02 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

18 GÜNCEL C haberlerin devamı Ümraniye’de bulunan bombalarla ilgili emekli tuğgeneral Küçük ve avukat Kerinçsiz sorgulanıyor 25 OCAK 2008 CUMA GÜNDEM MUSTAFA BALBAY CÜNEYT ARCAYÜREK Bomba soruşturması: 33 gözaltı İstanbul Haber Servisi Ümraniye’de bir evde bulunan bombalarla ilgili soruşturma kapsamında, emekli Tuğgeneral Veli Küçük ve aynı soruşturma kapsamında tutuklu olan Yüzbaşı Muzaffer Tekin’in avukatı Kemal Kerinçsiz’in de aralarında bulunduğu çok sayıda kişi, çete kurdukları iddiasıyla gözaltına alındı. İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Aykut Cengiz Engin, soruşturma kapsamında 33 kişinin gözaltına alındığını belirtti. Ümraniye Çakmak Mahallesi Güngör Sokak’taki bir gecekonduda ele geçirilen el bombaları, TNT kalıpları ve fünyelere ilişkin yürütülen soruşturma kapsamında, emekli Yüzbaşı Muzaffer Tekin, yazar Ergun Poyraz’ın da aralarındu bulunduğu 15 kişi tutuklanmıştı. ANINMIŞ İSİMLER SORGUDA Operasyona devam eden İstanbul Terörle Mücadele Şubesi ekipleri, Veli Küçük, Büyük Hukukçular Derneği Başkanı Kemal Kerinçsiz, Kuvayı Milliye Derneği yöneticisi emekli Albay Fikri Karadağ, Susurluk davası hükümlüsü Sami Hoştan, Drej Ali Mersin’e mi, Tersine mi? ürban, bu iktidarla gelen rejimsel bunalımların ne ilki ne de sonuncusu. İktidar başı sert konuşmaları, bir konuyu birden soruna dönüştüren davranışlarıyla bu olasılığı gündeme getiriyor. Durmadan karşıtı olanların olaylarla barışık olmadığından şikâyet ediyor. Oysa öncelikle RTE’nin huzursuz karakterini tedavi etmek gerekiyor.. Saldırgan konuşmalarına sinirli el kol hareketleri eklenirse, ortaya çıkan sonuç herhalde sağlıklı bir siyaset adamına özgü niteliklerden değil. Ülkeyi yöneten böyle de, olaylara bakış açımız sanki daha değişik mi? ??? ABD kaynaklı olumsuz ekonomik gelişmelerin dünyadan (artık global bir devlet olduk ya) bize nasıl yansıyacağına ilişkin haberler, yorumlar gırla. Hele haber TV’lerinin ekonomi programlarındaki açıklamalar, irdelemeler… Panik öncesi havayı yansıtıyor. Yazılı sözlü basında ekonomi üzerinde yazılanlar arasında yine tek bir isim, Güngör Uras, yazısında doğruları saptadı. Paniğe neden gerek yok, diyor ve: “Unutmayınız… Geçen eylül ayı sonunda dolar 1.22 idi. Sonra 1.17’lere gelişti diyerek karalar bağladık. Dolar fiyatı ucuzladı, ithalat artıyor, ihracat düşüyor diyerek üzüldük. Şimdi doların 1.22 YTL’ye satılmasını kriz başlangıcı olarak mı göreceğiz?” diye soruyor. Dünü anımsamayanlar bugünlere gerçekçi saptamayı nasıl yapabilir? ??? Başbakan’a göre ekonomi parlak mı parlak. Hafta sonu konuşmalarına bakılırsa yakında kredi alan değil, kredi veren ülke olacağız! Oysa “Türk ekonomisi güllük gülistanlık” mı? Değil, diyor Uras: “Bizim cari işlemler (döviz) açığımız büyük bir risk oluşturuyor ama… Şimdilik ülkeye döviz girdisi devam ediyor. Bankalarımızın ABD’deki konut kredisinden kaynaklanan riskleri yok. Döviz girdisi devam ettiği sürece kriz çıkmaz. Borsada fiyatlar iner, çıkar… Ekonomi bundan çok etkilenmez. Döviz girdisi aksar, döviz kredilerinin fiyatı artarsa, dolar fiyatı biraz daha yukarılara çıkar... Çok çok yukarı çıkmadığı sürece bunu da olağan karşılamak gerekir..” ??? Ekonomide “bu tür dalgalanmaların” devam etmesi olasılığı bizi rahatsız etmez, pekâlâ! Ama Başbakan’a bakın, ulusun yüzde 53’ünü rahatsız ediyor. Çankaya’daki “kardeşi” değişik bir cumhurbaşkanı portresi çiziyor, rahatsızlık veriyor. Siyasette değişik tipler bunlar, değişik! Bakınız; Çankaya’daki AKP’li “değişik bir cumhurbaşkanı” olduğunu nasıl kanıtlıyor? Sayın Ahmet Necdet Sezer’in örneğin Irak Devlet Başkanı olarak davet etmediği Talabani denilen ikiyüzlü insanı, “Seçilmiş cumhurbaşkanıdır, resmen davet edeceğini” söylüyor. Yüz binlerce insanın ölümünden sorumlu olduğu için dünya kamuoyunda lanetlenen Sudan’ın iki eşli Cumhurbaşkanı El Beşir’i resmi davetli olarak Çankaya Köşkü’nde ağırlıyor. Şeytanın avukatlığını yapsa insan, Çankaya’daki AKP’linin türbanlı eşi Hayrünnisa’yı resmi bir yemekte bulundurmak için Sudanlı türbanlı eş Widad Babiker’i fırsat bildiği gibi bir sanıya kapılabilir. Fakat Çankaya’daki’nin rahatsızlık duymadığı olaylar da var. Hâlâ Suudi Arabistan Kralı’nın Bayan Hayrünnisa hediyesini açıklamış değil. Gelen hediyeleri resmi kayıtlara geçiriyormuş. Bir başka defter daha var herhalde. Çok kıymetli olanları özel aile defterine işliyor. Fakat hakkını yemeyelim Çankaya’daki AKP’linin; Sudanlıyı karşılama törenlerinde, basına açıklamalarda, yemekteki konuşmada yüzüne baktınız mı? Aman efendim o ne ciddiyet, ne ağırbaşlılık. Dünya kamuoyuna “Çağırdık adamı ama bakın suratımızdan düşen bin parça. Yetmedi, uyardık da kendisini” mesajları veren o ne öyle duruş! Kolay değil Çankaya’daki gibi dünya siyasetinde at oynatmak, örneğin Bush ayak ayak üstüne attı mı ayak ayak üstüne atan olmak! Herkes Mersin’e giderken, Çankaya’daki gibi tersine gitmek kolay değil. T Operasyon kapsamında güvenlik güçleri Veli Küçük’ün Bilecik’in Gölpazarı ilçesine bağlı Türkmen köyündeki evinde arama yaptı. Avukat Kerinçsiz’in bürosunda arama yapıldığı ve bazı belgelere el konulduğu öğrenildi. olarak tanınan Ali Yasak, Türk Ortodoks Patrikhanesi Basın Sözcüsü Sevgi Eren Erol, gazeteci Güler Kömürcü’nün de aralarında bulunduğu çok sayıda kişiyi gözaltına aldı. İzmir Terörle Mücadele Şubesi ekiplerince gözaltına alınan, Hrant Dink cinayeti sanıklarından Yasin Hayal’in avukatı Fuat Turgut da İstanbul’a getirildi. Operasyon kapsamında emekli Tuğgeneral Veli Küçük’ün Bilecik’in Gölpazarı ilçesine bağlı Türkmen köyündeki evinde arama yapıldı. Jandarmanın da hazır bulunduğu arama ve kontrollerde, Veli Küçük’ün ruhsatlı tabancasına ait mermiler, gazete kupürleri ve dergiler bulundu.Polisin, Türk Ortodoks Patrikhanesi Basın ve Halkla İlişkiler Sözcüsü Sevgi Erenerol’un ofisi ile avukat Kerinçsiz’in bürosunda arama yaptığı ve bazı belgelere el koyduğu öğrenildi. İçişleri Bakanı Beşir Atalay, TBMM’de gazetecilerin operasyona ilişkin sorularını yanıtladı. Atalay, “Gelişmeleri takip ediyoruz. Her şey savcılığın kontrolü altında devam ediyor.” dedi. SUÇ ÖRGÜTÜ İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Aykut Cengiz Engin, gözaltına alınan 33 kişinin “suç örgütü kurmak ve yönetmek”, “askeri itaatsizliğe teşvik” ve “vahim biçimde silah bulundurmak” iddiasıyla sorgulandıklarını kaydetti. 12 Haziran 2007’de başlayan soruşturmaya ilişkin yazılı açıklama yapan Engin, “Silahlı terör örgütü kurmak ve yönetmek, bu örgüte üye olmak, askeri itaatsizliğe teşvik etmek, devletin güvenliğine ilişkin T bilgileri temin etmek, sayı ve nitelik bakımından vahim olan silah veya mermileri bulundurmak, patlayıcı madde bulundurmak” suçlarından 15 kişinin halen tutuklu bulunduğunu belirtti. Soruşturmaya ilişkin, İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 15 Haziran 2007 tarihli gizlilik kararıyla, İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 21 Haziran 2007 tarihli “yayın yapma yasağı” kararı bulunduğunu anımsatan Engin, açıklamasına şöyle devam etti: “Operasyonlarda Veli Küçük, Mehmet Zekeriya Öztürk, Sevgi Erenerol, Güler Kömürcü, Sami Hoştan, Ali Yasak, Mehmet Fikri Karadağ, Hüseyin Gazi Oğuz, Kahraman Şahin, Oğuz Alpaslan Abdülkadir, Raif Görüm, Hüseyin Görüm, Ümit Oğuztan, Erdal İrten, Kemal Kerinçsiz, Engin Zorba, Asim Demir, Atilla Aksu, Murat Özkan, Satılmış Balkaş, Mehmet Boğazkaya, Emin Caner Yiğit, Erol Ölmez, Yusuf Görüm, Müzeyyen Şen, Ayşe Ceylan Geçyol, Anatoli Madjar ile İstanbul dışında yapılan operasyonlarda Muhammet Yüce, Erkut Ersoy, Yaşar Aslanköylü, Tanju Okan, Ahmet Ceyhan ve Fuat Turgut gözaltına alınmıştır.” Gül’ün Dış Gezileri ve Ziyaretçileri... Gül, hızlı bir cumhurbaşkanı olacağını daha göreve başlarken söylemişti, sözünde duruyor. Dört buçuk ay içinde 11. dış gezisini yaptı, bir o kadar da konuk ağırladı. Sudan Cumhurbaşkanı Ömer Hasan Ahmet El Beşir Gül’ün davetlisi olarak Ankara’ya geldi. Bu ziyareti de içine katıp Gül’ün gidişlerini ve konuklarını sütuna yatıralım... Öyle anlaşılıyor ki Gül, uluslararası alanda kabul görmeyi görevinin ana unsuru sayıyor. Girişte saydığımız trafiğin daha yoğun olmamasının tek nedeni var; zaman yetmezliği... Sığdırabilseler bu programı ikiye katlayacaklardı. Köşk kadrosunun, hem trafiği yoğunlaştırma hem de düzene koyma çabası içinde olduğunu görüyoruz. Gül, 28 Ağustos’ta göreve başladıktan hemen sonra iki ülkeyi ayrıca gündemine aldı: ABD ve Suudi Arabistan. Suudi Arabistan Kralı Abdullah’ın 10 Kasım günü, yani tam gününde Ankara’yı ziyaret edip, Gül’ü ayağına getirmesinin ve verdiği hediyelerin ağırlığı hâlâ devam ediyor. ??? Gül’ün 8 Ocak’taki Bush’la görüşmesinden sonra edindiğimiz havayı şöyle özetlemiştik: Sanki, ABD’nin bölgedeki özel temsilcisi olmaya soyunuyor! Zaman bu gözlemimizi doğru çıkarıyor. Gül, ABD gezisinden hemen sonra Mısır’a gitti. Mısır’la Türkiye’nin arasında, Kahire’nin Atina’yla yaptığı Doğu Akdeniz’de petrol arama anlaşması nedeniyle soğukluk var. Ama Gül’le Mübarek arasında yok! Mısır’ın Yunanistan’a yanaşıp Türkiye’nin ulusal çıkarlarına da dokunan bir anlaşma yapmasının doğurduğu sonuçlar gezi sırasında soruldu, Mübarek’in yanıtı şu oldu: “Onları görüşmüyoruz...” Neyi görüşüyorsunuz? Yanıtı da kendileri verdi: ABD’nin Annapolis süreci olarak başlattığı Ortadoğu’da barış girişimini sonuna kadar desteklemeyi! İki cumhurbaşkanının resmi açıklamasının ruhunu da bu oluşturdu. Gül, Mısır dönüşü Suriye’ye gitti. Burada da ABD’nin istek ve uyarılarını Esad’a ilettiği konuşuluyor. İşe bakın; Gül’e kayıtsız şartsız destek veren yayın organları tam gaz ABD düşmanlığı yapıyor, Gül de tam gaz ABD özel temsilciliğine soyunuyor! Bu tablo Türk halkını enayi yerine koymak olmuyor mu? ??? Sudan Cumhurbaşkanı Beşir, AKP’yle haşır neşir. Önceki yıl Erdoğan kendisini ziyaret etmişti. Beşir de hemen Türkiye’ye gelmek istemişti ama, 10. Cumhurbaşkanı Sezer, Sudan’ın uluslararası alandaki konumu nedeniyle ağırdan almıştı. Neydi o? Beşir, BM dahil pek çok uluslararası örgütün kabul ettiği rakamla tam 200 bin kişinin öldürülmesinden, 2.5 milyon kişinin evinden edilmesinden sorumlu tutuluyor. Olay dünya kamuoyunda “Darfur katliamı” olarak biliniyor. Kim bilir, belki de ABD Sudan yönetimine vermek istediği mesajları Gül üzerinden iletmek istiyordur. Türkiye Cumhuriyeti cumhurbaşkanlarının sadece ve sadece Türkiye’yi temsil etmesi gerekir. Öyle anlaşılıyor ki, bu alanda da dışa açılıyoruz! ankcum?cumhuriyet.com.tr ‘Diyalog’ raporu Davos’ta Gülen’e övgü Davos Ekonomik Forumu’nda tartışılacak “İslam ve Batı: Diyaloğun Durumu” raporunda tarikat lideri Fethullah Gülen’in adının da geçmesi dikkat çekti. Gülen ve okulları raporda, “Türk diyaspora grupları, Orta Asya ülkelerine de hizmet eden köklü ve büyüyen programlara sahiptir. Gülen hareketi, okul ağını önemli ölçüde büyütmüş ve şu anda 100 kadar ülkede çalışmaktadır” sözleriyle yer alırken Avustralya Katolik Üniversitesi’nde Gülen kürsüsü kurulduğu hatırlatıldı. Kürsü için “MüslümanKatolik diyaloğunu Avustralya ve AsyaPasifik bölgesinde büyütme ve yerel diyalog girişimlerinin yanında, üniversitenin uluslararası diyalog için AsyaPasifik Merkezi çalışmalarını desteklemektedir” denildi. İCARİ ORGANİZASYONLAR... Raporda şu ifadeler dikkat çekiyor: “Batı ülkelerinde yaşayan Müslümanların yoksul ülkelerde yatırım ya da hayırseverlik anlamındaki angajmanları önemli ölçüde büyümektedir. Lübnan ya da Filistin cemaatleri gibi, Güney Asya ve İsmailiye cemaatleri önde gelmekte ve aktif durumdadır. Diyaspora topluluklarının kompleks ve muhtelif rollerini gösteren küçük bir resim, son iki yılda ABD’de ticari organizasyonlarının ortaya çıkmasıdır. Bu organizasyonlar Batı Afrikalı topluluklarla, daha klasik sosyal güvenlik ağı fonksiyonlarının yanında, eğitimden mikrofinansa büyük çaplı programlara desteklerle güçlü bağlar oluşturmaktadır.” Raporun kendi türündeki ilk yayın olduğu, Müslüman ve Batı toplumlarının algılama ve birbirleriyle siyasi, sosyal, ekonomik ve kültürel düzeylerdeki ilişkilerine ilişkin sistematik ve dikkatli bir inceleme içerdiği belirtildi. Raporun sonucu, “Dünyada nüfusun çoğunluğu Batı ve Müslüman dünya arasındaki şiddet içeren çatışmadan sakınılabileceğine inanıyor fakat aynı zamanda ilişkilerin durumu konusunda büyük bir kötümserliği de paylaşıyorlar” şeklinde özetlendi. Tarikat lideri türbeye gömüldü Nakşibendi tarikatı lideri olarak bilinen Sürmeli Muhittin Hoca’nın oğlu Ahmet Palazoğlu’nun cenazesi Bakanlar Kurulu’ndan hızla çıkarılan karar sayesinde Tokadi Hayrettin Türbesi’ne gömüldü. Bunun için Palazoğlu’nun kapatılan RP’nin Bolu merkez ilçe teşkilatı yöneticisi olan oğlu Yekta Palazoğlu’nun aracı olduğu belirtildi. Cenaze törenine Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu, SP lideri Recai Kutan, AKP Bolu milletvekilleri Metin Yılmaz, Yüksel Coşkunyürek ve Fatih Metin ile yaklaşık 5 bin kişi katıldı. Törene katılanlar, kentin ana caddesini trafiğe kapatarak tabutu karayoluna kadar taşıdı. Sarıklı ve uzun sakallı çok sayıda kişinin yer aldığı kalabalığın rahat yürümesi için kent merkezine 12 kilometre uzaklıktaki türbeye giden yoldaki yarım metrelik kar temizlendi. (RUJHAT AVŞAR) T Hukukçular, Erdoğan’ın türban tartışmasında kuvvetler ayrılığını görmezden gelmesine tepkili Kanadoğlu: Tek adam diktası İlhan TAŞCI ANKARA AKP’ye yönelik kapatma uyarısını Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın yasama ve yürütmeye yönelik müdahale olarak çarpıtması erkler arasında çatışmaya yol açtı. Yargıtay Onursal Cumhuriyet Başsavcısı Sabih Kanadoğlu, Yargıtay Başsavcısı’nın yaptığı anımsatma ve uyarının siyasi partiye uyarı olduğunu vurgulayarak “Bunun herhangi bir şekilde yasama ve yürütmeye bir müdahale olarak düşünülmesi olanaksızdır. Meclis’in her türlü yetki ve sorumluluğa sahip olduğunu ileri sürmek kuvvetler ayrılığı konusunda doğru bir fikir ve bilgi sahibi olmamak demektir. Yasama, güçlerden sadece bir tanesidir. Zaten anayasanın başlangıç bölümünde kuvvetler ayrılığının herhangi bir üstünlük sıralaması olmadığı açıkça belirtilmiştir” dedi. Yargıtay Başsavcısı ve Danıştay Başkanlar Kurulu’nun ihsası reyde bulundukları görüşünün hiçbir temele dayanmadığını belirten Kanadoğlu, “Başsavcılık karar yeri değildir. Ayrıca ihsası rey önünde bulu Sabih Kanadoğlu: Meclis’in her türlü yetki ve sorumluluğa sahip olduğunu ileri sürmek kuvvetler ayrılığı konusunda doğru bir fikir ve bilgi sahibi olmamak demektir. Prof. Dr. Ülkü Azrak: Yargı denetiminden hiç hoşnut olmayan bir iktidarla karşı karşıyayız. İktidar kendisini TBMM ile eşdeğer görüyor. Kasten kavramlar karıştırılıyor. Bir çatışma ortamına gidiliyor. nan veya önüne gelmesi olası bir davada kullanacağı oyun sezdirilmesi, ima edilmesi anlamına gelir. Danıştay aynı konuda ihsası rey dışında karar vermiş bir yüksek mahkemedir. Kararlarının uygulanmasını istemek her yüksek mahkemenin en doğal hakkıdır” dedi. Kanadoğlu, iktidarın yargının yıpratıldığını ve tüm üstünlüğün yasamada olduğunu öne sürdüğünü vurgulayarak şunları söyledi:“Anayasamızdaki çağdaş demokrasinin temel ilkesi olan kuvvetler ayrılığını yozlaştırmak ve onu tek adam diktası haline getirmek, bugünkü iktidarın politikası olmakla beraber, hem iktidarlarını, hem siyasi partilerini hem de Türkiye’deki demokratik olması lazım gelen rejimi tehlikeye düşürmekten başka bir yarar sağlamayacaktır. Ayrıca kullanılan üsluba devlet ve siyaset adamlarının dikkat etmeleri gerekmektedir.” Prof. Dr. Ülkü Azrak ise başsavcılığın uyarısının kasten saptırıldığını vurgulayarak “Yargı kararlarına ters düşecek beyanlarla bir gerginlik yaratmak doğru değil” dedi. Başsavcının uyarısının hukuki kurallar çerçevesinde olduğunu belirten Azrak, “Başsavcı, siyasi partilerin kapatılmasına kadar uzanan sürecin başında böyle bir şeyin ortaya çıkmaması için önce uyarıda bulunur. Bu uyarı sanki yasama ve yürütmeye bir müdahale gibi telakki edilirse işte bu telakki yanlış olur” diye konuştu. Partilerin kapatılmasının demokratik rejimler bakımından hoş olmayan bir karar olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Azrak, “Ama kaçınılmaz hale gelebilir. İşte böyle bir sürecin ortaya çıkmasını engelleyecek bir uyarı başsavcıdan gelebilir. Bu hukuka aykırı değildir” değerlendirmesini yaptı. Yasama ve yürütmenin mahkeme kararlarına uymak zorunda olduğunu vurgulayan Azrak şu değerlendirmeyi yaptı: “Anayasa Mahkemesi’nin kararları anayasa gereğince, yasama, yürütmeyi, yargı organlarını, idareyi, gerçek ve tüzelkişileri bağlar. Hükümetin kararlarının yargıyı bağlayacağı hükmü var mı? Nasıl kendilerini yargı üzerinde görebilirler. Yasama ve yürütme yargıyı bağlayamaz. Yasaların ve idare işlemlerinin denetimi yargıya bırakılmıştır. Hukuken Anayasa Mahkemesi, yasama organının üstünde yer alıyor. İstedikleri kadar inkâr etmeye kalksınlar.” Azrak, Başbakan’ın öteden beri yargıya karşı tavrı olduğunu vurgulayarak “Yargı denetiminden hiç hoşnut olmayan bir iktidarla karşı karşıyayız. İktidar kendisini TBMM ile eşdeğer görüyor. Kasten kavramlar karıştırılıyor. Bir çatışma ortamına gidiliyor” dedi. Gerilimin Nedeni... Baştarafı 1. Sayfada koymuştur; türban olayı bu yolda bir bahaneden başka nitelik taşımıyor. Bugünkü laik Cumhuriyet’in hukuksal devlet düzenini oluşturan temel kurumlar AKP iktidarının başına karşı çıkmak zorunda kalmışlardır. Başbakan’ın gerilimi bu nedenden kaynaklanıyor; Sayın Erdoğan sinirleniyor ve asabi kişiliğinin dışavurumunu engellemekten yoksunlaşıyor. ? Soru: AKP iktidarında sağduyu sahipleri yok mudur? Varsa ülkeyi, toplumu, devleti temel ilkelerimiz üzerine büyük bir çatışmaya sürüklenmekten kurtaracak ‘basireti’ gösterebilecekler midir? C
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle