Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
12 367 üye yoksa toplantı açılamaz Cumhurbaşkanı seçiminde ilk oylamanın yapılacağı toplantıya, anayasanın 96’ncı ve 102’nci maddeleri uyarınca, 367 milletvekilinin katılıp katılmadığını tespit için TBMM Başkanı’nın içtüzüğün 57’nci maddesine göre yoklama yapması gerekir. umhurbaşkanı seçiminde ilk oylamanın yapılacağı toplantıya, anayasanın 96’ncı ve 102’nci maddeleri uyarınca, 367 milletvekilinin katılıp katılmadığını tespit için TBMM Başkanı’nın içtüzüğün 57’nci maddesine göre yoklama yapması gerekir. Çünkü bu maddenin birinci fıkrasına göre “Başkan birleşimi açtıktan sonra tereddüte düşerse yoklama yapar”. Cumhurbaşkanlığı seçimi gibi çok önemli bir yasama işleminin yapılacağı toplantıda Başkan, oldukça yüksek olan toplantı yeter sayısını yoklama yapmadan saptayamaz. Eğer toplantıda 367 üye yok ise toplantı açılamaz ve seçim için öngörülen süreçte yer alan oylamalar birbiriyle bağlantılı olduğundan diğer oylamaların yapılması da mümkün olamaz. Konunun tüm yönlerini görebilmek için, içtüzüğün 57’nci maddesinin son fıkrası hükmünün de tartışılması ve bu fıkra hükmünün bulunduğu maddenin kapsamının belirlenmesi gerekir. Cumhurbaşkanlığı seçimi, İçtüzüğün ister 49’uncu ister 50’nci maddesi içinde düşünülsün, doğal olarak Genel Kurul çalışmaları içinde yer alır. Dolayısıyla 57’nci maddedeki kurallar Genel Kurul çalışmalarının tümü için, bu arada C dizi 13 NİSAN 2007 CUMA C göre, bu kuralın da tek başına yorumlanması halinde, cumhurbaşkanı seçiminde uygulanacağını kabul etmek durumundayız. Kanımca bu son fıkrayı, anayasanın cumhurbaşkanı seçimi ile ilgili kurallarını ve 16.05.1996 tarihli, 424 numaralı kararla içtüzüğe yeni madde olarak eklenen 121’inci maddedeki kuralı dikkate alarak yorumlamamız gerekir. 96. MADDEDE DEĞİŞİKLİK TARTIŞMAYI DURDURUR SEÇİMDE UYGULANAMAZ Cumhurbaşkanlığı seçimi için de geçerlidir. Bu maddenin son fıkrası “Yoklama sonucunda üye tam sayısının en az üçte birinin mevcut olmadığı anlaşılırsa, oturum en geç bir saat sonrasına ertelenebilir. Bu oturumda da toplantı yeter sayısı yoksa birleşim kapatılır” diyor. Böylece genel bir ifade ile yani Genel Kurul’un tüm çalışmaları için, yeter sayıyı üye tam sayısının üçte biri olarak saptıyor ve toplantıda bu sayıda milletvekili varsa birleşime devam edilmesine imkân veriyor. Bu maddenin yoklama ile ilgili kurallarını cumhurbaşkanı seçimi için geçerli kabul ettiğimize Yukarıda anayasanın 96’ncı ve 102’nci maddeleri ile ilgili görüşler ve vardığımız sonuca göre içtüzüğün 57’nci maddesinin toplantı yeter sayısı ile ilgili son fıkrası hükmü, cumhurbaşkanı seçiminde uygulanamaz. İçtüzüğün 121’inci maddesinde cumhurbaşkanının seçim usulü ile ilgili herhangi bir açık hüküm bulunmamakla beraber, madde “Cumhurbaşkanı anayasanın 102’nci maddesi hükümlerine göre seçilir” demek suretiyle anayasadaki kurallara gönderme yapmış; dolayısıyla cumhurbaşkanı seçimi için anayasadaki usulü benimsemiş olduğundan seçimde uygulanacak olan usul doğrudan anayasada öngörülen usuldür. Usul konusunda partilerin uzlaşması şart 1 02’nci madde bütünüyle ele alınıp yorumlandığında önemli bir özelliği ortaya çıkmaktadır: Madde öncelikle siyasi partiler arasında uzlaşmayı öngörmektedir. Çünkü çok partili demokrasilerde, 550 milletvekili olan bir Meclis’te uzlaşma sağlanmadan, bırakınız 367 oyu, 276 oyu dahi birleştirmek çok zordur. Meclis’in bugünkü yapısına bakarak bir değerlendirme yapmak hatalı olur. Bu yapı, iktidar ve ana muhalefet partilerinin üzerinde sessiz sedasız ve tartışmasız biçimde uzlaştıkları yüzde 10’luk seçim barajının ortaya koyduğu haksız ve anayasanın 67’nci maddesine aykırı bir oluşumdur. Bu haksızlıktan en fazla yararlanan da daima seçime katılanlardan en çok oyu alan siyasi parti olur. Eğer makul bir seçim barajı olsaydı Meclis’in yapısı değişecek ve cumhurbaşkanı seçiminde uzlaşma arayan kuşkusuz iktidar partisi olacaktı. Madde cumhurbaşkanı seçiminin sonuçlanması için karar yeter sayısında da esneklik sağlamış, buna rağmen seçim sonuçlanmaz ise TBMM seçimlerinin yenilenmesi gibi ağır bir yaptırımı öngörmüştür. Madde adeta “uzlaşın” çağrısı yapmaktadır. Bu çağrı kuşkusuz, Meclis’te çoğunluğa sahip olan siyasi parti kadar muhalefet partilerine de yönelmiştir. Muhalefet partileri de haklı ve hukuki sebepleri olmadan, seçimi engelleyecek veya geciktirecek eylemlerde bulunamazlar; dayatmacı tavırlar alamazlar. Onlar da sonuna kadar uzlaşma sağlamanın gayreti içinde olmak zorundadırlar. Anayasa Mahkemesi’nin bir kararında dediği gibi “… Çağdaş anlamda demokratik siyasi yaşam, sorunların, bunlara ilişkin görüş ve önerilerin iktidar muhalefet diyaloğu içinde tartışılmasını, uzlaşma arayışı içinde sonuca ulaşılmasını zorunlu kılar…” (31.01.2002 günlü, 24 sayılı k.; RG 18.06.2002 / 24789) Anayasa Mahkemesi’nin oybirliği veya oyçokluğu ile almış olduğu kararlar arasında hukuki yönden hiçbir fark yoktur. Hepsi de aynı değeri taşır ve aynı hukuki sonucu doğururlar. Ancak bu kararların kamuoyu tarafından algılanması ve benimsenmesi farklıdır. Oyçokluğu ile alınmış olan bir karar, bir anlamda konunun hukuken tartışılabilir bir nitelik taşıdığını gösterdiğinden, siyasal tartışmaların sürdürülmesine de kaynak teşkil eder. Anayasa Mahkemesi oylamada 367 üye bulunmadığı için Meclis’in aldığı karara 102. maddeyi uygulayabilir Seçim iptal edilebilir umhurbaşkanı seçiminde 367 üyenin bulunmadığı bir oturumda ilk oylamaya başlandığını, TBMM’nin bugünkü yapısına göre üçüncü oylamada üye tam sayısının salt çoğunluğu ile cumhurbaşkanının seçildiğini düşünelim ve konunun Anayasa Mahkemesi önüne taşındığını varsayalım. Anayasa Mahkemesi, kuruluşunu takip eden ilk yıllardan itibaren, açık bir içtüzük düzenlemesi veya değişikliği niteliğinde olmamakla beraber, “Meclis’in çalışması ile ilgili yöntem ve esaslara” ilişkin olmak kaydıyla TBMM kararlarını içtüzük düzenlemesi saymış ve söz konusu Meclis kararlarına karşı 60 günlük süre içinde açılan davaları görev alanı içinde görerek bunlar üzerinde biçim ve öz yönünden yargısal denetim yapmıştır. Mahkemeye göre bu nitelikteki bir kararın içtüzük değişikliği olarak görülmemesi, TBMM’nin çalışmalarında içtüzükteki kurallara uyma zorunluluğunu giderek zayıflatacak ve bu da eylemli uygulamaların yerleşik duruma geçmesine neden olacaktır (12.12.1991 günlü, 50 sayılı k. ; R.G. 29.01.1992 / 21130). Aynı karara göre TBMM’nin bu tür kararlarının belirli bir olaya ilişkin olarak alındığı, sürekli biçimde içtüzüğe bir kural getirmediği, bu nedenle içtüzük düzenlemesi niteliğinde görülmeyeceği savunması da ileri sürülemez. TOPLUMDAKİ KESİNLEŞİR AYRIŞMA C 1 YARGISAL DENETİM ANAYASA MAHKEMESİ’NDE Hangi yasama işlemlerinin Anayasa Mahkemesi’nin denetimine bağlı olduğu, anayasanın 148’inci ve 85’inci maddelerinde, bu işlemlerin isimleri belirtilmek suretiyle sayılmıştır. Yasama organı tarafından bu isimler altında yapılan işlemlerin yargısal denetiminin Anayasa Mahkemesi’nin görev alanı içinde olduğu tartışmasızdır. Anayasa Mahkemesi’nin birçok kararında aynen veya benzer cümlelerle tekrarlandığı gibi “… yasama organınca anayasada öngörülenlerden başka isimler altında ve başka yöntemler uygulanarak oluşturulan yasama işlemlerinin Anayasa Mahkemesi’nin denetimine bağlı olup olmadığının saptanmasında bu işlemlerin nitelik ve içeriklerinin gözetileceği açıktır. Bu nitelikteki bir işlemin denetiminin Anayasa Mahkemesi’nin görev alanına girip girmediği belirlenirken meydana getirilen metnin oluşturulmasında uygulanan yöntem kadar, içeriğinin niteliği üzerinde durulması, değer ve etkisinin ortaya konulması ve bu metnin, denetime bağlı tutulan işlemlerle eşdeğerde ve etkinlikte ise denetiminin yapılması zorunludur… İçtüzüğün bir kuralını değiştirme ya da içtüzüğe yeni bir kural koyma niteliğinde olan TBMM uygulamaları ve kararları içtüzük kuralı sayılır” (14.05.1996 günlü, 13 sayılı k., R.G. 06.06.1996 / 22658; 14.05.1996 günlü, 14 sayılı k., R.G. 19.06.1996 / 22671; 26.03.1999 günlü, 6 sayılı k., R.G. 06.10.1999 / 23838). Seçimden sonra iptal başvurusu yapılması halinde Anayasa Mahkemesi’nin vereceği karar, yönü ne olursa olsun, bu konuda toplumda görülen ayrışmayı daha da kesin hale getirecek, tartışma kamuoyunun gündeminde uzun süre kalacaktır.. Anayasa Mahkemesi’nin iptal talebini reddetmesi halinde, anayasanın verdiği yetkiler itibarıyla esasen güçlü durumda olan cumhurbaşkanı kendisini daha da güçlü hissedecek ve bu durum yapacağı tasarruflara olumsuz yönde yansıyabilecektir. Yapılan başvurunun reddedilmesi sadece seçim usulüne ilişkin olacağı halde “yerindelik” yönünden de kullanılacak ve Cumhurbaşkanlığı’na seçilen kişiye yeterlik ve nitelik yönünden Anayasa Mahkemesi’nce verilmiş bir referans olarak algılanacaktır. Cumhurbaşkanı seçiminin, uygulanan usulün anayasaya aykırılığı nedeniyle iptali ise hem TBMM’nin hem de seçilmiş olan kişinin yıpranmasına, konunun toplumda uzun süre tartışılmasına neden olacak, yargıyı bazı çevrelerin hedefi haline getirecektir. ÖNCE USULDE UZLAŞILMALI ANAYASANIN 85. MADDESİ Türk Silahlı Kuvvetleri’nin yabancı ülkelere gönderilmesi, yabancı silahlı kuvvetler unsurlarının Türkiye’de bulunması … için hükümete izin verilmesi ile ilgili 10.10.2001 günlü, 722 sayılı kararının içtüzük değişikliği niteliğinde olduğu ileri sürülerek açılan davada Anayasa Mahkemesi, 22.11.2001 günlü, 354 sayılı kararında, yukarıda kısaca belirttiğim kararlarındaki gerekçelere yeni unsurlar eklemiş; bu nedenle söz konusu karar farklı biçimlerde yorumlanmıştır. Bu kararında Anayasa Mahkemesi, hemen yukarıya aldığım gerekçeyi içerik olarak aynen tekrarlamış; iptali istenen TBMM kararının bir içtüzük değişikliği niteliğinde olup olmadığını incelemiş ve kararda, içtüzüğün değiştirilmesi yönünde prosedürüne uygun bir teklif, istem veya irade bulunmadığını, içeriği yönünden de kararın açık veya eylemli bir içtüzük düzenlenmesi veya değişikliği olarak kabul edilmeyeceğini belirtip anayasal denetimin mümkün olmadığı Tüm bu olumsuzluklara neden sonucuna varmıştır. Buraya kadar bir içtihat değişikliği yoktur. olmamak, seçimden önce ÜKSEK MAHKEMEYE Çünkü Anayasa Mahkemesi önceki kararlarında da TBMM gördüğümüz ve anlaşılan görmeye GİTMESİ UYGUN DEĞİL kararlarının tümünü değil; belli konuda, değerde ve etkinlikte ve yaşamaya devam edeceğimiz olanların denetime bağlı olduğunu vurgulamıştı. Değişik her türlü “politik çirkinlikleri” Anayasa Mahkemesi’nin yorumlara neden olan, kararın sonuç bölümünden iki önceki ortadan kaldırmak ve siyasal cumhurbaşkanı seçimi ile ilgili bir paragrafıdır. Mahkeme burada dava konusu kararın anayasal ortamı yumuşatmak için, kararının mevcut olmaması, denetime tabi olan kararlarla eşdeğerde olduğunun kabulü cumhurbaşkanı seçiminde görüşlerine değer verdiğimiz halinde 85’inci maddede belirtilenler dışında kalan kimi anayasanın amacına uygun olarak kimi hukukçuların bu kararların da Anayasa Mahkemesi’nin denetim alanı Mahkemenin cumhurbaşkanı seçimi kararının siyasi partiler arasında uzlaşmanın konuda farklı yorumlar içine alınmış olacağını açıklamakta ve “Anayasanın ve bu seçimde uygulanan yöntemin esası sağlanması en uygun yoldur. yapmaları, işin 85’inci maddesinde, Anayasa Mahkemesi’nin hakkında vereceği karar, anayasanın 96’ncı ve Uzlaşma, önce cumhurbaşkanı tartışılabilir nitelikte yargısal denetimine tabi olan TBMM kararları 102’nci maddelerinin yorumuna bağlı olarak değişecektir: seçiminde uygulanacak usul olduğunu sayılmış olup, bu tür yorumla bu sayılanlara ilave Mahkeme 96’ncı maddede zikredilen toplantı yeter sayısının konusunda olmalıdır. Madem ki göstermektedir. yapılmasında anayasaya uyarlık yoktur” cumhurbaşkanı seçimi için de geçerli olduğu görüşüne varırsa, konu, belli bir kısmı siyasal çıkar Toplumsal ve siyasal demektedir (AMK 200338, sh: 357). bunun doğal sonucu olarak içtüzüğün 57’nci maddesinin amaçlı da olsa, ilgililer ve önemi, değeri ve Bu ifadeyi kararın girişinde yinelenen ve bu TBMM’nin tüm toplantılarını kapsadığını, içtüzüğün 121’inci hukukçular tarafında ağırlığı çok büyük karara da dayanak alınan eski kararlarındaki maddesinin farklı bir toplantı yeter sayısı öngörmediğini kabul tartışılmaktadır; o halde olan cumhurbaşkanı gerekçe ile bağdaştırmak gerçekten güçtür. Bu edecek; dolayısıyla seçimde uygulanan yöntemin içtüzük ihdası veya cumhurbaşkanı seçimi gibi çok seçiminin Anayasa ifade Anayasa Mahkemesi’nin bundan böyle değişikliği niteliği taşımadığını belirterek davayı reddedecektir. önemli bir yasama işleminde Mahkemesi önüne anayasanın 85’inci maddesi kapsamı dışında Mahkeme, yukarıda belirttiğim 29.04.2003 günlü, 38 sayılı Meclis Genel Kurulu’nun götürülerek Yüksek kalan hiçbir TBMM kararını denetlemeyeceği kararındaki nitelendirmeyi sürdürürse, 96’ncı maddedeki toplantı ve toplanma yeter sayısına açıklık Mahkeme’nin biçiminde yorumlanmış ve Anayasa karar yeter sayılarının alt sınır olduğu görüşünden hareketle, getirilmelidir. belirleyici duruma Mahkemesi’nin eski içtihadını terk ettiği Cumhurbaşkanı seçiminde toplantı yeter sayısının 102’nci maddede En kolay ve hızlı çözüm içtüzük getirilmesi ve görüşlerine yol açmıştır. Ancak kararın karşı oy birinci oylama için açıklanan karar yeter sayısından az olamayacağı değişikliği olarak görünmektedir. sorunun uzlaşma ile gerekçesinden; çoğunluk kararının, iptali istenen sonucuna varacak ve bu kez seçimde uygulanan usulün içtüzüğün İçtüzüğün 57’nci maddesinin çözülmesi yerine TBMM kararının içtüzüğü değiştirmediği 121’inci maddesini değiştirdiği, yeni bir içtüzük kuralı ihdas dördüncü fıkrasında yapılacak bir onun kararına sonucuna varılarak alındığı anlaşılmaktadır. ettiği gerekçesi ile iptal kararı verecektir. Anayasa değişiklik veya 121’inci maddeye bırakılması uygun ve Anayasa Mahkemesi’nin bu karardan sonra Mahkemesi’nin vereceği iptal kararı, birçok kararında konulacak açık bir kural konuyu yerinde değildir. Kaldı verdiği iki karardan (21.10.2002 günlü, 94 sayılı k.; açıklandığı gibi “dava konusu kararla oluşan içtüzük çözüme kavuşturacaktır. ki gerek konusunun 15.10.2003 günlü, 91 sayılı k.) da mahkemenin eski kuralının, karardan ayrılmasının olanaksızlığı Anayasanın 96’ncı maddesinde tartışılabilir niteliği, içtihadını sürdürdüğü, yani iptali istenen Meclis’in karşısında”, sonucu itibariyle TBMM’nin bir kararı toplantı yeter sayısı ile ilgili gerekse Anayasa çalışma yöntemine ilişkin bir TBMM kararının olan cumhurbaşkanı seçimini de kapsayacaktır. olarak, nitelikli karar yeter sayısı Mahkemesi sayın niteliğini, değerini, etkisini ve doğurduğu sonuçları Yukarıda açıkladığım gerekçeler nedeniyle, öngören anayasa maddelerini üyelerinin verilen birçok değerlendirerek söz konusu kararın bir içtüzük ihdası ya ikinci seçenek olarak sunulan kararın kapsayacak şekilde yapılacak bir kararda ortaya çıkan yorum da değişikliği niteliğinde olup olmadığını incelediği ve anayasanın amacına ve hukuka farklılıkları, bu konuda oybirliği değişiklik ise daha isabetli ve inceleme sonucuna göre görevli olup olmadığına karar uygun olduğu görüşündeyim. ile karara varmanın güç olduğunu güçlü olacak; her türlü tereddüdü verdiği anlaşılmaktadır. Bu içtihat karşısında, yukarıda göstermektedir. Kuşkusuz belirtilen varsayımda Anayasa Mahkemesi’nin başvuruyu ortadan kaldıracaktır. görevinde görerek iptal talebini inceleyeceğini söylemek B İ T T İ mümkündür. 96 ve 102. maddenin yorumu Y 2