04 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

13 NİSAN 2007 CUMA müzik YORUMLAR OSMAN ÇUTSAY Genç yaşta Sıvas’ta ateşte boğulan Hasret Gültekin’in 36. yaşı Ütay dinletilerinde kutlanacak C Bu İşin Büyüyeceği Kesin bir kenarda tutalım... Peki, dünyanın en gelişkin denetim mekanizmalarına sahip, üstelik de en zengin ülkelerinde böyle bir soyguna Avrupa ülkeleri nasıl izin verdi? Bu “yeşil soygunda” sadece Türkiye kökenli bir halk grubunun beyinsizliği, cahilliği, kolay yoldan köşeyi dönme hayalleri falan bir rol oynamış değildir. Burada, sahne de çok önemlidir. Hatta en önemlisi bu sahnedir. Bütün dolaplar burada, Avrupa Birliği’nin göbeğinde, örneğin Almanya’nın orta yerinde çevrildi. İnsanlar dünyanın en zengin coğrafyasında göz göre göre soyuldu. Kimse bunun hesabını sormayacak mı? AB ve motoru, din satışına ortaktır. ??? Çemberin daraldığını görüyoruz. Milyarlarca markın veya avronun tokatlandığı bir coğrafyada,bu işin hesabını sormamak, siyasetin reddi anlamına gelir. Kapitalizmde siyaset, ekonomi eşitsiz gelişmeyi bir yasa olarak yaşadığından, mutlaka beklenmedik çelişkileri de beraberinde getirir. Yani, yakında birileri, ister emek yanlısı ister sermayenin falan veya filan hizbinin temsilcisi olduğu için, bu soygunu sahneye atacaktır. O zaman, işin Siemens’in dağıttığı rüşvetlerden çok daha önemli olduğunu göreceğiz. Çünkü kimlerin nemalandığı da sorulacak, kimlere rant dağıtıldığı da araştırılacak... O zaman Kombassan’ların, Jetpa’ların, Yimpaş’ların Alman, Hollandalı, Belçikalı vs ortakları da ortaya dökülecek. Demek AB’nin orta yerinde insanların soyulması, hem de göz göre göre soyulması mümkünmüş; yakında bu gerçeği bütün duvarlara yazacaklar. ??? Sınırlar kalkıyorsa gerçekten, o zaman işlenen suçlar, yapılan soygunlar için de sınırlar kalkıyordur. Bir süre sonra Almanya, Hollanda, Belçika, İsviçre vs’nin daha başka ülkeler de katılarak, onbinlerce Türk’ün soyulmasına hem sahne hem de aracı olduğu ileri sürülürse, biz bundan sınırların kalktığını mı anlayacağız? İş, sadece azgelişmiş Türklerin işi değil, çok gelişmiş Avrupa’nın da işi... Ortak iş. “Onlar ortak, biz pazar” yani. Sınırlar başka nasıl kalkar? [email protected] 7 Türküler Hasret’e hasret Hasret Gültekin yaşasaydı bu yıl 1 Mayıs’ta 36 yaşına girecekti. Hasret, Sıvas’ta yangına boğulduğunda 22 yaşındaydı. Genç ozan 13 Nisan’da İTÜ Maçka Kampusu’nda türküler ve kaynağı Anadolu’ya dayanan müziklerle anılacak. Hasret’in doğum günü bu yıl biraz erken kutlanacak. Hatice TUNCER H asret Gültekin, Sıvas’ta Madımak Otel’de 2 Temmuz 1993’te ateşle karşılaştığında 22 yaşındaydı. Arkasında bıraktıkları, eşi, ablası, dinleyicileri ve dostları Gültekin’in ve birlikte can verenlerin anısını konserlerle yaşatırken genç ömrüne sığdırdığı çalışmalarını anlatmaya çalışıyorlar. Hasret Gültekin’in doğum günü 1 Mayıs yaklaşırken dostları, 13 Nisan’da İstanbul Teknik Üniversitesi Maçka Kampusu’nda 36. yaşını kutlayacaklar. Hasret Gültekin’i eşi, 14 yaşındaki doğumuna yetişemediği oğlunun annesi Yeter Gültekin ve ablası Güler Gültekin’den dinledik. Güzel anlar ve acılar, bağlama, müzik ve sevdanın buluştuğu, hüzüne karıştığı ve isyan sözcüklerine ulaştığı bir sohbet oldu. Hasret Gültekin’in sahne aldığı etkinliklerde Yeter Gültekin de bir halk dansları ekibinde görevliymiş: “Hasret 17 yaşındaydı. Daha ilk tanıştığımızda ‘Sanatçılar ölüm yıldönümlerinde değil, doğum günlerinde anılmalı’ diye konuşmuştuk. O etkinliklerden sonra hep birtakım yerlerde görüştük. Daha sonra çok aceleci ve ısrarlı bir şekilde evlenmek istedi ve beni de ikna etti. Maddi olanaksızlıklar nedeniyle konservatuvar eğitimi alamayan yetenekli gençler için bir kültür merkezi kurmayı düşünüyorduk. Hasret, İstiklal Caddesi’ndeki Alkazar Sineması’nı satın almayı hayal ediyordu. Orada sanatçıların ders verdiği, arşivinden isteyenin yararlandığı, ücretsiz film gösterimlerinin yapıldığı, kültür merkezi düşlüyordu. Bu planları yaparken Sıvas’ı yaşadık. Ben hamileydim uçağa binmem yasaktı. Hasret birçok konserini iptal etmişti ama Sıvas’taki Pir Sultan Abdal etkinliklerine gitmek istiyordu. 1994’te dostlarımızla Hasret Gültekin Kültür Merkezi’ni kurduk.” KIRIK DİVAN SAZI Hasret Gültekin’in ablası Güler Gültekin, kendisinden 3 yaş küçük kardeşinin müziğe giderek artan bağlılığını gözlemiş. İmranlı’dan İstanbul’a göç ettiklerinde Hasret 8 aylık bir bebekmiş. “Hasret, saza 6 yaşında süpürge çalarak başladı” diye anısını aktarırken Güler Gültekin’in yüzünde hüzünlü bir gülümseme vardı: “1991’de ikimiz de evlenene kadar aynı çatı altında yaşadık ama Hasret 1987 yılından itibaren çoğu zamanını konserlerinde, araştırmalar, derlemeler için Anadou’da, yurtdışında geçirmeye başlamıştı. Alevi inancından gelen bir aile olduğumuz için zaten herkesin evinde bir saz olurdu. Hasret o çocuk haliyle saldırırdı saza. Annem bir gün kömürlüğe Hasret’le inmiş. Komşularımızın attığı kırık bir divan sazını Hasret’in o minicik haliyle sürükleyişini annem hep anlatır. Babam bunu duyunca Almanya’dan Hasret’e bir gitar getirdi. İlkokul 5. sınıfta da karne hediyesi olarak ilk bağlamasını aldı.” ACELECİ Hasret Gültekin ve Yeter Gültekin 1989 yılında Almanya’da Yılmaz Güney anısına düzenlenen ve 24 konseri kapsayan bir dizi etkinlikte tanışmışlar. ıvas’taki Madımak ateşi Sbitmeyen yüreklerde, vicdanlarda bir yangın. Çalıp söyleyenlerin, semah dönenlerin, şiir yazanların, kalem tutanların ateşe atıldığı, dumanında boğulduğu Madımak Otel’in et lokantasına dönüştürülmesi, yalnızca Yeter ve Güler Gültekin’i, yakınlarını yangında kaybedenleri değil, yüreğinde insan sevgisi olan herkesi yaralıyor. Yeter ve Güler Gültekin, bu nedenle kaydedilen değerlerin daha iyi tanıtılmasının, vahşetin boyutlarının kavranması açısından önemli olduğunu Yüreklerde yangın düşünüyor: “14 yıldır anlatabilseydik Hrant Dink sokağın ortasında güpegündüz vurulmazdı. Sıvas davası insanların vicdanında gereken yere konmadı. Hangi insanın vicdanı böyle bir geçmişi olan mekâna gidip yemek yiyebilir? O binanın bir şey yaşanmamış gibi orada durmaması gerekiyor. Solingen’de insanların yakıldığı bina müze haline getirildi, ölenlerin yakınlarına maddi ve manevi destek olundu. Sıvas’ta herkes kendi başının çaresine bakmak zorunda kaldı. Yaralı kurtulanlar maddi olanakları yoksa tedavilerini sürdüremeyip sakat kaldılar.” öylece sınırların bir biçimde geçerliliğini yitirdiğine tanık oluyoruz. Artık nasıl oluyorsa?.. Eh, Avrupa Birliği’nin üye sayısı 27’ye çıktı ve bu, herhalde, sınırların da eski ihtişamını koruyamadığı şeklinde yorumlanabilir. Bir şeyler oluyor, ama propaganda edildiği gibi değil. Başka türlü... Örnek mi? Sınırlar, sermaye hareketleri için kalkmış gibidir. Tamam. Emek için bazı ülkelere henüz tam serbestiyet tanınmış değil. O da tamam ve bu, diyelim Türkiye’ye, AB’ye üye alınsa bile, zaten verilmeyecek bir hak. Vasıfları yetersiz, ama metropollerdeki “beyazların” yapmaya gerek duymadığı bazı işleri yaparak talihini değiştirebileceğini sanan Afrika’nın siyahlarını, denizlerde can verirken görmeye alıştık. Avrupa kıyılarına ulaşamadan ölüyorlar bazıları. Ölenler sadece Kara Afrikalı değil tabii. Arnavut’u, Arap’ı, Afgan’ı da var. Çok var. Yani sınırlar kalkıyor, ama herkes ve her kesim için değil. Zenginler veya zenginleri daha da zengin edecek “yetişmiş beyinler” için. Peki, ya suçlar için? Adam, falan veya filan ülkede ekonomik bir suç işlerse ve bu suç sermaye piyasasını doğrudan ilgilendirirse, ne olacak? Falan ülkenin sermaye ve para piyasasında işlenen bir suçun, metropolleri hiç ilgilendirmediğini hâlâ ve nasıl iddia edebiliriz? Madem sınırlar kalkmıştı, o zaman suça ortaklık için de sınır falan kalmamıştır. Öyle mi? ??? Öyle olabilir. Avrupa Birliği’nin her derde deva bir ilaç olduğuna inanan, azgelişmiş, yoksul veya daha küçük bazı ülkeler ve çaresiz halkları, ileride ciddi sorularla karşı karşıya kalacaklar. Yanıtlanması zor sorulardır bunlar... Biz birkaç haftadır üzerinde durduğumuz derde bir göz atalım: Din duyguları okşanarak ellerinden birikimleri çekilip alınan on binlerce insanımızın utancından, yaşadığı rezaletten kim sorumlu? Diyelim bu işler hep böyle olur ve genelde de Türkiye bu tür düzensizlikler için biçilmiş kaftan ülkelerden biri sayılır. İyi de, bu eski ve argo tabirle “söğüşlenen” insanlar, Avrupa’nın orta yerinde “söğüşlendiler.” Tüm medya, sadece din satarak kârına kâr katan “Fethullahçı medyadan” söz etmiyoruz, tüm medya bu soygundan, bu söğüş harekatından “nemalandı.” İnanılmaz reklam paraları kazanıldı. Hadi bunlar da Türkiye içi diyelim ve B asret H Gültekin’in Sıvas’ta İmranlı ilçesinde ortasından Hasret Gültekin’in eşi Yeter Gültekin (solda) ve ablası Güler Gültekin (sağda) anılarını hüzünlü bir gülümseyişle anlattılar. (SERKAN YILDIZ) Kızılırmak’ın aktığı Han Köyü’nde köyün tarlalarının olduğu yakaya “Ütay” denirmiş. Genç ozanın hayattayken çok kullandığı, düşlerini ifade etmek için asret Gültekin anısına ilk dinleti 1994’te Köln’de yapıldı. kullandığı “Gece Gündüz Arasında”, “Gün Olaydı” gibi albümlerinin “karşı adları, şiirlerinden dizelerle adlandırılan etkinliklerde her taraf” tarzda her ülkeden müzisyenler bir araya getirilmeye çalışıldı. Yeter anlamındaki bu sözcüğü anısına Gültekin, bağlamasıyla caza doğru bir yolculuğa çıkmak isteyen yapılan dinletiler için kullanmak Hasret Gültekin’i yalnızca kendi yöresinin türküleriyle anmanın kaçınılmaz olmuş: “Hangi doğru olmayacağını düşünüyor: “Hasret çok farklı müzikleri de kuşaktan hangi tarzdan sevmiş, dinlemiş ve yapmaya da çalışmıştı. Hasret’i Kazım müzisyen olursa olsun Koyuncu’ya benzetirim hep. Kendi türküsünden ve dilinden yola dostluklar kuruyoruz. çıkarak evrenselliğe taşıma anlayışları benzer. Hiçbir kuralı, sistemi, Köprümüz de Hasret Unkapanı dediğimiz piyasayı umursamaz yanları vardı. Bu etkinliklerde ve onun müziği.” bir araya getirdiğimiz insanların mutlaka Hasret’le yüz yüze tanışıklıkları olması gerekmiyor. Hayata bakış açılarıyla aralarında bir gönül bağı var.” Ütay dinletileri Her tarz müzik H ‘Kurban’ Ankara’daki tüm ödülleri topladı Kültür Servisi 7. Lions Tiyatro Ödülleri’nin sahipleri belli oldu. Direklerarası “Halk Jürisi” üyeleri, 20062007 tiyatro sezonunda İstanbul’da (98), Ankara’da (11), İzmir’de (7), Bursa’da (4), Eskişehir’de (6) ve Trabzon’da (4) sahneye koyulan oyunları seyrederek, “Performans ve Tasarım” kategorilerinde en başarılı bulduğu sanatçıları belirledi.. Ankara’da; Ankara Devlet Tiyatrosu’nun sahneye koyduğu “Kurban” adlı oyun “En İyi Yönetmen”, “En İyi Erkek Oyuncu” ve “En İyi Kadın Oyuncu” dallarında tüm ödülleri kazandı. “En İyi Yönetmen” dalında Ayşe Emel Mesci, “En İyi Erkek Oyuncu” dalında Ahmet Erkut, “En İyi Kadın Oyuncu” dalında Miraç Eronat ödüle değer görüldü. İstanbul’da “1. Performans ve Tasarım Ödülleri”ni; “En İyi Yapım” dalındaTuncay Özinel Tiyatrosu, Yüzleşme, “En İyi Yönetmen” dalında Zeliha Berksoy, Gözlerimi Kaparım Vazifemi Yaparım Mikadonun Çöpleri, Beşiktaş Belediyesi Kültür Sanat Platformu, “En İyi Erkek Oyuncu” dalında Payidar Tüfekçioğlu, Yeraltından Notlar, İstanbul Devlet Tiyatrosu, “En İyi Kadın Oyuncu” dalında Laçin Ceylan, EtnaBedendeki Kuyu, BiTiyatro aldı. “En İyi Yönetmen” dalında Mustafa Sekmen, Aşkın Karın Ağrısı, Tiyatro Anadolu, “En İyi Erkek Oyuncu”dalında, Sermet Yeşil, Büyük Âşıkların Sonuncusu, Eskişehir BB Şehir Tiyatrosu, “En İyi Kadın Oyuncu” dalında Aylin Aydoğdu, Kadınlar da Savaşı Yitirdi, Tiyatro Anadolu, “En İyi Prodüksiyon” dalında Gözlerimi Kaparım Vazifemi Yaparım, Eskişehir BB Şehir Tiyatrosu ise Eskişehir’de ödül alan isimlerdi.Trabzon’dan “En İyi Yönetmen” dalında Mesut Yüce, Barut Fıçısı, Trabzon Şehir Tiyatrosu, “En İyi Erkek Oyuncu” dalında Erşan Utku Ölmez, Ödenmeyecek, Ödemiyoruz, Trabzon Devlet Tiyatrosu, “En İyi Kadın Oyuncu” dalında Ayla Baki, Ödenmeyecek, Ödemiyoruz, Trabzon Devlet Tiyatrosu; İzmir’den “En İyi Yönetmen” dalında Metin Oyman, Kocasını Pişiren Kadın, İzmir Devlet Tiyatrosu, En İyi Erkek Oyuncu” dalında Recai Topaç, Bir Efes Masalı, İzmir Devlet Tiyatrosu, “En İyi Kadın Oyuncu” dalında Şebnem Doğruer, Ayrılık, İzmir Devlet Tiyatrosu; Bursa’dan ise “En İyi Yönetmen” dalında Erdal Gülver, Neyzen, Bursa Devlet Tiyatrosu, “En İyi Erkek Oyuncu” dalında Tuncer Talman,Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz, Bursa Devlet Tiyatrosu, “En İyi Kadın Oyuncu” dalında Fayha Çelenk, Tatlı Kaçık, Bursa Devlet Tiyatrosu ödül aldı. Pelin Doğru, Tiyatro Öteki Hayatlar, Başak Daşman, Müjdat Gezen Tiyatrosu, Gözde Altuner, Müjdat Gezen Tiyatrosu, Deniz Gönenç Sümer, İstanbul Devlet Tiyatrosu, Ufuk Özkan, Tiyatro Komedi Kerem Yılmazer “Genç Yetenek” Teşvik Ödülleri’ne, “Usta Sahne Tasarımcısı” Osman Şengezer, “Usta Kadın Oyuncu” Dilek Türker Lion Selim Naşit Özcan “Tiyatroya Bir Ömür” Onur Ödülleri’ne değer görüldüler. Ayrıca Meral Çetinkaya Vasıf Öngören Özel Ödülü’nü, Tiyatro İşliğiÇetin Etili Asaf Çiğiltepe Özel Ödülü’nü aldılar. Son konserini verdiği amfi asret Gültekin’in son H konserini verdiği İTÜ Maçka Kampusu’ndaki Mustafa Kemal Amfisi bu kez doğum gününün kutlandığı bir etkinliğe mekân olacak. Hasret Gültekin’in doğum günü 1 Mayıs’ta bazı teknik nedenlerle gerçekleştirilemediği için etkinlik biraz erken tarihi alınmış. Konseri Hasret Gültekin Kültür Merkezi’yle dayanışma ve işbirliği yapan İTÜ Kültür Sanat Birliği ile İTÜ Halk Bilimleri Halk Bilim Sanatları Müzik Kulübü düzenliyor. Konserde Dertli Divani, Erdal Bayrakoğlu, Moğollar, Mazlum Çimen, Mercan Erzincan, Ulaş Özdemir sahne alacaklar. Hasret Gültekin’in albümlerine vokalleri ve solo olarak katkı yapan Güler Gültekin de Hasret’in eserlerini seslendirecek: “Hasret’in ‘Gün Olaydı’ albümünde kendi bestelerini getirip bize dinlettiği anlar aklımdan gitmiyor. ‘Atılmaz Sevda’ ilk bestesiydi. Sıvas’ta kaybettiklerimiz ve Hasret yaşamımızı gerçekten aydınlatacak insanlardı. Birikimlerinin geleceğimiz için ne kadar önemli olduğunu gelecek nesillere aktarmak durumundayız.”
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle