05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

8 İŞ BANKASI C ekonomi MİLYAR YTL’YE ÇIKARDI EYLÜL CUMA ’TEN BU YANA YAPTIĞI ATILIMLARLA AKTİF BÜYÜKLÜĞÜNÜ Cumhuriyetin ilk bankası Ekonomi Servisi ‘‘Vatanı kurtaracak ve yükseltecek tedbirlerin başında olarak, halkın doğrudan itibar ve itimadından doğup meydana gelen tam manasıyla modern ve milli bir banka kurulması...’’ 1924 yılının Temmuz ayında Bakanlar Kurulu’nu toplayan Mustafa Kemal, milli bir banka kurulması konusundaki arzusunu böyle dile getiriyor. Kurtuluş Savaşı sona ermiş, Cumhuriyet ilan edilmişti. Şimdi, yeni Türkiye devletini, aşılması gereken ekonomik ve sosyal sorunlar bekliyordu. Bu dönemde tasarrufu teşvik ederek toplanacak fonlarla bütün ekonomik faaliyet kollarını finanse edebilecek, gerektiğinde çeşitli alanlarda sanayileşme hareketinin başlatılmasına kendi kaynaklarıyla katılabilecek milli bir kuruluşun doğması ve milli bankacılık sisteminin oluşturulması ihtiyacı derin bir şekilde hissediliyordu. Cumhuriyet döneminin ilk ulusal bankası, Atatürk’ün direktifleriyle İzmir Birinci İktisat Kongresi’nde alınan kararlar doğrultusunda 26 Ağustos 1924 tarihinde kuruluyor. Bu banka, bu yıl 82. yaşını kutlayan İş Bankası. İş Bankası ilk genel müdürü Celal Bayar’ın liderliğinde iki şube ve 37 personel ile hizmete başlıyor. Nominal sermayesi 1 milyon TL’ydi. Bu sermayenin fiilen ödenen 250 bin TL’lik bölümü ise bizzat Atatürk tarafından karşılanıyor. LİMONATA, PASTA... 9 Eylül 1924 günü, İstasyon Caddesi üzerindeki ilk binasında düzenlenen bir törenle bankanın açılışı yapılıyor. Açılış törenine devlet erkânı, hükümet üyeleri, mebuslar, kordiplomatik ve Ankara eşraf ve tüccarı davetli. Davetli sayısı 150’yi bulduğundan, bu kadar kişiyi alacak salon bulunmuyor, davetliler gruplar halinde ağırlanıyor. Törende limonata ve pasta dağıtılıyor, bu açılış için toplam 120 lira masraf yapılıyor. ‘‘Şimendifer gittikçe İş Bankası onu takip edecektir’’ sloganıyla en hızlı şubeleşmesini 192829 yıllarında yapan banka, yaşında İŞÇİNİN EVRENİNDEN ŞÜKRAN SONER Kırk Katırla Kırk Satır arasındaki dayanışmanın güçlenmesine yarıyor. Özetle üstün silah güçleri ile dünyayı yönetmeye kalkışmış başta ABD, tetikçisi ülkelerin askeri donanımları, ordularından çok, terör örgütleri ile mücadelede özel donanımlı, özel birliklere gereksinimleri olduğu ortaya çıkmış bulunuyor.. ABDİsrail askeri hesapları tutmadığı için de, baştan bu tek yanlı işgalde susturulan BM devreye sokulmuş, askeri gücü gündeme gelmiş bulunuyor. Lübnan barış gücü UNIFIL’in medyatik görev tanımı istediği kadar barış gündemli olsun. Lübnan’da oluşmuş yepyeni dengeler karşısında asıl işlevi İsrail’in işgal ve bonbardımanlarının gerekçesi çerçevesinde, Hizbullah’ın gelişmesini, en çok da silahlandırılmasını durdurmak oluyor. Dahası Lübnan halkının Hizbullah’tan nefret etmesi, Hizbullah’a destek gelmemesi gerekçeli, Lübnan’ın bombalarla yıkılan altyapısı, tersine etki ile İsrail askeri gücünün hareket olanağını yok etmiş. Yarım kalan işini, UNIFIL’in tamamlaması bekleniyor. Askerimizin içinde olması için Erdoğan hükümetinin iktidarının devamı da içinde her tür baskının kullanıldığı UNIFIL’in, ilk kez bölgeye gelebilen Lübnan askeri yanında Hizbullah karşısında tek askeri güç olacağı gerçeğini, görev tanımı ile birlikte değerlendirmek giderek daha büyük anlam kazanıyor.. Ülkenin bütün turistik kıyılarını kavuran, günlerce söndürülemeyen orman yangınlarına ilişkin bilgileri köşeye taşımanın pek bir anlamı kalmadı. Yangın sayısı, yanan ağaçlar, hektar olarak orman alanları saat saat büyüyor. Son haftanın yangınlarına ilişkin son rakamlar bizim anlayacağımız dilden yıllık ortalamanın yarısını geçmiş durumda... Kasımpaşa raconu ile estirip gürleyenler iktidar gücü olarak ortalıkta yoklar. Vücut dilinden anlayan kadrolaşmalarla göçertilmiş orman işletmeciliği, yangın söndürmeyi, yangın alanının içindeki tüm ağaçların yanması yöntemiyle gerçekleştiriyor. Tuzla Dersan Tersanesi’nde yaşanan iş kazasında 6 işçi yaralanıyor. Olayı protesto etmeye kalkışan, can güvenliği isteyen işçiler acımasız bir polis dayağının üzerine, sendika yöneticileri ile birlikte gözaltındalar. Polisin görevi, işçiyi bir daha kıpırdayamayacak ölçülerde sindirmek. Kitlelerin demokratik güç kullanımını engellemek... Fındık üreticilerini çatışmacı yöntemle dağıtmayan polis müdürünü görevden almakla övünen Başbakan’ın kendisi değil miydi?.. Notlar bitmez, yer biter.. soner?cumhuriyet.com.tr H 1 milyon lira kuruluş sermayesinin 250 bin lirası bizzat Mustafa Kemal Atatürk tarafından karşılanan Türkiye İş Bankası, en hızlı şubeleşme atağını 1928, 1929 yıllarında gerçekleştiriyor. (Fotoğraf: Cumhuriyet Arşivi) iki yılda toplam 21 şube açarak 1929 yılında şube sayısını 27’ye çıkarıyor. Böylelikle banka plasmanlarını ülke düzeyine yaymaya, tütün, fındık, zeytin ve kömür gibi farklı ürün piyasalarını tutmaya çalışıyor. Bir başka deyişle şube bankacılığı yönünde ilk adımları atıyor. Bu yılın ilk yarısında 745 milyon YTL net kâr elde eden bankanın 30 Haziran 2006 itibarıyla aktif büyüklüğü 70 milyar 135 milyon YTL’ye ulaştı. ‘Beyin göçünü tersine çevireceğiz’ Ekonomi Servisi Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi Mütevelli Heyeti Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu, ÖSS’de ilk yüze giren öğrencilerden 9’unun, ilk bine giren öğrencilerden ise 63’ünün TOBB ETÜ’yü tercih ettiğini belirterek, ‘‘Üniversitemiz, Türkiye’nin en başarılı öğrencilerinin tercih ettiği bir üniversite olduğunu, üçüncü yılında ispat etti’’ dedi. Hisarcıklıoğlu, ÖSS’de ilk yüze giren ve TOBB ETÜ’yü tercih eden 9 öğrenciyle birlikte üniversitede basın toplantısı düzenledi. TOBB ETÜ’nün, kurulduğu yıl en çok tercih edilen ilk 5 üniversite arasına girdiğini, ertesi yıl ise en çok tercih edilen 4. üniversite olduğunu kaydeden Hisarcıklıoğlu, 2005 yılı itibarıyla öğretim üyesi başına düşen makale sayısında Türkiye birincisi olduklarını söyledi. Beyin göçünü tersine çevirmek amacında olduklarını vurgulayan Hisarcıklıoğlu, yurtdışında çalışan 18 Türk bilim adamının, artık TOBB ETÜ’nün öğretim kadrosunda olduğunu ifade etti. ‘Ismarlama rapor’ sürgünü E MURAT KIŞLALI ANKARA Gelir İdaresi Başkanlığı Teftiş Kurulu Başkanvekili ve eski Ankara Vergi Dairesi Başkanı Cemal Boyalı’nın, sendika tarafından düzenlenen bir gösteride, kendisine ve hükümete hakaret ettiğini iddia ettiği 7 vergi dairesi elemanı hakkında suçlayıcı rapor hazırlamayan vergi denetmeni Nermin Ateş’i, önce ‘‘raporlarınızı değiştirin’’ diyerek baskı altına aldığı, sonra da Şanlıurfa’ya sürdürdüğü iddia edildi. Ateş, Boyalı hakkında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulunurken, Boyalı, ‘‘Rapor eksikti, tayin yetkisi bende değil’’ diye konuştu. Savcılığa gönderilen belgelere göre, AKP döneminde Ankara Vergi Dairesi Başkanlığı’na atanan Cemal Boyalı, denetim grup müdürlüğüne gönderdiği bir yazıda Maliye Bakanlığı Gelir İdaresi Başkanlığı’nın çeşitli birimlerinde çalışan Hüseyin Gölpunar, İbrahim Özger, Muhammet Karagüzel, Suat Planlı, Kenan Akbaba, Murat İşeri ve Fatma Bora Koçaş’ın 17 Mart 2006’da Maliye Bakanlığı binası önünde yapılan eyleme katıldıklarının tespit edildiğini anımsattı. Boyalı yazıda, bu kişilerin yapılan gösteride ‘‘Emekçi düşmanı ski Ankara Vergi Dairesi Başkanı Cemal Boyalı, bir gösteride kendisine ve hükümete hakaret ettiğini iddia ettiği 7 vergi dairesi elemanı hakkında suçlayıcı rapor hazırlamayan vergi denetmeninden “raporlarını değiştirmesini” istedi. Kararından dönmeyen denetmen Şanlıurfa’ya tayin edildi. bakan istifa; BES (Büro Emekçileri Sendikası) burada, Boyalı nerede; sürgünler dönecek, Boyalı gidecek’’ gibi sloganlar attıklarını belirterek haklarında rapor hazırlanmasının istendiğini, ancak bu konuda görevlendirilen vergi denetmeni Nermin Ateş’in hazırladığı ve adı geçen kişilerin yaptıkları eylemlerin yasalara ve mevzuata uygun olduğuna ilişkin raporların ‘‘eksik kaldığı’’nı belirtti. Raporların yeniden hazırlanmasını isteyen Boyalı, 657 sayılı yasanın 11. maddesine de vurgu yaparak, Ateş’in ‘‘amirleri tarafından verilen görevi yapmak zorunda’’ olduğuna işaret etti. Bunun üzerine Ateş, Boyalı hakkında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulundu. Ateş’in raporunu değiştirmemesi üzerine, vergi denetmeninin Şanlıurfa’ya tayinin çıkarıldığı belirtildi. Konuyla ilgili Cumhuriyet’in sorularını yanıtlayan Boyalı ise şöyle konuştu: ‘‘Söz konusu denetmen görevini tam olarak yapmamıştır. Bu arkadaşımız nedense bu tutumunda ısrar etmiştir. Biz de bu konunun başka denetmenlerce incelenmesini istedik. Tayinin bu işle bağlantılı olduğunu söyleyemem. Sadece kendisi değil 5060 kişinin tayini çıktı. Tayin yetkisi de bende değil.’’ er zamanki gibi gazete, elektronik posta mektuplarının taramasından, izlenmiş televizyon haberlerinden, duyarlı Cumhuriyet okurlarının uyarılarından.. gündeme alınabilecek konulara ilişkin tuttuğum notlarımdan seçim yapmaya çalışıyordum. Oluşmuş upuzun listede bir tek olumlu, en azından insanın içini ısıtacak konunun bulunmadığını gördüm. ‘‘Kırk katır mı, kırk satır mı?’’ özdeyişine uyan bir yaklaşımla, en çarpıcı, bize göre en olumsuz gidişten konu seçimi yapma noktasındayız.. Okurumuz mektubuna Etibank’ın özelleştirmesine 40 milyon dolar biçildiği anımsatması ile girmiş. Tek alıcı şirket ABD’den. Etibank özelleştirildiğinde giderek önem kazanan en zengin kaynağın bizde olduğu Bor da elden gidecek. Türkiye’deki bor madenlerinin bilinen değeri 60 milyon dolar olarak hesaplanmış. Geleceğin bu çok önemli madenine dönük ABD’de geliştirilmiş 600 kadar önemli proje gündemde. Borla çalışacak otomobil projesi bile var.. Günümüzde insanın değeri, yaşam hakkı yerlerde, her şey çıkarlar üzerinden hesaplanıp tartışılıyor ya... En sıcak tartışmalardan biri İsrail’in Lübnan işgalinden hangi tarafın zaferle çıktığı. Bilindiği üzere ateşkesin ardından iki taraf birden kendilerini savaşın galibi ilan ettiler. Bu insanlık dışı hesabın nasıl yapıldığına ilişkin hiçbir fikrim yok, ama savaşın parasal bedelinde, Lübnan’ın kayıpları 2.53 milyar dolar, İsrail’in kayıpları 56 milyar dolar çıkmış. Buna göre de İsrail’in üstün silahlanma, askeri gücüne karşı nasıl olup da birkaç katı ağır kayba uğradığının, İsrail kamuoyuna yönelik tartışmaları, stratejik açıklamaları yapılmakta.. Karşılaştırmanın odağında İsrail’in daha önceki galip çıktığı yıldırım baskın niteliğindeki işgali ile kıyaslama da var. Çok daha teknik askeri donanıma, güce, ABD desteğine karşın, Lübnan’da Hizbullah’ın sivil halk arasına yerleşmiş konumu ile savaşta başarısızlık üzerine uzun ayrıntılı analizler var. Bizi ilgilendiren boyutu ile çıkan sonuç kuralsız düzenin kuralsız savaş koşullarında, ABD’nin Irak deneyimi örneğinde de olduğu üzere evdeki hesabın çarşıya uymaması. ??? Üstün teknolojik silahlarla çok yüksek sayılarda kadın, çocuk, sivil halktan ölenlerde büyük artışlar oluyor. Terör örgütüne yönelik verilebilen zararlar sınırlı kalıyor. İşgalci yönetimin insan hakları gibi bir kaygısı olmasa bile, üstün gücün acımasız, devlet terörü, sonuçta hedef alınan terör örgütü ile halk Türk tekstili Almanya’yı kaptırmadı Ekonomi Servisi İstanbul Hazır Giyim ve Konfeksiyon İhracatçıları Birliği (İHKİB) Başkanı Süleyman Orakçıoğlu, hazır giyim ve konfeksiyonda Çin’in fiyatlarını yarı yarıya düşürerek girdiği Almanya’da, Türkiye’nin kaliteli ürünle pazar payını koruduğunu söyledi. Orakçıoğlu yazılı açıklamasında, İTKİB ArGe şubesinin Eurostat verilerine dayanarak hazırladığı, 19992005 dönemini inceleyen ‘‘Almanya’nın Hazır Giyim ve Konfeksiyon İthalatının Analizi’’ raporunu değerlendirdi. Türkiye’nin hazır giyim ve konfeksiyon ihracatının yüzde 27’sini Almanya’ya yaptığını, Almanya’nın Türkiye’nin en büyük pazarı olduğunu ifade eden Orakçıoğlu, Çin’in 6 yılda fiyatlarını yarı yarıya düşürerek pazar payını genişletme stratejisine karşılık Türkiye’nin kaliteye, tasarıma, yaratıcılığa, farklılığa, markalaşmaya önem vererek Almanya pazarında payını koruduğunu vurguladı. Orakçıoğlu, şunları kaydetti: ‘‘1999 yılıyla 2005 arasındaki karşılaştırmada, Almanya’nın toplam ithalatı 20.5 milyar Avro’dan 21.3 milyar Avro’ya çıkarak yüzde 3.93 oranında arttı. Bu dönemde dünyanın moda devi olarak kabul edilen İtalya en büyük darbeyi gördü ve ihracatı değer olarak yüzde 36.43 azaldı. Aynı dönemde, fiyatlarını neredeyse yarıya yarıya düşüren Çin, Almanya pazarında büyüdü. Çin’in bu agresif politikasına karşılık Türkiye ihracatını 2 milyar 698 milyon Avro’dan 2 milyar 964 milyon Avro’ya çıkararak yüzde 9.85 arttırdı ve pazar payını yüzde 13.2’den yüzde 13. 9’a yükseltti.’’ İHKİB Başkanı, Almanya’ya Fransa’dan yapılan ithalatın da önemli ölçüde gerilediğini ve daha önce en çok ithalat yapılan ilk 10 ülke arasında yer alan Portekiz ve Yunanistan’ın bu listenin dışında kaldığını belirtti. 19992005 yılları arasında Almanya’nın ithalatında birim fiyatlarının önemli ölçüde düştüğüne de dikkat çeken Orakçıoğlu, Türkiye’nin bu dönemde hem birim fiyatlarını arttırdığını hem de değer bazında yıllık ortalama yüzde 1.7’lik ihracat artışı gerçekleştirdiğini belirtti. T ürkiye çok önemli bir reform (!) daha yaptı. ‘‘Devlet kasaplık yapmaz’’ sloganı ile özelleştirmenin önüne koşulan Et ve Balık Kurumu (EBK), yeniden yapılandırılarak hayvancılıkta düzenleyici ve destekleyici bir rol üstlendi. Bu nedenle, EBK özelleştirme kapsamından çıkarılarak Tarım Bakanlığı’nın ilgili kuruluşu yapıldı. Bundan böyle EBK bir kamu iktisadi teşebbüsü (KİT) olarak kamu adına yapacağı etkinliklerle, ülke hayvancılığını teşvik ederek istikrarlı bir şekilde geliştirilmesine yardımcı olacak, piyasayı düzenleyecek. Peki, EBK’nin daha önceki işlevi neydi? EBK, daha önce, ülke hayvancılığının ıslahı, canlı hayvan iç ve dış ticaretinin düzenlenmesi, kasaplık hayvan üretiminin, et teknolojisinin geliştirilmesi ve teşviki için kurulmuş piyasa düzenleme kuruluşuydu. Ancak EBK’nin varlıklarına göz dikenler, kurumun bu işlevlerini görmezden gelerek özelleştirme kapsamına aldılar, bazı kombinalarını kapattılar, varlıklarını yok pahasına sattılar. Kısacası otuz yılda büyük bir kuruluş haline gelen, hayvancılığı ayağa kaldıran kurumu on beş yılda talan ettiler. EBK’nin birer apartman dairesi fi NOT DEFTERİ ZEKERİYA TEMİZEL EBK Döndü Darısı diye, defalarca anlatıldı. Ancak tüm uyarılar kulak arkası edildi. EBK’de talan tamamlandı, peşkeş çekilecek bir şey kalmadı, EBK yeniden düzenleyici ve destekleyici KİT oldu. ??? Ülkemizde tarımsal piyasaların oluşmasına ve gelişmesine katkıda bulunan, bu piyasaların dünya piyasaları ile rekabet edebilir hale gelmesini amaçlayan, düzenleyici ve destekleyici kurumlar EBK’den ibaret değildi. Tarım Satış Kooperatif ve Birlikleri Hakkında Kanun ile oluşturulan FİSKOBİRLİK de üreticinin ürününün gerçek değerini alabilmesi, uluslararası spekülatörlerin oyuncağı haline gelmemesi, ürün fiyatının meşru ve ahenkli bir rekabetle oluşması için gerekli olan örgütlenmeyi sağlamak üzere kurulmuştu. Fiyatların aşırı dalgalanmasını engellemek için, stok poli yatına satılan kombinalarının yerine iş merkezleri, bina ve oteller yapıldı. EBK’nin piyasadan çekilmesiyle hayvancılık sektörü çöktü. Ülke, et ithalatçısı oldu. Şimdi büyük bir reformla başa dönüldü. Ne demeli? Ülkemizin gerçeklerinden kopuk, 3. sınıf IMF ve Dünya Bankası uzmanlarının önerileri ile yok edilen tarım düzenleme ve destekleme sistemimize mi üzülmeli, yoksa geç de olsa yapılan hatadan dönenleri mi kutlamalı? Kutlamak için iyi niyete inanmak gerek. Yanlıştan dönenler, karar almak için nedense dört yıl beklediler. Oysa bu süreçte binlerce kez uyarıda bulunuldu. EBK’nin devletin kasaplık yapması için kurulmadığı, hayvancılık piyasasının düzenlenmesi, bu alandaki teknolojik gelişmelerin Türk tarımına taşınması ve hayvancılığı desteklemeyi amaçladığı, bekli bilinmiyordur tikaları da dahil, her türlü piyasa düzenleme aracını kullanacak, kısaca fındık üreticisini ihracatçının insafına teslim etmeyecekti. Kamusal destek olmadan yürütülmesi olanaksız olan bu sistem de, tarımsal kamu yönetiminin tasfiyesi sırasında bozuldu. Şimdi ‘‘lisanslı depoculuk’’ ile piyasanın düzenlenebileceği, üreticinin bu depolar vasıtası ile fiyat dalgalanmalarına karşı kendini koruyacağı sanılıyor. Bunun, ‘‘Ekmek bulamayanlar pasta yesinler’’ demekten farkı var mı? Üretici birkaç ton fındığını depoya koyacak, depo kirası ödeyecek, depodaki fındığı teminat gösterip kredi alacak, krediye faizmasraf ödeyecek, sonra fiyatlar yükselirse fındığını satacak, masraflarını düşecek ve kâr edecek. Fıkra gibi, değil mi? Bu işlevin kamusal destek olmadan gerçekleştirilmesinin olanaksızlığını anlamak için mutlaka bedel mi ödemek gerekiyor? Devlet birkaç yıl sonra bu alanda da kamusal sorumluluğunu hatırlayacak, kurumlara yeniden, kamusal kaynaklarla desteklenen, düzenleyici ve destekleyici işlev verilecek. Ne bekleniyor dersiniz?..
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle