01 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

4 Hrant Dink suikastı zanlılarının ilişkileri deşifre oldukça saldırının gizemi daha da artıyor C haberler BİR BAKIMA SERVER TANİLLİ 2 ŞUBAT 2007 CUMA Soruşturmayı kim kilitliyor? Mehmet FARAÇ Hrant Dink suikastı, tetikçi Ogün Samast’la bağlantısı olduğu iddiasıyla tutuklanan üniversite öğrencisi Erhan Tuncel’in kimliği ve ilişkilerinde kilitleniyor. Tuncel’in polis muhbiri olduğu iddiası ağırlık kazanırken, suikastı önceden polise bildirdiği yolundaki bilgiler henüz doğrulanamıyor. Ancak Tuncel kullanılarak yoğunlaştırılan bilgi kirliliğinin, litleyecek gelişmeler yaşanıyor. Buna şüphesiz en çok polis sorgusunda eyleme azmettiriciler konusunda Hayal ve “kahve arkadaşları” dışında bilgi vermeyen Ogün Samast neden oluyor. İfadelerinde cinayetin arkasındaki örgütlenmeyi anlatmaktan kaçınan Samast’ın, aslında “salt tetikçi” olarak kullanıldığı ve örgütlenme şemasıyla ilgili ön plandakiler dışında bilgilendirilmediği ileri sürülüyor. Samast’ın bilinçli olarak polise yakalattırıldığı yolundaki yaygın söylentiler de saldırının arkasının kamuflesine yönelik çalışma yürütüldüğü iddialarını arttırıyor. Nitekim, son günlerde Karadeniz Teknik Üniversitesi (KTÜ) öğrencisi Tuncel’in adının öne çıkarılması da bu yüzden dikkat çekiyor. İddialara göre Türkİslam sentezci bir düşünceyi benimseyen Tuncel, güvenlik birimlerince KTÜ’deki radikal örgütlenmeler konusunda kullanılıyor. Trabzon’da görev yapan emniyet kaynakları, “Tuncel polis muhbiri mi” sorusunu yanıtlamaktan kaçınıyor, ancak “Hayır” da demiyor. McDonald’s saldırısıyla ilgisi olmasına karşın soruşturma kapsamı dışında tutulduğu belirlenen Tuncel’le ilgili iddiaların, Trabzon Valisi ve Emniyet Müdürü’nün görevden alınmasından sonra yoğunlaşması da anlamlı bulunuyor. İçişleri Bakanlığı’nın iki müfetişi, Trabzon kaynaklı saldırılarda güvenlik ihmali ve “polismuhbir ilişkisinin yol açtığı sıkıntıları” araştırırken, Tuncel’in ilişkilerinin deşifre olmaya başlaması dikkat çekiyor. Nitekim bu durumu “azmettiricilerin paniği” olarak niteleyen uzmanlar da bulunuyor. Vali ve emniyet müdürünün görevden alınmasını “Gideceği yere kadar gider” diye tanımlayan Başbakan Tayyip Erdoğan’ın sözlerinin, Tuncel’i kullanan idari ve siyasi çevrelere yönelik olduğuna dikkat çekiliyor. Bu yüzden soruşturmanın Trabzon Emniyeti’ndeki kimi görevlilere uzanacağı da iddia ediliyor. Devlet Bakanı Mehmet Ali Şahin’in kimi açıklamaları ise Dink suikastında “örgüt” olduğu kuşkusunu iyice öne çıkarıyor. Şahin, bir televizyon kanalında yaptığı açıklamada, “yakalanan çocukların maşa olduğunu” belirterek “İç ve dış bağlantılarını ortaya çıkarmak gerekir” diyor. Şahin’in “pis suyu başından kesmek gerekir” sözleri ve “Asıl bunları kimler yönlendiriyor, kimler kullanıyor, onları bulmak gerekir” yolundaki uyarısı da soruşturmanın derinleştirildiği ve kimi bulgulara ulaşıldığı şeklinde değerlendiriliyor. Dink suikastı soruşturmasında tetikçi ve ön planda bulunan bazı arkadaşlarına yoğunlaşılması, aslında soruşturmada ilerleme sağlandığı anlamına gelmiyor. İlişki ve soruşturma süreci tersten okunduğunda, kimi zanlıların devletle gizli kalması gereken ilişkilerinin apar topar ortaya serilmesinin, bilinçli bir karartmaya hizmet ettiği ileri sürülüyor. Hrant Dink’i Uğurlarken... “Trabzon için psikopolitik bir analiz” adına çok ilginç incelemeler okuyoruz gazetelerde. Bir de, eğitim ne durumda o kentte? Bu konuda da büyük boşluklar görüyoruz... Öte yandan, azınlıklara baktığımızda çağımızdan çok geri kalmış bir haldeyiz. Başka örnekler bir yana, bizzat Hrant Dink’in yaşamında Ermeni oluşu başına kakılmış; acı çektirilmiş. Nasıl yapılır? Üstelik Hrant, uyruğumuz, yani yurttaşımız. Düşüncelerine ve davranışlarına bakıyoruz; üstelik, çoğu Türklere örnek timsali. Öyle, çünkü bu toprakların ürünü ve yaşamı başka yerlerde düşünemeyecek denli yurdumuza kök salmış. Özellikle Türk Ermeni ilişkisinde, bakışımızı derinden derine değiştirmek zorundayız: Geçmiş yüzyıllar bir yana, 19. yüzyıldan bu yana kültür tarihimizde, hele Batılılaşmamızda Ermenilerin bir öncü, bir öğretmen rolü olmuştur. Bir konu da, Türkiye ile Ermenistan ilişkileridir: Birbirimize komşuyuz, ama sınırda kapılarımızı kilitlemişiz, bir türlü de açılmıyor. Neymiş, Karabağ sorunu varmış! Bu sorun, Azerbaycan’la Ermenistan arasındadır. Dileriz, bir an önce bitirilsin her iki ülkenin uzlaşmasıyla. Biz ise kendi ilişkilerimize bakmalıyız. Geciktirmeden, kapıları açıp Türklerle Ermeniler kucaklaşmalı; ekonomik ve kültürel ilişkilerimiz düzelmeli. Bu olsun, bakarsınız, siyasal tabloda önemli değişiklikler görülecektir, içerde ve dışarda. Hem, bizim yol gösterici felsefemiz de, “Yurtta barış, dünyada barış” değil midir? ? Bir rastlama: İki gün önce, 24 Ocak’ta, Uğur Mumcu’nun vurulduğunun 14. yılıydı. Onun da dahil olduğu uzun bir liste vardır. O listeye, 19 Ocak tarihiyle Hrant Dink’i de ekliyoruz; çilekeş basınımızın yeni bir şehidi olacak. Dileriz, o liste onunla da son bulsun! Hepsinin anıları önünde derin saygılarımızla eğiliyoruz... OLTA KİMİN ELİNDE? Nitekim, Yasin Hayal’in ardından Tuncel’in adının öne çıkarılması ve kimi “siyasi ve idari” ilişkilerinin kurcalanmasının, aslında eylemin arkasının ve asıl suçluların kamuflesine yönelik bir strateji olduğuna vurgu yapılıyor. Cinayetle ilgili gözaltılar arttıkça, karmaşık ilişki ağı da giderek içinden çıkılmaz hale geliyor. Devletin ilgili birimlerine, ucu nereye giderse gitsin, ülkeyi uluslararası arenada ciddi sıkıntılara sokan bu suikastın azmettiricilerini bulmak düşüyor. Zira Karadeniz’de, “yem”ler aslında artık giderek önemsizleşiyor, “Olta kimin elinde” sorusu ağırlık kazanıyor! suikastın perde arkasının karartılmasında kullanıldığı kuşkusu da ağırlık kazanıyor. Dink’i vuran 16 yaşındaki Samast’la birlikte tutuklanan Tuncel’in, Türkİslam sentezci Büyük Birlik Partisi’ne (BBP) yakın olduğunun, McDonald’s bombacısı Yasin Hayal’in ise aynı partinin gençlik örgütü Nizamı Âlem’le (Alperen Ocağı) ilişkisinin ortaya çıkmasının ardından suikast soruşturmasını ki İPUCU MU VAR? Hükümetin bürokrasi operasyonu ve kabine üyelerinin kimi açıklamaları, Trabzon kaynaklı saldırılarda “ihmal, ilişki zinciri ve taviz” konusundaki kuşkuların ciddi dayanakları olduğunu akla getiriyor. İddialara göre devletin ilgi birimlerinin elinde, suikastın perde arkasıyla ilgili çarpıcı bilgiler bulunuyor. 301 fitilini AKP ateşledi... ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Gazeteci Hrant Dink’in mahkum olması ve öldürülmesinin ardından gözlerin çevrildiği 301. madde konusunda hükümet topu sivil toplum örgütlerine atmaya çalışırken AKP döneminde düzenlemeye getirilen yorum, 301. madde, 2002 yılından 2005’e kadar AB Uyum Yasaları kapsamında 4 kez düzenlendi. Bu düzenlemelerden ikisi AKP iktidarı döneminde gerçekleştirildi. AKP’nin iki kez düzenleme yaptığı 301. maddenin gerekçesine eklediği Türklüğün tanımına ilişkin geniş yorum, tartışmalı dava ve mahkumiyetleri de beraberinde getirdi. tartışmaların fitilini ateşledi. Bugünkü yasa numarası 301 olan düzenleme 76 yılda 8 kez değiştirilirken, 2002 yılından bugüne kadar 4 kez değiştirildi. AKP’nin iki kez düzenleme yaptığı maddenin gerekçesine Türklüğün tanımına ilişkin geniş yorum, tartışmalı dava ve mahkumiyetleri de beraberinde getirdi. Adalet Bakanı Cemil Çiçek, hükümet olarak Türk Ceza Yasası’nın 301. maddesinin değiştirilemeyeceği gibi bir görüşlerinin ve önyargılarının olmadığını belirterek AB ülkelerinde de benzer maddelerin olduğunu ve bu durumun dikkate alınması gerektiğini söyledi. Çiçek, İtalya’da bu suçlardan 2004 yılında 28 mahkumiyet kararı verildiğini belirterek Hollanda’da 2004 yılında 240, 2005’te 274, 2006 yılı Ekim ayına kadar ise 280 dava açıldığını, bunlardan 2004 yılında 134’nün, 2005’te 146’sının, 2006’da ise 139’unun cezai yaptırımla sonuçlandığını kaydetti. YE UYUM DÜZENLEMESI Eski madde numarası 159 olan “Türklüğü aşağılama” suçuna ilişkin hüküm, ilk Türk Ceza Yasası’nda yer almasından 2002 yılına kadar yaklaşık 8 kez değişikliğe uğradı. 2002 yılından 2005’e kadar ise AB Uyum Yasaları kapsamında 4 kez düzenlendi. Bu AB’ düzenlemelerden ikisi AKP döneminde yapıldı. 301. maddenin gerekçesi, bu iktidar döneminde uygulamaya konuldu. Gerekçede Türklük, “Dünyanın neresinde yaşarsa yaşasınlar Türklere has müşterek kültürün ortaya çıkardığı ortak varlık anlaşılır. Bu varlık Türk milleti kavramından geniştir ve Türkiye dışında yaşayan ve aynı kültürün iştirakçileri olan toplumları da kapsar. Cumhuriyet deyiminden, Türkiye Cumhuriyeti Devleti anlaşılmalıdır” olarak tanımlandı. Bu yorumun “ırkçılığa” kadar vardığı görüşü savunulurken, bu düzenlemenin ardından daha önce kamuoyu önünde bu kadar tartışma konusu olmayan madde yargılama ve mahkumiyet gerekçesi olarak değerlendirilmeye başlandı. Yargı kararlarında Türklük, “Türk milleti” olarak tanımlanıyor. Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun Dink kararında Türklük kavramı, “Devletin insan unsuruyla ilgili olup bu kavramla Türk milleti kastedilmektedir. Türklükten maksat, ‘Türk milletini oluşturan insani, dini, tarihi değerleri ile milli dil, milli duygular ve milli geleneklerden oluşan milli, manevi değerler bütünü’dür” diye tanımlandı. Türkiye Barolar Birliği Başkanı Özdemir Özok, yasa görüşmeleri sırasında yaptıkları uyarı karşısında Adalet Bakanı Çiçek’in “Uygulamayı görelim, ondan sonra gereğini yaparız” dediğini aktardı. Özok, anayasanın 90. maddesinin son fıkrasına eklenen hüküm nedeniyle 301. maddenin uygulanmasına olanak olmadığına işaret ederken “Hükümetin 301 konusunda samimi olduğuna inanmıyorum. Esen rüzgâra göre politika çiziyor” dedi. Ocak’tan, kalleş kurşunların kendini gelip bulduğu günden beri, bütün bir Türkiye ve dünya onu konuştu ve andı. Bitmedi, sürecek; çünkü hepimiz bir isyan içindeyiz. Haksızlıklar, davalar, çağdışılıklar, faşizm... O, ansızın ölümüyle, bütün bunları birden gündeme getirdi ve bizleri irkilmiş halde bir isyanda birleştirdi. Onun ölümü bir “milat” olmuştur diyenler var. Bir bakıma doğrudur. Hrant Dink, unutulmayacak, unutmayacağız... Bir de, salı günkü cenaze törenini: Her dilden, her dinden, her görüşten on binler, terörü lanetlerken, dostluk ve barış mesajı verdi; Türkiye tek yürek oldu. Eşi, acılı Rakel Dink’in “Sevgiliye Mektup” adlı veda konuşması da unutulmaz kalacak: “... Sevdiklerinden ayrıldın, çocuklarından, torunlarından ayrıldın, burada seni uğurlayanlardan ayrıldın, kucağımdan ayrıldın, ülkenden ayrılmadın sevgilim.” Bu mektup hepimizedir, saklayacağız!.. ? Türkiye, cinayeti konuşurken şu konu üzerinde de duruldu: Ceza Yasası’na 301. maddeyi koyacaksınız; lastikli ve açıklıktan yoksun haliyle, başkalarının yanı sıra Hrant Dink’in başına da bela edip, ülkemizde son yıllarda yaygınlaştırılmaya çalışılan “linç” kültürünün, ırkçılığın, faşizan milliyetçiliğin azgınlaştırdığı güruhun ortasında onu tek başına bırakmak nasıl olur? Devletin koruma görevi var, niçin savsaklandı? Hrant Dink’e kıyan katil hemen yakalanmış ve arkasındaki ilişkiler, varoşların lümpen milliyetçileri, azmettirenleri ortaya dökülmüş durumda. Bu ilişkilerin yoğunlaştığı Trabzon’da olan bitenlerden son yıllarda irkiliyorduk. Karadeniz’in bu inci kentinde, bir kültür merkezinde, yetkililer, kendilerinden beklenenleri niçin yapmadılar? Trabzon’da derin bir ihmal sırıtıyor. Nasıl olur? 19 ‘MADDE KORUNMALI’ YARSAV Başkanı Ömer Faruk Eminağaoğlu, maddenin korunması gerektiğini belirtirken düzenlemedeki Türklük tanımının anayasa çerçevesinde düzenlenerek bir fıkra olarak maddeye eklenmesinin yeterli olacağını ve sorunun bu yolla aşılabileceğini söyledi. Tuncel’in ihbar ettiği kesinleşti İstanbul Haber Servisi Gazeteci Hrant Dink’in öldürülmesinden 1 yıl önce, polis muhbiri olarak kullanılan Erhan Tuncel’in, cinayeti ihbar ettiği kesinleşti. Vali Güler, “Erhan Tuncel ile ilgili iddiaların hepsinin araştırıldığını” söyledi. Emniyetin üst düzey yetkililerinden alınan bilgilere göre, Trabzon’da McDonalds’ın bombalanması sırasında gözaltına alınan ve muhbir olması karşılığında, hakkında dava açılmayan Tuncel’in, geçen yıl Trabzon Emniyeti’ne başvurarak, Yasin Hayal’in Dink’i öldüreceğini ihbar ettiği belirlendi. Trabzon Emniyeti bu bilgiyi 19 Şubat 2006 tarihinde İstanbul Emniyeti’ne bildirdi. Bilgi notunda Hayal’in İstanbul’da yanında kalacağı akrabasının ismi ve adresinin de bulunduğu, ancak İstanbul polisinin yaptığı incelemede bilginin doğrulatılamadığı ortaya çıktı. Hayal’in İstanbul’a gelmemesi ve notta adı geçen akrabasının bulunamaması üzerine İstanbul polisi durumu Trabzon’a iletti. Tuncel’in Trabzon polisine daha sonra yaptığı 3 başvuru ise İstanbul’a bildirilmedi. Müfettişlerin eldeki yazılı belgeler doğrultusunda gerçeği ortaya çıkartacağını belirten yetkililer, İstihbarat Daire Başkanlığı’nın idari ve cezai sorumluluğuna dikkat çekiyorlar. ÜLER: İDDİALAR ARAŞTIRILIYOR İstanbul Valisi Muammer Güler Emniyet Müdürlüğü’nün Vatan Caddesi’nde önceki gün gerçekleştirilen “İl Güvenlik Komisyon Toplantısı’’nda gazetecilerin sorularını yanıtladı. Tuncel ile ilgili iddiaların araştırıldığını söyleyen Güler, gazetecilerin “Dink cinayetiyle ilgili yeni gelişmeler var mı’’ sorusuna, “Cumhuriyet savcılarının isteğiyle yeni gözaltılar olabilir. Kiminle ilgili gözaltı talimatı verirse onları gözaltına alırız’’ dedi. RABZON’DA ÜÇ GÖZALTI DAHA Tuncel’in arkadaş çevresinden oldukları belirtilen 3 kişi Trabzon’da gözaltına alınarak İstanbul’a getirildi. Bu kişilerin sorgusu, soruşturma kapsamında İstanbul’da gözaltında tutulan 2 kişiyle birlikte Terörle Mücadele Şubesi’nde devam ediyor. İstanbul’dan 5 de polisin ortak çalışma amacıyla Trabzon’a gittiği öğrenildi. Hayal’in eski avukatı Fatih Çakır, Tuncel’in, McDonald’s’ı bombalamaktan yargılanan Hayal’in duruşmalarını izlediğini açıkladı. Çakır, Tuncer’in, duruşmalardan sonra kendisinden bilgi aldığını belirtti. T endisine “Vatansever Türk Fedaisi” adını veren seyyar köfteci Nihat Acar, LapsekiGelibolu seferini yapan Sultantepe araba vapurunu kaçırdı. Ordudan uzman çavuşluktan atılan seyyar köftecinin eylemini yapma gerekçesi “Hepimiz Hrant Dink’iz, Hepimiz Ermeniyiz” sloganına tepki şeklinde açıklandı. Köfteci Nihat Acar, eylemi yaparken yanında Türk bayrağı da getirmişti. Eylemi bitirirken şu sözleri söyledi: “Hepimiz Türk’üz. Vatan sağ olsun.” ??? Seyyar köfteci Nihat Acar, tam yurdum insanı. Mutlaka vatanını seviyordur. Zaten vatanını kim sevmez ki. Her insan doğup büyüdüğü topraklara, içinde yetiştiği kültüre sevgi duyar, bağlılık duyar. Dünyanın hangi ülkesine giderseniz gidin, bu gerçek değişmez. İnsan doğup büyüdüğü toprakların bir parçasıdır. En acı olanı, o toprakları istemeyerek de olsa terk etmek zorunda kalmaktır. Önce şuna karar verelim: Bütün ulusların yurttaşları ülkelerini, yurtlarını, vatanlarını severler. Kimin orayı ne kadar sevdiğini ölçen bir cihaz icat edilmediği için, bu konuda bir yarışma açmak anlamlı sayılmaz. ??? “Vatansever” ve “vatan haini” kavramları, tarihin her döneminde asıl olarak egemen güçlerin kullandığı bir kavram olmuştur. Bu nedenle egemenler, suçlamak istedikleri kişileri, bu tür soyut bir ifadeyle K SIFIR NOKTASI ORAL ÇALIŞLAR ‘Hepimiz Türk’üz Netekim…’ ği. Çünkü suçlaması kolay. Bu yolla cezalandırması, geri kitleleri harekete geçirip, yönlendirmesi kolaydır. Askerlikten atılma köfteci Nihat, bence vatanını çok seviyordur. Neden sevmesin ki! Ama bu onun cahil olduğu gerçeğini değiştirmez. Bu, onun kışkırtıldığı gerçeğini değiştirmez. Yaptığı işin ilkel bir iş olduğu gerçeğini değiştirmez. ??? Bakın arkadaşları onun için ne diyor: “Cahildi ama böyle bir işe kalkışacağı aklımızdan geçmiyordu. Biri akıl vermiş olmalı. Çünkü kurusıkı dahi olsa silah alacak parası yoktu.” Ona akıl verenler varsa, onların da yurtsever olduklarını kimse tartışamaz. Zaten bunu kimsenin ölçmesi de mümkün değildir. Peki köfteci Nihat vatansever ya da yurtsever olunca, onun karşısına aldıkları da “vatan haini” mi oluyor? Çünkü bu tür cepheleşmelere merak son dönemde çok arttı. Birileri kendisini yurtsever ilan ediyor, sonra karşılarındakilere de “vatan haini” olmak kalıyor. suçlamayı tercih etmişlerdir. Bu konuyu anlatan en güzel şiirleri yazanlardan birisi Nâzım Hikmet’tir. Çünkü en çok vatan hainliğiyle suçlananlardandır. Nâzım Hikmet şöyle der “Vatan Haini” başlıklı şiirinin mısralarında: “Bir Ankara gazetesinde çıktı bunlar, üç sütun üstüne, kapkara haykıran puntolarla, bir Ankara gazetesinde, fotoğrafı yanında Amiral Vilyamson’un 66 santimetre karede gülüyor, ağzı kulaklarında, Amerikan amirali Amerika, bütçemize 120 milyon lira hibe etti, 120 milyon lira. ‘Amerikan emperyalizminin yarı sömürgesiyiz, dedi Hikmet Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ.’ Evet, vatan hainiyim, siz vatanperverseniz, siz yurtseverseniz, ben yurt hainiyim, ben vatan hainiyim”. ??? Ülkemiz tarihinde de, dünya tarihinde de en kolay kullanılan sıfattır vatan hainli Şimdi köfteci Nihat’in cahil bir yurtsever yurttaşımız olduğunu kabul edelim. O zaman bu yurtsever yurttaşımızın, elinde bayrakla ve “Hepimiz Türk’üz” diye bağırarak gemi kaçırmaya kalkmasında bizlerin acaba hiç mi sorumluluğumuz yok. Her gün TV kanallarında ve gazetelerde birtakım yurtseverler arzı endam ediyorlar ve başlıyorlar “vatan hainleri”ni saptayıp masaya yatırmaya. En çok saldırdıkları isimlerin başında da Hrant Dink geliyordu. Geçmiş programları şöyle bir yeniden izleseniz, yaratılan paranoyak ortamı hemen anlayabilirsiniz. ??? Şu anda Hrant Dink cinayetiyle toplumun büyük çoğunluğu derin bir sarsıntı geçiriyor. Ben küçük bir azınlık dışında bu saldırıdan hemen herkesin acı duyduğunu, endişe duyduğunu düşünüyorum. Üzülenlerin arasında, geçmişte Hrant’a kötü gözle bakanların olduğuna da inanıyorum. Ancak bir küçük ırkçıfaşist azınlık bu gerginlikten, kandan besleneceğini düşünmeye devam ediyor. Birilerine “vatan haini” olarak suçlamak hâlâ bu kesimin önemli gıdalarından. ??? Köfteci Nihat, tam anlamıyla yurdum insanı. Onları yaratan toprağı öfkeyle, kinle sulamanın suçu ise, dolaylı ya da doğrudan tartışmaları cepheleşme üzerinden kurmaya çalışanlar değil mi? oralcalislar?cumhuriyet.com.tr Erhan Tuncel. G
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle