29 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

EYLÜL CUMA bilim/vaziyet Yağmur Ekim ANTİOKSİDANLAR HAP OLARAK DEĞİL DOĞAL HALİYLE YARARLI C Yaşananlar zamanı geldiğinde de bulgularını net bir şekilde ortaya koyuyor. Bizim holding gazeteleri gibi gerçekleri saptırıp gizlemiyor. Şimdi, içinde bulunduğumuz koşullarda önümüze çıkan tabloya bakalım: Yeni Ortadoğu Projesi’ni uygulamaya sokan, PKK ile mücadeleye yanaşmayan, mücadele etmek isteyen Türkiye’nin önünü kesen, müstakbel Kürt devletinin kurucu ortağı bir ABD ve Amerika’nın vizyon ortağı bir Türkiye. 83 önce Lozan’da verdiklerini geri almak için Türkiye’den ödün üzerine ödün kopartan bir Avrupa Birliği. Kıbrıs dahil taahhütlerde bulunan, AB’ye tam üyelik rüyasındaki bir Türkiye. Ulus kavramını yozlaştırmak, unutturmak yolunda Yarım ekmek arası bir ateşkes ve yanında bir Türk askeri lütfen! 17 Serbest radikaller REYHAN OKSAY Kızılcık kapsülleri. Yeşil çay ekstresi. Efervesan C vitamini. Nar ekstresi. Beta karoten. Selenyum. Üzüm çekirdeği ekstresi. Yüksek dozda E vitamini. Çam kabuğu ekstresi. Arı sütü. Bu listeyi uzatmak mümkün. Son yıllarda tüm insanlığı etkisi altına alan sağlıklı yaşam ve yaşlanmayı geciktirme modası, antioksidan kullanmanın gerekli olduğu inancını pekiştiriyor. Bazı tahminlere göre ABD’de yetişkinlerin yaklaşık yarısı, hastalıklardan korunmak ve sağlıklı kalmak için günde bir antioksidan hapı alıyor. Bu insanların antioksidan bağımlısı olduklarını söylemek mümkün. Ancak bu haplar gerçekten yararlı mı? Son birkaç yıldır elde edilen kanıtlara göre bunların yararı ya hiç yok duğu diğer molekülleri okside ederek kendilerini sağlama alan, eşleşmemiş elektronlu bileşenlerdir. Serbest radikaller bu süreç içinde daha çok serbest radikal yaratarak bir yıkım zinciri başlatırlar. Oksidasyonun yol açtığı hasar, pek çok hastalığa eşlik ederler. Öyle ki akciğer kanseri, ateroskleroz ve Alzheimer gibi bazı hastalıkların doğrudan nedeni olduğu bile söyleniyor. Serbest radikaller yaşamanın doğal sonucudur ve kaçınılmaz bir tehlikedir. Oksijen açısından zengin bir atmosferde yaşıyoruz. Ve radikaller (özellikle reaktif oksijen türleri –ROS) soluk almanın doğal sonucudur. "Tükettiğimiz oksijenin yüzde biri ROS haline dönüşür" diye konuşan Singapur Ulusal Üniversitesi’nden Barry Halliwell, "İnsanlar büyük boyutlu hayvanlardır ve çok fazla soluk alırız. Bir yıl içinde insan vücudu 1.7 kg ROS üretir" diyor. Xışınlarına maruz kalmak, havayı kirleten maddeler, mikrobiyal enfeksiyonlar, sanayi artıkları ve yoğun egzersiz de serbest radikal üretimini tetikler. 1980’li yıllarda serbest radikal hasarına karşı güçlü bir potansiyel silah ufukta görüldü. Bilim adamları uzun zamandır ağırlıklı olarak sebze ve meyveyle beslenen kişilerde kalp hastalığı, şeker hastalığı, bunama, inme ve bazı kanser türlerinin görülme sıklığının daha az olduğunu biliyorlardı. Bu hastalıklar genellikle serbest radikal hasarına bağlı olarak ortaya çıktığı için artık bu duruma netlik kazandıracak bir açıklamaya kavuştuklarını düşünen bilim adamları, antioksidan açısından zengin olan meyve ve sebzelerin, serbest radikallere elektron bağışlayarak nötr hale getirdiğine inandı.. ANTİOKSİDAN HAPLARININ YARATTIĞI DÜŞ KIRIKLIĞI Yeşil bitkiler antioksidan deposudur. Bunlar özellikle oksidatif stresten büyük ölçüde etkilenirler, çünkü fotosentez sırasında saf oksijen çıkartırlar. Kendilerinin bu saf oksijene karşı korumak için de güçlü antioksidan karışımları üretirler. Dolayısıyla bugüne dek doğruluğuna inanılan varsayım nihayet doğmuş oldu. Yiyeceklerin içindeki antioksidanlar serbest radikal süngerleri gibidir. Bunlar yaşlılığın getirdiği hastalıkları bertaraf ederler. "Bu fikir bilim adamlarının çok hoşuna gitti. İki ile ikinin dört etmesi gibi bu antioksidanların koruyucu özelliğine inandılar ve bunları vitamin gibi tüketmenin veya yiyeceklerin içinde yemenin oksidatif hasarı azalttığını düşündüler" diye konuşan Halliwell, "Ortada yalın bir gerçek vardı: Antioksidanlar iyi, serbest radikaller kötüydü" diyor. Bu düşünce, devasa bir vitamin sanayinin doğmasına neden oldu. ABD Ulusal Sağlık Enstitüsü’ne (NIH) göre ABD halkının yarısından fazlası bir vitamin veya mineral hapı kullanıyor. Bu pazarın değeri yılda yaklaşık 23 milyar dolar. Eczane raflarındaki vitamin çeşitliliği bu miktarının ne kadarının antioksidanlara gittiğini kestirmeyi zorlaştırıyor, ancak NIH bunun "çok büyük bir bölümü" olduğunu söylüyor. Merkezi San Francisco’da bulunan SPINS adındaki bir piyasa araştırma şirketi, antioksidan pazarının yalnızca geçen yıl yüzde 18 civarında büyüdüğünü açıkladı. En iyi bilinen antioksidanlar E vitamini (veya kimyasal adıyla tokoferol), C vitamini ve polifenol (flavonoid’ler dahil) ile karotenoid (beta karoten ve likopen dahildir) olarak bilinen bitki kaynaklı iki kimyasal sınıftır. Antioksidan olarak yere göğe sığdırılamayan vitaminlerin pek çoğu en azından bunlardan birini içerir. Bazen saf kimyasal halde, bazen de yoğunlaştırılmış bitki ekstresi şeklindedirler. 1990’ların başından bu yana bilim adamları bu bileşimleri, çift kör, randomize deneyler ile ciddi bir sınava tabi tuttular. Ne yazık ki vitaminler her seferinde sınıfta kaldı. Aslında test tüpünün içinde serbest radikallere duman attıran antioksidanlar, insan vücudunun içine girince tuhaf bir şekilde gücünü yitiriyordu. Antioksidanlar oksidatif hasarı önleme konusunda yetersiz kalmalarının yanı sıra zarar da veriyorlardı. Pek çok bilim adamı bugün antioksidanların zaman ve para kaybından başka bir şey olmadığı sonucuna varmış durumda. Ayrıca zararlı da olabiliyorlar. İran türbanlı öğrenciye burs veriyormuş. Önce hırs sonra burs! T ÜRKİYE’nin son 20 yılda şöyle bir savrulduğunu ve bu savrulmanın sonunda AKP’nin iktidara gelişiyle son dört yıldır da ülke gündemine irtica, ılımlı İslam, şeriatçı kadrolaşmanın oturduğunu ve din ambalajı ile sunulan her şeyin toplumda giderek kabul gördüğünü söylüyor Aysel ve Sıtkı Ergüney. Bu saptamadan sonra Türkiye’de olanlara bakmayı öneriyor Ergüneyler: ‘‘AKP hükümeti ABD ile imzaladığı Ortak Vizyon Belgesi ile ABD’nin Yeni Ortadoğu Projesi’ne destek vermeyi kabullenmiş oldu. Proje çerçevesinde ABD destekli İsrail, İran destekli Hizbullah’a saldırılar düzenliyor. Emperyalizm, şeriata karşı savaşıyor. Bir de, TürkiyeAB ilişkileri var. Türk halkı AB’ye tam üye olmak istiyor ama bunun gerçekleşeceğine inanmıyor. Batı basını Türkiye’deki gelişmeleri izliyor, yeri ve ümmetçilerle fikir birliği içindeki iç ve dış çıkar odakları ile onlara cesaret veren, kanat geren Türk yetkililer. Emperyalist ABD, şeriatçı İran destekli Hizbullah’a karşı savaşırken, Müslüman kimliğini giderek öne çıkaran Türk milleti ve onun İslamcı partisi, ABD’ye yamanmış durumda! Bu durumda ABD’nin hedefi şeriatçı Hizbullah’a, Türkiye’deki şeriatçılarla dayanışma içine girerek destek vermeyi düşünen emperyalizm karşıtları, Türk aydınları, solcuları çok dikkatli olmalılar. Türkiye’ye şeriat rejimi ihraç etmeye çalışan İran’a (şeriatçı kesimle kol kola girerek) doğrudan veya dolaylı destek vermek ‘potansiyel’ tehlikeyi daha da büyütecektir. Yaşananlar, ‘özgürlük’ adına türbana ve Türk Ceza Kanunu’nun 163. maddesinin kaldırılmasına verilen desteğe benzemesin.’’ Yüksek Yerilim Hattı erdincutku?yahoo.com Don Süleyman Ekim: “İmamlar okunmuş su içiriyormuş. O da bir şey mi, damatlara okunmuş don giydiriyorlar; önce hoca, ardından damat külota dua okuyor.” İkea M Yiyeceklerdeki antioksidanların serbest radikallerin yıkıcı etkisini yok ederek insan sağlığına yarar sağladığı kanıtlanmış durumda. Ancak son yapılan çalışmaların ışığı altında antioksidan haplarının ve ekstrelerinin yarar sağlamak bir yana zarar verdiği görülüyor. ya da çok az. En kötüsü bazılarının ters etki yarattığı ve bazı rahatsızlıkları önleyeceği yerde daha da kötüleştirdiği söyleniyor. Antioksidanların mucizevi sağlık ürünleri olarak ün kazanması son 50 yılllık bir gelişmenin doğal sonucu. 1950’lerde bilim adamları, kalp hastalıkları, inmeler, kanser, şeker hastalığı, katarakt, artrit, Parkinson ve Alzheimer gibi sinir yıkımı hastalıkları gibi pek çok hastalığın nedeninin serbest radikal denilen yıkıcı kimyasal maddeler olduğunu keşfetti. SERBEST RADİKALLERİN NEDEN OLDUĞU YIKIMLAR Serbest radikaller, aralarında proteinler, karbonhidratlar, kan yağları ve DNA’ların da ol Araştırmanın yıktığı mitler A) Beta Karoten miti Düş kırıklığı yaratan ilk antioksidan beta karotendi. Bir zamanlar en gözde vitaminlerin arasında yer alan beta karoten hapları, sigara içenlere akciğer kanserinden korunmaları için öneriliyordu. Bu, büyük ölçüde gözleme dayanan bir önermeydi. 1970’li yıllarda bol miktarda havuç –büyük miktarlarda beta karoten içerir yiyen insanların kansere karşı bir koruma geliştirdikleri sanılıyordu. 1992 yılında ABD Ulusal Kanser Enstitüsü’ndeki bilim adamları beta karoteni ciddi bir sınava tabi tutmaya karar verdiler. Akciğer kanseri riski taşıyan 18 bin kişinin –sigara içen veya asbeste maruz kalan kişiler arasından seçildi yarısına beta karoten hapları verildi. Denemenin 6 yıl sürmesi planlanıyordu. Ancak bilim adamları, büyük bir dehşet ve şaşkınlıkla vitamin alan deneklerin kontrol grubundakilere göre daha kötüye gittiğini fark edince, planlanan süreden önce deneyi sonlandırdılar. Vitamin alan deneklerde akciğer kanseri görülme sıklığı yüzde 28 oranında daha fazlaydı ve bütün olarak ölümler yüzde 17 oranında artmıştı. Halliwell, "Bu hepimiz için büyük bir şoktu. Beta karoten hiçbir fayda sağlamadığı gibi ayrıca insanlara zarar veriyordu" diyor. Bilim adamları bu sonuçların rastlantısal olup olmadığı konusunda kesin bir bilgiye sahip olmadıkları için beta karoten hapları antioksidan olarak hâlâ yaygın bir şekilde satılıyor. Ancak son günlerde yapılan ileri deneyler, beta karoten haplarının insanları kansere karşı korumadığı gerçeğini güçlendirmekle kalmıyor, aynı zamanda sigara içenlerde akciğer kanseri riskini artırdığını ortaya çıkartıyor. B) E vitamini miti Vitamin E konusunda benzer bir deneyim yaşandı. 1990’lı yıllarda büyük bir üne kavuşan E vitamininin, 127 bin kişinin katıldığı iki büyük araştırmadan sonra insanları kalp damar hastalıklarına karşı koruduğu sonucuna varıldı. İlk çalışma 87.245 hemşire üzerinde 8 yıl sürdü. Bu çalışmanın sonucunda E vitamini tüketen en üstteki yüzde 20’lik dilimin kalp damar hastalıklarına yakalanma riski en alttaki yüzde 20’lik dilime göre yüzde 41 oranında daha azdı (New England Journal of Medicine, vol 328, p 1444). İkinci çalışma 39.910 erkek sağlık çalışanı üzerinde yürütüldü. Benzer şekilde kalp damar hastalığı riskini azalttığı görüldü. (New England Journal of Medicine, vol 328, p 1450). Harvard Üniversitesi Tıp Fakültesi ve Harvard Üniversitesi Halk sağlığı Fakültesi’nden bilim adamları bu sonuçlara akla yatkın bir açıklama getirdiler. Kalp hastalıkları nedenlerinden birinin serbest radikallerin LDL’ye (hücrelere yağ asidi taşıyan minik lipid ve protein paketleri) verdiği zarar olduğuna ilişkin o dönemlerde somut kanıtlar elde ediliyordu. Test tüpündeki kan örneklerine E vitamini ilave edilince LDL’nin oksidasyona daha fazla direnç kazandığı gözlendi. 1990’lı yılların başlarında kimse E vitamini kullanmazken, sonlarına doğru ABD’de 23 milyon kişi her gün E vitamini kullanıyordu. Ancak son alınan sonuçlar çok büyük bir düş kırıklığı yaşattı. Yalnızca tek bir deneyden –Cambridge kalp antioksidan çalışması pozitif bir sonuç elde edildi. Birkaç çalışmada vitaminin koruyucu bir etkisi görülmezken, bir tanesi E vitaminin kalp hastalığı riskini artırdığını ortaya koydu. Finlandiya’da gerçekleştirilen ATBC çalışması, E vitaminin kanseri önlemediğini gösterdi. Ayrıca bilişsel yetenekleri orta derecede hasar görmüş insanlarda E vitamini Alzheimer’ın ilerleyişini de durdurmuyordu. Dahası, bilim adamları E vitaminin LDL’yi oksidasyona karşı koruyup korumadığını test tüpü içinde değil, insan vücudu içinde araştırmaya kalkışınca tek bir denek grubu dışında olumlu bir sonuç alınamadı. İstisnai bir durum gösteren deneklerde de E vitamini eksikliği hüküm sürüyordu (Journal of the American Medical Association, vol 285, p 1178). Aslında E vitaminin test tüpünde iyi bir antioksidan olmasını karşın, insan vücudunda aynı şekilde çalışmayacağına ilişkin kuşkular giderek yükseliyor. "E vitamini bir antioksidan değil. Yalnızca oksidasyona karşı korunması gerekiyor" diye konuşan Boston’daki Tufts Üniversitesi’nden biyokimyacı Angelo Azzi, " E vitamini doğada 8 farklı şekilde varoluyor. Bunların hepsi test tüpünde antioksidan olarak iş görüyor. Ancak insan vücudu ‘alfa tokoferol’ denilen tek bir şeklini kullanıyor. Karaciğerdeki çok özel bir protein bunu kandan çekip çıkartıyor. Diğerleri dışkı ile birlikte dışarı atılıyor. Evrimin yiyeceklerden antioksidan elde etmek için bu kadar zahmete katlanacağına inanmıyorum. Kaldı ki milyonlarca başka antioksidan var" diyor. C) C vitamini miti Bir diğer düş kırıklığı da C vitamini ile yaşandı. "İnsanlar hâlâ C vitaminini savunmaya çalışıyor, ancak, C vitamini eksikliği olanların dışında, C vitamini ile serbest radikallerin yarattığı hasarı tersine çeviremiyorsunuz" diye konuşan Halliwell, "Bu bence baştan kaybedilmiş bir tartışmadır" diyor. Kaldı ki beslenme ve sağlık arasındaki ilişkileri araştıran Women’s Health Study adı verilen geniş araştırma, C vitamininin diyabetli hastalarda ateroskleroz’u hızlandırdığını ortaya koydu. D) Polifenol belirsizliği Henüz üzerinde yeterli araştırma yapılmamış bir sınıf antioksidan polifenollerdir. Çok kısıtlı epidemiyolojik çalışmalardan elde edilen sonuçlara göre polifenoller hastalıkları önleyebiliyor. Polifenoller test tüpü içinde antioksidan olarak işlev görürken, vücutta kan tarafından emildiği zaman metabolize edilip edilmediği bilinmiyor. Sözgelimi resveratrol –kırmızı şarapta bulunur denilen flavonoid’lerin yüzde 95’i kan dolaşımına girmeden önce sindirim sistemi tarafından yok ediliyor. OBİLYA ve ev gereçleri satan İsveç firması İkea, Türkiye’ye de geldi ve önce İstanbul’da hemen ardından İzmir’de dükkân açtı. Belli ki Türkiye’den memnunlar. Sanırım halkımız da İkea’dan memnun. Kamuoyuna yansıyan bilgilere göre İkea, dünyanın her yerindeki devasa mağazalarında fazla personel çalıştırmadığı için fiyatları alt düzeyde tutuyor. Pazarlanmakta olan bir ülkenin yurttaşları olarak ne diyelim; Allah herkese hayırlı kazançlar versin! Fakat bir diyeceğimiz daha var. İkea, satacağı malları dünyanın her köşesinde ürettiriyor. Tabii ki neresi ucuzsa orada. Mutfak setleri Çin malı. Hasır koltuklar Endonezya malı. Havlular Endonezya malı. Nevresimler Etiyopya malı. Saksılar Vietnam malı. Abajurlar Hindistan malı. Minderler Macaristan malı. Türkiye’de ürettirdiği mallar da var. Global köyün ticareti böyle oluyor. Ucuz hasır koltuk almak için Endonezya’ya gitmeye kalksanız, astarı yüzünden pahalıya mal olacağı için global sermaye malı sizin ayağınıza getiriyor. Helal olsun adamlara. Allah razı olsun, adamlar bir de sattıkları bazı malların kullanım ya da yapım kılavuzlarını da hazırlayıp veriyor müşteriye. İkea’nın kılavuzunu açıp bakıyorsunuz; tam 18 dilde hazırlamışlar: İngilizce, Almanca, Fransızca, Flamanca, İtalyanca, İspanyolca, Portekizce, İsveççe, Danca, Norveççe, Fince, Lehçe, Çekçe, Slovence, Macarca, Rusça, Japonca, Çince. Türkçe nerede? Türkçe yok. Türkiye’de dükkân açıp mal satan İkea’nın kılavuzlarında Danca’ya yer var ama Türkçeye yer yok. Danimarkalı bir köylü, İstanbul ya da İzmir’deki İkea’dan bir mal alsa, neyi nasıl yapacağını, nasıl kullanacağını okuyup şıp diye anlayacak. Türk müşteri ise İngilizce ya da Almanca bilen bir dostunu bulup tercüme ettirecek. Danimarka’nın nüfusu İstanbul’un nüfusu kadar değil. Ama koskoca bir Türkiye’nin değeri bir Danimarka köyü kadar etmiyor. Bunda İkea’nın bir suçu mu var? Hayır yok ve olamaz da. Çünkü her ulus siyasette de ticarette de layık olduğu muameleyi görür! Loft Mehmet Ali Kılınç: “Yılların emektarı genel merkez çalışanlarını kapı önüne koyan CHP’ye, pastel yeşili giysileri içindeki genel başkanı ve minimalist tarzlı loft anlayışında inşa edilmiş genel merkez binası hatırına oy versem mi acaba?” Şifa Ahmet Önen: “Savaşa girmemiş ama açlık çektiği için 60 yıldır İsmet Paşa’yı eleştiren zihniyet, hâlâ açlık ile savaşı kıyaslayamıyorsa, başını çevirip biraz doğuya bakarak şifa bulabilir!” Darülfünun haberleri F en Fakültesi’nin zümrelerine bu derslere bir sene zarfında 500'den sene yeniden kimyagerlik, makine, fazla talebe kaydolunmuştur. elektrik mühendisliği şubeleri de Yeni açılan makine ve elektrik ilave edilmiştir. Fakülte öteden beri mühendisliği şubesinin proğramları, kimya dersini vermekte idi. Ecnebi makine tatbikatı müderrisi mösyö müderrislerin gelmesinden sonra, Mentere ile mütehassıslardan kimya, fizik ve elektroşimi mürekkep bir komisyon tarafından (elektrokimya) müderrisi mösyö düzenlenmiştir. Bu şubenin müddeti Faillebin ile sair kimya müderrisleri tedrisiyesi (öğrenim süresi) üç dahil olduğu halde bir encümen teşkil seneden ibarettir. Elektrik edilmiş ve kimyagerlik tedrisat makinelerinin imâl ve inşası için gerekli proğramlarında mesleki gaye dikkate en yüksek mühendislerin yetiştirilmesi alınarak esaslı değişiklik yapılmıştır. geleceğe bırakılarak, şimdilik Proğramın düzenlenmesinde Hüsnü Hamid (Sayman) makinelerin kurulmasını, işletilmesini mezunların ve diğer icap eden idareye muktedir (yetenekli) mühendis alakâdarların fikirleri alınmış ve memleketin yetiştirilecektir. Sonra lüzum görülürse mevcut müstakbel iktisadi gelişmesi bakımından mühim seneye bir veya iki sene daha ilave etmek olan sanayii cesimeyi kimyeviye (ağır sanayi suretiyle makine ve elektrik mühendis sınıfları kimyası) dersleri proğrama ilave edilmiş ve mösyö birbirlerinden ayrılacaktır. Kimyagerlik, makine, Faillebin’in uhdesine verilmiştir. Bu şubeyi elektrik şubelerini bitirenlere ihtisas diploması tamamlayanlar rüsumat (gümrük idareleri) ve verilecektir... Müderrisler Meclisi’nin kaleme aldığı belediye kimyahanelerinde, imâlatı harbiye esbabı mucibe (gerekçe) de proğramlarla fabrikalarında ve bilcümle sınai müesseselerde beraber Maarif Vekaleti’ne gönderilmişti. Fakülte kimyagerlik vazifesini ifa edebileceklerdir. reisi Hüsnü Hamid Bey vekâlet nezdinde Fakültede yeniden tesisi kararlaştırılan makine ve takiplerde bulunmak üzere bugün Ankara’ya elektrik mühendisliği şubesi de memleketin gidecektir. Hüsnü Hamid Bey aynı zamanda ihtiyacına tevafuk etmektedir (uygun İstanbul Türk Ocağı reisi olduğu için Ankara’da düşmektedir). Ezcümle serbest makine ve elektrik Ocak işleri hakkında da icap edenlerle dersleri büyük bir rağbete mazhar olmuştur. Bu görüşecektir. 1 Ağustos 1926 Pazar İlk Dişçi Hanım S enelerden beri her sahada olduğu gibi, ilim ve fen sahalarında da genç kızlarımızın şayanı iftihar bir terakki (ilerleme) eseri gösterdikleri inkâr edilemeyecek bir hakikattir. Kaç sene evvel fen ve edebiyat fakültelerinde muvaffakiyet gösteren hanımlarımız, bir müddet sonra hukuk ve tıp fakültelerine de girmişlerdir. İki sene evvel ilk mezunlarını hayata atan hukuk fakültesinden sonra bu sene de tıp fakültesinin dişçi şubesi ilk “tabibe”sine diplomasını vermiştir. Bu şerefi birinci olarak kazanan Şaziye Yusuf Hanım’ın bu mazhariyetini tebrik eder, kendisine muvaffakiyetler temenni eyleriz. 20 Temmuz 1926 Salı
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle