05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

18 GÜNCEL C haberlerin devamı EYLÜL CUMA Sevr’i dayatamazlar Baştarafı 1. Sayfa’da Var olanları görmezsek, başını kuma gömen yaratıklara döneriz. (...) İrtica tehdidi, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulduğu anda başlamıştır ve bugün de devam etmektedir. Türkiye bu kadar tehditle karşılaşmadı: 1970’li yıllarda, genç bir subayken iki kutuplu bir dünya olduğunu ve herkesin stratejisini bu iki duruma göre ayırdığını anlatan Büyükanıt, bugün ve o dönemi kıyaslayarak şöyle konuştu: ‘‘Türkiye’nin güvenliği ve geleceği boyutunda o tarihlerde, ki 70’li yıllardır, dengelenmiş iki kutuplu dünya vardı. ABD’ye kendi kıtasında tarih boyunca hiçbir saldırı yapılmamıştı. Tarihte, kısa sayılacak bir süre içinde iki kez Irak’ta savaş yaşanmamıştı. Irak’ta ortaya çıkan ve Türkiye’nin geleceği açısından yaşamsal önem taşıyan olaylar gerçekleşmemişti. Ortadoğu, Balkanlar, Kafkasya, İran bağlamında böylesine belirsizlikler ortaya çıkmamıştı. Türkiye açısından hayati önem taşıyan Kıbrıs, 1974 yılı hariç, hiç bu kadar tartışma konusu olmamıştı. Ayrıca cumhuriyetin kurulduğu günden bugüne, Türkiye Cumhuriyeti’nin ülkesi ve ulusu ile bölünmez bütünlüğü ve cumhuriyetin temel ilkeleri hiçbir zaman bu boyutlarda tartışma konusu olmamıştı. Bu söylediklerimi üzüntü ile ifade ediyor ve bir gerçeği vurgulamak istiyorum. Türkiye Cumhuriyeti kurulduğu günden bugüne kadar hiçbir zaman, bu kadar tehditle aynı anda karşı karşıya gelmemiştir.’’ Silahsız terör vurgusu: Türkiye’nin çevresinde oluşan bu belirsizlikler ve risklere ilave olarak, silahlı bölücü terörün dışında, silahsız terör diyebileceğim iç ve dış oluşum ve girişimlerle Türkiye Cumhuriyeti’nin üniter yapısına hiç bu kadar saldırılmamıştır. TSK’nin iç siyasetle ilgisi yok: Son yıllarda Türkiye Cumhuriyeti’nde askerin rolü konusu çok tartışılır olmuştur. Bu tartışmalar iyi niyetle ve objektif kıstaslarla yapılırsa anlayışla karşılamak hatta bu değerlendirmelerden istifade etmek bile mümkündür. Ancak, önyargılı, bazıları yabancı devletlerce finanse edilen ve sipariş üzerine yapılan, doğru bilgileri içermeyen ve kamuoyunu yanlış yönlendirmekten başka bir amacı ve işlevi olmayan ve bilimsellikten uzak bu değerlendirmeler, üzüntü ve ibretle karşılanmaktadır. Bu durumu huzurlarınızda açıkça ifade etmek istiyorum. Şüphesiz, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin iç siyasetle ilgisi yoktur ve olmamalıdır. Askerin 4 temel görevi: Anlayışımıza ve yasalara göre askerin dört temel görevi vardır. Birincisi, kendisine teslim edilen birlikleri en iyi şekilde eğitmek ve harbe hazır hale getirmektir. İkincisi, dış tehditlere karşı ülkeyi ve ülkenin çıkarlarını korumaktır. Üçüncüsü, ülkenin üniter yapısını ortadan kaldırmak isteyen terör dahil tüm mihraklarla mücadele etmektir. Dördüncüsü ise daha önce ifade ettiğim anayasanın ilk üç maddesinde belirtilen cumhuriyetin temel ilkelerine sahip çıkmaktır. Belirttiğim dört hususun hiçbiri, bizim anlayışımıza göre iç siyasetle ilgili değildir ve bu görevler bize yasalarla verilmiştir. Askerin, yasalarla verilmiş görevleri yapma veya yapmama gibi bir seçeneği ve lüksü yoktur. Bana saldıranların maskeleri düşecek: Birçok kişinin ve değerli basın mensuplarının merak ettiği, şahsıma yönelik iki yıldır süren akıl, ahlak ve yasadışı saldırılar konusunda ne düşündüğüm ve ne söyleyeceğim konusudur. Genelkurmay Başkanlığı Devir ve Teslim Töreni gibi çok anlamlı bir törende, bu tür konuları gündeme getirmenin, icra edilen törenle ve törenin seviyesi ile uyuşmayacağını düşünmekteyim. Bu, Türk Silahlı Kuvvetleri ve laik Türkiye Cumhuriyeti düşmanı şer odaklarını yalnız ben değil Türk milleti de bilmektedir ve inanıyorum ki, yakın gelecekte maskeleri düşecek olan bu şer odakları yüce Türk adaleti önünde gereken hesapları vereceklerdir. Hevesleri kursaklarında kalacak: Bugün Türkiye’de etnik milliyetçiliğe dayalı bir bölücü terör tehdidi söz konusudur. Kara Kuvvetleri Komutanlığı Devir Teslim Töreni’nde söylediklerimi açıkça bir kere daha ifade etmek istiyorum: İnsan hakları, barış, özgürlük ve demokrasi gibi çağımızın yüksek değerlerini kendisine kalkan edinen malum örgütün ve bu örgüte destek verenlerin hevesleri kursaklarında kalacaktır. Kimse Sevr’i dayatamaz: İyi niyetle de olsa bazı kişiler Türkiye Cumhuriyeti’nin Sevr ile tekrar karşılaşacağını ifade etmektedirler. Türk Silahlı Kuvvetleri’nin komutanlığını teslim almak üzere olduğum şu anda açık ve kesin olarak ifade etmek isterim ki; bazı mihraklar bu tür çabalar ve diğer bazıları da bu tür beklentiler içinde olsa bile, ben milli gücümüzün tüm unsurlarını alt ederek Türkiye’yi yeniden Sevr’e mahkum edebilecek bir gücün mevcut olduğunu veya olabileceğini düşünmüyorum. Türk milleti ve devleti güçlüdür... Emelleri ve hayalleri olanlar olabilir, ancak biz onların bu hayallerini söndürme güç ve kararlılığına sahibiz. Kıbrıs’ta takipçiyiz: Bilindiği gibi, Kıbrıs’ta önemli bir askeri güç bulundurmaktayız. Kıbrıs’ta bulundurduğumuz ve otuz yılı aşkın süredir Kıbrıslı Türklerin güvenliğini büyük bir başarı ile sağlayan Türk Silahlı Kuvvetleri birliklerinin, adil ve kalıcı bir barış sağlanmadan adadan çekilmeyeceği, Genelkurmay Başkanlığı ve hükümet yetkilileri tarafından açıklanarak devlet politikası haline gelmiştir. Bu politikanın takipçisi olacağımızdan da kimsenin şüphesi olmaması gerekir. Bedelli askerlik: Zaman zaman, yerli yersiz bedelli askerlik gündeme gelmektedir. Bundan büyük bir üzüntü duymaktayım. İnanmaktayım ki bu konu, ana yurdumuzun şehitler veren insanlarını da üzmektedir. Bedelli askerlik ancak ihtiyaç fazlası personel olduğunda Genelkurmay Başkanlığı’nın Milli Savunma Bakanlığı’na teklifi doğrultusunda gerçekleşebilir. Askerlik süresinin 18 aydan 15 aya indirilmesi ile bu husus gündemden düşmüştür. Bu uygulama ile Türk Silahlı Kuvvetleri zaten barış kadrosunu yüzde 20 oranında aşağıya düşürmüştür. Bu yapı altında Türk Silahlı Kuvvetleri’nin böyle bir teklifi uygun görmesi mümkün değildir ve hizmet yaptığım süre içinde de Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından hiçbir zaman böyle bir teklif yapılmayacaktır. Bunu açıklıkla ifade ediyorum. Ayrıca bu tür girişimlerden büyük rahatsızlık duyduğumu da belirtmek istiyorum. Bu tür girişimleri, Türkiye Cumhuriyeti coğrafyasında yaşayan ve şehitler veren insanlara karşı en hafif tabiri ile saygısızlık olarak görüyorum. GÜNDEM MUSTAFA BALBAY CÜNEYT ARCAYÜREK Karavana da Kurşun da H ükümet, önceden bilinen kararını açıkladı. Lübnan’a asker gönderiyor. Sözcü Çiçek’in açıklamalarından öğrendik. Elbette herkes dilediği gibi düşünebilir ama... Ulusal yararlarımız söz konusu olunca en doğru görüş, en sağlam, en gerçekçi düşüncelere sahip olan sadece ve sadece RTE hükümetidir. Bu karar, acaba ülke yararlarına hizmet ediyor mu, yoksa hükümet (RTE) ABD’ye şirin görünmek mi ya da kişisel bir amaçla mı bu kararı aldı? Bu soruyu yanıtlamak için fındıkçı Zapsu’nun son Washington gezisinde neoconlar aracılığıyla yönetime ilettiği görüşleri anımsamak yetiyor. Ne demişti Zapsu: ‘‘AKP (tabii RTE) 67 yıl daha iktidarda kalacak. Bu adamı (RTE’yi) deliğe süpürmeyin.’’ Bu sözün tercümesi gayet basit: RTE 67 yıl iktidarda kalmalı, iktidarda kalması sağlanmalı. ABD’nin ‘‘adamı’’ deliğe süpürmemesi, ‘‘iktidarda kalmasına yardımcı’’ olabilmesi için onun da ABD’nin ulusal yararlarına hizmet vermesi gerekmez mi? Gerekirrr! Lübnan kararı RTE’nin ABD politikalarına vereceği hizmetin bir parçası. ABD’ye 2007’de Çankaya’da, Meclis’te, iktidarda kalmanın bedelini ödüyor. ??? ABD’nin yardımı söz konusu olunca RTE’ye sözlü, yazılı belgeler vız gelir. Örneğin; ABD, Hizbullah’ı terörist kabul ediyor. RTE etmiyor. Böyle olunca ABD ile aramızdaki stratejik vizyon uzlaşması nerede kalıyor? PKK terörü veya diğer terör örgütleri son haftalarda büyük kentlerde, özellikle turizm bölgelerinde bombalar patlatıyorlar. Dağdaki eşkıya kentlere indi. İçimizdeki terör azmış. Biz Lübnan’a sevdalı. Lübnan’a asker göndermemizi isteyenler; Kuzey Irak’ta operasyon yapmamızı engelleyenler. RTE’ye vız geliyor bu gerçekleri anımsatan eleştiriler. 2007’de de iktidarda kalmak, 2007’de Çankaya icazetini ABD’den alabilmek için Lübnan’a asker de gönderir, orada askerin çatışmalara girmesi olasılığına da gözünü kapar. ??? Ha, sözcü Çiçek’e göre BM’nin 1701 sayılı kararında Türk askerini çatışmaya zorlayacak bir hüküm yok imiş. Oysa işin uzmanlarının açıklamalarından anlıyoruz ki, böyle bir hüküm var. Derler ki: Kararda Hizbullah’ın silahsızlandırılması rafa kaldırıldı. Velakin ‘‘BM gücü kendini savunmak, silah ambargosunu uygulamak ve hareket serbestisine yapılacak engelleri ‘bertaraf etmek için’ silah kullanabilecek’’. Nerede kaldı RTE’nin insani yardım için Lübnan’a asker göndereceğimizle ilgili sözleri? Palavra! RTE, Amerika’nın nakdi yardımını iktidarda kalabilmek için Amerikan politikalarını ezbere uygulamaya çevirdi. ??? BM kararının Lübnan’da çatışmayı öngörmediği, askerin insani yardım için gönderildiğini savunan palavralara şu bilgiyi de eklemeliyiz: Bugüne kadar yıllardır Lübnan’da bulunan BM askeri gücünden (UNIFIL) 257 asker öldü. İsrail’in son saldırılarında 4 asker yaşamını yitirdi ve ne İsrail’in ne de ABD’nin de kılı bile kıpırdamadı. ‘‘Asker göndermelisiniz!’’ Bu dayatmayı, baskıyı yapanlardan ABD, asker göndermiyor. Almanya denizden, İngiltere havadan BM gücüne katkıda bulunacaklarını açıklıyor. İsrail’le Amerika’nın İran’ın batı ucu saydıkları Hizbullah’ı yok etme planlarında... Bizim Mehmet, İsrail’le Hizbullah arasında! Lübnan’da karavana yer... Ama kurşun da! AKP Lübnan’a Mezhep Gözlüğüyle mi Bakıyor? Şu saptamayı yeri geldikçe yapıyoruz: AKP’nin Türkiye ile paylaşmadığı, gizli bir gündemi var! Özellikle dış politikaya ilişkin konularda bu gözlemimizi doğrulayan pek çok olay yaşanıyor. Gelişmeler ne yazık ki Lübnan’da da aynı yorumu yapmayı gerektirecek tatsızlıkta seyrediyor. Sanki AKP, İslamcılığın da ötesinde, İslamın bir mezhebinin politikasını öne çıkarma arayışı içinde. Kestirme vurgulamak gerekirse AKP, ABD’nin Sünni bir blok oluşturma hedefinin bir parçası olarak hareket ediyor! Yakın geçmişteki kimi temaslarla Lübnan olayını yan yana koyduğumuzda bu tez ayrıca öne çıkıyor. Örneğin Suudi Arabistan Kralı Abdullah’ın Türkiye ziyareti, daha önce Hamas lideri Halit Meşal’in gizlice Ankara’ya gelişi, Ortadoğu’daki Sünni arayışların bir parçası gibi görünüyor. Bir doz daha geri gidersek, AKP hükümeti Irak seçimlerinde Sünnilerle ilgilendiği kadar Türkmenlerle ilgilenmedi. Onların seçime girmesi için İstanbul’da özel zirveler yaptı. Seçim sonrasında da Cumhurbaşkanı Yardımcısı Sünni Tarık Haşimi ile özel bir diyalog geliştirdi... ??? Ortadoğu’daki İslam cumhuriyetlerinden yönetiminde Sünnilerin olduğu devletler genellikle ABD tarafından destekleniyor. Mısır, Ürdün, Suudi Arabistan ilk akla gelenler. Suriye’de Şiiler yönetimde... ABD, bu yönetimi devirse, alttan Müslüman Kardeşler’in geldiğini görüyor. Bu yüzden şu aşamada Suriye’de kendisince tasarladığı değişikliği erteliyor. Bunun yanında bir de İran’la birlikte başlayan başka bir hat var; Şii hilal! Irak’ın güneyinde etkin olan Şiilerin ayrı bir devlet olması halinde, buna Suriye yönetimi de eklendiğinde hilal iyice genişlemiş oluyor. Bunun üstüne bir de Lübnan’da Hizbullah daha güçlü hale gelir, devlet yapısına egemen olursa, tam bir ABD karşıtı blok karşımıza çıkıyor. ABD, bu denge arayışı içinde AKP’ye Sünni bir görev mi verdi? ABD, AKP’ye şunu mu söyledi: ‘‘Arkadaş, seni Sünni blokun en önemli ülkesi yapacağım. Bu özelliğinle de sürekli iktidarda kalmanı sağlayacağım. Bak, benimle olan devlet başkanı kolay kolay kaybetmiyor. Senin halkını midesinden başka bir şey düşünmez hale getiririz, ekonomini de körtopal ayakta tutarız, sen de iktidarını sürdürürsün. Ama sen bana, öncelikle Ortadoğu’da lazımsın, ona göre.’’ Gelişmeler bu tezi doğruluyor. Eğer böyleyse, AKP çok tehlikeli bir oyun oynuyor. Dış sorundan öte ciddi bir iç sorun daha üretiyor. ??? Mademki AKP’liler Lübnan’a asker göndermeyi bu kadar çok istiyor, AKP’lilerden bir birlik oluşturup gönderelim! Bizce bu öneriyi diri tutmak ve AKP’yi aldığı kararla baş başa bırakmak gerekiyor. Görünen koşullarla Lübnan’a gidiş, bizi Ortadoğu’da büyütmeyecek, aksine küçültecek. Çünkü bizim bölgedeki temel övüncümüz şu: Bütün taraflarla görüşebilme zeminine sahibiz! Eğer bölgenin içine girersek, taraf olursak, bu zemin de ayağımızın altından kaymış olacak. Yukarıda aktardığımız yelpazede Lübnan’a gidiş, ‘‘ABDİsrail’in Şii blok karşısında Sünni blok oluşturma’’ çabasına yarayacak. Bir bakıma İslamın içinde de bir tarafın parçası olacağız. Bugün için sıraladığımız tehlikeler uzak gibi görünebilir ama, Ortadoğu’da zaman kavramının hiç de doğal işlediği söylenemez. Son sözümüz AKP’ye: Hedeflediğiniz blok Türkiye’nin sorunlarına bir yenisini daha ekleyecekse, bu blok ne bloka yarayacak? ankcum?cumhuriyet.com.tr Türkiye vergide birinci Baştarafı 1. Sayfa’da duğu için, o ülkede vergi adaletinin bulunmadığının bir göstergesi olarak alınıyor’’ diye konuştu. Türkiye’de çeşitli kalemlerdeki vergilerin durumu şöyle: İstihdam: Türkiye’de asgari ücretten yüzde 70 kesinti yapılıyor. Bu rakam, aylık kıdem tazminatı yükü ile birlikte yüzde 81’e ulaşıyor. Asgari ücretten kesilen oran, bazı işkollarında daha da yüksek oluyor. İstihdam üzerindeki yük bakımından, bu oranlar sadece OECD ve AB değil, dünyada en yüksek. Bu oranlarda AB ortalaması yüzde 24.4, OECD ortalaması yüzde 18.3. Bu istihdam maliyeti, işsizliğin yüksek olduğu Türkiye’de istihdam yaratılmasını engelliyor. Akaryakıt: Akaryakıt fiyatının dörtte üçünü oluşturan vergiler nedeniyle dünyanın en pahalı benzinini Türkiye kullanıyor. Akaryakıtın hem fiyatı, hem de vergisi dünyada en yüksek olan ülke Türkiye. Dünyanın en zengin ülkelerinden biri olan ve kişi başına düşen geliri Türkiye’nin 8 katı olan ABD’de benzin fiyatları, Türkiye’nin 7’de biri düzeyinde. Vergi artışları: Türkiye, 19852003 yılları arasında, vergi yükündeki 17.5 puanlık artışla, OECD ülkeleri arasında birinci sırada yer alıyor. Türkiye’yi; İzlanda (11.3), İtalya (9.0), İspanya (8.0), İsviçre (4.0), Kanada (1.4), Fransa (0.4), Belçika (0.2), Almanya (1.0). Otomobil alım vergisi: Yabancı ülkelerde yüzde 20 civarında olan otomobil alım vergileri, Türkiye’de, otomobilin silindir hacmine göre artıyor ve yüzde 117’ye kadar çıkıyor. Otomobilden alınan toplam vergi İsveç’te yüzde 25, İspanya’da yüzde 23, Belçika’da yüzde 22, Fransa’da yüzde 21, İtalya’da yüzde 20, İngiltere’de yüzde 18 ve Almanya’da yüzde 16. Cep telefonu: Özel İletişim Vergisi, KDV ve diğer vergilerin toplamında dünyanın en fazla vergisini alan ülke Türkiye. Türkiye’yi Tanzanya, Uganda ve Zambiya izliyor. Yeni abonelerde, vergi ve benzeri yüklerin cep telefonu işletmecisinin gelirine oranı yüzde 148’i buluyor. Bu oran, mevcut abonelerde yüzde 87 civarında. Buna karşın AB ülkelerinde cep telefonundan KDV dışında vergi alınmıyor. Turizm: İsviçre’de yüzde 3.6, Portekiz’de yüzde 5, Fransa’da yüzde 5.5, Hollanda’da yüzde 6, Polonya ve İspanya’da yüzde 7, Yunanistan ve Finlandiya’da yüzde 8 olan turizmdeki KDV’nin oranı, Türkiye’de yüzde 18. Beyaz eşya: ÖTV, AB’ye geçiş sürecinde ‘‘AB üyesi ülkelerde uygulandığı’’ gerekçesi ile getirilmesine karşın, AB üyesi ülkelerde buzdolabı, çamaşır makinesi, bulaşık makinesi, fırın ile TV, kamera, cep telefonu, makyaj malzemesi ve tıraş sabunu ÖTV’ye tabi değil. İçki ve sigara: Türkiye’de şaraptan alınan ÖTV, AB ortalamasının yüzde 400’ü civarında. Bu nedenle şarap üretiminin üçte ikisi kayıt dışı. 12 AB ülkesi şaraptan ÖTV almıyor. Fransa ve Macaristan ise bir litre şaraptan sadece üç cent (5 Yeni Kuruş) ÖTV alıyor. Yüksek alkollü içkilerde ise Türkiye’de 9 Euro olan ÖTV, İsveç’te 2.50, İngiltere’de 1.41, Yunanistan’da 0.88, Almanya’da 0.68, İtalya’da 0.44 Euro. Türk Bayrağı vergisi: AB’de teknelerden Motorlu Taşıtlar Vergisi alınmıyor. Türkiye’de beygir gücüne göre değişen ve 100 bin YTL’yi bulabilen vergi alınıyor. Türkiye’deki teknelerin yüzde 90’ı, yabancı ülke bayrağı takıyor. Pasaport: The Economist’te Mart 2006’da yayımlanan araştırmaya göre, Türkiye’de 5 yıllık pasaport için ödenen para, kişi başına gelirin yüzde 8.9’unu oluşturuyor. Bu oran Brezilya’da yüzde 1.3, Meksika’da yüzde 1.2 Macaristan’da yüzde 0.7, Rusya’da yüzde 0.4 Amerika’da yüzde 0.23. Herkes umutsuz ANKARA(Cumhuriyet Bürosu) Türk ekonomisi sonbahara girerken, sıcak para lobisinin baskısıyla gerileyen döviz kuru, büyümenin motoru ihracatı tekletiyor. İç piyasada yaprak kımıldamadığı için üretimde sıkıntı çekiliyor. Sonbaharda Türkiye’yi durgun ve sıkıntılı ekonomik süreç bekliyor. Cumhuriyet’in sonbahar beklentileriyle ilgili sorularını uzmanlar şöyle yanıtladı: Süleyman Orakçıoğlu, Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) Başkan Yardımcısı: Özellikle ekonomideki son değişkenlikler tüm ihracatı ve işin üretim bacağını etkiliyor. Piyasaların kendi içinde bir dengeye oturtulabilmesi için şu anda döviz kuru üstündeki baskının azaltılması lazım. Faizleri yükseltip döviz kurunu baskıya alarak, enflasyonu önleme politikasının mutlaka bir alternatifinin olması lazım. Yoksa bu üreten herkesin rekabetçiliğiyle ilgili büyük bir kaos yaratıyor. Dolar kurunun 1.551.6 YTL arasında bir beklentisi varken, kurun tekrar 1.4’e gelmesi, insanların aldığı siparişlerden tekrar zarar etmesi çok kötü. Sinan Aygün, Ankara Ticaret Odası (ATO) Başkanı: İç piyasa hiç olmadığı kadar durgun bir dönem yaşıyor. Bütün sektörler durmuş durumda. Böyle bir tedirginlik var. İnsanlar mal almıyor, tüccar da dükkânına stok getirmiyor, raflar boş. Pasajlar, kapalı iş merkezleri dahi durgun. Bu kısmen sıcaktan mı bilemiyorum. Okullar açılacak, bayram gelecek, yılbaşında bir şey olur diye birbirimizi kandırıp gidiyoruz. Erdal Eren, Türkiye Müteahhitler Birliği Başkanı: Kamu yatırımları ile ilgili olarak yılın son çeyreğinde bir hareket olmuyor. Kamu yatırımları yıllık bütçeyle hareketleniyor. Bizler çoğunlukla ödeneklerin tüm yıla yetmemesinden dolayı kamuya yaptığımız işlerde eylülekim ayında ödenek biter, ondan sonra ilgili kamu kuruluşları ek ödenek talep ederler. Bu yılki bütçe şartlarına bakınca bu açıdan ümitli değiliz. Gerek Devlet Su İşleri, özellikle Karayolları Genel Müdürlüğü’nde problem var. Bu yıl yapılmakta olan işler ödeneksiz yapılıyor. Karayolları sürekli Maliye’den ödenek talep ediyor. Eğer onunla ilgili bir çare bulunmazsa, Karayolları’nda 1 katrilyon TL’ye yakın ödenek üstü yapılmış iş var. Gökhan Günaydın, Ziraat Mühendisleri Odası (ZMO) Başkanı: Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehdi Eker ile daha önce Devlet Bakanı Ali Babacan, tarımdaki istihdamın 1 milyon azalmasını övünme vesilesi yapıyorlar. Bu insanlar iç ticaret hadlerinin inanılmaz ölçüde tarım aleyhine dönmesi nedeniyle köyleri terk ettiler. Fındıkta, buğdayda, mısırda, pamukta, narenciyede, yaş meyve ve sebzede, hemen hemen ürünlerin yüzde 98’inde fiyatlar bir önceki yıla göre reel olarak geriledi, girdilerse yüzde 3035 civarında fırladı. Fındık hariç, bu ülke ithalat parası ödemese aç kalacak bir ülke konumuna geldi. Sonbaharda, hasat döneminin sona ermiş, ürünlerin hepsinde üreticiden çıkmış olacak ve tarım ürünlerinde fiyatlar artacak. Ralston atandı Baştarafı 1. Sayfa’da ceğini bildirdi. McCormack, ‘‘Bu atama, ABD’nin, terorizmin tüm türlerinin tasfiye edilmesi konu sunda Türkiye ve Irak ile çalışma konusundaki kararlılığını gösteriyor’’ dedi. Açıklamada, Ralston’ın bu görev için çok uygun ve özel niteliklere sahip olduğu kaydedildi. ABD Dışişleri Bakanlığı bünyesinde görev yapacak olan Ralston, 37 yıllık meslek yaşamı boyunca en üst görevler olarak 19962000 yılları arasında ABD Genelkurmay Başkan Yardımcılığı, 20002003 yılları arasında da NATO Avrupa Müttefik Kuvvetler Başkomutanlığı ile ABD’nin Avrupa Kuvvetleri Komutanlığı görevlerini yürütmüştü. Ralston 2003 yılında emekli olmuştu. Joseph Ralston, en son eski başkan Bill Clinton döneminin son savunma bakanı William Cohen’in başında bulunduğu The Cohen Group adlı danışmanlık kuruluşunun başkan yardımcılığını yürütüyordu. Uzmanlar, Ralston’ın uzun yıllar Türkiye ve Türk Silahlı Kuvvetleri ile çalışma deneyimine sahip olduğuna işaret ediyorlar. Önce ikna sonra Baştarafı 1. Sayfa’da parti gruplarını toplayacaklarını belirterek ‘‘Hükümet tezkeresinin salı (5 Eylül) günü de TBMM’de görüşülmesini istiyoruz. Yetki Sayın Meclis Başkanı’nındır’’ dedi. Çiçek, tezkerenin yetişmemesi durumunda cuma günü TBMM’ye gönderileceğini söyledi. Barış gücüne katılacak askerin sayısı, niteliği ve nerede konuşlanacağının tezkerede yer almayacağını belirten Çiçek, ‘‘Bunlar ayrıntıdır, Meclis’teki görüşmeler sırasında sayın Dışişleri Bakanı bu konuda bilgi ve recektir’’ dedi. Tezkerede askerin kapsamı, niteliği ve sayısı hükümet tarafından belirlenmek üzere 1 yıl süreyle yurtdışına asker gönderilmesi ifadesinin yer alacağını anlatan Çiçek, bu sürenin daha önceki uygulamalarda olduğu gibi ikinci bir tezkereyle uzatılabileceğini bildirdi. Çiçek, TBMM’de görüşmelerin açık yapılacağını, bu konuda grup kararı alınmayacağını kaydetti. Çiçek, ‘‘Tezkerenin Meclis’ten geçmesiyle ilgili herhangi bir endişeniz var mı’’ sorusuna ise ‘‘Hiçbir endişemiz yok’’ yanıtını verdi. Türkiye’nin ilk kez yurtdışına asker göndermediğini kaydeden Çiçek, ‘‘Kongo’ya bile asker gönderdik. Yanı başımızdaki bir olay için 3. ülke gibi davranamayız’’ diye konuştu. Şehitlerin sorumlusu Baştarafı 1. Sayfa’da umudu olduğunu belirtti. SHP Genel Başkanı Murat Karayalçın, Türkiye’nin Lübnan’a asker gönderebilecek tek bölge ülkesi olduğunu, bölgenin Türkiye’ye gereksinmesi bulunduğunu belirterek, bu noktada önemli tek ölçütün askerlerin can güvenliği olduğunu belirtti. TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Soğancı, Bakanlar Kurulu’nun prensip kararını eleştirerek ‘‘Lübnan’a asker gönderilmemesi sağlanmalıdır. Biz bunu sağlayabiliriz. Bu iş, iş değildir. Bütün emek ve meslek örgütlerine, yüreği insanlıktan ve emekten yana atan tüm çevrelere sesleniyoruz: Biz, siyasal iktidarın bu uygulamasını durdurabiliriz’’ dedi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle