01 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

2 ŞUBAT 2007 CUMA haberler SÖZ ÇİZGİNİN TURHAN SELÇUK DÜNYADA BUGÜN ALİ SİRMEN POLİTİKA GÜNLÜĞÜ HİKMET ÇETİNKAYA C 3 ABD Kaybediyor mu? BMM’de Irak konusunda gizli oturumlu genel görüşme yapılırken George W. Bush’un Irak’ta başarısız olduğu yönündeki kanı çok yaygın. ABD’deki son seçimler, Amerikan seçmeninin de, diğer etkenlerin yanında bu görüşü de paylaştığı için, yoğun şekilde Demokratlar’a sempati gösterdiğini ortaya koymuş bulunuyor. Başkan Bush, Irak politikasına yöneltilen eleştiriler karşısında, Savunma Bakanı’nı feda edip başarılı olmadığını kabul eden demeçler vermekle yetindi. Ama politikasında, önemli bir değişiklik yapmak şöyle dursun, ülkeye 20 bin yeni asker göndermek ve savaş için yeni ödenek istemek yolunu tuttu. Yani Bush politikasında bir geri adım söz konusu değil. Gerçi kimse, ABD’nin ani bir geri çekilme kararı vermesini beklemiyordu. Irak’ta bu kaos bitmeden Amerikan güçlerinin çekilmesini isteyen de pek yok. Yalnız gözden kaçan bir husus, ABD birliklerinin ülkedeki varlıklarının kaosu sona erdirecek bir faktör olmayıp tam tersine onu kışkırtan ve geliştiren bir etken olduğudur. Kabul etmek gerekir ki, Irak olaylarını bakış açılarına göre çok değişik şekillerde değerlendirmek de olası. ??? Bush’un Irak politikası başarısız olmuş mudur gerçekten? Bu soruya sağlıklı bir yanıt verebilmek için, her şeyden önce, olaya hangi açıdan bakıldığını bilmek gerekir. Eğer Bush politikası, gerçekten Irak’ta Saddam’ın kitle imha silahlarıyla birlikte diktatörü ortadan kaldırmak, ülkede ve bölgede demokrasiyi egemen kılarak bölgeye yeni bir istikrar getirmek amacını güdüyor olsaydı, hiç kuşkusuz başarısız olmak ne söz, tam bir fiyaskoyla sonuçlandığını söylemek mümkün olurdu. Ama, Washington’da düğmeye basılmadan önce de, sonra da, olayları herkes biliyordu ki, ne Saddam’ın elinde bölgeyi tehdit eden kitle imha silahları vardı ne de bir mezhepler ve aşiretler mozaiği olan bu ülkede, Saddam’ı ortadan kaldırmakla kendiliğinden demokrasiyi kurmak mümkündü. Doğal olarak da, ne Irak’a ne de bölgeye ne demokrasi geldi ne de istikrar, hatta Irak’taki baskıya bağlı olan istikrar, bölgesel bir kaosa dönüştü. Bu açıdan bakınca başarısızlıktan söz etmek son derecede doğaldır. ??? Bir de neoconlar, Teksas petrol çevreleri ve onların iktidardaki adamları, Bush’un gerçek çıkarları açısından bakalım olaya. Irak operasyonu, artık küreselleşen dünyada, tek imparatorluk olarak kalmış bulunan ABD’nin, bütün enerji odak ve yollarının denetimini elinde bulundurma stratejisinin bir parçasıydı. ABD yükselen yeni ülkeler karşısında, tüm enerji üretimi ve dağıtımını kontrol altında tutmak zorundaydı. Bunu yaparken, kritik bölgelerde kendisine bağlı rejimler yaratmak gerekiyordu. Aslında ABD’nin “demokrasi” deyimiyle kastettiği, denetlenebilir ülkelerdi. Kimi zaman Kafkasya’da olduğu gibi, pembe devrimlerle yapıldı bu, kimi zaman Irak ve Afganistan’da olduğu gibi, askeri müdahalelerle. Demokrasiden maksat ABD’ye bağlı rejimlerle denetimi elde tutmak ise Irak’ta bu kaos ile bile sağlanmış olsa, nihai hedef gerçekleşmişti. Müdahaleden beri ABD etki ve ekonomik çıkar olarak Irak’a da, bölgeye de egemendir. Irak müdahalesiyle ABD, bölgede birincisinden çok daha uysal, oradaki lobisinin gücü yüzünden, otonom, zaman zaman hoşa gitmeyecek ve kontrol edilemeyen davranışlarda bulunmasına da imkân olmayan ikinci bir İsrail yaratmayı da becerdi. Bu birincisinden daha elverişli ve daha uysal ikinci İsrail’in, Kuzey Irak’ta kurulmakta olan Kürt devleti olduğunu belirtmeye gerek var mı? Irak’ın yeniden yapılandırılması, tüm petrol üretimi de, bugün ABD’nin yararına çalışmakta, ekonomik avantajlar Halliburton ve benzeri Bush klanı destekli kuruluşlara akmaktadır. ABD Irak’ta kaosu bilerek artırmakta, ama esas konularda denetimi elinde tutmaktadır. Planın güç yönü, şimdi bu denetimi Irak ordusuna yaptırma girişimidir ki, bugünkü yapıyla o mümkün görülmemektedir. O zaman da, bölgede yükselmekte olan Şii egemenliğini engellemek için savaşı genişletirken, yeni güçlerin devreye sokulması gelmekte gündeme. İşte Türkiye’nin çok dikkatli olması gereken nokta burasıdır. Evet.. Ben Bir Yurtseverim!.. T Ö YUMAKLANMIŞ VE DÜĞÜMLENMİŞ BEYİNLER ÇÖZÜM ARIYORLAR.. Kadınlar işe, erkek güzelliğe bakıyor ANKARA (AA) Halen bekâr olup evlenmeyi düşünen kadınlarda, evleneceği erkeğin işinin olmasını önemseyenlerin oranı yüzde 95’e kadar çıkarken, bekâr erkeklerin yüzde 59’u, evleneceği kadında güzellik arıyor. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerinden yapılan derlemeye göre kadınların da erkeklerin de yüzde 90’ı, karşı tarafın kendisine âşık olmasının önemli olduğunu belirtiyor. Aile yapılarının benzer olmasının önemli olduğunu düşünen kadınların oranı yüzde 87 olurken, bu oran erkeklerde yüzde 80. Erkeğin ilk kez evlenecek olması, kadınların yüzde 79’u tarafından önemli görülürken, erkekler bu konuda daha muhafazakâr görünüyor ve burada oran yüzde 86’ya çıkıyor. Kadınların yüzde 44’ü yakışıklılığa önem verirken, yüzde 43’ü de erkeğin kendinden daha eğitimli olması şartını arıyor. Erkeklerde eğitime önem verenlerin oranı ise sadece yüzde 17. AŞLIK PARASI YİNE SORUN TÜİK verileri, Türkiye’de yıllardır “bitti bitiyor’’ denilen başlık parası uygulamasının hâlâ devam ettiğini ortaya koyuyor. Nitekim Türkiye genelinde evlenirken başlık parası verme oranı yüzde 17’ye kadar çıkıyor. Kırsal kesimde bu oran yüzde 24’ü bu B lurken, kentlerde yüzde 13 olarak hesaplanıyor. Bunun yanında başlık parası, en çok yaşlıların evlenmesinde gündeme geliyor. 65 yaş üzerinde başlık parası ödenme oranı yüzde 29’a yükselirken, 1824 yaş arasında yüzde 10’a kadar iniyor. Verilere göre, Türkiye genelinde 18 yaş üstünde, evli bireyler içinde akraba evliliği yapanların oranı da yüzde 21’e yaklaşıyor. Akraba evliliği oranı Güneydoğu’da yüzde 40’lara fırlarken, Batı Marmara’da yüzde 5’in altında bulunuyor. Türkiye’de evlenenlerin yüzde 86’sı düğün yaptığını be lirtirken, tören yapmayanların oranı sadece yüzde 2. Evlenenlerin yüzde 83’ü söz kesme veya kız isteme, yüzde 81’i kına gecesi yaparken, evlenenlerin dörtte üçü nişan töreni, yüzde 72’si dini nikâh, yüzde 71’i de resmi nikâh töreni gerçekleştirdi. Evlilikte görücü usulünün ve aile onayının hâlâ baskın olduğu görülüyor. Nitekim erkeklerin yüzde 32’si, kadınların ise yüzde 28’i görücü usulü ve kendi kararıyla, erkeklerin yüzde 25’i, kadınların yüzde 32’si ise görücü usulü ve ailesinin kararıyla evleniyor. Ailesinin karşı çıkmasına rağmen evlenenlerin oranı erkeklerde yüzde 6.3, kadınlarda ise yüzde 6.7 olurken erkeklerin yüzde 1.8’i kadınların, yüzde 1.5’i kendi kararı ve ailesinin bilgisi dışında evlenmiş durumda. ‘301 iptal edilmeyecek’ Erdoğan, tartışmalı maddenin birinci ve ikinci fıkralarının görmezden gelinemeyeceğini söyledi İSTANBUL / ANKARA (Cumhuriyet) Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Hrant Dink’in öldürülmesi ile tekrar gündeme gelen Türk Ceza Kanunu’nun 301. maddesini tümden iptal etmek gibi bir düşünceleri olmadığını belirterek “Ama değişiklik noktasında her türlü teklife varız” dedi. Erdoğan, 2930 Ocak tarihleri arasında gerçekleştirilecek Afrika Birliği Zirvesi’ne katılmak üzere Etiyopya’ya hareketinden önce düzenlediği basın toplantısında “Türklüğü aşağılamak” suçlarına verilecek cezaları düzenleyen 301. maddenin özellikle birinci ve ikinci fıkrasının görmezden gelinemeyeceğini söyledi. Erdoğan, “301’in tamamen kaldırılmasını isteyen akademisyenlerimize bunu kendi şahıslarında da özellikle değerlendirmelerini tavsiye ederim. Böyle yaparlarsa yaptıkları teklifin çok çok tutarlı olmadığını görecekler” diye konuştu. 301. maddeyle ilgili sivil toplum örgütleri ile görüşmeler yaptıklarını dile getiren Erdoğan, “Gerek benim, gerek İçişleri Bakanımın görüşmeleri oldu. Fakat kendi aralarında anlaşamadıklarını görüyoruz. Anlaşıp bir teklifle gelirlerse biz kesinlikle bunu masaya yatırırız” diye konuştu. renkli ilan ÇİÇEK’TEN GERGİNLİK UYARISI AKP Ankara İl Başkanlığı’nın ocak ayı il danışma meclisi toplantısına katılan Adalet Bakanı Cemil Çiçek de hükümet olarak 301. maddenin değiştirilemeyeceği gibi bir görüşlerinin ve önyargılarının olmadığını belirterek AB ülkelerinde benzer maddelerin olduğunu, konuyu değerlendirirken bu durumun dikkate alınması gerektiğini söyledi. Çiçek, 301. maddede uzlaşmayla değişiklik yapılması gerektiğini, aksi takdirde Türkiye’de gerginliklere neden olunabileceğini söyledi. lümle tehdit edilen bir bilim insanı... Prof. Dr. Baskın Oran!.. Oran, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na başvurup Hasan Dursun’la görüşüyor... Cumhuriyet Savcısı Dursun, Baskın Oran’a şöyle diyor: “Sizi ölümle tehdit eden kişilerle uzlaşmaz mısınız?” Baskın Oran şaşırıyor!.. Çünkü Oran’ın elinde belgeler var. Tehdit eden kişilerin telefon ve faks numaraları bulunuyor Oran’ın elinde. Haberi gazetelerde okudunuz!.. Elbette siz de benim gibi paniklediniz!.. Bir savcı nasıl “Sizi ölümle tehdit edenlerle uzlaşın” diyebilir? Diyebilir, çünkü burası Türkiye... Savcı, Baskın Oran’a “Size koruma verelim” diyor ve ekliyor: “Aman kendinize dikkat edin!” Türkiye “kör milliyetçi çizgiye” doğru sürüklenmek isteniyor... Bu coğrafyada yaşayan Türkler, Kürtler, Ermeniler, Süryaniler, Aleviler yıllarca barış, kardeşlik içinde yaşamadılar mı? İzmir’de, İstanbul’da Hıristiyan, Musevi ve Müslüman mezarlıkları karşı karşıyadır... Malatya’da, Mardin’de, Diyarbakır’da, Elazığ’da aynı yemeği yediler, aynı çayı içtiler, aynı şarkıları, türküleri söylediler Türkler, Süryaniler, Ermeniler, Kürtler, Aleviler... Sahi ne oldu bize? Ben, Ermeninin, Süryaninin, Rumun, Türk’ün, Kürt’ün ırkçısına karşıyım... Çünkü ben Türkiye Cumhuriyeti yurttaşıyım... ??? Kimi meslektaşlarımızın yazılarını okuyorum... Irkçı temele dayalı faşist milliyetçi köfteci Nihat Acar’la yurtseverleri aynı kefeye koyuyor... Yurtsever olmak eline silah alıp adam öldürmek, Elazığlılar gibi “Ne Ermeniyiz ne Malatyalıyız. Biz Elazığlıyız; Türkiye sevdalısıyız” sloganı atmak değildir... İnsan olmanın koşulları vardır... Birinci koşul din, dil, ırk, renk ve mezhep ayrımı gözetmeksizin her alçak cinayet, suikast karşısında tavır alabilmektir... Gelibolu’daki köfteci Nihat Acar, bir lümpendir ve onun yurtseverlikle ilişkisi yoktur. Hrant Dink cinayetinin tetikçisi ve azmettiricisi gibi, dincimilliyetçi faşisttir... Yakın tarihimiz böyle “vatansever”lerle doludur elbet!.. Ortada salt Hrant Dink cinayeti yok!.. Uğur Mumcu’dan Ahmet Taner Kışlalı’ya; Musa Anter’den Metin Göktepe’ye; Onat Kutlar’dan Necip Hablemitoğlu’na dek pek çok kanlı cinayet var... Necip Hablemitoğlu cinayetinin tetikçileri ise hâlâ yakalanmadı... 1993 yılına döneyim... Uğur Mumcu’nun katledilmesinden sonra İstanbul’da Savaş Buldan, Behçet Cantürk, Hiram Abas, avukat Medet Serhat, Ankara’da Yusuf Ekinci cinayetleri işlenmedi mi? Peki kim öldürdü onları? Bize kimler unutturdu o kanlı cinayetleri? ??? Medya bu faili meçhul cinayetlerin üzerine tüm gücüyle gitmedi!.. Aradan yıllar geçti, faili meçhul cinayetler unutuldu... Hrant Dink cinayetinden sonra ise bir “bilgi kirliliği” yaratıldı... Bu ülkede “vatanmillet” diyen lümpen tetikçi, eylemci bulmak çok kolaydır... Bırakalım birbirimizle uğraşmayı, gerçek yurtseverlerle alay etmeyi... Unutmayın her sosyalist, her devrimci, her solcu yurtseverdir!.. İsterseniz bir gün Güney Amerika’yı, orada solun nasıl ivme kazandığını anlatırım!.. Baskın Oran’ın yaşadıklarına şöyle bir bakıp; yargıdan eğitime dek devlet kadrolarının dincifaşistkör milliyetçi kadrolarla kuşatıldığını artık görün.. Biraz da dilinize, kaleminize sahip çıkın!.. Hep birlikte kan gölünden beslenenlerin gerçek kimliğini ortaya çıkaralım!.. hikmet.cetinkaya?cumhuriyet.com.tr Faks numaramız: +90 0212/ 343 72 69 asirmen?cumhuriyet.com.tr
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle