03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

4 Rektörler, cumhurbaşkanı seçimleri öncesinde ortak tutum belirledi C haberler BİR BAKIMA SERVER TANİLLİ 13 NİSAN 2007 CUMA Çankaya uyarısı 1 “Cumhurbaşkanı adaylarının şaibe altında olmaması büyük önem taşır. Laiklik ilkesi ve Cumhuriyetin değiştirilemeyecek nitelikleri ile çağdaş bilimi benimsemiş olması zorunluluktur.” Bir Devrimci Duruşa Saygı... “uzun yürüyüş”ünün ilk adımlarını attı: Demokratik bir Türkiye’de hukuk devletinin kurulması! Bu dava uğrunda, yazar ve avukat olarak çalıştı. 1960’ların aydınlanmasına karşın, 1970’ler, özellikle 1980’ler, “demokratikleşme” sürecine indirilmiş korkunç darbe yılları oldu. Çiğnenen haklara karşı, en önde koşanlar arasında Halit Çelenk vardı. Öte yandan, “Hukuksuz demokrasi olmaz, demorasisiz de hukuk” deyip geleceğe ışık tuttu. Halit Çelenk’in savunma anlayışı da hümanizmasının eseri. Şöyle diyor: “Ben bir savunmanım. Güzel insanları savundum. Hakça toplumsal bir düzene giden yola ışık saçan insanları savundum. Bu güzel insanları seviyorum. Bir yaşam bu sevgiyle geçti. Kendilerini tüm insanlığa adayanlara bir yaşam vermek çok mu?” Halit Çelenk’in onurlu yaşamının bir yanı da bu... ? Halit Çelenk’in, Türkiye’de demokrasi için mücadele vermiş bir insan olarak ve günümüze bakarak söyledikleri de önemli (s. 9193). Demokrasi mücadelesi çok uzun bir yol. Mücadelenin sonuç vermemesinin nedenleri, Türkiye insanının yeterince eğitimli ve bilinçli olmamasındandır. Ancak, halkın da bir ölçüde kusurlu olduğunu söylemeli. Bir de, kısa dönemli çıkar kaygısı bu insanları çok etkiliyor. Seçimlerde, bir iki kiloluk yiyecek içecekle oy toplamak mümkün oluyor. Bilinç eksikliğinde bir başka neden de, sol’un Türkiye’de büyük bir dağınıklık içinde olmasıdır. Bunun da nedenleri, biraz eğitimsizlikte, biraz da çıkarcılıkta... Ama bütün bunlara bakıp umutsuzluğa da kapılmamalı: Fikret’in dediği gibi, her gecenin bir gündüzü vardır; er geç, karanlıklar aydınlığa çıkacak. Elbet, faşizm değil, insanlık galebe çalacak, insanlık başarılı olacak en sonunda... 2 “Cumhurbaşkanlığı tarafsız ve partiler üstüdür. Bu nedenle Meclis’in cumhurbaşkanı seçme yetkisini ve görevini bu doğrultuda özenle kullanması anayasanın amir hükmü gereğidir.” 3 “AKP’nin göreve geldiği 2002 seçimi, yüzde 45’lik geçerli oyun Meclis’te temsil edilmemesi nedeniyle temsil zafiyetine yol açmıştır. Cumhurbaşkanı uzlaşmayla seçilmeli.” 4 “ Cumhurbaşkanlığı seçimi için Meclis Başkanı oturumu açtığında, kendisi hariç 367 üyenin olması zorunludur. Aksi durum anayasaya aykırıdır ve meşruiyet tartışması doğar.” YÖK Başkanı Prof. Dr. Erdoğan Teziç. ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Rektörler Komitesi, Cumhurbaşkanlığı seçimi için TBMM Başkanı oturumu açtığında, “kendisi hariç 367 üyenin içeride olmasının zorunlu olduğuna’’ işaret etti. YÖK Başkanı Prof. Dr. Erdoğan Teziç, “Üçte ikinin altındaki bir sayıyla Meclis toplanır, oylama yapılırsa bu anayasaya aykırı olur’’ dedi. Rektörler Komitesi, Cumhurbaşkanlığı seçimi öncesi toplumu yasal açıdan bilgilendirmek ve konuya ilişkin duruşlarını ortaya koymak için olağanüstü toplanarak bir bildiri hazırladı. Bildiride, Yargıtay Onursal Cumhuriyet Başsavcısı Sabih Kanadoğlu’nun, Cumhurbaşkanlığı seçimiyle ilgili uyarısına destek verildi. Komite adına bildiriyi okuyan YÖK Başkanı Teziç, “Tarafsız cumhurbaşkanı siyasal rejimimizin güvencesidir. Bu bakımdan milletvekili andında yer almayan tarafsızlık sözcüğü cumhurbaşkanı andında özenle vurgulanmaktadır” dedi. Cumhurbaşkanı seçilecek kişinin varsa partisi ile ilişiğinin kesileceğini belirten Teziç, “Cumhurbaşkanının tarafsızlığına ve partiler üstü konumuna yönelik bu çerçevenin geçmişe ve geleceğe dönük temenni ve ölçütleri de içerdiği kuşkusuzdur. İşte bu nedenle Meclis’in cumhurbaşkanı seçme yetkisini ve görevini bu doğrultuda özenle kullanması anayasanın amir hükmü gereğidir” vurgusunu yaptı. Cumhurbaşkanının, yalnızca “vatana ihanet” suçundan yargılanabildiğine dikkat çeken Teziç, bu nedenle Cumhurbaşkanlığı’na aday olacak kişilerin, geçmiş te sorumluluk doğurabilecek bir suçlama veya şaibe altında olmamasının büyük önem taşıdığının altını çizdi. Teziç, “Bu doğrultuda adayların özgeçmişinin yanı sıra başta laiklik ilkesi olmak üzere Cumhuriyetin değiştirilemeyecek niteliklerini ve bunun ayrılmaz parçası ve temeli olan çağdaş bilimi benimsemiş ve sindirmiş olmaları da anayasal bir zorunluluktur” dedi. TEMSİL ZAFİYETİ AKP hükümetinin göreve geldiği 3 Kasım 2002 seçiminin, 1950’den bu yana yapılan seçimler içinde en adaletsiz sonucu doğurduğunu, yüzde 45’lik geçerli oyun Meclis’te temsil edilmemesi nedeniyle temsil zafiyeti yaşandığını söyleyen Teziç, “Bu temsil zafiyetinin Cumhurbaşkanlığı makamına taşınmaması için cumhurbaşkanı seçiminde TBMM’de bir uzlaşmanın gerçekleşmesi kaçınılmazdır” diye konuştu. Anayasanın 102. maddesine dikkat çekerek “nitelikli toplantı ve karar yeter sayısı”nı belirleyen özel hükmün, cumhurbaşkanının uzlaşmayla seçilmesinin yasal çerçevesini oluşturduğunu ifade eden Teziç, şunları kaydetti: “Yeter sayılara ulaşılamaması halinde ve dolayısıyla da cumhurbaşkanı seçilemediği takdirde, ‘Derhal TBMM seçimleri yenilenir’ hükmü de uzlaşmamanın yaptırımıdır ve sorunun çözümü de halkın hakemliğine sunulmaktadır. Bu bakımdan, varılacak uzlaşma, Cumhurbaşkanlığı ile ilgili meşruiyet tartışmalarını da gündemden kaldıracak bir emsal oluşturacaktır. İçinde bulunduğumuz son derece gergin ortamın, daha endişe verici boyutlara tırmanmaması için laik, demokratik, hukuk devleti ve çağdaş bilime inanmış bir cumhurbaşkanının seçilmesinde hepimize sağduyu ile uzlaşıcı sorumluluklar düşmektedir.” Bildiriyi okumasını tamamlayan Teziç, rek törlerden yoğun alkış aldı. Teziç daha sonra gazetecilerin sorularını yanıtladı. Cumhurbaşkanlığı seçimi için TBMM Başkanı oturumu açtığında, “kendisi hariç 367 üyenin içeride olmasının zorunlu olduğuna’’ işaret eden Teziç, şunları kaydetti: “Parlamentonun, Meclis başkanı hariç, üçte iki çoğunluk toplantı nisabı olmadan herhangi bir karara gitmesi mümkün değildir. Zaten ilk iki turda da üçte iki çoğunluk aranıyor. Üçte iki çoğunlukla örtüşür, ancak buradan bir sonuç alınamazsa son aşamaya gelindiğinde yani salt çoğunlukla adayların belirlendiği döneme gelindiği zaman da gene toplantı nisabının üçte iki olma zorunluluğu vardır. Üçte ikinin altındaki bir sayıyla Meclis toplanır, oylama yaparsa bu anayasaya aykırı olur.’’ Bildirinin oylamaya sunulup sunulmadığı sorusuna karşılık, “Burada mevcut rektörlerin hepsinin ittifak ettiği bir metindir’’ diyen Teziç’e, salonda bulunan tüm rektörler de alkışla destek verdi. CÜPPELERİYLE KATILACAKLAR 350 sivil toplum kuruluşunun katılımıyla 14 Nisan’da gerçekleştirilecek “Cumhuriyet Mitingi”ne ilişkin soru üzerine, mitinge isteyen herkesin katılabileceğini söyleyen Teziç, yürüyüş ve gösteri hakkının kimsenin tekelinde olmadığını kaydetti. Teziç, anayasal bir kurumun başında olması nedeniyle, mitinge kendisinin katılmasınınsa uygun olmayacağını açıkladı. Öte yandan, komitenin 14 Nisan mitingini değerlendirdiği ve tüm rektörlerin mitingde yer almak istediği öğrenildi. Alınan bilgiye göre, rektörler, bireysel olarak destek verecekleri mitinge cüppeleriyle gelecek. ısa bir süre önce bana ulaştırılan bir kitabı okuyorum. Bitmesin diye, ağır ağır okuyorum; sık sık duraklıyorum, bir olay, bir fotoğraf, bir yazı; sonra, yeniden yola koyuluyorum. Önce, kitabın adı beni heyecanlandırıyor sonra düşüncelere daldırıyor: Adı “Yaşamda ve Yargıda Devrimci Duruş”. Son yıllarda unuttuğumuz bir yaklaşım. Bu kelimelerin gelip durduğu bir isim beni konuya getiriyor: Halit Çelenk! Yıllar öncesinden bir rüzgârın alıp getirdiği fikirler ve anılar: Halit Çelenk, artık bütün bunların genel adı... Kapanmış bir dünya mı önümüzdeki şu birikim? Hayır! Yeni bir yürüyüşün enerjisi ve işareti. “Devrimci duruş”, yaşamdan bir parçadır. 80 yaşlarını sürdüren Halit Çelenk, dimdik ayakta, yürüyüşü bekliyor... Çınar Yayınları’nın,TÜYAP’ın destek ve katkıları ile yayımlanmış olduğu bu önemli eser, gelip durduğumuz yıllar için anlamlıdır: Prof. Rona Aybay ile Ümit Altaş, bütün bir Intelligentzia’yı, Halit Çelenk için, geçmiş yıllar ve gelecek Türkiye için tanıklığa çağırmışlar... ? Halit Çelenk, 1921 yılında Antakya’da doğdu. Onun çocukluğu ve gençliğe ilk adımları işgal altında geçti; Çelenk’in emperyalizme karşı karşıtlığı ile Devrimci Cumhuriyet Türkiyesi’ne bağlılığının temelinde bunlar var. Halit Çelenk, bir avukat olarak hayata atıldı. 1950 iktidarı değişikliğini o da umutla karşıladı. Ama çok geçmeden anladı ki, “biçimsel demokrasi” idi bu. Çoğu aydınlar gibi, Çelenk de 27 Mayıs 1960 Devrimi’ni ve 1961 Anayasası’nı sevinçle karşıladı. Bir ışık da görüldü o sıralarda: Türkiye İşçi Partisi kurulmuştu. Halit Çelenk de eşi Şekibe ilepartiye katıldı; ve yaşamının K AKM’ye ilişkin tasarı Meclis’te ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) İstanbul’un kültür simgelerinden biri olan Atatürk Kültür Merkezi’nin (AKM) yıkılmasını öngören tasarı TBMM Başkanlığı’na sunuldu. Kültür başkenti olma yolundaki İstanbul, yeni bina yapılana kadar AKM’den yoksun kalacak. AKM’nin yıkılması tartışmalarıyla ilgili Anadolu Ajansı’na konuşan Devlet Tiyatroları (DT) Genel Müdür Vekili Mine Acar yaptığı açıklamada, “Sayın Bakan’ın dediği gibi yıkılıp yerine çok daha İstanbul’a, Atatürk’e yakışır, modern bir kültür merkezinin yapılması benim görüşüme göre doğrudur” dedi. Acar, “Biraz güven göstermek lazım bence. Çünkü, Sayın Bakan sanata yakın bir insan, tiyatroyu, operayı, baleyi seven bir insan” görüşünü kaydetti. İstanbul’un 2010 yılı “Avrupa Kültür Başkenti” olması amacıyla hazırlanan tasarı, İstanbul’un Beyoğlu ilçesi Gümüşsuyu Mahallesi’nde bulunan AKM’nin yıkılarak yerine İstanbul Büyükşehir Beve yönetmek, kamu kurum ve kuruluşlarının bu amaçla yapacakları çalışmalarda koordinasyonu sağlamak üzere İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı’nın kurulması hedefleniyor. AKM’nin yıkılması tartışmalarıyla ilgili Anadolu Ajansı’na konuşan Devlet Tiyatroları (DT) Genel Müdür Vekili Mine Acar, “AKM’nin yenilenmesinden, oraya daha iyi, daha güzel bir kültür merkezi yapılmasından daha doğal bir şey yok. Nitekim sanatçılar da bundan yıllar önce kendileri talep ediyorlardı AKM’nin yıkılmasını. Çünkü, hakikaten sağlıksız durumda. Onun için bu AKM’nin yenilenmesi yıkılması da demek istemiyorum konusundaki muhalefeti çok doğru bulmuyorum” açıklamasında bulundu. AKM’nin yıkılmasının ardından yaşanacak süreçte DT olarak sahne sıkıntısı yaşamayacaklarını anlatan Acar, “Hemen bugün kimse kazmayı alıp yıkmaya koşmuyor orayı. Bu, 11.5 yılı kapsayacak bir süreç” diye konuştu. Kaçak silahlarda Irak izi ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Geçen yıl silah kaçakçılarına yönelik yapılan operasyonlarda 1242 kaçak silah ele geçirildi. Raporda ABD’nin Irak’ı işgalinin ardından Türkiye’deki silah kaçakçılığının yüzde 235 arttığı belirtildi. Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Daire Başkanlığı’nın hazırladığı 2006 raporuna göre, geçen yıl silah mühimmat kaçakçılığına yönelik 165 operasyon düzenlendi ve1242 silah ele geçirildi. Yakalanan yabancı menşeili fabrikasyon silahların, özellikle Irak ve Suriye sınırı ile bu ülkelere açılan gümrük kapılarından sokuldukları belirlendi. Raporda, 1 Nisan 2001 tarihi ile 31 Mart 2003 tarihleri arasında 643 yabancı menşeili silahın Türkiye’ye sokulduğu, 1 Nisan 2003 tarihinden 31 Mart 2005 tarihine kadar ise 2 bin 156 yabancı menşeili silahın ülkeye sokulduğunun tespit edildiği belirtildi. Raporda yüzde 235’lik silah kaçakçılığı artışı ile ilgili olarak “Irak’ın kuzeyinde yıllardır süre gelen otorite boşluğunun önemli bir etken olduğu değerlendirilmektedir’’ denildi. Geçen yıl ele geçirilen yabancı menşeili silahların çoğunluğunun Avrupa ülkeleri ile ABD yapımı olduğu belirtilerek silahların üretici firmalar tarafından hangi ülkelere ve kimlere satıldığını takip eden “iz sürme’’ çalışmalarının yapıldığı anımsatıldı. Raporda şunlar kaydedildi: “İz sürme kapsamında 2006 yılında yakalanan 221 adet silahın, Irak’ın yeniden yapılandırılması kapsamında üretici firmalar tarafından bu ülkeye gönderildiği tespit edilmiştir. Ülkemize sokulan silahlar, 17 Mayıs 2006 tarihinde gerçekleştirilen Danıştay saldırısı ile 05 Şubat 2006 tarihinde tüm dünyanın gözlerini ülkemize çevirmesine sebep olan Trabzon’da Rahip Andrea Santoro’nun öldürülmesi olaylarında kullanılan silahların da izlemiş oldukları aynı güzergâh, silah kaçakçılığı ve neticeleri yönünden ülkemizin ne derece tehdit altında olduğuna birer örnek teşkil etmektedir.’’ lediyesi, diğer belediye ve Hazine arazilerinden oluşacak alanlar katılarak yeni bir AKM binası yapılmasını öngörüyor. Tasarıyla, İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Projesi kapsamında, İstanbul’u 2010 yılı Avrupa Kültür Başkenti olarak hazırlamak, 2010 yılında yapılacak etkinlikleri planlamak rofesör Oya Köymen önemli ve etkili bir bilim kadını. Önümde onun birikimini ifade eden bir kitap duruyor. Köymen’in kitabının adı “Sermaye Birikirken” (Osmanlı, Türkiye, Dünya)...Yordam Kitap’tan çıkan bu ilginç ve dikkat çekici ekonomik araştırma kapitalizmin evrimiyle başlıyor, Osmanlı’da sınıfları ve sermeye birikimini irdeliyor, ardından Türkiye ekonomisinin kırılma noktalarını ve ABD’nin ülkemiz üzerindeki ekonomik etkilerini gözler önüne seriyor. Oya Köymen kitabını şu paragrafla tamamlıyor: “Ne tesadüf ki, ABD uçaklarından Afganistan’a sarı renkli parça tesirli bombalar atılırken aynı zamanda sarı renkli yiyecek yardım paketleri de atılıyor. Bir süre sonra bu tuhaf durum fark edilince, radyo yayınıyla, bombalanan bölgelerdeki sarı renkli paketlere dokunulmaması duyuruluyor. Aslında genetiği değiştirilmiş tohumların da Üçüncü Dünya ülkelerine parça tesirli bomba etkisi yaptığını düşünebiliriz.” Yeni okumaya başladığım “Murat Belge Bir Hayat” (Doğan Kitap) kitabı, Murat Belge’yle Tuba Çandar’ın yıllar süren uzun söyleşisinin ürünü. Tabii bunun yalnızca söyleşi olmadığını, yakın tarihimizde yaşanmış kritik olayların da derinlemesine bir değerlendirmesi olduğunu söyleyebiliriz. Tuba Çandar, Murat Belge’yi bir “Son Mohikan” olarak değerlendiriyor: “Zarif bir adamdır Murat Belge. Bu soylu dokuyu ve kokuyu, onunla ilk P SIFIR NOKTASI ORAL ÇALIŞLAR Bahar Mevsiminde Kitaplar Arasında “Önce 14 Haziran 2006 günü mezuniyet törenine gittik. O unutulmaz günün akşamı bir başka önemli kararını açıkladın. ‘Anne ben karar aldırıp kısa dönem askere gitmek istiyorum.’ O da nereden çıktı diyemedim. Hani biz çocuğunun kararlarına saygı gösteren anne ve babalarız ya... Bu da özgürlük yanlısı anneye bildirilen radikal bir karar.” ??? Sedef Kabaş uzun yıllar TV’lerde başarılı programlar hazırlayıp ilgi çekici söyleşilere imza attıktan sonra akademik çalışmalara yöneldi. Tabii bu arada kitap çalışmalarına da ara vermedi. Son kitabı “41 Kadın, 41 Öykü” (İpek Dokulu Başarılar) Doğan Kitap’tan çıktı. Ajda Pekkan’dan Zühal Olcay’a kadar uzanan ülkemizin önemli 41 kadınıyla söyleşileri içeren bu kitap, aynı zamanda ülkemizin kadın tarihinin yakın dönemine tanıklık ediyor. ??? Sefa Taşkın, Bergama Belediyesi’nin eski başkanlarındandır. Araştırmacıdır, karşılaşmanızda hissedersiniz. Entelektüelliğin yok olduğu bir dünyada ve ülkemizde yetişmiş çok yönlü bir düşünce adamıdır.” Süleyman Boyoğlu’nun “Hazandan Önce BABIÂLİ Duayenlerden Anılar” (Güncel Yayıncılık), gazetecilik mesleğinin birçok deneyimli ismiyle yapılmış söyleşileri içeriyor. Bu kitaptaki anılarla 1945’li yıllardan 80’lerin sonuna kadar, bizim mesleğin geçmişine bir yolculuk yapıyorsunuz. Yaşar Kemal’den Selami Akpınar’a kadar bu mesleğin ustalarının anılarına tanık oluyorsunuz. ??? Yaşar Seyman, önemli kadın sendikacılarımızdan birisi olmanın yanında, yazılarıyla, siyasetteki etkin kişiliği ve duruşuyla dikkat çeken bir aydındır. “Fırat’a Mektuplar” (Güncel Yayıncılık), bir annenin askerdeki oğluna gönderilmemiş mektuplardan oluşuyor. Asker ocağındaki oğula duyulan özlem, dünyayı değiştiren kadınların destansı öyküleriyle birbirine karışıyor. TürkYunan dostluğu için çabalayan önemli aydınlardan birisidir. Çevre konusunda yürüttüğü mücadelelerle tanınır. Önümde onun şiirlerinden oluşan bir kitap duruyor: “Baukis ile Filemon” (Mozaik Yayıncılık). Çok eski bir Ege söylencesini ele alan bu yapıtta Sefa Taşkın, bu söylenceyi dilimizin inceliklerini kullanarak şiirsel bir metinle yorumluyor ve gelecek kuşaklara aktarıyor. Erol Toy, tarihi araştırmalarıyla, romanlarıyla, akıcı üslubuyla her zaman kalıcı eserler yaratan bir yazardır. Son kitabı “O’na Katılmak” (Dünden Yarına Türkiye Cumhuriyeti) Gürer Yayınları’ndan çıktı. Kendisi kitaba yazdığı “Sunu”da şunları söylüyor: “Elinizdeki deneme, Cumhuriyetin dününden günümüze mümkün olduğunca nesnel bir özeti ve yarınına bir mum ışığı tutma çabasıdır.” Erol Toy, kendine özgü ilginç bakış açısıyla 83 yıllık Cumhuriyet tarihini, dikkat çekici satır başlarıyla yeni baştan değerlendiriyor. Tarihsel dönüm noktalarına ışık tutuyor. ??? Reyhan Yıldız’ın yayına hazırladığı “Duygu Asena’ya Saygı” (Erko Yayıncılık) kitabı, Asena’yı tanıyanların kaleminden bir değerlendirme. Geçen yıl yitirdiğimiz, ülkemizdeki kadın hareketinde önemli bir dönüm noktası olan Duygu Asena, bu kitabın içinden çıkarak kadınlara sesleniyor: “Gücünüzü bilin.” oralcalislar?cumhuriyet.com.tr Küresel ısınma felakete sürüklüyor Haber Merkezi Küresel ısınma, dünyanın dönüş hızını da etkileyecek. Almanya Max Planck Meteoroloji Enstitüsü’nden bilim adamları küresel ısınma nedeniyle dünyanın daha hızlı döndüğünü açıkladı. Dönüş hızının artmasına bağlantılı olarak gelecekte günler de kısalacak. Merkezi Hamburg’da bulunan Max Planck Enstitüsü’nden jeofizik uzmanı Felix Landerer ve ekibi küresel ısınmanın yarattığı ısıyla dünyadaki suların ısınıp genleştiğini, dolayısıyla da su seviyesinin arttığını belirterek bu genleşmenin dünyadaki su dağılımına ne gibi bir etki yapacağını anlatmak için bir model geliştirdi. Felix Landerer, bu model üzerinden açıklama yaparak dünyanın kendi etrafındaki normal dönüş hızının 23 saat 56 dakika sürdüğünü, fakat dönüş hızının küresel ısınmaya bağlı olarak 200 yıl içinde 0.12 mil daha hızlı olacağını söyledi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle