şii lider Mukteda el Sadr, hükümet kuvvetleriyle Şii milisler arasında 150’den fazla ölü verilen çatışmaların ardından geri adım attı. Sadr, bütün yandaşlarından sokaklardan çekilmelerini istedi. Dış Haberler Servisi Iraklı Şii lider Mukteda el Sadr, silahlı yandaşlarına sokaklardan çekilmeleri ve gerek Basra, gerekse diğer kentlerde hükümet kuvvetlerine karşı savaşmaya son vermeleri çağrısında bulundu. El Sadr’ın Necef’teki makamından yapılan açıklamada, “Dini sorumluluk gereği, Iraklıların kanının akmaifadesini kullandı. El Sadr, bunun karşılığında hükümetin genel af çıkararak tüm tutukluları serbest bırakmasını ve yandaşlarını tutuklamaya son vermesini istedi.Mukteda el Sadr açıklamasında, yandaşlarının ağır silahlara sahip olduğu iddialarını da yalanladı. Irak hükümet kuvvetleri, Basra’da El Sadr yanlılarıyla 6 gündür çatışıyor. Çatışmalarda ölü sayısı 150’yi geçmişti. Irak’ın güneyindeki petrol kenti Basra’da, Amerikan birliklerinin düzenli Irak ordusunun saflarında kara savaşına katıldığı resmen açıklandı. Amerikan ordusundan yapılan açıklamada, Basra’nın batısındaki yapılan operasyonda radikal Şii lider Mukteda el Sadr’a bağlı Mehdi Ordusu’ndan 22 milisin öldürüldüğü belirtildi. C dış haberler ATİNA’DAN MURAT İLEM 4 NİSAN 2008 CUMA Çocuk Sevgisi! muşlar. Başbakan üç çocuk konusunda Türkiye’nin üç binli yıllarını düşündüğü için ısrar ediyormuş. Eğer Türk halkı başbakana uyup üç ve daha üzeri çocuk yaparsa, üç binli yıllarda nüfusumuz yaklaşık 400500 milyona ulaşır. Böyle bir durumda BM’nin helikopterleri Afrika’nın açlık çeken bölgeleri yerine artık Türkiye üzerinde dolaşıp çuvallarla mısır ve buğday atarlar. ??? Bugün Yunanistan’ın gerçek nüfusu 11 milyon değil 9.1 milyon. Erdoğan gibi Karamanlis de ülke nüfusun artması için birtakım çalışmalar yapıyor. Bir yıl içinde yaklaşık 40 bin Arnavut’a vatandaşlık verilmesi gündemde. Pontuslular zaten özel bir konumda. Vatandaşlık için çok beklemiyorlar. Özel banka kredileri aldıkları gibi, devletten teşvik anlamında çok özel fonlar tahsis ediliyor. Bununla yetinmeyen hükümet, nüfusun artması için hâlâ özendirici çalışmalar yapıyor. Karamanlis de Erdoğan gibi ailelere fazla çocuk yapın diyor ama çocuk doğduktan sonra her türlü ihtiyacının karşılanacağı konusunda devlet garantisi veriyor. Örneğin iki çocuk için çalışanlardan daha az vergi, üç çocuklu aileler için çok daha az vergi, dört çocuk yapanlara özel destek kredileri vb. Yani sizin gibi “Çok çocuk doğurun, o çocuklar nasıl olsa büyür, okur ve adam olur” demiyor. Ya da çikolata, oyuncak dağıtıp şirin görünmeye çalışmıyor. Bugün Türkiye’deki çocukların hali ortada! Birçok şehrinde çalıştırılmak için çocuk pazarları kuruluyor. Başta Diyarbakır olmak üzere birçok şehirde aileler kapkaç ve hırsızlık için çocuklarını şebekelere kiralıyorlar. Sokaklar tinerciden ve soyguncudan geçilmiyor. Başbakan ne diyor? Bir iki tane yetmez, “üç çocuk doğurun” diyor. Peki Cüneyt Zapsu ne demişti? “Türbanını çıkar demek, bir kadına donunu çıkar demektir”. Yeter! Bıktık artık. Kafanızın içinde türban, don ve çocuk. Çıkın gidin yatak odamızdan. Türbanla ya da türbansız, donla ya da donsuz, çocuklu ya da çocuksuz, size ne bizim özel hayatımızdan. Şii lider Sadr, şiddetli çatışmaların ardından Irak hükümetiyle uzlaştı. (Fotoğraf: AP) sını durdurmak, Irak’ın birliğini korumak, işgalcilerin Irak halkı arasında yaymaya çalıştığı fitneye son vermek için Basra ve diğer vilayetlerdeki silahlı mevcudiyete son verilmesi çağrısında bulunuyoruz” denildi. Mukteda el Sadr, 9 maddelik açıklamada, “Silah taşıyan ve hükümet kurumlarını hedef alan bizden değildir” AİHM Atina’yı mahkum etti Yunan mahkemeleri, Batı Trakya’da kendilerini “Türk azınlığı’’ diye tanımladıkları gerekçesiyle 2 derneği kapatma kararı almıştı. Ancak AİHM, kararın İnsan Hakları Sözleşmesi’nin örgütlenme hakkıyla ilgili maddesini ihlal ettiği sonucuna vararak Yunanistan’ın tazminat ödemesini kararlaştırdı. STRASBOURG (AA) Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Batı Trakya’da Türk azınlık derneklerinin açtığı iki ayrı davada Yunanistan’ı mahkum etti. Strasbourg’da bulunan AİHM, Yunanistan’ın Türk azınlığa ait dernekleri kapatma kararıyla “Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) örgütlenme hakkıyla ilgili 11. maddesini ihlal ettiği’’ görüşüne vardı. AİHM kararında, ikinci başvuruyla ilgili yargılanma süresinin de uzunluğuna dikkat çekilerek “Yunanistan’ın, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin adil yargılanma hakkıyla ilgili 6. maddesini de ihlal ettiğine’’ hükmetti. TAZMİNAT AİHM’ye başvurmuşlardı. Galip Galip ve yedi arkadaşı, “İskeçe Türk Birliği’’ ve “Batı Trakya Türk Azınlığı Üniversite Mezunları’’ derneklerinin kapatılması üzerine yine 2005’te AİHM’ye başvurmuştu. AİHM, ilk davada maddi tazminata gerek görmezken Galip’in açtığı davada 8 bin Avro tazminat ödenmesini kararlaştırdı. Mahkeme, gerekçeli kararında “derneklerin, kendi etnik kültürlerini geliştirmeye çalışmasının, kesinlikle demokratik bir topluma tehdit oluşturamayacağı, farklı kültürlerden gelen azınlıkların, tarihin bir gerçeği olduğu ve bunu uluslararası hukuk kuralları çerçevesinde demokratik toplumun hoşgörüyle karşılaması ve koruması gerektiği’’ vurgulandı. Yunan mahkemeleri, derneklerin kendilerini ‘’Müslüman azınlık’’ yerine “Türk azınlığı’’ diye tanımlamasını gerekçe göstererek kapatma kararı almıştı. Kıbrıs’ta asker bir metre çekilmez Reşat AKAR LEFKOŞA Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne (KKTC) gerçekleştirdiği ziyareti tamamlayarak adadan ayrılmazdan önce bir basın toplantısı düzenleyen Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt, Lefkoşa’nın Türk ve Rum kesimleri arasındaki Lokmacı Kapısı’nın açılması tartışmalarıyla ilgili görüşlerini vurguladı. Osmanlı döneminden başlayarak adada Türk toplumuna yönelik baskı ve katliam uygulamalarından örnekler veren Büyükanıt, “Kuşkusuz geçmişe takılıp kalamayız” dedi. Büyükanıt, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) 1974’teki Barış Harekâtı’nın sorunun başlangıcını değil, Kıbrıs Türkleri üzerindeki mezalimin sona erişini ifade ettiğini söyleyerek “1881’de 341 olan karma köy, 1948’de 48’e inmiştir. Türk toplumu 1974 öncesinde adanın yüzde 3’üne hapsedilmiştir, güvenlik ortadan kalkmıştır” diye konuştu. Muratağa, Sandallar ve Atlılar köyünde gerçekleştirilen ve 126 Kıbrıslı Türk’ün öldürüldüğü katliamı anımsatan Büyükanıt, “Küçük, büyük, çocuk, yaşlı demeden ve gözünü kırpmadan 126 kişiyi toprak altına gömmüşler, Türk köylerini adeta yok etmişlerdi. Bunları unutmamak gerekir” dedi. 1960’ta Türkiye, Yunanistan ve İngiltere’nin garantörlüğü altında kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti’nin 3 yıl içinde silah zoruyla dağıldığını anımsatan Genelkurmay Başkanı, “Bazılarının söylediği gibi çözüm olur olmaz TSK buradan çekilecek değildir. Bir bekleme ve gözetleme süresi olacaktır” diye konuştu. OKMACI BARIŞA ADIM DEĞİL’ Son günlerin konusu olan Lefkoşa’daki Lokmacı Kapısı’nın açılmasına değinen Orgeneral Yaşar Büyükanıt, bölgede inceleme yaptığını ve burasının askeri açıdan büyük önem taşıdığını söyledi. Büyükanıt, 100 metre kadar ileride Ledra Palace Sınır Kapısı’nın bulunduğunu ve buradan karşılıklı geçişlerin yapıldığını anımsatarak “Lokmacı Kapısı’nın açılması adil ve kalıcı bir barışa doğru giden çok büyük bir adım değil” dedi. “Türk askeri buradan bir metre dahi geri çekilmeyecek ve bayrak inmeyecek” diye konuşan Büyükanıt, askerin koşullarına uyulması halinde Lokmacı Kapısı’nın açılmasına KKTC makamlarının karar vereceğini ifade etti. Büyükanıt, son zamanlarda herkesin “adil ve kalıcı” bir çözümden söz ettiğini belirterek “Bu kavramların içinin doldurulması ve kamuoyuna yansıtılması lazım. Rasgele bir plan yapıp adil ve kalıcı barış demekle çözüm olmaz” ifadelerini kullandı. Orgeneral Büyükanıt, basın toplantısının sonunda sadece 3 soru kabul etti. Sorulardan bir tanesi KKTC Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat ile bu konuları etraflıca görüşüp görüşmediği şeklindeydi. Büyükanıt, “Takdir edersiniz ki Sayın Talat ile görüşmemiz toplam 30 dakika sürdü. Bu kadar kısa süre içinde her şeyi konuşmamız imkânsızdı” dedi. aşbakan’a takıntı geldi! “İlla da üç çocuk yapın” diyor. İyi de kardeşim! Sana ne benim özel hayatımdan? Üç çocuk yaparım, beş çocuk yaparım, belki de hiç çocuk yapmam. Benim için önemli olan ailemin yaşam şartlarıdır. Eğer gelirim kısıtlıysa niye bakamayacağım sayıda çocuk yapayım. Ne kadar çocuk, o kadar zor geçim demektir. Kaldı ki bizim senin gibi “imkanlarımız” yok. Çocuklarımızı Amerika’da okutacak iş adamı arkadaşlarımız hiç yok. Sen çocuklarına “gemicik” alırsın, cumhurbaşkanı mısır sattırır! Ekonomi bakanı “ağabeyimiz” tavukçuluk yaptırıp, özel vergi indirimli mısır getirtir. Peki biz ne yapacağız? Bizim gibi geliri belli olan vatandaşların hali ne olacak? Bizler gece yatağa girdiğimizde sizin gibi “Acaba oğlanın ‘gemiciğine’ ne yükletebilirim?” diye düşünmüyoruz. “Ay sonunu nasıl getireceğiz, çocuklara nasıl bir gelecek hazırlayabiliriz? Yarın ne yemek yiyeceğiz?” diye düşünüyoruz. Sen ise hâlâ yatak odamıza girip üç çocuk yaptırmak için sağda solda nutuk atıp duruyorsun. Yapmayacağız kardeşim, sana inat, değil kendimizi, ailemizin geleceğini düşündüğümüz için üç çocuk yapmayacağız. İlaçlarla korunacağız! Gerekirse hem eşlerimizi hem de kendimizi kısırlaştıracağız! Ama senin tuzağına düşmeyeceğiz. Son günlerde sürekli tekrarladığın “üç çocuk yapın” politikanın altında yatan gerçek, “bizim gibi garibanları nasıl daha fakir hale getirebilirim” oyunudur. Önce milleti çocuk yapmaya teşvik edip her çocukla doğru orantılı olarak fakirleştir, ardından bu muhtaç insanlara yapacağın yardımlarla oylarını elde etmeye çalış. Kısaca “ne kadar çok fakir, o kadar çok oy” düşüncesi. Kapıdağ yarımadasında küçük bir yazlık evi olan dostum anlattı. Bölgedeki AKP’ler son genel seçimlerde yarımada ve çevresinde en az 2500 “çeyrek altın” dağıtmışlar. Bölge halkı sabah balıkçılık, öğleden sonra tarımla uğraştıkları için orta sınıfın üzerinde yaşam sürseler de, “fazla mal göz çıkartmaz” diyerek AKP’nin dağıttığı altınları alıp yastıklarının altına koy B [email protected] ‘L 8 BİN AVRO KANADA VE AB’YE GÖRE TASARI TEK YANLI Hülya Emin ve altı arkadaşı, Gümülcine bölgesinde Mart 2001’de kurdukları “Türk Kadınları Kültür Örgütü’’nün kapatılması üzerine, 2005 yılında BM’de İslam tartışması İnsan Hakları Konseyi’nde, dinlere hakaretten kaygı duyulduğu ifade edilen tasarı kabul edildi. AB Dönem Başkanlığı açıklamasında, “uluslararası insan hakları hukukunun öncelikle dinleri ya da inançları değil, bireylerin dini ve inanç özgürlüğünü koruduğu” vurgulandı. Dış Haberler Servisi BM İnsan Hakları Konseyi’nde, Müslüman ülkelerin önerdiği, dinlere hakaretlerden derin kaygı duyulduğu belirtilen ve hükümetlerden bu tür tutumların yasaklanması çağrısında bulunulan bir karar tasarısı kabul edildi. Merkezi Cenevre’de bulunan BM İnsan Hakları Konseyi’nde yapılan oturumda 10’a karşı 21 oyla kabul edilen karar tasarısına, Avrupa ülkeleri ve Kanada muhalefet etti. Tasarıya ret oyu veren, aralarında Fransa, Almanya ve İngiltere’nin bulunduğu AB ülkeleri, öncelikli olarak İslam dini üzerine odaklandığı gerekçesiyle tasarı metninin tek taraflı olduğunu savundular. Metinde tüm dinlerin korunmasına yönelik sıkça çağrı yapılırken 8 paragrafta da belirgin şekilde saldırıya uğrayan tek dinin İslam olduğu kaydediliyor. Karar metninde, 11 Eylül 2001’deki terör saldırılarının ardından İslam dinine ve Müslüman azınlıklara yönelik hakaret kampanyalarının yoğunlaşmasından derin kaygı duyulduğu belirtiliyor. Kararda, ülkelere, ırkçı ve yabancı düşmanı düşüncelerin, dini nefreti kışkırtacak malzemelerin yayılmasının önlenmesi için harekete geçmeleri çağrısında da bulunuluyor. AB Dönem Başkanı Slovenya’nın Büyükelçisi Andorej Logar, birlik adına yaptığı açıklamada, “uluslararası insan hakları hukukunun öncelikle dinleri ya da inançları değil, bireylerin dini ve inanç özgürlüğünü koruduğunu” söyledi. Logar, AB ülkelerinin hoşgörüye ve dini özgürlüğe bağlı olduğunu, tek taraflı yaklaşım yerine karşılıklı saygıya dayalı diyalog için çalışmanın daha iyi olacağını belirtti. Suudi Arabistan temsilcisi, “ifade özgürlüğü bahanesiyle saldırıların belki de en açık kurbanlarından birinin İslam dini olduğunu” belirtti. ‘ABD Türkiye’de deney yapıyor’ Adını açıklamaktan kaçınan ABD Dışişleri Bakanlığı’nda görev yapmış eski üst düzey bir yetkili, İslam demokrasi birlikteliğini test etmek isteyen ABD yönetiminin laboratuvar olarak Türkiye’yi kullandığını ileri sürdü Elçin POYRAZLAR WASHINGTON Türkiye’de İslam ve demokrasinin birlikteliği konusunda bir deney gerçekleştiği görüşü ileri sürüldü. Konunun hassasiyeti nedeniyle isminin açıklanmasını istemeyen ABD Dışişleri Bakanlığı’nda görev yapmış eski bir üst düzey yetkili Cumhuriyet’e açıklamasında, Müslüman bir ülke olan Türkiye’de İslamcı bir partinin demokratik bir yönetimde başarılı olup olmayacağının gözlendiği bir deney yaşandığını söyledi. “Ne yazık ki Türkiye fanus altında bir deneyden geçiyor” diyen yetkili, ABD yönetiminin AKP’den İslam ve demokrasi arasında köprü görevinde başarılı olması ve bu modelin diğer Müslüman ülkeler için bir örnek oluşturması beklentisi içinde olduğunu ifade etti. Bu deneyin tüm dünya tarafından dikkatle izlendiğini söyleyen yetkili, deneyin buna taraf olan tüm ülkeler için büyük sonuçları olacağını da ileri sürdü. Yetkili, bu deneyin başarısızlıkla sonuçlanması durumunda Türkiye’nin AB üyelik sürecinin son bulabileceğini de öne sürdü. kısa vadeli olduğunu da kaydetti. AKP’nin ABD yönetimiyle görüşmelerinde kendilerini diğer Müslüman ülkelerdeki Hamas, Müslüman Kardeşler gibi İslamcı partiler ve demokrasi arasında bir çeşit köprü olarak sunduklarını söyleyen yetkili, AKP yetkililerinin ABD’ye bu görevde “Bizi kullanın” dediklerini belirtti. Yetkili bu ülkelerde radikal İslam konusunda endişe duyan ABD yönetimi için bu önerinin etkileyici olduğunu da sözlerine ekledi. ABD yönetiminde, AKP hükümetinin istikrarlı bir yönetim olarak görüldüğünü ifade eden yetkili, “Bugün ABD Dışişleri’nde Avrupa ya da Türkiye masasında kime sorarsanız sorun size AKP’ye yönelik olumsuz tek kelime etmeyecektir” yönünde görüş bildirdi. Türkiye’de türban tartışmalarına da değinen yetkili, “AKP İslamcı bir parti ve İslamcı bir parti programı var. Bu doğrultuda kendi platformlarında belirledikleri öncelikleri ele alıyor” dedi. “Türkiye’de türban siyasi bir sembol. Bu hep böyle oldu. Başınızı açarsanız bu siyasi bir tutum anlamına gelir” diyen ABD’li yetkili, türbanın üniversitelerde serbest bırakılmasının “türban takma zorunluluğuna” dönüşmesi tehlikesine de dikkat çekti. Eski dışişleri yetkilisi, AKP’nin türban kartını çok abartılı oynadığını, bu yöndeki çabasının da İslamcı bir parti olduğunu ortaya koyduğunu kaydetti. Türkiye’de siyasi İslam dalgasının giderek büyüdüğüne işaret eden yetkili, bunu durduracak siyasi bir gücün henüz oluşmadığını söyledi. AKP’ye ve Türk toplumunun İslamlaşmasına karşı çıkanların başkalarının onları kurtarmasını beklemeden organize olarak harekete geçmesi gerektiğini belirten yetkili, Türkiye’de “meşru, güvenilir, ilerici ve açık bir vizyona sahip siyasi bir gücün ortaya çıkması gerektiğini” ifade etti. ‘BİZİ KULLANIN’ ABD yönetimi ve AKP arasında “pragmatik” ve işleyen bir ilişki olduğuna dikkat çeken yetkili, Türkiye’deki son gelişmelerle ilgili ABD’li siyasetçilerin çoğunun “omuz silkeceği”ni, ülkede giderek artan İslamcılıkla ilgili Washington’da bazı kesimlerde bir kaygı varsa bile bunun açıkça “seslendirilmediğini” söyledi. ABD’nin Müslüman ülkelerde köktendincilikle mücadele için ılımlı partilerle ilişki içinde olduğunu belirten yetkili, bu noktada Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e ağırlık verildiğini ifade etti. Yetkili, ABD’nin dış politikasının sanılandan çok daha
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle