28 Aralık 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

HAFTA C Redaksiyon/Redaktion: Starkenburg Str. 5, 64546 MörfeldenWalldorf. email:cumhuriyet@gmx.net Tel: 0610598174446 İmtiyaz Sahibi/Inhaber: İlhan Selçuk (Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık A.Ş.’yi temsilen, Cumhuriyet Vakfı adına) Genel Yayın Yönetmeni/ Chefredakteur: İbrahim Yıldız Yazı İşleri Müdürü/ Redaktionsleiter: Osman Çutsay Yayın Koordinatörü/ Koordinator: Hayri Arslan Reklam/Anzeigen: Ömer Aktaş Yayın Kurulu/Redaktionsbeirat: İlhan Selçuk (Başkan/ Vorsitzender), Prof. Dr. Emre Kongar (Berater), Orhan Erinç, Hikmet Çetinkaya, Şükran Soner, İbrahim Yıldız, Orhan Bursalı, Mustafa Balbay, Hakan Kara Baskı/Druck: Hürriyet A.Ş Zweigniederlassung Deutschland, An der Brücke 2022 D64546 MörfeldenWalldorf. Dağıtım/ Vertrieb: ASV Vertriebs GmbH (Der Verlag übernimmt keine Haftung für den Inhalt der erscheinenden Anzeigen) GOTİK VE BAROK ÜSLUBUNUN ÖZENEREK SÜSLEDİĞİ RÜYA KENT Prag: Tarihin büyüsü ama burada yağmur çiselerinin dokunduğunu da hissedebilirsiniz. Genelde Çek dilini kullanıyorlar ve halkın neredeyse yüzde 50’si ateist, genç nüfus az ve yaş ortalaması 70 hatta kadınlarda 77. Bizim kadar leziz yemek lezizleri olsaydı bu ortalama düşerdi! Baştan aşağı tarih yüklü Prag’da, her biri başka büyüleyici binalar, kiliseler de yer alıyor. Üzerinde birbirine benzemeksizin yaratık şeklinde yapımlaş olan 300 yağmur oluğu bulunan St. Vitus Katedrali en ünlüsü. Hemen yanında 82 metre uzunluğunda uzun kuleler yer alıyor. Yapım aşamasında altın kurala uyulmadığı için gerçekten bakarken bir rahatsızlık veriyor gözümüze. Prag diyince hayalimde ilk canlanan Vltava Nehri üstündeki Charles Köprüsü. Prag’ın kalbinin attığı yer. Hediyelik eşya satıcıları kukla tiyatroları, müzisyenleri, ressamları ve sanatçılarıyla Prag’a ruh katan bir köprü. Sayamadın ama 75 heykel bulunuyormuş, en ilginç olanı da Nepomuk heykeli, etrafında gördüğüm herkes heykele dokunarak dilek tutuyordu, ben de şansımı denedim tabi, en kısa zamanda gerçekleşmesi ümidiyle. Aynı zamanda sanat düşkünü bir kent, bir çok konser salonu ve adım başı bilet satan değişik kostümlü öğrenciler gözümüze çarpıyor. Elif’in müziğe olan tutkusu sayesinde bu zevki de yaşadık ve o akşam Smetana Hall’de Mozart’ın Requiem eserleriyle, görkemli salonun büyülü atmosferi içinde kendimizden geçtik. Prag’ın simgesi olan şehrin merkezindeki ilginç hikayesiyle tarihi astronomik saat, bütün turistlerin ilgisini çekiyor. Öyle ki aynı zamanda hem saati, hem ayın ve güneşin durumunu, hem de hayvan simgeleriyle gökyüzünün durumunu gösteriyor. Ustasının aynı mükemmellikte başka bir eser yapmasına imkan vermemek için kör edilmesine sebep olacak kadar güzel bir eser. Saatin etrafında da iyilik, kötülük ve yaşamı ifade eden küçük figürler bulunuyor. Dinin temsilcisi İsa’dan ölümsüzlüğü temsil eden iskelete kadar bir takım heykelcikler var. Şimdi sıkı durun beni en çok şaşırtan şey de saatin sol üst köşesinde iskeletin yanında bir Türk erkeği figürünün bulunması. Bu, şehveti temsil ediyormuş. İçinde binlerce taş çeşitleri, heykeller ve dondurulmuş hayvanlardan oluşan Ulusal Müze’yi de gezmeyi ihmal etmedik. Prag’ın dünyaca ünlü kaplıcası Karlovy Vary’i göremedik ama gidenlerdin anlattığına göre çok güzelmiş artık bir daha ki sefere. Sevdikleriniz için ünlü Bohemya kristalleri ve cam işlemelerinin satıldığı özel pazarlardan hediyelik eşya bakabilir ya da benim gibi tercihinizi kuklalardan yana kullanabilirsiniz. Ağaçların altında Managua MUSTAFA BALBAY Nikaragua’nın başkenti Managua’ya bir geceyarısı indim. Guatemala City’den havalanan uçak beni 40 dakikada Managua’ya getirdi. Managua Havaalanı’ndan kente ise 2 saatte ulaşabildim. Gümrük kontrolü ayrı dert, alandan çıkış ayrı dert, araç bulmak ayrı dert... Dert dediğime bakmayın; yeni bir ülkeye gelmiş olmanın heyecanı tabii ki hepsinin üstünde. Managua gençlik yıllarımın başkentlerinden... Nikaragua’nın bağımsızlığına kavuşması için mücadele edenlerin, Sandinoların başkenti! Beni alandan kent merkezine getiren aracı ve şoförünü anlatmadan geçemeyeceğim. Taksimetre olmadığı için pazarlık usulü anlaştık. Sıkı bir pazarlıktan sonra 15 dolara beni kente götürecek şoförle el sıkıştık. Aracına yöneldik. 1950 ya da 60 model bir araba. İlk bakışta üzerinde üçdört ayrı renk saydım. Anlaşılan felek dahil herkes çarpmış... Şoför centilmen... Önce benim tarafın kapısını açmaya yöneldi. Olmaz dedim ama, dinlemedi. Benden erken davrandı. Zaten ben niyetlensem de açamayacakmışım. İki eliyle kapı kolunu kavradı, Sol diziyle kapıya sert biçimde vurdu. Bir kere daha vurup kolu hızla yukarı çekti ve kapı açıldı. Kapı açılırken çıkan sesler için ‘‘gıcırtı orkestrası’’ desem yeridir. Sanıyorum en az 20 çalgı vardı! Kendi tarafına geçti. Yerine oturdu... Ben doğallıkla kontak anahtarını yerine sokup aracı çalıştırmasını beklerken, sol tarafından iki tornavida çıkardı. Zifiri karanlıkta iki tornavida ışıldıyor... Tornavidalardan birini gaz pedalının oralardaki iki kabloya bağladı. Ötekiyle direksiyonun altındaki iki kabloyu sürtündürdü... Birkaç denemeden sonra parçalı gürültülü bir biçimde motor çalıştı. Yola çıkmak üzere başını doğrulturken bana bir bakışı vardı ki; 50 model bir otomobil şoförü değil, uzay mekiği Challenger’ın astronotuydu mübarek! Gece geç yatmış olmama karşın sabah erkenden uyandım. Soluğu kenti biraz tepeden gören açık alanda aldım... Karşımda bir ağaç denizi. Resepsiyondaki görevli bana, kent merkezinin o yönde olduğunu söylemişti. Gezinirken sordum, doğru dediler, Managua’nın merkezi bu tarafta... Önümdeki ağaç denizinin aralarında tıpkı gerçek bir denizin ortasındaki tekneler gibi bina çizgileri dikkatimi çekti... Managua’nın hemen yanındaki Managua gölü ve çevresi de öyleydi. Göl kıyısındaki seyyar satıcılar eti ızgarada pişirip bir ağaç yaprağının üzerine koyarak servis yapıyorlardı. Ağaç yapraklarından tabaklar... Orta Amerika kentlerinin çoğunda benzer görüntülerle karşılaştım. Ne verimli toprak, ne güzel ağaçlar ve ne fakir insanlar... Gezekalın... Fotoğraflar: Haldun Aydıngün NEVİN TAMER V ltava Nehri’nin ortasında kurulu bir masal şehri. Gotik ve Barok mimarinin yanı sıra 20. yüzyıl mimari şaheserleriyle komünizm tarihinin bıraktığı hüzünlü havasıyla sihirli bir kent Prag. Sadece bir kültür merkezi değil aynı zamanda son derece etkileyici doğal güzelliklere sahip, hayatımın ilklerinden biri olan büyülü şehir Prag. İlk dünya açılımımı yaptığım bu kentte farklı bir kültürün, milletin, tanımadığım bir hayatın içinde buldum kendimi diyebilirim. Elimizde haritalarla bilmediğimiz bir şehirde kaybolmanın bu kadar zevkli olacağını tahmin bile edemezdim. Ünlü yazar Kafka’nın memleketi Prag’dayım.Yaklaşık 11 milyon nüfuslu Çek Cumhuriyeti’nin neredeyse 2.5 milyonu Prag’da yaşıyor ve her yıl turist akınına uğradığı bir gerçek. Şaşırtan bir havası var. Bir açılıp bir kapanıyor gün içinde. Temmuz aylarında 2025 derece aralarında seyrediyor Hattuşaş’ta üçüncü boyut Yüce ülke ya da Karnataka FARUK PEKİN H ÖZGEN ACAR H ititlerin başkenti Hattuşaş kazılarının 100. yıldönümünde yeniden yaratılan sur duvarları ile birlikte Çorum, 2010 yılında KuzeyOrta Anadolu’nun yeni turizm başkenti olmaya hazırlanıyor. Dünyanın hiçbir ülkesinde, birden fazla, iki imparatorluk yaşanmamıştır. Anadolu ise değil iki, dört ayrı (Hitit, Roma, Bizans, Osmanlı) imparatorluğa başkentlik yapmakla kalmamış, Pers ve İskender İmparatorluklarına da tanık olmuştur. Dünyanın bilinen ilk imparatorluğu Çorum’daki Hititlerin başkenti ‘‘Hattuşaş’’nın (Boğazkale), ÇankırıYozgatAmasyaTokat’ı da kapsayacak biçimde yeni bir bölge turizminin çekirdeğini oluşturmaya başladığı gözleniyor. Bu yıl sonunda Ankara’da devreye girecek Esenboğa Havaalanı’nın yeni terminal binası, alışılmış EgeAkdeniz turizminin dışında, turistleri Anadolu’nun içlerine çekerek, tarih, doğa ve kaplıca olanakları ile bütünleşen bakir alanları gündeme getirecek. Şu anda yapılmakta olan çift şeritli yol tamamlanınca AnkaraÇorum arası otobüs yolculuğu iki saatin altına inecek. Çorumlu girişimciler kentte varolan dört yıldızlı otellere ek olarak iki tane beş yıldızlı otelin yapımını sürdürürlerken, beş yıldızlı iki otelin de iznini aldılar. Böylece, 2010 Çorum yeni bir turizm başkenti olmaya hazırlanıyor. Kuşkusuz bu hedefe ulaşmada Hatti Krallıkları ile Hitit İmparatorluğunun Çorum’a katkıları her şeyin temelini oluşturacak. ‘‘Amacımız, büyük bir kerpiç yapıyı ayağa kaldırmak, ikincisi inşaatı belgelenen bir deney olarak yürütmekti. Arkeologların yalnızca kazmak değil, araştırma sonuçlarının geniş kitlelere aktarmaları gerektiği olgusunu da gerçekleştirmek istedik. Yer olarak da ziyaretçinin kenti gezerken kullandığı, kolay ulaşılabilir, surların görülmeyen üçüncü boyutunun göze çarpıcı bir yerde, görkemini anlatacağı bir noktada olmasına özen gösterdik. Bu duvar, yağmur, don ve güneş etkisiyle zaman içinde yıpranacaktır.’’ Dr. Seeher ‘‘Ziyaretçiler şu noktayı unutmamalıdır. Biz bu 65 metrelik duvarı kepçe, kamyon ve tankerler ile üç yaz boyu yaptık. Hititler 65 metreyi değil 6.6 kilometreyi İsa’dan önce 1413. yüzyılda yalnızca insan gücü ve kağnılarla gerçekleştirdiler’’ diyerek önemli bir başka noktaya da dikkati çekti. indistan’ın güneyinde bulunan ve 1973 yılına kadar Mysore eyaleti olarak bilinen Karnataka, ülkeyi oluşturan 29 yönetim bölgesinden biri. Nüfusu 55 milyon olan eyaletin yüzölçümü 192 bin kilometrekare, yani Türkiye’nin yaklaşık üçte biri kadar. Kannada dilinde ‘‘Yüce Ülke’’ anlamına gelen Karnataka’da nüfusun çoğunluğunu Malakka Yarımadası, Sumatra ve Madagaskar’da yaşayan halklar oluşturuyor. Halkın yüzde 70’inin Kannada dilini konuştuğu eyaletin başlıca dini Hinduizm; eskiden çok yaygın olan Caynacılık ve Budacılık da varlığını sürdürüyor. Halkın yüzde 80’i tarımla uğraşıyor, Hindistan’ın toplam kahve üretiminin yüzde 70’i buradan sağlanıyor. ASYA’NIN ‘SİLİKON VADİSİ’ 8 milyonu aşkın nüfusu ile Asya’nın en hızlı büyüyen kentlerinden biri olan başkent Bangalore, Hindistan’ın son çeyrek yüzyılda yaptığı teknolojik atak sayesinde Asya’nın ‘‘Silikon Vadisi’’ olarak tanımlanıyor. Kent bu imajıyla diğer Hindistan kentlerinden ayrılıyor. 1800’lü yılların başında geniş caddeleri ve yemyeşil parkları ile ‘‘bahçe şehir’’ görünümünde olan kent, Hindistan’ın bağımsızlığından sonra film yıldızlarının, bürokratların, önemli kişilerin yaşadığı bir kültür ve dinlence kenti haline gelmiş. Kent bugünlerde çok katlı gökdelenlerle kaplı, yoğun trafiğe mahkum, elektrik ve su kesintilerinin normal karşılandığı dev bir endüstri kenti durumunda. 135 hektarlık yemyeşil bir alan içinde dev bambu ağaçlarının doğal kayalarla ilginç manzaralar sunduğu Cubbon Park; ‘‘halkın güç ve saygınlığını yansıtmak’’ amacıyla 1956 yılında granitten inşa edilmiş. ‘Köy Enstitüleri’ model oldu Üstünde Hindistan’ın sembolü olan dört başlı Aşoka Aslanı’nın bulunduğu Vidana Souda; çok hoş balkonlar, sütunlar ve kemerlerin göze çarptığı Tipu Sultan Sarayı; Güney Asya’nın en zengin botanik bahçesi olarak kabul edilen Lalbağ Botanik Bahçesi Bangalore’da görülmesi gereken yerler arasında. Sandal ağaçlarının, fildişinin, ipeğin ve tütsünün merkezi Mysore, Karnataka eyaletinin en çok gezilen yerlerinin başında geliyor. Karnataka’nın en büyük üniversitesine sahip olan kent, önemli bir kültür merkezi durumunda. Kentin kalbi konumunda, Hintİslam tarzında, ‘‘Mihrace Sarayı’’ olarak bilinen, 12 tapınağın çevrelediği Amba Vilas Sarayı; 1915 yılına kadar kraliyet ailesinin konutu olarak kullanılan şimdi bünyesinde çok önemli sanatçıların eserlerini barındıran Caganmohan Sarayı; 1659 yılında tek blok granitten yapılmış Nandi heykelinin bulunduğu, denizden bin 62 metre yükseklikteki tepede kurulmuş, uzaklardan bile görülebilen Çamundi Tepesi; Caynacıların en kutsal saydıkları 17.38 metre boyundaki Hindistan’ın en büyük heykeli Şravanbelgola Mysore’de keyifle gezebileceğiniz yerler arasında. UNESCO’NUN DÜNYA MİRASI LİSTESİ’NDE Mysore’a 35 kilometre uzaklıktaki Somnatpur’da bulunan, 80 dolayındaki Hoysala tapınaklarının en iyi korunmuş ve tek eksiksiz yapısı olan Keşava Tapınağı’nı mutlaka görmelisiniz. Hoysala Hanedanlığı’nın ihtişamını en iyi örnekleyen yapılardan biri olan tapınak eksiksiz kulesi ile iyi korunmuş durumda. Tapınak içindeki salon gösterişli sütunlar ve işlemeli tavanla çevrilidir. Üç türbeli tapınak boydan boya birebir ölçüleriyle Krişna ve Vişnu’nun heykelleri ile dolu. UNESCO’nun Dünya Mirası Listesi’nde yer alan bir başka Karnataka şehri ise Pattadakal. Kırmızı kum taşlarından dolayı ‘‘Kızıl Kent’’ olarak adlandırılan ve Çalukya Krallığı’nın görkemli eserlerini barındıran kentin sadece kutlamalarda kullanıldığı söyleniyor. Buradaki tapınaklarda güney ve kuzey Hindistan’ın mimari tarzlarını bir arada görmek mümkün. En eski tarihli tapınak olan Sangameşvara, tipik bir güney mimarisi sergiliyor. Çevresindeki 6. ve 7. yüzyıllardan kalma önemli Brahman ve Cayna mağaraların bulunduğu Badami, gezilmesi gereken diğer şehirlerden biri. Kayaların kazılmasıyla ortaya çıkan mağaralardaki tapınakların iç mekanları zengin bezemelerle kaplı. Şiva’ya adanan ve 16 kollu Şiva’nın dans ederken yer alan Birinci Mağara; Vişnu’ya adanan ve dünya üzerine inen brahman şeklindeki Vişnu’nun resminin bulunduğu İkinci Mağara; mağaralar arasında en büyük olanı ve çok ince işlenmiş figürlerin bulunduğu Üçüncü Mağara; diğerlerine göre çok daha sade olan, oturan ve ayakta duran 24 tirtan karanın sıra halde yer aldığı Dördüncü Mağara keyifli bir zaman geçirmenizi sağlayacaktır. OKTAY EKİNCİ UNESCO’nun çağdaş eğitime örnek gösterdiği Köy Enstitüleri’nin ünlü ‘‘uygulamalı öğrenim’’ modeli, yarım yüzyıl sonra mimarlık eğitimine de esin kaynağı oluyor. Yıldız Teknik Üniversitesi (YTÜ) Uluslararası Kentsel Çalışmalar Araştırma Merkezi (ICUS) ve Mimarlık Fakültesi tarafından düzenlenen mimarlık öğrencileri uygulama atölyesi Eskigediz’de gerçekleşiyor. Fahrettin Altay İlköğretim Okulu’na ek bina yapımını içeren atölyenin amacını Dekan Prof. Dr. Emre Aysu anlatıyor: ‘‘Öğrencilerin eğitimlerinde edindikleri teorik bilgileri, eğitmenleri, yerel ustalar ve yapı dünyasının profesyonel uygulamacılarıyla birlikte, ülkemiz şartlarında ihtiyacı olan bölgelerde pratiğe dönüştürmelerini hedefliyoruz.’’ Aynı çalışmayla, öğrencilerin mimar olduklarında ‘‘sosyal sorumluluklarını’’ yerine getirmelerine de olanak sağlandığını belirten Prof. Dr. Aysu, yer seçimi konusunda da şunu belirtiyor: ‘‘Önce Erzurum, Gümüşhane, Kütahya çevresinde yapılan araştırmalar sonucunda; geleneksel Osmanlı Dönemi yerleşim dokusunun günümüze kadar bozulmadan gelebilmiş az sayıda örneklerinden biri olan Eskigediz uygun görüldü...’’ 1970’deki büyük depremin ardından yeriyle birlikte adı da değiştirilen yerleşimde ilk çalışmalar 20032005 yılları arasında yapıldı. Türkiye Bilimler Akademisi, YTÜ Mimarlık Fakültesi ve Eskigediz Belediyesi destekli projede, ‘‘geleneksel dokunun belgelenmesi’’ tamamlanmış oldu. Geçen şubat (2006) ayında da mimarlık öğrencileri 2 adet yapının rölövelerini kotardılar. Şimdi, yaz aylarıyla birlikte gerçekleştirilecek, ‘‘Uygulama Atölyesi 2006’’ kapsamında ana sınıfı, teknoloji dersliği, öğretmenler odası, WC’den oluşan ek okul yapısını öğrenciler tasarlıyor. Öğretim üyelerinden oluşan bir grup da statik, mekanik, elektrik projelerini hazırlıyor. Çalışmanın ikinci aşamasında ise projelendirilen yapının inşası, öğretim üyeleri ve yerel ustaların desteğinde yine ‘‘öğrenciler tarafından’’ yapılacak.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle