01 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

14 Derin bir dostluk hikâyesi: Mustafa Kemal Corinne Lütfü Güray ÖZ ostluk hikâyeleri, unutulmayan arkadaşlıklar insanlar için önemli olmalı. Yıllar sonra bir fotoğrafın, bir mektubun, bir anının içinden çıkıveren hikâye içimizde bir ışığın yanmasına neden olabilir. Tanımaktan büyük mutluluk duyduğum Dr. Melda ve Dr. Tuncay Özverim ailesi için de böyle olmuştu. Melda Özverim, kuzeni Reşat’ın ölümü üzerine kendilerine kalan Taksim Ayhan Işık sokaktaki evin elden geçirilmesini, temizlenmesini, yüreği elvermediği için eşinden rica etti. Tuncay Bey, Reşat’tan kalan eşyayı elden geçirirken bir köşede kalmış bazı evrakı da yerden kaldırdı ve incelemeye başladı. Melda hanımla birlikte gördüler ki, bu evrak bazı mektuplardan ibarettir. Ama sıradan mektuplar değildir bunlar. Mektuplardaki imza Mustafa Kemal’e aittir ve Melda hanımın teyzesi Corinne Lütfü’ye yazılmıştır. Corinne Mustafa Kemal hikâyesine geçmeden önce mektuplarla ilgili bir bilgiyi daha paylaşalım. Mustafa Kemal 19131917 arasında Corinne Lütfü’ye 15 mektup, 5 posta kartı gönderdi ve 2 telgraf çekti. Bunların tümü de Fransızca kaleme alınmıştı. Corinne’nin oğlu Reşat bu mektuplardan bir kısmını 1954 yılında yazar Peyami Safa’ya verdi. Peyami Safa bu mektuplardan bir kısmını o tarihlerde Milliyet gazetesinde yayımladı. Mektuplar sonra yine Reşat’ın ilgisiz ellerinde ortadan kayboldu. Melda hanımın eline geçen mektup sayısı 6’dır. Ayrıca bir posta kartı ve 2 de telgraf var. Ayrıca arkasına bir iki satır not düşülmüş Mustafa Kemal’e ait bir de kartvizit bulunuyor bu çok değerli hazinenin içinde. Hikâyenin benim için en önemli yanına gelince benim bu mektupları görmüş, dokunmuş, elime almış olmamdır. Bu derin dostluğun hikâyesini Melda Özverim, Almanca ve Türkçe olarak kitaplaştırdı. Bu kitabın önsözünü Erdal İnönü yazmıştır. Ben şimdi size bu dostluğun hikâyesini işte bu kitaplara dayanarak aktarmaya daha doğrusu özetlemeye çalışacağım. C kültür DEFNE GÖLGESİ TURGAY FİŞEKÇİ ir bebekten bir katil yaratan karanlık...” “B İçimizden silinmeyecek, etkileri on yıllar boyunca sürecek bir cümle. Bu karanlığın yaratılması için de yıllardır uğraşıldı, uğraşılıyor. Eğitim düzeni, çocuklara, gençlere aydınlanma kapılarını birer birer kapatarak koyu bir karanlığa sürükledi her birini. Edebiyattan, müzikten, tiyatrodan, resimden uzak; felsefe, toplumbilim okutulmayan, kafaları test sorularıyla hesap makinesine döndürülmüş genç kuşaklar egemen artık toplumumuza. İster Köy Enstitülerinin kapatılmasından başlatın bu süreci, ister öğretmen yetiştiren eğitim kurumlarının ırkçı gerici güçlere teslim edilişlerinden. İşte sonuç ortada. Yetmiş milyon nüfuslu, sekiz yıllık temel eğitimin zorunlu olduğu ülkede insanlarımızın eğitim ortalaması 4.6 yıl. Bu sayı aslında kimsenin okula gitmediğinin göstergesi. Gidenlerin okullarda nasıl bir eğitimle karşılaştığı da sonuçlarıyla ortada. ??? 1915 olaylarının edebiyatımızda ne denli işlendiğini düşünüyordum. Yaşar Kemal “Bir Ada Hikâyesi” adlı son üçlüsünde anlatmıştı o yıllardaki Doğu Anadolu’yu. Osman Şahin’in “Sonuncu İz” (Can Yayınları) adlı son öykü kitabı yeni çıkmıştı. Okumaya başladım. İnsanın yabanıl doğayla baş başa kaldığı öykülerdi okuduklarım. Jack London’ın “Ateş Yakmak, Vahşetin Çağrısı” gibi kitaplarındaki öyküleri çağrıştıran tadıyla doğainsan hesaplaşmaları. Kimi yazarlar yıllar içinde tanınır, sevilirler. Yazdıkları yavaş yavaş ulaşır geniş okur kesimlerine. Kimi yazarlar ise daha şanslıdır, ilk yapıtlarıyla bir anda ünlenirler. Osman Şahin işte böylesi yazarlardan. 1970 TRT Sanat Ödülleri’nde “Kırmızı Yel” adlı öyküsüyle büyük ödül almış, o öykünün gazetemizin “KültürSanat” ekinde yayımlanmasıyla da bir anda ünlenmişti. Sonra peş peşe kitaplar birbirini izledi. Sinemacılar için de önemli bir 2 ŞUBAT 2007 CUMA Karanlık ve Edebiyat kaynak oldu Osman Şahin öyküleri. Yirmiden fazla öyküsü, sinemamızın önde gelen yönetmenlerince filme çekildi. ??? Sonuncu İz’i okurken “Lusik” adlı öyküde çakılıp kaldım. Yazarın anlatımına bakılırsa, 1915 olaylarına ilişkin, birinci elden dinlediği bir gerçek öyküyü yazıya dökmüştü: Muş’un Kuçu köyünde yaşayan Tenekeci Onnik ile ailesinin trajik öyküsüydü anlatılan. “Kuçu o zamanlar bir Ermeni köyü idi. Kafkasyalı, Çerkes, Gürcü, Türk, Kürt aileler de yaşardı Kuçu’da. Renklerimiz, giyitlerimiz, dilimiz biraz farklıydı. Hepimiz, Padişah’a, Sultan’a bağlıydık. Osmanlı tebasıydık. Birbirimizin düğünlerine, cenazelerine katılır, aynı çayı kahveyi içer, aynı sofralarda otururduk. Ayarımız, harcımız birdi.” Ancak Birinci Dünya Savaşı’nın başlaması ayrılık rüzgârlarının da güçlenmesine, kanlı çatışmaların gelişmesine yol açar: “Kuyu içleri insan leşleriyle doluydu. Yakınımızdaki Murat Suyu’nun ölülerle dolup taştığı, suyun yüzünde ölülerin aktığı, davul gibi şişmiş ölülerin su yüzünde kütükler gibi ağır ağır döndükleri, kimsenin sürüsünü Murat Suyu’nda sulamadığını, bir tek kadının suda çamaşır yıkamadığını, suyun çok kötü ve pis koktuğunu...” Savaştan kaçmak için göç etmeye karar verir aile. Ama yollar hiç de güvenli değildir ve o yıllarda kim bilir kaç günahsız insanın başına gelen trajik yazgı onları da bulur. Lusik, bir sonraki öyküde “Fatma” olarak sürdürecektir serüvenini. Osman Şahin, gazetemizin Kitap Eki’nde yayımlanan söyleşisinde, günümüz öykücülerinin hayattan uzak kalmalarından yakınarak “Koşu bandında koşarak atlet olunur mu” diye soruyordu. “Bir bebekten bir katil yaratan karanlık...” edebiyatçıların da gündemlerinden düşmemeli. [email protected] D “Sevgili Corinne, İstanbul’u çarşamba akşamı seninle geçirdiğim günün tatlı anılarıyla terk ettim. Seni benden uzaklaştıran tiren sandığım gibi 16.30’da değil 15.30’da kalkıyormuş meğer. Tiren saatini soran bütün dostlarım da benim gibi yanıldılar. Kalkışta hiç ama hiç kimseyi görmedim, hiç kimseyle vedalaşamadım. Yol arkadaşım bir Almandı ve Almanca’dan başka bir dil de bilmiyordu. Seninle yaptığımız dil derslerine güvenerek bu beyefendiyle konuşmaya çalıştımsa da benim dilbilgim ve senden ayrılmanın acısı nedeniyle başarılı olamadım. Tiren istasyonundan aldığım gazeteyi okuyarak ve birlikte geçirdiğimiz güzel saatleri, parktaki gezintilerimiz, Sceting palastaki buluşmalarımız, Edith’in korkusu, bir rüya gibi yeniden yaşayarak, kısacası yalnızca seni düşündüm. Hayalimde yalnızca seninle ilgili güzel anılar var. …. Lütfen annene ve babana selamlarımı ilet ve Edith’e korkmamasını söyle. Nasılsa sen yanındasın. Sanırım o senin benimle birlikte kaçacağını düşünüyordu. Bense senin Vehbi beyle bu işi yapacağından korkuyordum, neyse ki sen böyle bir şey yapmadın ve kaygılarım geçti. Seni bütün yüreğimle öpüyorum ve bana burada tek teselli olacak mektubunu bekliyorum sevgili Corinne” “Sevgili Corinne, Sevgili mektuplarınızın arası birdenbire uzadı. Benim tembelliğimi mi taklit ediyorsunuz, yoksa başka bir sebep mi var bana yazmamanız için.. Bu umutla bugün sizden bir mektup almayı ve bu konuyu derinleştirmeyi umuyorum.” ENİ UNUTMAYIN, ÖLSEM BİLE..’ Çanakkale’den yazılan bir mektubun son cümleleri: “Geçen zaman ve anılar bir ömür boyu sürecek. Corinne beni unutmayın, bu savaşta ölsem bile.” Yine Çanakkale’den yazılmış bir posta kartından: “Matmazel Edith bu defa yaralılara yardım etmeye çalışıyor mu? Eğer ben İstanbul’a yaralı olarak gelirsem hanginiz beni iyileştirmek için dostluk gösterecek?” ‘ENTELEKTÜEL KADIN’ Corinne Lütfü, Cenova doğumlu Gregoire Sophie çiftinin oğlu Luigi Tergiman’ın kızıdır. İstanbul’a göç eden Gregoire üstün dil yeteneği nedeniyle sarayda tercüman olarak görev aldı ve kendisine sonradan Tergiman’a dönüşecek Tercüman lakabı verildi. Oğlu Ferdinand ise orduda tıp öğrenimi gördü. Altın ve gümüş madalyalarla taltif edildi ve Ferdi Paşa oldu. Gregoire Sophie çiftinin diğer oğlu Luigi Tergiman’ın iki kızı, bir oğlu oldu. Corinne 1883’te, Edith 1900 yıllarında dünyaya geldiler. Sonradan Edibe adını alan Edith, Melda hanımın annesidir. Corinne de teyzesi. Corinne özellikle müzik konusunda kendini eğitti. Eğitimini bu konuda yoğunlaştırdı. Sesi de güzeldi ve bir ses sanatçısı olarak pek çok klasik batı müziği eserini seslendirdi. Mustafa Kemal’in yakın arkadaşı Ömer Lütfü ile evlenen Corinne’nin bir oğlu (Reşat) oldu. Ömer Lütfü ne yazık ki, Balkan savaşında hayatını kaybetti. Eşinin ölümü ile perişan olan Corinne’yi Mustafa Kemal şu sözlerle teselli etmeye çalıştı: “Sizin kaybınız bizim de kaybımızdır. Bizim tek tesellimiz onun hayatını vatanı için vermiş olmasıdır.” Mustafa Kemal İstanbul’da bulunduğu günlerde Corinne’yi ve ailesini ziyaret etmeyi hiç unutmadı. Fransızcasını ilerletmek isteyen Mustafa Kemal, Corinne’den Fransızca dersleri almaya başladı. İstanbul’dan Sofya’ya askeri ataşe olarak giden Mustafa Kemal, Corinne ile Fransızca mektuplaşmaya başladı. Mektuplaşma, Mustafa Kemal’in Çanakkale, Diyarbakır, Siirt ve Silvan’da görev yaptığı dönemlerde de devam etti. Bu arada Corinne Lütfü’yü bize daha iyi tanıtacak küçük bir nota da yer verelim. Mustafa Kemal’in Sofya’da askeri ataşe olarak bulunduğu günlerde Corinne de Osmanlı Kadınları Cemiyeti yönetim kuruluna seçilmişti. Abdülkerim Paşa’nın eşi Leyla hanımın başkanlığını yaptığı yönetim kurulunda Corinne hanım da muhasip üye olarak görev almıştı. Daha sonra Mustafa Kemal’in mücadelesi yoğunlaştı ve mektuplaşmalar kesildi. Ama ne Corinne ne de Mustafa Kemal dostluklarını unuttular. Corinne’nin Mustafa Kemal için, “O tüm dünyanın en şöhretli adamı olacak” yargısı gerçekleşirken Mustafa Kemal de zaferden sonra Raufi Manyas, Cevat Abbas, Cevdet Kerim ve Ali Özdeniz’in bulunduğu bir yemekte, Corinne’den söz açıldığında şöyle diyecekti: “Arkadaşlar, Madam Corinne memleketin en entelektüel kadınıdır. Ben ondan ve ailesinden pek çok şey öğrendim. Batılı yaşam tarzını, Fransızcayı, batı müziğini sevmeyi bu aileden öğrendim.” 1925 yılında Fatin Rüştü Zorlu’nun annesi Güzide hanıma Corinne hakkında şunları söyleyecektir: “O benim çok değerli bir dostumdu hanımefendi. Zaman zaman sizi onunla kıyaslıyorum. Her ikiniz de sağlıklı bir insan anlayışına sahipsiniz, cesur ve zarif hanımlarsınız. Ne zaman kendimi yalnız hissetsem onunla konuşur ya da ona yazardım.” ‘B Kafein temize çıktı Çeviri Servisi Kahve tiryakisi olan anne adaylarına müjde! Danimarka’nın Aarhus Üniversitesi’nde görevli bilim adamlarınca yapılan bir araştırma yüksek miktarda kafeinin 300 miligramdan fazla erken doğum riskini artırdığı ve bebeğin gelişimini engellediği tezini yalanlıyor. Bu araştırmaya göre günde 300 miligramdan fazla kafein tüketen hamilelerle, hiç ya da bu miktarın altında kafein tüketen hamileler arasında bir “risk farklılığı” gözlemlenmiyor. BBC’nin internetteki sitesinde yayımlanan ha Hamilelikte kahve içmek zararlı değil CORİNNE’NİN MEKTUPLARI KAYIP Savaş dönemini ve sonrasını yurt dışında geçiren Corinne yıllar sonra Roma’dan Türkiye’ye döndü. Konserler verdi. 1946 yılında 63 yaşında öldü. Bu yazıda Mustafa Kemal’in Corinne’ye yazdığı mektuplardan parçalar bulacaksınız. Melda Özverim, elinde kalan mektupları yayınladı. Az sayıda basılan Türkçe ve Almanca yayımlanmış bu kitapları bulmak zordur. Ama belki daha sonra kitap yeniden basılabilir ve bu derin dostluğun güzel hikâyesini daha çok kişi okuma fırsatı bulabilir. Corinne’nin Mustafa Kemal’e yazdığı mektuplar ise ne yazık ki kayıp. Melda Hanım bir gün bu mektupları da bulmayı umuyor. Kuşkusuz mektuplaşmanın diğer tarafını da okumak bizim için çok mutluluk verici olacaktı ve bu derin dostluğu daha iyi kavrama fırsatı bulacak, tarihin daha insani ve güzel yanlarının tadına varacaktık. Danimarkalı bilim adamlarının araştırması, yüksek miktardaki kafeinin (300 miligramdan fazla) erken doğum riskini artırdığı ve bebeğin gelişimini engellediği tezini çürüttü. bere göre araştırmaya hamileliklerinin 20’nci haftasını geçmemiş 1207 kadın katıldı. 300 miligram kafein üç fincan kahve veya sekiz kutu kola veya altı fincan çayla eşdeğerde. Kadınların bir grubuna üç fincandan fazla normal kahve içirildi. İkinci gruba ise aynı miktarda kafeinsiz kahve içirildi. Yaşları, geçmişte sigara içip içmedikleri de göz önüne alınarak yapılan incelemeler sonrasında doğumda iki grubun bebekleri arasında belirgin bir kilo farkı gözlemlenmedi; geçmişte savunulanın aksine kafeinsiz kahve içenlerin bebekleri diğer gruba oranla 182 gram daha az kilolu doğdu. Erken doğum yapma oranının da kafeinsiz kahve içenlerde az farkla da olsa daha yüksek olduğu saptandı normal kahve içenlerde yüzde 4.2, kafeinsiz içenlerde yüzde 5.2. Mustafa Kemal’in kartviziti Mustafa Kemal’in mektuplarından biri “Ş ehit” ve “Hıristiyan” sözcüklerini bir arada görmenin sadece Hrant Dink’i öldüren ve öldürtenleri değil, kökten dincinin her türlüsünü, bu arada “gayrimüslimler için Allah rahmet eylesin demenin İslam dinine aykırı olduğunu” ileri süren Diyanet çevrelerini çileden çıkartacağını tahmin etmek güç değil. Hrant Dink’i yakından tanıyan arkadaşları içinde de, radikal devrimci geçmişi olan, demokrat, çağdaş bir insanı dinsel bir kavramla tanımlamamı belki yadırgayanlar olacaktır. Hemen söyleyeyim ki “Hıristiyan” sözcüğü burada, dinsel bir içerikten çok kültürel bir aidiyete işaret ediyor. ??? Anadolulu bir Ermeni ailesinin çocuğu olan Hrant Dink, kuşkusuz ki Hıristiyan eğitimi almıştı. Aile içinde, çocukluk ve ergenlik dönemlerinde o inancın değerleriyle yetişmişti. “Şehit” sözcüğü ile neyi amaçladığımın anlamı daha açık. Hrant Dink, en baştan alırsak, tıpkı Hasan Fehmi, Ahmet CUMARTESİ YAZILARI ATAOL BEHRAMOĞLU İlk ‘Hıristiyan’ Şehidimiz... yadsımaksızın, kendini tam olarak bu ülkenin yurttaşı ve yurtseveri olarak algılaması ve bu uğurda canını vermeyi göze almış olmasıdır. Yazımın giriş paragrafında adı geçen çevrelerden bu inceliği anlamalarını beklemek boşunadır. İnsan hakları, demokrasi, düşünce özgürlüğü gibi kavramları, yurttaşlık bilincinden, yurt sevgisinden ayrı, soyut kavramlar olarak düşünenlerin de, birçok konuda olduğu gibi bu konuda da yeterince incelikli, duyarlı olmadıklarını biliyorum. ??? Hrant Dink bir Türkiye yurtseveriydi. Bu ülkenin, bu toprağın, bu tarihin, bu coğrafyanın kültürüyle yoğrulmuştu. Ama bu toprakların, tek bir dinsel inanışa, tek bir etnik Samim gibi, daha sonra Abdi İpekçi, Çetin Emeç, Uğur Mumcu, Ahmet Taner Kışlalı gibi, bir basın, demokrasi, düşünce özgürlüğü şehididir. Tıpkı onlar gibi bu ülkenin insanıdır. Arada bir fark varsa, işaret etmek istediğim dinselkültürel aidiyetle ilgilidir. Peki bu ne anlama geliyor? Bu farklılığın altı çizilmeli mi? Bunun ne gibi bir önemi olabilir? Değerli eşi, unutulamayacak konuşmasında Hrant’ın bir “milat” başlattığını söyledi. Bence bu milat (epeyce yıl önce, Türk ve Ermeni halkları arasında kardeşlik bağlarının kurulması uğruna Taksim Alanı’nda kendini ateşe veren Ermeni kökenli yurttaşımız unutulmaksızın), Hrant Dink’in, “azınlık” cemaatinden olmasına karşın ve kökenini kimliğe indirgenemeyeceğini biliyordu. Bir “sentez” ülke, “sentez” kültür olduğunu; zenginliğinin, benzersizliğinin, lezzetinin, vazgeçilmezliğinin de bu “sentez”de olduğunun bilgisine, duygusuna sahipti. Uzak ya da yakın tarihimizde ilk kez, bir Hıristiyan, Ermeni kökenli bir TC yurttaşı, kendini “azınlık” gibi değil, bu ülkenin herkes gibi eşit haklara sahip ve sorumluluğunun bilincinde bir aydını, bir yurtseveri olarak algılayıp düşünce özgürlüğü uğruna öncü bir savaşım vermiş ve her türlü tehdide, aptallığa, alçaklığa karşı yürüttüğü insanca, uygarca, aydınca savaşımda canını yitirmiştir. Yeri, demokrasi, özgürlük savaşımındaki ölümsüz şehitlerimiz arasındadır. Kimliği, eylemi, ölümü, bu ülkeye gerçekten bağlı, bu ülkenin mutluluğunu gerçekten isteyen herkes, istisnasız herkes için, uyarıcı, düşündürücü olmalıdır. Hasan Kavruk’u kaybettik... Kültür Servisi Ressam ve eğitimci Hasan Kavruk, İstanbul’da 89 yaşında öldü. Kavruk, Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Acıbadem Kampusu’nda düzenlenen törenden sonra, Karaahmet Camisi’nde kılınacak öğle namazının ardından toprağa verildi.Hasan Kavruk, Ankara Gazi Eğitim Enstitüsü’nü bitirdikten sonra MEB tarafından gönderildiği Paris’te resim, fresk ve soyut sanat üzerine önemli isimlerle çalışma olanağı buldu. 1949’da dönünce Çapa Eğitim Enstitüsü Resim Atölyesi Şefi oldu. 1950 başlarında İbrahim Çallı ve Mahmut Cu ataolb?cumhuriyet.com.tr da ile birlikte Türkiye Ressamlar Cemiyeti’ni kurdu. Eğitim Enstitüsü’nden sonra Tatbiki Güzel Sanatlar’da resim bölümünde hocalık yaptı ve buradan emekli oldu. Yurtiçinde ve yurtdışında koleksiyonlarda yapıtları bulunan sanatçı, çeşiti yarışmalarda ödüller aldı.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle