Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
AĞUSTOS CUMA haberler AYDINLANMA EMRE KONGAR CUMHURBAŞKANI SEZER YAŞ ÖNCESİNDE TARTIŞMALARA SON VERECEK ADIMI ATTI Büyükanıt dönemi ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt’ın 30 Ağustos 2006 gününden geçerli olmak üzere Genelkurmay Başkanlığı’na atanmasına ilişkin Bakanlar Kurulu kararını onayladı. Yüksek Askeri Şura (YAŞ) toplantıları öncesinde atamaya ilişkin Bakanlar Kurulu kararını onaylaması dikkati çeken Sezer, tartışma yaşanmasını istemedi. Cumhuriyet’in edindiği bilgiye göre, YAŞ kararlarıyla ilgili devletin üst noktalarında bir dizi görüşme yapıldı. Bu görüşmelerde YAŞ’la ilgili hiçbir tartışmanın yaşanmaması görüşü benimsendi. Cumhurbaşkanı Sezer de Genelkurmay Başkanlığı tartışmasının YAŞ’tan önce bitmesi gerektiği değerlendirmesini hükümetle paylaştı. Sezer, YAŞ’ın hemen öncesinde bu tartışmanın noktalanmasını istedi. Bunun üzerine toplanan Bakanlar Kurulu, Büyükanıt’ın atanmasına ilişkin kararı Sezer’e sundu. Sezer de kararı bekletmeden onayladı. Cumhurbaşkanlığı Basın Merkezi’nden yapılan açıklamada şöyle denildi: ‘‘Genelkurmay Başkanlığı’na 30 Ağustos 2006 gününden geçerli olmak üzere Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Sayın Yaşar Büyükanıt’ın atanmasına ilişkin Bakanlar Kurulu kararı Sayın Cumhurbaşkanımızca imzalanmıştır.’’ ‘SPEKÜLASYONLARIN KAYNAĞI BİZ DEĞİLDİK’ Bakanlar Kurulu’nun ardından gazetecilere açıklamalarda bulunan Hükümet Sözcüsü Cemil Çiçek, şunları kaydetti: ‘‘İlgili yasa gereği Bakanlar Kurulu, Kara Kuvvetleri Komutanımız Sayın Orgeneral Yaşar Büyükanıt’ın 30 Ağustos’tan geçerli olmak üzere Genelkurmay Başkanlığı’na atanmasıyla ilgili kararını vermiştir ve imzayı takiben de Cumhurbaşkanlığı makamına arz edilmiştir. İstical (ivedilik) gösterilerek size de bu konu duyurulmuştur. Dolayısıyla 30 Ağustos’tan geçerli olmak üzere şimdiki Kara Kuvvetleri Komutanımız, yeni Genelkurmay başkanı olmuştur.’’ Çiçek, bir gazetecinin, atamada bugüne kadarkinden farklı bir yöntem izlendiğini belirterek ‘‘Sayın Büyükanıt’ın atamasıyla ilgili birçok spekülasyon olmuştu. Acaba bunların önüne geçmek için YAŞ öncesi böyle bir karar mı alındı?’’ sorusu üzerine, spekülasyonların kaynağının hükümet olmadığını söyledi. Çiçek şunları kaydetti: ‘‘Dolayısıyla eğer böyle bir spekülasyon, ortaya bir rahatsızlık çıkardıysa, yanlış değerlendirmelere sebebiyet verdiyse, bunun sorumlusu ve şimdi mahcup olması gerekenler onlardır. Artık hiç kimse, Türkiye’de silahlı kuvvetlerin üzerinden siyaset yapmamalıdır. Buranın gelenekleri var, yasaları var. Dolayısıyla biz baştan beri hatırlarsanız, kurallar neyse, teammüller neyse o çerçevede bu işin gerçekleştirileceğini ifade ettik. Dolayısıyla biz, o açıklamamız çerçevesinde bugün bu işlemi tamamladık. İlgili yasa bu yetkiyi Bakanlar Kurulu’na veriyor. O spekülasyonları yapanlar da şimdi mahcup olacaklardır. Ama, bir daha da o çevrelere kimsenin itibar etmemesi lazım.’’ YAŞ TOPLANIYOR YAŞ’ın ağustos ayı olağan toplantısı da Genelkurmay Başkanlığı Karargâhı’ndaki Çakmak Salonu’nda başlıyor. Şura üyeleri, öğlen saatlerine kadar açılış görüşmelerini yapacak, daha sonra Anıtkabir’i ziyaret edecekler. YAŞ toplantısında, bir üst rütbeye yükselecek general ve amiraller ile general ve amiralliğe yükselecek albayların durumları görüşülecek. Toplantıda, rütbelerinde bekleme süreleri bir yıl uzatılacaklar ile kadrosuzluk nedeniyle emekliye ayrılacakların durumları da ele alınacak. TSK’yi ilgilendiren diğer konuların da görüşüleceği şurada, bölücü ve irticai faaliyette bulunan personelin durumu da değerlendirilecek. YAŞ toplantısı, 4 Ağustos Cuma günü sona erecek. Şurada alınan kararlar, Cumhurbaşkanı Sezer’in onayına sunulduktan sonra kamuoyuna açıklanacak. Küreselleşme Postmodern Felsefe ve Cemaatçilik C 5 K Başarılarla dolu bir yaşam ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Genelkurmay Başkanlığı’na atanan Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt, yaşamı boyunca birçok görevde bulunurken çok sayıda madalya ve nişana da değer görüldü. Büyükanıt, 1 Eylül 1940 tarihinde İstanbul’da doğdu. 1959 yılında Erzincan Askeri Lisesi’nden, 1961 yılında Piyade Subayı olarak Kara Harp Okulu’ndan mezun olan Büyükanıt, 1963’te Piyade Okulu’nu bitirdi. Büyükanıt, 19631970 yılları arasında Kara Kuvvetleri Komutanlığı’nın çeşitli birliklerinde Takım ve Komando Bölük Komutanlığı görevlerini yürüttü. 1970 yılında girdiği Kara Harp Akademisi’ni 1972 yılında bitirerek kurmay subay olan Büyükanıt, 19721973 yılları arasında 6’ncı Piyade Tümeni Harekât Şube Müdürlüğü, 19731977 yılları arasında Kara Harp Akademisi öğretim üyeliği, 19771979 yılları arasında Belçika Mons’ta Shape Karargâhı İstihbarat Daire Başkanlığı’nda şube müdürlüğü, 19791980 yılları arasında Kara Harp Akademisi’nde öğretim üyeliği, 19801983 yılları arasında Genelkurmay Personel Başkanlığı’nda şube müdürlüğü, 19831986 yılları arasında Kuleli Askeri Lisesi Komutanlığı, 19861988 yılları arasında Cumhurbaşkanlığı Muhafız Alayı Komutanlığı görevlerini yaptı. NATO Savunma Koleji’ni bitiren ve 1988 yılında tuğgeneral rütbesine yükselen Büyükanıt, bu rütbede 2’nci Zırhlı Tugay Komutanlığı ve 1’inci Körfez Harekâtı’nda İtalya Napoli’deki AFSOUTH Karargâhı’nda İstihbarat Daire Başkanlığı görevlerinde bulundu. 1992 yılında tümgeneralliğe terfi ederek bu rütbede Genelkurmay Başkanlığı Genel Sekreterliği ve 3 yıl süre ile Kara Harp Okulu Komutanlığı görevlerini yürüten Büyükanıt, 1996 yılında korgeneralliğe terfi ederek 19961998 yıllarında 7’nci Kolordu Komutanlığı ve 19982000 yıllarında Genelkurmay Harekât Başkanlığı görevlerini icra etti. 2000 yılında orgeneralliğe terfi ederek 20002003 yıllarında Genelkurmay 2’nci Başkanlığı görevini yürüten, 20032004 tarihleri arasında da 1’inci Ordu Komutanı olarak görev yapan Büyükanıt, 2004 tarihinde Kara Kuvvetleri Komutanlığı’na atandı. Büyükanıt; TSK Üstün Hizmet Madalyası, Üstün Cesaret ve Feragat Madalyası, Şeref Madalyası, İtalya Silahlı Kuvvetler Şeref Nişanı, ABD Silahlı Kuvvetler Üstün Liyakat Nişanı ile Pakistan Silahlı Kuvvetler İmtiyaz Nişanı sahibi. GENELKURMAY BAŞKANI ÖZKÖK ORGENERAL BÜYÜKANIT’IN ATANMASINI DEĞERLENDİRDİ ‘Şura rahat geçecek’ Genelkurmay Başkanı Orgeneral Özkök ve Genelkurmay Başkanlığı’na ataması yapılan Orgeneral Büyükanıt, Ankara’da düzenlenen resepsiyonda bir araya geldi. (Fotoğraf: AA) ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hilmi Özkök, Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt’ın Genelkurmay Başkanlığı’na atanmasıyla ilgili olarak, ‘‘Olacağı buydu. Buydu da biraz ‘şey’ oldu. Çok söz söylendi, ama her şey olması gerektiği gibi oldu. Bunun böyle olması gerektiğini aramızda konuştuk. Böylece şura rahat geçecek, bunu sağladık’’ değerlendirmesini yaptı. KKTC Silahlı Kuvvetler Günü, Merkez Orduevi’nde düzenlenen resepsiyonla kutlandı. Yeni görevinden ötürü Büyükanıt’ı kutlayan ve hayırlı olsun dileklerini ileten Özkök, ‘‘Olacağı buydu... Buydu da biraz ‘şey’ oldu. Çok söz söylendi, ama her şey olması gerektiği gibi oldu. Bunun böyle olması gerektiğini aramızda konuştuk. Böylece şura rahat geçecek, bunu sağladık’’ dedi. Özkök, ‘‘Bunun sizin geliştirdiğiniz bir formül olduğu söyleniyor’’ sorusu üzerine şunları kaydetti: ‘‘En iyi nasıl olacaksa öyle olur. Bunlar konuşarak, doğruları ortaya koyarak her zaman bulunur. Nedense bazen kendimizi korkutuyoruz. Ne güzel oldu... Bunu hep şurayla bağlıyorlar. Ama bu farklı bir konu. Ama şura sırasında diğer kararnameler hazırlanırken bu atama tamamen bağımsızdır. Doğrudan doğruya hükümet teklif eder, Cumhurbaşkanı onaylar. Yaşar Paşa’nın atamadan haberi yoktu’’ yanıtını verdi. HABERİM YOKTU... Büyükanıt da bunun üzerine, ‘‘Haberim yoktu, inanın. Toplantılarım vardı. Eşim benden önce televizyondan öğrenmiş’’ yanıtını verdi. Özkök, ‘‘Kendinizi nasıl hissediyorsunuz? Yorgun hissetmiyor musunuz’’ şeklindeki soruya ise şu yanıtı verdi: ‘‘Tabii büyük bir rahatlama. İnsanın bir yola çıkması ve o yolun en sonuna kadar gidebilmek için uğraşması. Elinden geldiği kadar ulusuna hizmet etmesi. Bu görevi pırıl pırıl bir arkadaşına, çok eskiden beri tanıdığı bir arkadaşına devretmesi... İçim rahat. Görevden kurtuluyorum, baskılar azalıyor anlamında değil. Biz görevi yapmış olmanın huzuru ve mutluluğu içinde görevi bırakıyoruz.’’ Aktif bir görev yapmayı sürdürüp sürdürmeyeceği yönündeki soru üzerine ise Özkök şunları dile getirdi: ‘‘Zaman o kadar hızlı değişiyor ki, 2 ay sonra devre dışısınız. Akıl erdiremezsiniz. Onun için arkama dönmeden giderim. Sezgilerimle sorulduğu zaman yardımcı olabilirim. Ama bilgiler çok çabuk değişiyor. Önümüzdeki yıllar biraz zor olacak. Yalnız Türkiye için değil, bütün dünya için...’’ Büyükanıt, bir gazetecinin ‘‘Türkiye zor dönem yaşarken görevi devralıyorsunuz’’ demesi üzerine şunları söyledi: ‘‘Türkiye’nin zor bir dönemden geçtiği gerçek. Türkiye, kurumlarıyla potansiyeliyle her türlü güçlüğü yenebilecek bir ülke. Son zamanlarda benim gördüğüm en büyük noksanlık, kendimizi biraz şey görüyoruz, zayıf...” Özkök de gazetecilerle sohbet sırasında, çeşitli değerlendirmelerde bulundu. Özkök, TSK’de astların üstlerinden birçok beklentisi olduğunu belirterek ‘‘Astlarımızın bizden beklentileri oluyor. Bunları yerine getiremezsek astlarımızın önünde çırılçıplak kalırız’’ diye konuştu. Ortadoğu’daki gelişmelerin bütün bölgeyi etkilediğini de vurgulayan Özkök, Kıbrıs’taki ABD askeri varlığıyla ilgili ise ‘‘Oradaki üsler İngiliz üssü bile değil. İngilizlerin kendi egemenlik alanı’’ dedi. Orgeneral Hilmi Özkök, gazetecilerin Kuzey Irak’a sınır ötesi operasyon olasılığına ilişkin sorularını yanıtlarken de, görevin artık Büyükanıt’a geçmekte olduğunu söyledi. üreselleşme sürecinin yarattığı pek çok çelişki var. Birinci ve belki de en önemli çelişki, Küreselleşmenin ‘‘Uygarlığı’’, ‘‘Bilgi Toplumu’’ adı altında ‘‘demokrasi ve insan hakları’’ aracılığıyla yaygınlaştırdığını öne sürerken şiddeti, terörü, savaşı, eşitsizlik ve adaletsizlikleri derinleştirmekte ve yaygınlaştırmakta oluşunda ortaya çıkıyor. İkinci çelişki ulusdevlet konusunda belirginleşti: Küreselleşme sürecinin hem alttan ‘‘alt kültürlere özerklik’’ yoluyla hem de üstten ‘‘uluslararası örgütlenmelere bağımlılık’’ aracılığıyla zayıflattığı ulusdevlet kavramının vazgeçilmezliği ortaya çıktı; Küreselleşmenin kuramcılarından Francis Fukuyama, Devlet İnşası adlı kitabında bu gerçeği açıkça itiraf etti: Yoksulluk, insan ve uyuşturucu kaçakçılığı ve uluslararası terör olarak ifade edilen üç büyük Küresel sorunla, ulusdevlet yapısı olmadan savaşılamayacağı nihayet görüldü. Üçüncü çelişki, Küreselleşmenin, desteklediği ‘‘postmodern felsefe’’ ile, ideolojisi olarak (bir aldatmaca niyetiyle de olsa) sunduğu ‘‘demokrasi ve insan hakları arasındaki’’ çatışmada ortaya çıkıyor. ??? Postmodern felsefe esas olarak, insanın dışındaki gerçekle bu gerçeği algılayış biçimi arasındaki farkı ve varsa çelişkiyi, kişisel algılayış lehine saptıran bir yaklaşıma sahip. Özet olarak, ‘‘Toplumsal ve nesnel dış gerçek önemli değildir, asıl gerçek kişinin algıladığı gerçek, iç gerçeği yani inandığı şeydir’’ ilkesine dayanıyor. ‘‘Dışsallık, objektiflik, yani nesnellik diye bir şey yoktur, insan ne düşünüyorsa, ne hissediyorsa, gerçek odur’’ diyor. Yaklaşım olarak pozitivizme ve materyalizme karşı, idealist bir felsefeyi savunuyor postmodernizm. Deneyselciliğe ve kuşkuculuğa karşı inancın ve dogmatiz min kapılarını açıyor. Bu niteliği ile bireyselliğin temelini oluşturan deneyselcilik ve kuşkuculuk yerine, tarikatcemaat yapısını meşrulaştıran inanç dogmatizminin en büyük destekçisi oluyor. Kendilerini ‘‘liberal’’ diye satan dinci yazarlar, televizyonlarda ‘‘Bir bizim dışımızdaki gerçek vardır, bir de kalbimizdeki hakikat, bunlar çatıştığı zaman esas olan kalbimizdeki hakikattir’’ diyerek inancın bilime, tarikat ve cemaatin bireysel ve toplumsal kimliğe karşı üstünlüğünü savunuyorlar. ??? Postmodernizm, Soğuk Savaş döneminde Marksizm (Diyalektik Materyalizm) ile Pozitivizmi birbirine karıştıran cahil Amerikalıların, Sovyetler Birliği’ne karşı ideolojik mücadele stratejilerinden biri olarak ortaya çıktı. Dinsiz bir proletarya diktatörlüğü kimliğiyle kendini tanımlayan Sovyetler Birliği’nin (Diyalektik Materyalizme dayalı olduğunu iddia ettiği) MarksistLeninist ideolojisine karşı, tüm tektanrılı dinlerin desteğini alarak postmodernist felsefeyi yaygınlaştırdı. Marksizmle (ve Diyalektik Materyalizmle) mücadele etmek adına, pozitivizme, bilimselliğe, deneyselciliğe, kuşkuculuğa, bireyselliğe karşı çıktı, dinci dogmatizmi, tarikatcemaat anlayışını ve yapılarını güçlendirdi. Bugün yine Amerika’nın öncülüğündeki Küreselleşme, nasıl Soğuk Savaş döneminde Sovyetler Birliği ile mücadele sırasında yaratılan ‘‘İslam Mücahidi El Kaide’’ ile çelişki içindeyse, aynı biçimde, postmodern felsefe ile de (güya savunduğu) demokrasi ve insan haklarıyla çelişen tarikatcemaat kapanına yakalanmış durumda. Dünyada ve ülkemizde kadını ikinci sınıf vatandaş olarak simgeleyen türbanın özgürlük adına, dinci diktatörlüklerin, yani şeriatçılığın demokrasi adına savunulabilmesi gibi gariplikler işte bu çelişkinin sonucu. ekongar?cumhuriyet. com.tr; www.kongar.org ESKİ AJAN TÜRKİYE’DE YAŞADIKLARINI ANLATTI ‘İstanbul CIA üssüydü’ ANKARA (ANKA) 19861998 döneminde CIA’nın İstanbul bölgesi şef yardımcısı olarak görev yapan eski CIA ajanı Philip Giraldi, Türkiye’deki yaşadıklarını anlatırken ‘‘Ben orada iken İstanbul, Avrupa’nın en büyük CIA üssü idi’’ dedi. Rusların aksine ABD’nin Türk istihbarat servislerine sızamadığını öne süren Giraldi, bunun bir nedenini de Türklerin karşı istihbarat konusunda ‘‘çok agresif’’ olmalarına bağladı. Buna karşın, Giraldi, CIA’dan para alan bir tek ‘‘üst düzey Türk yetkilisi’’ konusunda bilgisi olduğunu, ancak bu kişinin büyük paralar karşılığında CIA için çalışmaya ‘‘gönüllü’’ olduğunu iddia etti. TÜRKİYE NATO’DA KİLİT BİR OYUNCU Çeşitli Amerikan dergi ve yayınlarında yayımlanan yazıları ile tanınan eski CIA ajanı Giraldi, Balkanalysis adlı internet sitesinde yayımlanan söyleşide, CIA’nin İstanbul bölgesi şef yardımcısı olarak çalıştığı 19861989 döneminde İstanbul’daki durumu değerlendirirken, ‘‘Ben orada iken İstanbul, Avrupa’nın en büyük CIA üssü idi. Soğuk savaş devam ettiği için çoğu ajanlar, Boğaz’dan Akdeniz’e geçen Sovyet Deniz Kuvvetleri’ni izlemekle meşguldu’’ dedi. Başta Ruslar ve Mısırlılar olmak üzere, İstanbul’da faaliyet gösteren diğer ülkelerin ajanlarını da dikkatle izlediklerini anlatan Giraldi, Ruslar ve Mısırlılar için de, ‘‘Her ikisi Türk istihbarat servislerine sızmayı başarmıştı. Bu bizim yapamadığımız bir şeydi’’ ifadesini kullandı. ABD’nin neden yapamadığının sorulması üzerine, ‘‘CIA, Türkler arasında iyi kaynakları geliştirmek için büyük bir çaba göstermedi, çünkü çok tehlikeli idi’’ dedi ve bunun nedenlerinden biri olarak ‘‘Türklerin karşı istihbarat konusunda çok agresif’’ olmalarını gösterdi. Giraldi, Türkiye’nin NATO’da kilit bir oyuncu olduğunu, bu nedenle istihbarat yönünden ‘‘çok hassas’’ sayıldığını belirtti. ‘‘Bir Türk yetkilisinin bizim için çalışmasını sağlamak, deşifre olması halinde yaratabileceği potansiyel tepki nedeniyle en yüksek düzeyde koordinasyon gerektirirdi’’ diye konuşan Giraldi, diğer bir soru üzerine CIA’dan para alan bir tek ‘‘üst düzey Türk yetkilisi’’ konusunda bilgisinin bulunduğunu, bu kişinin çok büyük paralar karşılığında CIA’ya çalışmaya ‘‘gönüllü’’ olduğu iddiasında bulundu. Bu kişinin adını sadece en üst düzey CIA yetkililerinin bildiğini söyleyen Giraldi, söz konusu Türk yetkilisi ile temasların çok dikkatle ve Türkiye dışında, Türklerin tanımadığı bir CIA görevlisince yürütüldüğünü öne sürdü. Giraldi, başta İranlılar ve Libyalılar olmak üzere, uluslararası terorizm sorununa da odaklandıklarını anlattı. Teröre karşı gerçekleştirdikleri operasyonlardan örnekler veren Giraldi, bu çerçevede, Ankara’daki ABD hava üssündeki bir düğünü bombalamaya hazırlanan iki Libya ajanının terör operasyonunu etkisiz hale getirmeyi başardıklarını kaydetti. B aşbakan Erdoğan’ın bir hafta arayla yaptığı iki çıkışı nasıl yorumlamalı? Birincisinde esip üfüren, parlayıp gürleyen bir hava vardı. Kısaca şöyle diyordu: ‘‘Artık sabrımız taştı. PKK Kuzey Irak’tan besleniyor. Sınırlarımızdan girip burada eylemler yapıyor, askerlerimizi şehit ediyor. Müttefikimiz Amerika ve komşumuz Irak bu konuda söz verdikleri halde hiçbir şey yapmıyorlar. PKK terörüne karşı harekete geçmiyorlar. O halde günah bizden gitti. Görün bakın neler olacak?’’ Başbakan’ın bu çıkışı üzerine ülke ayağa kalktı. Demek ki, bütün olup bitenler hükümetin canına tak etmişti. Kuzey Irak’ta yuvalanan şu terörün hakkından artık gelinecekti. Herkesin aklına gelen de Türk Silahlı Kuvvetleri’nin bir sınır ötesi harekât yapması ve Kandil Dağı dahil terör yuvalarını yerle bir GENİŞ AÇI HİKMET BİLA Ne? NATO mu? Kuzey Irak’ta bugüne kadar PKK terörünü destekleyen NATO üyeleri mi o örgütle savaşacak? NATO’nun başı Amerika değil mi? Kuzey Irak’ta Kürt devletini kuran, PKK denen örgütü de o devletin kanatları altına sokan Amerika değil mi? PKK ile mücadele eden Türk askerlerini esir alıp başlarına çuval geçiren o Amerika değil mi? Türkiye sınır ötesi harekâttan söz ettiği zaman karşısına dikilip ‘‘Sakın ha’’ diyen Amerika değil mi? Peki NATO kurumsal olarak Kuzey Irak’a gelirse ne olacak? Onu da söyleyelim. Orada kurulan Kürt devletinin silahlı koruyucuları etmesiydi. Sonra... Hava değişti, söylem yumuşadı. Ve Başbakan tatil yaptığı yerde ikinci çıkışını yaptı. Özetle dedi ki, NATO nasıl Afganistan’da güvenliği sağlıyorsa, Kuzey Irak’ta da sağlayabilir. Kuzey Irak’a NATO gücü gönderilsin. Böylece dış politikacıların bir çocuğu daha oldu. Diplomatlar hemen tartışmaya başladılar. Olur mu olmaz mı diye... İşin inceliklerini, diplomatik boyutlarını öne sürenler oldu. Ama bu tartışmalar sırasında asıl soru bir türlü sorulmadı. Asıl soru şu: arasına bu kez İngiltere, Hollanda, Belçika, Almanya, İtalya, Yunanistan falan da girecek. Türkiye’nin güneydoğusunu da Kürt devleti içinde gösteren haritaları yayımlayan, teröristleri özgürlük savaşçıları olarak bağrına basan, onları ve yandaşlarını kendi ülkelerinde rahata ve paraya boğan ülkeler değil miydi bunlar? Öcalan’a villa tahsis eden İtalya mı? Onu İtalya’dan törenle teslim alıp Kenya’ya kaçıran Yunanistan mı Kuzey Irak’ta PKK ile mücadele edecek? Bütün bunlar bilindiği halde, Kuzey Irak’a NATO’yu çağırmanın anlamı nedir? Bir hafta içinde, ‘‘Irak’a gireriz, terörü bitiririz’’ tavrından, ‘‘Kuzey Irak’a NATO girsin’’ tavrına geçiş ne demektir? Ulusal güvenlik politikası böyle mi oluyor? hikmet.bila?ntv.com.tr ajanı Philip Giraldi, ‘‘Ben orada iken İstanbul, Avrupa’nın en büyük CIA üssü idi’’ dedi. Başta Ruslar ve Mısırlılar olmak üzere, İstanbul’da faaliyet gösteren diğer ülkelerin ajanlarını da dikkatle izlediklerini anlatan Giraldi, Rus ve Mısırlı ajanların Türk istihbarat servislerine sızdığını ileri sürdü. CIA