04 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

8 Özelliklerini TSK belirleyecek ve üretiminde Türk şirketleri yer alacak C ekonomi İŞÇİNİN EVRENİNDEN ŞÜKRAN SONER 13 NİSAN 2007 CUMA İlk ulusal tank 2012’de Serdar Görgüç. Uzlaşma şeyler söylemeden, bir şeyler söylemiş oldukları bir şovdu bu. Tabii bu şovu başaktörü Başbakan Erdoğan, adaylık açıklaması öncesindeki günlere yayılmış görüşmeler, fikir almalar mizanseninde, oynamayı, rol almayı, çok sayıda oyunun sergilenmesi boyutunda sürdürecek. Bu şovun en kimliksiz oyuncuları ise elbette, sonunda seçim oylamasında da karara uygun parmak kaldıracak AKP milletvekilleri. Onlar seçildikleri günden bu yana, hiçbir oylamada milletin vekili olamamış, lidere deyim yerinde ise kul ölçeğinde bağımlı, hep talimatla, birçoğunda içeriğini bile bilemeden parmak kaldırmanın, oy kullanmanın ayıbını taşıyorlar. Medyasermayesiyaset çıkar sarmalında, demokrasinin (d)sini içermeyen biçimde, biçimsel olarak sandık demokrasisi kurallarında uygun koşulları yakalamış Başbakan Erdoğan, AKP yönetimi kritik bir dönemeç noktasında. Ya nasılsa içeriğine gönülden bağlı olmadıkları insan hakları, demokrasi, TC Anayasası, Cumhuriyet, laiklik ilkelerini özünden ayaklar altına almak anlamına gelen, ancak kendilerince biçimsel, hukuksal savunulabilir stratejilerinde yollarına devam edecekler. Bugünkü yeterli olduğunu savladıkları parmak hesabına dayanarak, Erdoğan’ın kendisi ya da kafasındaki bir başka ismi, uzlaşmasız seçmek üzere yollarına devam edecekler. Bu uğurda Erdoğan’ın herkesle kavga ederek, demokrasinin olmazsa olmaz düzeni, kurumlarını yok sayarak, uzlaşmadan yürüdüğü yolda önlerinin açık olduğunu savlamak ne büyük bir aymazlık. Meclisin, Cumhurbaşkanlığı için yeterli oyçokluğu olmadan toplanamayacağı hukuk tartışması, yargının vereceği karar, uzlaşmayı gerçekten isteyen toplumsal büyük çoğunluğu yok saymanın gerilimi, cepheleşmeyi pervasız tırmandırmanın bedelleri bir yana, Başbakan Erdoğan kimliğinde, AKP kadroları, hükümet icraatlarında, ülkemiz, geleceğimiz için tehdit algılamasını öylesine hızlı tırmandıran gelişmeler peş peşe geliyor ki.. Türkiye’ye yönelik siyasetleri bağlantılı, günümüz koşullarında Talabani ile görüşmenin sakıncaları sayılıp durulmuşken Başbakan Erdoğan’ın kimseleri dinlemeyip ne yapıp edip görüşmesinin üzerinden hafta geçmeden, Barzani Türkiye’yi tehdit edebiliyor. Üstüne ABD kaynaklı tehditler de eklenince, iki günde PKK terörü bağlantılı 10 askerimiz şehit edilince.. Erdoğan hükümeti, Erdoğan’ın sorumsuz, başına buyruk dış politika icraatları adına geri dönüşü olmayan bir tablo ortaya çıkabiliyor.. Yoksa siz hâlâ Cumhurbaşkanlığı seçimi, arkasından seçimler dönemecinde, birey ve örgütlülük sorumluluğunu üstlenmeden, olup bitenleri hafife alanlardan, tehlikenin farkında olmamakta direnenlerden misiniz? soner?cumhuriyet.com.tr Otokar Genel Müdürü Serdar Görgüç, fikri mülkiyeti Türkiye’ye ait olan ilk ulusal tank projesinin 2012’de tamamlanacağını ve 500 milyon dolara mal olacağına söyledi. Ekonomi Servisi Kara Kuvvetleri Komutanlığı’nın modern ana muharebe gereksinimini karşılayacak Milli İmkânlarla Modern Tank Üretimi Proje’sinin 2012’de tamamlanacağı açıklandı. ANKA Haber Ajansı’nın haberine göre, proje maliyetinin 500 milyon dolar olacağını dile getiren Otokar Genel Müdürü Serdar Görgüç, Milli Tank Projesi’nde sözleşme görüşmelerine başladıklarını ifade etti. Fikri mülkiyetleri Türkiye’ye ait olan, TSK’nin ihtiyaçlarını karşılayabilecek tank tasarlamak için mühendislik güçleri ve ArGe imkânlarına sahip olduklarını belirten Görgüç, sözleşmeyle ilgili hukuki çalışmaların sürdüğünü, bunun ise ortalama 4 ay gibi bir sürede tamamlanmasını öngördüklerini söyledi. Görgüç, tankın özelliklerinin TSK tarafından belirlendiğini, gizlilik nedeniyle açıklayamayacaklarını ancak motorunun ise dizel olacağını ifade etti. Serdar Görgüç, yeni nesil tankların özelliklerini ve teknolojisini üretecekleri tankta kullanacaklarını vurgulayarak milli çabalarla ger çekleştirecekleri tank için Türkiye’de var olan altyapıyı seferber edeceklerini, ASELSAN gibi Türk firmalarının görev alacağını dile getirdi. Görgüç, verilecek tank sayısının da projenin tamamlanmasının ardından ayrı bir sözleşmeyle belirleneceğini belirterek milli imkânlarla üretilecek Modern Tank Projesi’nin tüm haklarının Türkiye’ye ait olacağına dikkat çekti. Görgüç, şirketlerinin kurulduğundan bu yana en yüksek kârına geçen yıl ulaştığını ve 41 milyon YTL kâr elde ettiğini belirterek 2006’da Türk savunma sanayiinde ihracat lideri olduklarını söyledi. Otakar’ın 2006 yılı cirosunun 338 milyon YTL, ihracatının da 112 milyon dolar ve satış adedinin de 3 bin 780 olarak gerçekleştiğini kaydeden Görgüç, bu yılki ciroda 300 milyon dolar, ihracatta da 120 milyon dolar hedeflediklerini dile getirdi. Fransa ile Nabucco boru hattı krizi Orta Asya doğalgazını Avrupa’ya taşıyacak Nabucco boru hattı, Türkiye’nin Fransa’ya tavır almasıyla tehlikeye girdi. Batı basını, Ankara’nın, Fransa’da gündemde olan sözde Ermeni soykırımı tasarısıyla ilgili olarak AB ve Paris’i protesto ettiği görüşünde. ANKARA (ANKA) BOTAŞ’ın, Nabucco boru hattı projesiyle ilgili Fransa’nın Gaz de France (GDF) firmasıyla yürüttüğü görüşmeleri, Fransa’da sözde Ermeni soykırımı iddialarının inkârını suç sayan yasa tasarısı nedeniyle beklemeye alması büyük yankı yarattı. GDF şirketi ve Fransa Büyükelçiliği, Ankara’dan bilgi isterken, Fransa Dışişleri Bakanlığı, Türk yetkililerinden bu konuda hiçbir teyit almadıklarını duyurdu. Avrupa Birliği (AB) çevreleri de “Bu, Türkiye’nin Fransa üzerinden AB’ye yaptığı bir uyarı” değerlendirmesini yaptı. Gelişmeler yabancı basında da geniş yer buldu. İngiltere’de yayımlanan Times gazetesi, Türkiye’nin, sözde Ermeni soykırımı inkârını suç sayan yasa tasarısını protesto etmeyi amaçladığını yazarken, Amerikan International Herald Tribune gazetesi ise Türkiye’nin Fransa ve AB üzerinde baskı kurmaya amaçladığını, Ankara’nın, AB’nin en büyük enerji projelerinden birinin gecikmesine neden olabileceğini belirterek, Türkiye’nin görüşmelerin devamı için gelecek ay yapılacak Fransız Cumhurbaşkanlığı seçimleri sonucunu beklediğini kaydetti. Gazetenin görüştüğü GDF Sözcüsü Sabine Wacquez ise Türkiye’nin kararı konusunda yorum yapmazken, “Söyleyebileceğim, bizim projeyle ilgileniyor olduğumuz” dedi. BBC de Türkiye’nin yasa tasarısını protesto etmek için GDF ile görüşmeleri durdurduğunu belirtti. 3 bin 300 kilometrelik Nabucco projesiyle Orta Asya gazlarının Avrupa’ya taşınması hedefleniyor. Nabucco projesi gerçekleşirse Türkiye, Hazar ve Ortadoğu’dan gelen doğalgazın Avrupa’ya dağıtımı için merkez konumunda olacak. Yabancı şirketler günlük 1 milyon metreküplük doğalgazı pompalamak yerine sonraya saklamayı tercih ediyor Doğalgaza petrol yasası ayarı Mahmut GÜRER ANKARA Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı (TPAO), Toreador (ABD) ABD ve Stratic (İngiliz) şirketleri tarafından Karadeniz’de bulunan doğalgazın çıkarılmasının yeni Türk Petrol Yasası’nın yürürlüğe girmemesi nedeniyle ertelenmesinin yanı sıra, yapılan sözleşmeye de aykırı davranıldığı öğrenildi. Buna göre, TBMM’de Türk Petrol Yasası’nın yeniden görüşmeleri sırasında kaynaktan yerel yönetimlere pay verilmesine ilişkin düzenlemenin metinden çıkarılması yabancı şirketlerin canını sıktı. Bu kapsamda TPAO ile yapılan üçlü görüşmelerin ardından, “Ortak İşletme Anlaşması”nın işleyişi de değiştirildi. Akkaya ve Ayazlı alanlarında toplam 6, Akçakoca alanın Çankaya’dan dönen Türk Petrol Yasası’nın TBMM’de bazı değişikliklere uğramasının ardından, ABD ve İngiliz şirketleri, TPAO ile yapılan “Ortak İşletme Anlaşması”nın işleyişinde de bazı değişikliklere gitti. da ise 2 kuyuda doğalgaz saptanmıştı. Son değişikliklerin ardından, yasa bu haliyle çıksa bile her bölgeden sadece 1’er kuyudan doğalgaz pompalanacak. Geçen yıl bu kuyulara kara ve deniz boru hattı ile gaz işleme tesisi ve iki “tripod” üretim platformu yerleştirilmişti. Proje kapsamında Karadeniz’in enerji ihtiyacının yanı sıra, Türkiye’nin çeşitli bölgelerine de doğalgaz aktarılması öngörülüyordu. Ancak 3 kuyudan pompalanacak günlük yaklaşık 1 milyon m3 do ğalgazın sadece Karadeniz Bölgesi’ne yeteceği belirtiliyor. Ancak 8 kuyunun tamamı kullanılırsa günlük 2 milyon m3 doğalgaz aktarımı yapılabilecek ve çıkan doğalgazın bir kısmı da Samsun Ceyhan Hattı aracılığıyla Ceyhan Limanı’na aktarılarak satışa sunulacaktı. Miktar azaldıkça devlete verilen verginin düştüğünü söyleyen eski BOTAŞ Genel Müdürü Mete Göknel de “Yeni Petrol Yasası, yabancılara çok enteresan miktarlarla kazanç sağlama şansı tanıyor. Miktar düştükçe aradaki fiyat farkı inanılmaz azalıyor. 8 değil de 3 pompadan gaz verme stratejisi, baskı yapmaktan başka bir şey değil. Yasanın tamamıyla istedikleri gibi çıkması için çaba gösteriyorlar. Umalım buna hayır denir” dedi. ürkçenin zenginliğinin, azizliğinin payı olabilir mi? “Uzlaşma” sözcüğünü, vurgulamaların yerini değiştirerek seslendirdiğimizde tam zıt anlamı, uzlaşmamayı kastetmiş olabiliyoruz. Başbakan Tayyip Erdoğan’ın nabız yoklama turlarında çok yuvarlak sözcüklerle dillendirilen uzlaşma dileklerini, tam tersi yorumlamayla, uzlaşmamak olarak değerlendirmişe benziyor. Uygulama projesinde bir değişiklik yapmadan, kendi kafasında çizdiği plan ve programa göre, bildiği gibi yoluna devam ediyor.. AKP kadroları ile zaman kazanmak, kamuoyu önünde şov yapmak üzere programlanmış görüşmelerin, parti içi diktatörlüğünün onaylanmasının ötesinde bir anlamı yok. AKP kadrolarının seçim öncesi, zaten başından beri iktidar icraatlarının nerede ise bütünü için geçerli olan, dikte ettirme, bağımlılığın, sadakatin değerlendirilmesi ötesinde bir işlevi yok.. Doğrusunu söylemek gerekirse, Erdoğan’ın, karar açıklama, dikte ettirme öncesi, sivil toplum örgütleri ile yaptığı şov görüşmenin de bir anlamı yok. Görüşme için seçilen sivil toplum örgütlerinin, kamuoyuna, tabanlarına karşı ayıp olmasın çizgisinde, çok da anlamı anlaşılmayan yuvarlak sözcüklerle uzlaşmadan söz edecekleri biliniyordu. İşveren örgütleri, TÜSİAD bir dönem önce biraz daha anlamlı olarak uzlaşmanın altını çizerken, kapalı kapılar arkasında yaşanan gelişmeler bağlantılı söylemini, uzlaşma arayışını iyice anlaşılmaz ölçeklerde yumuşatmış, çizgi değişikliğini yönetim değişikliği ile de perdelemişti. Erdoğan’ın görüştüğü en anlamlı karşı görüşü temsil etmesi gereken Türkİş’in de Ankara’daki varlığını nerede ise unutacak noktadayız. Yıllardır Ankara’da bir ağırlığı yok. Nedenleri, açıklaması çok derin. Düzenin sendikal haklara vurduğu darbe, 12 Eylül artı küresel saldırı, özelleştirmeler, özel sektörün sendikal hakları reddetmesi ile bağlantılı gelen büyük üye kaybı, moral değerler çöküşü.. her biri tek başına çok önemli ve anlamlı güç kaybına, sendikal değerler algılamasını, kimliğini yitirmiş sendika lider kadrolarını ekleyin. Başbakan Erdoğan ile kankalık ilişkilerine girmiş, iktidarından bu yana sendikal söylemi yazılı metinlerde bırakmış, eylemlerinde ne yapıp edip AKP iktidarına destek olmaya çalışan icraatlarını unutmayın. Başta Başbakan Erdoğan, siyaseti, toplumsal yaşamı biraz bilen herkes Türkİş’in Başbakan Erdoğan karşısında, kararından döndürücü, caydırıcı güç olmaya niyeti olmadığını biliyor. Tabandan, belki de daha çok rejimi, Cumhuriyeti, laikliği savunan bireyler, örgütlerden korkarak, sendikal örgütün başındaki liderler olarak, “Sayın Başbakan sizi Köşk’te görmek istiyoruz” demeyi isteyenlerin ya da istemeseler de karşısında olmayı göze alamayanların, anlamsız sözcüklerle eveleyip gevelemelerle, bir T ürkiye’de cepheler netleşmeye başladı. Herkes duracağı yeri iyi düşünmeli. 1) Şeriatçı bir düzen kurmak isteyenler, ümmetçiler; dini kurallar ve inanç üzerine oturtulmuş bir bütünlük, dayanışma ve düzen istiyorlar. “İktisadi, sosyal, siyasi ve hukuki yapı dini kuralları esas almalıdır” tezini savunuyorlar. Savunmaktan çok öteye bu hedefe ulaşmak için her şeyi “mubah” sayıyorlar. Bunlar özünde, “Batı’ya yani Hıristiyan dünyasına; kısaca ABD ve AB’ye karşıdırlar”. Çünkü o dünyanın yapıştırıcı ve bütünleştirici en önemli harçlarından birisi Hıristiyanlıktır. Ne ABD, ne de Avrupa laiktir. Her ikisi de Hıristiyanlığı kültürünün, iktisadının ve savunmasının ayrılmaz bir parçası olarak görür. Eski Yunan ve Roma kültürü üzerine oturtulmuş Hıristiyanlık, “Batı dünyasının (ve kapitalizminin) en önemli yapıştırıcı ve birleştirici dokusunu oluşturur”. Özünde, “Batı karşıtı ve antiemperyalist olan” şeriatçılar bölünmüşlerdir. Türkiye’deki bölünme şöyledir: Bir kısım şeriat düzeni savunucuları hâlâ Batı ve emperyalizm karşıtıdırlar. Bunu açık bir biçimde ifade ediyorlar. Diğerleri ise, “geçici olarak Batı (ve emperyalizm) ile işbirliğine girmişlerdir”. Bu işbirliği stratejik değil, taktik bir işbirliği olarak düşünülmektedir. Gerekçesi şudur; a) Batı (ve emperyalizm) ile bazı ortak hedeflerde birleşmiş T BIÇAK SIRTI EROL MANİSALI İşbirlikçiler ve Ulusalcılar Karşı Karşıya 45 parçaya ayrıldıktan sonra varsın bir parçası da “devşirilmiş şer’i bir düzen içinde olsun, ne çıkar; başına bir tarikatçıyı oturtup kullanırız” diyorlar. “Kimi büyük sermaye çevresi”, Batı’nın bu hesabının içindeler. Bu nedenle şeriatçılarla işbirliği içindeler. “Sonunda ipler nasıl olsa Batı’nın elinde olacak” düşüncesini, Washington, Londra, Paris, Berlin ve Tel Aviv ile paylaşıyorlar. 2) Karşılarındaki cephe Cumhuriyetçiler ve ulusalcılar. TSK dışında yarı örgütlü durumdalar. İşte bu nedenle TSK’yi hedef almışlardır. TSK yalnız şeriatçıların değil ABD ve AB’nin hedefi durumuna geldi. Bu karşılaşmanın küçük ve sınırlı baraj atışları Şemdinli’de, K. Irak’ta ve Kıbrıs’ta yaşandı. Cumhuriyetçiler ve ulusalcılar antiemperyalist cephededirler. İçindekilerin bir kısmı bunun farkında. Ancak bir bölümü hâlâ farkında değil. Cumhuriyeti, demokrasiyi ve laik düzeni savunabilmek için en başta, “Ben lerdir. Örneğin Cumhuriyetin değerleri, Atatürkçülük, TSK’nin “her alanda devre dışı bırakılması” gibi hedefler hem Batı hem de bu şeriatçılar tarafından desteklenmektedir, b) Türkiye’de şeriat düzeninin kurulabilmesinin, “ancak ABD ve AB ile işbirliği yapılarak” sağlanabileceğine inanmışlardır. Şimdilik ve geçici olarak bir ortak yol bulunmuştur; “ılımlı İslam” söylemi her iki tarafın da işine geliyor; İşbirlikçi şeriatçılar bunu, “ılımlısından başlayarak esaslısına geçmek olarak görüyorlar”. Bu onlar için bir atlama tahtasıdır. ABD ve AB ise, “İslamcılarla işbirliği sayesinde Lozan’ın ve Cumhuriyet’in çökertilebileceğini” hesaplıyorlar. “Varsın şeriatçılar bizi kullandıklarını sansınlar; bu arada esas biz onları kullanıp Türkiye’yi parçalarız” diye değerlendirmeler yapıyorlar. Zamanla bir parçası, “Suudileşmiş ve devşirilmiş bir Türkiye (Anadolu), bugünkünden daha yararlıdır” hesabı içindeler. emperyalizme karşıyım; ben ABD ve AB’nin Türkiye ve bölge politikasının tamamen karşısında mücadele edeceğim” diyebilmek ve bunu uygulamak gerekir. “Ben Cumhuriyetin, demokrasinin ve laikliğin savunucusuyum” diyebilmek için en başta ulusalcı ve antiemperyalist bir duruş sergilemek gerekir. Siyasal partiler, işçi sendikaları, işbirlikçi olmayan iş çevreleri, barolar, üniversiteler, demokrasinin ve laikliğin yanında olduğunu söyleyen sivil toplum örgütleri en başta “ulusalcı ve antiemperyalist kimlikte” öne çıkmak zorundadırlar. Eğer bunu yapmıyorlarsa ya meselenin farkında değiller ya da halkı aldatıyorlar. Çünkü bugün Türkiye ve bölgemiz ABD ve AB’nin tehdidi altındadır. Kürdistan, Ermenistan, Patrikhane, ılımlı İslam uygulamaları, savaşları, kararları, haritaları yalan mı? Irak’ta 700 bin sivilin katledilişi bir hayal mi? Bir paranoya mı? Yoksa, emperyalizmin hizmetindekilerin karartması ile saptırılmak istenen gerçekler mi? Bu yıl seçim yılı, taraflar belli; emperyalizmin işbirlikçilerinin cephesine karşı ulusalcılar ve Cumhuriyetçiler gerçek demokrasinin savunucularıdırlar. Sağ sol ayrımı yapmadan ulusalcı ve antiemperyalist olduğumuzu haykırmak ve yumruğumuzu havaya kaldırmak zorundayız. Çünkü biz, çoğunluğumuz, halkımız (yüzde 90) böyle, böyle düşünüyor... www.istanbul.edu.tr/iktisat/emanisali Mısır’dan doğalgaz geliyor Ürdün ve Suriye üzerinden ulaşacak boru hattı için mutabakat zaptı imzalandı Ekonomi Servisi Mısır Petrol Bakanı Samih Fehmi, Türkiye ve Suriye ile bir doğalgaz boru hattı projesinin 5. ve 6. aşamalarının yapımı için mutabakat zaptı imzaladıklarını bildirdi. Boru hattı, Mısır’dan başlayarak Suriye ve Ürdün üzerinden Türkiye’ye ulaşacak. Doğalgaz ihracatçıları toplantısı için Katar’da bulunan Fehmi’nin yaptığı açıklamaya göre, yaklaşık 140 milyon dolara mal olacak 5. aşamayla boru hattı SuriyeTürkiye sınırına ulaşacak. Türkiye sınırları içindeki 6. aşama ise yaklaşık 80 milyon dolara mal olacak. Boru hattından Türkiye’ye ilk doğalgazın 2.5 yıl sonra ulaşacağını söyleyen Fehmi, hattın 3. ve 4. aşamalarının inşaatının devam ettiğini ve 2007 sonuna kadar biteceğini belirtti. Boru hattından ihraç edilecek doğalgazın miktarı ise şimdilik Mısır, Suriye ve Türkiye arasında müzakere konusu. Mısır Petrol Bakanı ayrıca, Süveyş bölgesindeki bir Mısır rafinerisinin, 1.5 ile 2 milyar dolar arasında tahmin edilen bir maliyetle tevsii için Kuveyt’ten Sagr Group ile görüşmelerin sürdüğünü de söyledi. Hattın tamamlanmasının ardından Mısır gazının Türkiye’den Yunanistan’a oradan da Avrupa Birliği ülkelerine ihracı hedefleniyor. Mısır doğalgazının Rus ve İran gazından daha ucuza geleceği belirtiliyor. Mısır doğalgazını Türkiye’ye getirme projesi, Rus doğalgazını Karadeniz’in altından Türkiye’ye ulaştıran Mavi Akım Doğalgaz Boru Hattı Projesi daha ortada yokken 1996 yılında gündeme gelmişti.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle