01 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

2 ŞUBAT 2007 CUMA kitap V A S I Z P E R T A V S I Z P E R KULE CANBAZI SUNAY AKIN C KARANLIĞIN ADRESİ 15 Kardeş acısı buymuş... Enis BATUR Avare Notlar 1 I Roberto Calasso okuyorum; nasıl çevrilebilir L’Impuro Folle, bana kalsa Deli Buçuk derdim, bir süredir kurcalıyor beni “buçuk” kavramı, herhalde bundandır. Saf(kan) olmayan delilik özel bir kategori sayılabilir mi, okurken bunu da düşünüyorum. Ne tür bir metin içeriyor kitap? Tanımlamaz Yazınsal Nesne, burada da uygun görülebilir herhalde; denemeyle anlatı arasında bir gelgit. 1974’te yayımlandığına göre, öncüler arasına koyulacaktır ileride. İlginç ama tıkız, kabız bir yazı; yarısına vardığımda. Bittiğinde bu izlenim değişebilir şüphesiz. Başkan Schreiber’i bir okuma denemesi; bambaşka bir okuma denemesi demeliydim, diyemiyorum: Ne Anılar’ı tanıyorum (ulaşma isteği kabardı içimde), ne Freud’un metnini. Öyleyse: İki metin üzerine bir üçüncüsü. Nasıl iştir bu: İlk ikisini okumadan üçüncüsünü okumak? Öte yandan: Calasso’nun kaç okuru, öbür metinleri tanıyordur? Okuma, bazan garip serüven vesselâm. Gene de, biliyorum: O tanışıklık şart koşulamaz. II Demek o şiiri birkaç kez üst üste okudunuz. Bu durumda, o şiiri okumaya hemen hemen hazırsınız. III Yan anlam alanı, deyiş ve deyimler yoluyla açıldığı alanlar, ek ve takı eşliğinde kazandığı uzantılar bütün bunları silerek, hiçe sayarak bakmak istiyorum “köRoberto Calasso şe” kelimesine: Ötesine gidildiğinde her kelimenin kirlendiğini bana dil gösterdi. sık çıkmamak, araya fazla karışmamak, yalnızSeçilmiş, benimsenmiş, ayrılmış bir alan bu. lığın dozunu iyi ölçmek doğrusu olur. “Asıl İlle öyle olduğundan, olacağından değil, “köHatalı Çıkış” koşulunu kenarda tutarsak, şe” dediğim an bir “açı sorunu” koyuyorum “hatalı çıkış” oranını olabildiğince düşük tutönüme: Duruma göre daraltabileceğim, içinmak beklenir. de büzüşebileceğim, dilediğimde görünmezleİyi, sıkı, dolgun şiir çok az sayıda çıkar oldu şebileceğim yer orası. karşımıza. Şiir kitabı, azın azı. Bağlantı kuran, Kişi, kendine köşe yontmalı. Hele benim kapananı açan, dibe inen yazı, azraktan azrak. gibi girdiği her ortak uzamda gözünü iki duOysa ağız dolusu şiir, kazan dolusu kitap, varın birleştiği noktaya diken biri, ne yapıp sayfalar dolusu yazı yayımlanıyor; biliyor, göedip köşe bulmalı. Hazırsa bulunabilir köşe, rüyorum. Dergilerdeki kimi yazıları okurken değilse boşlukta/n onu yontacaksın buyuyüzüm kızarıyor. Şişkin egolar, kafamı kuma rurdu Zerdüşt. sokma gereksinmesi doğuruyor içimde. Dik açılı bir köşeye sırtımı vermişim, iki yanımda dikilen iki oynak duvarın içimdeki haV reket düzeneğine bağlı biçimde geniş ya da Bir şairin, bir şiirin anadili dışında göründar açı oluşturmasını sağlıyorum, gerektiğinmesi, görünmeye başlaması başka öyleyse; bir de 0°’lik bir açıya bile oturabilirim: Midye hayazarınki bambaşka. li, tık. Şu var ki, yayıncılar yazarın fikrini sormuBir çırpıda güvensizlik, özgüvensizlik, tasa yorlar. Pek az yayıncı bir Yapıt’la ilgilidir; bir ve kaygı, endişe ve korku, şüphe, çekinme, saavucu “iyi kitap”larla yetinen bir bakış açısına kınma… peşpeşe dizecektir yorumcu. Varsın sahiptir; birçoğu “ürün” ya da “mal” gözüyle olsun. Ben köşeme çekildiğimde, dünya âlem bakar kitaplara. Tamamlanmış, açığa çıkıp yekonuşsun. Gözümü açıölçerden ayırmıyorum. rini bir biçimde tayin etmiş yapıtın hakkını vermeyi elbette küçümsemiyorum, ama “gaIV rantinin lüksü” bir beceri, uzgörü, yatırım Bir dilde, tek bir dilde yazılan şiirlerin öbür (gönül yatırımı) anlamına gelmez sonuçta. dillere açılarak kendilerine başka bir yaşam Nobel ödülünü kazanasıya, kim İmre Keralanı kurmaları, ‘varlık biçimi’ olarak önemli tezs’in yapıtına sahip çıkma tasası içindeydi, görünüyor bana, kendi dilinizin okuru, hele kaç yayıncı, bilmek gerekir. Sonrasında, işin bazı dönemlerde, sizi somut düzlemde ilgilengereğince yapılmasını sağlayan, doğru yapılıp dirmeyecek ölçüde yetersiz görünebilir gözünüze; başka dillere uzanıyorsunuz, oralarda, soyut, elle tutulması çok güç farklı bir okur gizilgücünün olabileceğini düşünmek, tıkanmanızı engellemeye yarayabilir. Şiir’i Yazın’ın derkenarında bir yerde konumlayan anlayışı geniş ölçüde paylaşıyorum. Bir anlatı yazarının, bir denemecinin dünyasını, dil özelliklerini, üslup değişkenlerini birkaç parçadan kavramak, değerlendirmeye kalkışmak zor ve yanlış olur bana kalırsa. Buna karşılık, iyi seçilmiş bir avuç şiir, robot portre işlevi görür, ana hatların siluetini keşfetmenize yetebilir. Tabiî, adam gibi okumayı biliyorsanız. Bu ilişkiler, denklemler, Şiir’i seçen’in gözünde, ortam onu yanlış yollara, sapaklara atmazsa, sağlam tutamaklar oluşturur. Şiir ortamları, ülkeden ülkeye kimi değişik cepheler taşısa bile, genellikle bozuktur hele ki günümüzde. Burçtan çok uzaklaşmamak, obadan yapılmadığını izlemekle yükümlü aracılar zaten devreye girecektir. Her yapıt, bu türden bir yaptırım gücü sağlamıyor yaratıcısına; o zaman da ya hiç keşfedilmiyor, ya da orasından burasından didiklendiğiyle kalıyor. Ondan, Şiir’in yolu daha açık görünüyor bana. Çevirmenin, yayıncının, okurun olanakları kısıtlı belki; ama hiçbiri tüketimin üreticisi değil, gönülbağı ilişkisi belirleyici burada, yaptığı işe inanan insanlar söz konusu. Süreç ağır, koşullar zorlu da olsa, Şiir doğru noktalara aralık kapılardan geçerek ulaşma şansını taşıyor. VI Dünya ve ülke gündemini izlemenin doğru ölçüsü ne olabilir? İşte bu sabahın ‘küçük temrin’ konusu temrin küçük de, konu büyük. Bir süredir, yirmi yıl aradan sonra, Mustafa Dağıstanlı’yla birlikte çalışıyoruz. 2006 yılının almanağını hazırlıyor, günde dörtbeş saatini emen bir iş: Angola’dan Vanuatu’ya bütün dünyaya, Keşan’dan Şırnak’a bütün ülkeye, olupbitenler çerçevesinde, dikkat kesiliyor. Yapılan işin gereği bu, şüphesiz. Ama Dağıstanlı meraklı da: Yıllarca NTV’nin dış haberlerini yönettiği için güncellik virüsü dolaşıyor beyin damarlarında, bilmem vazgeçebilir mi bu ilgisinden, nereye kadar azaltabilir onu? Öbür uçta yer alan birisini hem de çok yakından tanıyorum: Gazete okumuyor yıllardır, ekranda haberleri izlemiyor, duyduklarıyla yetinmeyi yeğliyor, ‘çok önemli bir şey olduğunda nasılsa duyarım’ mantığında haklı: Konuşuluyor, duyuyor gerçekten de. Dolayısıyla, gündemle bağlantılı olarak doğrudan enerji, emek harcamıyor hiç; ayrıntıya inme gereksinmesi içinde görmüyorum onu. Bînamazlardanım ben; en kötü, sağlıksız, sallantılı durumda yaşayanlar familyasının bir üyesi. Ne tam batıyorum işin içine, ne demir alabiliyorum. Koptuğum günler oluyor belki, genelde farkındayım ama çünkü, bir biçimde izliyorum, izlemeden yapamıyorum. Ana işimin doğurduğu bir gereksinmeden söz edebilir miyiz, bana kalırsa söz edemeyiz. Bir denge’den dem vurulamaz mı öyleyse? Akla uygun görünen çözüm yolu bu, ilk bakışta; kaçışı, işin içinden sıyrılmayı kolaylaştırıcı yanı gözden kaçırılmamalı: Orta Karar, ille de doğrusu değildir. Demek ki, sonuçta: Herkese kendi ayarı. Ben de bunu düşünüyorum zaten; kimsenin gündeme ilgi dozu tasam olmaz, kendiminki oluyor. Hem yaşam, hem yazı düzleminde. Dünyadaki, ülkedeki her türlü yangına kayıtsız kalabilir miyim hepten? Bugüne dek öyle yaşamadım; bir gün kepenk indirebileceğimi sanmam. Yaşım ilerliyor, ola ki jaluzide ayar değişikliği söz konusu olabilir. Açık, kesin olan: ‘Yan ürün’lere gitgide içerliyorum. Şunu yazmasam olmaz mıydı sorusu daha sık önüme çıkıyor. Şunu derken neyi kastediyorum? Örneğin bunu. talyan rahibi öldüren nereliydi?.. Trabzonlu!.. Hrant Dink’in katili nereden geldi?.. Trabzon’dan!.. Evet, bu bir pişti. İki olayın üst üste gelmesiyle medya Trabzon’a yöneldi, kentin sosyal yapısı, kültürel değişimi bir kez daha mercek altına alındı. Oysa, katili oluşturan koşulların anlaşılmasına, örgütlenmenin analizine giden yolu gösteren söz bir tek insandan geldi!.. Onca politikacı, yazar ve aydının televizyon ekranlarında, gazete sayfalarında yaptıkları açıklamaların yanında o insanın bir sözü tüm gerçeği gözler önüne seriyordu. Hrant Dink’in eşi Rakel’den yükseldi o ışık… Sevgilisini uğurlarken yaptığı konuşmada dedi ki Bayan Dink: ‘‘Bir bebekten bir katil yaratan karanlığı sorgulamadan hiçbir şey yapılamaz kardeşlerim.’’ İ mızdan utandığımız o çok korkunç toplama kamplarındaki insanlık dışı görüntülerden günümüzde değişen nedir? İNSANLIĞIN SIĞ SULARI! Hiçbir yazar, politikacı bu denli insanca yaklaşamadı soruna. Bayan Dink’in yaptığı konuşma tam bir insanlık dersiydi. Bir Ermeni vatandaşımızın öldürülmesi karşısında kendiliğinden oluşan insani tepkiye karşı, insanlığın sığ sularında yaşayanlar “Hepimiz Türküz, Mehmetiz” sözleriyle deve güreşi daveti çıkarırken, Rakel Dink konuşmasında karanlıktan çıkış yolunu gösteriyordu; tam da cenaze törenine katılmayan Başbakan’ın tünel açılışı yaptığı saatlerde!.. Bir bebekten bir katil nasıl yaratılır?.. Pişti oynayanların yanından geçerek bu sorunun yanıtına, doğru yola koyulalım: II. Dünya Savaşı sırasındaki toplama kamplarında, yüz binlerce masum insan fırınlarda yakılmadan önce gaz odalarına alınıyordu. Zehirlenerek öldürülen insanların cesetlerini toplamak için gaz odasına girenler hep aynı görüntüyle karşılaşıyordu; zavallı insanların cansız bedenleri odada dağınık durmuyor, bir köşede yığın halindeydi… Zehirli hava yerden tavana doğru yükseldiğinden, insanlar yaşamlarının son dakikalarında olsun biraz daha temiz hava alabilmek için birbirlerinin üstlerine çıkıyorlardı!.. Ceset yığını incelendiğinde her gaz odasında aynı tabakalaşma görülmektedir: En üstte gençler vardır… Onun altında orta yaşlı insanlar… Derken, ihtiyarlar… Ve en altta hep aynı görüntü: Çocuklar!.. Bizler, daha çok para, daha çok güç ve sınıf atlamak için birbirimizin üstüne çıkarken, yolsuzluk yaparken, ülkeyi hortumlarken, en altta kalanlar çocuklar olmuyor mu? Sokakta yürürken yanımıza yaklaştıklarında korktuğumuz, çantamıza sıkıca sarılmamıza neden olanlar çocuklarımız değil mi?.. Tinerci, kapkaççı diye sokaklarda ezilenler, en altta olanlar kimlerdir?.. Devletin koruması altındaki yurtlarda şiddete uğrayanlar, porno filmlerin son kurbanları hangi yaş grubundan? Eline verilen tabancayla İtalyan Papazı öldüren, Hrant Dink’e kurşun sıkan bu toplumun çocukları değil midir?.. Bizler daha çok para, daha çok güç için sınıf atlama çabasındayken, yukarı, daha yukarı tırmanmak için birbirimizi ezerken, en altta kalanlar yine çocuklarımız olmuyor mu?. Peki öyleyse, belgesel filmlerde izlerken ürperdiğimiz, insanlığı Hrant Dink bu korkunç cinayetin tek kurbanı değildir. Katili, 17 yaşındaki O.S. de Rakel Dink’in sorgulanmasını istediği karanlıktan çıkan bir kurbandır. Bayan Dink, bu gerçeği işaret edebilecek kadar temiz yürekli, aydın bir insandır. O.S. yakalandığında cebinden yalnızca 1 TL çıkmış!.. Sonuçta, karanlığın seçtiği iki kurban var ortada: Biri, ayakkabısının altı delik, kanlar içinde yerde yatıyor, öteki meteliğe kurşun atıyor! Ermeni şair Cancikyan’ın, arkadaşı Kalutsyan ile birlikte çıkardığı Balkıs adlı kitabında şu dizeler yer alır: Mektep Mektebin yanında hapishane Hapishanenin bahçesi var Mektebin yok Ülkemizin her kentindeki okullarda çocuklarımızın özendiği, kendilerine örnek aldıkları çetelere dokunulamazken, hırsızların, katil sürülerinin dünyası televizyon dizileriyle, filmleriyle çocuklarımızın önüne doğru örnekmiş gibi konulurken ve en acısı da bu ülkenin savcısı, hâkimi, Yargıtay’ı Hrant Dink’i işlemediği bir suçtan dolayı göz göre göre hedef tahtasına bağlarken, bir bebekten bir katil üreten karanlığın adresini hâlâ göremeyecek miyiz? ‘İNSAN’CA BİR YÜRÜYÜŞ 1933 yılında, Almanya’da iktidara gelen faşistler çok sayıda oyuncak asker ürettiler… “Elastolin” adıyla bilinen bu oyuncak asker figürleri arasında el bombası atan da var, tıraş olan da… Yerde yatan ölü asker figürü de var, sırtüstü yere uzanmış, ellerini başının altına koymuş, gökyüzüne bakarak eve dönmenin hayalini kuran da… Tarihçiler, II. Dünya Savaşı’nın başlama tarihi olarak Nazi ordularının Polonya’yı işgal ettiği 1 Eylül 1939 gününü gösterirler. Ne büyük bir yanılgıdır bu!.. Oysa savaş, Hitler’in çocukların düşlerini, oyunlarını işgal ettiği o oyuncakları yaptırtmasıyla başladı. 1933 yılında 12, 13 yaşlarında olan çocuklar, saldırı emri geldiğinde askerlik çağındaydılar ve ellerinde silahlar vardı. Çocuklar, o oyuncaklarla oynarlarken her türlü provayı yapmışlar, gerekli olan eğitimi almışlardı!.. Hitler önce çocukların düşlerini işgal etti. Bizim de çocuklarımızın geleceği ırkçıların, çetelerin, inanç tüccarlarının ve milliyetçi duygular üzerinden politika üretenlerin işgali altındadır. Sevgili Hrant Dink’in son yolculuğu eşi Rakel’in okuduğu mektupla başladı… O mektup son satırın okunmasıyla bitmedi… İstanbul caddelerinde aktı, kilometrelerce uzadı, insana “insan” olduğunu hissettiren bir yürüyüşe dönüştü… İnsanlık düşmanları kudurdu, ağızlarından salyalar aktı… Sorun, onların rahatsızlığında değil!.. Bu güzel, her bir harfi temiz, tertemiz mektubun konulacağı zarfın üstüne yazılacak bir adresin olamayışında!.. Evet, bir bebekten bir katil yaratan karanlık sorgulanmadan hiçbir şey yapılamaz! Psikodinamik Açıdan Ahmet Erhan ve Şiiri/ Yusuf Alper/ Digraf Yayıncılık/ 110 s. “Psikodinamik Açıdan Ahmet Erhan ve Şiiri”nde Yusuf Alper, 1970 sonlarında, o dönemi şiirlerinde trajik boyutlarda şiirleştiren ve 1980 şiirinin önemli adlarından biri olan Ahmet Erhan’ın şiiri üzerine bir inceleme sunuyor. Digraf Yayıncılık, Yusuf Alper’in “Şimdi Hangi Irmakta” adlı şiir kitabını da yeniden okuyucuyla buluşturdu. “Şimdi Hangi Irmakta”da, Alper’in şiirini konu alan yazılar da yer alıyor. Kaderin Ağı/ Gülçin Karaş Duman/ Varlık Yayınları/ 96 s. “Konu çeşitliliği ve özgünlük benim için çok önemli. Tek bir konunun, sözgelimi, salt aşkın yazarı olmaktansa, başlı başına yaşamın yazarı olmayı yeğlerim. Gözlemlerimin, ayrıntıları önemseyişimin ve belleğimin öykülerimde bana yararı dokunuyor. Öykü kahramanlarımı anlatırken, kendimi onların yerine koyar, dünyaya onların gözünden bakmaya çalışırım. Dilimizde, kültürümüzde büyük bir yozlaşma ve kayıp yaşanıyor.” 2006 Yaşar Nabi Öykü Ödülü’nü kazanan Gülçin Karaş Duman, yaşananları alttan alta sorgulayan bir öykücü. Hemen her kesimden insanlar dolaşıyor öykülerinde. Onların dünyasını yalın, yaşanmışlık hissi veren bir dille anlatıyor. Sinema ve Devrim/ James Roy MacBean/ Çev.: Ertan Yılmaz/ Kabalcı Yay./ 300 s. “Benim için film eleştirisi yazmak, hâkim sınıfın ideolojisiyle sinemada işlediği yerde ve zamanda savaşmak ve sınıf mücadelesini yazılarıma taşımak anlamına gelmiştir... ‘sınıf mücadelesini kendi yaşamınıza taşıyın’ ifadesi, herkesin hemen bir fabrika işçisi olması gerektiği anlamına gelmez; ama herkes durup bir etrafına bakmalı ve erkeklerle, kadınlarla ve şeylerle olan gündelik ilişkilerinde bazen açık, ancak çoğunlukla gizli olarak işleyen sınıf mücadelesini analiz etmelidir.” Bu kitap “devrim” sözcüğünün moda, radikalliğin popüler olduğu günlerin içinden gelip o günlerin sinemasına karşı sesini yükseltiyor. Militan filmlere arka çıkmak, Marksist bir sinemayı hem pratik hem de teorik olarak inşa çabalarına katkı sunmak yegâne amacı. Popüler sinemanın dışında kalan, kalmak isteyen, “derdi olan” filmciler, oyuncular devrimci örgütlerle ilgileniyor. Dünyadan Çizgilerle Atatürk/ Orhan Koloğlu/ Erko Yayıncılık/ 176 s. Kurtuluş Savaşı ve devrimler dönemindeki yirmi yılda, (19191938) Atatürk yönetiminde, Türk ulusunun başardıklarının dünya çapındaki yankılarını, Türk’ün ve Türkiye’nin dışardan görünüşünün nasıl değiştiğini, bu dönemde yayınlanan karikatürler ile ispat eden 25 yıllık bir çabanın ürünü “Dünyadan Çizgilerle Atatürk”. I. Dünya Savaşı’ndan önce dünya Türkleri nasıl tanıyordu? Kurtuluş Savaşı ve devrimlerden sonra dış basının Türkler ve Atatürk hakkındaki düşünceleri nelerdi? RealAge Diyeti/ Dr. Michael F. RoizenJohn La Puma/ Çeviren: Esin Eşkinat/ Vatan Kitap/ 396 s. “RealAge Diyet Programı’nı izlemek sizi 27 yaşa kadar gençleştirebilir. İşte 51 besin seçeneğinden ve biyolojik yaşınızı yıllarca geriye götürecek stratejilerden bazıları: Haftada 3 kez balık yemek RealAge’inizi yani gerçek yaşınızı 3.4 yıl gençleştirir. Yemekten önce beşaltı fındık yemek daha hızlı doymanızı ve daha uzun bir süre tok kalmanızı sağlar. Bu, kadınlar için 3.4 erkekler içinse 4.4 yıl daha gençleşmek demektir. Flavonoidler yönünden zengin elma, soğan, sarımsak, brokoli, çikolata gibi besinler RealAge’inizi 3.2 yıl gençleştirir. Yemeklerin yağ içeriğinde kolayca yapılabilecek bazı değişiklikler, örneğin margarini zeytinyağıyla, salsa sosunu mayonezle ya da ekşi kremayla ikame etmek RealAge’inizi 6.1 yıla kadar gençleştirir. Standart bir multivitamin tabletini sabah ilk iş olarak suyla almak yerine, doğru vitaminleri doğru zamanda biraz yağ ile almak RealAge’inizi 4 yıla kadar gençleştirir…” Vatan Kitap, sağlıklı beslenmeye yönelik olarak “RealAge Diyeti”nin yanı sıra “RealAge Usulü Yemek Pişirme” ve sağlıklı yaşam için gerekli fiziksel aktiviteleri içeren “RealAge Egzersiz Planı” adlı kitapları da okuyucuya sundu. Keskindoreke Fındınfalava/ Özdemir İnce/ Kırmızı Yay./ 138 s. “Keskindoreke! Fındınfalava!/ Beni bütün kırlangıçlara dönüştüren büyülü sözüm,/ onu ben uydurdum kendi çocuk ağzımla,/ satın almadım hiçbir Büyücü Kral’dan/ çalmadım geçmiş ve gelecek hayatlarımdan birinde/ Marakeş meydanında bir Pazar falcısından/ Keskindoreke! Fındınfalava!” Bu kitapta Özdemir İnce’nin yeni şiirleri yer alıyor. “Keskindoreke Fındınfalava” adı, Özdemir İnce’nin 67 yaşlarında sokaklarda kırlangıçlarla yarışırken bağırarak söylediği tekerlemeden geliyor. Turhan Narler yaşamını yitirdi İZMİR (Cumhuriyet Ege Bürosu) Gazetemiz Çanakkale Muhabiri Turhan Narler (75) yaşamını yitirdi. Bir süredir rahatsızlığı nedeniyle tedavi gören Narler, Çan Yolu üzerindeki çiftlik evinde yaşama veda etti. 1931 yılında Çanakkale’de doğan Narler, mesleğe 1953 yılında yerel olarak yayımlanan Anafartalar gazetesinde başladı. Ardından Olay gazetesini çıkaran Narler, 19812004 yılları arasında TRT Çanakkale muhabirliği görevini de yürüttü. Narler, o tarihten bu yana Olay gazetesinde köşe yazarlığı ve gazetemiz muhabirliğini yürütüyordu. Basın Şeref Kartı ve Sürekli Basın Kartı sahibi olan Narler’in cenazesi, bugün il merkezindeki Necippaşa Camisi’nde kılınacak öğle namazının ardından toprağa verilecek.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle