23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

14 Kendi yolunu çizen adam Attila AŞUT ir karikatür sanatçısı için, belki de başa gelebilecek en büyük felaketle karşılaşmış; gözlerine perde inmişti. Bundan kötüsü olamazdı. Çünkü artık çizemiyordu. Üretecek gücü kalmayınca, günlerini torunlarıyla geçirmeye başlamıştı, ama terslikler yakasını bırakmadı. El yordamıyla yürümeye çalışırken, köydeki evinde düşüp kalçasını kırdı. Üst üste geçirdiği ameliyatlardan sonra sağlığı iyice bozuldu ve bir daha kendini toparlayamadı... Son darbe, eşinin ölümüyle gelmişti. 2005 yılında can yoldaşını yitirince, yoğun bir yalnızlık ve eksiklik duygusuna kapıldı, yaşama küstü. Köyde tek başına kalması olanaksızdı artık. 2006 yılında, Adana’daki oğlunun yanına göçmek zorunda kaldı. Hepten yatağa düştü, 11 Kasım’da aramızdan ayrıldı. Cenazesi, ertesi gün Trabzon’a götürülerek Of’un Kıyıboyu köyünde toprağa verildi... Ziya Ramoğlu’ndan söz ediyorum. Onu tanır mıydınız? Pek sanmıyorum, ama o Of’tan dünyaya karikatür köprüsü kuran adamdı! 1932 yılında, Trabzon’un Of ilçesinde, C röportaj YANSIMA OSMAN İKİZ 25 OCAK 2008 CUMA Şimdi de Bölünmüş Pakistan Haritaları Mosque and Military) adlı kitapta ortaya çıkan paradoksal tablo birçok bakımdan Türkiye’yi hatırlatıyor. Eğer Husain Haqqani, CIA raporlarında ’’Pakistan’ın bölünmesi daha hayırlı olur’’ ifadelerini okuduktan ve bölünmüş Pakistan haritalarını gördükten sonra kitabını yazmış olsaydı, belki benzer sorunları yaşayan Türkiye ile paralellik kurardı. Cami ile Ordu Arasındaki Pakistan’da müttefik ABD’nin Pakistan’ı nasıl İslamcı terörün beşiği haline getirdiği anlatılıyor. Usame bin Ladin’in ABD tarafından nasıl yaratıldığını zaten bütün dünya öğrenmişti. Ama Husain Haqqani’nin bir terör eğitim merkezi ve karargahı haline dönen Pakistan’ın bu beladan kolayca kurtulamayacağını anlatıyor. Çünkü İslamcı teröristler aynı zamanda Pakistan Ordusu ve istihbarat servisince de hem ülke içinde hem de Hindistan’a karşı kullanıyor. Suudi Arabistan’ın finansmanıyla kurulan medreseler ve kuran kursları da ordu ve istihbarat servisinin himayesinde. ABD çıkarlarını savunmak, Suudi Arabistan’ın İslamcılığı yaymak, Pakistan Ordusu ile istihbarat servisinin de kendi politik entrikaları için piyon olarak kullandığı ’’ithal 30 bin İslamcı terörist’’ giderek metastas gibi bölgeyi sarmakla kalmayıp kendilerini yetiştirenlerin de korkulu rüyası haline geldi. Husain Haqqani’e göre halk artık durumu anlamış durumda. Kimseye güvenmiyor. Pakistan devleti ABD ile müttefik ama tıpkı Türkiye’de olduğu gibi Pakistan halkı ABD karşıtı. Ordu demokrasiyi kurma iddiasında ama halk orduya da güvenmiyor. Hiç kimseye güvenmedikleri için 15 milyon dolar ödüle rağmen kimse Usame bin Ladin’i ihbar etmiyor. Husain Haqqani, ’’Vaaz vermeyi bırakıp, demokrasi güçlerini destekleyin’’ diye sesleniyor Batı’ya. Eğer Husai Haqqani, bölünmüş Pakistan haritalarını görmüş olsaydı belki boş hayallerden vazgeçer, en demokratik projesi ılımlı İslam gibi görünen ABD’den ve Avrupa’dan ne kadar hayır geleceği konusunda daha gerçekçi olurdu. Petrol bölgelerini, enerji nakil yollarını kontrol etmek, yeraltı zenginliklerini ele geçirmekten başka derdi olmayan ABD’nin demokratikleşmeyi değil, kukla yönetimleri tercih ettiğini artık anlamayan kaldı mı acaba? osman.ikiz?tele2.se B resmi “günah” sayan bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Oysa o, resim yapmayı çocuk yaşta kafasına koymuştu. Baskıcı ortamdan kurtulmak için, henüz 13 yaşındayken, limandaki bir gemiye atlayıp soluğu İstanbul’da aldı. Yaşamını fotoğrafçı dükkânlarında çalışarak kazandı, ileriki yıllarda Bedri Rahmi Eyuboğlu’nun yardımıyla, Güzel Sanatlar Akademisi’ndeki dersleri “konuk öğrenci” olarak izledi, Zeki Faik İzer’in öğrencisi oldu. Varlık Yayınları’nın kapaklarını çizen Trabzonlu ressam Cemal Akyıldız’la içtikleri su ayrı gitmiyordu. İstanbul macerasını ve yaşamının satırbaşlarını, bir söyleşimizde şöyle anlatmıştı: “Çocukluğum, köyde tatlı hayaller içinde resim yapmakla geçti. İlkokulu bitirdiğim yaz, babamın baskılarına dayanamayarak İstanbul’a kaçtım! Ada’daki güzelinden, denizdeki martısına dek İstanbul’un her şeyine âşık oldum! Hayal peşinde koştum bir süre. Sözüm ona şiir yazdım. Meteliksiz kalınca resme yöneldim! Mesleğe profesyonel fotoğraf ressamı olarak girdim ve böylece sefaletten kurtuldum. Paris’te bulunan ‘Ecole ABC de Dessin’ adlı sanat okulunun uzaktan öğrencisi oldum. DP Trabzon Milletvekili olan ağabeyim Salih Zeki Ramoğlu, 27 Mayıs’ta tutuklanınca, aileye, yurtdışına çıkma yasağı kondu. Bu yüzden, Fransa’dan gelen çalışma önerisini değerlendiremedim.” “Karikatür Denemeleri” adlı ilk sergisini Trabzon’da açan Ramoğlu, Türk Basın Kulübü’nün 1971’de Ankara gemisiyle düzenlediği ve Avrupa’nın Akdeniz limanlarını kapsayan turunda '“Yüzen Sergi'”yi sanatseverlerle buluşturdu. ABD’deki karikatür ajansı '“Rothco Cartoons Inc” ile yaptığı sözleşmeyle uluslararası kimlik kazandı. Karikatürleri New York Times, The Guardian, Times, Washington Post’ta yayımlandı. Ziya’nın karikatürlerinde konuşma balonu yoktu. Onun çizgileri yazısızdı, yani evrensel bir dille üretilmişlerdi. En çok “barış” karikatürleri çizdi. Ortadoğu coğrafyasına özel bir ilgisi vardı. Görgüsüz petrol şeyhlerini acımasızca eleştirdi. New York limanındaki ünlü Özgürlük Heykeli’nden tanıdığımız, elinde meşale tutan kadını, çizgileriyle kılıktan kılığa sokmuş, sonunda hamile bile bırakmıştı! Bu çalışması Amerika’nın 500. yıl kutlama etkinliklerinde, New York’taki sanat müzesinde sergilendi. “Of'ta yaşamak, sanatını nasıl etkiliyor? Sıkılmıyor musun burada?” diye sorduğumda, hiç duraksamadan şu yanıtı vermişti: “Olumlu etkilendiğimi düşünüyorum... Of’tan dünyaya açılan bu pencereden, insanlarla iletişim kurmakta sıkıntı çekmiyorum. Konular beni peşinden sürüklüyor. Uzakdoğu, Asya, Avrupa, bütün dünya sanki kanatlarımın altında! Bazen de zaman tünelinden geçerek, Adem ile Havva’ya uzanıyoruz. İnsanlığın yeni yeni keşfetmekte olduğu uzaya doğru yol aldığımız da oluyor. Ben çalışırken, Of’ta olup olmadığımın bile farkında değilim!” askerliğini İstanbul’da yaparken, Jandarma İstihbarat Okulu’nda görevliydi. Bu nedenle de, yolu sık sık İstanbul 1. Şube’ye düşüyordu. Bir gün Ruhi Su ile karşılaştı. “Ruhi Su ve öteki tutuklularla konuşmamız yasaktı. Ancak, kimsenin olmadığı zamanlarda, gizli gizli görüşürdük. Ruhi Su’ya Emniyet’te işkence yapılırken ben görmedim, ama o, kendisine sorguda işkence yapıldığını söylemişti. Aklımda kaldığına göre, sorguya götürülürken polisler itmiş ve yere düşmüş. O da bunun üzerine öfkelenerek ifade vermekten vazgeçmiş. Konuşmadığı için de ayrıca dayak yemiş... Çok iyi bir insandı. Sanatçı olduğu her halinden belliydi... Yıllar sonra, Karikatürcüler Derneği’nin Akşehir’de düzenlediği Nasrettin Hoca Şenliği’nde karşılaştık. Kendimi tanıttım... Anımsadı. Sevgiyle elimi tuttu. Hastaydı. Kısa bir süre sonra da ölüm haberi geldi...” GERÇEKLEŞMEYEN DÜŞLER Ziya Ramoğlu, bugüne değin çok sayıda ulusal ve uluslararası ödül kazandı, ama bir yapıtının doğup büyüdüğü ve tüm yaşamını adadığı Trabzon’da, Karadeniz Teknik Üniversitesi yerleşkesine “yontu” olarak dikilmesi için girişimde bulunulduğunu öğrenince dünyalar onun oldu. Sonra Çaykara ilçesine bağlı Uzungöl’e, Özgürlük Heykeli’ni “hamile bir denizkızı” biçiminde simgeleyen yontusunun dikilmesi gündeme geldi. Ne var ki, belde yöneticilerinin tutucu yaklaşımları aşılamadığı için bu tasarı da gerçekleşemedi. Ziya Ramoğlu’nun en büyük Karikatür çizmek tek başına yapılan bir iş. Ancak resmettikleri, karikatürcü için bambaşka dünyalara açılan kapılar. Bunu fark edebilmek için Trabzon’un Of ilçesinden yeteneklerini tüm dünyaya gösterebilen Ziya Ramoğlu’nun hayatına göz atmak yeterli. düşlerinden biri de, elli yıllık karikatür birikiminin nitelikli bir albümde toplanmasıydı. Ankara’da yaşayan oğlu Kemal Ramoğlu, bu konuda kimi girişimlerde bulundu. Yapı Kredi ve İş Bankası Kültür Yayınları’na, babasının haberi olmadan dosyalar gönderdi, ama bu kurumlar, karikatür albümü basmadıklarını söyleyerek öneriyi geri çevirdiler. Yurtdışında kazandığı birçok başarıyla ülkemizi onurlandıran Ramoğlu'nun karikatürü değil yayımlamak, heykelini diksek bile hakkını ödeyemeyiz. akistan dünyanın en tehlikeli yerlerinden biri haline geldi’’ demişti Benazir Bhutto. Hırsını dizginleyemedi, kurulan tezgahı sezemedi ve gitti dünyanın en tehlikeli diye tanımladığı ülkesinde öldürüldü. Benazir Bhotto’nun öldürülmesiyle tehlike daha da büyüdü. Nükleer başlıklara sahip Pakistan artık Irak’tan da, Afganistan’dan da daha tehlikeli bir ülke. Son iki hafta içinde sınır bölgelerinde İslamcı militanlarla, güvenlik güçlerinin arasındaki çatışmalarda ve değişik yerlere yönelik bombalı saldırılarda yüzlerce kişi öldü. Sınır bölgelerinde oturanlar kendilerini güvende hissetmediklerinen kafileler halinde Afganistan’a kaçıyorlar. Benazir Bhutto’nun öldürülmesiyle birlikte dünya gazetelerinde çıkan haber, yorum ve analizler arka arkaya dizilse boğaza birkaç köprü olur. Ama Bhutto gömülünce olay bitmiş gibi medya gene her zaman olduğu gibi başka heyecanların peşine düştü. Oysa medyanın Pakistan’a yönelik ilgisi azalırken kriz daha da derinleşti. Üstelik kriz içinden öyle kolay çıkılacak gibi de değil. Pakistan da ne yazık ki ABD’nin, Büyük Ortadoğu Projesi kapsamına giren ülkelerden biri. ABD’nin bu uğursuz projesinin alanına giren bütün ülkeler gibi Pakistan da binbir entrikayla karşı karşıya. Amerikalılar, bölünmüş Pakistan haritalarını günışığına çıkararak niyetlerini açıkça belli ettiler bile. Türkiye’nin başına sarılan bölücülük şimdi Pakistan’da ısıtılıyor. Bu demektir ki Pakistan daha çok uzun süre iç çatışmalar içinde yaşayacak. Türkiye ile Pakistan’ın kader çizgilerinin kesiştiği noktalar birden fazla. ’’Türkiye, İran mı olacak’’ diye soranlar aslında dikkatlerini Pakistan’a yöneltirlerse daha gerçekçi olurlar. Her şeyden önce her iki ülke de ABD’nin yakın müttefiki. Her iki ülke de bu müttefik yüzünden huzura kavuşamıyor. Boston Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Başkanı Pakistanlı Prof. Husain Haqqani, Pakistan’ı kaosun içine ABD’nin ittiğini söylüyor. Nawaz Sharif ve Benazir Bhutto hükümetleri döneminde Pakistan’da görev yapmış olan Husain Haqqani’e göre ABD, Pakistan’ın demokratikleşmesine hiçbir zaman destek olmadı. İki ülke arasındaki ilişkiler sadece Amerikan çıkarlarına göre yönlendi. Husain Haqqani’nin kaleme aldığı, Cami ile Ordu Arasındaki Pakistan (Pakistan Between ’’P Karikatürist Zeki Beyner anılıyor... Kültür Servisi Zeki Beyner Saraçhane’deki Karikatür ve Mizah Müzesi’nde düzenlenen iki etkinlikle anılıyor. Mizah yazarı ve karikatürist Cihan Demirci’nin yöneteceği “Keşkülü Fukara” başlıklı söyleşi saat 15.00’te gerçekleştirilirken, saat 17.00’de müzenin sergi salonunda Zeki Beyner’in karikatürlerinden oluşan bir sergi açılacak. 8 Eylül 2002’de yitirdiğimiz Zeki Beyner’in ilk karikatürü 1956’da Akbaba dergisinde yayımlandı. ‘Keşkülü Fukara’ adlı bir kitabı bulunan Zeki Beyner, Akbaba dışında Yeni İstanbul ve Son Saat gazeteleri, Tef, Zübük, Taş, TaşKarikatür, Papağan, Pardon ve Çarşaf gibi mizah dergilerinde çalışmıştı. Akbaba dergisinden Yusuf Ziya Ortaç şöyle anlatıyordu Zeki Beyner’i: “(…) Karikatürlerinde, baktıkça insanın içini sızlatan bir yalnız adamı vardır onun: Saçları uzamış, pantolon kısalmış, güvercinlere bakar gülümser, düşen yapraklara bakar düşünür, genç kızlara bakar yutkunur… İşte o kâğıt üstündeki hazin adam bizim Zeki’dir, Zeki Beyner! (…) Yalnız adam dedim… Ama ne kadar yalnız, ne kadar… Arkadaşlarından öğrendim: Ablası yok, ağabeysi yok, amcası yok, teyzesi yok… Dudakları, bir kere anne dememiş, bir kere baba dememiş (…) Ama bütün tabiat ve bütün insanlık onun dostu, onun arkadaşı, onun akrabasıdır.. çiçekler, kuşlar, çocuklar, gençler, ihtiyarlar ve yoksullar. (…) Zeki Susar. Zeki konuşmaz. Zeki efkârlıdır hep. Eğer güldüğünü, şakıdığını görürseniz, biliniz ki çakırkeyiftir Zeki! Böyle tatlı sarhoş az görülür: Yılışmadan gülen, incitmeden konuşan. O, çizgisi olan bir karikatüristtir. ’’ (1 Bizim Yokuş, Yusuf Ziya Ortaç, Akbaba Yayınları, 1966, s:220). (Tel: 0212 5211264; karikaturmuzesi@hotmail.com) RUHİ SU’YLA TANIŞMA Ziya Ramoğlu, Ruslara Moskova’da Türk yemekleri de tattırılacak; etkinlikler, Moskova Film Festivali kapsamında sürdürülecek Rusya 2008’i ‘Türk Kültür Yılı’ ilan etti Kültür Servisi Rusya 2008’i “Türk Kültür Yılı” ilan etti. “Türk Kültür Yılı”, 8 Nisan’da Moskova’daki Uluslararası Müzik Evi’nde Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası’nın konseriyle başlayacak, St. Petersburg ile Kazan ve Soçi kentlerinde sürecek. Etkinliklerin Moskova ayağında şef Emre Aracı, Rusya’nın dünyaca ünlü sanatçılarından Yuri Bashmet’in orkestrası eşliğinde, “Bestekâr Sultanlar” başlıklı konserle “Türk Kültür Yılı”, 8 Nisan’da Moskova’daki Uluslararası Müzik Evi’nde Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası’nın konseriyle başlayacak, St. Petersburg, Kazan ve Soçi kentlerinde sürecek. sanatseverlerle buluşacak. Caz sanatçısı Ayşe Tütüncü de Moskova’da sahneye çıkacak. Klarnette Hüsnü Şenlendirici, bağlamada İsmail Tunçbilek ve kanunda Aytaç Doğan’ın yer aldığı “Taksim Trio” topluluğu ise Moskovalılara Türk ezgilerinin yer alacağı bir konser verecek. Ayrıca Tarkan, İdil Biret, Sertab Erener ve Şebnem Ferah da etkinlikler kapsamında konser verecekler. Moskova’da modern dans gösterisinin de sunulacağı etkinlik kapsamında Ara Güler’in de Rusya ve İstanbul’u konu alan fotoğraf sergisi açılacak. Yılın ikinci yarısında çağdaş Türk sanatının örneklerinin sunulacağı sergiye ev sahipliği yapacak olan Moskova’da “Edebiyat Günleri” ile konferans ve paneller düzenlenecek. Ruslara Moskova’da Türk yemekleri de tattırılacak; etkinlikler, Moskova Film Festivali kapsamında sürdürülecek.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle