28 Aralık 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

HAFTA C Redaksiyon/Redaktion: Starkenburg Str. 5, 64546 MörfeldenWalldorf. email:cumhuriyet@gmx.net Tel: 0610598174446 İmtiyaz Sahibi/Inhaber: İlhan Selçuk (Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık A.Ş.’yi temsilen, Cumhuriyet Vakfı adına) Genel Yayın Yönetmeni/ Chefredakteur: İbrahim Yıldız Yazı İşleri Müdürü/ Redaktionsleiter: Osman Çutsay Yayın Koordinatörü/ Koordinator: Hayri Arslan Reklam/Anzeigen: Ömer Aktaş Yayın Kurulu/Redaktionsbeirat: İlhan Selçuk (Başkan/ Vorsitzender), Prof. Dr. Emre Kongar (Berater), Orhan Erinç, Hikmet Çetinkaya, Şükran Soner, İbrahim Yıldız, Orhan Bursalı, Mustafa Balbay, Hakan Kara Baskı/Druck: Hürriyet A.Ş Zweigniederlassung Deutschland, An der Brücke 2022 D64546 MörfeldenWalldorf. Dağıtım/ Vertrieb: ASV Vertriebs GmbH (Der Verlag übernimmt keine Haftung für den Inhalt der erscheinenden Anzeigen) Dünya turizminin neresindeyiz? YUSUF HACISÜLEYMAN Yemen arşivlerinde MUSTAFA BALBAY T am 808 milyon kişi dolaşıyor dünyada ve 682 milyar dolarlık bir turizm pastası yaratıyor. Turizm pastası çok güzel bir pasta. Bol kremalı ve tatlı bir pasta olmakla birlikte hiç kimsenin ‘‘Yok ben başka almayayım, dokunuyor’’ dediği bir türden de değil! Üstelik kolesterol arttırıcı bir kötü özelliği de yok. Yalnız doğru çiğnenmezse hazımsızlık yapabiliyor ve sindirimi zor olabiliyor. Bu özellikle bizim gibi ülkelerde olabiliyor. Biliyorsunuz bizim tatlı kültürümüzde böyle kremalı pastalar aslında yoktur. Neyse, bu dünya pastasından bize düşen pay sekizinci büyük dilim. En büyük dilimi her zaman olduğu gibi Amerika almış, 81 milyar dolar turizm geliri ile. HERKESİN GÖZÜ SOFRADAKİ PASTADA İkinci sırada İspanya 48, üçüncü Fransa 42 ve sekizinci sırada Türkiye 18 milyar dolar ile. Niyetim kafanızı rakamlarla karıştırmak değil ancak dünya turizmindeki yerimizi gözünüzün önüne getirebilmeniz için bu rakamları verdim. Yuvarlak bir masada bütün ülkeler oturmuş, her yıl ortaya yeni bir pasta geliyor ve biz bir dilim kesiyoruz ki masadaki dilimler içinde sekizinci büyük dilim. Bizden küçük dilimlere sahip olanların gözü bizim dilimde çünkü fazla aldığımızı düşünüyorlar, bizden büyük olanların ki de bizim dilimin üzerinde, bizim yüzümüzden kendi dilimlerinin küçülmüş olduğunu düşünüyorlar. Bu dilimin büyüklüğü her yıl değişkenlik gösteriyor çünkü herkesin gözü sofradaki pastada. TÜRKİYE HEM ÇOK ŞANSLI, HEM ÇOK ŞANSSIZ Türkiye hem çok şanslı, hem çok şanssız. Şanslı çünkü öyle bir yerdeyiz ki doğanın her çeşit güzelliğine sahibiz, öyle bir yerdeyiz ki denizlerle çevriliyiz, kültürlerin mirasları bize kalmış, onların ev sahibi olmuşuz. Öyle şanssız bir yerdeyiz ki kültür çatışmalarının tam ortasındayız, kapımızın önünde savaşlar devam ediyor, 83 yıl gibi uzun bir süre önce kurmuş olduğumuz Cumhuriyetimizi halen savunmak zorunda kalıyoruz. Sanırım yukarıda bahsettiğimiz pasta örneğinin sadece turizm konusunda olmadığının hepimiz bilincindeyiz. Acaba bir ülkenin nereden ne kadar pay alması veya payının ne kadar olacağı birileri tarafından önceden tespit edilmiş midir? Payınızı aştığınızda size ‘‘dur’’ diyen oluyor mu? Tersinden gidersek, biz, hangi ülkeden ne kadar bir turist payı almayı öngördüğümüzün hesabını yaptık mı? Bu öngörülerimizi neye dayandırdık? H Hangi stratejiye göre hesapladık? Diyeceksiniz ki öyle bir stratejimiz mi var? Maalesef yok! Bizim ne yazık ki hiç öyle bir hesabımız olmadı. Bizim yalnızca önümüze verilen dilimle yetinme gibi bir ‘‘mütevazılığımız’’ var. Türkiye’nin turizm geleceği açısından oluşturduğu bir strateji hiçbir zaman olmadı. Oysa ki Türkiye’nin en önemli üç sektöründen birisidir turizm. Böylesi önemli bir dünya sektöründeki yerimizi tesadüflere bırakmamalıyız. Aksi takdirde o sofrada yalnızca misafir olarak otururuz, gün gelir sofraya misafirleri davet etmezler. Emmy’in galibi ödülle “ ’’ Aphrodisias kenti ve müzesi Kültür Servisi Televizyon dünyasının Oscarları sayılan Emmy Ödülleri sahiplerini buldu. Bu yıl 58.’si düzenlenen ödül töreni Los Angeles’ta yapıldı. ‘24’ adlı dizi Drama dalındaki en önemli 3 ödül dahil olmak üzere toplam 5 ödül alarak geceye damgasını vurdu. Dizi, bu daldaki ‘En İyi Dizi’ ödülünün yanı sıra, bu yıl dördüncü kez aday gösterilen başrol oyuncusu Kiefer Sutherland ile ‘En İyi Erkek Oyuncu’ ödülünü, yönetmeni Jon Cassar ile ise ‘En İyi Yönetmen’ ödülünü aldı. Gecede Drama dalındaki ‘En İyi Kadın Oyuncu’ ödülü ‘Law and Order: Special Victims Unit’teki rolüyle, Mariska Hargitay’ın oldu. Yine Drama dalında ‘En İyi Senaryo’ ödülüne ‘Sopranos’ dizisiyle Terence Winter değer görüldü. Drama dalının ‘En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu’ ödülünü ‘Huff’ adlı diziden Blythe Danner, ‘En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu’ ödülünü de ‘The West Wing’ diziden Alan Alda aldı. Komedi dalında Emmy’yi bir işyerinde yaşananları konu alan ‘The Office’ dizisi aldı. Bu daldaki ‘En İyi Erkek Oyuncu’ ödülü ‘Monk’ dizisinde canlandırdığı obsesif kompülsif dedektif rolüyle Tony Shalhoub’a, ‘En İyi Kadın Oyuncu’ ödülü ‘The New Adventures of Old Christine’dan Julia LouisDreyfus’a verildi. ‘My Name is Earl’ ise komedi dalında ‘En İyi Yönetmen’ ve ‘En İyi Senaryo’ ödüllerini kazandı. Komedi dalının ‘En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu’su olarak ‘Will and Grace’den Megan Mullally, ‘En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu’su olarak ise ‘Entourage’dan Jeremy Piven seçildi. ‘The Simpsons’ dizisi de Emmy Ödüllerinden eli boş dönmedi. Dizi ‘En İyi Animasyon’ ödülünü alırken, ‘Sideshow Bob’u seslendiren Kelsey Grammer da ‘En İyi Dublaj’ ödülünü aldı. Televizyon filmi dalındaki ödül ‘The Girl in the Cafe’, mini dizi dalındaki ödül ise ‘Elizabeth I’ye verildi. ‘Elizabeth I’ dizisinin oyuncularından Dame Helen Mirren ‘En İyi Kadın Oyuncu’, Jeremy Irons ise ‘En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu’ ödüllerini kazandı. Ödül töreninde en iyi eğlence, müzik ve komedi programı ödülüne ‘The Daily Show With Jon Stewart’, en iyi reality şovyarışma programı ödülüne ise ‘The Amazing Race’ değer görüldü. Törende ayrıca haziran ayında hayatını kaybeden Amerikalı film yapımcısı Aaron Spelling de anıldı. udeyde’den Aden’e, Sana’dan Tula’ya kadar enine boyuna dolaştığım Yemen’de bir günümü Yemen Arşivleri Genel Müdürlüğü’ne ayırdım. Yemen Arşivleri Genel Müdürü Dr. Kadı Ali Ahmed Abu El Rical; güler yüzlü, sıcakkanlı ama, bir o kadar da mesafeli duran bir kişi. Sıkışık bir zamanda randevu aldım, Türkiye’den geldiğimi öğrenince ‘‘tamam, görüşürüz’’ demiş. Genel Müdürün adı uzun ama, herkes ona kısaca Kadı Ali diyormuş. Bizi Türkçe karşıladı: ‘‘Hoş geldiniz, safa getirdiniz...’’ Eşinin ailesi Türk’müş. Türkçe’si oradan geliyormuş. Yemen’de sülalesinde Türk olmayan yok desek, yeridir. Mutlaka bir kanattan Türk bağlantısı var. Bugün Yemen nüfusunun yüzde 34’ü ‘‘Türk kökenli’’; hani türkülerimiz ‘‘giden gelmiyor, acep nedendir’’ diyor ya! Yemen’e gidenlerin bir bölümü şehit düşmüş. Önemli bir bölümü de geri dönememiş, orada kalmış. Kendisine Yemen’de düzen kurmuş. Evlenmiş, işgüç edinmiş. Bunları bir başka gezekalına ayıralım. Arşivlere girelim... Başkent Sana’da merkeze yakın bir yerdeki Arşivler Genel Müdürlüğü’nün arşiv bölümü bodrum katında. Kadı Ali, Türkiye’den çok yardım aldıklarını, Yemen arşivinin önemli bir bölümünün Osmanlı’nın mirası olduğunu anlattı. Bodrum katta, iki demir kapıdan geçtikten sonra arşiv bölümüne ulaştık. Burada Türkiye’de de Yemen arşivleri üzerine çalışmış Fuat Ali Şamin yardımcı oldu. Neredeyse bütün bölümlerde Osmanlı izleri var. Bu, Anadolu izi, Balkan izi demek. Arşivin yevmiye defterleri bölümünde Fuat Ali bazı sayfaları Türkçe’ye çevirdi. İşte 1917’de baytar olarak görev yapanların listesi: Ali SüleymanKonya, Ahmet HasanTrabzon, Şükrü Muhammed Antakya, Hasan İsmailMuğla, Selim HalilBursa, İsmail Ali Muhammed El MesuriSana, Hasan MuhammedHalep, Ali Mustafa Denizli... Bir başka bölümde ekmek pişirmede çalışanların listesi var. Onların da geldikleri yerler Lazkiye’den Kayseri’ye, Isparta’dan Sinop’a kadar uzanıp gidiyor. Arşivlerin bir bölümü kancaya geçirilmiş kağıtlardan oluşuyordu. Nedenini sordum, en sağlıklı saklama biçiminin bu olduğunu söylediler. Fuat Ali, Anadolu’dan Yemen’e gelip dönmeyenlerle ilgili bir çalışma yapmayı planlıyor. Fuat Ali’ye göre bunun tersi de varmış. Yemen’den İstanbul’a gidenler, geri dönmemişler. ‘‘Araştırsanız, onlardan da çok bulursunuz’’ diyor! Yemen arşivlerine daha fazla girmeyelim, çıkamayız... Aynı gün Yemen Times gazetesinin Genel Yayın Yönetmeni ve sahibi Valid AlSakkaf ile tanıştım. Gazete babasından miras kalmış. Yüksek öğrenimini Ankara’da ODTÜ’de tamamlamış. Türkiye’yi sevmiş. İçinde bir heves kalmış: Bir Türk kızıyla evlenelim dedik, olmadı! Gezekalın... YRD. DOÇ. DR. ŞENGÜL AYDINGÜN phrodisias antik kentine geldiğinizde hissettiğiniz ilk duygu, yolda bir hata yaptığınız ve harabeleri görmek isterken lüks bir tatil köyüne mi ulaştığınızdır. Asırlık ağaçlar arasındaki avluyu çevreleyen müze binası, kazı evi, misafirhane, kafeterya ve bahçe düzenlemelerinin kusursuz görüntüleri etrafınızda hiçbir seyyar satıcının, alışıldık büfelerin ve hatıra eşya dükkanlarının bulunmamasıyla birleşince daha da yoğunlaşır. Hatta müze binası bahçesindeki heykel ve nefis kabartmalı lahitleri bile beş yıldızlı otelin bahçe düzenlemeleri sanmaya başlarsınız. Bütün bu görüntü bir tesadüf değil, yaşamını buraya adamış rahmetli Prof. Dr. Kenan Erim’in ve tabii ki onunla birlikte çalışmış ve çalışmaya devam eden herkesin emeklerinin ve inatlarının ürünüdür bu ortam. Sadece bu nedenle bile Aphrodisias kenti ve müzesi görülmeye, ‘‘tarihin yerinde güzel olduğunu’’ anlamaya değer bir yerdir. A telikli eser veren sanat ve heykeltıraşlık okulunun varlığı bilinir. Roma İmparatorluğu sırasında Aphrodisias önemli bir entelektüel ve kültürel merkez haline gelmişti. Okulları sadece Anadolu’dan değil imparatorluğun tüm bölgelerinden öğrenciler çekiyordu. PREHİSTORİK ESERLER, SİKKELER VE HEYKELLER... Kentin yakınında soluk beyaz renkli ve iyi cila kabul eden bir mermerin çıktığı ocaklar bulunuyordu. Antik çağda büyük bir üne kavuşan bir heykeltıraşlık okulu burada faaliyet göstermiş ve burada üretilen eserler kuzey Afrika’dan Roma’ya kadar imparatorluğun uzak köşelerine gönderilmişti. Müzede, İsa’dan önce 5000 yılından beri Aphrodisias’ta iskan olduğunu belgeleyen Pekmez Tepe ve Akropol Tepe buluntuları olan Prehistorik eserler, sikkeler ve heykeller sergileniyor. Her yıl devam eden kazılara birlikte müzedeki, eser sayısı artıyor. Müzeyi gezerken öncelikle dönemin ünlü filozof ve devlet adamlarına ait büstlerin bulunduğu koridordan geçiyorsunuz. İmparator heykelleri, portre heykeller, portre büstler ve dört mevsimi simgeleyen ünik bir lahdin bulunduğu salona geliyorsunuz. Ara koridorda ise kentin kurucusu Zoilos’un ana mezarına ait Augustus dönemi kabartmalar bulunuyor. Molpomene salonunda, devlet adamları tragedya perisi Molpomene ve Apollon heykelleri sergileniyor. Boksör heykelleri, oturur durumda betimlenmiş sanatçılara ait heykellerin bulunduğu salon ise Odeon’da ele geçen eserlerden oluşuyor. Vitrinlerde çeşitli dönemlere ait küçük buluntular sergileniyor. Akhilleus ve Pentasilia heykellerinin ismini verdiği, PLÜTON ESERLERİN ÇOĞUNLUĞUNU HEYKELLER OLUŞTURUYOR Aydın’ın Karacasu ilçesi yakınlarındaki Aphrodisias, anayolun üzerinde sayılmaz. Batıdan gelirken İzmirDenizli yolu üzerinde Nazilli’yi geçtikten sonra Aphrodisias tabelasından sapılır. Doğudan gelirken ise DenizliMuğla yolundan Tavas’a sapıp ulaşılır. Kentin girişinde 1979 yılında ziyarete açılan bir yerel müze binası sizi karşılar. Müzede, sadece Aphrodisias kazılarında elde edilen eserler sergilenmektedir. Eserlerin çoğunluğunu heykeller oluşturmaktadır. Aphrodisias’ta İsa’dan önce 1. yüzyıl ile İsa’dan sonra 5. yüzyıllar arasında çok ni Diskoforos Genç Herakles ve Çocuk Dionisos’u taşıyan Satir heykellerinin bulunduğu salona geçiliyor. Kentin ana tanrıçası Aphrodithe’nin kült heykelinin bulunduğu salon, Aphrodithe salonu olarak adlandırılıyor. Bu salonda Aphrodithe’nin baş rahibi Diogenes ve karısı Clodia Antonya Tatiana’nın heykelleri ile Demos ve rahip heykelleri yer alıyor. Ayrıca, müze çevresinde Tiberius portikosundan getirilmiş kabartmalarla bezenmiş frizler ve lahitler sergileniyor. Gezegen statüsünden çıkarıldı PRAG (ANKA) Güneş sisteminin en küçük gezegeni olarak kabul edilen Plüton, Gökbilimciler Kongresi’nde alınan bir kararla gezegen statüsünden çıkarıldı. Artık Dünya’nın Güneş Sistemi’nde sekiz değil yedi kardeşi kaldı. Uluslararası Astronomi Birliği’nin geçen hafta yeni bir tanım yaparak, Güneş Sistemi’ndeki gezegen sayısının 9’dan 12’ye çıkarılması önerisi Çek Cumhuriyeti’nin Başkenti Prag’da yapılan Gökbilimciler Kongresi’nde reddedildi ve Plüton gezegen statüsünden çıkarıldı. Toplantıda Plüton’un gezegen olarak kabul edilip edilmeyeceği yönünde ciddi tartışmalar olmuş, bir grup gök bilimci Plüton’un ‘‘cüce gezegen’’ olarak nitelenmesini istemişti. Plüton 1930’da keşfedilmiş ve Güneş Sistemi’nin dokuzuncu ve son gezegeni kabul edilmişti. Bu tarih öncesinde Güneş Sistemi’nde sekiz gezegen olduğu kabul ediliyordu. Plüton’un gezegen statüsünden çıkarılması ile, Güneş Sistemi’nde dokuz gezen olduğunu yazan bütün kitapların da yeniden yazılması gerekiyor. Artık okullarda öğrencilere Dünya’nın yedi kardeşi olduğu öğretilecek.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle