04 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

16 Büyük ödül Fransız çizer Carlos Brito’nun oldu C kültür LONDRA’DAN MUSTAFA K. ERDEMOL lbette kimsenin burnunun kanamaması sevindiricidir. Gerçi kanaması için bir neden de yoktu. Bakmayın siz İngiliz basınının İran’da alıkonulan askerleri “esir” ya da “rehin” olarak tanımlamasına. Duyan da İran ile İngiltere’nin birbirleriyle savaş halinde olduğuna inanacaktı neredeyse. Ne esir ne de rehindi İngiliz askerleri. Onlar, sınır ihlal eden suçlulardı, olay da, egemen bir ülkenin karasularını ihlal eden yabancı bir ülkenin askerlerinin gözaltına alınmasıydı. Bütün mesele bu. Ama İran, her egemen ülkenin yapması gerekeni yapıp sınırlarının ihlal edilemezliğini dünyaya ilan etme fırsatını yakaladığı bu “mini kriz”i tam bir kepazelikle sonuçlandırdı. O coğrafyaya yakın birisi olarak ortaya çıkan görüntüden bir hayli utandım, doğrusunu isterseniz. Genelin benim gibi düşünmediğini tahmin ediyorum. Çünkü, İran’ın bu krizden zaferle çıktığına inanların sayısı bir hayli fazla. Hatırı sayılır bir kesim de İran’ın Batı’ya insanlık dersi verdiğini sanıyor ki, asıl vahim olan da bu. Koca bir toplumun, bilinçaltına yerleşmiş “küçüklük kompleksi”ni, bulduğu en küçük bir fırsatta nasıl ortaya çıkardığına nedense dikkat edilmiyor. Çok açıktır ki, İran’ın önceleri oldukça ustalıkla yönettiği bu “kriz” İngiltere özelinde Batı’nın zaferi olmuştur. Başta, “pek bir ilkel” Ahmedinejat olmak üzere, İranlı “devlet adamlarının” işi müsamereye çevirdikleri, muhataplarını –herhalde– güldüren “hoşgörülü” adamlar rolüne kendilerinin de pek inandıkları ortaya çıkmıştır. ??? Kriz baş gösterdiğinde, hiçbir devletin İran’a haksız olduğunu söylemediğini hatırlatırım. Karasuları ihlal edilen bir ülke olarak, ihlal suçunu işleyenlere karşı kararlı tavır alması hayranlık bile uyandırdı. Ama sonrası tam bir fiyaskodur. Gereksiz nezaket gösterileri, yapay hoşgörü mesajları İran’ın ciddiye alınacak bir “devlet” olmadığının kanıtı oldu. İşi akılla, mantıkla, diplomasiyle değil, propagandayla sürdürmeye alışmış yöneticileri olan bir ülke İran. Egemen bir devlet olarak İran’ın karasuları ihlalini gerçekleştirenleri yargılaması gerekirdi. Yargılama sonucunda verilecek cezayı erteleyerek askerleri bırakmış olsaydı, işte asıl bu “hoşgörü” sayılırdı. Cezalandıran ama o cezayı uygulamayan bir ülke olmak, İran’a, o göstermeye can attığı “hoşgörüsünü” sergileme fırsatı verirdi. Ama olmadı. Suç işledikleri apaçık ortada olan askerlerin, “İngiliz halkına hediye” olarak –ki en utandıran cümle bu olmuştur benim açımdan– serbest bırakılması, nereden bakarsanız bakın, güçsüz ülkenin emperyal güce tavizidir. Üstelik bu tavizi verirken, “anlayışlı” ülke görüntüsüne girmek de, ancak acem kurnazlığı olabilir. Dünya kamu 13 NİSAN 2007 CUMA Don Quichotte dergisinin düzenlediğgi “Göç” konulu uluslararası karikatür yarışmasına ilgi, umut verdi Acem’in Acemiliğidir Bu oyunu, her cuma vaaz verdiği Tahran Camii cemaati sanan Ahmedinejat, tüm İngiltere’nin sokaklarda, evlerde İran’ın ne kadar hoşgörülü bir devlet olduğunun konuşulduğunu mu düşünüyor şimdi? Batı’da, bu tür jestlerin yeri yoktur. İran yöneticileri Batı’nın, kendilerini “hoşgörüsüz” olmakla suçlamış olmasına öylesine inanmışlar ki, ne kadar hoşgörülü olduklarını kanıtlamak isterlercesine, suç işlemiş askerleri hem de yargılamadan serbest bırakabildiler. İran, jest yapılması ya da “hediye” verilmesi gereken halkın İngiliz halkı olduğuna nasıl inandı acaba? Bu krizden elbette bütün halklar gibi saygıdeğer, bütün halklar gibi iyi olan İngiliz halkının üzülmesine yol açacak bir sonucun çıkmaması mutluluk vericidir, ama İngiliz halkından önce “jest” bekleyen başka halklar da var. Guantanamo’da dört yıldır “esir” ya da “rehin” tutulan, henüz neyle suçlandıklarını bile bilmeyen binlerce Müslüman tutuklunun, bırakın serbest bırakılmayı, mahkemeye bile çıkarılmadıkları düşünülürse, onların ailelerine, mensup oldukları ülke halklarına “jest” yapacak hoşgörülü bir ABD ya da Batı yok görünürde. İran, yaptığı o çok utandıran “jeste” dayalı serbest bırakmanın, ABD’yi ya da İngiltere’yi mahcup edeceğine gerçekten inanmış olmalı. İran’ın “jest”ine bakarak, bir İslam Cumhuriyeti’ni yönetenlerin ne kadar hoşgörülü olduğuna inanmış bir ABD ya da İngiltere olabileceğine siz inanıyor musunuz peki? Bu iki ülkenin, Ahmedinejat’ın bu “hediyesi” karşısında kendilerine “Neden biz de İran kadar hoşgörülü ya da jest yapacak inceliklere sahip değiliz?” diye soracaklarına ya da? Kimi politikalarını Batı’nın takdir duygularına göre ayarlamak, davranışlarını Batı’nın nasıl değerlendireceğine göre biçimlendirmek tutumu utandırıcıdır. İran, olmaz ama emperyal güçler, “bize karşı kullanma da ne yaparsan yap” diye kendisine “nükleer jest” yapacak olsa o emperyal güçler karşısında Batı karşıtlığından hemen vazgeçebilecek bir ülkedir. Yarın, asla dilemem elbette ama, ABD’nin İran’ı vuracak olması bile bu inancımı değiştiremez. Modern olarak adlandırılan toplumlar arasında, sosyolojide “kültürel gecikme” olarak adlandırılan halka eksikliği nedeniyle yer alamayan ülkeler, bu gecikmeyi, “kültür” diye yutturacaklarını sandıkları “şov”larla aşabileceklerini sanıyorlar. Neydi o rezil görüntüler? Askerleri serbest bırakma törenleri, Ahmedinejat’ın “görün bakın, biz ne kadar hoşgörülüyüz” böbürlenmeleri? Acem’in acemice devlet yönetmesi de böyle oluyor demek ki. E Birincilik ödülü Carlos Brito (France) STUTTGART (Cumhuriyet) TürkçeAlmanca mizah dergisi “Don Quichotte”un düzenlediği “Göç” konulu uluslararası karikatür yarışması sonuçlandı. Bu yıl ikincisi gerçekleştirilen ve büyük ödülü Carlos Brito’nun kazandığı yarışmaya 60 ülkeden 315 karikatürcünün toplam 865 karikatürle katıldığı bildirildi. Yarışmanın 15 kişilik seçici kurulunda, Marlene Pohle, Valeri Kurtu, Derek Easterby, Steffen Jahsnowski, Muhsin Omurca, Hayati Boyacıoğlu, Erdoğan Karayel, İsmail İkincilik ödülü Massoud Ziai (İran) Çoban, Mahmut Cenun sonunda karilayir, Mehmet Ünal, katürünün yarışGürsel Köksal, Atilla madan diskalifiye Cansever, Ali Yıldıedilmesini isteyen rım, Ozan Ceyhun, mektup, en başta Muhammet Dursun genel yayın yönetve Stephan Stoetzler meni olarak beni gibi her biri kendi üzdü. Ama yapaalanında başarılı, çocak bir şey yoktu ğu göçmen kökenli ve Kuczynski’nin sanatçı, yazar, gazetekarikatürü elendi. ci ve politikacıların Bu gelişmeyle yer aldığını belirten ödül sıralaması da Erdoğan Karayel, değişti.” “Hayati BoyacıBuna göre, bioğlu ile birlikte rincilik ödülünü İkincilik ödülü Naji Benaji bir ön seçici kurul Carlos Brito (Morocco) oluşturduk ve toplam (Fransa) aldı. İkincilik 865 karikatürün 150 adedini albüm ödülü Mosaud Ziyaei (İran) ve Naji Beve sergi için ayırdıktan sonra, seçici naji (Fas) arasında paylaştırıldı. Üçünkurulun değerlendirmesine suncü de Burak Ergin (Türkiye) oldu. duk” dedi. Karayel, şunları söyledi: Oğuz Aral Özel Ödülü’ne Stefan Des“İnternet üzerinden gerçekleşen podov (Bulgaristan) layık görülürken, bu yarışmanın bir başka özelliği, semansiyonları, Angel Boligan (Meksiçici kurul değerlendirmesinin de inka), Oleksiy Kustovskiy (Ukrayna), ternet üzerinden yapılmasıydı. DeMarcio Leite (Brezilya), Laerte Batista ğerlendirmenin sonuçlanması ve Silvino (Brezilya), Hicabi Demirci açıklanmasından kısa bir süre son(Türkiye), Guo Zhong (Çin Halk Cumra, birinciliği kazanan Pawel huriyeti), Ilya Katz (İsrail), Şevket YaKuczynski’den bir özür mektubu laz (Türkiye), Mohammed Aladwani geldi. Birincilik kazanan karikatürü(Irak), Oleg Loktyev (Rusya), Djamel nün geçen sene bir yarışmada daha Lounis (Cezayir), Julio Angel Carrion ödül aldığını ancak, yarışma şartnaCueva (Peru), Vladimir Kazanevsky mesini dikkatlice okuduğunda bir (Ukrayna), Galym Boranbayev (Kazakural hatası işlediğinin farkına varkistan) ve Julian Pena Pai (Romanya) dığını dile getiriyordu. Mektubukazandılar. Sözü geçen 15 mansiyon, Almanya’da faaliyet gösteren şu kurum ve kuruluşlar tarafından verildi: Avrupa Türk Gazeteciler Birliği (ATGB), MerhabaUlm, Gazette Aktuell, Şirin Kitabevi, DİDF, ST Agency, MD Werbung, Möbel Viva, Almanya Türk Toplumu, BAKTAT, Grafithek, DTC (AlmanTürk İş Merkezi), Theater Ulüm, Medom Müzik. Ödül töreni ve serginin 18 Mayıs’ta Esslingen Belediyesi sponsorluğunda Volkshochschule salonlarında yapılacağı bildirildi. Üçüncül ük ödülü Burak Ergin (Türkiye) Küresel krizin eşiğinde mizahın yeri STUTTGART (Cumhuriyet) Konusu “AB yolunda Türkiye” olan birinci uluslararası karikatür yarışmasında da büyük ilgi gören Don Quichotte mizah dergisinin Sahibi ve Genel Yayın Yönetmeni Erdoğan Karayel, “Cumhuriyet”in sorularını yanıtladı. CUMHURİYET Öncelikle “Dünyanın En İyi Karikatür Websitesi” oylamasında İran’ın ardından ikinciliği alan Don Quichotte’u tebrik ederek ilk sorumuzu soralım: Neden uluslararası bir yarışma ve neden “Göç?” ERDOĞAN KARAYEL Teşekkür ederim. Bu ikincilik gerçekten bizim için büyük bir onur. Dünyada saygın bir yeri olan İran karikatür sitesinin ardından aldığımız ikincilik uzun süren özverili bir çalışmanın ödülü aynı zamanda. Emeği geçen ve bizlere desteğini esirgemeyen tüm mizahçı ve mizahseverlere bir teşekkür de buradan etmek isterim. Bu, bizim ikinci uluslararası yarışmamız. Nedeni de, elbette karikatürün evrensel bir sanat oluşu. Don Quichotte’un en büyük özelliği evrensel bir mizah anlayışına sahip olması. Türkiye’de yayımlanan mizah dergileriyle Don Quichotte’u ayrıştıran en belirgin özellik budur. Üçüncü yılımızda düzenli yayımlanan bir dergi olmayı sağlayamasak da, asli görevi internet ortamında, uluslararası sergi ve yarışmalar düzenleyen, Türk ve dünya karikatürünü buluşturan global bir sanal mizah dergisi olmayı başardık. “Neden göç?” sorusuna gelince: Sanayisi ve ekonomisi gelişmiş ülkelere legal ve illegal yollardan göç eden veya göç etmek isteyen binlerce insanı ele aldığımızda, dünyanın global bir krize doğru adım adım yaklaştığını görüyoruz. Vatandaşının asgari yaşam standardını oluşturamayan ve onu başka bir ülkeye göç etmek zorunda bırakan ülkelerle, kalkınan ekonomisini az gelişmiş ülke insanlarının işgücüyle daha da arttırmak isteyen göç ülkesi kavramları değişiyor. Özellikle 11 Eylül krizinden sonra değişen dünya dengesi, kaçak göçmen sorunlarıyla daha da bozulurken, geleceğe yönelik altından kalkılamayacak denli tehlike sinyalleri veriyor. Göçmenlerin, entegre sorunu yaşadıkları göç ülkesi koşulları her yıl gitgide ağırlaşmakta. Her yıl binlerce kaçak göçmen kaçış yolunda canlarını yitiriyor. Yaşadıkları topluma uyum sağlayamayan göçmenlere uygulanan asimilasyon politikaları, onların entegre olmalarına yönelik en büyük yaptırımı oluşturuyor. Kısaca değindiğim göç ve göçmenlerle ilgili tüm bu kaygıları değişik ülke çizerlerinin çizgilerle kağıda yansıtmalarının hoş olacağını düşündüm ve yaklaşık 5 ay önce çalışmalarıma başladım. Sanata ve sanatçıya sahip çıkılmayan bir dünyada sanatçıların üretkenlikten uzaklaşmaları biz sanatçılar için en büyük travmadır. Üç yıllık maratonda her türlü sorunlara ve olanaksızlıklara karşın, ben ve ekip arkadaşlarım Don Quichotte adını dünya mizah literatürüne bir şekilde yerleştirdik. sek de, uluslararası yarışmalarda başarılı olan ve ödüller alan çizerlerimizin sayısı az değil, ancak fazla da değil. Son yıllarda büyük bir patlama yapan İran karikatürü ile karşılaştırdığımızda Türk çizerlerin oldukça gerilerde olduğu da bir gerçek. Oysa, sancılı bir toplumun sanatçılarına çok iş düşüyor. Bir cinnet toplumu olma yolunda hızla ilerleyen Türkiye’de sanatçıların da çoğunluğa uyup, pasif bir tutum içinde olmasını kabullenmek mümkün değil. Bence birçok alanda olduğu gibi karikatürde de çizerlerin kendilerini şöyle bir silkeleyip yargılamalarında yarar var. Zira yazacak, çizecek o kadar çok şey var ki… çizer, evrensel mizahı benimsemekte ve uluslararası yarışmalarda ülkemize başarılar kazandırmaktadır. Uluslararası mizah arenasında ülkemizi başarıyla temsil eden çizerler arasında Hicabi Demirci, Ahmet Aykanat, Ümit Müfit Dinçay, Sait Munzur, Muhittin Köroğlu, Musa Gümüş, Şevket Yalaz’ı sayabiliriz. CUMHURİYET Don Quichotte’un bugün geldiği çizgideki yerini ve geleceğe yönelik projelerinden bahsetsek bir de?.. ERDOĞAN KARAYEL Don Quichotte, her türlü olanaksızlık ve sorunlara karşın bugün olabileceği en iyi yerde kanımca. Her ne kadar da aylık bir dergi olma özelliğini yitirse de, internet sitesinde kullandığı haber, duyuru ve “bugün” bölümünde yer alan karikatürlerle en azından ayda dört dergi çıkarmakta. Dünyada bu tür aktif olan ve evrensel bir yelpazede hizmet veren bir başka mizah sitesi daha yok. Çoğunluğu, arada bir karikatür ve duyurularla karikatürcüler arasındaki iletişimi sağlayan siteler. Oysa Don Quichotte, dünyada gündemde hangi olay varsa, çok kısa sürede sayfalarına yansıtan bir özelliğe sahip. Düzenlediği uluslararası sergi ve yarışmalar ses getiriyor. Nitekim, “Dünyanın en iyi ikinci websitesi” seçilmemiz bu tür etkinliklerin getirdiği bir sonuç aynı zamanda. Dünyanın dört bir tarafından ziyaret edilen (yaklaşık 2000 dünya çizeriyle bağlantılıyız) internet sitemizi her gün biraz daha geliştiriyor, aktivitelerini genişletiyoruz. Dünyada yer alan diğer karikatür siteleriyle karşılaştırdığımızda bizim sitemizin daha aktif ve işlevsel olduğu hemen görülüyor. Geleceğe yönelik projelerimize gelince: Tabii ki en başta dergi olarak yayımlanabilmek var. Umarım bir gün sponsor sorununu çözer ve düzenli aylık olarak yayınlanan, hatta Almanya’da satışa sunulabilen bir mizah dergisi olma şansını yakalarız. Çabalarımız ve girişimlerimiz bu yönde. Ama yel değirmenleri çok acımasız. Elimizde mızrak yerine tuttuğumuz kalemle kısa bir sürede edindiğimiz bu başarıyı daha da arttırmak için olabildiğince “Sanço”lara ihtiyacımız var. Ve inanıyoruz ki, gün gelecek karşımızdaki yel değirmenleri önümüzde diz çökecekler. Zira, “mizahın gücüne asla erişilmez!” [email protected] Türkiye’nin İslamlaştırılması, Alman kadın dergisinde Aysel ÖZDEMİR /Ali YILDIRIM BERLİN Almanya’nın tanınmış kadın dergisi “Emma”, son sayısında Türkiye’ye tam 20 sayfa ayırdı. Ünlü kadın hakları savunucusu Alice Schwarzer tarafından 30 yıldır aralıksız yayımlanan Emma’nın Türkiye dosyasını, kitapları Almanya’da büyük satış rakamlarına ulaşan Necla Kelek ile uzun bir süredir Türkiye’de yaşayan Alman gazeteci Sabine KüperBüsch hazırladı. “İki Dünya Arasında” başlığı ile verilen haber dosyasında “İstanbul Boğazı Avrupa ve Asya arasındaki sınır mıdır?”, “Türkiye bize mi ait?”, “Başbakan Erdoğan eşit haklar konusunda ciddi mi?”, “Yoksa İslamcılar iktidarı ele mi geçirmek üzere?” gibi sorulara yanıt aranırken, Necla Kelek’in çocukluk fotoğraflarından silikon göğüslü sosyete güzellerine, çarşaflı ve başörtülü kadınlardan Merkel’li Tayyip Erdoğan fotoğrafına kadar Türkiye’yi simgeleyen birçok görsel malzemeye de yer verildi. “Yabancı Vatana Yolculuk” başlıklı on sayfalık bölümü kaleme alan Necla Kelek, Türkiye’ye yaptığı uçak yolculuğunu, hava alanında gördüklerini, okuduğu son Livaneli kitabını, ziyaret ettiği kanser tedavisi gören amcasını, “entellerin” takıldığı Cihangir’deki Layla’yı, Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği’ni, Uçan Süpürge’yi, Beyoğlu ve Eminönü’nde gördüklerini anlattı. İstanbul’un sayfiye ilçesi Florya’da hiç bir mayolu kadına rastlamadığını belirten Necla Kelek, Türk ekonomisinin İslamlaştırıldığını da iddia ederek katıldığı bir düğün yemeğindeki gözlemlerini şöyle anlattı: “Yemeğin ortasında yakındaki bir camiden gelen ezan sesini duyan aile mensupları kadın, erkek ayrı ayrı odalara çekilip namaz kıldılar. Akşam yapılan düğünde de kadınlarla erkekler ayrı ayrı eğlendi. Müzik tesisatındaki teknik bir sorunu gidermek için genç bir adam kadınlar çadırına girince çoğu kadın başörtüsü taktı, biri hariç. Ona da ‘neden başörtüsü takmıyorsun’ diye sorduğumda, verdiği cevap şöyleydi: Ben peruk takıyorum. Gelinin babası bir fabrikatör. İslam Kalkınma Bankası’nın yardımıyla bir firma kurmuş. Kendisi ve iş arkadaşları sadece inançlı Müslümanlara kredi veren bu bankadan yararlanıyorlar. İslamcılar kendi ekonomik dolaşımlarını kurmuş durumda. AKP’nin desteğiyle devletin senede 11 milyon Dolar ile teşvik ettiği bir işverenler birliği var: İslam Özel Sektör Destekleme Kurumu. Bu kurumun hedefi ekonomiyi İslamlaştırmak. Cumhuriyet Halk Partisi buna karşı mücadele veriyor ve bunu şeriatın işyerlerine sokulması olarak görüyor AKP parlamentodaki çoğunluğu ile bu teşviki kabul ettiriyor. Bu birlik çatışı altında bir araya gelen işverenler sadece dincileri işe alıyorlar, iş saatlerini namaz zamanlarına göre ayarlıyorlar, dinsel piyasa için üretim yapıyorlar. Mallarını helal mağazalarında satıyorlar ve finansmanı da kendi bankalarından sağlıyorlar.” Kapalı Çarşı’da böyle bir dükkanda alış veriş yapmaya çalışan Kelek kendisinin başörtüsü takmadığı için yok sayıldığını belirterek, hizmete layık görülmediğinin altını çizdi. Yazısında Cumhuriyet gazetesine yapılan saldırılardan da bahseden Kelek ülkedeki durumu aktaran eleştirel yazılarından dolayı birçok yazara dava açıldığını ve bu insanların “Türklüğe hakaret”le suçlandıklarını belirtti. Necla Kelek İstanbul’dan ayrıldığı gün bir avukatın başörtüsü kararı nedeniyle Danıştay’da beş hakime ateş açtığını, bir hakimin öldüğünü, Başbakan Erdoğan’ın hakimin cenazesine katılmadığını da vurguladı. CUMHURİYET Türk karikatürünün dünyada nasıl bir yeri var şimdilerde? ERDOĞAN KARAYEL Türk karikatüründe eskiye oranla bir düşüş söz konusu. Birinci kuşak karikatürcülerimiz yavaş yavaş aramızdan ayrılıyorlar. Ve ne yazık ki, yerleri kolay kolay doldurulamayacak denli değerli ustalar bunlar. Korkarım, yakın bir gelecekte, Türk karikatürü öksüz kalacak. Türkiye’de yayınlanan Leman, Penguen gibi dergilerin ulusal mizah yapmaları ve karikatürü dar çerçevede kullanmaları, Türk karikatürünün global dünyaya açılımında en olumsuz etkenlerden biri. Bu konuda Don Quichotte, Türk çizerlerin de gözdesi, geleceğe yönelik sigortası gibi. Bu nedenledir ki, Don Quichotte’a inanılmaz bir çizgi desteği var. Özellikle evrensel karikatürü benimseyen, ancak yayınlatabilecek yayın organı bulabilmekte zorlanan karikatürcülerden. Her ne kadar da olumsuz bir tablo çiz CUMHURİYET Yeni kuşak karikatürcülerden umudunuz hiç mi yok? ERDOĞAN KARAYEL Yeni kuşak karikatürcüler deyince Leman ve Penguen dergileri ile bunların türevlerini ele alacağız herhalde. Bu çizerlerin özelliklerine bir önceki paragrafta değinmiştik ama biraz daha açalım… 12 Eylül öncesini yaşamamış, ancak kitaplardan yalan, yanlış okuyabilen bir gençlikten bahsediyoruz, dikkatinizi çekerim. Karikatür gibi evrensel bir sanata yönelik bu ilgisizlik, en başta 12 Eylül öncesini yoğun olarak yaşayan usta karikatürcüleri üzüyor. Deyim yerindeyse “laylom” espri ve çizgilerle karikatürün işlevselliğini tepetakla eden, toplumu yönlendirmek yerine tam tersine morfin gibi uyutmaya yönelik bu çizgi tarzını empoze eden mizah anlayışına karşı bir başkaldırıdır aslında Don Quichotte’un verdiği mücadele… Ve, ne yazık ki, Türkiye’de yayımlanan mizah dergilerinin tümü bu çizgiyi aşamamıştır. Bu çizgi dışı çok az genç kuşak
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle