28 Aralık 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

AĞUSTOS CUMA SÖZ ÇİZGİNİN haberler TURHAN SELÇUK DÜNYADA BUGÜN ALİ SİRMEN POLİTİKA GÜNLÜĞÜ C 3 HİKMET ÇETİNKAYA Ortadoğu Konusunda Dikkatli Olmak Gerek SADDAM, “BENİ ASMAYIN, BEN ASKERİM, KURŞUNA DİZDİRİN.” DEDİ.. (BASINDAN) Yaşam Barıştır T ürkiye’de dış politika konularının kamuoyunda açık ve ciddi biçimde tartışılması 1960’lı yıllara rastlar. Daha önceleri bu konular iç politikadan ayrı ele alınır ve bir anlamda da tabu olarak kabul edilirdi. İç ve dış politikaların birbirleriyle iç içe oldukları görece yeni anlaşıldı. Yine de dış politikanın iç politikaya oranla, daha değişik yönleri olduğu, uygulanacak olan politikanın uluslararası arenada doğuracağı sonuçların etkileri ve diplomatik dilin özellikleri göz önünde bulundurulunca biraz daha dikkatli olmak gerektiği söylenebilir. Ünlü Fransız şair ve düşünürü Paul Valery, ‘‘Yalnızca güzel niyetler, yüce amaçlarla politika yapılmaz’’ der. Koşulları, eldeki araçları da göz önünde bulundurmak ve dünyaya ya da olaylara ‘‘haklı haksız’’, ‘‘doğru yanlış’’ , ‘‘iyi kötü’’ diye bakma yanılgısına düşmemek zorundayız. Türkiye şu günlerde, içinde bulunduğu bölgeyi saran kan ve ateş çılgınlığı karşısında bu ilkeleri göz önünde bulundurarak hareket etmek zorundadır. İstesek de istemesek de, olayların bizi de etkilemesi kaçınılmaz. Her zaman dikkatli olup, duyguları ve sloganları diplomasi alanının dışında tutarak, olayı yakından izleyip duruma göre pozisyon almakta yarar var. ??? Önce olaya doğru tanı koymak gerek. Ortadoğu’daki savaşa bir din savaşı gibi bakmak bizi yanılgıya sürükler. Ülkemizde gittikçe egemen olan İslamcı görüş bu yanılgıya düşerken kendisinden yana saf tutan iktidarı da etkiliyor. Recep Tayyip Bey’in ve AKP yöneticilerinin bu konuda demeç verirken de dikkatli olmaları ve çok yönlü anlaşmazlığın tarafı olmamalarında büyük yararlar var. Mazlum zalim bakışı, ilk yaklaşımda birçok doğruyu içerir gibi görünebilir, ama sonuç vermez. Filistinlilerin mazlum konumunda oldukları yadsınamaz. Filistin sorunu çözülmeden Ortadoğu’da sorunların çözülemeyeceği de açık. İsrail’in Filistinlilere yaşam hakkı tanımadığı, onları insanca yaşam koşullarından uzakta, yalnızca umarsızlık ve terör üreten bir ortamda yaşattığı da herkesin görmesi gereken bir olay. Batı’nın Filistinlilerin bu koşullarını görmezden gelirken İsrail’in en ufak bir kaybını abarttığı, terörün bir yanını görüp öbürünü görmezden geldiği de, olaya biraz insaf ve soğukkanlılıkla yaklaşan herkesin görebileceği bir bedahet. Ama bütün bunlara bakarken, Hamas’ın şiddet yanlarını ve Hizbullah’ın sert çekirdeğinin yapısını görmezden gelerek, bunların hepsini mazlumlar kampı içinde ele almanın da sonuç vermeyeceği açık. AKP olaylara bu açıdan soğukkanlı yaklaştığı izlenimini vermiyor. Hamas’ın sertlik yanlılarının davranışlarını değerlendirirken olaya doğru yaklaşmadığı görünümünü yaratıyor. ??? Önümüzdeki günlerde, Lübnan’da görev yapacak çokuluslu ya da uluslararası güç konusuna gelince: Roma toplantısı bu konuda bize değerli ipuçları verdi. Birleşmiş Milletler, yapısındaki oluşum dolayısıyla bu konuda âciz olduğunu gösterdi. Bu durumda BM Güvenlik Konseyi’ni oluşturan üyelerin tavırları da göz önünde bulundurulduğunda bu kurumun bir çözüm üretmesi, barışı sağlayacak bir gücü oluşturması ve bu gücün görev tanımını doğru yapması mümkün değil. Baksanıza! Roma’da acil bir ateşkes çağrısı bile yapılamadı. Neden? Çünkü ABD, İsrail’in Hizbullah ile işini bitirebilmesi için, gerekli süreyi kazanmasını sağlamaya çalışıyor. Bu durumda ABD’nin daimi üyesi olduğu Güvenlik Konseyi bir barış gücünü nasıl oluşturacak? Bu ‘‘barış gücü!’’ eğer ABD’nin istediği doğrultuda görev yaparsa, İsrail’in silahsızlandırmayı başaramadığı ve başaramayacağı Hizbullah’ı nasıl silahsızlandıracak? Böyle bir girişim barış gücü adı altındaki kuruluşun, barışı sağlamak adı altında çatışmaya taraf olması sonucunu doğurmayacak mı? Türkiye bu güce katılır, hele hele komutasını üstlenirse, çatışmaya taraf haline gelmeyecek mi? BM gücü için söylenebilecek olanlar, NATO gücü konusunda evleviyetle geçerlidir. Türkiye bugünden, bir karar almak, taraflardan birinin yanında saf tutuyormuş görüntüsü vermek zorunda değildir. Konu kamuoyunda, parlamentoda önyargılardan, kısır siyasi hesaplardan arınmış olarak tartışılmalı, ondan sonra sağlıklı bir karara varılmalıdır. B 2. SADDAM SADDAM’I KURŞUNA DİZDİRMEYECEĞİM, ASTIRACAĞIM... GERİCİ YUVALARI GENÇLERİ SAFLARINA ÇEKMEK İÇİN HAREKETE GEÇTİ Tarikatlar beyin yıkıyor EMEL KILIÇ İstanbul’un birçok ilçe ve beldesinde olduğu gibi Zeytinburnu ilçesinde de okulların kapanmasını fırsat bilen bazı din tacirleri, yaşları 812 arasında değişen çocukların beyinlerini yıkıyor. Apartman altlarını, çay ocaklarını, çeşitli dernek merkezlerini kullanan din tacirleri, Kuran kursu kisvesi altında henüz ilköğretim öğrencisi olan çocuklara ders veriyor. Zeytinburnu’nda Seyit Nizam Mahallesi G22 Sokak’ta, üzerinde yeşil puntolarla ‘‘çay ocağı’’ yazısı bulunan bir işyerinin üst katında küçük kız ve erkek çocuklarına Kuran kursu verildiği belirlendi. Kız çocuklarının başlarını kapatarak çay ocağına girdikleri ve gün boyu burada kaldıkları gözlendi. Mahalle sakinleri bu durumdan rahatsız olduklarını belirterek, ‘‘Bu yaştaki çocuklara tarikat eğitimi veriliyor. Resmi kurumlardan, Cumhuriyetimizi ve laikliği hedef alan bu uygulamalara karşı göz yummamasını bekliyoruz’’ dediler. YAŞAM TARZI OLUŞUYOR EğitimSen 1 No’lu Şube Sekreteri Yunus Öztürk de başta Zeytinburnu, Bağcılar, Bahçelievler olmak üzere kentin birçok ilçe ve beldesinde kaçak Kuran kursları bulunduğunu belirterek, müftülüğün bu kursları denetleyip üzerine gitmediğini söyledi. Öztürk sözlerini şöyle sürdürdü: ‘‘Çocukta, ileride onların istediği gibi bir yaşam tarzı oluşuyor. Tarikatlara bağlı kaçak Kuran kurslarının ardından dershanelerine devam ediyorlar. Daha sonra bu kişiler aracılığıyla iş bulabiliyorlar. Ekonomik koşulları yetersiz çocukları, aileleri, sokak kültürü öğrenmesin diye bu kurslara gönderiyorlar.’’ ŞIKÂYET YOK Zeytinburnu Müftüsü Arif Gökçe ise ‘‘Kaymakamlığa bir şikâyet olmadığı sürece yapacak bir şey yok. Şu ana kadar çay ocağında işletilen kaçak Kuran kursu ile ilgili bize ihbar gelmedi’’ dedi. eyrut’un Şii mahallelerinden, Güney Lübnan’dan bilgisayar ekranına düşen fotoğraflar insanın yüreğini acıtıyor... Televizyon ekranlarını açamıyorum... Yerli ve yabancı televizyonlar insanlık dışı vahşeti veriyor... ‘‘Ölüyoruz, kurtarın bizi!..’’ Hizbullah da boş durmuyor... Attıkları roketler Nahariye’yi ve Hayfa’yı vuruyor, orada da insanlar ölüyor... Bu arada Roma’da ‘‘barış’’ toplantısı yapılıyor.... ABD, Ortadoğu’da sınırları yeniden belirleyecek. Bu operasyon planı çok önceden hazırlandı. ABD Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice da ülkesinin amacını İsrail’de açıkladı: ‘‘Yeni bir Ortadoğu’nun zamanı geldi...’’ İsrail uçakları Beyrut’u bombaladığı saatlerde Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi (AKPM) tıpkı ABD gibi ‘‘Kürtleri’’ dünyanın devletsiz en büyük ulusu olarak niteledi. ABD’nin ‘‘Silahlı Kuvvetler Dergisi’’nde de aynı görüşte bir yazı yayımlanmıştı daha önce... Ne deniyordu dergide: ‘‘Türkiye, Suriye, İran ve Irak’ta yaşayan Kürtlerin bağımsız bir devlet kurmaları gerekir...’’ Lübnan’da bir insanlık dramı sürerken ‘‘Kürt devleti’’nin gündeme gelmesi elbet rastlantı değil... Senaryo çok çok önceden yazılmış... Ortadoğu alevler içindeyken ABD ve AKPM aynı amaçta birleşiyor: ‘‘Bölgede 30 milyon Kürt devletsiz...’’ Tüm bunlar olurken Türkiye, Kuzey Irak’taki PKK kamplarına karşı askeri bir harekât yapamıyor... Burada aklıma gelen bir soru var: ‘‘Kuzey Irak’taki PKK kamplarına müdahale edemeyen bir Türkiye, İsrail ve Hizbullah savaşının arasına asker gönderecek mi?’’ ??? ilan renkli Beyrut neredeyse bir ‘‘hayalet’’ kent oldu. İnsanlar perişan. Bağdat da üç yıl önce işgal edildi, yakılıp yıkıldı... Acaba sırada Suriye mi var, yoksa İran mı? Yaşam; sevginin, umudun, barışın yeşermesi demektir. Yaşam; insanın kendini özgürce hissetmesi demektir. Konunun dışında ama değinmeden geçemeyeceğim... 6. Munzur Doğa ve Kültür Festivali Tunceli’de başladı. Umarım festival olaysız biter. Tunceli’de barış, kardeşlik, sevgi ivme kazanır. Terör Tunceli’yi de vuruyor, orada da insanlar ölüyor. Yasadışı örgütler bilerek ortalığı karıştırıyor... Bir Tuncelili dostum telefonda aynen şöyle diyordu: ‘‘Binlerce insan festival için Tunceli’ye gidiyor otobüs ve özel araçlarıyla. Ancak Seyitli ve Pertek feribotu arama noktasında kimlik denetiminden geçiriliyor. Daha önce gözaltına alınmış, polisçe sorgulanmış ya da hapis yatmış hiç kimse Tunceli’ye sokulmuyor...’’ Bir söz vardır anımsatayım: ‘‘Her gerginlik başka gerginlik getirir...’’ Tunceli’deki festivale yurtiçinden, yurtdışından binlerce insanın katıldığını biliyorum. Daha önceki yıllarda Tunceli’de yaşananları da elbet unutmadım. Devletin görevi güvenliği sağlamaktır. Çoluk çocuk yollara düşen insanlara ‘‘manevi işkence’’ çektirmek değil... Yüzlerce otobüs, özel araç 24 saattir Tunceli’ye giremiyor bu yüzden... İnsanlar perişan, çocuklar uykusuz... Demokratik bir hukuk devletinde bireye, gözaltına alınıp sorgulandığı için, hapis yattığı için ülke topraklarında ‘‘yasak’’ uygulanır mı? ??? Yeni düzenlenen Terörle Mücadele Yasası uygulanıyor Tunceli’de... Birden 12 Eylül 1980 sonrasına gidiyorum. İzmir’de Otobüs Terminali. Polisler, Tunceli’den gelen otobüslerden inen yolcuların kimliklerini kontrol ediyor. Tunceli doğumlular İzmir’e sokulmuyor. 25 yılda değişen nedir? Hava da sıcak İstanbul’da. Haber Merkezi’ne uğrayıp haberlere bakıyorum... İsrail, Beyrut’a saldırıyor. PKK yine pusu kurmuş. Bir subayımız şehit düşmüş. Roma’daki ‘‘barış’’ toplantısında ise dağ fare doğurmuş!.. Belliydi zaten!.. hikmet.cetinkaya?cumhuriyet.com.tr Faks numaramız: +90 0212/ 343 72 69
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle