02 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

25 OCAK 2008 CUMA dizi 11 Eylül’ün ardından başlatılan Afganistan saldırısı ülkeyi Afganistan kaynaklı terörün hedefi haline getirdi C 13 Pakistan güvenlik ve istikrar arıyor P akistan bugün hem iç hem de dış sorunlarla kelimenin tam anlamıyla kuşatılmış durumda. Terör gibi önemli dış sorunların radikal İslamcılık gibi iç sorunları tetiklemesi, Pakistan’ı adeta bir kıskaç içinde bırakmış. Bu kuşatılmışlığı daha iyi anlayabilmek için ülkenin içinde bulunduğu jeopolitikjeostratejik konumu biraz daha ayrıntılandırmak gerekiyor. Pakistan hem Uzakdoğu ile Ortadoğu üzerinden Batı’ya uzanan, hem de Orta Asya’dan Arap Denizi ile Hint Okyanusu’na açılan yolların kesişme noktasında bulunuyor. Ülke doğuda Hindistan, kuzeydoğuda Çin, batıda İran, batı ve kuzeybatıda Afganistan ile komşu. Pakistan Güney Asya üzerinden Hint Okyanusu ve Çin’e, Orta Asya üzerinden Hazar ve komşu bölgelere, Batı Asya üzerinden de Basra Körfezi’ne açılıyor. Belki de dünyanın en sıkıntılı coğrafyasında bulunuyor. Özellikle 21. yüzyılın küresel enerji rekabeti göz önüne alındığında Pakistan’ın Avrasya’dan açık denizlere yönelik geçiş ülkesi konumunda bulunması, ülkenin jeostratejik önemini daha da arttırıyor. Pakistan’ın İran ile 909, Çin ile 580 ve Hindistan ile de 2 bin 240 kilometre sınırı bulunuyor. Pakistan’ın yakın tarihindeki en önemli kırılma noktası, 11 Eylül saldırılarının ardından ABD’nin Afganistan’a yönelik başlattığı operasyon oldu. Tıpkı Türkiye’nin Irak konusunda yaşadığı sıkıntı gibi Pakistan da Afganistan kaynaklı terörün hedefi durumuna geldi. Sorunun çözümü için Afganistan Devlet Başkanı Hamit Karzai ile Pakistan Devlet Başkanı Pervez Müşerref’in geçen sene Ankara’da imzaladığı belgenin ardından umutlar arttı. Ancak bu umutlar boşa çıktı. Beklentilerin aksine terörde artış baş gösterdi. “İntihar saldırıları” gibi Ortadoğu’ya özgü terörist eylem biçimleri Pakistan’da da görülmeye başlandı. Pakistan’ın İslami anlayışına uymayan bu eylem biçimi 2001 yılından sonra kendisini göstermişti. Ancak 2007’ye gelindiğinde bu sayı neredeyse 50 kat arttı. Bir yıl içinde aralarında kadınların da bulunduğu 133 eylemci kendisini patlattı. İçinde bulunduğu coğrafya Pakistan’ın şansı olduğu kadar şanssızlığı da... Afganistan ile Pakistan arasındaki 2 bin 560 kilometrelik sınır adeta ülkenin kanayan yarası. Denetimi neredeyse olanaksız olan bu sınır boyunca yerel aşiretler bulunuyor. Bu bölgeye federal olarak yönetilen aşiretler bölgesinin İngilizce olarak kısaltılmışı FATA (Federally Administered Tribal Areas) adı verilmiş. 2000 yılı tahminlerine göre bu bölgede 3 milyon 341 bin 070 kişi yaşıyor. Bu toplam Pakistan nüfusunun yüzde 2’si demek... Bu nüfusun da sadece ve sadece yüzde 3.1’i kasabalarda ve kasaba benzeri yerleşim merkezlerinde ikamet ediyor. FATA’yı oluşturan yerel makamlar, “Hayber, Kurram, Bajaur, Muhmand, Orakzai, Güney ve Kuzey Veziristan” olarak sıralanıyor. Bu aşiretler, Pakistan Hindistan’dan ayrıldıktan sonra Muhammed Ali Cinnah’ın çağrısı üzerine ülkeye katıldı. Hatta kendi içişlerinde bağımsız olacakları ve aşiret yapılarını sürdüreceklerine ilişkin garanti aldıkları bir anlaşmaya imza bile attılar. Ancak Cinnah’ın 1948 yılında yaşamını yitirmesiyle anlaşmanın anayasal düzeyde tescil edilmesi söz konusu olmadı. İlk Pakistan Anayasası’nın hazırlandığı 1974 yılına da kadar da yasal bir konumları olmadı. FATA’da yerleşimin kırsalda ağırlık kazanması ve aşiret yapısının katılığına çetin coğrafi koşullar da eklenince, bu bölge ister istemez merkezi yönetimin kontrolü dışında kalmış oluyor. Böylece, Afganistan’daki ABD baskısından kaçan teröristler de sınırın iki yanında bulunan bu aşiretler aracılığı ile rahatça Pakistan’a geçebiliyor. Pakistan yönetimi, bu bölgedeki terörist unsurlarla mücadele edebilmek için 100 bin askerini sınıra sevk etmiş durumda. Ancak askeri bir başarı şimdilik çok uzakta gibi görünüyor. Şimdiye kadar yürütülen operasyonlarda 500 civarında terörist etkisiz duruma getirilirken, 800 Pakistan askeri yaşamını yitirmiş... Pakistan belki de dünyanın en sıkıntılı coğrafyasında bulunuyor. Özellikle 21. yüzyılın küresel enerji rekabeti göz önüne alındığında Pakistan’ın Avrasya’dan açık denizlere yönelik geçiş ülkesi konumunda bulunması, ülkenin jeostratejik önemini daha da arttırıyor. Pakistan İran ile 909, Çin ile 580 ve Hindistan ile de 2 bin 240 kilometre sınıra sahip. İnam Ül Hak: ABD müttefikimiz Çima’nın bu değerlendirmelerine karşın, seçim hükümetinin Dışişleri Bakanı ve Pakistan’ın 19921996 yılları arasında Ankara Büyükelçiliği görevini üstlenmiş olan İnam Ül Hak, özellikle ABDPakistan ilişkilerine farklı yaklaşıyor. İnam Ül Hak’a göre ülke içinde gelişen bütün antiAmerikancılığa karşın Pakistan ve ABD “stratejik işbirliği” içinde. Özellikle de terörle mücadele konusunda. Peki, Washington yönetiminin verdiği bütün sert mesajlara, Hindistan ile yakın ilişkisine karşın nasıl oluyor da Pakistan, ABD yönetimi ile stratejik ilişki kurabiliyor? İnam Ül Hak bu sorunun yanıtını diplomatik bir dille veriyor olsa da İçişleri Bakanı Navaz Han ile aralarında ciddi bir görüş ayrılığı bulunduğu da gözlerden kaçmıyor. Navaz Han’ın ABD’ye yönelik ciddi eleştirileri dikkate alındığında, İnam Ül Hak’ın Washington yönetimine verdiği ılımlı mesajların etkisi ne kadar bilinmez ama bu önemli görüş ayrılığı bile Pakistan’ın dış politikasındaki sıkıntılı sürecin kolay kolay bitmeyeceğini gösteriyor. İnam Ül Hak, ABD ve Pakistan’ı “stratejik müttefik” olarak nitelendirse de “Amerikan işgali altındaki Afganistan’da istikrarsızlık ve güvensizlik devam ederse Pakistan’daki istikrarsızlık ve güvensizlik de devam eder” değerlendirmesini yapmaktan da kaçamıyor. Ancak İnam Ül Hak, Afganistan’da istikrar ve güvenin kolay kolay da sağlanamayacağı görüşünde. Pakistan Dışişleri Bakanı Afganistan’da yolsuzluğun hâlâ devam ettiğine, savaş lordları ve uyuşturucu mafyasının gücünü koruduğuna inanıyor. Ül Hak’a göre uyuşturucu ticaretinden kazanılan kara para Afganistan Pakistan sınırı boyunca yerleşmiş olan aşiretler arasında da paylaştırılıyor. Uyuşturucu ticaretinden kazanılan paranın 4 milyar dolar civarında olduğu tahmin ediliyor. Dolayısıyla sorunun kısa vadede sadece askeri önlemlerle çözümü olası görünmüyor. Peki, Pakistan Dışişleri Bakanı, ülkesinin Afganistan dışında diğer komşu ülkelerle olan ilişkilerini nasıl değerlendiriyor? Hindistan ile 2004 yılında Dışişleri Bakanlığı müsteşarları düzeyinde güven arttırıcı önlemler belirlenmesi konusunda bir süreç başlatılmış. Ancak Hindistan, Keşmir konusunda çözüm için bir esneklik göstermiyor. Pakistan komple bir çözüm isterken Hindistan komple bir tanınmadan yana tavır alıyor... İran ile ilişkilerde ise sıkıntı yok. Pakistan, İran’ın en güncel uluslararası sorunu olan nükleer kapasite geliştirme konusunda ise Türkiye gibi düşünüyor. Pakistan sorunun taraflar arasında yapılacak görüşmelerle çözümlenmesini istiyor. İslamabad yönetimi ABD’nin İran’a saldırması durumunda bunun dünya ekonomisi için tam bir felaket olacağı görüşünde. İnam Ül Hak, “Sorunun barışçı yollardan çözülmesini istiyoruz” diyor. Pakistan Çin ile hemen her alanda yakın ilişki içinde. Prof. Çima: ABD’nin küresel stratejisi Hindistan’ı nükleer bir süper güç yapmak Washington’ın oyunu eki bu sıkıntılı tablo içinde Washington yönetimi nasıl bir oyun sergilemekte? Bu sorunun yanıtını Pakistan’ın yarı resmi düşünce kuruluşu olan İslamabad Politik Araştırmalar Enstitüsü (IPRI) Başkanı Profesör Pervez İkbal Çima veriyor. Çima’ya göre ABD’nin küresel stratejisi, Hindistan’ı nükleer bir süper güç yapmak. “Bu ABD’nin resmi politikası” diyen Çima, Washington yönetiminin bu politikasına ilişkin şu değerlendirmeyi yapıyor: “Hindistan nükleer güce sahip olduktan sonra Pakistan da nükleer kapasite geliştirdi. Bu da ABD’nin tepkisine neden oldu. Çünkü Pakistan, nükleer güce sahip tek Müslüman ülke, aynı zamanda İslam dünyası içinde anti Amerikan düşüncenin en fazla yaygın olduğu ülke... Aynı zamanda da ön cephe konumunda... Üstelik 21. yüzyılda ABD’nin karşısında denge unsuru oluşturabilecek süper güç olmaya aday Çin ile yakın ilişki içinde. Yani güçlü bir Müslüman ülke nükleer güce sahip ve bu da ABD yönetiminin hoşuna gitmiyor. Pakistan kendi bölgesinde önemli bir konumda bulunuyor.” Çima’ya göre ABD yönetimi, Afganistan’a yönelik operasyon ile teröristlere karşı mücadele gerekçesini gösterip Pakistan’ı baskı altında tutmaya çalışıyor. Yani bu aslında Washington yönetiminin bilinçli bir politikası... P Çima’ya göre ABD yönetimi, Afganistan’a yönelik operasyon ile teröristlere karşı mücadele gerekçesini gösterip Pakistan’ı baskı altında tutmaya çalışıyor. Yani bu aslında Washington yönetiminin bilinçli bir politikası... tan’ın Ortadoğu’da yaşanmakta olan sıkıntılara ilgisini sıcak tutuyor. Bu nedenle de Pakistan, İsrail’e karşı Filistin’e büyük destek veriyor. Tabii bu durum, İsrail’de pek hoş karşılanmıyor. Güvenlik konusundaki hassasiyeti ile bilinen İsrail’e karşı nükleer gücü olan Müslüman bir ülkenin siyasi tavır alması, ABD’deki güçlü Yahudi lobisinin de çok hoşuna gitmiyor doğal olarak... rörle mücadelede daha da sıkıştırmayı tercih etti. Peki, Türkiye’deki AKP hükümetinin gerek İsrail ile gerek Washington yönetimi ile yakın ilişki içinde olduğu düşünüldüğünde, Pakistan yönetiminin Türkiye ile olan bu sıcak yaklaşımı nasıl açıklanıyordu? Amerika’ya bu kadar tepkili olan Pakistan, Amerika ile yakın ilişki içinde olan Türkiye’ye nasıl bu kadar sempati duyabiliyordu? Ortada politik bir aykırılık mı vardı? Çima’ya göre bu sorunun yanıtı oldukça basitti: “Her devlet kendi ülkesel çıkarlarına göre pozisyon belirler. Türkiye de Pakistan da... Dolayısıyla Türkiye’nin çıkarı Amerika ve İsrail ile yakın ilişki kurmaktan geçiyorsa bunu yapar. Ortada politik bir aykırılık yok.” Pakistan’ın Çin’e yönelik yaklaşımını “istikrarlı bir şekilde gelişen dostluk ilişkisi” olarak nitelendiren Çima’nın, ABD’nin küresel politikalarına ilişkin ABD’NİN İKİLEMİ Ancak IPRA Başkanı Çima, Washington yönetiminin bu noktada bir ikilemine de dikkat çekiyor. Çima’ya göre Pakistan nükleer kapasite geliştirdikten sonra ABD yönetimi tavır almış olsa da özellikle 11 Eylül’den sonra terörle mücadele için Pakistan ile bir ölçüde yakınlaşmak zorunda kaldı. Hindistan’ın yakın müttefiki olan ABD, böyle bir tavır içine girip Pakistan’ı te hatalarına yönelik değerlendirmeleri ise dikkat çekici: “Biz Pakistan olarak teröre karşıyız. Terör sadece Pakistan’ın iç sorunlarını etkilemiyor. Terörün Pakistan üzerinde çok kapsamlı bir etkisi bulunuyor. Maalesef Almanya, Afgan Ordusu’nu çok kötü biçimde eğitti. Kötü eğitim alan Afgan Ordusu terörle mücadelede yetersiz kalıyor. Uyuşturucu baronları ve savaş zengini işadamları ülkedeki etkisini koruyor. ABD Irak’ta 160 bin askerle varlığını sürdürmeye çalışıyor. Afganistan’da 40 bin askerle teröre karşı savaşmak mümkün mü? Kaldı ki 40 bin askerin sadece 20 bini muharip güç düzeyinde. Geri kalanı savaşmak bile istemiyor. Amerika kendi yapamadığını Pakistan’ın yapmasını bekliyor ve sürekli suçu Pakistan’ın üzerine atıyor. Amerikan Gizli Servisi CIA, bölgeyi Balkanlaştırmak istiyor. Biliyor musunuz, Belucistan’ın bağımsızlığı için savaşmakta olan Belucistan Özgürlük Ordusu, Afganistan’ın Kandahar kentinde üstlenmiş durumda. ABD tarafından da kontrol ediliyor.” İnam Ül Hak ASKININ BOYUTU ABD’nin Pakistan’a yönelik baskısı sadece bununla da sınırlı değil. Washington yönetimi Pakistan’ın Belucistan Eyaleti’nde İran’a karşı Sünni Cundullah (Allahın Askerleri) örgütüne de destek veriyor. Böylece Pakistan ile İran arasında sıkıntı yaratmaya çalışıyor. Pakistan’a yönelik baskılar sadece ABD’nin çabaları ile sınırlı değil. IPRA’nın uzmanlarına göre Hindistan, Afganistan üzerinden Pakistan’a yönelik terör girişimlerine de destek veriyor. İşte bu nedenlerden dolayı Pakistan’da Amerikan karşıtlığı giderek artıyor. İslamabad yönetimi sınırdaş olmasa da Ortadoğu’daki gelişmelere kayıtsız değil. İslam ortak paydası, Pakis B Aşiret kültürü ölge tepeden tırnağa silahlandırılmış durumda. Silahsız hiç kimseyi görmek olası değil. Aşiret yapısının güçlü olduğu bir başka eyalet olan Belucistan’dan gelmiş olan Pakistan Senatosu Geçici Başkanı Can Muhammed Han Cemali lüks makam arabasının arka koltuğunda taşıdığı silahı, “Biz aşiret üyesiyiz. Silahsız gezmemiz söz konusu olamaz. Bizim geleneğimiz bu. Nasıl Türkiye’de aşiretler var. Belucistan’da da öyle... Bizim için silah taşımaktan doğal bir şey yok” diyor. Türkiye’den bakıldığında garip gelse de, Pakistan gerçekleri göz önüne alındığında Can Muhammed Han Cemali’nin bu sözlerinin çok doğal bir tutuma işaret ettiği kolayca anlaşılabiliyor. B kili. Sınır üzerinde yoğun bir trafik yaşanıyor. Bölgenin tek doğal geçidi olan Hayber dışında, Afganistan ile Pakistan arasındaki 2 bin 560 kilometrelik sınırda tam 166 tane geçiş rotası bulunuyor. Sovyet işgali döneminde Kızılordu 10 yıl kalmasına karşın bu bölgeyi kontrol altına alamamış. ‘SÜREKLİ DİRENİŞ’ Pakistan’ın FATA bölgesindeki Afganistan sınırında günde 1290 araç giriş çıkışı yaşanıyor. Toplam insan hareketi ise 6 bin 800 kişi civarında. Belucistan’da ise bu rakam araç bazında 12 bin 9, kişi bazında ise 31 bin 285. Tabii ki bu trafik yasadışı olarak gerçekleşiyor. ABD’nin Afganistan’daki yanlış politikaları, FATA’daki yerel yapıyı “sürekli bir direniş” hareketi içine sokmuş. Bölge öylesine sıkıntılı ki, tepeden tırnağa silahlı aşiret milisleri, kendileri dışında hemen herkese karşı silahlı mücadele içindeler. SINIRDA YOĞUN TRAFİK ABD’nin bir zamanlar sağlamış olduğu lojistik destek bu bölgede hâlâ kendisini gösteriyor. Afganistan’daki “savaş lordları” ve “uyuşturucu patronları” FATA’da da et Can Muhammed Han Cemali BİTTİ
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle