23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

12 AKP, herkesin “sağlıklı ve dengeli bir çevrede” yaşayabilmesini anayasal bir hak olmaktan çıkarıyor C dizi 25 OCAK 2008 CUMA Çevresel göstergeler kötü erkesin “sağlıklı ve dengeli bir çevrede” yaşayabilmesini anayasal bir hak olmaktan çıkaran AKP anayasasıyla doğal kamusal varlıkların korunabilmesi ve kamu yararına değerlendirilebilmesi tümüyle rastlantılara bırakılıyor. Kırsal Çevre ve Ormancılık Sorunları Araştırma Derneği üyesi Doç. Dr. Yücel Çağlar, çevresel göstergeleri giderek kötüleşen Türkiye’de AKP’nin anayasa taslağının, doğal, dolayısıyla da kamusal olan varsıllıkları, sağlıklı yaşama hakkını güvenceden yoksun kıldığını ifade etti. Çağlar, 1982 Anayasası ile devlete verilen ve AKP taslağı yürürlükten kaldırılan görevleri şöyle sıraladı: “Toprağın verimli olarak işletilmesini korumak, geliştirmek, erozyonla kaybedilmesini önleme, tarım arazileri ile çayır ve meraların amaç dışı kullanılmasını ve tahribini önlemek amacıyla tarım ve hayvancılıkla uğraşanların işletme araç ve gereçlerini ve diğer girdilerini sağlamasını kolaylaş ANKARA PAZARI YAKUP KEPENEK Sarsıntı ve Korunma üresel ekonominin yeni yıla durgunlukla girmekte olduğu çok açıktır; bu olgu artık saklanamıyor. Tartışılan bu durgunluğun derinliği ve tam bir bunalıma dönüşüp dönüşmeyeceğidir. Şiddeti bir yana, durgunluk, ülke gruplarına ya da “coğrafyalara” göre farklılaşıyor. Kapitalizmin en gelişmiş üçlüsü, yani ABD, Avrupa ve Japonya bağlamında bakılırsa, küresel durgunluk önemli bölgesel farklılaşmalar gösteriyor. Durgunluk esas olarak ABD’den kaynaklanıyor. ABD’nin küresel finans devleri, tutsat (mortgage ya da konut kredileri) sisteminin önde gelenleri birbiri ardından ağır sarsıntı geçiriyor. Sarsıntı, dalga dalga diğer coğrafyalara da yayılıyor. Önemli bir nokta var; sarsıntının şiddeti Avrupa’da daha az duyuluyor. Ekonomik büyüme, enflasyon, işsizlik gibi temel değişkenler Avrupa’da, ABD ve Uzakdoğu ülkelerine göre çok daha olumludur. Enflasyon ve işsizlik oranı düşüktür ve büyüme oranı yüksektir; dolar batarken, Avro çıkıyor. Neden? Ekonomistlerin herhangi bir konuda anlaştıkları az rastlanır bir durumdur. Bugünlerde Avrupa ekonomisi üzerindeki yazı ve yorumlar, bir noktada birleşiyor: Avrupa’nın küresel sarsıntıdan daha az etkilenmesinin en önemli nedeni, sahip olduğu güçlü sosyal güvenlik düzeni ya da sosyal koruma ağıdır. Avrupa’nın küresel dönüşümü doğru yönetmeyi başardığı söylenebilir. Küresel dönüşümün ilk hedefi ekonomide kamu etkinliğinin azaltılmasıydı. “Devlet ekonomiden elini çekmeli” görüşü, küresel fırtınanın beyinlere kazıdığı ana yaklaşımdır. Bu anlayış, uluslararası finans kuruluşları, özellikle de IMF ve Dünya Bankası tarafından azgelişmiş ve gelişmekte olan ülkelere dayatıldı ve uygulatıldı/uygulatılıyor. Buna karşılık Avrupa, ustaca bir uygulamayla, en azından bütçe büyüklüğü olarak, ekonomide devleti küçültmekten kaçınmayı başarmış bulunuyor. Başta Kuzey Avrupa ülkeleri olmak üzere, AB üyelerinde, devlet, toplam ulusal gelirin her yıl ortalama yüzde 4045’ine, bütçe geliri olarak el koymakta ve bunu eğitim, sağlık, sosyal güvenlik gibi “insana yatırımlar” başta olmak üzere harcamaktadır. Üstelik, 1970’lerde devlet, toplam ulusal gelirin ortalama yüzde 3550 dolayında bir kısmına vergi olarak el koyuyordu. Bu oran, bizde sermayenin çıkarlarını savunanların ısrarla vurgulamalarının tersine, son on yıllarda azalmamış, tersine artmıştır. Küreselleşme süreci, Avrupa ülkelerinin bu temel politikasına dokunamamıştır. Avrupa’nın yaşanmakta olan küresel sarsıntıdan daha az etkilenmesinin ana nedeni budur. “Nedenin de nedeni” var. Nasıl oluyor da Avrupa, devleti küçültmüyor ya da istese de küçültemiyor? Çünkü Avrupa’da sendikalar hâlâ güçlüdür ve bu nedenle de demokrasi güçlüdür. Hükümetler, devleti küçülteceğiz diye, yoksulu daha yoksul yapan, işsizliği arttıran, özelleştirme adı altında ülkelerinin sermaye varlıklarını yabancılara aktaran; eğitimi, sağlığı ve sosyal güvenliği zayıflatan uygulamalara gidemiyor. Küreselleşmenin olumsuz etkilerinden “korunmanın” yolunun nereden geçtiğini “Yaşlı Kıta” kanıtlıyor: Sendikalar başta olmak üzere emekçi halkın örgütlerinin güçlü olması; bunun altyapısı olarak da “eşitlik” ve “özgürlük” eksenli hukuk devleti; katılıma ve kurumsallaşmaya dayalı “demokrasinin varlığı”. Avrupa örneğinin yaşandığı bir sırada AKP hükümeti, bir taraftan Türkiye’nin AB üyeliği vurgusunu yapıyor, bir taraftan da, tam anlamıyla çelişkili bir tutumla Avrupa’nın ne yöne gittiğini görmezlikten geliyor; IMF ve Dünya Bankası önerilerine uyarak, Türkiye’de, ekonomide esasen küçük olan devleti daha küçültmek amacıyla çırpınıyor. AKP hükümeti, bütçe harcamalarını, kendi deyimiyle “istikrarlı bir şekilde azaltarak” toplam ulusal gelirin yüzde 30’u dolayına indirmiştir; bunun da dörtte biri faiz ödemeleridir (Maliye Bakanlığı 2008 Yılı Bütçe Gerekçesi, s.23). Son aylarda AKP topluma bir “anayasa” önerisi dayatıyor. Önerdikleri, gerçek bir hukuk devleti, sendikaların güçlendirilmesi, kadınerkek eşitliği, özgürlük, güçlü kurumlaşma ve bunlara dayalı gerçek bir demokratikleşme mi? Halk deyimiyle “Hak getire”! Hem ana muhalefet lideri, salı günü Meclis grubunda yaptığı konuşmayı, “Allah Türkiye’yi korusun” sözleriyle tamamlamadı mı?.. H Doç. Dr. Yücel Çağlar, çevresel göstergeleri giderek kötüleşen Türkiye’de AKP’nin anayasa taslağının, doğal, dolayısıyla da kamusal olan varsıllıkları, sağlıklı yaşama hakkını güvenceden yoksun kıldığını ifade etti. cı... önlemleri alma.” 1999 yılında yapılan değişiklikle 1982 Anayasası’nda yer verilen “Devletin, kamu iktisadi teşebbüslerinin ve diğer kamu tüzelkişilerinin mülkiyetinde bulunan işletme ve varlıkların özelleştirilmesi...” ile ilgili yaptırımların taslakta korunduğunu anımsatan Çağlar, taslağa ilişkin belirlemelerini şöyle dile getirdi: “Taslakta; 19812007 döneminde ormanları yok edip arazilerini işgal edenlerin bağışlanmasına, işgal ettikleri yerleri satın alabilmelerine ya da bedeli karşılığında kullanabilmelerine, devlet orman işletmeciliğinin özelleştirilmesine, ‘orman olarak muhafaza edilmesinde yarar görülmeyen’ ormanların her türlü amaçla kullanılabilmesine, ormanların yıkımına yol açabilecek siyasal propaganda yapılabilmesine dayanak olabilecek yaptırımlara da yer verilmiştir. Açıklamalara bakılırsa, ‘Çevrenin Korunması ve Milli Servetlere İlişkin Hükümler’ şeklinde özel bir bölüm olarak yapılan düzenlemeyle ‘...küresel ısınmanın önlenmesi çabalarının hayati önem kazandığı bir dönemde çevrenin etkili bir şekilde korunması yönünde anayasada devlete yönelik direktif bir hüküm konulmuştur.’ Oysa taslakta, herkesin ‘sağlıklı ve dengeli bir çevrede’ yaşayabilmesi anayasal bir hak olmaktan çıkarılmaktadır; devletin ve vatandaşların ‘Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek’ görevi, ‘sürdürülebilir kalkınma ilkesiyle uyumlu’ koşuluyla sınırlandırıl tırma, şehirlerin özelliklerini ve çevre şartlarını gözeten bir planlama çerçevesinde konut ihtiyacını karşılayacak tedbirleri alma; ekonomik, sosyal ve kültürel kalkınmayı, özellikle sanayinin ve tarımın yurt düzeyinde dengeli ve uyumlu biçimde hızla gelişmesini, ülke kaynaklarının... verimli şekilde kullanılmasını... planlama ve orman köylülerinin kalkındırılması, ormanların korunması için ormanın gözetilmesi ve işletilmesinde devletle bu halkın işbirliğini sağlayı DSP’li Kılıç: Federasyonun embriyosu D SP Genel Başkan Yardımcısı Osman Kılıç, “sipariş anayasa” diye tanımladığı AKP’nin anayasa taslağının “çok hukuklu sistemin, federasyonun embriyosu” olduğunu ifade etti. Kılıç, şunları dile getirdi: “Taslakta eğitim öğretim hakkını düzenleyen 45. maddenin, 1. ve 2. alternatif maddelerinde; yükseköğretim kurumlarında türbanın serbest olmasını sağlamak amaçlanmıştır. Böyle bir düzenleme ile karşı konulmaz bir şekilde, yalnız türban değil, bağlı olarak tüm dini değerler, simgeler, ritüeller üniversitelerden başlayarak dalga dalga toplum yaşamının her alanını saracaktır. Peşinden diğer dini vecibelerin toplumsal ve kamusal alanda uygulanması talebi doğal olarak gelecektir. Yaşanılacak top lumsal karmaşadan çıkış için, dini gettolaşmalar, yaşam kümelenmeleri ve giderek çok hukukluluk, eyalet yönetimleri, özerk bölge ve yönetim talepleri yoğunlaşabilecektir. Taslakta; Türkçeden başka dillerde eğitim ve öğretim yapılmasına olanak verilmektedir. Bu madde uyarınca anadili farklı olan yurttaşların da anadillerinde eğitim ve öğretim görmelerine yasa yoluyla olanak sağlanmaktadır. Türkiye’nin koşulları ve dış etkiler de dikkate alındığında, bu aşamada bu düzenleme, özerk yapılanma taleplerini besleyebilecek ciddi riskler taşımaktadır. Etnik aidiyeti ve farklılıkları derinleştirici etki yapması olasılığı bulunmaktadır. Taslaktaki bazı maddeler, kültürel kimlikleri oluşturan, dinsel ve ırksal farklılıkları öne çıkarıcı, derinleştirici ve aidiyet gruplarının kümelenmesini kolaylaştırıcı etkiler yapacak düzenlemeler içermektedir. Millet ve yurttaş tanımlarını açık biçimde yapmadan, bu kavramlar etrafında bir büyük uzlaşmayı sağlamadan, alt kültürel kimlikleri güçlendirici açılımları yapmak sakıncalar taşıyabilecektir. Özgürlükler adına farklılıkların öne çıkarıldığı bir anayasal düzen, giderek etnik, dinsel kimliğe dayalı yönetsel, siyasal taleplere gebe olacaktır. Bu tür talepleri tetikleyebilecektir.” Kılıç, taslağın bu haliyle, dinsel, ırksal, kültürel otonomilere, özerkliklere ve daha somut ayrıştırıcı düşüncelerin yeşermesine zemin oluşturabilecek içerikte olduğunu kaydetti. DSP Genel Başkan Yardımcısı Kılıç maktadır; buna karşılık su kaynaklarının, biyolojik çeşitliliğin korunmasına yönelik hiçbir yaptırım içermemektedir. Ancak çok daha önemlisi, merkezi idarenin yerel yönetimleri ‘idarenin bütünlüğü, kamu görevlerinde birliğin sağlanması, toplum yararının korunması’ gibi, çevre yönetiminin etkinliği yönünde yaşamsal önemde gerekçelerle idari vesayet altına alabilmesini dayanaksız kılmaktadır. Kısacası; AKP’nin anayasasıyla, ülkemizde sağlıklı yaşanabilmesi, doğal kamusal varlıklarımızın korunabilmesi ve kamu yararına değerlendirilebilmesi tümüyle rastlantılara bırakılırken bu rastlantıların gerçekleşme olanakları da iyiden iyiye kısıtlanmaktadır.” Doç. Dr. Çağlar, “Devlet de bu doğrultuda, merkezi bir yapılanmayla örgütlenmiştir. 1924 ve 1961 anayasalarının yanı sıra 1982 Anayasası’nda bile bu türden yaptırımlara yer verilmiş olması, bu gerçeğin anlamlı bir göstergesidir. Ne var ki 1980’den sonra bu gerçekliklerle bağdaştırılamayacak düzenleme ve uygulamalar gündeme getirilmiştir. Ancak bu uygulamaların çoğu anayasaya aykırılıkları nedeniyle yüksek yargı organları tarafından engellenmiştir. AKP anayasası, 1982 Anayasası’nın engellemelerinden kurtulmayı; bu yolla da iktidar olabilmesinin önemli araçları olan yerel yönetimlerin, federatif yapılanma doğrultusunda dönüştürülmesini amaçlamaktadır” dedi. Çağlar, taslağın; 41. maddesindeki “...mahalli idareler tarafından tarh, tahakkuk ve tahsil edilenler için ise ilgili mahalli idarenin seçimle oluşan karar organına verilebilir”; 96. maddesindeki “Mahalli idarelere, görevleri ile orantılı gelir kaynakları sağlanır ve bu amaçla gerekli düzenlemeler yapılır” ; 131. maddesindeki “orman” sayılmayacak yerlerin satılabilecekler ya da kullanım bedeli karşılığında devredilecekler arasında tüzel kişilerin de sayılması yönündeki yaptırımların bu amacın ürünleri olduğunu kaydetti. K B İ T T İ Teröristler seçimleri ele geçirmemeli Pakistan Cumhurbaşkanı Pervez Müşerref, Cumhuriyet için yazdı: eçen yıl, Afganistan’daki mesele ve Pakistan’ı etkisiz hale getirmek isteyen yabancı teröristlerin ölümcül kampanyası, ulusal bir tehdit yaratmış ve ABD’nin 20012002 yıllarında yaşadığı tecrübeye benzer bir olay yaşanmıştır. Yabancı teröristler güvenlik güçlerimizi hedef alırken, intihar bombacıları da ulusumuzun kalbi olan metropolleri hedef almıştır. Bu gelişmeler beni, düzeni korumak için, toplumda benimsenmeyen ve olağanüstü tedbirler almak durumuna bırakmıştır. Bu tedbirler şiddetin etkisini azaltmakta başarılı olmuş, sivillerin özgürlüğünü ve kurumların dengesini bozmayı hedefleyen saldırılara karşı dayanıklılığı arttırmıştır. Toplumun öneminin bilincindeyiz ve her kesimini gelişim sürecimize dahil etmekteyiz. Bütün olanlara rağmen seçimlerin adil olacağına dair inancımı hiç kaybetmedim ve seçimler 18 Şubat 2008’de yapılacaktır. 160 milyonluk güçlü bir toplum için, birçok seçeneğin sunulduğu bu seçimler çok yakındır. Amerika’da seçim kampanyaları çok uzun sürmekte ve adayların yapacaklarını anlatmak için uzun süreleri bulunmaktadır. Bizde ise sadece haftalar kalmıştır. Bu yüzden, medyanın olayları halkın menfaatını ilgilendiren gerçekleri tartışmaktansa, kurumlar ve insanlar arasındaki çekişmelere indirgemesi beni kaygılandırmaktadır. G AYDINLANMIŞ ILIMLILIK Seçimleri iki kriter yerine getirilirse kabul ederim. Birincisi, kesinlikle güvenli ve özgür bir ortamda gekçekleşirse. Teröristlerin bu demokratik kurumu, şiddetle ele geçirmesine izin veremeyiz. Ayrıca şahsi menfaatleri için bazı siyasetçilerin, terörle müca ve güçlü bir ekonomik kalkınmanın dele için gerekli olan bütünlüğü bozdır. Kasım 2007’de, deneyimli bir siolması gerektiğini söyledi. Okul, hasmasına müsade edemeyiz. yasetçi olan ABD’li Senatör Joseph tane ve altyapı inşasıyla, Pakistan halİkinci olarak, şahsi çatışmaları bir Biden “Yeni Pakistan Yaklaşımı” kının geçmişte düştüğü fakirlik tuzayana bırakarak, Pakistan’ın içten geadıyla bir konuşma yapmıştı. Birçok ğından uzak tutulacağını vurguladı. len gerçek gücünü öne çıkaran, insankonuyu doğru olarak dile getirdi. PaGerçekten son 8 yılda sağlam telarını dar görüşlülükten kurtararak, kistan’ın demokrasi geleneğinden söz meller üzerine, ekonomik olarak kuvgelişime, adalete ve refaha götürecek etti. Çoğunluğun ılımlılıktan yana olvetli bir Pakistan kurduk. Asya’nın en geniş bir bakış açısına ulaştırmak zoduğunu ve güvenli bir Pakistan için, yüksek büyüme oranı olan yüzde 7.5, rundayız. Bu kritik durumda, şahsi çıkurumların hür iradeyle çalışmasını kişi başına düşen karlar için çatışmageliri yüzde 38 artlardan ziyade, Pakistırarak ve 2000 yıtan için başarılı prolında 322 milyon jelerin gelişimini dedolar olan yabanvam ettirmek gerekcı yatırımı, 8.4 mektedir. milyar dolara çıGüvenliği sağlakarttık. maktaki kabiliyetiYabancı döviz mizden fevkalade rezervi dokuz miseminiz. Ama Amerili artarak 15.7 milkalıların bildiği gibi, yar dolara ulaştı, güvenli bir gelecek borsa endeksi on için fiziksel güvenlikmisli artış gösterten başka şeylere de di, takas oranı ayihtiyaç var. Yüzde 54 nı kaldı, 1.5 milolan okuma yazma yon Pakistanlı faoranımızı arttırmakirlik düzeyinin mız lazım. Yaklaşık üstüne çıktı ve ka100 milyon insanımu bocumuz yarımız (nüfusun yüzde ya düşürüldü. 63’ü) 25 yaşın altında Jeostratejik kove azınlıkta olan inatnumumuzdan fayçı aşırıcılar tarafındalanarak, kamu dan gözdağı verilsektörünü geliştirmekte. Ekonomik me fonlarına yatıgelişmemizi devam rım yaptık ve altettirerek bu gençlere yapımızı geliştiriş ve umut vermeliyiz eçimleri iki kriter yerine getirilirse kabul ederim. dik, bununla birve aşırıcıların tuzağılikte mega altyapı na düşmelerini önleBirincisi, kesinlikle güvenli ve özgür bir ortamprojelerini yapyerek Pakistan’a fayda gerçekleşirse. Teröristlerin bu demokratik kumak için özel ve dalı insanlar olarak rumu, şiddetle ele geçirmesine izin veremeyiz. kamu kurumları yetiştirmeliyiz. “Ayarasında ortaklıkdınlanmış ılımlılık” Ayrıca şahsi menfaatleri için bazı siyasetçilerin, kurduk. Yerel fikrim, Batı dünyaterörle mücadele için gerekli olan bütünlüğü boz lar yönetimlere verdisıyla, İslam ülkeleri masına müsaade edemeyiz. ğimiz yetkilerle, arasında bir köprü seçilmiş yöneticiolarak kullanılmalı lerin sivil yöneticilerle bir araya gelerek bölgelerini yönetmelerini sağladık ve alt seviyedeki yığılmayı önledik. Medyaya Pakistan tarihinde görülmedik bir serbestlik getirdik ve sorumluluklarını özgürlükleriyle bağdaştırmalarını istedik. Ben her zaman ifade özgürlüğünün önemine inandım, farklı düşüncelere saygı duydum ve bundan sonra da duymaya devam edeceğim. Yasama, yürütme ve yargı organları arasında dengeli bir ilişki sağlayıp, bunu kuvvetli, barışçıl ve üretici toplumla bir araya getirmeyi amaçladık. PAKİSTAN VİZYONU Senatör Biden, New Hampshire’daki konuşmasında dünyanın Pakistan’a yeni bir yaklaşımla bakmasını ve insanlarımıza sorunları çözmede yardımcı olmasını söylediğinde haklıydı. Ancak Pakistan politikasını, Müşerref politikasından ayrı tutarak bir hata yaptı. Benim Pakistan politikasından başka bir politikam olmadı. Benim politikam, Pakistan’daki ilerici ve ılımlı kesimlerin düşüncelerini dile getiren, bölgede huzursuzluk yaratmak isteyen aşırıcı güçlere karşı izlenen bir politikadır. Pakistan’ın fiziksel güvenliği kontrol altındadır ve aşırıcılarla ilgili kaygılanacak bir şey yoktur, doğal kaynakları ve nükleer varlıkları korunmaktadır ve askerinin morali yüksektir.İzlediğimiz politikaları devam ettirerek, Pakistan halkının bu sıkıntılı dönemden çıkarak müreffeh bir geleceğe doğru yol alacağını taahhüt ediyorum. Önümüzdeki dönemde, Pakistan’ın demokratik seçimle işbaşına gelen sivil cumhurbaşkanı olarak, “yeni Pakistan” vizyonum, bu kararlıkta devam edecektir. S yakupkepenek06@hotmail.com
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle