29 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

14 YENİ KITA’YA C dizi ’LERİN İLK ÇEYREĞİNDE BAŞLAYAN INSAN AKINI GÜNÜMÜZDE DE HIZ KESMİYOR EYLÜL CUMA İSTATİSTİKLERE GÖRE Amerika’nın göç tarihi Ç in, Hindistan ve İsrail’den sonra dünyanın en çok göç veren dördüncü ülkesi olan Türkiye’den büyük bölümü 20. yüzyılın ikinci yarısında dünyanın dört bir yanına göç etmiş Türk nüfus, Avrupa Birliği sınırları içerisinde 4 milyonun üzerine çıkmışken, bu büyük nüfusun gölgesinde kalan dünyanın diğer bölgelerinde yaşayan göçmenler, Yeni Dünya’dakiler başta olmak üzere varlıklarını hissettiriyorlar. Göçün ve göçmenlerin ülkesi olarak bilinen Amerika Birleşik Devletleri, çok eskiye dayanan göç tarihi nedeniyle Avrupa’ya nazaran farklı bir göç algılamasına sahiptir. Yeni kıtaya 1820’lerde akınlar halinde başlayan göç hızla büyürken, 20. yüzyılın ilk on yılında ülkeye gelen göçmenlerin sayısı 8 milyonu bulmuştur. Göç sürecine paralel ülkeulus kimliği yaratan ülkeye 1820’den 2003 yılına dek giriş yapan göçmen sayısı 68 milyonun üzerindedir. Bunun yanında 2000 yılında yapılan son nüfus sayımının sonuçlarına göre toplam nüfusu 281 milyon olan ABD’de toplam nüfusun yaklaşık yüzde 80’i, kökenlerinin başka bir ülkeden geldiğini belirtmiştir. Nüfusun çok büyük bir oranını yerli nüfusun oluşturduğu Avrupa ülkelerine göre bu durum, hiç şüphesiz ki farklı bir tablo ortaya koymaktadır. Amerika’ya doğru yaşanan bu büyük göç dalgasının içerisinde, Türkler de yerlerini almışlardır. Amerika’ya doğru yaşanan Türkiye kaynaklı göç, ülkeye yaşanan genel göçe paralel, 1820’li yılların başlarında başlamıştır. Göçün kaynağının en son terk edilen ülke olarak alınması, o dönemde geniş bir alanda hâkimiyetini sürdüren Osmanlı Devleti’nden göçlerin istatistiki karşılığını bulmayı güçleştirmektedir. Zira 1960 öncesinde gerçekleşen göçlerde Rum, Ermeni, Yahudi ve Arap nüfus geniş yer tutmaktadır ve bu ülkelerde yaşayan kişiler kendilerini daha sonraları Osmanlı Devleti’nden ayrılmış olan kendi ulus devletleri ile kökenlendirmektedirler. Türklerin, ABD’ye göçlerinin bilimsel alanda az ilgi görmesi nedeniyle ülkede yaşayan Türk kökenli göçmen sayısı üzerinde uzlaşma bulunmamaktadır. Eldeki rakamlar arasındaki uçurum ise durumu daha karmaşık hale getirmektedir. 2000 yılı nüfus sayımından elde edilen verilere göre Amerika’da kendisini Türk olarak tanımlayanların sayısı 117.000’in biraz üzerindeyken, Amerika’daki Türk dernekleri bu rakamı 440.000’in üzerinde olarak açıklamaktadır. Amerika’ya Türk göçü konusunda detaylı bilimsel araştırmaların eksikliği, bu göçün sosyoloji ve kendine has niteliklerini tespiti güçleştirmektedir. Daha iyi bir yaşam ve ekonomik refaha ulaşma arzusu gibi temel göç nedenleri, Türklerin ABD’ye olan göçlerinde de başlıca etkenlerden biri olarak istisnai rol oynamamıştır. Diğer yandan, özellikle son dönemde Amerikan üniversitelerine akademik eğitim için gidenlerin sayısında gözle görülebilir bir artış kaydedilmektedir. Bu nedenle, klasik göç nedenlerinin yanına, daha iyi bir eğitim alma arzusunun eklenmesi isabetli olacaktır. Türkiye’den ABD’ye 180 yılı aşkın bir süre zarfında gerçekleşen göç, göçmenlerin niteliklerine ve eğitim durumlarına dayanarak, 3 farklı göç dalgası halinde incelenebilir. Bunlardan ilki 18201950 yılları arasında, ikincisi 2. Dünya Savaşı’ndan sonra ve sonucusu da 1980’li yıllardan itibaren gözlenen hareketliliktir. Yeni kıtaya birinci dalga (18201920): Bahsedilen dönemde Türkiye olarak anılan Osmanlı topraklarından Amerika’ya göç, 1820 yılından itibaren başlamış, ancak oldukça sınırlı kalmıştır. Amerika’ya Avrupa’dan yoğun göçün başladığı 1880’lerden itibaren, Osmanlı topraklarından Yeni Dünya’ya doğru göçün de hızlanmaya başladığı görülmektedir. Amerikan göç istatistiklerine göre büyük çoğunluğu savaşlarla geçen 18801930 yılları arasında, Türkiye’den ülkeye 360.000’in üzerinde göçmen gitmiştir. Bu rakama Osmanlı toprakları üzerinde yaşayan Ermeni ve Rum azınlıkları da dahildir. Frank Ahmed’e göre bu rakamın kabaca 45.000 ile 60.000 kadarını Müslüman Türkler oluşturmaktadır. (1) Birinci göç dalgasıyla, özellikle 1. Dünya Savaşı öncesinde Amerika’ya göç eden Türkler, aynı zamanda ABD’nin İslamla ilk kez tanışmasını sağlamışlardır. Genel kanının aksine, Amerika’da yaşayan birkaç milyon nüfuslu Amerikalı Müslüman Arapların Amerika’ya göç etmeleri, Türklerden çok daha sonra olmuştur. Osmanlı egemenliği altındaki Suriye topraklarından Amerika’ya göç edenlerin çoğunluğunu ise Hıristiyan Araplar oluşturmaktaydı. Birinci göç dalgası, kaynağını Anadolu’nun fakir bölgelerinden almıştı. Harput, Dersim, Çapakçur, Siverek, Rize, Samsun, Giresun ve Elazığ gibi küçük şehir ve kasabalarda yaşayan Türk göçmenler, eğitimsiz ve çoğunluğu okuryazar olmayan bir kesimden geliyorlardı. İlk Türk göçmenler, genellikle Amerika’nın o dönemki sanayi merkezleri olan Detroit, New York ve Chicago gibi şehirlerde yerleştiler ve buralardaki fabrikalarda çalıştılar. İKİNCİ GÖÇ DALGASI (19501980): İkinci Dünya Savaşı sonrası gelen Türk göçmenler ilk gelenlerden oldukça farklı bir profil çizmektedirler. Bu dönemde, Amerikan göç istatistiklerine göre 27.060 kişi Türkiye’den Amerika’ya göç etmiştir. Birinci göç dalgası ile gelenlere nazaran çok yüksek eğitim seviyesine sahip Türk göçmenler, mühendis ve doktor gibi üst düzey mesleklere sahiplerdi. Bu kişilerin bir bölümü Amerika’da tecrübe kazandıktan ve yüksek eğitimlerini tamamladıktan sonra Türkiye’ye geri dönerken, başka bir kısmı yaşamlarını Amerika’da sürdürdüler. eni kıtaya 1820’lerde akınlar halinde başlayan göç hızla büyürken, 20. yüzyılın ilk on yılında ülkeye gelen göçmenlerin sayısı 8 milyonu bulmuştur. Göç sürecine paralel ülkeulus kimliği yaratan ülkeye 1820’den 2003 yılına dek giriş yapan göçmen sayısı 68 milyonun üzerindedir. Amerika’ya doğru yaşanan Türkiye kaynaklı göç, ülkeye yaşanan genel göçe paralel, 1820’li yılların başlarında başlamıştır. Y N ew York, dünyanın ticari ve siyasi anlamda en önemli merkezlerinden biri. Devasa kentte dünyanın her köşesinden göç etmiş insanlar bir arada yaşıyor. ABD’de yoğun göç alan kentler arasında New York tarih boyunca başı çekmiştir. Dünyanın en kalabalık ve kozmopolit kentlerinden olan metropol, bu özelliklerinin getirdiği keşmekeşten de kurtulamamıştır. Üstteki fotoğrafta geçen yüzyılın başında New York’tan bir enstantane göçün sonuçlarını gözler önüne seriyor. Oturma izni ve ABD’nin insan gereksinimi FARKLI ÖZELLİKLER GÖSTEREN VE ’LERDE BAŞLAYAN ÜÇÜNCÜ GÖÇ DALGASI GELECEKTE TÜRK LOBİSİNİN AMERİKA’DA GÜÇLENECEĞİ SİNYALİNİ VERİYOR L ÜBNAN T ürkiye’de politik alanda önemli gelişmeler yaşanan 1980’lerin başında, globalleşmenin hızlanmasıyla başlayan üçüncü göç hareketi, ilk iki harekete göre çok farklı özellikler göstermektedir. Amerikan göç istatistiklerine göre 1980’den 2003 yılının sonuna kadar Amerika’ya göç eden Türklerin sayısı 66.000’i aşmıştır. Bu dönemde Amerika’ya gelen Türklerin sayısının bu derece artmasında, Amerika’da üniversite eğitiminin cazip olması ve bu nedenle birçok Türk öğrencinin, lise eğitimlerini sona erdirdikten sonra Amerika’ya gelmiş olmalarının ve Amerika’nın, ülkenin göç ihtiyacını karşılamak için uyguladığı ve her yıl 50.000’den fazla göçmene çalışma ve oturma izni verilmesini içeren ‘‘Yeşil Kart’’ çekilişi sayesinde Amerika’ya çalışmaya giden göçmenlerin önemli bir etkisi bulunmaktadır. Eğitim amacıyla gelen kitlenin dışında, kalifiye olmayan ve yarı kalifiye göçmenlerin sayısı giderek artmaktadır. Bunların büyük bir bölümü bakkal, restaurant gibi yerlerde, ‘‘hemşerilik’’ bağlarını kullanarak kimi zaman kaçak olarak çalışmaktadırlar. Bu grup, genel olarak doğu kıyılarındaki New York, Baltimore ve New Jersey gibi kentlerde yaşamlarını sürdürmektedirler. Eğitim seviyelerinin düşüklüğünden bağımsız olarak, bunlardan birçoğu pratik zekâları ve girişimcilikleriyle yaptıkları işlerde başarılı olmuş ve yüksek gelir seviyesine ulaşmışlardır. Sadece Long Island’da Türklere ait 250 benzin istasyonunun bulunması da bunun bir kanıtıdır. ürk göçmenlerin yoğun olarak ilgilendikleri diğer mesleklerden bir diğeri ise ev dekorasyonu ve tamiri olarak gösterilebilir. Ayrıca, Türkiye’den ithal edilen malların satıldığı mağazalar da Türkler için önemli bir ekonomik aktivite alanı olarak ortaya çıkmaktadır. Amerikan göç istatistiklerine göre 19802000 yılları arasında Amerika’ya göç eden Türkler arasında Amerikan vatandaşlığını almış olanların oranı ancak yüzde 25’i bulmaktadır. 19801990 yılları arasında göç edenler arasında bu oran yüzde 60’a yaklaşırken, 19902000 yılları arasındaki Türklerde henüz yüzde 11 seviyesindedir. Bu oranlar, kalış süreleri uzadıkça Amerika’da yaşayan Türklerin ABD vatandaşlığına geçme eğilimlerinin arttığını göstermektedir. Bu kişiler, ABD vatandaşı olabilmek için gerekli kriterleri yerine getirmeye başladıklarında bu oranların yükselmesi ve ABD’de yaşayan Türklerin politik bir güç haline gelmeye başlamaları beklenebilir. 20 yıl içinde, Türk göçmenlerin önemli bir bölümü Amerikan tarzı aile yaşamını benimsemişlerdir. Yeni nesillerin, çok iyi derecede İngilizce bilmeleri, Amerika’daki topluma daha iyi uyum sağlamalarına ve dolayısıyla Amerika’daki Türk toplumunun kemikleşmesine neden olacaktır. Son dalga ile Amerikaya göç eden Türkleri, önceki iki dalga ile gelenlerden ayıran başka bir unsurise dine verdikleri önem olarak otaya çıkmaktadır. Önümüzdeki dönemde, Türk göçmenlerin sayısının artması ve yukarıda bahsedildiği gibi topluma entegrasyonlarının tam anlamıyla gerçekleşmesiyle birlikte, Türklerin Amerika’daki lobi gücünün artması beklenmelidir. S Ü R E C E K Fransa’dan sürpriz karar PARİS (AA) Fransa Cumhurbaşkanı Jacques Chirac, Fransa’nın, Lübnan’daki BM barış gücüne (UNIFIL) 1600 ek asker göndereceğini bildirdi. Chirac, televizyon konuşmasında, Lübnan’a 1600 askerden oluşan iki yeni tabur gideceğini, böylece Fransa’nın Lübnan’daki BM gücündeki asker sayısının 2000’e ulaşacağını belirtti. Lübnan’daki savaş boyunca bu ülkedeki Fransız ve diğer ülke vatandaşlarının tahliye edilmesi işlemini yapan 1700 kişinin de bölgede kalacağını söyleyen Chirac, BM’nin istemesi durumunda Fransa’nın UNIFIL’in komutanlığını devam ettirebileceğini kaydetti. Chirac, BM, İsrail ve Lübnan’dan gerekli garantileri aldıktan sonra yeni güç gönderme kararı aldığını da belirtti. BM UNIFIL’İN GÖREV TANIMINI DEĞİŞTİRDİ Çatışma kaçınılmaz ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Birleşmiş Milletler (BM), Türkiye’nin de katılması olası Lübnan Geçici Barış Gücü’nün (UNIFIL) görev tanımını değiştirdi. BM’nin 1701 sayılı kararı doğrultusunda birliğin görevleri arasında, Mavi Hat ve Litani Nehri arasındaki bölgede Lübnan ve UNIFIL askerleri dışında silahlı personel ve teçhizat kalmamasına yardım etmek de yer alıyor. Bu görevlerin uygulanması sırasında UNIFIL’in çatışmaya girmesinin kaçınılmaz olduğuna dikkat çekiliyor. BM’nin internet sitesinde yer alan yeni görev tanımında, güvenliğin bu güç tarafından sağlanmasının istenmesi dikkat çekti. Mavi Hat bölgesinde UNIFIL dışında silahlı güç kalmaması için Lübnan Silahlı Kuvvetleri’ne yardım edileceği vurgulandı. Bu bölgede Hizbullah’ın ‘‘füze bataryalarının’’ bulunduğu biliniyor. 1701’DEKI GÖREV TANIMI ve desteklemek. İsrail ve Lübnan hükümetleri arasında koordinasyon sağlamak. Evinden olmuş sivil nüfus ve gönüllülerin güvenli şekilde geri dönmelerine yardımcı olmak. Litani Irmağı ile Mavi Hat arasındaki bölgede Lübnan Silahlı Kuvvetleri ve barış gücü dışında silahlı personel, teçhizat ve silah kalmayacak şekilde bir bölge oluşturulmasında Lübnan Silahlı Kuvvetleri’ne yardım etmek. Lübnan’a, Lübnan hükümetinin rızası olmaksızın, silah ve bu gibi malzemelerin girmemesi için sınır ve diğer giriş noktalarının güvenliğinin sağlanması için Lübnan Silahlı Kuvvetleri’ne yardım etmek. Konsey ayrıca UNIFIL’i, güçlerinin konuşlanacağı alanlarda gerekli bütün önlemleri ve yetenekleri dahilinde uygun bulunduğu takdirde, operasyon alanlarını her türlü düşmanca harekete karşı güvenceye almaya, Güvenlik Konseyi’nin emirleri altındaki görevlerinin yerine getirilmesinin engellenmesine teşebbüs edilmesi ve BM personeli, olanakları, askeri tesisleri ve ekipmanlarının koruması, BM personelinin, insaniyet çalışanlarının güvenliği ve hareket serbestisinin, Lübnan hükümetinin sorumluluklarına halel getirmeden, yakın fiziksel şiddet tehdidi altında bulunan sivillerin korumasının garantiye alınması için yetkilendirmiştir.’’ Hizbullah: BM gücüne saldırmayacağız Dış Haberler Servisi Lübnan’ın Hizbullah üyesi Çalışma Bakanı Trad Hamade, Hizbullah’ın Lübnan’a gönderilecek BM barış gücüne saldırmayacağını açıkladı. Hamade, Fransız Liberation gazetesine yaptığı açıklamada, Hizbullah’ın 1701 sayılı BM Güvenlik Konseyi kararını kabul ettiğini ve İsrail’in yeniden Lübnan’a saldırmasının engellenmesi için barış gücünü en kısa sürede Lübnan’da görmek istediklerini söyledi. Hamade, Hizbullah’ın silahsızlandırılması konusundaki sorulara ise net yanıt vermekten kaçındı, ancak konuyla barış gücü yerine Lübnan ordusunun uğraşmasını yeğlediklerini söyledi. Hamade, İsrail’in Lübnan’ın Suriye sınırına barış gücü askeri yerleştirilmesi önerisine de karşı çıktı ve Lübnan hükümetinin bölgeye 8 bin 600 asker gönderme kararının yeterli olduğunu savundu. ACI DİNMİYOR 14 Ağustos’ta ateşkese varılmasının ardından savaşta ölen Lübnanlı siviller gömüldükleri toplu mezarlardan çıkarılıyor. Sur’da oluşturulan toplu mezara gömülen 2 aileden 25 kişinin cesedi, yakınlarının gözyaşları arasında çıkarılıp kendi kasabaları Mervahin’e götürüldü. “Güvenlik Konseyi’nin 11 Ağustos 2006’da aldığı 1701 sayılı kararıyla birlikte UNIFIL’in görevleri 1978 tarihli 425 ve 426 sayılı kararları da kapsayacak şekilde şöyledir: Ateşkesi izlemek. İsrail çekildikçe, Lübnan askerlerinin Güney Lübnan’a yerleşmesine ve Mavi Hat’ta konuşlanmasına refakat etmek
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle