29 Nisan 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

4 UN HIRSIZLARININ KENDİLERİNE YARDIMCI OLMAYAN BÜROKRATLARI TAKİBE ALDIĞI ORTAYA ÇIKTI C haberler BİR BAKIMA SERVER TANİLLİ AĞUSTOS CUMA Çeteden gümrükçü profili İLHAN TAŞCI ANKARA Kâğıt üzerinde ‘‘un’’ ihracatıyla devletin 8.4 milyon dolarını iç eden ‘‘un çetesi’’nin gümrüklerde kendilerine ‘‘sorun’’ çıkartan gümrükçülerin ‘‘zaaflarını ve korkularını’’ araştırdıkları ortaya çıktı. Mahkeme kararıyla dinlenen telefon konuşmalarında, organizasyona dahil olan şirket sahibinin kendisine sorun çıkartan Habur Gümrük Müdürü Cüneyt Çakaloğlu’nun çekindiği bir yerler olup olmadığını, zaaflarını ve ‘‘yiyip yemediğinin’’ araştırılmasını istediği saptandı. Yakalanmaktan korktuğunu anlatan bir çete üyesine de diğer kişinin ‘‘Boş ver düşünmeyelim abi böyle. Korktuğumuz başımıza gelmesin’’ dediği kayıtlara geçti. Türkiye genelinde bin un fabrikası ile anlaşarak hayali ‘‘un’’ ihracatı yapan, karşılığında da TMO’dan düşük fiyat ve vergi indirimli buğday alarak, devletten haksız kazanç sağlayan organizasyon üyelerinin ilginç telefon görüşmeleri tutanaklara yansıdı. Gümrük müfettişlerince düzenlenen raporda, nakliyat şirketi yetkilisi ve gümrük işlerini takip eden kişi olarak tanımlanan Nihat Bilişik’in bir gümrük müdürü hakkında yaptığı araştırma, telefon dinlemeye takıldı. Kayıtlara geçen görüşme şöyle: Nihat Bilişik: Abi bişey soracağım. Mehmet (soyadı saptanamadı): Buyur abi. N.B.: Hele bana böyle bir araştır bu Cüneyt’in çekindiği bir yer, çekindiği şeyler, zaafları falan var mıdır yav. M.: Vallahi bilmiyorum yav hayırdır ne oldu? N.B.: Ya onunla birkaç sorun yaşıyoruz. Yiyor mu yemiyor mu, böyle neyden korkuyor? M.: Yemez hayatta yemez abi o. N.B.: Yemiyor, ben biliyorum yemediğini. M.: Hayırdır bütün gümrükle mi yoksa seninle midir? N.B.: Benimle ilgili bir mesele yav. Böyle çekindiği bir yer falan fistan bir şeyler var mı yok mu siz daha iyi bilirsiniz. M.: Tamam bakarız haber veririm. N.B.: He abi çok acil beş gündür benim arabalarımı yatırıyor orada. Nihat Bilişik’in konuştuğu kişi sorunun çözülmemesi durumunda ‘‘gümrükte hır çıkartılmasını’’ öneriyor. Bunun üzerine Bilişik’in ‘‘Abi hır çıkartmakla olmuyor, burası iç gümrük değildir, iki dakikada piyasadan silerler bizi’’ diyerek çekincesini dile getiriyor. Bilişik’in konuştuğu Mehmet adlı kişi Cüneyt Çakaloğlu hakkında araştırmayı yapıp kendisine döneceğini söylüyor. Raporda gümrükleme nakliyat şirketi yetkilisi olduğu belirtilen Lokman Aslan, Bilişik ile yaptığı görüşmede yakalanma kaygısını dile getiriyor. Aralarındaki görüşme özetle şöyle: Lokman Aslan: Defterler tamamdır değil mi? Nihat Bilişik: Tamamdır abi onlar. L.A.: Yav gözünü seveyim var ya dinime imanıma yani bilmiyorum ama sen bir düşün hem perişan oluruz, inşallah bişey çıkmaz. N.B.: Yok ya inşallah bişey olmaz. L.A.: ... Altından kalkamayız yemin ederim. N.B.: İnşallah bir şey olmaz, boş ver düşünmeyelim abi böyle, korktuğumuz başımıza gelmesin. Nihat Bilişik, gümrük görevlisi İbrahim Başsarı ile yaptığı görüşmede, 300400 tane araç işinin çözümünü bir günde gerçekleştiremeyeceklerini, ne yapmaları gerektiğini tartışıyor. Telefon dinleme kaydına olay şöyle yansıdı: N.B.: Bitmez abi bu akşam çektirme imkânım da yok. Siz Silopi sokaklarını gördünüz mü? İ.B.: Ne oldu hayırdır. N.B.: Her yerde afişler var, barikatlar var, arabamızı taşladılar, hepsi Nevruz ateşi lastikler keşke camdan bir kafanı dışarı çıkarsan. İ.B.: Dışarıda balkondayım zaten. N.B.: Vallahi yetişmez abi ya. İ.B.: Sabah yanıma gel. Türkiye’de Yükseköğretim İçin ca, yıllar önce şöyle diyordu: ‘‘Üniversite ancak büyük kentte olur. Küçük yerlerde üniversite açılırsa buralar uygarlaşmaz, üniversite köylüleşir, buralar üniversiteyi teslim alır. Okuldan çıkınca kızlıoğlanlı bira içmeye gidemeyeceğin yerde üniversite kurulmaz!’’ Ama kuruldu da sonra ne oldu? Baskın Oran, ‘‘Benim beklediğimden ilerisi gerçekleşti’’ diyor ve ekliyordu: ‘‘O kadar ki, Ankara’ya yarım saat mesafede olanında bile, değil İslamcı olmayanın, İslamın belli bir tarikatından olmayanını asistan almamaya başladılar...’’ Bir başka gerçek de şu: Ülkemizde yükseköğretim ortaöğretimin eksiklerini yaşıyor. Öğrencilerin ortaöğretimden aldıkları bir yana, o kültür, dershanelerde bir test yöntemi ile daha soysuzlaştırılıyor; bir ‘‘test kültürü’’ ortada dolaşıyor. Bu ‘‘dershaneler eğitimi’’ne kökünden son vermeliyiz. Özdemir İnce de önemli bir noktanın üstünde duruyor: Üniversite sınavını kazananların sorunları ile kazanamayanların sorunları birbirine karıştırılıyor (Bkz. ‘‘Bir Kez Daha Meslek Okulları’’ Hürriyet, 25.7. 2006). Gerçekten, kazananların sorunu, burs, diploma alınca iş, öğretim elemanlarının kalitesi, sınıf ve laboratuvarlarının kapasitesi, üniversite kütüphanesi ve yayınlarıdır. Kazanamayanların ise, üniversite ile ilgili bir sorunu olamaz. Onların sorunu, ortaöğretimle ilgilidir: Ortaöğretimdeki kalitenin kötülüğü, ortaöğretim süresi içinde öğrencilerin elenmemesi ve neredeyse hepsinin klasik liseye yığılması. Ortaöğretimin sorunu, en yeteneksiz ve başarısızların 5’inci sınıf sonunda çıraklık okullarına yönlendirilmemesi. Yani ilk eleme yok! Ve 8. sınıfın sonunda, klasik lise ve meslek lisesi ayrımı için eleme yapılmaması. Klasik lise mezunları üniversiteye, meslek okulu mezunları da meslek okullarına giderler. Dikkat etmeli: Bu sistemin içinde imam hatip okullarının yeri yoktur. Dini eğitimden geçen öğrenci ancak kendi alanında eğitim görebilir. Bu nedenle, imam hatip okullarının alanı din hizmetiyle sınırlandırılmadan Türkiye’ye huzur yok! Y BİN ÜRETİCİ FINDIK MİTİNGİNDE ERDOĞAN VE ZAPSU’YU İSTİFAYA ÇAĞIRDI ı Hükümete sert uyarı ERDOĞAN ERİŞEN ORDU Hükümetin fındık politikasını protesto için alanlara çıkan on binlerce çiftçi, en büyük çiftçi eylemini Ordu’da yaptı. Miting sonrası yaklaşık 10 bin kişi OrduSamsun ve OrduGiresun karayolunu trafiğe kapattı. TRT’nin canlı yayın aracını ablukaya alarak el koyan üreticilere polis müdahalesinde arbede yaşandı. Çıkan olaylarda 6 kişi yaralandı. Samsun’daki fındık üreticileri ile Türkiye’nin çeşitli illerinden gelen yaklaşık 80 bin üretici katıldı. Mitinge katılanlar ellerinde ‘‘Traktör icrada, çiftçi hapiste, hükümet nerede’’, ‘‘Fındığa uzanan eller kırılsın’’, ‘‘El Kadı’ya kefalet, fındıkçıya sefalet’’, ‘‘Türk tarımının son kalesi yıkılmak isteniyor’’, ‘‘Mısırdan sonra fındık, sandıkta alırsın zırnık’’, ‘‘Ne inek kaldı ne dana, çiftçiyi atmayın yabana’’, ‘‘Atatürk efendi, bunlar köle yaptı’’, ‘‘Mehter Marşı’yla geldiniz, İzmir Marşı’yla gideceksiniz’’ yazılı pankartlar taşıdılar. Miting alanında üzerinde ‘‘Fındığı çalarken yakalandı’’ yazılı Cüneyd Zapsu’nun temsili maketi direğe asıldı, bir süre sonra da üreticiler tarafından ateşe verildi. ‘SAYIN BAŞBAKAN KİMDEN YANA?’ Mitingde konuşan Türkiye Ziraat Odaları Birliği Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, tarımın her kesiminde büyük bir sefalet yaşandığını belirterek, bunun tek sorumlusunun da IMF ve Dünya Bankası’nın yönetimindeki AKP hükümeti olduğunu söyledi. Maliyeti 3.5 YTL olan fındığın fiyatının 2 YTL’nin altına düştüğünü kaydeden Bayraktar, şöyle konuştu: ‘‘Sayın Başbakan kimden yana olduğunu açıklamalıdır. Fındığın fiyatını düşürmeye çalışan Avrupalı alıcılar ve onların Türkiye’deki işbirlikçilerinden yana mıdır? Bizden yana mıdır? Bizden yana olacaksa, fındığa sahip çıkarak bunu göstermelidir.’’ Bayraktar, fındık sorununun ülkesel bir sorun olduğunu ve tüm ülkeyi ilgilendirdiğini belirterek ‘‘Soruyorum sizlere, 2002 yılında IMF var mıydı? Vardı. O dönemin hükümeti IMF’ye rağmen fındığın alınmasını sağladı mı? Sağladı. Peki şimdi neden bu hükümet, bu fındığın alımını sağlayamıyor. Bu mesajlar alınmaz, bu sorunlar çözülmez ise bu meydanlar dolmaya devam edecektir’’ dedi. Bayraktar’ın konuşması sık sık üreticilerin ‘‘Başbakan istifa’’ sloganlarıyla kesildi. Mitingin devam ettiği sırada yaklaşık 10 bin kişilik grup OrduSamsun ve OrduGiresun karayoluna giderek oturma eylemi yaptı. Mitingin bitmesi ile de alanda bulunanların katılımı sonucu karayolu üzerinde büyük bir arbede yaşandı. Polis panzerinin vatandaşların arasına girmesiyle vatandaşın öfkesi polise yöneldi. Polis panzerine taşlarla yapılan saldırı üzerine panzer geri çekildi. Bu arada yaşanan arbedede karayolunda bulunan bir kamyona isabet eden cam nedeniyle bir kişi yaralandı. Polis panzeri ve çevre illerden de gelen takviye kuvvetin müdahalesinin başarılı olamayacağını gören Valilik, müdahaleyi durdurdu. Miting sonrası alandan ayrılmak üzere karayoluna gelen TRT aracı, mitingin canlı yayınının kesildiği gerekçesiyle öfkeli üreticilerin tepkisinden nasibini aldı. Vatandaşlar TRT’nin canlı yayın aracını ablukaya alarak alandan çıkmasına izin vermediler. Burada da ‘‘Hükümet istifa’’ sloganları atan üreticilerden 15’i gözaltına alındı. KARAYOLUNDAKİ EYLEME MÜDAHALE OrduSamsun karayolunu trafiğe kapatan göstericilere, güvenlik güçleri akşam saatlerinde müdahale etti. Müdahale sırasında güvenlik güçleri, biber gazı ve tazyikli su kullandı. Yaklaşık 40 dakika süren müdahale sonrasında çok sayıda gösterici gaz ve sudan etkilendi, bazı göstericiler gözaltına alındı. Olaylar sırasında bir kişi bıçakla yaralandı. Müdahaleden sonra, araç kuyruğunun 80 kilometreye ulaştığı yaklaşık 9 saat kapalı kalan OrduSamsun karayolu trafiğe açıldı. azınız için bir konu seçmiş ve hazırlığınızı ona göre yaptığınız sırada, hesapta olmayan bir konu programınızı değiştirebilir ve asıl konuya gelmek için fırsatı gözetlersiniz. Nitekim, YÖK, dev bir çalışmayla, yükseköğrenimde reform adına, ‘‘Türkiye’nin Yükseköğretim Stratejisi’’ başlıklı bir rapor hazırlamıştı. Rapor Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’e sunulmuş ve ertesi gün 5 Temmuz’da kamuoyuna duyurulmuştu. Ben, o konuya şimdi eğilebiliyorum. Konu üstüne büyük bir tartışma yürütülüyor; reformla ilgili olarak düşünceler gitgide durulacak ve olgunlaşacak. Bugün için istenen de işte bu tartışma! Anılan rapor için, başta YÖK Başkanı Profesör Erdoğan Teziç’e ve ekibine de yürekten bir teşekkür borçluyuz. Buyrunuz şölene! ? 2020’lerde, Cumhuriyet 100. yılını kutlayacak. Ama o yıllara vardığımızda, Türkiye’de yükseköğretim aşamasına gelmiş olan insanlarımız, şu soruyla karşılaşacaktır: Dört yıllık yükseköğretim ile iki yıllık meslek yüksekokulları arasında nasıl dağılmalı? Bu sorular, şimdiden hepimizi uğraştırıyor. Ve ‘‘teknik personel’’ de, Türkiye’nin eğitiminde en çok sıkıştıran konulardan biri. Nasıl bir üniversite, nasıl bir yükseköğretim... Sistemin, öteki temel soruları da şunlar: Üniversiteye giriş nasıl olmalı; üniversiteler AB süreciyle nasıl bütünleşmeli; rektör ve dekanlar nasıl seçilmeli; mali kaynaklar nereden, nasıl sağlanmalı? 12 Eylül’den başlayarak, ülkemizde, yükseköğretim alanında da, sıkı merkeziyetçi ve hiyerarşik bir düzen kuruldu. Bunların zararlarını gördük. Yeni üniversitelerde düzen, artık ‘‘akademik özerklilik’’e ve demokratik ilkeye dayandırılacaktır. Ancak, üniversitelerde de ‘‘Cumhuriyetin altını oymak’’ hep görüldü; tekrarlayacaklar olacaktır. Liberal uyuşturucular her yanda; Cumhuriyetçiler dikkatli olmalı!.. Öte yandan, Profesör Baskın Oran’ın şu söylediklerine de kulak kabartmalı: ‘‘Her mezraya bir üniversite’’ anlayışına bakıp, Ho Perihan Mağden beraat etti İstanbul Haber Servisi ‘‘Vicdani ret bir insani haktır’’ başlıklı yazısı nedeniyle yargılanan gazeteciyazar Perihan Mağden beraat etti. Davayı karara bağlayan hâkim, Mağden’in eyleminin düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin kullanımı kapsamında ağır eleştiri niteliğinde kaldığını belirterek suçun yasal unsurlarının oluşmadığına karar verdi. Perihan Mağden’in İstanbul 2. Asliye Ceza Mahkemesi’nde ‘‘basın yoluyla halkı askerlikten soğuttuğu’’ iddiasıyla yargılandığı dava karara bağlandı. Mağden’in katılmadığı duruşmada Cumhuriyet Savcısı Kadir Nazmi Yelkenci esas hakkındaki görüşünü açıkladı. Düşünce ve kanaat özgürlüğüne ilişkin anayasanın 25 ve 26. maddelerine değinen savcı Yelkenci, dava konusu yazı bir bütün olarak değerlendirildiğinde askerlik hizmetinin münhasıran eleştirilmediğinin görüldüğünü ifade etti. Yazının, askerlik hizmetinden soğutmak yolunda telkinde bulunmaya yönelik olmadığını, askerlik hizmetini olumsuz yönde etkilemediğini belirten savcı Yelkenci, ‘‘Bahsi geçen yazının demokratik hukuk devletinde ifade özgürlüğü bağlamında askerlik ile ilgili kişisel tercih ve düşüncelerin açıklanması niteliğinde olduğu ve yine yazının vicdani reddin ülkemizde yasal düzenlemeye kavuşmasını belirtir nitelikte olduğu anlaşılmakla unsurları oluşmayan suçtan sanığın beraatına karar verilmesi talep olunur’’ dedi. Hâkim Sevim Efendiler de, yazıda, askerlik aleyhine, askerlikten soğutmaya yönelik herhangi bir ibarenin olmadığını belirterek, iddianamede belirtilen ifadelerin ağır eleştiri niteliğinde kaldığını söyledi. Hâkim Efendiler, suçun yasal unsurları oluşmadığı gerekçesiyle Mağden’in beraatına karar verdi. HUKUKÇULAR BİRLİĞİ YİNE İŞBAŞINDA Sultanahmet Mehmet Akif Ersoy Parkı tarafında oluşturulan polis kontrol noktasının önünde toplanan Büyük Hukukçular Birliği üyeleri de basın açıklaması yaptı. Birlik adına açıklamayı okuyan Necip Yenisan, Mağden’in sosyolog Pınar Selek’e ilişkin yazısını eleştirdi. Yenisan, Selek’in yargılandığı davada yargının etkilenmeye çalışıldığını öne sürdü. Türkiye Ziraat Odaları Birliği’nin (TZOB) Ordu’daki sivil toplum örgütleriyle birlikte düzenlediği mitinge fındık üreticileri ile Türkiye’nin çeşitli illerinden gelen yaklaşık 80 bin kişi katıldı. (Fotoğraf: AA) Türkiye Ziraat Odaları Birliği’nin Ordu’daki sivil toplum örgütleriyle birlikte Cumhuriyet Meydanı’nda düzenlediği fındık mitingine Ordu, Giresun, Trabzon ve spanya’da 14 Mart 2004 tarihindeki seçimlerde kıl payı iktidara gelen Sosyalist Parti’nin lideri Başbakan Jose Luis Rodriguez Zapatero, iki yıllık süre içinde gösterdiği beklenmeyen başarılarla Avrupa’nın önde gelen siyasetçileri arasına girdi. Başbakan Zapatero, ilk işbaşına geldiğinde, sorunlarla dolu İspanya’da kısa sürede açmaz içine girer diye düşünülmüştü. O, umulmayanı başardı. İspanya şu anda Avrupa’da işsizliği en çok azaltan, ekonomisini en çok büyüten ülke olarak öne çıkıyor. Zapatero’nun ilk işlerinden birisi, Irak’taki İspanyol askerlerini geri çekmek oldu. Ekonomide katı devletçi siyasetler yerine vergi oranlarını azalttı. Liberal bir çizgi izlerken, emekçileri koruyan önlemleri de ihmal etmedi. 44 milyon nüfuslu İspanya’nın yıllık milli geliri 1.2 trilyon Avro’ya ulaştı. Bu rakam, nüfusu İspanya’dan çok daha fazla olan Fransa’yla eşit bir miktarı ifade ediyor. İspanya gibi Katolik inancının güçlü olduğu bir ülkede, Zapatero yönetimindeki bakanlar kurulunda kadınerkek sayısının eşit olması zorunlu hale getirildi. İspanyol hükümetinin şimdi artık yarısı kadınlardan oluşuyor ve bundan böyle de bu devam edecek. Sosyalist Zapatero’nun attığı en önemli adımlardan birisi, yıllardır baş İ SIFIR NOKTASI ORAL ÇALIŞLAR Sosyalist Zapatero’nun Başarısı ce çerçevesinde siyasetini oluşturuyor. Sürekli yaptırdığı anketlerle kamuoyunu günü gününe takip ediyor ve icraatlarını bu sorunlar üzerine kuruyor. Halkın nabzını iyi tutması ise İspanya’nın bugünkü fotoğrafını çekmesine yardımcı oluyor: Bir yanda Amerikan tipi bir tüketim, diğer yanda tabulara başkaldıran, ama güçlü aile bağlarından vazgeçmeyen bir toplum. Hal böyle olunca, toplumla ‘kan uyuşması’nı kısa sürede sağlayan lider Zapatero da iktidardaki koltuğunu iyice sağlamlaştırıyor.’’ Yapılan yeni kamuoyu yoklamalarında Sosyalist Parti’ye seçmen desteği yüzde 54’e çıkmış durumda. Zapatero’nun yaptıklarını ve başarılarını izlemek ve öğrenmekte sayısız yarar olduğunu düşünüyorum. Tabii ki her ülkenin sorunları kendine özgüdür, bu nedenle bir başka ülkenin siyasetini kopya etmek doğru değildir. Ancak son yıllarda Avrupa’da bazı ülkelerde sosyalistler yeniden iktidara geliyorlar ve edilemeyen ayrılıkçı örgüt ETA ile kalıcı ateşkes ilan etmesiydi. Katalonya, Balear Adaları ve Endülüs bölgelerinin özerk statülerini geliştiren Başbakan, etnik kargaşayı da aşarak toplumsal barış noktasında önemli adımlar atıyor. ??? Zapatero’nun bu siyasi başarılarının ardında ne yatıyor sorusuna, akademisyenler şu cevabı veriyorlar: Zapatero siyaseti tıkanmışlığa sürükleyen engelleri ortadan kaldırıyor, bu durumda da sorunlar kendiliğinden çözülme aşamasına geliyor. Fransız l’Express dergisinde Zapatero için yazılanları Aktüel dergisinden Mustafa Azizoğlu şöyle aktarıyor: ‘‘Gerçekten de Zapatero keskin kararların adamı. ‘Büyük misyonlar’ gibi söylemlerin peşinde koşmak yerine güncel sorunlara pragmatik çözümler bularak kısa vadeli politikalar üretiyor. Sosyalist Parti’ye eskiden egemen olan Jakoben düşünceyi yıkıyor, ideolojik sorunlara kafayı takmıyor ve en temel birkaç sosyal demokrat düşün önemli siyasi başarılara imza atıyorlar. Burada sosyalist uygulamalar ve teori açısından eleştirilecek yönler de bulabiliriz. Kendi ülkemizdeki sosyalist ve sosyal demokrat akımların neden başarısız olduklarını araştırırken biraz da bu ülkelerin başarılı deneylerine karşılaştırmalar yaparak bakmak yararlı olabilir. Neredeyse 20 yıldır Türkiye’deki sol siyasi akımlar düşüş içinde. Bu düşüş belki de onları daha muhafazakâr hale getiriyor, dünyadaki gelişmeleri anlamaları mümkün olmuyor. Türkiye’deki solun başarısızlığında, içe kapanan, yerelleşen ve en katı geleneksel merkeziyetçi siyasetleri savunan partilerin tercihleri ne kadar etkili? Tercih ettikleri siyaset mi onları tutuculaştırıyor, yoksa başarısızlık mı onları katılaştırıyor? Bunları belki de başarılı örneklere bakarak tartışmamız gerekiyor... ??? Ülkemizdeki sol hareket içinde neden acaba yenilikçi, özgürlükçü, demokrat akımlar oluşmuyor, oluşanlar gelişmiyor? Biz acaba nerede yanlış yapıyoruz? Nerede toplumun ihtiyaçlarından kopup kendi önyargılarımıza ve tutucu eğilimlerimize esir oluyoruz? İspanya örneğini bütün bu açılardan gözden geçirmenin yararlı olduğuna inanıyorum.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle