02 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

8 Nükleer anlaşmanın TBMM’deki onayı sürecinde skandallar serisi yaşandı C ekonomi İŞÇİNİN EVRENİNDEN ŞÜKRAN SONER 2 ŞUBAT 2007 CUMA AKP ABD’yi savundu Mahmut GÜRER ANKARA Türkiye ile ABD arasında imzalanan “kitle imha silahlarının yayılmasının engellenmesine ilişkin anlaşma”nın TBMM’deki onay sürecinde skandallar serisi yaşandığı ortaya çıktı. Meclis komisyonu raporunda bu anlaşmanın NATO ülkesi olarak sadece ABD ile Türkiye arasında yapıldığı belirtilirken, Washington yönetiminin anlaşmayı başka ülkeler ile de imzaladığı bildirildi. Bunun yanı sıra anlaşma ile ABD’li uzmanlara Türk yetkilileri denetleme yetkisi de verildi. Cumhuriyet’in edindiği bilgilere göre TBMM’de kabul edilen ve Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer tarafından onaylanan “Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile ABD Hükümeti Arasında Kitle İmha Silahlarının Yayılmasının Önlenmesi Amaçlarına Yönelik Yardım Sağlanmasının Kolaylaştırılması İçin İşbirliğine Yönelik Anlaşma”, önümüzdeki dönemde Ankara için büyük sıkıntılar yaratacak. Yasanın izin ve denetlemeye yönelik ilgili maddeleri konusunda ilginç gelişmeler yaşandığı saptandı. Buna göre, ilgili anlaşmanın TBMM Dışişleri Komisyonu’na gelmesinin ardından, CHP’li üyeler ABD’nin yapacağı yardımları “izlemesine” ve “yardım amacında herhangi bir değişiklik yapılamayacağına” dair maddenin siyasi koşullar içerdiğini saptadı. Bu kapsamda CHP, ABD’nin Ankara Büyükelçiliği ile bağlantıya geçti. Anlaşmanın “İşbirliğinin Kapsamı başlıklı 4. maddesi” ile “Yardımın Gözden Geçirilmesi” başlığının tamamına karşı çıkılırken, Washington’dan da “değerlendirmeye aldık” yanıtı geldi. İşine Gelirse... gelişmeleri dahi, AKP iktidarının geleceğini giderek daha ağır tehdit altına alıyor. Önümüz seçim yılı. AKP’nin oy almak zorunda olduğu seçmen, bir yanı ile Türkiye’yi sıkıştıran, stratejik ortak, aday üye konumunda, durmadan kazık atılan Türkiye aleyhine kararlar karşısında öfke içinde. ABD, AB’den gelen, artık ağır travmalar yaratan olumsuz kararlar karşısında, her iki cephede teslimiyetçi dış politika izleyen Erdoğan Hükümeti’ne yönelik sorgulama, öfke de gelişiyor. Erdoğan Hükümeti çaresiz kimi noktalarda, iç politikaya dönük bir vitrin boyutunda da olsa direnen görüntü vermeye çalışıyor. Başbakan Erdoğan’ın Kasımpaşa üsluplu çıkışları oluyor. Derken; ABD, AB cephesinden hükümeti daha da sıkıştıracak tepkiler geliyor... ??? Daha önce yaşadığımız radikal İslamcı örgütlerin terör eylemlerindeki ilişkileri çok net görülmemişti. Trabzon’da papaz cinayeti, derken Hrant Dink’in katledilmesi.. Hükümet için Türkiye’de terörün hortlatılacağı, terörle zorlanacağı sinyallerini içeriyor. AKP Hükümeti içinde yeni terör eylemlerinin gündeme gelmesi kaygısı büyüyor. Erdoğan Hükümeti, partinin dayandığı radikal İslami taban, kadrolar nedeniyle üzerine gitmediği TAYAD’lıların, cami cemaati linç eylemlerinin faillerine yönelik sorumsuz davranışlarını sürdürme şansına sahip değil. Azmettirenlere ulaşılmasa bile, çocuk tetikçilerle sınırlı bir operasyonla yetinme lüksü yok. Bir yandan da 301’in değişmesine ilişkin baskı artıyor. Hükümet birkaç kez oynadığı, yazboz tahtasına çevirdiği yasada istenen değişiklikleri yapmada hem var, hem yok. Cumhurbaşkanlığı’nda kimselerle tartışmak istemediği Meclis parmak çoğunluğunu bu kez yeterli görmeyerek çamura yatmaya çalışıyor. Hem muhalefetten, hem de parlamento dışından sivil toplum örgütlerinden mutabakat arıyor. Seçmene tek başına hesap vermemek, sorumluluktan sıyırmak istiyor. ABD’nin, emperyalizmin, Suudi diktatörlerle ittifak içinde, aynı ırktan radikal İslamcı örgütlerle, terörle savaş oyunu tutuyor. Irak’ta bugün için Kürtler en yakın, Şiilerin kimileri yanında, kimileri karşılarında, Sünnilerle iç savaşta yerleşmesi de, çok kanlı ama sürüyor. Türkiye’de giderek Türkiye’yi daha ağır tehdit eden politikalarla, ABD, AB’nin emperyal politikalarına karşıtlık yükselirken kendilerine tam teslim, aynı zamanda ılımlı İslam ve milliyetçiliğe oynayarak oy almaya çalışacak bir iktidarı ayakta tutmak gerçekten zor. soner?cumhuriyet.com.tr YANIT: DEĞİŞTİRİLEBİLİR Bu kapsamda, gelen yanıtta “İşbirliğinin Kapsamı” başlığının “Bu anlaşmayla Birleşik Devletler tarafından sağlanacak yardımın (herhangi bir malzeme veya teçhizat için teknik gereksinimleri de içeren) miktarı ve türü, Türkiye’nin ihtiyaç ve gereksinimleri tam olarak göz önünde bulundurularak Birleşik Devletler tarafından belirlenir” şeklindeki 4. maddesinin, “Bu anlaşmayla Birleşik Devletler tarafından sağlanacak yardımın (herhangi bir malzeme veya teçhizat için teknik gereksinimleri de içeren) miktarı ve türü, Türkiye’nin ihtiyaç ve gereksinimleri tam olarak göz önünde bulundurularak belirlenir” şeklinde değiştirilebileceği iletildi. ABD ile yapılan temaslarda CHP’nin değiştirilmesini istediği “Makul talep üzerine, Birleşik Devletler temsilcilerinin, bu anlaşma çerçevesinde sağlanan herhangi bir yardımın kullanımını, anlaşmanın yürürlükte bulunduğu süre içinde, yardımın bulundurulduğu veya kullanıldığı yerde izlemesine izin verilir. Eşgüdüm makamları, böyle bir izleme mekanizmasının kapsamı, koşulları ve yöntemlerinin belirlenmesi için danışmalarda bulunacaklardır” şeklindeki ‘Yardımın Gözden Geçirilmesi’ bölümünden de diplomatik süreçte “denetleme” anlamına gelen, “izleme” ifadesinin çıkarılabileceği belirtildi. AŞKA NATO ÜLKELERİ DE İMZALADI CHP’li Dışişleri Komisyonu üyeleri de bu konuyu Dışişleri Komisyonu Başkanı Mehmet Dülger’e bildirdi ve maddelerin TBMM Genel Kurulu’ndaki görüşmeler sırasında bu yönde değiştirilebileceğini iletti. Dülger’den de olumlu yanıt alınırken, görüşmeler sırasında süreç tıkandı. Du B rum Abdullah Gül’e de iletilirken, Dışişleri Bakanı’ndan olumsuz yanıt alındı ve yasa ABD’ye denetleme yetkisi içerir şekilde onaylandı. Öte yandan ABD’nin anlaşmayı sadece Türkiye ile değil, çok sayıda başka NATO ülkesiyle de imzaladığı ve anlaşmanın birçok ülke parlamentosunda onay beklediği bildirildi. ABD’li yetkililer bu durumun Washinton yönetiminin önemli bir stratejisi olduğunu kaydettiler. Ancak TBMM Dışişleri Komisyonu tarafından hazırlanan raporda, bu tür bir anlaşmanın sadece Türkiye ile ABD arasında yapıldığı belirtilerek, “Amerika Birleşik Devletleri ile NATO üyesi diğer ülkeler arasında yapılmış bu tip bir anlaşmanın bulunmadığı” bilgisine yer verilmişti. İran’daki nükleer çalışmaların artmasının ardından imzalanan anlaşma ile ABD, Türkiye’ye nükleer mücadele ile savaşma konusunda yardım etme taahhüdü verirken, olası bir tehditi engellemek için Türkiye’ye çeşitli araç gereç vermeyi öngörüyor. Ancak Türkiye bunları ABD’nin veriş amacı ve izni dışında kullanamıyor. Bunun yanı sıra, ABD Türkiye’nin bu araçları nasıl kullandığını denetleme yetkisine de sahip olacak. Güç dengeleri değişiyor Ergin YILDIZOĞLU DAVOS Dünya Ekonomik Forumu Davos Toplantısı’nın bu yılki teması “Değişen Güç Dengeleri”. Gerek toplantıya G8 lideri, AB Başkanı ve Almanya Şansölyesi olarak katılan Angela Merkel’in açış konuşması, gerekse Küresel Ekonomi Paneli ve gerekse de Sir Nicholas Stern’in Küresel Isınma toplantısına gösterilen büyük ilgi hem bu temayı hem de bu tema etrafında dile getirilen kaygıları yansıtıyordu. Değişen güç dengeleri kapsamında Davos’ta üç ana alt başlık söz konusu. Birincisi, gelişmekte olan ülkelerin gittikçe artan ekonomik ağırlığı ve etkileri. Bu bağlamda en çok Çin ve Hindistan ilgi çekiyor. Dengelerin değişmeye başladığına ilişkin belirtilerin artmaya başladığı bir alan da emeksermaye ilişkileri: Derinleşen çelişkilerin küreselleşme sürecini tehdit etmeye başladığına ilişkin kaygılar ilk gün, gerek konuşmalarda, gerekse de konuşmalarla ilgili yorumlarda dile getirildi. Güç dengelerinin değişmeye başladığına ilişkin gözlem ve kaygıların yoğunlaştığı bir diğer alan da devletekonomi ilişkileri. Geçen 25 yılda süreç devletin ekonomiye müdahalesinin azaltıldığı bir dönem oldu; ticaretin, sermaye hareketlerinin serbestleştirilmesi, sendikaların pazarlık gücünün kırılması, sermayenin toplumsal sorumluluklarına ilişkin düzenlemelerin kaldırılması egemen ve hatta kalıcı olduğu düşünülen temalardı. Şimdi, bir taraftan gelir dağılımının bozulmasına ilişkin kaygılar, diğer taraftan küresel ısınma ve güvenlik sorunları, devlet müdahalesini yeniden gündeme getiriyor. Angela Merkel de, genel kabul gören, övgü alan konuşmasında, iki yüzyıldır Avrupa merkezli bir dünya algısının egemen olduğunu, ancak bunun değişmeye başladığına dikkat çekti. Merkel’e göre bu, Batı’da da bir al Davos’ta yapılan Dünya Ekonomik Forumu’nda büyüyen Çin ve Hindistan ekonomisinin yarattığı etkilere dikkat çekilerek, dünyada dengelerin değişmeye başladığı vurgulandı. Alternatif zirve sona erdi Dünya Ekonomik Forumu’na alternatif olarak Kenya’nın başkenti Nairobi’de düzenlenen Dünya Sosyal Forumu, yoksul ülkelerin sorunlarına dikkat çeken toplantı ve gösterilerin ardından dün sona erdi. nuşmacılar, ülkelerinin ekonomilerini, mali piyasalar alanında, yeterince hızlı ve kapsamlı biçimde dışa açmadıklarına ilişkin eleştirilere karşı, Asya krizinden derslerini aldıklarını, bu yüzden, olası hataların etkilerini sınırlamak için yavaş, adım adım ilerleyeceklerini söylediler. Çinli konuşmacı, dünya toplam üretiminin 8 katına ulaşan kredi türevlerine değinerek bunun kaynağının ABD ve Avrupa olduğunu söylerken Hintli konuşmacı, “Yıllardır bize eşitsizliğe boş verin, büyümeye bakın dediniz. Şimdi siz kendi ülkenizde eşitsizliğin artmasından yakınıyorsunuz, bu iyi bir şey” sözleri hem yeni bir güvenin hem de eski bir kızgınlığın yansımalarıydı. gı ve uyum sorununu gündeme getiriyor. Merkel, özellikle AvrupaABD ilişkilerine atıfla “transatlantik ittifakının” güçlendirilmesinin gerekliliği üzerinde durdu. Merkel’in, konuşmasında ABD liderliğinden hiç söz etmemesi, “Çabuk gitmek istiyorsan yalnız, uzağa gitmek istiyorsan dostlarınla birlikte seyahat et” diyen bir Afrika atasözünü aktarması, küreselleşmenin siyasi bir çerçeveye gereksinimi olduğunu vurgulaması, uluslararası ticarete ilişkin, genelde Dünya Sosyal Forumu’na ait bir kavram olan adil ticaret kavramını birkaç kez kullanması dikkat çekti. Güç dengelerinin değişmekte olduğuna “Küresel Ekonomi” panelindeki tartışmalarda şahit olduk. Çinli ve Hintli ko rdoğan Hükümeti işine geldiği gibi, ülke için yaşamsal konularda bile Meclis’e danışma gereğini duymuyor. İşine geldiğinde Meclis çoğunluğu benim, parmaklar bana kalkar diyerek toplumsal muhalefeti yok sayıyor. Kıvırtmak istediği konularda ise Meclis, toplumsal muhalefet desteği arıyor. Besbelli Türkiye’nin başına örülen çoraplarda en büyük payı olan BOP’a imza atarken hesap vermek zorunda olmayan iktidar rolünde. Oysa demokrasilerin hiçbirinde bir iktidar ülkenin geleceğini böylesine ipotek altına alacak, üstüne üstlük verilen taahhütlerin içeriği bilinmeyen bir projeye, Meclis’e bile hesap vermeden imza atamaz, atarsa da bedelini öder. AB’den takvim almak, ABD’nin desteklediği siyasi iktidar olarak kalabilmek uğruna başta Kıbrıs, dış politikada Türkiye’nin bilinen bütün kırmızı çizgilerinin yok sayılmasına göz yuman, siyaseten de hesap vermek zorunda değilmiş gibi hareket eden AKP Hükümeti, Bush yönetimi, AB’nin Türkiye’den ödün koparmakta kararlı siyasi iktidarları için bulunmaz nimet sayılsa da giderek kendi iç çelişkileri içinde boğuluyor... Sonu gelmeyen, giderek Türkiye’yi ağır tehditlerin yumağının içinde çıkmaza sürükleyen, birbirinden daha beter Türkiye aleyhine kararlar, gelişmeler karşısında, Erdoğan Hükümeti işin içinden çıkamayacağı bir yükün altında kalıyor... ??? ABD, emperyal çıkarlar savaşım stratejilerinde, içinde bulunduğumuz süreçte ağırlıklı petrol savaşında, dünya çapında hem İslamcı iktidarlarla işbirliği yapma, hem de radikal İslami örgütlerle savaşma gibi bir ikilem içinde yol alıyor. Diktatörlüklerde, işgal altında tutulan ülkelerde, örneğin Suudiler, Irak ilişkilerinde olduğu üzere; hepsi de İslama dayalı tarafları birbirine düşürerek, çatıştırarak bu ilişkileri yürütmek, geri kalmış yoksul İslam dünyasında halklara çok kanlı, ağır bedeller ödetilerek sürdürmek, ABD, dünya emperyal çıkarları için hâlâ tek geçerli yöntem olabilir. Büyük Ortadoğu Projesi’nde (BOP), önce daha yumuşak stratejiler uygulanacakmış gibi gösterilip, Bush iktidarınca yeniden şiddeti öne çıkaran arayışlar, Irak’a yeniden asker gönderme, operasyonları sertleştirme kararları, bölge halklarına verilecek zararın umursanmaması.. son gelişmeler. Ne de olsa kanlı mezhep, ırk çatışmasında önlerini görmeyen tarafların ABD’den, emperyalizmden hesap soracak halleri yok... Gelin görün ki tek başına Irak E arlene Dietrich ile Charles Laughton’un o unutulmaz klasik filmleri “Beklenmeyen Şahit”te avukat rolündeki Laughton davayı kazanmıştır ama içinde bir kuşku vardır; “Fazla kolay oldu, her şey yerli yerine oturtulmuş sanki...” der ve haklı da çıkar. Sosyal devleti ortadan kaldırıyorsunuz... Sosyal sınıflara dayalı gerçek demokrasinin önünü kesmek için, “ABD’nin ve oligarşinin dayatmalarıyla” yasaklar getiriyorsunuz... “İslamcı işbirlikçiler yaratıp” sosyal devlet ve demokrasinin yerine onları yerleştiriyorsunuz... Serbest piyasa diye insanların varoşlara savrulduğu; iş, aş, eğitim, sağlık güvencesi olmayan yığınlar ve tüketiciler yaratıyorsunuz. Bu insanları “inanç ve din istismarına açık savunmasız yaratıklar, nesneler haline” dönüştürüyorsunuz. İslamcı ve işbirlikçi siyasiler bunları bir oy deposu gibi kullanmaya başlıyor. Umutsuz ve idealsiz; sosyal güvenliği olmayan gençlere şu seçenekleri bırakıyorsunuz; “hırsızlık, uyuşturucu, internet, bir dans yarışmasında para ödülü, bir inanç grubu veya tarikat üyeliği ya da tetikçilik.” Bu seçeneklerin toplumda “şöhret kimliği” ile algılandığı bir ortam... Varoşların ezilmiş ve dışlanmış gencinin birdenbire dünya medyasına sunulması. M BIÇAK SIRTI EROL MANİSALI Ağca’nın, Abdi İpekçi cinayetinden sonra ilk halini hatırlayın; ve sonrasında dünyaca ünlü “bir insan”! Sonuçta ülkede siyasal, sosyal, iktisadi ve ruhsal olarak ezilmiş ve sömürgeleştirilmiş bir “topluluk” yaratıyorsunuz önce. Serbest piyasa en güzel araç. Tarımınızı, sanayinizi, limanlarınızı, bankalarınızı, medyanızı, kültürünüzü emperyalizmin emrine sunuyorsunuz. Mustafa Kemal’in “Tersanelere kadar...”, M. Akif’in “Tek dişi kalmış...” dediği canavara yönetimleriniz altın bir tepsi içinde sunuyorlar. Siz oligarşi, bütün bunlar yapılırken seyrediyorsunuz; hatta omuz veriyorsunuz, işbirliği yapıyorsunuz... Siyasi, iktisadi, dini ve ruhsal olarak sömürgeleştirilmiş bireylerin ve toplulukların her türlü çılgınlığa hazır hale getirildiğini göremiyor musunuz? Suçlu sensin, bütün bunlar oligarşinin ve emperyalizmin eseri; yani senin eserin. Örtülü faşizmi el altından destekleyen; ABD ve İngiltere Irak’ı işgal edince Cinayet, Oligarşi ve Siyasal İslam “Batı bize komşu oldu” diyenler... AB ile sömürge anlaşmaları imzalanırken ülkenin sömürgeleşmesine göz yumanlar; hatta destek verenler... Lozan kazanımları yavaş yavaş eritilirken... Güneydoğu koparılmaya çalışılırken... Fener Patrik’i AP’de Türkiye Cumhuriyeti’ne meydan okurken sessiz kalanlar... Emperyalizmin işbirlikçileri... Kimi sarığı ve takkesiyle; kimi purosu ve viskisi ile emperyalizmin yanında saf tutanlar... Sosyal devlet, demokrasi ve Atatürk Türkiyesi yerine “Siyasal İslam ve Siyasal Sermayeyi” egemen kılanlar; suçlu sizlersiniz... Aksoy’un, İpekçi’nin, Uğur’un, Kışlalı’nın Dink’in katilleri sizlersiniz. Emperyalizme boyun eğdiğiniz için 42 diplomatımızın da suçu sizin üzerinizde. Ne garip! Emperyalizm ve oligarşi kafa kafaya vermiş suçlu arıyorlar. Kendilerini gizlemek için ışıkları karşı yöne doğrultmuşlar. Suçlu mu arıyorsunuz? Aynaya bakın, karşınızda, göreceksiniz. İzleri sürün bakalım... Kurbanla birlikte kurban edilen kişi, en öndeki tetikçi... Arkadaki bir inanç topluluğu, bir tarikat ya da benzeri... 17 yaşındaki çocuğun sistem tarafından savrulup atıldığı yer. Bir adım daha gidin; “kimler savuruyor” diye sorgulayın bakalım, sorgulayabilirseniz. Oligarşinin ve emperyalizmin kalın duvarları ile yüz yüze gelirsiniz. Uğur Mumcu ve diğerlerinde olduğu gibi içeri giremezsiniz. Yasak bölgedir; oligarşinin ve emperyalizmin kapıları suratınıza kapanır. Duvarların arkasında gerçek suçlular vardır. Onların “dokunulmazlıkları” söz konusudur. Dokunulmazlıklarını hiçbir zaman kaldırmazlar. Oligarşi ve emperyalizmin temel kuralıdır bu. Örtülü faşizm ya da “sıradan faşizm” böyle işler. Gerçek suçluları saklayıp sizi sahnenin önündeki oyuncaklarla oynatırlar. Charles Laughton’un dediği gibi, her şey yerli yerine oturtulmuştur. Sistem suçluları yaratır, kullanır ve mahkum eder. Ama insanlar yine de anlarlar gerçeği; hissederler, ufak aralıklardan görürler ışığı. Irak’ın işgalinde olduğu gibi üretilen medyatik yalanları yırtıp bir kenara atarlar... Boşuna uğraşmayın halk yine de anlayacak her şeyi, bütün karartmalara rağmen görecek gerçeği... En basit bir soru soracak kendine: “Bu iş kime yaradı? Kim kârlı, kim zararlı çıktı?” www.istanbul.edu.tr/iktisat/emanisali Türk kalp cerrahlarının başarısı İzmir Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi Kalp Damar Cerrahisi doktorları, yaptıkları çalışmalarla ABD’de yayımlanan ve kalp cerrahisi alanında uluslararası başvuru kaynağı olan “The Heart Surgery Forum’’ dergisine kapak konusu oldular. Klinik Şefi Doç. Dr. Ali Gürbüz, bu derginin Türkiye’de YÖK tarafından unvan yükseltme dergilerinden biri kabul edildiğini belirterek “Kliniğimiz tarafından hazırlanan dört makale de yine aynı dergide yayımlandı. Bu bizim için mesleki anlamda gurur verici bir gelişme’’ dedi. Gürbüz’le birlikte ekipte Dr. Levent Yılık, Dr. İbrahim Özsöyler, Dr. Bilgin Emrecan, Dr. Şahin Bozok, Dr. Banu Lafcı, Dr. Cengiz Özbek, Dr. Mert Kestelli var.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle