02 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

12 Küba ile başlayan Latin Amerika’daki devrim rüzgârları 2000’li yıllarla birlikte diğer ülkelerde de esmeye başladı C dizi 2 ŞUBAT 2007 CUMA Latin Amerika’da devrim Bağlantısızlar hareketinin 14. toplantısı, Küba’nın başkenti Havana’da yapıldı. 118 ülkenin katıldığı bu toplantıda; gelişmekte olan ülkelerin ekonomik, siyasal,kültürel, stratejik işbirliği konuşuldu.Fidel Castro’nun başkan seçilmesiyle örgüt yeni bir dinamizm kazandı. Bağlantısızlar hareketinin Havana’daki toplantısındaHugo Chavez, İran Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad,Suriye Cumhurbaşkanı Beşar Esad, Lübnan Devlet Başkanı Lahud gibi kişiler de vardı. 000’li yılların başından beri Latin Amerika’da devrim rüzgârları esiyor. Aslında bu devrim, 195359 yıllarında Küba’da başladı. Uzun bir iç savaşın sonunda iktidara gelen Fidel Castro’nun amacı sosyalist bir düzen kurmaktı. Fakat, Batista idaresinden aldığı miras hiç de parlak değildi. Batista döneminde, Amerikan zenginlerinin kumar ve eğlence merkezi olmuş, sömürgeleşmiş bir ülkeydi Küba. Muazzam bir açlık ve sefalet ülkesiydi. Devrimden sonra, uzun süre Sovyetler Birliği’nin yardımıyla yaşadı ama 1990’da Sovyetler Birliği yıkıldı. Rejimin dayanağı halka bedava yiyecek, içecek, bedava ilaç ve sağlık hizmetleri, bedava eğitim, ucuz mesken sağlamaktı. Bu şekilde Castro halkın sevgisini kazanıyor, halktan yana bir idare kuruyordu. Aslında tam anlamıyla bir sosyalizm değil, bir tip halk sosyalizmi gelişti. 2002 yılına gelindiğinde artık Çin de yardımda bulunuyor, Venezüella ucuz petrol veriyordu. Sonuçta bugünün gelişme hızı Küba’da yüzde 10.8. Sağlık sektörü ve ilaç sanayii o kadar gelişmiş ki bütün Latin Amerika’ya ilaç satıyor, hastaneler kuruyor, uzman doktor yolluyor. Böylece biz Küba’da halka dayanan sosyalizme yönelen bir kalkınma modeli görüyoruz. 2 düşünce özgürlüğü, işkence, idamın kaldırılması, seçme ve seçilme hakkı gibi haklar ikinci plandadır. Onlarca, özgürlük en başta sosyal, ekonomik özgürlükler, insan gibi yaşama hakkıdır. Böylece insan hakları kavramına yeni boyutlar getiriyorlar. İnsan haklarının politik amaçlarla kullanılmasının, Birleşmiş Milletler Anayasası’na aykırı olduğunu ileri sürüyorlar. Bundan, demokrasi adına Irak’a, İran ve Lübnan’a, Afganistan’a yapılan saldırı ve baskıları kastediyorlar. Onlarca insan hakları, en başta çalışan insanların haklarıdır. GÜÇ BİRLİĞİ Havana toplantısının diğer önemli bir yönü de Çin ve Rusya ile, Şanghay İşbirliği Örgütü ile ekonomik, politik, stratejik işbirliğine önem verilmesidir. Ellerinde büyük silahlı güçler ve atom silahı bulunduran bu ülkelerle işbirliği, dünya dengeleri açısından önemlidir. Toplantı boyunca toplantıya gözlemci olarak katılan Çin ve diğer ülkelerle pek çok Asya, Afrika, Karayib delegeleri arasında ekonomik, stratejik, kültürel işbirliği konularında projeler geliştirildi. Bu yaklaşma ve dayanışmalar, Üçüncü Dünya ülkelerinin, Batı emperyalizminden kopma eğilimlerinin önemli bir göstergesidir. Küreselleşmenin yarattığı uçurum, liberal politikaların getirdiği sefalet, IMF politikalarının yıkıcılığı açıkça ortaya konmuştur. Bağlantısızlar toplantısı Dayanışmanın merkezi Küba ağlantısızlar hareketinin 14. toplantısı, 1116 Eylül 2006’da Küba’nın başkenti Havana’da yapıldı. 118 ülkenin katıldığı bu toplantıda; gelişmekte olan ülkelerin ekonomik, siyasal, kültürel, stratejik işbirliği konuşuldu. Gelişmiş ülkelerin Üçüncü Dünya’ya uyguladığı devlet terörü kınandı. Fidel Castro’nun başman seçilmesiyle örgüt yeni bir dinamizm kazandı. Toplantının önemli aktörleri arasında, H. Chavez, İran Cumhurbaşkanı Ahmedinejad, Suriye Cumhurbaşkanı B. Esad, Lübnan Devlet Başkanı Lahud gibi kişiler vardı. Türkiye bu toplantıda yoktu. Kentin duvarlarındaki afişlerde Bush’un fotoğrafı yanında şu yazı görülüyordu: “El Asasino” (Katil). Toplantıda yaptığı konuşmada, Küba Cumhurbaşkanı Yardımcısı Carlos Lage, “Bir gerçek dünya diktatörlüğü kurulmak isteniyor” dedi. H. Chavez ise “Güney dünyasının kalkınma stratejisini” çizdi. Kapanış dokümanı suretinde aşağıdaki noktaların üzerinde duruldu: Küresel durum analizi: “Zengin ve güçlü ülkeler uluslararası ilişkilerin şekillenmesinde ölçüsüz nüfuz sahibi. Ekonomik ilişkilerde daima gelişmekte olan ülkelerin aleyhine kararlar alınıyor. ...Bu ülkeler sürekli tehdit ve baskılar altında kalıyor.” Küreselleşme bu ülkelerin karşısına tehlikeler çıkartıyor; ticaretin serbestleşmesi devletler arasında dengesizlikler yaratıyor. Bilgi ve iletişim devrimi gelişmiş ülkelerle gelişmekte olan ülkeler arasında büyük bir uçurum yarattı. Bu uçurumun aşılması gerekir. B VENEZÜELLA: Bu ülkede 2004 yılında Hugo Chavez büyük bir çoğunluk oyuyla iktidara geldi. Amacı Bolivarcı bir devrim gerçekleştirmekti. Bu da Amerikan emperyalizmine karşı gelmek anlamına geliyordu. Bu tarihe kadar bütün bu bölge, Küba haricinde, Amerika’nın arka bahçesiydi. Buranın petrolünden Amerikan şirketleri faydalanıyordu. Buranın tütünü, pamuk ürünleri, gazı Amerikan şirketlerinin elindeydi. Ve iktidarda Amerika’ya bağlı birtakım diktatörler vardı. Chavez’in ilk yaptığı iş çok zengin petrol kaynaklarını ulusallaştırmak, buradan gelen gelirlere dayanarak halkın temel ihtiyaçlarını karşılamak oldu. IMF’nin dayattığı koşulları kabul etmedi. Neoliberal ekonomilere sırt çevirdi. Bu süreçte en yakın dostu Fidel Castro idi. Ve şimdi Castro ile ikisi aşağı yukarı bütün Latin Amerika’da devrimin önderleri rolündeler. IMF’DEN KURTULMAK Amerika Birleşik Devletleri ekonomideki çıkmazdan savaşla çıkmaya çalışırken Latin Amerika’da art arda yaşanan devrimler yeni bir umut olarak insanlığı etkiliyordu. IMF karşıtlığını her zaman dile getiren Brezilya Başbakanı Lula da Silva’nın (sağda) ilk yaptığı şey IMF’den kurtulmak oldu. Brezilya 1977’den sonra IMF’nin dayatmaları sonucu ekonomik krize girmişti. AsyaPasifik bölgesinde IMF artık maziye karışıyor. SONUÇ Bu dizide üç önemli olaya değindik: 1. Dünyada güç dengelerinin değişmesi; ABD emperyalizmi gerilerken, Asya Pasifik bölgesinde önemli ekonomik, siyasal, stratejik güçlerin belirmesi. Çin olayı ve bu olayın dünya dengelerine etkisi. 2. Latin Amerika’da devrim: Bu bölgede ABD emperyalizmine, IMF’ye sırt çeviren devrimci güçlerin, bir tip halk sosyalizmine yönelmeleri ve aralarında bir dayanışma kurmaları. Her iki olayda da bağımsız kalkınma modellerinin ortaya çıktığını görüyoruz. 3. AsyaPasifik bölgesinde bir antiemperyalist güçbirliğinin oluştuğu, Batı emperyalizmine direnişin güçlendiği ve de Eylül 2006’da Havana’da toplanan Bağlantısız Ülkeler Zirvesi ile bu direnişin ve güçbirliğinin son aşamasına ulaştığı açıkça ortaya çıkıyor. Bütün bu gelişmeler içerisinde Türkiye’nin yerini bulmak hepimize düşüyor. Ben “Şu Değişen Dünya, TürkiyeAvrasya”(*) başlıklı kitabımda, konuyu enine boyuna işledim. Atatürk Türkiyesi’nin yerinin, içinden çürüyen emperyalist dünyada değil, hızla gelişen ve güçlenen mazlum ülkeler cephesinde olduğunu tespit ettim. (*) Y. Sertel: “Şu Değişen Dünya, TürkiyeAvrasya” Bilgi Yayınevi, 2006 MORALES İKTİDARDA Bunun ardından 22 Ocak 2006’da Bolivya’da Evo Morales iktidara geldi. Onun da hemen yaptığı iş doğalgazı (bu ülkenin en büyük kaynağı) kamulaştırmak oldu. Zaten seçimlerde halka verdiği vaat buydu. Buradan gelecek olan gelirle o da halkın geçim düzeyini yükseltmeye çalışıyor. Onun da ilk ziyareti Küba’ya oldu. Castro ile birtakım anlaşmalar imzaladı. Sonra Pekin’e gitti ve Pekin’de Çin’in Bolivya’nın ideolojik ortağı olduğunu söyledi. Bir de Arjantin örneği var. Arjantin IMF’den nasıl kurtuldu? Kurtuldu diyoruz, çünkü rayici en çok yüzde 5 olan doları, yüzde 15 faizle borç veren ve çok ağır şartlar koşan bir örgütten kurtulmak gerekir. Arjantin, önce borcunun çok ufak bir kısmını ödedi. Kalan 28 milyar doları pazarlıkla 18 milyar dolara indirdi ve bu ödemeyi 10 yıla yaydı. 2004 yılında IMF’den koptu, 2005 yılında borçlarının tamamını ödedi. Bu borçları bu kadar kısa sürede ödeyebilmesinin temel nedeni, Venezüella’dan aldığı ucuz krediler. Latin Amerika ülkeleri arasında dayanışmanın bir örneği bu. Arjantin, “İşçi Kolektifleri”ne dayanarak kalkınıyor. Bu modelde özel işletmeler devletleştiriliyor, bunun yanında kolektif çiftlikler kuruluyor. Fabrikalar işçilere devrediliyor, üretimi işçi kolektifi örgütlüyor. İşçiler hem yüksek ücret, hem de kârdan pay alıyor. Bu eski Yugoslav (Tito) tipi sosyalizmde işçi üretime hem emeği, hem de sermayesiyle katılıyor. Brezilya’nın Başbakanı Lula da Silva da IMF’ye karşı. Güney Amerika’nın en büyük ve en zengin ülkesi Brezilya, 1977’den sonra IMF’nin dayattığı liberal programlar yüzünden bunalıma girdi. Seçim kampanyalarında IMF karşıtlığı ön planda geliyordu. 2003 yılında başkan seçilen Da Silva’nın yaptığı ilk iş borçlarını ödeyip, IMF’den kurtulmak oldu. Asya Pasifik bölgesinde hem de ABD’nin arka bahçesinde çok ilginç bağımsız, sosyalist kalkınma modelleri geliştiriliyor. IMF maziye karışıyor. İnsanın, “Uyan ey Türkiyem” diyesi geliyor. Devrim kıvılcımı bütün Güney Amerika’ya yayılıyor. 2006 yılında Şili’nin arkasından Ekvador’da da bir sol parti iktidara geldi. DAYANIŞMA 2004 yılında Güney Amerika Milletleri Topluluğu adında bir örgüt kuruldu. Bunun hedefi ekonomik, kültürel, sosyal reformlar konusunda ortak ülkeleri tespit etmekti. 2005 Nisanı’nda Havana’da ALBA adında bir örgüt kuruldu. Latin Amerika İçin Bolivarcı Bir Alternatif örgütün adı. Bunun başını Castro ile Chavez çekiyor ve hedefi, Latin Amerika ülkelerini sermayenin sömürücülüğünden kurtarmak ve kendi aralarında ticaret, yatırım, kredi anlaşmalarıyla bağımsız antiemperyalist ve hatta sosyalist bir gelişme sağlamak. Bir de buna tabii Avrasya’yı eklemek lazım. Çin, Şanghay İşbirliği Örgütü ile Latin Amerika ülkeleri arasında ticaret ve ekonomik işbirliği hızla gelişiyor. Eylül 2006’da Havana’da yer alan Bağlantısız Ülkeler Zirvesi’nde bu dayanışma daha da gelişti. Bağlantısızlar hareketinin Küba’nın başkenti Havana’da yapılan 14. toplantısında insan hakları temel özgürlükleri konusunda şu görüşler dile getirildi: Bağlantısız ülkelere göre bu alanda başlıca haklar şunlardır: Ulusal egemenlik, devletlerin işlerine karışılmaması, tarafsızlık, şeffaflık. Kapanış belgesinde; ÖMÜRGECİLİK ORTADAN KALDIRILMALI Kendi kaderlerini tayin hakkı: “NAM (Bağlantısızlar Hareketi) bağımlı durumda bulunan bütün halkların, kayıtsız şartsız kendi kaderlerini tayin hakkını tanır.” Belgede borç sorununa şöyle yanaşılıyor: NAM devlet ve hükümet başkanları bu soruna bir çare bulunması üzerinde durmalı, gelişmekte olan ülkelerin IMF ve diğer bu tip örgütlerde yeterince temsilci bulundurmaları sağlanmalı. Sömürgeleşmeye yol açan önlemler engellenmeli. BM sömürgeciliğin tamamen ortadan kaldırılmasını sağlamalı. Birleşmiş Milletler Örgütü’nde Üçüncü Dünya ülkelerinin haklarını garanti altına alacak reformlar yapılmalı. Uluslararası ilişkiler: Karar suretinin bu bölümünde, Ortadoğu’daki durum üzerinde duruluyor. NAM’ın İsrail tarafından işgal edilmiş olan Filistin topraklarında bir Filistin devletinin kurulmasını destekleyeceği belirtiliyor. “İşgalci İsrail devletinin yasadışı hareketleri” kınanıyor, Lübnan’a yapılan saldırıyla, Birleşmiş Milletler Anayasası’nın çiğnendiği belirtiliyor. Bu cürümünden ötürü İsrail’in cezalandırılması, SomaliSudanBatı Sahra gibi Afrika ülkelerinde barışın sağlanması isteniyor. “Afganistan’ın egemenlikbağımsızlık haklarını, toprak bütünlüğünü sağlamak borçtur” deniyor. ABD’nin Küba’ya, H. Chavez’e ve Venezüella devletine karşı uyguladığı saldırgan politika kınanıyor. Bunun gibi, NAM devlet ve hükümet başkanları, dış güçlerin Bolivya’nın istikrarını, ülkenin kurumlarını sarsmak ve demokrasiyi tehdit etmek yönünde gayretlerini arttırdıkları şu sırada, Bolivya halkı ve hükümeti ile dayanışma içinde olduklarını açıklıyorlar. S Amin: IMF’nin amacı ABD’ye sermaye aktarmak çüncü Dünya uzmanı ekonomist Samir Amin, “Liberal Virüs” adlı kitabında konuyu şöyle inceliyor: Bazı Güney devletlerinin tutumlarından ve onları yönlendiren fikirlerden, bir Güney cephesinin yeniden kurulmasını sağlayacak zeminin hazırlandığını düşünebiliriz. Bu sonuca, ekonomik olduğu gibi politik sorunlara yanaşma biçimlerinden varıyoruz. (S. Amin, Liberal VirüsMonthly Review Press, NewYork, 2004, s. 97) Amin, bu görüşünü aşağıdaki verilere dayandırıyor: Politik alanda; ABD’nin “Caydırıcı Savaş” ilkesini suçlamaları ve Asya, Afrika ve Latin Amerika’da bütün yabancı üslerin kaldırılmasını istemeleri. Her ne kadar, bugün bağlantısız ülkeler Basra Körfezi’nde bazı ülkelerin Amerikan mandasında bulunması konusunda suskun iseler de bu konu bugün gündemde. Ü Yazar Samir Amin (solda) görüşlerinde Güney’in bir cephe kuracağını savunuyor. Ekonomi alanında; Güney’in beraberce savunabileceği alternatifler oluşmakta, çünkü burada bütün gelişmekte olan ülkelerin çıkarları birleşiyor: Sermaye akımlarının kontrolü gereği yeniden kabul edilmekte. Gerçekte IMF’nin dayattığı, sermayenin serbest dolaşımı kuralının bir tek hedefi var: ABD’nin artan açığının kapatılması için bu ülkeye sermaye akımını sağlamak. Amerikan ekonomisinde bu delik ise küreyi askeri kontrolü altına almak stratejisinden doğuyor. Güney’in sağlam bir cephe kurabileceğini söyleyen Amin, bu fikri şöyle geliştiriyor: “Demokratik olmayan bazı Üçüncü Dünya ülkelerinde, idarecilerin çıkarları, küresel emperyalist sermayenin çıkarlarıyla birleşiyor. Bunun alternatifi, Doğu halklarının bir cephe kurmasıdır. Bu cepheyi kurarken, ABD’nin demokrasi kurmak yalanlarına da kapılmamak gerekir.” BİTTİ
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle