Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
25 OCAK 2008 CUMA haberler SÖZ ÇİZGİNİN TURHAN SELÇUK DÜNYADA BUGÜN ALİ SİRMEN POLİTİKA GÜNLÜĞÜ HİKMET ÇETİNKAYA C 3 Sen Seni Bil, Sen Seni Yoksa Patlatırlar Enseni arizmanın yerini “kerizma”nın aldığı toplumlarda, siyasal söylem biçemindeki düzey düşüşü bir noktaya kadar anlaşılabilir, ama ülkemizde son günlerde bu alanda yaşananları kavrayabilmek, içe sindirmek olanaksız. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya’nın, Başbakan’ın İspanya’da yaptığı türban açıklamasının ardından AKP’yi uyarması, Tayyip Erdoğan’ın çok sert ve maalesef bir başbakana yakışmayacak düzeydeki tepkisine yol açtı. Önce AKP’yi uyaran kişinin kim olduğuna bakalım isterseniz. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, anayasanın 69. ve Siyasal Partiler Kanunu’nun 101 – 104. maddeleri gereği, siyasal partilerin denetimiyle yükümlü kılınmış makamdır. O gerektiğinde Anayasa Mahkemesi’nde siyasal partilerin anayasa ve Siyasal Partiler Kanunu’nda öngörülen hususlara uymaması halinde dava açma yetkisine sahiptir. Bu dava mahkeme tarafından ya reddedilir ya da kapatma veya ihtar cezası verilebilir. Bu durumda, kim çıkıp da, “Sayın Yalçınkaya hangi yetkiyle konuşuyor, haddini bilsin!” diyebilir ki?.. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı anayasanın ve yasaların kendine verdiği yetkiye dayanarak konuşmakta, uyarı görevini yapmaktadır. ??? Acaba Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı’nın siyasi partileri “uyarma” gibi bir yetki ya da görevi de var mı? Siyasi Partiler Kanunu’nun 102. maddesinin birinci ve ikinci fıkraları, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı’nın siyasi partilerden faaliyetlerinin takibi hususunda bilgi ve belge isteyebileceğini, bunların belirtilen süre veya belirtilmemişse makul bir süre içinde verilmemesi halinde ikinci bir yazı tebliğ edilebileceğini, aynı zamanda anayasanın 68. maddesinin dördüncü fıkrasında yer alan hükümlere aykırı fiillerin işlenmesi halinde, Cumhuriyet Başsavcısı’nın söz konusu organ mercii veya kurullara işten el çektirilmesini ya da 68. maddenin dördüncü fıkra hükümlerine aykırı fiil ve konuşmalarından dolayı hüküm giyen üyelerin partiden kesin ihracını isteyebileceğini belirtir. Görülüyor ki, başsavcının Anayasa Mahkemesi’ne başvurduğu hallerde ya da kimi organların veya üye kişilerin hüküm giymeleri halinde Anayasa Mahkemesi’ne başvurmadan da, siyasi partileri uyarması, bunlardan bazı taleplerde bulunması hakkı vardır. Buradan kıyas yoluyla başsavcının 68. maddenin dördüncü fıkrasında belirtilen hususlar konusunda siyasi partileri uyarma yetkisi olduğunu görürüz. Sayın Abdurrahman Yalçınkaya, rejimin raydan çıkmaması ve parti kapatma gibi demokrasiler açısından pek de temenni edilmeyen, ama zaruret hasıl olduğu takdirde de, kaçınılamayacak olan bir yola başvurulmaması için uyarı görevini yerine getirmiştir. ??? Laik demokratik hukuk devletinin egemen olduğu rejimlerde yargının aynı zamanda bireyi ve demokrasiyi, sistemin sınırları dışına çıkan iktidarların bu girişimlerine karşı koruma görevi de vardır. Hiç kimsenin bunu, yargının kendisini yasama ve yürütmeden üstün görmesi olarak yorumlaması mümkün değildir. Eğer öyle olmuş olsaydı, yürütmenin ve yasamanın denetlenmesi için getirilmiş olan idari ve anayasal yargı kurumlarına yer verilmezdi. Artık herkes biliyor ki, bütün çağdaş demokrasilerde bu kurumlar vardır, hem yürütme hem yasama sınırları çizilmiş bir yargı denetimi altındadırlar. Tabii Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı’nın bu girişimini de, “ihsası rey” olarak nitelemek, mantık dışı, olanaksız bir görüştür. Çünkü ihsası rey iddia makamı için değil, karar makamı için geçerlidir. Görülüyor ki, Başbakan’ın çıkışları herhangi bir tutarlılığa sahip değildir. Biçemin avamlığı ve çirkinliği ise, tutarsızlığın üstüne tuz biber ekmiştir. Siyasal söylem biçemini, “sen seni bil sen seni, sen seni bilmez isen patlatırlar enseni” düzeyine düşürmeye kimsenin hakkı yoktur. Korkuluk ve Zarf... abah gazeteye geldim ve odama çıktım. Beşinci sayfa komşum Musa Kart odasındaydı. Musa’yı sabah sabah gazetede görünce şaşırdım. Çünkü, karikatürlerini, çoğunlukla evde çizip gönderirdi. “Hayrola Musa Kart, bugün erken gelmişsin...” Musa, “Şişli Adliyesi’ne gideceğiz, çizer Zafer Temoçin’le birlikte...” deyince şaşırdım... “Hayrola ne oldu, yine kedi krizi mi çıktı?..” Musa gülümseyerek yanıt verdi: “Bu kez korkuluk ve zarf krizi çıktı. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e hakaretten, Şişli Cumhuriyet Savcılığı’na gideceğiz Zafer ve avukatımız Bülent Utku’yla birlikte...” Arşivden Musa ve Zafer’in karikatürlerini buldum... Musa, 28 Kasım 2007’de Cumhuriyet’in beşinci sayfasında “Çizmeden Yukarı”da Cumhurbaşkanı Abdullah Bey’i mısır tarlasında korkuluk olarak çizmişti... Karikatürün sağ köşesinde de küçük bir not vardı: “16 yaşındaki oğlum, mısır ticareti yapıyor diye eleştiriliyorum. Ben ne yapabilirim ki?..” Oldukça sevimli, sevimli olduğu kadar düşündürücü bir karikatürdü... Musa’nın keskin zekâsının, mizah yönünün çizgiye dönüşmesiydi... ??? Ardından, Zafer Temoçin’in karikatürüne baktım. Zafer dördüncü sayfa çizeriydi. Zafer de Musa’dan bir gün sonra 29 Kasım 2007’de “İğneli Fırça”da zarf içinden elinde dolarla Abdullah Bey’i çıkarırken, bir Arap şeyhi onu izliyordu... Anımsayın!.. Yaz aylarında Bodrum’a Arap şeyhi El Maktum gelmişti. Şeyhin güvenliğini jandarma sağlamıştı. Arap şeyhi jandarmalara 5 bin dolar bahşiş vermişti. Jandarma komutanı 5 bin dolar bahşişi, zarfın içine bir gül koyarak geriye yollamıştı. Mektubun içinden çıkan zarfta Cumhurbaşkanı Gül ve onu izleyen Arap şeyhi... Ve Gül’ün ağzından çıkan şu tümceler: “Ekselansları... Bu askerin iade ettiği para; bende ilişkiler bozulmasın diye size hediye edilen gül...” Cumhuriyet’in Hukuk Bürosu’ndan avukat Bülent Utku’yu aradım... Utku, “Musa ve Zafer’le birlikte Şişli Cumhuriyet Savcılığı’na gidiyoruz” dedi ve nedenini şöyle anlattı: “Musa ve Zafer’in iki karikatürü nedeniyle haklarında TCK’nin 299. maddesine göre ceza davası açılması için soruşturma açıldı. Soruşturma Adalet Bakanlığı’nın izniyle başlatılıyor. İzin verilmiş. Musa ve Zafer için Cumhurbaşkanı Gül’e hakaretten 1 yıldan 4 yıla kadar hapis istemiyle başlatıldı soruşturma. Alelen hakaretten ötürü de hapis cezaları altıda bir oranında arttırabilinecek...” AB yolunda ilerlediği öne sürülen Türkiye’de iki usta sanatçıya karşı 1 yıldan 4 yıla dek hapis cezası isteniyor... Bu yetmiyor, cezanın altıda bir arttırılması isteniyor... Hrant Dink cinayetinin arkasındaki güçleri ortaya çıkaramayan, Malatya katliamının üzerindeki giz perdesini kaldıramayan, Şemdinli’yi unutturan bir düşünce, Çankaya Köşkü’nde sanatçılara yemek verirken, iki usta çizeri demir parmaklıklar arkasına göndermek istiyor... ??? Musa’nın “Kedi” karikatürü ortalığı ayağa kaldırmıştı... Bakalım “Korkuluk” ve “Zarf” karikatürü yine toplumu dalgalandıracak mı? Hrant Dink’in eşi Rakel Dink’in çığlığını duyar gibiyim Musa Kart ve Zafer Temoçin’in başına gelenleri yazarken... Rakel Dink ne diyordu: “Katilin eline ülkemin bayrağını verip poster çektirenlere, ülkemin adaleti ne yaptı?” Hiçbir şey yapmadı, sadece seyretti Rakel Hanım!.. Muammer Aksoy, Bahriye Üçok, Uğur Mumcu, Musa Anter, Ahmet Taner Kışlalı, Metin Göktepe, Malatya Zirve Kitabevi, Rahip Santoro cinayetlerinde, Şemdinli’de yaptığı gibi gözlerini yumdu... Ve şimdi Musa Kart ve Zafer Temoçin, Şişli Cumhuriyet Savcılığı’na gittiler avukat Bülent Utku’yla birlikte... Suçları çizmek, mizah yapmak!.. Adalet Bakanlığı izniyle başlatılan bir yargı süreci. 1 yıldan 4 yıla dek hapis istemi. Altıda bir arttırma. Başka ne söyleyeyim!.. K S KENAN EVREN, TÜRBAN KONUSUNDA “KADINLARIN SAÇLARININ GÖRÜNMESİ GÜNAH OLACAKSA ALLAH ONLARI SAÇSIZ YARATIRDI” DEDİ.. (HABERLERDEN) Öcalan için Türk siyasetçi denilirken, PKK’nin Kürt ulusal partisi olduğu savunuldu Britannica’dan tarihi gaf Mahmut GÜRER ANKARA Gazetelerin yaptığı promosyonlarla geçmiş yıllarda Türkiye’de de hemen her eve giren Britannica Ansiklopedisi Türkiye’de de satılan 2008 baskısında bölücübaşı Abdullah Öcalan’ı “Türk siyasetçi”ve “Kürt hareketi lideri” olarak tanımladı. PKK’nin bir siyasi parti olduğu belirtilirken, Kürtlerin haklarının tanınmaması üzerine silahlı harekete giriştiği ileri sürüldü. Oxford Üniversitesi’nin katkılarıyla oluşturulan ve tüm dünyaca en önemli bilgi kaynakları arasında kabul edilen Britannica’nın 2008 baskısında Türkiye ile ilgili çok sayıda skandal olarak nitelendirilebilecek bilgi yer alıyor. İnternette de “www.britannica.com” adresinden 2008 baskısı görülebilecek ansiklopedinin “A” dizininde, Öcalan’ın “Türk siyasetçi” olarak nitelendirilmesi dikkat çekiyor. Öcalan ile ilgili olarak 1999 yılında yakalandığı bilgisi de verilirken, tanımlamada “Kürt hareketinin lideridir” ifadesi kullanıldı. Ansiklopedide PKK ile ilgili tanımlamada ise terör örgütü, “Kürt ulusal partisi” olarak tanımlandı. Ansiklopedide Türkiye’deki Kürtlerin ifade özgürlüğü ve kültürel haklar gibi taleplerinin karşılanmaması nedeniyle toplanıp Türk hükümetlerine karşı savaş açtıkları iddia edildi. ÜRDİSTAN HARİTASI’ DA VAR Ansiklopedide ayrıca Kürdistan başlığı altında Diyarbakır, Van, Bitlis sözde Kürdistan toprağı olarak gösteriliyor. Ayrıca haritada Kürt kökenlilerin yoğun olarak yaşadığı Ankara ve çevresi ile İstanbul’un bir kısmı da yine Kürdistan bölgesi toprağı olarak gösteriliyor. Tanımda ise “Türkiye, İran, Irak ve Suriye topraklarına dağılan bölge” tarifi yapılıyor ve bu bölgenin önemli şehirleri arasında Türkiye’den Diyarbakır, Bitlis ve Van, Irak’tan Musul ve Kerkük, İran’dan Kırmanşah şehirleri sayılıyor. Maddede, “1920 yılındaki Sevr Antlaşması’yla ‘Kürdistan’ topraklarının” birbirinden ayrıldığı ve bu durumun kabullenilemediği yazılıyor. ‘K Tahtırevanla Kapadokya keyfi Nevşehir’in merkez ilçeye bağlı Uçhisar beldesine 1992’de Almanya’dan gelerek ailesi ile birlikte yerleşen Almut Wegner tarafından geliştirilen tahtırevan üzerinde Kapadokya turu ilgi çekiyor. Uçhisar’dan başlayan tur, Güvercinlik Vadisi, Göreme Vadisi ve Çavuşin köyü arasındaki bir alanda gerçekleştiriliyor. Tahtırevan turunu bedensel engelli turistler ve yaşlıları düşenerek geliştirdiklerini anlatan Wegner, şunları söyledi: “Önümüzdeki günlerde tahtırevan sayısını daha da arttıracağım.” (Fotoğraf: SELAHATTİN ŞAHİN) Şahin işe personel kıyımıyla başladı Fırat KOZOK ANKARA Göreve gelmesinin ardından, “Bu kadroyla değil 5 kanal, 40 kanal bile yönetirim” diyen TRT Genel Müdürü İbrahim Şahin, personel kıyımı için düğmeye bastı. Şahin, Personel Dairesi Başkanlığı’na gönderdiği “Acil ve sürelidir” ibareli yazıyla işçi sayılmayan 125 geçici personelin sözleşmesinin yenilenmeyeceğini duyurdu. Şahin, eski Genel Müdür Vekili Ali Güney’e de birlikte çalışmak istemediğini iletti. Bunun üzerine 2 aylık izne ayrılan Güney, dönüşte emekli olacak.AKP iktidarının ısrarlı tutumu sonucunda TRT Genel Müdürlüğü’ne atanan ve kurumun personel politikasını eleştiren İbrahim Şahin, bu konuda ilk adımını attı. Şahin, 15 Ocak’ta Personel Genel Müdürlüğü’ne“B.02.2.TRT.0.71.00.03/ 91901/A233” sayı numarası ve “Acil ve sürelidir” ibaresiyle bir yazı gönderdi. Yazısında TRT’nin haber, yapımyayın ve prodüksiyon hizmetlerinde personel ihtiyacı bulunmasına karşın, işçi sayılmayan geçici personel statüsünde çalıştırılan bazı personelin büro ve santral hizmetlerinde çalıştırıldığı ya da sekreterlik yaptırıldığının belirlendiğini ifade etti. Şahin, yeni sözleşme döneminde “istihdam edilen işçi sayılmayan geçici personelin yüzde 25’inin sözleşmesinin yenilenmeyeceğini” bildirdi. Şahin, ünite amirlerinin söz konusu personelin isimlerini Personel Dairesi Başkanlığı’na bildirmesini istedi. En yenisi 5 yıldır çalışmakta olan bu statüdeki personel arasında görev süresi 20 yılı bulanlar bile yer alıyor. Bu personel, 11 ay çalışıp, 1 ay işten çıkarılıyor ve maaşları 740 ile 831 YTL arasında değişiyor. Şahin, birlikte çalışmak istemediği genel müdür yardımcıları için de harekete geçti. İmam kökenli Genel Müdür Yardımcısı Ali Güney’e, kendisiyle birlikte çalışmak istemediğini iletti. Şahin, Güney’e genel müdür yardımcılığı dışında bir görev önerdi. Bunu kabul etmeyen Güney, 2 aylık izne ayrıldı. Güney’in izin dönüşü emekliye ayrılması bekleniyor. Şahin, Güney’in yerine atayacağı ismi de şimdiden belirledi. Bu çerçevede İçişleri Bakanlığı Mülkiye Müfettişi Ahmet Koyuncu, TRT Eğitim Dairesi Başkanlığı’na getirildi. Koyuncu, eski genel müdür vekilinin emekli olmasının ardından TRT’nin idari genel müdür yardımcısı olacak. TRT Genel Müdürü İbrahim Şahin, Ali Güney tarafından görevden alınan Mali Yardımcı Ümit Hatipoğlu’nun yerine de, İstanbul Defterdarlığı’ndan Zeynel Koç’u atadı. Hatipoğlu ise konuyu yargıya taşıdı. Ali Güney’in görev süresi boyunca ters düştüğü çok sayıda personelin Güney hakkında tazminat davası açması bekleniyor. renkli ilan asirmen?cumhuriyet.com.tr hikmet.cetinkaya?cumhuriyet.com.tr Faks numaramız: +90 0212/ 343 72 69