Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
13 NİSAN 2007 CUMA dizi AKP hükümeti, AB’nin yardımıyla TSK’yi etkisizleştirme amacında C 11 Erdoğan’ın ince hesabı urttaşlar böylesine bir iktidarın Cumhurbaşkanlığı makamını da kontrollerine alarak nasıl bir dörtbeş yıl daha geçirtebileceğini iyi ve net algılamalıdırlar. Cumhurbaşkanlığı seçiminin mevcut iktidar kontrolü altında hiç dırıltısız, tepkisiz gerçekleşmesinin üçbeş ay arkasından yapılacak Milletvekili Genel Seçimi’ne ne denli AKP lehinde esecek bir rüzgârla girilebileceğini de iyi hesaplamalıdırlar. Dolayısıyla, önümüzdeki iki ay zarfında konabilecek tepkili tavırların hem ilk büyük seçime hem de dolaylı biçimde sonbahar seçimine etki yapabileceği açıktır. Unutturulmuş ya da en azından unutturulmaları için büyük gayret sarf edilmiş bulunan bu seçimler, tamamen AKP kontrolü altında cereyan ettiğinde bunun faturasını yıllar boyunca bütün toplum ödemek zorunda kalacaktır. Bu kritik dönemde yeterince duyarlı, uyanık, istemci, irde Y lemeci ve yakından izleyici davranışlar geliştiremezse eğer. HEDEF, TSK’NİN KONTROLÜ Öte yandan, sosyokültürel bağlamda mevcut iktidar partisi dünyasının hiç benimsemediği bir Avrupalılar dünyasına bu kadar hararetle sarılmasının arkasında yatan unsurlara da bir göz atılması gerekmektedir. Türkiye’nin altyapısal gelişmesi için Avrupa Birliği bütçesinden gelebilecek bazı yardımlar bir çekicilik taşımaktadır elbette. Ayrıca, şimdiye kadar, zaten beklenenin altında kalmış ve elhamdülillah üretim yatırımlarına hiç yönelmemiş dış sermaye akımının belki biraz artması şansı da finanspolitik cephesinden ortaya çıkan bir beklenti olabilir. Ancak, mevcut iktidarın aşikâr biçimde en büyük beklentisinin, AB’nin kullanılmasıyla Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Abdullah Gül Avrupa Birliği Anayasa Sözleşmesi taslağını imzalarken. Türk Silahlı Kuvvetleri’nin uluslararası bir kontrol altına sokulması hesabıdır. Askeri kesimin uzaklardaki stratejik dostumuz ülkenin iltifatını da biraz kaybetmiş olmasına rağmen Atatürk devrimleri getirilerine açıkça sahip çıkıcı tavırlar sergileyebilmesi AKP’nin hiç hoşnut olmadığı bir husustur. Brüksel üzerinden sarkarak ülkenin askeri varlığını ve potansiyelini düğüm altında tutmak mevcut iktidara çok sempatik gelmektedir. Bu aslında, epeyce ince bir hesaptır. Ama rizikoları da olan dolambaçlı bir mekanizmadır aynı zamanda. Sonuç olarak ülkedeki belli ölçülerde uyutulabilen bir sivil kesime, ilmek altında tutulmuş bir askeri kesimin de eklenmesiyle yolların tamamen düzleşeceği hesaplanmaktadır. Cumhurbaşkanlığı seçiminin düzlük alanlardaki bu tırısa kalkmış koşunun başlangıcını oluşturması hesabındadır, mevcut iktidar ve yandaşları. Kararsız seçmen faktörü sonbaharının manzarasında 2007 AKP’nin yaz aylarındaki çok rahatlamış adımları, belirleyici ve ön planda gelen bir etken niteliği taşıyacaktır. Yurttaşların genel politik eğilimleri içinde, seçimlere çok yaklaşıldığında bile, ne yapacağını, nereye oy vereceğini henüz belirleyememiş kararsız seçmenlerin bulunuşu hep dikkat çekmiştir. Hatta seçimlere biriki hafta mertebesinden yaklaşıldığı dönemlerde bile, belli bir miktarda hâlâ kararsız kalmış seçmen bulunabildiği hep gözlenmiştir. Şimdiki durumda, sonbahar seçimlerine daha çok vakit varken yurttaşların bir bölümünün verecekleri oya yansıyacak bir siyasal tercih belirleyememiş olmaları da doğal gözükmektedir. Ayrıca, Cumhurbaşkanlığı seçimi hendekler atlanarak, girdaplardan geçilerek yaşanacak ilk büyük macera olarak karşımıza dikiliyor. Dolayısıyla, şu aralarda yapılmış olan siyasal kamuoyu yoklamaları fazla bir pratik değer taşımamaktadır. Ancak, yine de sonuçları ve yorumları elimize ulaşan bir epeycesinde “kararsız yurttaş”ların beklenebileceği gibi epeyce bir oranda yer aldıkları görülmektedir. Bu az yukarıda genel bir mantık içinde söylenmiş olanları doğrulayıcı ve pekiştirici yönüyle anlamlıdır. UMHURBAŞKANLIĞI SEÇİMİNİN KARARSIZLARA ETKİSİ Kamuoyu araştırma şirketleri ve uzmanları bu belirsiz oyları, bilindiği gibi, rengi belli edilmiş oyların oranlarına paralel düşecek bir hesaplamayla yaklaşık olarak dağıtma eğilimindedir. Ancak, önümüzdeki Cumhurbaşkanlığı seçimi kararsız yurttaşlardaki son dönem değerlendirmesine alışılmışın dışında bir etki yapabilme potansiyeline sahip gözükmektedir. Toplumun hiçbir kesiminden, hiçbir dişe dokunur tepki gösterilmeden usul usul gerçekleştirilmiş bir Cumhurbaşkanlığı seçimi bu kararsız seçmenler gözünde şöyle bir tablo oluşturacaktır: Mevcut iktidar hiç tepki görmeden burnunun doğrultusuna gidebildiğine göre, becerikli ve güçlüdür. Ayrıca, ülkenin geleceğine egemen bir konumdadır. Buna göre, bu adamlarla iyi geçinmek ve yakın düşmekte pratik yarar vardır. Bu anlayış çerçevesi kararsız oyların belirgin oylara dönüşmesinde AKP’yi daha şanslı bir konuma getirebilecek gibidir. AKP, BELEDİYELER ARACILIĞIYLA DAR GELİRLİ YURTTAŞLARI YAKIN MARKAJA ALIYOR umhurbaşkanlığı seçimiyle bağlantılı olarak insanımızın kafasında iz bırakabilecek oluşumların muhtemel kuvvetli etkisini bir an için bir kenara koyalım. Cumhurbaşkanlığı seçimi hiç ortada yokken, doğrudan bir milletvekili genel seçimine gidilmiş olduğunu hayal edelim; “Bu durumda ne olabilirdi” sorusuna yanıt aramaya çalışalım. AKP’nin metnin farklı bölümlerinde çeşitli kereler vurgulanan edilgenlikleri, olumsuzlukları ve özellikle ulusal ve ulusalcı kişilikten uzakta oluşu ona kaçınılmaz olarak bir miktar oy kaybettirmiş olabilirdi. Ancak, çok garip biçimde sosyoekonomik denge bozukluğunun ağırlığını en fazla taşıyan bir yurttaş kesimi işsizlik ve geçim sıkıntısı darboğazına karşın AKP’yi bir seçim daha iktidarda tutmayı deneyebilecek gibidir. Toplumun en ezilmiş kesiminden, en azından bunların bir bölümünden gelen bu AKP yanlılığı olgusunun sebeplerini bir miktar deşmekte yarar vardır. Toplumun bu kesimine seçimler öncesi gıda ve taze para yardımı yapılıyor oluşu gibi çok konuşulan bir olgunun burada önemli bir unsur olarak yer tuttuğunu düşünenlere sıkça rastlanmaktadır. Ancak, bunun bazılarının sandığı kadar ileri düzeyde belirleyici bir unsur olduğunu düşünmek pek kolay da gözükmemektedir. Buna karşılık, AKP’nin çok aşikâr şekilde maddi yardım boyutuna vardırtmaksızın bu en ezilmiş kesimin çocuklarına kısmi burs yardımı sağlama, ailelerinin kapısını çalarak onları ziyaret etme yoluyla ilgi göstermeye çalıştığı C Ekonomik yardımlarla oy kapma C bilinmektedir. İki en büyük kentimizdeki çoğu AKP kontrolünde olan belediyeler aracılığıyla bu ilgi gösterme işleminin belli bir plan dahilinde yürütüldüğü gözlenmektedir. Bu durumun gıda yardımı gibi kolayca fark edilen ve spekülasyonu yapılabilen bir ilişki türüne ek olarak bire bir ilgi sergilenmiş oluşundan dolayı yurttaşları memnun edeceği daha kolay düşünülebilir. Özellikle, büyük kentlerin dış mahallelerinde bu yolla normalde hiç memnuniyet verici olmaması gereken yaşam koşullarına karşın bazı yurttaşların AKP’ye sempati ve ilgi göstermelerine yol açabildiği anlaşılmaktadır. İstanbul’a son birkaç yılda bir buçuk milyona yaklaşan yeni insanın geldiği ve bunların çoğunlukla gözlerini AKP belediyeleri kontrolü altındaki yörelerde açtığı bilinmektedir. Büyük şehirlerin bu yeni sığınmacılarının başka herhangi bir partiye oy verebileceğini tasarlamak, en azından şimdilik, kolay değildir. 1970’li yıllarda coşkulu sol gençliğin önceleri genel uyandırıcı nitelikte, daha sonraları o dönemlerin CHP’sinin doğrultusunda gerçekleştirdikleri gecekonducu taramacılığı ve o kesimlerdeki insanlarla sosyal bağlantı kurulması çabasının bir benzeri artık günümüzde AKP’nin tekeline girmiş gibidir. Sosyal ilişkilerdeki bu yaygınlaşmacı gayretler, yurttaşların bir bölümü için aslında derin bir hoşnutsuzluk biçiminde oluşması gereken tepkileri yumuşatmakta ve AKP yandaşlığının devamına yol açmaktadır. AKP’nin umudu taze seçmen Y ukarıdaki sayısal değerlerle ortaya çıkan görüntü AKP’nin son seçimlerde aldığı 10.5 milyonluk oy sayısını aslında kaybetmediğini hatta biraz artırdığını da düşündürmektedir. Uyutulmuş ve avutulmuş da olsa en ezilmiş kesimdeki tabanından bir miktar oy kaybetmiş olması aslında kaçınılmazdır. Ayrıca, MHP doğrultusunda da en azından İç Anadolu’nun hemen doğusunda kalan yörelerde, ayrıca İç Karadeniz ile sahil şeridinin bazı küçük kesimlerinde AKP’nin esas itibarıyla MHP’ye doğru yönlenmiş bir oy kaybı yaşayacağı da açıktır. Ama, buna karşılık dört milyon dolaylarında genç yurttaşın yeni seçmenler olarak ortaya çıkacağı hatırlanmalıdır. Siyaset düşünebilme alışkanlığından tamamen yoksun bu kesimin medya etkisiyle mevcut siyasal partiler içinde en rahatlıkla AKP’yi yeğleyeceği hemen hemen açıktır. Dolayısıyla, yukarıda sözü edilmiş coğrafi bölgeler başta olmak üzere diğer bazı bölgelerde de AKP’nin uğrayacağı oy kayıpları taze seçmenler kesiminden gelecek destekle karşılanabilme hatta biraz artıya geçebilme durumundadır. Bunlara ek olarak, Kuzey Irak Talabani ilişkisindeki aşırı tavizci yumuşaklığın, o çok uzaklardaki dostumuz büyük ülkeyi tatmin etmenin yanı sıra, ülkemizde Güneydoğu bölgesindeki seçmenlerine göz kırpma anlamı taşıdığı açıktır. Teslimiyetçi politikalar üst düzeyde A KP’nin gerçekten çok bağnaz ve şeriatçı bir rejimin ülkemize gelip oturmasını özleyen tabanının bazılarınca sanıldığı kadar yüksek olmadığının altı çizilmelidir. Bu taban AKP’ye oy verenlerin ve hâlâ oy vermesi beklenenlerin içinde ancak yüzde 2530’luk bir kesimi göstermektedir. Yani üç milyon dolaylarında yurttaşın ve seçmenin oluşturduğu bir tablo ortaya çıkmaktadır. AKP’nin mevcut yönetim kadrosunun başörtüsü türban taraftarlığı ve şampiyonluğu yaparak bu kesime göz kırptığı açıkça ortadadır. Geleneksel başörtüsünden çok farklı bir sosyal gerginlik unsuruna işaret eden türbanın da o gelenekselciliğin kanadı altına sokularak yumuşatıldığı açıkça gözlenmektedir. Ancak, bir toplumsal savaş aracı olarak türban ödünü dahil bu çok gerici ve şeriatçı kesimi mutlak tatmin edecek düzenlemeleri sağlamak, aslında çok zordur. AKP yönetimi ve çevrelerindeki uluslararası ilişkilerden haberli akıl hocaları ve yol göstericileri bu kesimle ilişkilerin zaten biraz mesafeli yürütülmesini yeğlemekte ve telkin edebilmektedirler. Ancak bu durum, yakın gelecek hasarları düzeyinde, AKP’ye yumuşatılmış bir bakış yöneltilmesine yol açmamalıdır. Çünkü AKP yandaşlığının köktendincilik kadar tehlikeli ve sakıncalı bir boyutu daha vardır. Burada, milliyetçi, ulusçu ve toplumcu düşüncelerden çok uzaklaşmış, yaşamla tüm ilişkisini parasal çıkara bağlamış ve bunun uğruna ülke çıkarlarını göz kırpmadan feda edebilecek sosyal katmanlardan AKP’nin kuvvetle besleniyor olduğu gözden kaçırılmamalıdır. Yakın geçmiş dönemlerin “klasik ekonomik sağ” tanımlarıyla özdeşleşen sağ iktidarlarının hepsinden daha ileri bir şekilde AKP vıcık biçimde para ile oynaşmaktadır. Ulusal çıkarlar söz konusu olduğundaki teslimiyetçiliği ise yine yakın geçmişin sağ partilerine göre çok daha endişe verici biçimde ortaya dökülmektedir. Bu kuşku verici sosyal tablonun belirlediği AKP seçmeni sayısının ise 7 milyon dolaylarında ve belki de fazlası düzeyinde olduğu tahmin edilmektedir. TEPKİLERE KARŞIN... Buna karşılık, günümüz iktidarı Cumhurbaşkanlığı’nı çeşitli kitle tepkilerine, bazı yetkili üst kurumların vurgulayıcı ikazlarına karşın yine de ele geçirmeyi becerebilir. Mevcut yasal tanımlar çerçevesinde bu sonuca ulaşmaları yadırganmayabilir de. Zaten TÜSİAD falan gibi kulakta iyi çınlayan bazı kurumların 2007 yöneticileri bu yadırgamama (hatta normal karşılama) psikolojisinin hazırlayıcılığını davul çalarak yapmaya başladılar. Ancak, bu sonuca ulaşırken çok fazla tepki, hatırlatma ve dirsek darbesi yemiş olmaları halinde başka bir görüntü ortaya çıkabilecektir. Kararlı yandaşları düzeyinde daha kahramanca bir iş yapmış oldukları düşünülecek ve bundan dolayı alkış alacaklardır. Ancak, kararsız yurttaşta, Cumhurbaşkanlığı makamını kontrol altında tutsa bile, AKP iktidarının sonraki dönemlerde çok rahat edemeyeceği izlenimi doğabilir. Bu izlenim ise kararsız seçmen oylarının dağılımında AKP’yi daha az şanslı kılar. Bu gelişme, Sayın Başbakan’ın cumhurbaşkanı olması ve ondan sonraki dönemlerde AKP’nin karizması bulunduğu çok övgüyle ballandırılarak anlatılan liderinden mahrum olarak genel seçimlere gitmesi durumunda puan kaybetmiş olup olmayacağı hususundan epeyce daha önemlidir. GENEL SEÇİMLERİN SONUCUNU KÖŞK SEÇİMİ ETKİLER Tüm bunların ötesinde, yukarıda kuvvetle altı çizilmiş bulunan Cumhurbaşkanlığı seçimi oluş biçimi AKP’nin lehine bir ek rüzgârın esmesine de yol açabilir. Kararsızların önemlice bir bölümünün AKP’de karar kılmaları durumu ortaya çıkabilir. Bu son durumun çerçeveleyeceği yeni tahminler ve belirlemeler ancak Cumhurbaşkanlığı seçiminden sonraki dönemlerde fikir verici biçimde yapılabilecektir. Halen seçimden çok uzaklarda bulunulduğu için, ancak, çok ucundan belirlemeler yapabilen kamuoyu araştırmaları da biraz daha fikir verici hale dönüşebilir. Yaz aylarında bu konularda daha belirgin bir perspektifin ortaya çıkması söz konusudur. Dolayısıyla, şimdiden genel seçimlerle ilgili olarak söylenebilecek her şey “çok erken” bir nitelik taşımaktadır. Ama, bazı sayısal irdelemeleri spekülatif olabileceklerini de göze alarak haftayaki yazıdaki gibi denemekte yarar görülmektedir. SÜRECEK